ebook img

türk sinemasında din ve din adamı imajı PDF

24 Pages·2017·0.69 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview türk sinemasında din ve din adamı imajı

1 TÜRK SİNEMASINDA DİN VE DİN ADAMI İMAJI* Dr. Ömer MENEKŞE GİRİŞ Genel olarak bütün sanatlar belli bir dünya görüşünü, hayat biçimini yansıtırlar. Sinemayı diğer sanat dalları arasında ayrıcalıklı konuma getiren yön, onun göze ve kulağa aynı anda hitap ederek kitlelere ulaşabilmesindeki kolaylıktır. Ayrıca sinema, nesnel ve somut yanı aracılığıyla toplum gerçekliliğinin ve yaşanan olayların içinde yer almaktadır. Bundan dolayı sinema içinde bulunduğu toplumun dinamiklerinden etkilenerek perdeye yansımaktadır. Türk sineması içinde bulunduğu toplumun gerçeklerini nasıl göstermektedir? Başka bir deyişle yaşadığımız toplumsal gerçekler toplumun görüntülü tarihini tutan sinemamıza ne ölçüde yansımaktadır? İşte biz de çalışmamızda Türk toplumunda sosyal hayatı düzenleyici role sahip olan unsurlardan biri olan dinin ve onun temsilcisi konumundaki din adamlarının veya yaşantısını ona göre düzenlemeye çalışan dindar insanların Türk sinemasında çizilen imajını ele alıp irdelemeye ve değerlendirmeye çalışacağız. İnsanın ihtiyaçlarından biri olan din ve bunun temsilcileri, birçok filmde az veya çok işlenmiş ve yer almıştır. Bu filmlerin hepsini bu incelemede ele alıp değerlendirmek tabii ki imkansız. Biz de bu yüzden, öncelikle Türk sinema tarihine kısa bir göz attıktan sonra konumuzla ilgili genel anlamda bir gruplama yapıp bu gruba giren filmlerden bir veya birkaçı üzerinde duracağız. Sinema Tarihimize Kısa Bir Bakış Fransız Lumiere kardeşlerin, 28 Aralık 1895 tarihinde, Paris’te Grand Cafe’de gerçekleştirdikleri ilk gösteri, dünyada sinemanın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Ülkemiz insanının sinemayla tanışma seyrine baktığımızda, kişi olarak Fuat Uzkınay’ı, kurum olarak da Ordu Sinema Dairesini görmekteyiz. _________________________ * II. Uluslar Arası Dini Yayınlar Kongresi (sesli Görüntülü Yayıncılık, 05-07 Kasım2004 Ankara), DİB. Yayınları, Ankara 2005, s. 45-68. 2 14 Kasım Türk sinemasının doğum günü kabul edilir. Bu yıl 90’ıncı yılını kutlayacak olan Türk sinemasında bir Türk tarafından çekilen ilk yerli film” o sıralarda Ordu’da subay olan Fuat Uzkınay tarafından 14 Kasım 1914‘te çekilen “Ayastefanos'taki Rus Abidesi'nin Yıkılışı” adlı 150 metrelik belgeseldir. 1896‘da Ruslar tarafından yapılmış anıtın yıkılmasını gösteren film, Türk Sinemasının başlamasına yol açmış ve ardından birer birer askeri belgeseller çekilmiştir. Bu arada ilk konulu filmler de başlamıştır. Sedat Simavi’nin Mehmet Rauf’un aynı adlı romanından senaryolaştırdığı “Pençe”, “Casus” (1917), Sigmund Weinberg ve Fuat Uzkınay imzasını taşıyan “Himmet Ağa‘nın İzdivacı” (1918), Ahmet Fehim tarafından sinemaya aktarılan 1919 yapımı H.Rahmi Gürpınar’a ait “Mürebbiye” adlı eser, ve Yusuf Ziya Ortaç’ın oyunundan uyarlanan “Binnaz” (1919) bu filmlerden bazılarıdır. 1922 yapımı Muhsin Ertuğrul tarafından çevrilen Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun romanından uyarlanan tekkesini zengin ve güzel kadınlar için bir tuzak olarak kullanan, şehvet düşkünü bir Bektaşi Şeyhi'nin öyküsünün anlatıldığı “Boğaziçi Esrarı” (Nur Baba) isimli film toplumda büyük yankılar uyandırdı. Filmin dış sahneleri çekilirken Eyüp Camisi'nin avlusu ‘‘küçük düşürüldükleri’’ gerekçesiyle Bektaşiler tarafından basıldı. Saldırı sırasında bazı oyuncular tartaklandı. Filmin çekimi, ancak polis kuvvetlerinin korunması altında tamamlandı. Daha sonra ise yeni bir olaya meydan verilmemesi için İşgal Kuvvetleri yönetimi, filmi yasakladı. 1923-1939 yıllarını kapsayan dönem Türk sinema tarihinde Tiyatrocular dönemi olarak ele alınır ki bu dönemde Muhsin Ertuğrul’un imzası vardır. Kendisi tiyatrocu olduğu için filmleri Daru’l-Bedayi’nin oyunlarının filme aktarılmış şeklidir. “Ulusal bilinç”, “Cumhuriyet etrafında bir araya gelme” düşüncesi ile çekilen bu dönem filmlerinin en önemli özelliği; devletin resmî ideolojisini hakim kılmak adına, eski düzenin kötülenmesi, saltanat ve hilafet, din müesseselerinin yerilmesidir. Nitekim bu filmlere baktığımızda, devrin politikası ile ‘ideolojik bir polemik’ şeklinde ortaya konan filmlerin sunmak istediği mesajlar arasında büyük bir uyum olduğu görülmektedir. 1932’de asker-sivil bürokratlardan oluşan "Merkez Sansür Teşkilatı kurulduktan sonra da 19/07/1932’de yürürlüğe giren “Sinema filmlerinin Sansürüne ilişkin Yönetmelik” ve 14/07/1934 tarihli “Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu”nun 6. maddesine uyularak yapılan 07/09/1939 tarihli “ Filmlerin ve Film Senaryolarının Sansürüne ilişkin Yönetmelik” le ortaya 3 konan konulu filmlerde devletin bu resmi ideolojisinin hakim olduğu görülür. Çekilen filmler, sansürün ağır baskısı altındadır. Geçmişin kötülenmesi babında Muhsin Ertuğrul tarafından çekilen Musahipzâde Celal’in aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan “Aynaroz Kadısı” (1938) ve “Bir Kavuk Devrildi” (1939) de Osmanlı adalet kurumu ve bu kurumu temsil eden din adamları hicvedilmiştir.1 Türk sinemasına baktığımız zaman üç ana damar akımın gerçekleştiğini görmekteyiz: 1- Kozmopolit Sinema: Sinema tarihine ideolojik olarak en hakim zihniyet kozmopolit sinema anlayışı olmuştur. Kozmopolit sinemanın temel karakterlerinden biri, ticarî zihniyetteki aşırılıktır. Bu anlayış, topluma yön vermek gibi fikir ve estetik yüklü bir sanat anlayışından uzak tamamen para kazanma gayesi ile ortaya çıkmıştır. Bu anlayışla ortaya konan filmler, sinemayı sadece bir ticaret vasıtası telakki eden tüccar prodüktör ve rejisörlerin yaptıklarından, Amerikan filmlerinin taklidinden veya piyasa romanlarından aktarılmış bayağı komediler ve ağdalı melodramlardan ibarettir. Kapitalist zihniyetin ürünü olarak ortaya konan filmler Hollywood’un İncil’den hikayelerle örülü Ben Hour, On Emir gibi batılı –kapitalist zihniyette çevirdiği filmlerin adaptasyonundan, hatta taklidinden, birebir kopyasından öteye gidememiş, dini filmler bir sömürü aracı olarak kullanılmıştır. 2-Toplumsal Gerçekçi Sinema: 27 Mayıs 1960 İhtilali’nden sonra Türk sinemasının ideolojik planda yoğunluğunu hissettirdiği fikrî karakteri belirmeye başlamış, ihtilalin getirdiği hava içerisinde ortaya çıkan sosyalizm akımının da etkisi ile perdeye yansıyan ilk fikri akım “ Toplumsal Gerçekçilik” olmuş ve sinemada sosyalist mesajlı filmler boy göstermiştir. "Toplumsal Gerçekçilik" akımı ülkemizde, Amerika'daki "Sosyal Gerçekçilik" ve İtalya'daki "Yeni Gerçekçilik" akımlarının etkisiyle doğmuştur. Akımın amacı; toplumdaki gerçeklerin dış yüzünü veren filmler ortaya koymaktır. Ancak ülkemizde bu akım giderek Marksizm’e tabandan bağlı “ Devrimci” Sinema anlayışına dönüşmüştür. Bu anlayışla ortaya konan filmlerde Marksizmin din anlayışı 1 Sinema tarihi ile ilgili geniş bilgi için bk. Nijat Özön, Türk Sineması Kronolojisi, Bilgi Yayınları, İstanbul 1968; Alim Şerif Onaran, Türk Sineması, I-II, Kitle Yayınları, Ankara 1994,; Oğuz Makal, Türk Sinema Tarihi, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, İzmir 1991; Giovanni Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1998. 4 ve din adamına bakış tarzı aynen yansıtılmış, filmlerde din, tarih, geçmiş, inanç, ahlak vb. kavramlar olumsuzlanarak sunulmuştur. Metin Erksan’ın “Gecelerin Ötesi”, (1960) “Yılanların Öcü” (1962), “Susuz Yaz”,(1963) ve Halit Refiğ’in “Şehirdeki Yabancı” (1963), “Harem’de Dört Kadın” (1965) "Toplumsal Gerçekçilik Sineması"’nın örnekleridir. 2 Vedat Türkali’nin “Karanlıkta Uyuyanlar”, (1964) Yılmaz Güney”in “Umut” (1970) adlı filmleri bu akımın ürünleridir. 3-Milli Sinema Akımı: Milli Sinema, milli bir bakış açısının tespitlediği, yorumladığı ve çözümlediği gerçeğin, kısacası milli kültürün sinema diliyle anlatılmasıdır. Milli Kültür ise bir milletin tarihi birikimden aldığı duyuş, düşünce ve yaşama biçimi ile oluşturduğu ilim, sanat ve din gibi değer hükümleridir. Milli Sinema, 1963-1964 yıllarından sonra, tek tük sinema yazılarında bir endişe olarak beliren ve 1970’de Yücel Çakmaklı tarafından Şule Yüksel Şenler’in “Huzur Sokağı” adlı romanından sinemaya uyarlanan “Birleşen Yollar”la ilk bilinçli örneğini veren bir sinema akımıdır. Modern bir ailenin kızı olan Feyza (Türkan Şoray) ile fakir, ama dinine bağlı bir üniversiteli genç olan Bilal'in (İzzet Günay) önceleri sevgi şeklinde başlayan yakınlaşmalarının giderek manevi bir etki biçimine dönüşmesi, ailevî sebeplerle her ikisinin de başka kişilerle evlenmesi, mutsuz olan Feyza'nın, babaannesinin ve okuduğu kitapların etkisiyle maneviyata yönelip İslami kıyafete bürünmesi, kocası ölüp dul kaldıktan sonra kızını da aynı atmosferde büyütmesi, Birleşen Yollar filminin temel konusunu teşkil eder. Milli Sinema, milli kültür ve onun çıkış kaynağı olan İslamî düşünceyi yaşama ölçüsü olarak ele alan bir görüştür. 3 Yücel Çakmaklı’nın bu film sonrası çektiği, Necip Fazıl’ın “Deprem” adlı eserinden sinemaya uyarlanan ölümcül bir hasta ile hemşiresinin aşk öyküsü olan “Çile” (1971) Büyük kentteki zengin ve sahte yaşantıdan kaçıp, köyüne giden bir genç kızın öyküsü. “Zehra” (1972), Küçükken dini terbiye ile büyüyüp, sonradan Avrupa’ya giden, eğitim gördüğü sırada yozlaşan bir Türk gencini hikayesi,“Oğlum Osman” (1974) Kızını üniversite eğitimi için büyük umutlarla İstanbul`a getiren cefakâr bir Anadolu kadınının kızını ve insani değerlerini 2 Halit Refiğ, Ulusal Sinema Kavgası, Hareket Yayınları, İstanbul 1971, s. 30. 3 Mesut Uçakan, Türk Sinemasında İdeoloji, Düşünce Yayınları, İstanbul 1977, s. 137. 5 korumak için giriştiği mücadelenin öyküsünü anlattığı “Kızım Ayşe” (1974), Kumar ve uyuşturucu müptelası olan kocasını (M. Soydan) bu alışkanlıktan vazgeçirmek için mücadele eden bir kadının (H. Koçyiğit) açmazlarını anlatan “Diriliş” (1974) adlı filmler de Milli Sinema örnekleridir. “ Halit Refiğ’in “Fatma Bacı”, (1972) , Salih Diriklik’in “Gençlik Köprüsü” (1975) ve Mesut Uçakan’ın “Lanet/İlenç” (1977), Mehmet Kılıç’ın “Güneş Ne Zaman Doğacak” (1977) filmleri de Mili sinema yapımları olarak nitelenmektedir. 4 Türk sinemasında din algılayışını ve din adamına bakışı şu beş grup altında ele alacağız: 1- Millî Mücadele Konulu Filmlerde Din ve Din Adamı İmajı 2- Örf-Adetleri İslâm’ın Kendisi Gibi Sunan Filmler 3- Gerici ve Yobaz Din Adamı İmajı 4- Dini Filmler Sömürüsü 5- Dinî İçerikli Filmler 1- MİLLÎ MÜCADELE KONULU FİLMLERDE DİN VE DİN ADAMI İMAJI Milli Mücadele için “Kurtuluş Savaşı ve İstiklal Harbi” gibi isimler de kullanılmaktadır. Fakat hadisenin ruhuna en uygun olanı kanaatimizce “Milli Mücadele” dir. Çünkü olayın askeri harekatın yanında başka boyutu da vardır. Çünkü bu savaş Türk Milletinin kendi varlık, şeref ve istiklali için topyekün seferber olduğu milletin her ferdinin kendi çap ve seviyesinde, kendine düşen rol ve görevi yaptığı bir mücadeledir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti bu mücadelenin eseri olup onun temeli üzerinde yükselmiştir. Millî Mücadele yıllarını anlatan edebi eserlerde, din adamları veya dindarlar, gelen düşmanla işbirliği yapan ve kurtuluş mücadelesinin önüne taş koymaya çalışan tipler olarak çizilmişlerdir. 4 Ş. Fuat İnci, Milli Sinema ve Yücel Çakmaklı, Marmara Ünv. S.BE., İstanbul 1996, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 10. 6 Böylelikle “parçayı bütün yerine koyma veya ‘özel’i genelleştirme hatasına bu eserlerde de düşülmüştür. 5 Dönemi ele alan ve genel de de bu dönemi yansıtan romanlardan uyarlanan filmlerde de durum farklı değildir. Dine, din adamına veya dindar insana ve dinî değerlere saldırma, onları aşağılayıp kötüleme ortak bir tutum şeklinde karşımıza çıkar. Ayrıca Türk sineması yine şaşırtıcı bir ortak tavırla, Millî Mücadeleyi, Kuvâ-yi Milliyeci ve padişahçı-hilafetçi ikilemine oturtarak, milli mücadelenin aslında batıcı-aydın (Kuvâ-yi Milliye) gerici-doğucu (padişahçı-hilafetçi) çevreler arasında geçmiş bir mücadele, adeta bir iç savaş olarak takdim ederek bu ikilemde din adamına daha ziyade padişahçı- hilafetçi konumunda yer vermiştir. Bir tarafta vatanı kurtarmak isteyen Kuvâ-yi Milliyeciler, öbür tarafta vatanın kurtarılmasını istemeyen vatan hainleri (padişahçılar-hilafetçiler) vardır. Bu filmlere göre, Millî Mücadele Yunan, İngiliz, Fransız vb. işgalci emperyalistlere göre değil de padişahçılar-hilafetçilere karşı yapılmıştır. Sonuçta da vatan bu gericilerden, bu vatan hainlerinden kurtarılmıştır. Yönetmenliğini Muhsin Ertuğrul’un yaptığı ilk Kurtuluş savaşını konu alan “Ateşten Gömlek” (1923) filminde bu şablon aynen çizilir. Filmde padişahçılar Kuvâ-yi Milliye’nin vatanı kurtarmasına müsaade etmezler. Kahramanımız Kuvâ-yi Milliyeci İhsan’ı padişahçı köyün elinden, bir başka köylü kadın Kezban kurtarır. Muhsin Ertuğrul Bir Fransız oyunundan uyarlanan 1928-29 yapımı “Ankara Postası” filminde de benzer konuyu işler. 1932’de çektiği “Bir Millet Uyanıyor” filmiyle Kuvâ-yi Milliyeciler ile Hilafetçileri bir kez daha karşı karşıya getirir. 1959’da Nejat Saydam, “Kalpaklılar” filmiyle aynı konuyu ele alır. Ona göre de Kurtuluş savaşı bir iç savaştır, Kurtuluş savaşına karşı çıkanlar, bunu engellemeye çalışanlar ile vatanı kurtarmaya ant içmiş insanlar arasındaki mücadeledir. Yine 1959’da bu sefer sahneye yönetmen olarak Osman Fehmi Seden çıkar. O da “çektiği “ Düşman Yolları Kesti” filmiyle aynı yaklaşımı sergiler. 5 Millî Mücadele dönemini konu edinen bazı romanlarda dine ve dindara bakış konusunda ayrıntılı bilgi için bakınız: Aytekin Yakar, Türk Romanında Milli Mücadele, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Ankara 1973; Fethi Naci, Türkiyede Roman ve Toplumsal Değişme, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1981; Ahmet Kıymaz, Romanda Millî Mücadele (1918-1928 Arası), Akçağ Yayınları, Ankara: 1991, s. 75-105; Türk Romanında Kurtuluş Savaşı, (ed. Mürşid Balabanlılar) İş Bankası Yayınları, 2003; Ramazan Gülendam, “Türk Romanında Dine Ve Din Adamına Bakış”, Hece Dergisi, Türk Romanı Özel Sayısı, (65-67) Ankara 2002, s. 303-312. 7 Görüldüğü gibi, milli mücadeleyi konu edinen filmlerde daha ziyade ‘ideolojik bir yaklaşımla, din adamları jurnalci, çıkarcı, kendi çıkarı için başkasının gözünü oymaya hazır’ tipler olarak sunulmuş, ‘Türk insanının iç dünyası, bu iç dünyaya biçim veren tarihî, ekonomik, toplumsal oluşumlar filmlerde yansıtılmamıştır. Millî Mücadele filmlerinin en prototip örneği; “Vurun Kahpeye” filmidir. Film, Türk sinemasının Kurtuluş savaşına bakışını net bir şekilde yansıtan ilginç bir örnektir. Bilindiği gibi film, Halide Edip’in, 1923’te Akşam gazetesinde tefrika edilip 1926’da kitaplaşan aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmıştır. 3 kez çekilen filmin 1.si, 1949’da Lütfi Akad, 2.si de 1964’de Orhan Aksoy tarafından siyah-beyaz olarak çekilmiş, son olarak da 1973’de Halit Refiğ tarafından renkli olarak perdeye yansıtılmıştır. Halit Refiğ, filme bazı olumlu eklemeler yapmış, finalde taşlanan kasaba öğretmeni Aliye öğretmenin elinde bulunan madalyon, küçük bir Kur'an-ı Kerim olmuş, böylelikle Aliye öğretmenin dinine bağlılığı vurgulanmış, tablo kısmen de olsa düzeltilmeye çalışılmıştır. Her üç film de Türkiye toplumunun genel havasının değişim noktalarına yakın tarihlerde 49, 64 ve 73’te çevrilmiştir. Bunlar Türkiye toplumunun, toplumsal formasyon gibi bir cümlede ideolojik, politik, sosyal ve ekonomik olarak değişime uğradığı dönemlerdir. Filmin konusu ise, her ne kadar değişik yorumlansa da, üç filmde de aynıdır. Konu: Kurtuluş savaşı yıllarında işgalci düşman kuvvetlerine karşı çıkan Aliye öğretmenin bir iftira sonucu linç edilmesinin öyküsüdür. Filmde Millî Mücadeleye düşman olarak takdim edilen dindar görünümlü, çıkarcı ve yobaz Hacı Fettah Efendi tipi öyle çizilmiştir ki, filmi seyreden kimse, ondan daha aşağılık, daha çıkarcı ve daha din simsarı bir insan olamayacağı yargısına varır.6 Yine bu filmde sanki Müslümanların istiklâl gibi bir problemi yokmuş gibi Hacı Fettah Efendi’nin ağzıyla ; “ Nereden gelir ve kim olursa olsun herhangi bir kuvvet ve hükümet camilerimizi, dinimizi korursa ona uyunuz…” denilerek işgal, din adına savunulur. 7 Filmde çizilen Müslüman tipi, gerici yobaz, düşmanla işbirliği yapıp köylerini bastırıp bir yığın masum insanın ölümüne sebep olabilecek kadar vatan haini, vatanı kurtarmak için 6 “Hulasa insanoğlunun alçalabileceği kadar alçalan; ve bir vatana , hem de yaralı ve me’yus bir vatana yapılabilecek kadar casusluk ve namussuzluğu yapan , başı sarıklı bir hocadır!” Cevat Rifat Atilhan, “Vurun Kahpeye”, Sebilürreşad, II (41), 1949, s. 250. 7 Selma Ayaz Vural, Halide Edip Adıvar’ın Romanlarında Dinî Tip ve Karakterler, Sakarya Ünv. S.B.E., Türk Dili Edebiyatı, Sakarya 2002, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 39. 8 Yunan komutanını oyalayan Aliye öğretmeni zina iftirasıyla halkı kışkırtarak linç ettiren bir tiptir.” Vurun Kahpeye’de çizilen bu entrikacı, hain, çıkarcı ama aynı zamanda halkın yanında görünen sahte dindar tipi, “kendisinden sonra gelen olumsuz din adamı tiplemelerinde de etkili olmuştur.”8 Nitekim Millî Mücadele’nin konu edildiği filmlerden biri olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun aynı adlı romanından Ziya Öztan ve Nihat Durak tarafından senaryolaştırılan “Yaban” (1996)”da, aydın köylü çatışması filmin aktif yapısını oluşturur. Filmde dinî vasıf taşıyan Şeyh İsmail, aynı Hacı Fettah Efendi gibi bağnaz, kafası hurafelerle dolu, bu hurafelerle çevresindekilerin ellerinde ne var ne yok alan birisidir. Yani din kisvesi altında bir sahtekârdır. Bu filmleri seyreden herkes zanneder ki, Millî Mücadele’de din adamları ve dindarlar hep olumsuz rol oynamışlar, hep kendi çıkarlarını düşünerek vatana ihanet etmişlerdir. Halbuki, Millî Mücadele içindeki din adamlarını ve dindarları, kurtuluş mücadelesinin aleyhinde, çıkarcı ve yobaz olarak göstermek tabiri caizse tarihimize karşı bir ihanettir. Milletin büyük çoğunluğu için vatan sevgisi, devlet şuuru ve din iç içedir. Tarihî belgeler de gösteriyor ki, Millî Mücadele’de Hacı Fettah Efendi tipindeki insanların yanında ve onlardan sayıca çok daha fazla olup halk üzerinde de kurtuluş mücadelesinde olumlu etki yapmış din adamları ve dindarlar (Ankara Müftüsü Mehmet Rıfat [Börekçi] Efendi (v.1941), Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi (v.1931), Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi (v.1921), Amasya Müftüsü Abdurrahman Kâmil Efendi,(v.1941), Ispartalı Hafız İbrahim Efendi (v.1939), Afyonkarahisarlı İsmail Şükrü Efendi (v.1950), Erzurum Kadısı Hurşit Efendi ve Maraş Ulu Camii’nin imamı Rıdvan Hoca gibi adlarını burada sayamayacağımız birçok insan) vardır.9 Anadolu halkı Mondros Ateşkesi'nin koşullarını öğrenir öğrenmez silaha sarılmış ve işgalcilere karşı direnmeye ve örgütlenmeye girişmiştir. Amasyalısıyla, Trakyalısıyla, Denizlilisiyle, Aydınlısıyla, Maraşlısıyla, Anteplisiyle, Erzurumlusuyla, Adanalısıyla, 8 Bk. Alemdar Yalçın, Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı, Günce Yayınları, Ankara 1992, s. 128. “Millî mücadele devri romancıları aydın, din adamı, eşraf toprak ağası üçlemesi etrafında romanlarını geliştirmişlerdir. Bu üçgen yarım asırlık köy romanımızın temelini teşkil etmiştir.” Bkz. Mustafa Miyasoğlu; Roman Düşüncesi ve Türk Romanı, Ötüken Yay. İstanbul 1998, s..119. 9 Bk. Cemal Kutay, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara ts.; Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları, I-II, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1997; Recep Çelik, Milli Mücadelede Din Adamları, Emre Yayınları, İstanbul 1999. 9 Ankaralısıyla, emperyalistlere karşı ayaklanmıştır. Kısaca çoluğuyla-çocuğuyla, kadınıyla- erkeğiyle Türk Milletinin bütün fertleri harekete geçmiştir. Kadınlarımız cephelere mermi taşımış, çocuklar yetişkinlerin yanı sıra vuruşmalara katılmış, başta Müftülerimiz olmak üzere pek çok din adamı vazifeye koşmuştur 10. İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy Anadolu’da halkı milli mücadeleye davet eden vaaz ve hutbeler vermiş, Kastamonu Nasrullah Camiinde verdiği vaazlar çoğaltılarak Anadolu’nun her tarafına ve cephelere dağıtılmıştır.11 Bu itibarla Millî mücadele dönemini yansıtan filmlerde, zaferin toplumu meydana getiren tüm kesimlerin işbirliğiyle kazanıldığı gerçeği, eşrafla beraber din adamları ve dindarlar çıkarcı, geri kafalı, düşmanla hiç çekinmeden işbirliği yapabilen vatan haini insanlar olarak gösterilmek suretiyle unutulmuş veya unutturulmaya çalışılmıştır. Din adamlarına olumsuz yaklaşanlar, filmlerde çizdikleri karakterlerde de bunları göstermiş, onların fizikî yapılarını, itici, ve çirkin tipler olarak belirlemişlerdir. Diğer bir deyişle, “İyi kahramanlar fizik olarak da iyidirler. Kötülerin ise ruh dünyaları suratlarına ve fizik yapılarına aksetmiştir. Adeta kriminal tipler olan bu kahramanların daha tanıtımından fena işler yapacakları bellidir.” 12 Sözgelimi, Küçük Ağa’daki İstanbullu Hoca, gür ve siyah bir sakala, beyaz ve yakışıklı bir yüze ve güzel bir sese sahipken, Vurun Kahpeye’deki Hacı Fettah Efendi tiplemesi ise, din ve kitap kelimelerini dilinden düşürmeyen , gözleri fıldır fıldır dönen, elinde tesbih, kafasında sarık, çember sakallı, kara cübbeli lanet bir tiptir. Sinema elbette bir tarih şuurunu, tarihî kimliğin aktüel yansımasını ve insanın kişiliğinde ortaya konan çatışmaları yansıtmalıdır. Bu itibarla din adamlarının ve dindar insanların Millî Mücadele’deki gerçek fonksiyonlarının Türk sinemasına yansımasını görebilmek için Yücel Çakmaklı’ya kadar beklemek gerekmiştir. Yücel Çakmaklı, “Küçük Ağa” ve “Sahibini Arayan Madalya” filmleriyle Türk sinemasında ki egemen anlayışın aksine, Millî Mücadeleyi çok daha gerçekçi ve sağlam tarihi temellere oturtmuştur. Tarık Buğra’nın aynı adlı romanından sinemaya aktarılan Küçük Ağa Millî Mücadeleyi anlatan romanlarımız içerisinde şüphesiz çok önemli ve farklı bir yere sahiptir. 10 Mete Tuncay, TC.'nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), İstanbul 1989, s.219. 11 M. Orhan Okay-M. Ertuğrul Düzdağ, “Mehmed Akif Ersoy”, DİA., XXVIII, s. 434. 12 Alemdar Yalçın, Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı, Günce Yayınları, Ankara 1992, s. 126. 10 Her şeyden önce Küçük Ağa Millî Mücadele romanları içinde belirgin bir tarih şuuruyla kaleme alınmış ilk romandır. 13 Küçük Ağa’(Çetin Tekindor)da bir din adamının Kuvâ-yi Millîye karşıyken sonradan geçirdiği değişim sonucu gerçekleri görerek bu hareketi destekleyip bizzat mücadelenin içine katıldığı ve çevresindekileri de bu mücadelede yer almaları için teşvik ettiği, gerçekçi ve inandırıcı bir şekilde ortaya konmuştur. Küçük Ağa filminde, bu olumlu tipin yanında, yine samimi duygularla Millî Mücadele’ye karşı çıkan ve bu hareketine karşı asılan Müftü Mustafa’da katılarak o dönemdeki din adamlarının durumları gerçekçi bir şekilde yansıtılmıştır. Bu arada, din adamlarının halk üzerindeki olumlu etkisi ve halk arasındaki saygınlığı da sunulmuştur. Sözgelimi Müftü, Kuvâ-yi Millîyeciler tarafından yakalandığında, diğer isyancıları (Elmas Pehlivan ve Kara Ali) yuhalayıp döven halk, ona hiçbir kötü söz söylememiş veya incitici harekette bulunmamıştır.14 O da asılırken, diğer isyancıların aksine, herkese hakkını helal edip sakin ve vakûr bir şekilde ölüme gitmiştir.15 Millî Mücadelenin atlanan, es geçilen tonlarının bir kez daha öne çıktığı, yine Yücel Çakmaklı imzasını taşıyan, Fransızların Maraş işgaline karşı halkın aydınıyla, eşrafıyla, din adamıyla topyekün direnişini gündeme getiren, Sütçü İmam, Müftü Rafet Hoca, Ali Sezai Hoca, Muallim Hayrullah, Teğmen Muharrem, Avukat Mehmet Ali Bey gibi milli mücadelenin manevî dinamiklerine vurgu yapan “Sahibini Arayan Madalya” da milli mücadelenin gerçek portesi çizilmiş, tarihî hakikatler sinemada da yerli yerine oturmuştur. 2- ÖRF-ADETLERİ İSLÂM’IN KENDİSİ GİBİ SUNAN FİLMLER Türk sinemasında görülen bir özellik de, doğunun geri kalmışlığı, kadının ezilmişliği, törelerden kaynaklanan kimi trajik durumlar, ilgisi olsun olmasın İslâm’a mal edilmiş ve bu olumsuzluklar nedeniyle İslâm mahkûm edilmek istenmiştir. Böylece hiçbir Müslümanın kabullenemeyeceği safça bir kadercilik anlayışı ve kimi saçma gelenekler, sanki İslâm’ın özüymüş gibi yansıtılarak fatura İslâm’a çıkarılmıştır. Hele bir de meseleye ideolojik yaklaşım vardır ki o, hiç değişmez: Marx’ın ‘halkın afyonu’ olarak nitelediği din16 ile, “Umut” filmindeki, insanı hayaller peşinde koşturan, 13 Beşir Ayvazoğlu, Tarık Buğra, / Güneş Rengi Bir Yığın Yaprak, Ötüken Yay. İstanbul 1997, s.76. 14 Tarık Buğra, Küçük Ağa, MEB Yayınları, İstanbul: 1992, s. 350. 15 Tarık Buğra, age., s. 361. 16 Marx’ın din anlayışı için bakınız: Karl Marx, Din Üstüne, Çev. Murat Belge, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1974.

Description:
TÜRK SİNEMASINDA DİN VE DİN ADAMI İMAJI* .. Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları, I-II, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 1997;.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.