Türk Folklorunda Dış Ruh Tasarımı Prof.Dr. Ali DUYMAZ* Özet: Dış ruh kavramı ilk defa James Frazer tarafından kullanılmış bir kavram olarak bilinmektedir. Frazer özellikle masallarda devlerin, kahra- manların ruhlarının farklı yerlerde, farklı varlıklarda yer aldığını; dolayısıy- la ölmeleri için ruhun bulunduğu yerin veya varlığın tespiti ve öncelikle onun öldürülmesi gereğine işaret etmiştir. Bu çalışmada özellikle ölüm adet ve inanışları bağlamında Türk folklorunda dış ruh tasarımı ve anla- yışı üzerinde durulup örnek metin ve uygulamalardaki yeri belirlenmiştir. Bu şekilde eski dönemlerden bugüne ulaşan inanç ve uygulamaları mu- kayeseli biçimde tespit ve değerlendirme amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Türk Folkloru, ruh, dış ruh, ölüm A. Ruh Kavrami Etrafında 1. Ruh Kavramı Ruh, “hayatı, yaşamayı sağlayan değişik güçlerin tamamından oluşan” (Roux 1999: 109) tanımlanması zor, değişken, seyyal ve soyut bir kavramdır. Konuyla ilgili çalışma yapanlar ruh, kut, can, tin, amin, umay, süne, sür, öz, yula, jali gibi ruh karşılığı kullanılan kelimeler arasında herhangi bir ayrım yapmadan hepsini anlam bakımından ya birbirinin yerine ve karıştırarak ya da genelleyerek ve yuvarlayarak kullanmışlardır. Yukarıda ifade edilen ta- nımla da uygunluk gösteren ve kolay bir yol olan bu durum, ruhu tanımla- manın aksine tanımlanamaz oluşa yöneltmiştir. Oysa ruh kavramının olmasa bile en azından bu sözlerin her biri ya belirli kültürel tabakalara veya inanç durumlarına ya da alındıkları dilin dokusuna uygun olarak anlam nüansları- na sahiptirler. Roux, konuyu bütün yönleriyle tartışmış ve on maddede top- ladığı belirli sonuçlara bağlamıştır (Bkz. Roux 1999: 109-146). Ayrıca bu konuda Abdülkadir İnan’ın eserinde de bazı bilgiler yer almaktadır (İnan 1986: 26-41). Biz, ruh kavramı üzerinde uzun uzadıya durmak istemiyoruz. Ancak buradan ruh tasnifleriyle ilgili bir sonuca ulaşmayı ve oradan da “dış ruh” kavramına ulaşmayı umuyoruz. Bedenle ruhu hem aynı, hem de birbi- rinden ayrılabilir kabul eden insanlar, bedenler gibi ruhların da olumlu veya olumsuz olabilecekleri inancını taşımışlardır. Bu bakımdan iyi, üstün ruhla * Balıkesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü / BALIKESİR [email protected]. bilig (cid:202) Bahar / 2008 (cid:202) sayı 45: 1-22 © Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanlığı bilig, Bahar / 2008, sayı 45 birlikte kötü ruh kavramı da ortaya çıkmıştır. Bazı araştırmacılar ise Melanezya dininden alınma bir kavram olan ve üstün ruh anlamına gelen “mana”nın, ilk dini tecrübe olabileceği görüşündedirler. 2. Ruhla İlgili Bazı Teori ve İnançlar İlkel toplumlarda ruhun, varlıkların veya bedenlerin küçük ve somut bir mo- deli olarak algılanmasıyla karşılaşılır. Ruh, bedene nazaran daha uçucu, naif ve nazik bir yapıya sahip olarak tasavvur edilmiştir. Uyku, rüya, ölüm, bay- gınlık gibi durumlar, ruhun bedeni geçici veya kalıcı olarak terk etmesi olarak yorumlanmıştır (Frazer 1992: 120-122). Bu da ruhun hareketli, bedene göre daha uzun ömürlü ve daha öze ait bir unsur olduğunu göstermektedir. Eski insanların her varlıkta bir ruh olduğu veya varsaydığı şeklindeki inançları sırasıyla animizmi / animatizmi, tabiat inancını, manizmi (atalar ve ölüler ibadeti), totemizmi, fetişizmi, politeizmi (çok tanrıcılık) ve nihayet monoteizmi (tek tanrıcılık) doğurmuştur (Daha geniş bilgi için bkz. Örnek 1988: 24-28). Bu arada pek çok din, mezhep vb. inanış grubu ruhla ilgili değişik görüş ve teorilere sahip olmuşlardır. Hulûl (enkarnasyon), tenasüh (reenkarnasyon- metempsycose), don değiştirme (metamorphose) gibi kavramlar bunların başlıcalarıdır. Arapça kökenli sözcükler olarak da ruhun değişik varlıklarda yer alması, değişik isimlerle belirtilmiştir. Arapçada ruhun bir insan bedenin- den diğer insan bedenine geçmesine “nesh”, bir hayvan bedenine geçmesi- ne “mesh”, ot ve ağaçlara geçmesine “resh”, madenlere girmesine ise “fesh” denir. Konunun şüphesiz bir başka boyutu da inanç ve din boyutudur. Bir takım inançlar ruh tasarımıyla ilgili değişik boyutlarda inanmalarla süslenir- ken semavî dinler, ruhu tamamen soyut ve algılanması mümkün olmayan bir nesne olarak kabul etmiş, beden-ruh paralelliği ve tekliği üzerinde inançlara sahip olmuş ve ruhu insan bilgisi dışında değerlendirmek gerektiği sonucunu koymuşlardır. 3. Ruhla İlgili Tasnifler Ruhla ilgili malzeme iki hususta tasnife tabi tutulabilir: Olumlu ve olumsuz oluşlarına göre ve bedenle ilgili konumlarına göre. Bunlardan ilkinde iki türlü ruh ortaya çıkar: 1. Mükemmel, iyi, yüce, üstün ruh; 2. Kötü ruh. Bedenle ilgili konumlarına göre de iki çeşit ruhtan söz edilebilir: 1. İç ruh; 2. Dış ruh. Bu tasnif şekli birçok kültür ve dinde de neredeyse aynı şekilde vardır. Türk kültüründeki kut kavramını bu anlamda bir üstün ruh olarak nitele- mek de mümkündür. Nitekim Roux, kutu bütün boyutlarıyla ele almış ve “ruh-yaşamsal güç, uzun yaşam desteği, Allah’tan gelir” şeklinde tanımla- mıştır (Roux 1999: 34-43, 144; Ayrıca bkz. Roux 1994: 131-135). Bu bağlamda ruh tasarımında, gökyüzünde bulunma, gök cisimleri veya uçan 2 Duymaz, Türk Folklorunda Dış Ruh Tasarımı (ruhun uçucu olduğu tasarımı da etkili) hayvanlarla ilişkilendirme gibi du- rumlar ortaya çıkmıştır. Akdoğan, sığırcık gibi kuşlar ile kelebek, sinek, arı gibi uçucularda tasavvur edilmesi gibi. Orhun abidelerinde geçen “kergek bolmak” sözü de genellikle olumlu, iyi, üstün ve kutlu ruhların yüksekte, gökte, kuş tasarımıyla sunulması bağlamında yorumlanmıştır. Kuş, ölüm ve ruh arasındaki paralelliklere dikkat çeken Divitçioğlu, Oğuzlarda bir çok kuşun ölüm ongunu olarak işlev gördüğünü ifade etmiştir (Divitçioğlu 1994: 31-39). Kötü ruh kavramı genellikle yeraltıyla ilgili görülmüştür. Bu bakımdan bazı kötü insanların ruhlarının yeraltına gittiğine inanılmıştır. “Cehennemin dibi” söz kalıbı herhalde bunu yansıtan izlerden biri olmalıdır. Kötü ruhla- rın timsali hayvanlar da genellikle insanlarca olumsuz karşılanan, yeraltın- da yaşayan hayvanlardır. Bunlar arasında yılan ve ejderhalar baş sırayı alırken kurbağa, kaplumbağa, domuz gibi hayvanlar da kötü ruh simgecili- ğinde yer tutarlar. Şüphesiz destan ve masallarda yer alan devler, tepegöz- ler, ejderhalar, periler, canavarlar da bu bağlamda kötü ruhla ilgili olağan- dışı varlıklardır. Erlik’in ölülerin canlarını almaya kalkışması, iyi insanların ruhlarının göğe, tanrı katına, kötülerin ise Erlik’in yanına yeraltına gideceği inancı yaradılış destanlarında anlatılmaktadır. Aynı destanda kötü ruhlar olan Albıs ve Şulbus’un yeraltından dışarı çıkmasına müsaade edilmemesi gerektiği de anlatılır (Sakaoğlu vd. 2002: 171-172). İç ruh, ruhun bedenin herhangi bir yerinde tasarımlanmasıdır. Ruhun be- den içinde veya bedenin bir atığında tasarımlanması da söz konusudur: Bunlar saç, tırnak, kan, ben, karaciğer, kemik, iskelet, kafatası, nefes, pla- senta gibi unsurlardır. Türk kültüründe plasentaya bağlı ruh kavramına yakın anlamda “umay” kavramını değerlendirmek mümkündür. Bu du- rumda ruhun dışarı çıkabilmesi, kaçabilmesi mümkün olan yerler de dikka- ti çeker. Bunlar ağız, göz, burun gibi vücutta yarık veya delik olan yerler- dir. Esnerken ya da hapşırırken ağız kapatma, kırık veya çatlak bardak kullanmama gibi inanç ve adetlerde karşımıza çıkan sınırlandırmalar da bunun işaretidir. Ayrıca özellikle yüz, görünüm ve bunların yansıması olan gölge, ayna, cam, fotoğraf ve resim de ruhun geçmesi veya bulaşması mümkün olan nesneler olarak kabul edilir. Dolayısıyla bu hususlarda gece aynaya bakmanın ve tırnak kesmenin günah sayılması, resim yaptırma ve fotoğraf çektirmenin yasaklanması gibi bir takım yasak ve tabular oluşmuş- tur. Bir ruh, ölüm, hastalık ve uyku sırasında bedeni terk ediyor ise gölge, ayna, cam, su gibi parlak ve ışıldayan nesnelerde barınabilir (Bkz. Frazer 1992: 143-146, 191-198; Roux 1999: 144). İç ruh, üstün ruh ve kötü ruhla ilgili kısa ve sınırlı bilgiler verdikten sonra asıl konumuz olan dış ruh anlayışına geçmek istiyoruz. 3 bilig, Bahar / 2008, sayı 45 B. Dış Ruh 1. Kavram Tarihin erken dönemlerinde yaşayan insanlar, varlıklarını ruh ve beden olmak üzere iki boyutta tanımlamışlardır. Ancak bu iki unsur, ayrılmaz bir bütünlük oluşturmaz. Ruh, hastalık, baygınlık, uyku veya rüya gibi durum- larda vücuttan geçici bir süre veya ölüm halinde sürekli olarak ayrılabilir. Hayatın varlığı, ruhun varlığına bağlıdır. Ancak bu arada, ruh genellikle kısa periyotlarla yok olabilmektedir. Gerçekte ilkel insan, ruhun kendini zaman zaman yok ettiğine, gezintiye çıktığına, bazı işler gördüğüne, kendi amaçları için ruhunu ve diğer ruhları dışarı çıkarabilecek bir güce sahip olduğuna inanır. Ruh, ya irade ve istekle ya da zorla veya gaflet halinde dışarı çıkarılır ve bir süre sonra da geri dönmek zorundadır. Dış ruh teorisi, yaşayan insanın ruhunu, güvenlik için hayvan ve bitkiler gibi dış objelerde bırakabilme imkânına inanmaktır. Dış ruh kavramı ilk defa James Frazer tarafından kullanılmış bir kavram olarak bilinmektedir. Frazer özellikle masallarda devlerin, kahramanların ruhlarının farklı yerlerde, farklı varlıklarda yer aldığını; dolayısıyla ölmeleri için bu ruhun bulunduğu yerin veya varlığın tespiti ve öncelikle onun öldü- rülmesi gereğine işaret etmiştir. Biz bu bildirimizde özellikle ölüm adet ve inanışları bağlamında Türk folklorunda dış ruh tasarımı ve anlayışı üzerin- de durup örnek metin ve uygulamalardaki yerini belirlemeye çalışacağız. Böylece eski dönemlerden bugüne ulaşan inanç ve uygulamaları mukaye- seli biçimde tespit etmeyi ve değerlendirmeyi düşünüyoruz. Önce kavramın alanına dair literatüre temas edelim. Kavram, Altın Dal’dan, yani James Frazer’den alınmadır. Frazer, Altın Dal adındaki iki ciltlik ve Türkçeye çok geç çevrilen eserinde “dış ruh” kavramından ilk defa söz etmektedir. Frazer, dış ruh kavramını bedenin yaşaması ve ölme- sinde etkili olan, fakat farklı bir nesne / hayvan, eşya vs. de bulunan ruh olarak algılamaktadır. Dünyada ve Türkiye’de yapılan hemen hemen bü- tün çalışmaların çerçevesi, Frazer tarafından çizilmiştir. Son yıllarda Türki- ye’de “dış ruh” kavramıyla ilgili yayımlanmış iki yazı ilgi çekmiştir. Bunlar- dan biri, kavrama “ölüm ruhu” gibi açık ve anlaşılır olmayan, üstelik her- hangi bir altyapısı da bulunmayan bir terim bulmuş ve özellikle Türkiye dışı Türk destanlarından örnek metinler vermiştir (Bekki 2004). Bir diğeri ise “dış can” diyerek Frazer’den aynen alıntı yapma kolaycılığına düşmek istememiştir. Bu sonuncu yazıda kavram tartışılmadan dış canın yazı önce- si devre ait bir inanış olduğu ve sadece fantezi-hayal ürünü masallarda yaşadığı iddiası bulunmaktadır (Sever 2003: 161-164). 4 Duymaz, Türk Folklorunda Dış Ruh Tasarımı Ancak ruhun bedenden dışarıda bulunması değişik biçimlerde de anlaşıla- bilir. Mesela ruh; ölüm, uyku, rüya, baygınlık gibi durumlarda ya da iradî (şamanların ruhlarına hakimiyetleri gibi) veya gayri iradî biçimde (ruh çalınması veya bedeni terk eden ruhun geri dönememesi) biçimde dışarıda tutulabilir. Bunlar da bedenin dışına çıkmış, dışında kalmış, yani “dış ruh” olmuş değil midir? Kısacası anlatmalara ve inanışlara göre ruhun bedende bulunmaması, beden yaşarken de mümkündür. O halde Frazer’in dış ruh kavramı şöyle anlaşılabilir: Bedende ruh yoktur, ancak bedenin dışında ve çoğunlukla beden sahibinin veya sırdaşlarının bilgisi ve kontrolünde bir yerde, bir varlıkta ruh bulunmaktadır. Tek tasavvur edilen ruhun kaçışı veya göçüşü konumuzla ilgili değildir. Ayrıca bu konu ruh göçü, hulûl, enkarnasyon, reenkarnasyon vb. gibi konuları içerdiği ve Hinduizm başta olmak üzere pek çok din ve inanışta varlığını koruduğu için geniş ve hatta içinden çıkılmaz bir husustur. Ancak ikili-çoklu ruh anlayışı veya beden-ruh ayrışması bizim konumuza daha yakındır. Kısacası biz dış ruh kavramını yaşayan bedenden farklı bir yerde, objede, nesnede, varlıkta tasavvur edilmesiyle ilgiliyiz. Yani beden ile ruh, farklı veya ayrılabilirse bir “dış ruh”tan söz edilebileceği kanaatindeyiz. Bu bakımdan önce kimlerin veya nelerin ruhu bedenleri dışındadır, yani kimlerin bedenini öldürmek için beden dışı bir varlıkta yer alan ruhu öldürmek gerekir, bunu sorgulamak gerekir. 2. Kimlerin Ruhu Dışarıdadır? James Frazer’in Altın Dal adlı eserinde dış ruha sahip olanlar devler, büyü- cüler, periler diyarı yaratıkları, gulyabaniler gibi olağan dışı varlıklar ile prensesler, prensler ve krallar gibi sıradışı insanlar veya kahramanlardır (Frazer 1992: 270-278). Türk masalları ve diğer halk anlatılarında da ben- zer bir durumla karşılaşırız. İncelediğimiz masal araştırmalarında dış ruhun devlerde, cücelerde ve cinpulat gibi olağanüstü varlıklarda yer aldığını görüyoruz. (Seyidoğlu 1975: 98; Sakaoğlu 2002: 198, 201; Alptekin 2002: 137). Destan ve halk hikâyelerinde ise Alıp Manaş, Ak Kübek, Maaday- Kara, Er-Samır, Han-Püdey, Altay-Buuçay, Kökin-Erkey, Kara-Par, Kartaga-Mergen, Âşık Garip, Nevruz Bey, Yaralı Mahmut gibi kahramanla- rın dış ruha sahip oldukları dikkati çekmektedir. Bu durum, anlatının tü- ründen ve niteliğinden kaynaklanmaktadır. 3. Ruh Neden ve Ne Kadar Süreyle Dışarıdadır? Ruh tasarımında psikolojik sebepler vardır. Mesela genç kalma, ölümsüz- lük, tehlikelerden korunma, güvenlik vb. Dolayısıyla dış ruhlar genellikle kapalı, uzak, ulaşılmaz ve gizli mekân ve nesnelerde tasavvur edilmişlerdir. Bunlar arasında en yoğun kısmı yeraltı diyarı oluşturmaktadır. Ruhla yeral- tı hayvanları arasındaki ilişki “kötü ruh” tanımlamasıyla ilgili olduğu gibi 5 bilig, Bahar / 2008, sayı 45 yeraltı hayvanlarının genç kalma ve uzun yaşamalarıyla da ilişkili görül- müştür. Mesela Melanezya-Trobriand adalarında yerliler, ruhların yeraltın- daki hayvanlar gibi (yılan, kertenkele vs.) genç kaldığını, hatta tuzlu suda yıkanıp denizin akıntısıyla çocuklaşıp kadınların karnına girerek yeniden dünyaya geldiklerine inanırlar (Malinowski 1998: 133-134). Frazer dış ruhu, yani insanların ruhlarını dışarıda bir yerde tutmasını genel olarak sadece güvenlik sebebine bağlar. Ancak totemcilikte tehlikenin cin- sel yaşamla tanışana kadar ortaya çıkmadığına inanıldığı için dış ruh anla- yışının ancak erginlenmeyle birlikte geliştiğini söyler ve bu erginlenme töreninin ölüp dirilme veya taklidinden oluşmasını da buna bağlar (Frazer 1992: 322). Bu inanışa göre ergin olmamış kişilerin ruhları tehlikede sa- yılmadığı için ruhun da dışarıda tutulmasına ihtiyaç olmamaktadır. Ancak erginlenmeyle tehlike oluşmakta ve dolayısıyla ruh dışarıda bir varlığa bırakılmaktadır. Mesela Yaralı Mahmut hikâyesinde ruhu, doğumu sağla- yan derviş tarafından annesine verilen bir bıçakta olan Mahmut’a, bıçak ancak büyüdüğünde verilebilecektir (Alptekin 1997: 212-213). İslâm di- ninde ergin olmayan çocuğa sabi denmesi ve masum sayılması inancıyla bağlantılı görülen bu durum Alıp Manaş destanı ile Âşık Garip hikâyesinde de başka biçimde karşımıza çıkar. Alıp Manaş sevgilisine ulaşmak için uzun ve zor bir akına çıkarken sadağından çıkardığı oktaki ruhunu, ihtiyar gemi- ciye bırakır. Sonuçta dönüşünde ihtiyara bıraktığı oku alır, yani tehlike geçince can bedene geri dönmüş olur (Ergun 1998: 120-121, 138-139). Âşık Garip de sevgiliye-butaya ulaşmak için gurbete çıkarken aldığı iki sazdan birinde olan ruhunu evinde bırakır. Âşık Garip’in dönüşünde de, yani tehlike geçince saz kendi kendine çalmaya başlar veya teli kırılır. Bu da ruhun bedene geri döndüğünün simgesi sayılabilir (Türkmen 1995: 243; Alptekin 1997: 222-223). 4. Dış Ruh Nelerdedir? Dış ruh, genelde olumsuz veya olağanüstü varlıkların ve kişilerin göreceli ölümsüzlüğünü ifade etmekte kullanılan ve bazı canlı/cansız varlıklarda, uzak, gizli, kapalı, ulaşılmaz mekânlarda tutulan bir olgudur. Barındığı şeyler de kuş cinsleri, diğer hayvanlar, bitkiler veya cansız varlıklardır. Burada da tabiat ile insan / dev paralelliği vardır. Bu durum olumsuz ol- masıyla mana / kutun zıddıdır. Devin ruhunu, onun tutsak ettiği kızın bilgi- siyle (Tepegöz’de aşçılar bilgi verirler) kahraman bulmakta ve yok etmek- tedir. Bu da dış ruhun genelde olumsuz varlıklarda yer aldığını ortaya ko- yar. Bir diğer husus ruhun barındığı varlıklardır. Bu durum kültür ve dinler tarihiyle ilgilidir. Totemistik dönemlerde hayvanlar, fetişizm döneminde objeler, ziraat-tarım döneminde ağaçlar ve bitkiler dış ruha barınaklık et- mişlerdir. Ruh, genel anlamda canlı ya da cansız herhangi bir nesnede ise 6 Duymaz, Türk Folklorunda Dış Ruh Tasarımı animizm, bir objede veya eşyada ise fetişizm, bir hayvanda ise totemizm olarak kabul edilmiştir. Frazer, dış ruh kavramını “Halk Masallarında Dış Ruh” ve “Halk Töresinde Dış Ruh” olarak iki bölümde ele almıştır. Masal örnekleri içinde Hint, Arap, Mısır, Alman, İskandinav, İtalyan, Keşmir, Malaya, Moğol, Kelt, Kabil, Ma- car, Yunan ve Türk masalları ön sıralarda yer alır. Türk masalları olarak Tatar şiirlerinden ve masallarından örnekler vermiştir. Bizim incelediğimiz metinlerle de destekleyerek dış ruhun nelerde olduğunu şöyle bir tasnifle değerlendirebiliriz: I. Dış ruh hayvanlardadır. Totemcilikle ilgisi kurulan hayvanda dış ruh tasarımı en yaygın olarak karşılaştığımız durumdur. Canlı olmaları ve deği- şik nitelikleri bunda etkili olmuş olabilir. Mesela, Moqui ve Zuni Kızılderili- leri insan ruhlarının uzun yaşamaları dolayısıyla kaplumbağa, ayı, geyik, kurt, tavşan gibi klan atalarının, yani totemlerin bedenlerine göç ettiği inancındadırlar (Frazer 1992: 99-100). Altay efsanelerine göre Erlik, Tan- rı’ya “ben ölmüş adamların canlarını alacağım” diye istekte bulunur, Tanrı ona kendisinin can yaratmasını söyler. Bunun üzerine Erlik, eline çekiç, örs ve körük alır. Erlik’in yarattığı varlıklar ve hayvanlar; kurbağa, yılan, do- muz, deve ve albıs, şulbus (kötü ruhlar)tur. Ayrıca Tanrı’nın alıp ateşe attığı körük, bir kadına dönüşür, Tanrı kadının yüzüne tükürünce kadın eti yenmez, tüyü yelek olmaz, Kurday kuşuna döner. Erkek de yüzüne tükürü- lünce Yalban adlı bir kuşa döner (Sakaoğlu vd. 2002: 171). A. Kuşlarda / Uçuculardadır: Bu başlık altında ele aldığımız metinlerde ya kuş olarak genel bir ad kullanılmış ya da kuşun cinsi, niteliği veya sayısı verilmiştir. Bu kuşlar arasında papağan, güvercin, sığırcık, serçe, kumru gibi kuşlar ile arı, eşek arısı, sinek, kelebek gibi uçucular yer almaktadır (Frazer 1992: 269-295). Er-Töştük destanında Çoin Kulak adlı devin ruhu Al-Taikı denen yerdeki altın pınardaki sarı balığın karnındaki gümüş sandı- ğın içindeki kırk kuştadır (Ögel 1993: 545). Maaday-Kara destanında Kara Kula Kağan’ın ruhu bıldırcın yavrularındadır (Bekki 2004). Türk masalla- rında devin canının kuşlarda olduğuyla ilgili örnekler vardır. Mesela bir masalımızda devin canı ayının karnındaki üç kuştadır (Alptekin 2002: 137), bir diğer masalımızda Hint dağındaki dananın karnındaki üç serçe- dedir (Seyidoğlu 1975: 98). Bir Erzurum masalında da devin canı, Kaf dağında oturan kardeşinin kalbindeki kutunun içinde bulunan üç sinektedir (Seyidoğlu 1975: 98). Kuşların ruhun saklandığı bedenler arasında yer almasının sebebi, kuşlar ile ruh tasarımı arasındaki örtüşme olsa gerektir. Çünkü ruh en çok kuşlarla çağrışım yapan bir kavramdır. Bu da uçuculu- ğuyla ilgilidir. Sinek, kelebek ve arıya benzetilmesi ise uçuculukları yanısıra 7 bilig, Bahar / 2008, sayı 45 küçüklüklerinden ve bedene rahat girip çıkabilecekleri yapıya sahip olma- larındandır. B. Sürüngenlerdedir: Yılan başta olmak üzere bir çok sürüngen, dış ruhun barındığı hayvan olarak tasavvur edilmiştir (Frazer 1992: 269-295). Yılan- la ilgisi olduğu için bir ejderha olarak da karşımıza çıkabilir. Yılanlar yeraltı dünyasında yaşar, Türk yaratılış destanlarında Erlik tarafından yaratılmış hayvanlardandır (Sakaoğlu vd. 2002: 171). Şekilsizliği temsil eder. İnsanı kötülüğe sürükleyen nefisle özdeşleştirilmiştir. Şamana, yeraltındaki yolcu- luklarında kılavuzluk eder, hayat ağacının köklerinde yılan vardır. Yılanlar şahı şahmeran da yeraltında yaşar, başı insan şeklindedir, hazineleri bekler (Bkz. Seyidoğlu 1998: 86-92). Abdal Musa vilayet-namesinde Teke Beyi- nin ruhu bir canavardadır (Ocak 1984: 109). Melanezya-Trobriand adala- rında yerliler, ruhların yeraltında yaşadıklarına inanmaktadırlar. Yeraltın- daki hayvanlar gibi (yılan vs.) genç kaldığını, hatta tuzlu suda yıkanıp de- nizin akıntısıyla çocuklaşıp kadınların karnına girerek yeniden dünyaya geldiklerine inanmaktadırlar. İnsanlar da ruhlarla birlikte eskiden yeraltında yaşarlarmış ve gençleşme özellikleri varmış. Sonra bunu kaybetmişler, ruhlar ise genç kalmaya devam etmişlerdir (Malinowski 1998: 133-134). C. Su ve Deniz Hayvanları / Yüzücülerdedir: Genel adıyla balık, dış ruh tasarımında kullanılan deniz hayvanıdır (Frazer 1992: 274-275, 294). Bir masalımızda devin canı göldeki kurbağanın karnındaki sarı çapar kutuda- dır (Alptekin 2002: 137). Er-Töştük destanında Çoin Kulak adlı devin ruhu Al-Taikı denen yerdeki altın pınardaki sarı balığın karnındaki gümüş sandı- ğın içindeki kırk kuştadır (Ögel 1993: 545). D. Diğer Hayvanlardadır: Maral veya geyik, horoz, bok böceği gibi diğer bazı hayvanlarda da dış ruh tasarımı görülmektedir (Frazer 1992: 275- 291). Tıva destanlarından Han Şilgi Attıg Han-Hülük”te Demir-Möge’nin dokuz canından birisi, yedi ırmağın ötesindeki yedi tayga ilerisindeki yedi sakarlı küren geyiktedir (Orus-Ool 1996: 3-60). Türk masallarında geyiğe ek olarak koyun, dana, ayı, tavşan, samur gibi hayvanlar da dış ruh tasa- rımına katılır (Alptekin 2002: 137; Seyidoğlu 1975: 98; Sakaoğlu 2002: 201). Altay destanı Kökin Erkey’de yeraltında yaşayan Sokor Kağan’ın askerlerinin ruhları bir sandık içindeki samurlardadır (Dilek 2002: 191). II. Ağaçlarda ve Bitkilerdedir: Genel olarak ağaçta tasavvur edildiği gibi akasya, çam, kayın gibi ağaç cinslerinde ve arpa, kabak, mısır gibi tahıl ve meyvelerde, hatta çiçek, mavi gül ağacı gibi bitkilerde de dış ruh tasarımı vardır (Frazer 1992: 279-283). III. Cansız Varlık ve Nesnelerdedir: Dış ruhun saklandığı nesnelerin başın- da kutu, çekmece, sandık, şişe, torba gibi kapalı kaplar gelmektedir (Frazer 8 Duymaz, Türk Folklorunda Dış Ruh Tasarımı 1992: 269-295). Er-Töştük destanında Çoin Kulak adlı devin ruhu Al-Taikı denen yerdeki altın pınardaki sarı balığın karnındaki gümüş sandığın için- deki kırk kuştadır (Ögel 1993: 545). Kökin Erkey’de Sokor Kağan’ın asker- lerinin ruhları bir sandık içindeki samurlardadır. (Dilek 2002: 191). Türk masallarında kutu, çok kullanılan bir nesnedir (Seyidoğlu 1975: 98; Alpte- kin 2002: 137). Bunlarda temel alınan husus, ruhu saklayabilecek bir yapı arz etmeleridir. Amaç ruhun saklı gizli, kapalı, gözden ve tehlikeden uzak tutulmasıdır ve insan zihni bu konuda çok değişik tepkilerle akla gelmeye- cek ve uzak nesneleri tercih etmiştir. Ayrıca gerdanlık, bilezik gibi süs araçları da herhalde bedenle ilgilerinden dolayı tercih edilmişlerdir. Bir masalımızda devin canı, kulağındaki küpe- dedir (Sakaoğlu 2002: 198). Masallarımızda gerdanlık, bilezik, yüzük, bon- cuk gibi süs eşyaları genellikle kız kahramanların ruhunu simgelemektedir (Bekki 2004). Türk masallarında ölüme veya yeniden dirilişe sebep olan varlıklar arasında gerdanlık, bilezik, yüzük gibi süs eşyaları da yer alır. Ölü gibi olan kız boynundaki gerdanlık çıkarılınca (Alptekin 2002: 136) veya bilezik koluna takılınca dirilir (Alptekin 2002: 136; Şimşek 2001: 220). Bu eşyaların dış ruhu temsil ettiği açıkça görülmektedir. Yüzükle ilgili konuya dâhil olduğunu düşündüğümüz bir başka örnek de Dede Korkut Kita- bı’ndaki Tepegöz hikâyesinde geçmektedir. Peri kızı, Konur Koca Saru Çoban’dan doğan oğlu Tepegöz’e tenini kılıç kesmemesi, vücuduna ok batmaması için bir yüzük verir (Ergin 1997a: 206-215). Bu da dış ruhun bir başka boyutta işlenmesi olmalıdır. Dış ruhun bulunduğu varsayılan bir başka grup nesne de silah ve savaş gereçleridir. Ok, kılıç, mızrak gibi silahlarda kahramanın ruhunun bulun- duğu dikkati çeker. Mesela bir İtalyan masalında mızrak (Frazer 1992: 279), Tatar anlatmalarında ise altın ok ve altın kılıcın kullanıldığı görül- mektedir (Frazer 1992: 294). Tıva destanlarından Han Şilgi Attıg Han- Hülük’te Demir-Möge’nin dokuz canından birisi çelik kılıcındadır (Orus- Ool 1996: 3-60). Alpamış destanının Altay varyantı olan Alıp Manaş des- tanında yerle göğün birleştiği yerde Akçal ata binen Ak Kağan’ın erkek yüzü görmeyen, erkek eli değmeyen Erke Karakçı adındaki kızını almaya giden Alıp Manaş, ihtiyar gemiciye sadağından çıkardığı dokuz köşeli bakır okunu verir ve “Benim ölüp ölmediğimi bu oktan anlayabilirsin. Ölürsem veya yaralanırsam bakır okum paslanır. Yenersem, sağ olursam güneş gibi parlar” der. Aynı destanın devamında oku ihtiyarın elinden alan dostu suya atar, öldüğü iddiasını ispat için kuru kemiğini gösterir. Ancak ihtiyar, oku sudan çıkarır ve parladığını görüp Alıp Manaş’ın yaşadığını anlar (Ergun 1998: 120-121, 138-139). Âşık Garip gibi sevgiliye-butaya ulaş- mak için yani tehlikeli yere giderken Alıp Manaş’ın da ruhunu okta bıraktı- 9 bilig, Bahar / 2008, sayı 45 ğı dikkati çekmektedir. Silah kategorisine dahil edebileceğimiz bir başka nesne de bıçak veya çakıdır. Tıva destanlarından Han Şilgi Attıg Han- Hülük’te Demir-Möge’nin dokuz canından birisi, ediğinin arasındaki polat sarı çakısındadır (Orus-Ool 1996: 3-60). Er-Samır destanında Kara Bökö’nün dış ruhu paçasındaki bıçağındadır (Dilek 2002: 81). Elif ile Mah- mut hikâyesinde Mahmut’un ruhu bir bıçaktadır. Doğumuna vesile olan derviş, Mahmut’un annesine büyüdüğünde verilmek üzere bir bıçak verir. Ancak bıçak kınından çıkarılırsa Mahmut ölecektir. Bir cadı, sevgilisi Elif’ten sihirle öğrendiği bilgiyle bıçağı kınından çıkarıp kuyuya atarak Elif’i padişaha götürür. Mahmut’un arkadaşı da remil atarak Mahmut’un ruhu- nun nerede olduğunu öğrenir ve bıçağı kuyudan çıkartarak Mahmut’un yeniden dirilmesini sağlar (Alptekin 1997: 212-213). Bıçağın büyüdüğün- de verilmesi dinî kavramıyla sabilik anlayışıyla ilgili olabilir. Çünkü bazı inanışlara göre ergin olmamış kişilerin ruhları tehlikede sayılmadığı için ruhun da dışarıda tutulmasına ihtiyaç olmamaktadır. Ancak erginlenmeyle tehlike oluşmakta ve dolayısıyla ruh dışarıda bir varlığa bırakılmaktadır. Kılıçta dış ruh tasarımının farklı bir yansıması da sadece kendi kılıcıyla veya özel bir kılıçla öldürülen kahraman veya varlıklardır. Bilindiği gibi Tepegöz, Basat tarafından kendi kılıcıyla öldürülür. Bir mağarada iki kılıç vardır, biri kınlı, biri kınsız. Kınsız kılıç, inip çıkmaktadır. Bu kılıcı kendi kılıcıyla ve ağaçla almaya çalışır, olmaz, sonunda ok atarak, bağlı bulun- duğu zincirden koparır ve bu kılıçla Tepegöz’ü öldürür. Bu bilgiyi Basat’a Tepegöz’ün kendisi vermiştir (Ergin 1997a: 213). Bu kılıç da bir dış ruh tasarımının sonucudur. Nitekim Frazer, buna benzer örnekleri vererek “eğer bir insanın ölümü bir nesnedeyse insanın o nesneden gelen bir vu- ruşla öldürülmesi çok doğal bir şey olur” demektedir (Frazer II: 325). Ken- di kılıcıyla başın kesilerek öldürülmesi motifi, Tatarların Ak Kübek desta- nında da vardır. Buna göre Salır Kazan, ayağındaki elmas kılıcıyla öldürü- lebileceğini, Ak Kübek’in kılıcının kendine kâr etmeyeceğini söyler. Nitekim Ak Kübek Salır Kazan’ı ayağındaki elmas kılıçla öldürebilir (Duymaz 1997: 116-119). Halk hikâyelerimizde rastladığımız bir başka nesne ise sazdır. Âşık Garip hikâyesinde en belirgin örneğini gördüğümüz saz, anlatının türü ve kahra- manın niteliğiyle ilgili seçilmiş bir örnektir ve oldukça ileri bir aşamayı işa- ret eder. Âşık Garip hikâyesinde Âşık Garip gurbete çıkarken iki tane saz alır, sazın birini yanına alır, birini eve asar. Anasına “Ana bu saz burada asılı kalsın, kimse el ayak vurmasın. Eğer bu sazın telleri kendi kendine kırılırsa bil ki Garip’in ölmüştür. Yok, kırılmazsa bil ki Garip’in hayattadır. Bir gün ömrü olursa gelir çıkar” der. Sonuçta Garip eve döndüğünde sazın teli kırılır veya kendi kendine çalmaya başlar (Türkmen 1995: 243; Alpte- 10
Description: