MCBÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ Cilt:15, Sayı:4, ARALIK 2017 Geliş Tarihi:06.07.2017 Doi: 10.18026/cbayarsos.371976 Kabul Tarihi:27.12.2017 UZUN SÜRELİ İŞSİZLİK VE ETKİLERİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ Harun ASLAN1 Melda ASLAN2 ÖZ Bu çalışma, dünyada ve Türkiye’de değişen iş gücü piyasalarıyla birlikte belirginleşen uzun süreli işsizlik sorununu açıklamak, uzun süreli işsizliği kapasite yaklaşımı bağlamında ele almak, uzun süreli işsizliğin hem birey hem de toplum üzerinde yarattığı etkileri ve uzun süreli işsizlikle mücadele yöntemlerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Türkiye’de uzun süreli işsizlikle mücadele eden büyük bir nüfusun olması ve bu toplumsal soruna yönelik literatürde çok az araştırmanın olması bu çalışmayı gerekli kılmıştır. Uzun süreli işsizliği deneyimleyen bireyler, fiziksel ve psiko-sosyal açıdan zarar görmektedir. Bu anlamda uzun süreli işsizliğin ortadan kaldırılması amacıyla kapasite yaklaşımı ve diğer mücadele yöntemleri açısından ele alınması sosyal politika alanına katkı sağlamaktadır. Anahtar Kelimeler: İş gücü piyasası, uzun süreli işsizlik, kapasite yaklaşımı, uzun süreli işsizliğin etkileri. A COMPARATIVE ANALYSIS ON LONG-TERM UNEMPLOYMENT AND ITS EFFECTS ABSTRACT This study aims to explain the problem of long-term unemployment which becomes more evident in the world and Turkey with the conversion of labor force markets, to deal with the long term unemployment through the capability approach, to reveal the effects of long term unemployment on both individuals and society and to discuss the methods to struggle long term unemployment. The fact that there is a large population struggling with long-term unemployment in Turkey and that there is little research in the literature on this social problem necessitated this work. Individuals who experience long-term unemployment are physically and psychologically damaged. In this respect, considering the capability approach and other methods of struggle to remove the long-term unemployment is contribution to social policy field. Keywords: Labour market, long-term unemployment, capability approach, the effects of long-term unemployment. 1 Arş. Gör. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü, [email protected] 2 Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Aile ve Tüketici Bölümü, Doktora Öğrencisi, [email protected] Harun ASLAN-Melda ASLAN Giriş Küreselleşmenin giderek arttığı günümüz toplumlarının en önemli yapısal sorunlarından biri işsizlik konusudur. İnsanlık tarihi boyunca kişilerin yaşamlarını idame ettirebilmeleri amacıyla sergiledikleri iş bulma çabası aslında doğal bir mübadele sürecinin uzantısıdır. Bu süreçte emek-gelir ve bedel-ödül denklemi yüzyıllar boyu farklı boyutlarda mevcudiyetini ortaya koymuştur. İnsanlık tarihinin yaşam eğrisini bir anda farklı bir noktaya çeken ve bireylerin, toplumların yaşamlarını kökten bir değişimine neden olan Sanayi Devrimi işsizlik kavramının daha belirgin bir şekilde var olmasına ve incelenmesine sebep olmuştur. Bu anlamda işsizlikle ilgili araştırmalar ve çözüm yolu arayışları daha niteliksel bir boyut kazanmıştır. 19. yüzyılda işsiz denildiği zaman ilk akla gelen yeteneksizliğinden dolayı bir meslek edinememiş veya geçimsizliği nedeniyle iş bulamamış, vaktini boşa geçiren tembel insan olarak kabul edilmekteydi (Zaim, 1986: 156). Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere o dönemde işsizliğin nedensel kökenleri tamamen bireysel yetersizliklere ve bireyin patolojik bozukluklarına indirgenmektedir. Ancak günümüz toplumlarında hem ekonomik hem de toplumsal anlamda yapısal sorunların bireylere etkileri göz önünde bulundurulduğunda işsizlik sorunun sadece birey odaklı olmayıp daha makro boyutta olan yapısal sorunlarla da ilişkili olduğu görülmektedir. Tarihsel süreçte sosyal politikaların hakim olduğu ideolojilerin paradigma kayması yaşaması hem toplumsal hem de bireysel yaşam üzerine bir çok farklı etkinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu etkiler içerisinde en önemli unsurlardan biri ise işsizlik olgusudur. Gilbert (1998: 9)’e göre, refah devletinin gelişiminin altın çağı, dünyayı 1974 ve 1979 yıllarında vuran dünya petrol krizinin patlak vermesiyle sona erdi. 1970’lerin sonuna dek sosyal refaha yönelik kamu harcamaları düştü ve refah devletlerine artan bir şekilde eleştiriler yöneltildi. Kapitalizme olan güvensizliğe ve onun kusurlarına yönelik bir çare olmaktan öte sosyal refah programları, çözülmesi gereken tekrar eden problemler silsilesi olarak görüldü. Konuya ilişkin eleştirilerde, refah devletinin pazar ekonomisindeki zararları ortadan kaldırmadan girişimleri sarstığı, rekabet şartlarına zarar verdiği, tasarrufları düşürdüğü ve ulusal vergileri arttırdığı ifade edildi. 1970’li yıllardaki petrol krizlerinden sonra 1980’li yıllardan itibaren sosyal refah anlayışının yerine neo-liberal politikaların ön planda olması yeni bir dönemi başlatmıştır. ABD ve İngiltere’de siyasi iktidarların neo-liberal politikalar doğrultusunda devletin küçülmesi, özelleştirme, küreselleşme politikaları gibi küresel çapta bir 104 | Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 15, Sayı: 4, Aralık 2017 Uzun Süreli İşsizlik ve Etkileri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz bütünleşme hedefi yeni bir yönetim anlayışı ortaya koymaktadır. Fakat bu politikalar, toplumsal anlamda birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Örneğin; özelleştirme politikaları doğrultusunda bireylerin işten çıkarılma oranı artmıştır. Neo-liberal politikaların hızla ilerlemesi, küreselleşme düzeyinin eş zamanlı olarak artması, yaşanan teknolojik gelişmeler ve sektörel anlamda iş alanlarının değişim içerisine girmesi, günümüz kapitalist toplumlarında işgücü piyasalarının farklılaşmasına ve bireylerin uzun süreli işsizlik tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. İşsiz kalma süresinin uzaması ekonomik sorunların yanında sosyal sorunları da ön plana çıkarmaktadır. İşsiz kalma süresinin uzaması, işsizler üzerinde meydana getirdiği psikolojik ve ekonomik kaygıların yanı sıra işsizlerin topluma ve sosyo-ekonomik düzene olan güvenlerini kaybetmelerine neden olmaktadır. Bunun sonucunda da uzun süre işsiz kalan kişiler suç işleme eğilimine girebilmektedirler. Ayrıca uzun süreli işsizler, işsizlik sürecinin uzun olmasından dolayı mesleki becerilerini ve kendine güvenlerini kaybetmekte yeniden istihdam edildiklerinde ise çalışma hayatına kolay uyum sağlayamamaktadırlar (Alabaş, 2007: 1). Uzun süreli işsizliğe maruz kalan bireylerin iş bulma yönündeki tutumları zayıflamakta ve doğal olarak işgücü piyasası ile ilişkileri kesilmektedir. Bu kişiler aynı zamanda çalışmaya hazır durumda olan bir kitleyi de oluşturmaktadır. Bireylerin bu süreci deneyimlemeleri onlara sadece ekonomik anlamda bir yıkım yaratmamakta aynı zamanda yaşamlarında psiko-sosyal anlamda da bir yıkım meydana getirmektedir. Araştırmanın ana materyalini yazılı kaynaklar, işsizlik konusunda yazılan makale, rapor, belge ve tezler ile bu konuda çalışan akademisyen görüşleri oluşturmaktadır. Bu bağlamda ise, küreselleşmiş işgücü piyasasında uzun süreli işsizliğin etkileri ortaya konulmuştur. Ayrıca karşılaştırmalı analiz tekniği yardımıyla dünyada ve Türkiye’de bireylerin işe ulaşamamasının nedenleri kapasite yaklaşımı temelinde tümdengelim yöntemiyle açıklanmıştır. İşsizlik ve Uzun Süreli İşsizlik Kavramları İşsizlik kavramının birey ve toplum açısından farklı tanımlandığı görülmektedir. Bu anlamda birey açısından işsizlik çalışma yeteneğinde, isteğinde ve çalışmaya hazır bir durumda olup gelir sağlayan bir işe sahip olmama durumunu ifade etmek için kullanılırken, toplum açısından ise; üretken kaynakların kullanılmaması, boşa harcanması anlamını taşımaktadır (Talas, 1979: 90). Uluslararası platformda kabul gören bir diğer tanım ise Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) işsizlik tanımıdır. Bu tanıma göre, belirli bir gün ya da hafta zarfında, belirli bir yaş kümesinin İktisadi ve idari Bilimler Sayısı | 105 Harun ASLAN-Melda ASLAN üzerinde bulunan aşağıdaki kategorilere giren kişiler işsiz kabul edilirler (Serter, 1993: 5). Bunlar: a) İş akdi sona erdiğinden, ya da iş yeri geçici olarak tatil edildiğinden dolayı istihdama elverişli konuma giren, herhangi bir işe sahip olmayan ve ücretli bir iş arayanlar, b) Daha önce hiçbir zaman istihdam edilmemiş olan ya da önceki statü durumu itibariyle bağımlı olmayan veya emekli edilmiş ancak belirli bir dönem için çalışmaya elverişli olan kişiler, c) Belirli bir döneme nazaran gelecek bir tarihte yeni bir işe başlama konusunda anlaşma yapmış olup da, halen bir işe sahip olamayan ve çalışmaya elverişli olan kişiler, d) Geçici ve belirsiz bir süreyle ve kendilerine herhangi bir ödeme yapılmadan tensikata tabi olan kişilerdir. Uzun süreli işsizliğin tanımlanmasında ise Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından ortaya konan evrensel tanım geçerliliğini korumaktadır. Bu tanıma göre uzun süreli işsizlik; bir yıl ya da daha fazla süredir işsiz kalanlar olarak tanımlanmaktadır (ILO, 2015). Uzun süreli işsiz kavramına işgücü piyasası içerisinde mevcut olan işsizlerden bir yıl veya daha uzun süredir işsiz olanlar girmektedir. Yapılan tanımlama tamamen işsizlik süresini referans almaktadır ki bu süre bir yıllık bir zamanı ifade etmektedir (Alabaş, 2007: 23). ILO'nun uzun süreli işsizleri bir yıl veya daha fazla süredir işsiz kalanlar olarak tanımlaması ILO üyesi bütün ülkelerce kabul edilmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri ve Türkiye'nin işgücü piyasası ve istihdama ilişkin çalışmalarda ve yayınladıkları ulusal istihdam raporlarında uzun süreli işsizlik kavramı için bir yıllık süreyi esas aldıkları görülmektedir. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT), bütün yayın çalışmalarında uzun süreli işsizlik kavramını tanımlarken bir yıllık işsizlik süresini temel almıştır. Aynı durum AB üyesi ülkelerin istatistik ofisleri ve Türkiye İstatistik Kurumunun (TUİK) çalışmalarında da görülmektedir. Diğer taraftan Ekonomik Kalkınma ve Ticaret İşbirliği Örgütü (Organisation for Economic Co-operation and Development,OECD) de aynı kriterleri benimsemekte ve uzun süreli işsizlik kavramını işgücü piyasası içerisinde bir yıl veya daha fazla bir süreyi içeren işsizlik olarak kabul etmektedir (Alabaş, 2007: 23). Küreselleşen Dünyada İşgücü Piyasaları Küreselleşme; telekomünikasyon devrimini, ulus ötesi ekonomik ve teknolojik işbirliğini, küresel işgücünü, Fordist üretim sistemleri yerine daha esnek üretim modellerini, Üçüncü Dünya Ülkeleri ile ticari işbirliklerini ve uluslararası rekabeti içeren çok yönlü bir olgudur (Stryker, 1998: 2,3). İlgili tanımdan da anlaşılacağı üzere dönüşümlerin etkisi ekonomik, kültürel, sosyal ve politik yaşamda yenilikçi bir var oluşa işaret etmektedir. Bu süreç içerisinde mutlaktır 106 | Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 15, Sayı: 4, Aralık 2017 Uzun Süreli İşsizlik ve Etkileri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz ki, belirli kesimlerin artı değer elde etmesi kaçınılmaz bir gerçekliktir. Ancak aynı zamanda diyalektik bir bakış açısıyla küreselleşme, çalışan bireyler üzerinde işsizlik gibi bir yapısal sorunu daha görünür hale getirmiştir. Bir başka tanıma göre küreselleşme, zaman ve mekân açısından birbirinden uzakta gelişen, olayların yerel oluşumları etkileyebilmesi ve bu yolla küresel ölçekte sosyal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilir (Giddens, 1994: 62). Giddens (1991: 18)’a göre küreselleşmeyi kapitalizm, ulus devlet, uluslararası işbölümü, küresel askeri sistem gibi dört temel faktör oluşturmaktadır. Küresel ölçekte yaşanan uzaklığın küreselleşme ile birlikte ortadan kalkması ve üretim merkezlerinin sabit bir yapıdan kurtulup mobilize olması küreselleşmenin en temel özelliğidir. Üretim merkezi ekseninde kaymaların yaşanması eski üretim birimlerinde çalışan bireylerin de işsizlikle yüz yüze kalmalarına sebep olmaktadır. Küreselleşme ile değişikliğe uğrayan işgücü piyasaları çoğu ülkede benzer özellikler göstermeye başlamıştır. İşgücü piyasasının mevcut haliyle dünya ekonomisinde işsizliğin artmasına neden olan yapısal özellikleri ekonominin kuralsızlaştırılması, üretim yapısındaki değişim ve işgücündeki yapısal değişim olarak ortaya çıkmaktadır. Bu gelişmeler dünya genelinde istihdamı olumsuz etkilemiş ve işsizlik kronik bir sorun haline gelmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde ise işsizlik, yoksullukla iç içe geçen bir sarmal yapı oluşturmaktadır. Bununla birlikte, dünyada üretim artarken istihdam azalmakta ve işgücü başına üretim miktarı yükselmektedir (Baştaymaz, 1998: 21). Ülkelerin istihdam oranları ile işsizlik oranları arasında ters bir orantı olup istihdam oranlarında artış işsizlik oranında bir azalışı ortaya koymaktadır. Belirli ülkelerin istihdam oranları ve işsizlik oranları tablolar halinde incelenmiştir. İktisadi ve idari Bilimler Sayısı | 107 Harun ASLAN-Melda ASLAN Tablo 1. Belirli Ülke Gruplarının Toplam İstihdam Oranları (%) Yıllar 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 Ülkeler Amerika 71,8 70,9 67,6 66,7 66,6 67,1 67,4 68,1 68,7 69,3 Birleşik 71,5 71,5 69,9 69,4 69,3 70,0 70,5 71,9 72,7 73,5 Krallık Almanya 69,0 70,1 70,3 71,3 72,7 73,0 73,5 73,8 74,0 74,7 Fransa 64,4 64,9 64,1 64,0 63,9 64,0 64,1 63,8 63,8 64,2 Türkiye 44,7 44,9 44,2 46,3 48,4 48,9 49,5 49,5 50,2 50,6 AB (28 Ülke) 65,2 65,7 64,5 64,1 64,2 64,1 64,1 64,8 65,6 66,5 OECD 66,4 66,4 64,7 64,5 64,8 64,9 65,1 65,7 66,2 66,9 Kaynak: OECD.Data (2016a) Leisink (1999: 2)’e göre 1980’li yıllardan itibaren serbest ticaretin, özelleştirmenin, etkin üretimin, ucuz mal ve hizmet anlayışının refahın ve istihdama küresel bakış açılarının kısacası daha az devlet ve daha az pazar anlayışının bir savunucusu olan küreselleşme süreci, tanım itibariyle üretici açısından büyük beklentiler yaratsa da işçi açısından işsizliği deneyimleme gibi yeni bir olumsuz sürecin ve bununla uzantılı birçok olumsuz faktöründe temelini oluşturmaktadır. İşsizlik oranları, küreselleşmenin ivme kazanmasıyla eş zamanlı olarak küresel düzeydeki ekonomik krizlerle de dalgalanma göstermiştir. Örneğin; 1997 Doğu Asya Mali Krizi ile ilgili Dünya Bankası’nın yayımladığı rapora göre, krizi izleyen yıl Tayland’da işsizliğin %50 artığını bununla birlikte Kore’de 2 milyon, Filipinler’de 1 milyon kişinin işini kaybettiği bildirilmektedir. Endonezya’da ise, kriz yüzünden işini kaybedenlerin sayısının 10 milyona kadar çıkmış olabileceği belirtilmektedir (Atınç ve Walton, 1998: 14). 2008 yılında Amerika’da konut sektöründe başlayan ve daha sonrasında küresel düzeyde birçok ülkeyi ve sektörü etkileyen ekonomik krizde ise krizin merkezi olan Amerika Birleşik Devletleri’nde işsizlik oranı 2008 yılında %5,7 iken, 2009 yılında bu 108 | Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 15, Sayı: 4, Aralık 2017 Uzun Süreli İşsizlik ve Etkileri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz oran %9,3 olmuştur. 2007 yılında 177,3 milyon olan işsiz sayısı 2009 yılında 205,2 milyon, 2010 yılında ise 2009 yılına göre neredeyse hiç değişmeyerek 205 milyon olarak gerçekleşmiştir. 2015 yılına gelindiğinde ise dünya genelinde işsiz sayısı 197,1 milyondur (OECD, 2016a). Tablo 2’de seçilmiş ülkelerin ve ülke gruplarının işsizlik oranları verilmiştir. Tablo 2. Belirli Ülke Gruplarının İşsizlik Oranları (%) Yıllar 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 Ülkeler Amerika 4,6 5,7 9,3 9,6 9,0 8,1 7,4 6,2 5,3 4,9 Birleşik 5,3 5,6 7,5 7,8 8,0 7,9 7,5 6,1 5,3 4,8 Krallık Almanya 8,7 7,5 7,7 7,0 5,8 5,4 5,2 5,0 4,6 4,1 Fransa 7,7 7,1 8,7 8,9 8,8 9,4 9,9 10,3 10,4 10,1 Türkiye 10,3 11,0 14,0 11,9 9,8 9,2 9,7 9,9 10,3 10,9 AB (28 7,1 7,0 8,9 9,5 9,6 10,4 10,8 10,2 9,4 8,5 Ülke) OECD 5,9 5,9 8,1 8,3 7,9 7,9 7,9 7,4 6,8 6,3 Kaynak: OECD.Data (2016b) İşgücü piyasalarının küreselleşmesi, uluslararası akışkanlığı yüksek olan sermaye bakımından değişik ülkelerdeki işgücünün açık rekabete sokulduğu bir uluslararası işgücü piyasası işlevi üstlenmektedir (Koray, 1996: 759). Küreselleşme ile birlikte sermayenin hareketliliği küresel pazarın, yerel ve ulusal pazarlar üzerindeki baskısını yoğunlaştırmıştır. Küresel pazarın rekabetçi yanı sosyal faydaya yönelik yerel kamusal harcamalar üzerinde baskı kurmakta, artan talebin bir sonucu olan yükselen göç akışı ile kullanılmaktadır. Bu da küreselleşmenin diğer bir özelliğidir. Teknolojinin ilerlemesi ve politik aydınlanma yalnızca sermayenin hareketliliğini hızlandırmakla kalmayıp bunun yanında işgücünün hareketliliğini sağlayan yeni yollar sağlamaktadır. Sermaye yaşam standartlarının, işgücü maliyetlerinin ve sosyal faydanın düşük İktisadi ve idari Bilimler Sayısı | 109 Harun ASLAN-Melda ASLAN olduğu yerlere yoğunlaşırken işgücü, hayat standartlarının, maaşların ve sosyal faydaların yüksek olduğu yerlere doğru eğrilmiştir. Örneğin 1992 yılında 10,6 milyon kişi, AB üyesi olmayan bir ülkenin vatandaşı olarak bir AB ülkesinde yaşamlarını sürdürmekteydi (Gilbert, 1998: 10). Türkiye’de İşgücü Piyasası Türkiye’de işgücü piyasasının yapısal anlamda diğer işgücü piyasalarından ayıran birçok farklı yönü mevcuttur. Bunun temelinde sürekli artan bir nüfus yapısı, istihdam edilenlerin sayı ve oran olarak düşük seviyelerde seyretmesi gibi nedenler yatmaktadır. Aynı zamanda ülkemizde geleneksel aile modelinin sürdürüldüğü düşünüldüğünde, kadınların işgücü piyasasından uzak olması ve ev içi hizmetlerde ücretsiz bir emek olarak kullanılması da önemli etkenlerin başında yer almaktadır. Türkiye’nin işgücü piyasası orijinindeki sorunları incelediğinde ise, kentleşme sonrası kırdan kente büyük göçler, eğitim sisteminin yeterli seviyede olmaması, cinsiyet ayrımcılığı ve girişimcilik gibi temel konulara dikkat çekildiği görülmektedir. Gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye’de, belirli yapısal sorunların hukuksal ve teorik olarak çözüme kavuşmuş olmasına rağmen uygulama anlamında aynı verimliliğin var olmadığı göze çarpmaktadır. Bunun en temel göstergelerinden biri olarak ise, Türkiye’de sigortasız çalışmanın hukuksal olarak yaptırımlara tabi olmasına rağmen, sigortasız çalıştırılan bireylerin iş gücü piyasasındaki mevcut yoğunluğu verilebilir. Aynı zamanda bununla bağlantılı olarak 2011 yılından itibaren Suriye’den gelen göçmenler işgücü piyasasında iş güvencesi olmadan düşük maliyetle çalıştırılma konusu bir diğer örneği teşkil etmektedir. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun geçmiş yıllarda yaptığı çalışmada Türkiye’de toplam çalışan kişi sayısının yaklaşık 22 milyon kişi olduğu ve bunların içerisinde 10 milyon 400 bin civarı kişinin kayıt dışı olduğu vurgulanmıştır (Sosyal Güvenlik Kurumsal, 2012). Türkiye’deki işgücü piyasasıyla ilgili en önemli noktalardan bir diğeri ise Türkiye’de işgücüne dâhil olmayanların, işgücünden fazla olmasıdır. Bu yüzden de Türkiye’de işgücüne katılma oranı % 50’nin altındadır. 2006 yılı verilerine göre işgücüne dâhil olmayanların % 48’ini ev işleriyle uğraşanlar, %13’ünü öğrenciler, % 12’sini çalışamaz halde bulunanlar, % 11’ini emekliler, % 8’i iş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar ve geri kalanı da mevsimlik çalışanlar ve diğer olarak sıralanmıştır. Önemli bir nokta da işgücüne dâhil olmayanların % 27’si erkek, % 73’u kadındır. Ayrıca işgücüne dâhil olmayanların % 66’sı kentlerde, % 34’u kırda yaşamaktadır (Alabaş, 2007: 48). Türkiye’de işgücü piyasalarına bakıldığında ve benzer gelir düzeyine sahip ülkeler ile kıyaslandığında, tarımsal istihdamın orantısız büyüklüğü, 110 | Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 15, Sayı: 4, Aralık 2017 Uzun Süreli İşsizlik ve Etkileri Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz emek arzının fazlalığına karşın emek talebinin yeterli olmaması, işgücünün çoğunluğunun genç ve niteliksiz oluşu, toplam istihdam içinde ücretlilerin düşük oluşu gibi temel sorunlarla karşılaşılmaktadır (Çondur ve Bölükbaş, 2014: 82). Tarihsel süreçte Türkiye’deki istihdamın sektörel dağılımını incelediğimizde yaklaşık 100 yıllık bir süreçte büyük değişimler dikkat çekmektedir. Özellikle tarım sektöründen, hizmet ve sanayi sektörüne aktarım süreci büyük rakamlarla ifade edilmektedir. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında tarım sektörünün istihdam içindeki payı %80’lerde iken, 2001 yılında bu oran %35’e kadar gerilemiştir. Sanayi sektörünün istihdam içindeki payı ise %4’lerden %18’lere; hizmetler sektörünün payı da benzer bir gelişme göstererek %47’lere kadar ulaşmıştır (Lordoğlu ve Özkaplan, 2005: 118). 1975 yılında Türkiye’de toplam işgücü 15,2 milyonu bulmaktaydı. Bu işgücünün %60’a yakın bir bölümü tarım sektöründe, %14’ü sanayi sektöründe, yaklaşık %5’i inşaat sektöründe ve %22 ise hizmetler sektöründe istihdam edilmekteydi. 1990 yılında ise toplam işgücü 19,3 milyon olmuştur. Sektörel dağılıma bakıldığında ise; tarım sektörünün payı %46, sanayi sektörünün payı %15, inşaat sektörünün payı %5 ve hizmetler sektörünün payı da yaklaşık %33 olduğu görülmektedir. 2000 yılına gelindiğinde işgücünün %34’ünden biraz fazlası tarım sektöründe yer almaktaydı. Bu noktada %40 ile hizmetler sektörü öne çıkmıştı. Sanayi sektörünün payı %18, inşaat sektörünün payı da %6 idi (Tunalı, 2004: 23). 2015 yılı itibariyle istihdamın sektörel dağılımını incelediğimizde ise; tarım sektörünün payı %20, sanayi sektörünün payı %20, inşaat sektörünün payı %7 ve hizmetler sektörünün payı da yaklaşık %53 olarak kayıtlara geçmiştir (TUİK, 2016). Tarım sektöründeki çözülme göçü hızlandırmıştır. Tarım sektöründen kopan kişilerin eğitim seviyelerinin düşük olması, işgücü piyasasında yeniden istihdam edilebilmelerini güçleştirmektedir (Alabaş, 2007: 14). Türkiye’deki kentleşme ve göçün birlikte hızlanma sürecine girmesi tarım sektörünün çözülmesi ve kırsal yaşam alanında yaşayan bireylerin kentte en çok hizmet sektörü içerisinde çalışmasına neden olmuştur. Bu çalışma sürecinde bireylerin asgari ücret düzeyinde hizmet sektörü içerisinde istihdam edilmesi, üretici konumunda olan sermaye sahiplerinin de çıkarlarına artı değer katmıştır. Sistem aslında makro anlamda olan büyük yatırımcıların küresel çapta uyguladığı kapitalist sistemin mikro düzeyde işleyişine en temel örnektir. Dünyada Uzun Süreli İşsizlik İktisadi ve idari Bilimler Sayısı | 111 Harun ASLAN-Melda ASLAN Uzun süreli işsizlik konusunda temel ölçüt süre olarak belirlenmiştir. İşgücü piyasası içerisinde mevcut olan işsizlerden bir yıl ve daha uzun süreli işsiz olanlar uzun süreli işsiz olarak nitelendirilmektedir. Uzun süreli işsizlik sürecini deneyimleme bireyler açısından daha zorlu ve yıkıcı bir durumu ortaya çıkarmaktadır. İşsizlik sürecinin bir yıl ve daha fazla olması işsizliği daha yapısal ve kronik bir sorun haline getirmektedir. Aynı zamanda bireylerin bu süreçte yaşadıkları sorunlar psiko-sosyal anlamda da önemli sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Uzun süreli işsizlik yaşayan bireyler mesleki yetkinliklerinden uzaklaşmakta, iş gücü piyasasından çıkma riskiyle karşılaşmakta ve tekrar piyasa sürecine girmelerinde sorunlar yaşamaktadırlar. Böyle bir süreç kişilerin yeniden istihdamında daha büyük maliyetlere neden olmaktadır. Dünyada uzun süreli işsizliğin nedenleri incelendiğinde, işsizlik sürecinin makro etkenlerle birlikte bireylerin kişisel ve demografik özellikleriyle de bağlantılı olduğu görülmektedir. Önceki iş kariyeri, yaşı, cinsiyeti, eğitim düzeyi önemli etkenlerdir (O’Connell vd., 2010; Collier, 2005; Brown ve Sessions, 1997; Berkel ve Brand, 1996). Özellikle düşük eğitimli gençler bir iş bulma konusunda yaşadıkları başarısızlıklardan dolayı uzun süreli işsizlik açısından olası kariyerleri negatif anlamda etkilenmektedir. Resesyon dönemlerinde gençler potansiyel olarak işsizlikle karşılaşabilecek grup içerisinde değerlendirilmektedir ve iş piyasası içerisinde işe girebilmeleri zor bir olasılıktır. İleri yaşta çalışanlar arasında ise geleneksel endüstriyel sektörlerde işlerini kaybetmeleri onları savunmasız bir şekilde uzun süreli işsizlikle mücadele etmek zorunda bırakmaktadır (Scarpetta vd., 2010; Bell ve Blanchflower, 2010). Dünyada uzun süreli işsizliğe ilişkin en önemli etkenlerden biri eğitimdir. Uzun süreli işsizliğin artmasıyla ilişkili en önemli nedenler arasında düşük eğitimli bireylerin gösterilmesi doğal bir süreçtir. Bireylerin eğitim seviyeleri arttıkça iş bulabilme potansiyelleri de yükselecektir. Bu anlamda uzun süreli işsizlik oranlarının yüksek olduğu bölgelerde diğer koşulların yanı sıra eğitimsel anlamda bireylerin eğitim seviyeleri genellikle düşük seviyededir. Dünyada uzun süreli işsizlikle ilgili diğer etkenleri incelediğimizde ise, cinsiyet ve etnik köken önemli etkenler olarak görülmektedir. Kadınlar erkeklere oranla işgücü piyasasında uzun süreli işsizliği daha çok yaşamaktadırlar. Bunun en temel nedeni kadınların işverenler tarafından doğum yapma ve ataerkil sistemin yüklemiş olduğu ücretsiz ev içi hizmetlerle bakım hizmetlerini gerçekleştireceği düşüncesi kadınların uzun süreli işsizliği yaşamalarına neden olmaktadır. 112 | Manisa Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi – Cilt: 15, Sayı: 4, Aralık 2017
Description: