ebook img

Vakıf İleri (Erişilemez İmparatorluk) - Isaac Asimov PDF

521 Pages·1993·1.96 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Vakıf İleri (Erişilemez İmparatorluk) - Isaac Asimov

BİRİNCİ BÖLÜM ETO DEMERZEL DEMERZEL, ETO...imparator I. Cleon'un saltanatının önemli bir bölümünde gerçek gücün Eto Demerzel'de olduğu kuşku götürmeyen bir gerçektir. Ancak tarihçiler, Demerzel'in yönetiminin nitelikleri konusunda aynı fikirde değildirler. Klasik yoruma göre Dernerzel'i henüz bölünmemiş olan Galaksi imparatorluğunun son yüzyılında ortaya çıkarak uzun bir dizi oluşturan güçlü ve amansız despotlardan biridir. Ama yeni ortaya çıkan revizyonist görüşler içinde üzerinde ısrarla durulan nokta şudur: Demerzel'inki despotça yanları olsa bile iyi yanları bulunan bir yönetimdir. Bu yüzden Demerzel'in, Hari Seldon'la olan ilişkisi çok önemsenmiştir. Yine de bu konuda kesin bir bilgi yoktur. Özellikle hızla yükselen Laskin Joranum'la ilgili o olağanüstü olay sırasında- G alaksi Ansikl opedisi * *Buradaki Galaksi Ansiklopedisinden yapılmış alıntıların kaynağı: 1020 F.E. tarihinde Galaksi Ansiklopedisi Yayıncılık Şti. (Terminus) tarafından yayınlanan eserin 116. baskısıdır. Alıntılar yayıncıların izniyle yapılmıştır. 1 Yugo Amaryl, "Sana tekrar söylüyorum, Harry," dedi. "Dostun Demerzel'in başı iyice belada." ‘Dostun' sözcüğünü hafifçe vurgularken sesinde çok belirgin bir hoşnutsuzluk vardı. Hari Seldon onun sesindeki öfkeyi farkettiyse de aldırmazlıktan geldi. Tri- kompüterinden başını kaldırarak, "Ben de sana tekrar söylüyorum, Yugo," diye cevap verdi. "Saçma bu." Sonra oldukça hafif bir sertlikle ekledi. "Neden ısrarlarınla zamanımı alıyorsun?" "Çünkü önemli olduğunu düşünüyorum." Amaryl meydan okur gibi bir iskemleye oturdu. Bu davranışıyla yerinden kolay kolay kımıldamayacağını açıklamış oluyordu, işte şimdi buradaydı ve burada kalacaktı. Sekiz yıl önce Dahi Sektöründe ısı lağımcısıydı. Yani toplum merdiveninin en alttaki basamağından biri. Onu Seldon bu durumdan kurtarıp yükseltmişti. Amaryl'in bir matematikçi ve entelektüel olmasını sağlamış, daha da önemlisi bir psiko-tarihçi olmasına yardım etmişti. Amaryl eskiden ne olduğunu asla unutmadığı gibi şimdi de nasıl biri olduğunu unutmuyordu. Bu değişikliği kime borçlu olduğunu1 da. O yüzden, Hari Seldon'un iyiliği için öfkeyle konuşması gerekirse bunu yapardı. Kendinden büyük olan bu adama karşı duyduğu sevgi, saygı ve kendi mesleğiyle ilgili düşünceleri de buna engel olamayacaktı. Sertliğini Seldon'a borçluydu. Daha pek çok şeyi borçlu olduğu gibi. Amaryl sol elini havada, bir şeyler kesiyormuş gibi sallayarak, "Buraya bak, Hari," dedi. "Anlaşılması imkânsız bir neden yüzünden Demerzel'i çok takdir ediyorsun. Ama ben etmiyorum. Senin dışında fikirlerine saygı duyduğum hiç kimse Demerzel hakkında iyi şeyler düşünmüyor. Şahsen, onun başına geleceklere aldırmıyorum bile. Ama senin aldırdığına inandığım sürece bu noktaya dikkatini çekmekten başka çarem yok." Seldon gülümsedi. Sadece Amaryl'in heyecanı yüzünden değil, endişelerinin yersiz olduğunu düşündüğü için de. Yugo Amaryl'i severdi. Hatta çok severdi. Yugo, Trantor gezegeninde oradan oraya kaçtığı o kısa sürede karşılaştığı dört kişiden biriydi. Eto Demerzel, Dors Venabili, Yugo Amaryl ve Raych... Seldon ondan sonra bu dörtlü gibisiyle bir daha hiç karşılaşmamıştı. Seldon bu dört insansız yapamazdı. Yugo Amaryl onun için gerekliydi. Psiko- tarihin prensiplerini çabucak kavradığı ve hayal gücünden yararlanarak yeni alanları yokladığı için. Bu konuyla ilgili matematik kuralları konmadan kendisine bir şey olursa hiç olmazsa bir tek kafalı insan tarafından araştırmaların sürdürüleceğini bilmek Seldon'un içini rahatlatıyordu. Aslında iş oldukça yavaş gelişiyordu ve önlerinde dağ gibi engeller vardı. Seldon, "Çok üzgünüm, Yugo," dedi. "Sana karşı sabırsız davranmak ve anlatmayı çok istediğin şey neyse seni dinlemeden reddetmek istemedim. Bütün neden şu işim. Bir bölüm başkanı olmak..." Gülümseme sırası Amaryl'e gelmişti. Adam hafif bir kahkaha atmamak için kendini tutmuştu. "Çok üzgünüm, Hari. Gülmemem gerekir. Ama aslında senin bu görev için hiçbir doğal yeteneğin yok." "Bunu ben de biliyorum. Ama işi öğrenmem gerekiyor. Zararsız bir işle ilgileniyormuşum gibi gözükmem şart. Hiçbir şey hiçbir şey Streeling Üniversitesi Matematik Bölümüne başkanlık etmek kadar zararsız olamaz. Günümü önemsiz görevlerle doldurabilirim. Böylece kimsenin psiko-tarih konusundaki araştırmalarımızdan haberi olmaz. Kimse bu alandaki ilerlemeler konusunda soru sormaz. Ama işin kötü yanı şu: ben günümü gerçekten önemsiz işlerle dolduruyorum. O zaman da geriye pek vakit kalmıyor..." Seldon bürosunda etrafa, bilgisayarlara yüklenmiş olan malzemeye baktı. Sadece kendisiyle Amaryl'de vardı onların anahtarları. Herhangi bir uzman rastlantı sonucu bu bilgileri fark etse bile değişik bir sembolojiyle ve dikkatle yazıldıkları için anlaması mümkün değildi. Amaryl, "Görevlerine iyice alıştıktan sonra bazı işleri başkalarına devretmeye başlayacaksın," dedi. "O zaman daha fazla vaktin olacak." Seldon kuşkuluydu. "Öyle olacağını umarım. Ama şimdi bana şunu söyle: Eto Demerzel'le ilgili o çok önemli şey nedir?" "Kısacası şu... Ulu imparatorumuzun birinci bakanı bir ayaklanma olması için elinden geleni yapıyor." Seldon kaşlarını çattı. "Bunu neden istesin?" "İstediğini söylemedim. Sadece buna yol açıyor. Belki durumun farkında, belki değil. Tabii siyasi düşmanlarından bazıları ona bu konuda epeyce yardım ediyorlar. Anlayacağın bence bunun bir sakıncası yok. İdeal koşullarda Eto Dernerzel'in saraydan uzaklaştırılması iyi olur. Hatta Trantor'dan.. ya da imparatorluktan... Ama dediğim gibi onu onayladığın için şimdi seni uyarıyorum. Çünkü senin son siyasi gelişmeleri gerektiği kadar yakından izlemediğinden şüpheleniyorum." Seldon, "Yapılacak daha önemli şeyler var," dedi sakin bir sesle. "Psiko-tarih gibi. Bu konuda seninle aynı fikirdeyim. Ama siyaset konusunda hiçbir fikrimiz olmazsa psiko-tarihi başarılı olabilecek biçimde nasıl geliştiririz? Yani günümüzün siyaseti konusunda. Şimdi, geleceğe şu anda dönüşüyor. Şu anda! Biz geçmişi inceleyemeyiz. Geçmişte neler olduğunu biliyoruz. Vardığımız sonuçları ancak şimdi ve yakın gelecekle kontrol edebiliriz." Seldon, "Sanki bu iddiayı daha önce de duymuştum," diye mırıldandı. "Ve tekrar duyacaksın. Bana tüm bunları sana açıklamanın bir yararı olmuyormuş gibi geliyor." Seldon içini çekerek koltuğunda arkasına yaslandı ve gülümseyerek Amaryl'i süzdü. Ondan daha genç olan adam insanı aşındırabilirdi. Ama psiko-tarihi ciddiye alması her şeyi hoş gördürüyordu. Amaryl hâlâ ısı lağımcılığı yaptığı o yılların izlerini taşıyordu. Geniş omuzları ve kaslı yapısı onun ağır işlerde çalıştığını ortaya koymaktaydı. Sonradan da kaslarının ve vücudunun gevşemesine izin vermemesi iyi bir şeydi. Çünkü bu durum Seldon'un bütün zamanını masasının başında geçirme isteğini önlüyordu. Gerçi Amaryl'in salt fiziki gücü kendinde yoktu. Ama bir ‘Twister' olarak onun da yetenekleri vardı. Hem de kırkına yeni basmış olmasına rağmen. Tabii bunu sonsuza kadar sürdüremeyecekse de şimdiki halde devam edecekti. Her gün eksersiz yaptığı için beli hâlâ ince, bacak ve kolları da gergindi. Seldon, "Demerzel için sırf benim arkadaşım olması yüzünden endişelendiğini sanmıyorum," dedi. "Başka nedenlerin de olmalı." "Bu anlaşılmayacak bir şey değil ki. Sen Demerzel'in dostu olduğun sürece, üniversitedeki mevkiin sarsılmayacak ve psiko-tarih alanındaki araştırmalarını sürdürebileceksin." "İşte gördün mü? Demek ki onunla dost olmamın nedenleri var. Hem bu senin kavrayamayacağın bir şey de değil." "Onunla dostluk kurmak işine geliyor, anlıyorum. Ama arkadaşlığa gelince... işte bunu anlayamıyorum. Ancak Demerzel'in gücünü kaybetmesi sadece senin durumunu etkilemekle kalmayacak, imparatorluğu Cleon yönetmeye başlayacak ve çökme hızı artacak. Biz psiko-tarih konusunun bütün ayrıntılarını saptayamadan ve bilimin bütün insanlığı kurtarmasını olası hale getiremeden anarşi başlayacak." "Anlıyorum. Zaten ben psiko-tarihi, imparatorluğun çökmesini engellemek için zamanında geliştirebileceğimize inanmıyorum." "Çökmeyi önleyemesek bile, etkilerini yumuşatabiliriz. Öyle değil mi?" "Belki." "İşte, gördün mü? Ne kadar uzun süre huzur içinde çalışabilirsek, çöküşü engelleme ihtimalimiz de o kadar artar. Ya da hiç olmazsa etkileri yumuşatma şansımız. Durum böyle olduğuna göre, sondan başa doğru gidersek Demerzel'i kurtarmamız gerektiği de anlaşılır. Biz -ya da hiç olmazsa ben- bundan hoşlanmasak bile." "Ama demin onun saraydan, Trantor'dan ve hatta imparatorluktan uzaklaşmasını istediğini söyledin." "Evet ama, ‘ideal koşullarda,' dedim. Oysa şu anda ideal şartlarda yaşamıyoruz ve birinci bakana ihtiyacımız var. O bir baskı ve despotluk aracı olsa bile." "Anlıyorum. Neden imparatorluğun parçalanmaya çok yakın olduğunu ve birinci bakanı kaybetmemizin buna yol açacağını düşünüyorsun?" "Psiko-tarih yüzünden." "Bunu tahminler için mi kullanıyorsun? Biz daha çerçeveyi bile yerine oturtamadık. Nasıl tahminlerde bulunabilirsin?" "Sezgi diye bir şey var, Hari." "Her zaman vardı. Biz daha fazlasını istiyoruz, öyle değil mi? Bize gelecekte herhangi bir koşul altında görülecek gelişmelerle ilgili olasılıkları sağlayacak bir matematik denklem gerekiyor. Sezgi yol gösterme konusunda yeterliyse, o zaman psiko-tarihe hiç gerek yok." "Bu, iki olasılıktan birinin olması gerek demek değil ki, Hari. Ben her ikisinden birden söz ediyorum. İkisinin karıştırılmasından. Bu daha uygun olabilir. Hiç olmazsa psiko-tarih bilimi tamamlanıncaya kadar." Seldon, "Eğer tamamlanabilirse..." diye mırıldandı. "Ama bana şimdi şunu söyle: Demerzel nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya? Ona ne zarar verecek? Yoksa yerinden mi edecek? Şimdi Demerzel'in devrilmesinden söz ediyoruz değil mi?" Amaryl, "Evet," derken yüzünde sert bir ifade belirmişti. "Öyleyse açıkla. Cahilliğime acı." Amaryl kızardı. "Bana tepeden bakar gibi konuşma, Hari... Herhalde sen de Jo- Jo Joranum adını duydun?" "Tabii. O bir demagog. Dur, dur, nereliydi o? Nishaya'lı değil mi? Oldukça önemsiz bir dünya... Galiba o gezegende yaşayanlar keçi çobanlığı yapıyorlarmış. Yalnız peynirleri çok kaliteli." "Tamam. Ama sadece bir demagog değil. Çok sayıda yandaşı var ve gitgide güçleniyor. Amaçlarının sosyal adalet ve halkın siyasete daha fazla karışması olduğunu söylüyor." Seldon, "Evet," dedi. "Bu kadarını ben de duydum. Sloganı ‘Hükümet halka aittir.'" "Tam öyle değil, Hari. ‘Hükümet halktır.'" Seldon başını salladı. "Eh, aslında ben bu fikri beğeniyorum." "Ben de öyle. Ben de bunu isterim. Tabii Joranum samimi olsaydı ama değil. Her şeyi bir basamak olarak kullanıyor. Bu bir amaç değil, sadece bir yol onun için. Joranum, Dernerzel'i devirmek istiyor. Ondan sonra Cleon'u elinde oynatmak kolaylaşacak. Sonra tahta Joranum oturacak ve kendisi halk sayılacak. Sen kendin bana imparatorluk tarihinde böyle birkaç olay görüldüğünü söyledin. Biliyorsun, son günlerde imparatorluk eskisinden daha zayıf ve dengesiz. Eskiden sadece sendelemesine neden olan bir darbe bugün parçalanmasına yol açabilir. Her yerde iç savaşlar çıkar ve bize ne yapılması gerektiğini öğretecek olan psiko-tarihi henüz geliştirememiş oluruz." "Evet, ne demek istediğini anlıyorum. Ama Demerzel'i düşürmek herhalde pek kolay olmaz." "Joranum 'un gitgide ne kadar güçlendiğinden haberin yok." "Onun ne kadar güçlendiği hiç önemli değil." Seldon'un yüzünde bir an düşünceli bir ifade belirdi. "Annesiyle babasının ona ‘JO-JO' adını vermiş olmalarına şaşıyorum. Bu adın çocuksu bir yanı var." "Annesiyle babasının bu adla bir ilişkileri yok. Asıl ismi Laskin. Nishaya'da çok kullanılan bir ad bu. Jo-Jo adını kendisi seçmiş. Herhalde soyadının ilk hecesini almış." "Çok aptalca bir şey değil mi?" "Hayır, bence değil. Yandaşları bu adı tekrarlayıp duruyorlar: ‘Jo... Jo... Jo... Jo...' İnsanı adeta ipnotize ediyor." "Eh..." Seldon tri-kompüterine dönerek onun yarattığı çok boyutlu görüntüyü düzeltmeye davrandı. "Bakalım. Neler olacağını göreceğiz." "Bu konuda nasıl kayıtsız olabiliyorsun? Sana tehlikenin çok yakın olduğunu söylüyorum." "Hayır, değil." Seldon'un sesi aniden sertleşmiş, gözlerinde soğuk bir ifade belirmişti. "Elinde bütün veriler yok." "Olmayanlar hangileri?" "Bu konuyu başka zaman konuşuruz, Yugo. Sen şimdilik çalışmalarını sürdür. Demerzel ve imparatorluğun durumu için de bırak ben endişeleneyim." Amaryl'in dudakları gerildi ama Seldon'a itaat etmeye çok alışmıştı. "Bir hata yapıyorsun, Hari." Seldon hafifçe gülümsedi. "Sanmıyorum. Uyarını dinledim ve unutmayacağım. Üzülme, her şey yoluna girecek." Amaryl çıkarken Seldon'un yüzündeki gülüş silindi. Her şey gerçekten yoluna girecek miydi? 2 Ancak Seldon, Amaryl'in uyarısını unutmamakla birlikte üzerinde pek fazla durmadı. Kırkıncı doğum günü gelip geçerken her zamanki psikolojik darbeyi indirmişti. Kırk yaş! Artık genç değildi. Yaşam artık önünde haritası çıkarılmamış geniş bir ova gibi uzanmıyordu. Ufuk uzaklarda kaybolmuş gibi değildi. Seldon sekiz yıldan beri Trantor'daydı ve zaman çabuk geçmişti. Sekiz yıl sonra ellisine yakın olacak, yaşlılık bir heyyüla gibi karşıda belirecekti. Üstelik psiko-tarih konusunda işe yarar bir başlangıç bile yapamamıştı. Yugo Amaryl zekice kanunlardan söz ediyor, sezgiye dayanan cüretli tahminlere göre denklemlerini hazırlıyordu. Ama insan o tahminleri nasıl deneyebilirdi? Psiko-tarih henüz deneysel bir bilim değildi. Psiko-tarihi tam anlamıyla inceleyebilmek için yüzyıllar boyunca insanların yaşadığı dünyalarla ilgili deneyler yapılması gerekirdi. Hem de ahlak bakımından hiç sorumlu tutulmadan. Çözümü imkânsız bir problemdi bu. Ve Seldon bölümüyle ilgili işler için zamanını harcadığında sinirleniyordu. Bu yüzden günün sonunda sıkıntıyla yürüyerek evine gitmeye karar verdi. Genellikle kampüsten yürüyerek geçerken keyfi her zaman yerine gelirdi. Streeling Üniversitesi yüksek kubbeli bir yerdi. Kampüs ise insanda sanki açıklık bir yerdeymiş gibi duygu uyandırıyordu. Hem de imparatorluk sarayına yaptığı o tek ziyaret sırasında karşılaştığı türde hava koşullarına katlanmadan. Burada ağaçlar, çim alanlar ve yollar vardı. Seldon kendini vatanı olan Helicon gezegenindeki eski üniversitesindeymiş gibi hissediyordu. O gün havanın bulutlu olmasına karar verilmişti. Güneş ışıkları (tabii güneş yok, sadece ışıkları vardı) düzensiz aralıklarla belirip kayboluyordu. Hava birazcık serindi. Seldon'a serin günler eskisine göre daha sık tekrarlanıyormuş gibi geldi. Trantor enerji tasarrufuna mı başlamıştı? Yoksa asıl neden gitgide artan beceriksizlik miydi? Ya da yaşlanıyor ve kanı sulanmaya mı başlıyordu? (Seldon için için somurttu.) Ellerini ceplerine sokarak, omuzlarını kaldırdı. Genellikle yolu bilinçli olarak seçmezdi. Vücudu bürosundan, bilgisayar odasına ve oradan da dairesine giden yolu çok iyi biliyordu. Dönüş yolunu da. Seldon kampüste çoğu zaman başka şeyler düşünerek ilerlerdi. Ama bugün bir ses bilincini etkiledi. Anlamı olmayan bir ses. "Jo... Jo... Jo... Jo..." Oldukça yumuşak olan bu ses uzaktan geliyordu. Bu Seldon'un bir anısının canlanmasına neden oldu. Evet, Amaryl'in uyarısı. Şu demagog. O burada, kampüste mi? Seldon bilinçli bir karar veremeden bacakları onu döndürdü ve eksersiz, spor ve öğrenci toplantıları yapılan üniversite alanına bakan alçak tepeye götürdü. Alanın ortasında pek kalabalık sayılmayacak bir öğrenci grubu heyecanla bu adı tekrarlıyordu. Sahneye benzer yüksekçe yereyse Seldon'un tanımadığı biri çıkmıştı. Yüksek sesle, tempolu bir biçimde sallanarak konuşan bir adam. Ama Joranum değildi. Seldon, Joranum'u birkaç kez holo- vizyonda görmüştü. Amaryl'in uyarısından beri Seldon bu konuya dikkat etmeye başlamıştı. Joranum iriyarıydı. Kinci bir gülümsemesi vardı. Gözleri uçuk mavi, gür saçları da kum rengiydi. Bu konuşmacıysa ufak tefek ve gürültücüydü. Saçları siyah, ağzı da büyüktü. Seldon onun sözlerini dinlemiyordu. Ama "birinden alınan güç çoğunluğa verilecek" cümlesini duydu. Öğrencilerin bağıraşarak cevap verdiklerini de. Profesör, çok güzel, diye düşündü. Peki nasıl başaracak? Gerçekten ciddi mi? Seldon şimdi grubun hemen dışındaydı. Tanıdık birini bulabilmek için etrafına bakıyordu. Sonra ileri-matematik öğrencisi Finangelos'u farketti. Bu esmer, kıvırcık saçlı delikanlı hiç de kötü bir genç değildi. Seldon, "Finangelos," diye seslendi. Öğrenci elinin altında bilgisayar tuşları olmadığı için bir an onu tanıyamamış gibi baktı. Sonra da, "Profesör Seldon," deyip koşarak yaklaştı. "Bu adamı dinlemeye mi geldiniz?" "Buraya belli bir amaçla gelmedim. Sadece gürültünün ne olduğunu anlamak istedim. Kim bu adam?" "Adı Namarti, profesör. Jo-Jo adına konuşuyor." Seldon öğrencilerin şarkıyı andıran bağrışmalarını dinledi yine. "Bunu duyuyorum." Öğrenciler konuşmacı önemli bir noktayı vurguladığı zaman böyle haykırıyorlardı anlaşılan. "Ama bu Namarti denen adam kim? Tanımıyorum, hangi bölümden?" "Üniversiteden değil, profesör. 0 Jo-Jo'nun adamlarından biri." "Üniversiteden değilse, o zaman izin kâğıdı olmadan burada konuşmaya hakkı yok. Sence izni var mıdır?" "Bunu bilemem, profesör." "İyi ya. Öğrenelim bakalım."

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.