Agatha Christie Üç Yanlış Üç Ceset Orijinal ismi: Hickory Dickory Dock Çeviren: Gönül Suveren Türkçe basım tarihi: Kasım 2006 Anadilinde basım tarihi: 1955 Düzenleme: Ayhan Hoca Üç Ölüyle İlgisi Olanlar Felicity Lemon: Hercule Poirot'nun sekreteri. Sık sık hata yapmaya başlamıştı. Bayan Hubbard: Bayan Lemon'un kız kardeşi. Aklı başında bir kadın. Len Bateson: Kırmızı saçlı, iyi kalpli bir genç. Zaman zaman öfkeleniveriyordu. Nigel Chapman: Ortaçağ tarihi okuyan, alaycı, başkalarının damarına basmaktan hoşlanan bir genç. Valene Hobhouse: Soğukkanlı, zarif ve sert tavırlı, esmer, güzel bir genç kız. Celia Austin: Genç bir eczacı. Güzel olmasına karşın biraz silik bir kız. Elizabeth Johnston: Kendisini çok beğenen, zeki, çalışkan bir öğrenci. Patricia Lane: Nigel'a fazla düşkün, gözlüklü, çirkin bir kız. Colin McNabb: Kendisine hayran olan Celia'ya pek aldırmayan ukala bir genç. Sally Finch: Güzel, kızıl saçlı bir Amerikalı. Esrarengiz bazı olaylardan sıkılmaya başlamıştı. Jean Tomlinson Akimbombo: Batı Afrikalı bir genç. Konuşulan bazı şeyleri anlayamıyordu. Bayan Nicoletis: İriyarı, orta yaşlı, ama hâlâ güzel bir kadın. Öğrenci yurdunun sahibesi. Müfettiş Sharpe: Uysal görünüşlü, ama aslında çok zeki ve azimli bir adam. Ve Hercule Poirot Hercule Poirot'nun Elinde Şu İpuçları Vardı • Parçalanmış bir sırt çantası • Asitborik • Karbonat • Bir pırlanta yüzük • Elektrik ampulleri • Yeşil mürekkep • Bir ayakkabının teki • İki mektup "Bir pasaport Hercule Poirot'nun Şu Soruları Yanıtlaması Gerekiyordu • Hırsız o garip eşyaları neden çalıyordu? • Bir genç kız çok mutlu olduğu bir sırada intihar eder miydi? • Celia, "Diğerleri de yaptıklarını söylesinler," derken ne demek istemişti? • Yüzük hakiki pırlanta mıydı? • Leıı'in derdi neydi? • Nigel babasından neden nefret ediyordu? • Valerie neler biliyordu? e Patricia nereden telefon etmişti? • Zehir şişesi neredeydi? • Sırt çantalarının özelliği neydi? 1 Hercule Poirot kaşlarını çattı. "Bayan Lemon!" "Buyrun, Mösyö Poirot!" "Bu mektupta üç yanlış var." Belçikalı dedektifin sesinden, gözlerine inanamadığı anlaşılıyordu. Çünkü son derece çirkin ama çok becerikli bir kadın olan Bayan Lemon asla yanlış yapmazdı... Ayrıca hiç hastalanmaz, yorulmaz, sinirlenmez ve yanılgıya düşmezdi. Bir bakıma Bayan Lemon kadın değil, bir makineydi adeta. Olağanüstü bir sekreter... Her şeyi bilir, her sorunu çözerdi. Hercule Poirot'nun hayatını da onun adına ustalıkla yönetmekteydi. Belçikalının uzun yıllardan beri inandığı iki şey vardı. Düzen ve yöntem. Kusursuz bir uşak olan George'la kusursuz bir sekreter olan Bayan Lemon'un sayesinde hayatına düzen ve yöntem egemendi artık. Son zamanlarda çörekler de yalnız yuvarlak değil, kare biçiminde yapıldığından yakınacak hiçbir şey kalmamıştı. Gelgelelim bu sabah Bayan Lemon basit bir mektubu daktilo ederken üç hata yapmıştı. Daha da kötüsü, bu yanlışların farkına bile varmamış olmasıydı. Dünyanın sonu gelmişti herhalde! Hercule Poirot gözlerini rahatsız eden kâğıdı kadına uzattı. Sinirlenmemiş, sadece şaşırmıştı. Olmayacak bir şeydi bu! Ama olmuştu işte! Bayan Lemon mektubu alıp bir göz attı. Ve Poirot ömründe ilk kez kadının kızardığını gördü. Bayan Lemon'a hiç yakışmayan bu koyu kırmızı renk kalın telli, kırçıl saçlarının dibine kadar yayıldı. Bayan Lemon, "Tanrım," diye mırıldandı. "Tanrım ben bunu nasıl yaptım? Neden... Tamam, tamam, buldum! Bu yanlışlığa kız kardeşim neden oldu." Hercule Poirot yine irkildi. Bayan Lemon'un bir kız kardeşi olabileceği hiç aklına gelmemişti. Sekreteri tıpkı fabrikadan yeni çıkmış, iyi işleyen araca benzerdi. İnsan onun birini sevebileceğini düşünemezdi bile. Gülünç bir şey olurdu bu. Herkes Bayan Lemon'un çalışmadığı zamanlar, kalbini ve kafasını bir tek şeye verdiğini bilirdi. Yeni bir dosyalama sistemine. Kusursuz duruma getirildikten sonra kendi adını taşıyacak olan bu sistemin patentini de alacaktı... İşte bu yüzden şimdi Hercule Poirot sesinde derin bir hayretle, "Kız kardeşiniz mi?" diye sordu. Bayan Lemon kesin bir tavırla başını salladı. "Evet... Size ondan hiç söz etmedim sanırım... Kız kardeşim hemen hemen bütün hayatını Singapur'da geçirdi sayılır... Kocası orada kauçuk işiyle uğraşıyordu... " Hercule Poirot anlayışlı bir tavırla, "Hım... " dedi. "Evet... " Bayan Lemon'un kız kardeşinin bütün hayatını Singapur'da geçirmiş olmasını pek uygun bulmuştu. Singapur gibi yerler böyle şeyler içindi işte. Bayan Lemon gibi kadınların kız kardeşleri hep Singapur'da işleri olan adamlarla evlenirlerdi. Tabii Bayan Lemonlar da böylece kendilerini patronlarının işlerine vererek, saat gibi düzenli çalışır ve dinlenmeye ayırdıkları zamanlarda da yeni dosyalama sistemleri bulurlardı... Belçikalı, ''Anlıyorum... " diye mırıldandı. "Devam edin, Bayan Lemon." Sekreter, "Kardeşim yıllar önce dul kaldı," dedi. "Çocuğu olmadı. Ona Londra'da ufak, güzel bir apartman dairesi buldum. Kirası da uygundu... " "Evet... " Bayan Lemon'un böyle olanaksız bir şeyi kolaylıkla başarabileceği de belliydi... "Kız kardeşimin geliri fazla sayılmaz. Tabii son zamanlarda hayat çok pahalandı, para eskisi gibi yetişmiyor... Ama kardeşim öyle pahalı, lüks şeylere düşkün değildir... " Bayan Lemon bir an durdu. "Yani hesaplı davrandığı takdirde parası rahat bir hayat sürmesine yetecekti. Ne var ki, kız kardeşim çok yalnızdı. Ömrünü dışarda geçirmiş, İngiltere'de fazla yaşamamıştı. Eski arkadaşları, dostları yoktu. Tabii bir hayli boş zamanı vardı.. İçi sıkılıyordu... Her neyse... Altı ay önce bana işe girmeye karar verdiğini söyledi." "İşe mi?" "Evet... Buna 'yöneticilik' diyorlar sanırım. Bir öğrenci yurdunu yönetecekti. Yurt Yunan asıllı bir kadınındı. Orayı yönetecek birini arıyordu... Doğru dürüst yemek çıkarılmasını, işlerin düzenli görülmesini denetleyecek birini... Ev, eski tip, büyük bir bina... Bilmem Hickory Sokağı'na hiç gittiniz mi?" Poirot gitmemişti. "Bir zamanlar orası kibar bir semtti. Evler de gerçekten sağlam ve güzeldir. Kız kardeşime de güzel bir daire vereceklerdi yurtta. Oturma ve yatak odaları. Küçük bir mutfak ve banyo... " Bayan Lemon sustu. Poirot ona cesaret vermek ister gibi bir şeyler mırıldandı. Buraya kadar anlatılanların felaketle bir ilgisi yoktu. Bayan Lemon, "Ben işi pek beğenmemiştim," dedi. "Ama kız kardeşime de hak veriyordum. O öyle bütün gün tembel tembel oturacak bir insan değildir. Zeki ve pratiktir. Bir yeri yönetmesini iyi bilir... " Bayan Lemon başını salladı. "Zaten bu işe para filan da yatıracak değildi. Ücret karşılığı çalışacaktı. Verdikleri aylık pek de fazla sayılmazdı aslında. Ama ona bakarsanız kız kardeşimin paraya pek ihtiyacı yoktu zaten... Sonra iş de ağır değildi... Kız kardeşim gençleri çok sever, onlarla çabucak anlaşır. Uzun yıllar Doğu'da yaşadığı için ırk farklarını, insanların zayıf yanlarını bilir... Bu önemli tabii. Çünkü yurtta her milletten öğrenci kalıyor. Çocukların çoğu İngiliz, ama aralarında zenciler de var... " Hercule Poirot, "Tabii," dedi. Bayan Lemon kararsız bir tavırla, "Son zamanlarda," diye sözlerini sürdürdü. "Hastanelerdeki hemşirelerin yarısı zenci. Ama anladığıma göre, onlar ingilizlerden daha nazik ve dikkatliymişler... Neyse... Bu aslında bizi ilgilendirmez... Kardeşimle bu işi uzun uzun konuştuk. Sonunda yurda yerleşti. Yurdun sahibinden ne o hoşlanmıştı, ne de ben. Bayan Nicoletis adındaki bu kadının saati saatine uymuyordu. Bazen pek sevimli oluyordu, bazen de tam tersi... Üstelik hem cimriydi, hem de hesabını bilmiyordu. Garip değil mi? Hoş, işini bilen bir kadın olsaydı, herhalde yardımcı tutmak zorunda kalmazdı... Kız kardeşim kimsenin deliliklerine, huysuzluklarına pabuç bırakacak insanlardan değildir.
Description: