TELKÎNNÂME Alemdar YALÇIN-Hacı YILMAZ ÖZET Bu yazıda 1885 tarihli bir belge yayımlanmaktadır. Belge açık ve okunaklı bir yazı ile yazılmış olup, bir nasihatname niteliğindedir. Burada bir çok tarikat erenin adına rastlamak ve yolun inceliklerini bulmak mümkündür. Ayrıca hemen hemen elliye yakın ayet ve hadisin zikredilmesi ve diğer erkannamelerde ve icazetnamelerde görülmeyen birkaç hadisin buraya alınmış olması da göze çarpan önemli noktalardan biridir. Telkinname ismi verilen bu nasihatnamenin en dikkati çeken noktalarından biri de İslâm dünyasında meşhur olmuş ve tüm kesimler tarafından kabul görmüş olan nasihat kitaplarından yer yer alıntılar yapmış olması ve bu kitapların isimlerini yeri geldikçe yazarlarıyla beraber zikretmesidir. ABSTRACT In this article, a document dated 1885, has been published. Written clearly and legibly, the document is in the form of advisory. It is possible to see the name of many leaders of believers and to find the details of this way of belief. In addition, one of the strikingly important points is the mentioning of approximately fifty verses of Koran and hadiths, and the presence of some hadiths which cannot be seen in other certificates. One of the most important points of this advisory named “letter of inspiration” is, its having quatations from the advisory books which have become famous in the Islamic world and have been accepted by all the people, and its mentioning the names of the books with their writers when necessary. Anahtar Kelimeler: Telkinname, Nasihatname, Abdülkadir el Cili, Eşrefzade İzniki. Key Words: Inspiration, Advisory, Abdülkadir el Celili, Eşrefzade İzniki. Sunuş Okuyacağınız belge, Malatya’nın Mezirme köyünde Şah İbrahim Veli üzerine yaptığımız alan araştırması sırasında, emekli bir polis memuru olan ve İstanbul’da yaşayan Mustafa Yılmaz Bey tarafından bize verilmiştir. Köyün yaşlıları ile yaptığımız görüşme sırasında, icazetname ve şecerelerin cemlerde sergilendiğini ve bunun da sahte dedelik iddiasında bulunanlara inanılmaması için yapıldığını belirttiler. Sayın Mustafa Yılmaz, bu belgenin başağalara ait bir belge olduğunu ve cemlerde sergilendiğini belirtti. Mustafa Bey belgeyi Araştırma Merkezimize İstanbul’dan göndermiştir. Belge parçalı kâğıtların eklenmesi ile oluşturulmuş on bir metrelik bir rulo hâlindedir. Daha çok icazetname ve şecerelerin yazılış tekniği ile ve saklanış tekniğine uygun bir biçimde düzenlenmiştir. Yani bir kişinin sürekli olarak yanında taşıyacağı özel bir kılıf içinde yağmura, rutubete ve yangına karşı korunmak üzere hazırlanmıştır. Belge metni, Eşrefzade İzniki tarafından düzenlenmiştir. Metinde Alevi-Bektaşi terminoloji ile Sünniliğin bazı ilkeleri âdeta birleştirilmiş gibi görünmektedir. Eski Alevi kaynaklarında Sadreddin Konevi’ye zaman zaman atıf bulunmakla birlikte bu metinde Sadreddin Konevi’nin düşüncelerinin daha çok öne çıktığını görüyoruz. Belgenin bir başka önemli boyutu dili ve yazısıdır. Dili, günümüzde rahatlıkla anlaşılacak kadar sadedir. Anlatımda, geleneksel Türk nesir üslûbunun şiirli yapısı kendisini göstermektedir. Belge Türk tasavvuf kültürü bakımından çok önemli olduğu gibi Türk edebiyatı açısından da önemlidir. Çünkü Eşrefzade İzniki, Türkçe’nin en yaygın divanlarından birinin sahibi olan Eşrefoğlu Rumi’dir. Eşref Oğlu Rumi, Kadiriyye tarikatı mensubudur ve Abdül Kadir Geylaniye bağlıdır. Bazı Alevi-Bektaşi belgelerinde, özellikle Güney Doğu Anadolu Bölgesindeki bazı Alevi kollarının Abdülkadir Geylani ile ilişkili olduklarını görüyoruz. Ayrıca, Hacı Bektaş Veli’nin Araştırma Merkezimiz tarafından yayımlanan Makalat-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye isimli eserinde de ona atıf yapıldığı görülmektedir. Yine, Tacü’l-Arifin Ebu’l-Vefa’nın da öğrencilerinin kendisinin ölümünden sonra Rufai tarikatına girdikleri bilinmektedir. Belgenin Aleviliğin önemli merkezlerinden birinde bulunması, cemlerde açılarak sergilenmesi, Ehli Beyt’e ve Anadolu Aleviliğine yakın bir dil kullanılması çok önemli bir durumdur. Bu bakımdan araştırmacıların ve okuyucularımızın ilgisini çekeceği açıktır. Öcellikle, araştırmacıların bu belgeyi, Eşrefoğlu Rumi’nin Menakıb-ı Eşrefzade isimli kitabı ile karşılaştırarak çok önemli sonuçlar bulacaklarını umuyoruz. BELGENİN OKUNUŞU Sîkâlü’l- Kulûb La ilahe illallah Muhammedün resulullah. Ma şaellah Kân, vema lem yeşe’ lem yekün. La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim (Belgenin bu kısmında yıldız şeklinde çizilmiş bir şekil ve içlerinde şu isimler yazılıdır:)Hazret-i Muhammed, Hatice, Hüseyin, Hasan, Fatıma, Ali. Dış kısmında: Hamza, Abbas, Kasım, Tahir, Tayyib, İbrahim. Tam ortada: Selamüllahi teala aleyhim ecmain (Bu kısmın alt tarafında iki mühür bulunmaktadır. Mühürlerde: “El-fakir Süleyman müştaku habibil kerim.” yazılıdır. TELKîNNÂME Âdâbü’z- zikri’ş şerif-i suluk-i Kadiriyye, Şeyh-i Ekber ve Eşrefzâde kuddise sırrıhüma hazretlerinin tarikatları üzere Bismillahirrahmanirrahim Şükr ü sipas ol ğafur u rahim vahid ü bî hemtâ olan bârî teala hazretlerine olsun ki nimeti bî-hisab ve rahmeti bî-nihayetdir. Salavat ol habibi şehinşah ve mürşid-i âlem olan Hazret-i risalet-penah efendimizin üzerine olsun ki, sadıkü’l-va’dü’l-emin ve rahmeten lil alemindir. Ve ol şahın âl ve Ehl-i Beyt, ezvâc ve ashabına aşk birle tahiyyat olsun ki tayyipler ve tahirler ve gerçeklerdir. Ve eşyah-ı selase ki, seyyidina Gavs-i Geylanî ve hatemül evliya Şeyh-i Ekber ve Eşrefzade Rumî hak celle ve ala hazretleri bunlardan razı olsun ki, irşadları hafkına dolup ve her canibte nur-i münire mazhar bisyardır. Ve cedd-i manevilerimiz ki, Pir Muhammed ve Hüseyin Mücahidi ve mürşid-i bozorkvarımız Mevlana Ahmed Arif hazaratının ervah-ı mutahharaları şad olsun kim, ulema-i rabbaniyyundan sahib-i rusuh ve insan-ı kamil olduklarında asla iştibah yoktur. Cenab-ı zül celal hazretleri iş bu zikr olunan zevat-ı kiramın âb-ı ruyları hürmetine ihvan ü mühibbanımızı ve cümle ümmet-i icabetten olan canları rah-ı rastdan reha kılmasın. Allah, Allah, âmîn. Ve bihürmet-i seyyidi’l-mürselin. Ve ba’dehu ey talip, rah-ı rıza kulağından pembei(pamuk) çıkar ve beyan olunacak makalatı işit ve hıfz idüp dü kûşuna(iki kulağına) menkûş(küpe) idin. Ve anınla amel itkim, rah-ı necat ve eslaftan geçen gerçek irenler suluk ve eseri budur. Cenab-ı vacibül vücud hazretleri sana aşk ve muhabbetini ihsan iylesün. Zira aşk, bir mürşid-i manevidir ki, talibi maksuduna vasıl kılıcıdır. Ve aşk-ı hüdanın tahsil olunması zikr-i hüda iledir. Hemen sen Allah Allah di, Hak seni mahrum komaz. Bu tarik-i hidayette her salikin iradet ve hizmetine göre ücreti i’tâ olunur. Elhasıl zikrullahda hasais(özellik ve sır) çoktur. Ezcümle birisi, Hak celle ve alanın zâkirîn kullarına zikr ile mükabelesi olup Kur’an-ı Azimüş şanda: “Fezkurû ezkurkum”(Bakara 152: Beni zikredin ki ben de sizi zikrdeyim, hatrlayayım.) buyurmuştur. Kema kale bi-lisani habibihi: “Ene celisün men zekerenî” (Hadis-i kutsi: Ben, beni zikredenin dostuyum.) sadakallahül azim vez zakiru habibullah sadaka resulussakaleyn. İmdi zakir olan kimse için begayet lazımlı âdâb budur ki, ve her yevm yirmi dört saat içinde şuğl-i dünyadan bir hâlî(boş) vakitte ve bir halvet mahalde pak abdestle kıbleye karşı kuud(oturup) idüp ve gözlerini kapayıp cenab-ı hazret-i risaletpenah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizi ber vasi-i âlî ve müzeyyen kasr üzerinde kuud itmiş bilip yemininde Sıddık- i a’zam hazretleri ve yesarında hazret-i Faruk ve zahrında hazret-i zinnureyn ve rikabında seyyidül evliya cenab-ı şah Aliyyül mürteza hazretlerini calis(oturmuş) olmuşlar bilip ve şah-ı velayet mübarek sağ dizini dikip ve sağ yed-i şerifi sol canibinde ihsan-ı hüda olan zülfikarın kabzasında kuud itmiş ad oluna(hayal ede). Ve bu sır ehline bî-nikabtır(gizli değildir). El hadis-i kudsî: “İnnellahe yuhibbü’ş-şücaate”(Allah yiğitliği sever) ve sair ashab-ı kiram ve düvazde-i imamân ve çeharde-i masum pakan rıdvanullahü teala aleyhim ecmain hazretleri dahi mürşid-i âlem sallallahü aleyhi ve sellem hazretlerinin hizmet-i şerifiyle ve nutk-ı dürer-i barları zuhuruna müntezıran sultan-ı enbiyanın ve çar kıdve-i ehl-i imanın etrafını ihata itmişler bilip nitekim hakk-ı âlilerinde peygamberimiz buyurmuşlardır: “Ebu Bekr imadüddin(dinin direği) ve Ömer ğalikil fitne(Fineyi yok eden) ve Osman mihnetül münafıkîn(münafikların sıkıntısını çeken) ve Ali minnî ve ene min Ali haysü yekûnu ekûnü ve haysü ekûnü yekûnü(Ali ise benden ben de ondanım. O neyse bende O’yum ben neysem o da O’dur.)” sadaka resulüs sekaleyn. Ve ba’dehu, zakir olan kimse Sultanül Evliya es Seyyid Abdülkadir hazretlerini kendi sağ omuzu üzerine ve hatemül evliya Şeyh-i Ekber İbnil Arabi hazretlerini dahi sol omuzu üzerine basmışlar bilindikden sonra kutbul vakt Eşrefzâde Abdullah er Rumî ve Ebu Medinul Mağribî ve Yunusul Kısar el Haşimî ve Sadreddin el Konevî ve Abdülğani İbnin Nablusî ve Izzeddin Ahmed el Burusî ve Osman Nuri ve Mevlana eş Şeyh Ahmed kaddesnallahü esrarahüm ecmein. Ve bunları dahi karşısında hazırı-ı meclis-i kuud itmişler ad idüb ba’dehu sol destini(el) yesar(sol) dizi üzerine açık bırakıp kalben Bârî teala hazretlerinin lutf ü inayet ve feyz-i hidayet ve aşk-ı muhabbetini, sâil(istek sahibi) sultandan nesne talep eder gibi ihsana muntazır durup ve zikr olunan zevat-ı kiramın sırrı ruhaniyyetlerinden sırren istimdad talep iyledikten sonra bir kere bismillahirrahmanirrahim diyip huzur-ı kalp ile okuyup ve kendi işiteceği kadar savtla(ses) kesrette(kalabalıkta) böyle hafi(gizli) ve halvette(yalnızken) cehren (açıktan)bis savt zira cehren olan zikirde safa ve esrar çoktur. Yüz kere estağfirullah ve otuz üç kere salavat-ı şerife ve iki yüz altmış altı kere kelime-i tevhid yani la ilahe illallah okuya. Ve istiğfarda kalben uzar ve küstahlıklarına nadim ve muterif olarak, ya rabbi cemi hata ve günahlarıma tevbe ve inabet birle sana rucu ittim diye gönlünde cevelan ittire ve salavat-ı şerifede dahi gönlünden ilahi rahmetin peygamber efendimizin âl ü ahbabının üzerlerine ola diye ve tevhid-i şerifte dahi kalbinden lâ ma’bude illallah la maksude illallah la matlube illallah(Allahtan başka ilah ondan başka sevgili ve ondan başka ulaşılacak yoktur) diye tefekkürde buluna gaflet itmeye. Zira gaflet ile olan ibadet bî-faidedir. Ve iki yüz altmış altı tevhidin nihayetinde, la ilahe illallah Muhammeden resulullah Aliyyün veliyyüllah, Abdülkadir şeyh-i Ekber Eşrefzade şey’en lillah. Ve mürebbimizi dahi beraber yad ide. Yani falan zat mürşidüllah diye. Ve badehu üç ihlas bir fatiha-i şerif okuyup şöyle diye; peygamber efendimizin ve cemi âl ü ehli beytinin ve ezvacının ve ashabının ve Adem ile hatemül enbiyanın meyanında gelen enbiya-i izamın ve hatemden bu deme degin zuhur iden evliya-i kiramın ve bana şu i’ta olunan ruhsatnamede zikr olunan şuyuhumuzun fil cümlesinin ervah-ı şeriflerine hibe ittim diyerek serefrû idüben kalkıp sair hizmetine meşgul ola. Ve amma bu telkin ittiğimiz ezkar ile kalmayıp sırran ve cehran ve huzuran cenab-ı hak teala hazretlerinin zikrinden dûr(uzak) olmayıp gecelerde ve gündüzlerde dururken ve otururken ve yatarken ve kalkarken ve sağından soluna dönerken ve gezerken ve deryada sefine içre ve karada hayvan üzerinde ve debankeş giderken ve sağlığında ve meriz bî-tab halinde ve dünyaca olan hizmeti her ne ise anı işler iken sukunla ve hareketle gizli ve aşikare yani kalp ile ve lisan ile zikr-i şerife devam idip cenab-i Hakkı unutmamalı ehl-i huzurdan olmaya sa’y u gayret itmelidir. Zira bari teala hazretleri Kur’an-ı Mübinde “Beni çok zikr edin”deyü emreylemiştir. Ve hakkı çok zikr etmek ancak böyle olur. Ve zikr-i kesir(çok zikir) için adet ve vakit olmaz ve bizim zikr-i şerife vakit ve aded beyan iylediğimiz mübtedileri(yeni talebeleri) terbiye ve zikre alıştırmak ve tadını tattırmak içindir. Nitekim Kuran-ı azemüşşanda “Ya eyyühellezine amenuzkurullahe zikran kesira” (Ahzab suresi 41: Ey iman edenler Allahı çok zikredin) sadakallahül azim. Kavl-i şerifi vacib teala hazretlerinin zikr-i kesir ile zikr edilmesini müminlere emr ve tenbihtir. Zikrullahın hasaisi(sır ve faydalarının) bisyar(çok) olduğu ehline hafi değil ve biri muvakkat olmadığıdır ki abd mümin cemi evkatda(her zaman) Bârî tealayı zikr ile memurdur. Velhasılı kelam zikr-i şerife umum halette müstedam(devam edip) olup la ilahe illallah Allah Allah di hemen durma ey talip. Nitekim Hak teala Kuran-ı Mübinde “Ellezi yezkurunallahe kıyamen ve kuuden ve ala cunubihim”(Ali İmran 191: Onlar ki Allahı oturarak, ayakta ve yanlarının üzerine yatarak zikrederler.)buyurmuştur.Ve resul aleyhisselam dahi zikr-i hüdanın cemi a’mal-i hayriyyeden faideli ve ekmel ve Adem oğullarını tamudan halas idici olduğunu saadetle beyan buyururlar: “Ma amile ibnu Adem amelen enca lehu min azabillah min zekrillahi teala.” (İnsanoğlu kendisini azaptan kurtaracak işler olarak Allah’ı zikirden daha iyisini yapmaz) “Ve ela ünebbiüküm bi Hayri a’maliküm ve ezkaha ınde melikikum ve erfeaha fi derecatiküm ve hayrün leküm min i’taiz zeheb vel varak ve hayrun lekum ve min en telakku aduvvekum fe tadribu rikabehum ve yedribu rikabekum kalu: bela ya resulallah. Kale: Zikrullahi azze ve celle ve seyyiru sebakal müferridun. Kîle: men hum ya resulallah. Kale: ellezine’htezzu bi zikrillahi hatta vadaaz zikru anhum ve evzarehum.” (size amellerin en hayırlısını, sizi en yüksek dereceye çıkararını, altından ve maldan daha iyisini ve düşmanlara galip gelicisini haber vereyim mi ? Evet ey Allah’ın elçisi, dediler. Allahı zikreden ve önceki iyilerin yolundan gidenlerin yaptıklarını yapın, dedi. Onlar kimlerdir, dediler. Onlar zikirden sağa sola sallananlardır ki bu zikir onların bir çok günahtan kurtulmasını sağlamıştır.) Sadaka resulullah. Nazm: Zikr-i Hakla bast idüp, can didesin canana bak Varlığı kuvva-yı Süleyman, katre ol ummana bak Allah Allah di müdam, öz arını lâ ile geç Var cemal-i cennette, zevkıyle ihsana bak İmdi ey talip, bu kadar yorulup makali(sözü) uzatmaktan murad seni tarik-i aşka irşad ve seleften(eskilerden) geçen gerçeklere az ve çok benzetmek içindir. Hemen benzeme sa’y it ki hadis-i şerifte gelir: “Men teşebbehe bi kavmin ve hüve minhum”(Kim bir kavme benzerse o onlardandır) ve bunu dahi bilmek gerektir ki talib-i Hak olan kimse geceleri bütün bütüne gafletle geçirmeyip kalil ü bisyar(az veya çok) cenabı hakka ibadet ve zikr-i şerifine meşgul olmağı kendüye tederrüc(kademe kademe) ile âdet itmelidir. Ve sultanüş şuyuh seyyid Abdulkadir radıyallahü anh hazretleri Gunye nam kitabında salikan-ı mübtedi haklarında buyurmuşlardır ki, hiç değil ise bir koyun sağımı miktarı talib-i hak olan gecelerde uyanık bulunup salat ve zikrullahla meşgul olmalıdır. Ve bunu dahi bilip amel it kim, sadık zakirlerle haşr olasın. Şol telkin eylediğimiz vazifeyi 24 saat içinde her ne vakit kolayına gelir ise şuğl-i dünyadan bir hâlî vakitte icra it didiğimize ve vasi’ bıraktığımız sebep budur ki, terk olunup da yebuset ve kasavet-i kalp itmemek içindir. Zira, şeyhimiz Eşrefzade Abdullah İznikî kuddise sırrıhul baki Tarikatnamesinde buyurmuştur ki, talib-i Hak olan kimse vird ü evradını ve buna benzer vazaif idindiği nesneleri terk itmek olmaz ve ger ider ise, şöylece bil kim, ol gün ona ruhani ve cismani gönül sıkıntısı yetişeceği bir çok kemil evliyadan mervidir. Ve bir de talib-i Hak olan kimseye lâzımdır ki, eline ve beline ve iline ve diline sahip ola. Yani eliyle komadığı nesneyi kaldırmaya ve saniyen bele sahip olmak budur ki zinaya ve livataya yakın olmaya gözünü ve gönlünü dahi sakına yani şehvetle kimsenin püser(oğlan) ve duhterine(kızına) nazar itmeye ve gönlüne dahi bunun gibi nesne gelir ise, def’ine sa’y ide. Ve nefsiyle ruz ü şeb(gece gündüz) durmayıp mücahede kıla. Zira cihad-ı ekber nefisle muharebe itmektir. Ve kale aleyhisselam ınde rucuihi minel ğazai(bir savaştan dönerken) : “race’na minel cihadil asğari ilel cihadil ekber”(Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz) sadaka resulullah. Ve ilden murad gönüldür ki, nazargah-ı ilâhidir. Öyle bir âlî makamdır ki, cenab-ı hak sırrına mazhar olmağı cümlemize müyesser eylesin. Elden geldiği kadar bu âlî makamın tathiri(temizliği) için paspanlık ve derbanlık idüb yani ağyar-ı hubbi sevai nefy itmeye(gönülden her şeyi çıkarmaya) gayret-i aşk ve muhabbet-i yari kararlaştırmağa sürat eylemek lazımdır. Ve süratten murad istikamet ve vazaifini terk itmemektir. Ve zebana(dile) sahip olmak dahi budur ki, gıybet, mâ lâ ya’nî ve küfr-i duruğ gibi fahiş-i bî faide hata ve evzar-ı iras idici makalatı terk itmektir. Ve salik-i mübtedi için, faideli sözleri dahi az söylemek lazımdır. Zira sükutluk afat-ı zebandan bais necat ve marifetullah iras idici ve hakkı hakkel yakin bilmekliğe bir âlet-i maneviyedir. Nitekim hadis-i şerifte gelir: “Men samete neca minel cehli billahi” (kim susarsa Allahı tanımamazlıktan kurtulur) “Vassamtü hikmetün” (Susmak hikmettir) “Vel kizbü mücanibül iman” (Yalan imanın düşmanıdır.) “Vel gıybetü eşeddü minez zina” (Gıybet zinadan tehlikelidir) “ Ve min husni islamil meri terkuhu ma la yanihi” (İslâmın en iyi huyu boy lafı terk etmektir.) sadaka habibullah. Ve kıdvemiz ibnül Arabî şeyh-i ekber kaddesellahü sırrahul ethar hazretleri dahi buyurmuşlardır: “Fessamtü yurisü ma’rifetullahi” (Susmak Allah’a ulaştırır.) el hasıl sukutlukta faide bisyar ve ibadetten olduğunu ehlullahtan bazıları beyan kılmışlardır. Ve dahi talib-i rah-ı visal olan aşıklara gayet gerekli nesne budur ki bisyar(çok) uymayıp haram melbusat(giysi) ve lokmayı terk birle helali dahi kalil(az) ekl(yemek) itmekle kendiye âdet idine. Zira çok yemeklik kalbi öldürür. Ve (büyükler) ne buldu ise nefisle mücahede ile buldular. Ve kale aleyhisselam: “La yemutül kulubü illa bikesretit taami” (Kalpler ancak çok yemek ile ölür) “ Ve cahedû enfüseküm bil cui vel ataşi fe innel ecr fi zalike ke ecril mücahidü fi sebilillah” (Aç ve susuz bırakarak nefsinizle savaşın. Bu, tıpkı mücahidin savaş alanındaki sevabı gibi sevap kazandıran bir iştir.) “Vel ibadetü aşeratü aksam tis’atün minha fi talebil helali” (İbadet on kısımdır; onlardan dokuzu helal rızık için çalışmaktır.) sadaka habibullah. Kema kalellahü teala azze ve celle fi Kur’an-ı azimüş Şan : “Kulû minet tayyibati va’melû salihan” (Müminun 51: Temiz yiyeceklerden yiyin ve güzel ameller işleyin) sadakallahül azim. Ve bir de talib-i Hak ve salik-i sadık oldur ki fenadan bekaya rıhleti unutmaya ve kendini daim meyyit makamında tutup teneşir tahtasının üzerinde bilekim üzerinden fenalık gelmeye ve Haktan ihafesi(korkusu) ve hayası terakki eyleye ve bir faidesi dahi budurkim mevt-i manevi sırrına mahzar düşmege mevt-i suriyi unutmamak bir âlettir. Zira bu yolda ölmezden evvel ölmek gerektir. Ve hadiste gelir: “Mûtû kabe en temûtû” (Ölmeden evvel ölünüz) tarikatten murad ve maksud budur. Bunu arzu idip digeri dahi unutmamalıdır. Nice unutulurkim gelici şey yakındır: “Kullu âtin karib” (Her gelen yakındır) ve bir de ehl-i tarik ve mümin şol candır ki istiğfarı lisanından kesmeye ve her dem mevte muntazır(bekleyen) olup tövbe üzere buluna ki gafil iken birden mevt irub(gelip) de tevbesiz azm(gitmek) itmeye. El hasıl insan beşerdir her ne kadar şaşıp bed amelde bulunur ise dahi anı da sıdk ile geri günah itmemek niyetiyle hemen tövbe idip özünü hakka ısmarlayıp büka(ağlamak) ve yalvarmakla ibadete meşgul olmak lazımdır. Günahkârım ve hata idiyorum, diye ümidi kesmek olmaz. Hak teala anadan ve babadan ehramdır(daha merhametli) ve nice gümrahların tevbelerini kabil birle ısyanlarını afv ü mağfiret eylemiştir. Ve hiç günah itmemişler gibi olmuşlardır. Nitekim hadis-i nebevi de gelir: “et Taibü minez zenbi kemen la zenbe leh.” (Günahından tevbe eden(ve bir daa onu yapmayan) hiç işlememiş gibidir). Murteza kerremallahü veche hazretlerinin huzuruna bir kimse gelir. Ben bir günah işledim, nice ideyim didikte, tevbe eyle, diye buyurdular. Tevbe ettim ve lakin bozdum, didikte, yine tevbe it, didiler. Ya Emiral Müminin ne vakte kadar ideyim, diye sual ittikte, tâ şeytanı yeninceye kadar, diyü buyurdular. Fefhem(Anla) İmdi ey talib, istiğfar ve lafza-i celali aşık, sadık için zebanından ve gönlünden bırakmak olmaz. Vesselam hemen gezip otururken sırran(gizli) ve cehran(açık), estağfirullah ve Allah Allah, di müdam. Bir de salik ve müştak-ı hüda olan kimseye cümleden elzem budur ki salat-ı hamsenin(beş vakit namaz) vakti geldikte geçirmeyüb ve ta’dil-i erkan üzere huşu ve hudu ve huzur ile ve Muhammed (a.s.) ve Ali (k.v.) hazaratının işaret ve beşaret iyledikleri ve kıldıkları gibi eda itmege sa’y ü gayret ide. Zira Allah Teala hazretleri kullarına tevhidden sonra yani vahdaniyetini birledikten sonra, namazdan sevgili nesne farz iylemedi. Nitekim hadis-i şerifte gelir; kalennebiyyü aleyhissalatü ves selam “Ma ifteraza ala halkıhi ba’det- tevhidi ileyhi ehabbü mine’s-salah” (Yarattıkları üzerine tevhitten sonra namazdan daha sevimli bir şeyi farz kılmadı) “Es- salatü imadü’d-din fe men ekameha ekâme’d-din ve men terekeha fekad hedeme’d-din” (Namaz dinin direğidir. Kim onu kılarsa dinini sağlamlaştırmış, kim onu terk ederse dinini yıkmış olur) ve “men tereke’s-salate müteammiden fe kad kefere” sadaka resulullah. Mana-yı şerifi: Namazı kast ile bî özr(özürsüz) terk iden kafir olur, dimekdir. Yani bir adam sağ ve salim özr ve bahanesi yok iken kılmasına gücü yettiği halde kılmayub terk itse, İmam Şafii katında kafir olur. Ve İmam Ebu Hanife buyurur ki; “Namaza itikadı olup da kahilliğinden(tenbelliğinden) kılmasa ve niyeti giru kılmağa olsa, kafir olmaz günahkar olur. Ve haklığını inkar itse kafirdir”, radiyallahü anhüma. Ve bir de ehl-i imana lazımdır ki, resul aleyhisselamın âl ve ehl-i beytine ezvac ve ashabına ensar ve etbaına ve hatta atına ve devesine can u dilden muhabbet idüb ve gönlünü anların sevgisiyle daima tezyin ile ve nurul enderide ve hakk-ı alilerinde kıl ü kal(dedikodu) iden taifattan teberri(uzak)birle … sakınub ve dostlarına dahi tevella birle muhabbet ve kendüsü dahi bu babda keff-i lisan şüphe vü şek ve karışıklıktan gönlünü uryan ve şanlarında gayretkeşliği üzerine mu’tad ve bendeganlık zümamını boynundan ihrac itmemeye sa’y itmelidir. Zira Hak celle ve ala hazretleri ve resulü sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz rütbe-i feyzleriyle makâmât ve kemâlât-ı kudsiyyelerini âyât ve ahâdîs ile beyan buyurmuşlardır. Kavluhû aleyhisselatü ve’s-selam: “Eshabî ke’n-nucumi bieyyihim iktedeytüm ihtedeytüm” (Ashabım yıldızlar gibidir hangisine uyarsanız kurtulursunuz) Ve kale aleyhisselam: “Seeltü rabbi azze ve celle en la yerda an ümmetî ve ûhiyellahü ileyye kad radaytü an ümmetike illa an selesa; men kale:el- Kur’anü mahlukun ve men sebbe eshabeke ve men tekelleme bil kaderi” (Allaha ümmetimden kimlerden razı olduğunu sordum. Bana ahiyle bildir ki, üç kişiden razıolmam; Kur’an mahluktr dienden, senn arkadaşlarına sövenden ve kader hakkında ileri geri konuşandan) Ve hassaten çehar yar Güzin(dört halife) radıyallahü anhüm ecmein hazaratının hakk-ı âlilerinde pek çok hadis-i şerifler buyurmuştur. Ez cümle biri “İnnellahe teala ferada aleyküm hubbe Ebi Bekr ve Ömer ve Osman ve Ali kema ferada aleykümü’s-salate ve’s-sıyame ve’l-hacce ve’z-zekate fe men ebğada vahiden minhüm fela salate lehu ve sıyame lehu vela hacce vela zekate ve yuhşeru yevmel kıyameti min kabrihi ile’n-nari.” ( Allah teala size Ebu Bekir, Ömer ,Osman ve Ali’yi sevmeyi tıpkı namaz, oruç, hac ve zekatı farz kıldığı gibi farz kılmıştır. Kim onlardan birine buğzederse, onun ne haccı ne zekatı ne de orucu kabul olur. Ve bu kişi mahşer gününde doğrudan doğruya cehenneme gider.) Ve kalellahü teala azze ve celle “Ve kefa billahi şehiden” (İsra 96: Allah şahid olarak yeter) ve “Muhammedun resulullah vellezine meahu eşiddâü alel küffari rühemaü beynehüm terâhüm rukkean sücceden yebteğune fadlen minallahi ve rıdvana” (Fetih 29: Muhammed Allah’ın peygamberidir. Onunla beraber bulunanlar kafirlere karşı pek şiddetli, kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları ruku ve secde ediciler olarak görürsün Allah’tan rızalık ve yardım dilerler.) sadakallahülazim. Ve şanlarında daha bir çok hadis ve ayet-i kerime olduğundan maada iş bu ayet-i şerif dahi hazreti seyyid-i kainat sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz ile ve taraf-ı nebevilerinden cennetle tebşir olunan aşere-i mübeşşere ki- Ebu Bekr ve Ömer ve Osman ve Ali ve baki kalanıdır-hakk-ı alilerinde inzal buyurulduğunu ekabir şuyuhumuzdan gavsül azam Abdülkadir el Cilî, şeyh-i ekber ve sairleri kitaplarında ba mana hakikatiyle beyan buyurmuşlardır. Radıyallahü teala anhüm ecmain. Ve yine Ehl-i Beyt ve Ashab-ı Kiram şanlarında hadis-i şerifte gelir: “Lev abedtümüllahe teala hatta tekunuke’l- hanayâ ve sumtum hatta tekunuke’l-evtâr ve sallaytum hatta teciffe rükbetün minkum sümme ebgadtum vahiden min ehli beytî ev vahiden min ashabî lekebbekumullahu teala ala menahirikum fi nar-ı cehennem.” (Şayet siz beliniz bükülünceye kadar ibadet etseniz ve iyice zayıflayıncaya kadar oruç tutsanız, dizlerinizin bağı çözülünceye kadar namaz kılsanız, daha sonra da ehli beytimden ve ashabından birine buğzetseniz, Allah sizi yüzüstü cehenneme atar.) Sadaka habibullah. Ve mana ehline hafi değil. El hasıl rasulün evladını sevmeyen Harici Yezid ve ashabına buğz iden Rafizi Pelit ve daire-i İslâmiyyetten huruç birle özünü viren ve cemi a’malini tebah ve yerini nar-ı niran iylediğinde asla iştibah(şühphe)yoktur. Zira ashab-ı kiram evlad-ı manevi ve mürebbileri resul aleyhisselam ve âli ve Ehl-i Beyt sulbi, hem ruhani ve seyyidler ki evvel ve ahir gerek bila vasıta ve gerek bil vesait sulbiyet ve ruhaniyyet her iki cihetten cedd-i bozorkvarları(büyük dedeleri) aleyhisselama peyvestedirler(ulaşırlar). Çünkü şeriat ve tarikat yani zahir batın cihetinden ta haşre dek kad münteha-i âlem şuhud olan olanların fil cümlesi hakikatle onun taht-ı mübayaasındadır. Zira sahib-i din mürşid-i âlem oldur. Ve kirve-i müminin dahi böyledir. Nitekim hadis-i nebevide gelir: “Küllüt taki en naki fe hüve âlî” (Kim saf bir inançla inanır ise, o yücelir) resul aleyhisselamın âl ve ehl-i beyt, ezvac ve ashabına muhabbet resullallaha muhabbettir. Ve resulullaha muhabbet Hak celle ve alaya muhabbettir. Ey talib-i hakk-ı rıza, eğer hakkın fevz ve hidayetine mazhar olmak dilersen âl ve ehl-i beytine ve ashabına muhabbet birle gönlünle fuadını tezyin eyle ve resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ehl-i beyti kimler olduğunu bilip sev. Hıfz it, beyan olunur: Ali Hadar ve Fatımatüz Zehra ve imam Hasan ve imam Hüseyin ve ezvac-ı tahirat ve karabet (yakınlarından) ve aşiretinden olanlardır ve şan ve şeriflerinde vacib teala ve tekaddes hazretleri buyurur: “İnnema yuridullahe liyezhebe ankümür ricse ehlel beyti ve yutahhirukum tathira” (Ahzab suresi 33: Ey Ehl-i Beyt, Allah ancak sizden kiri götürmek ve sizi tertemiz kılmak istemektedir) ve yine nazm-ı celilde : “Kul la eselüküm aleyhi ecran illel meveddeti fil kurba ve men yakterife haseneten nezidü lehu fiha hasenen innellahe ğafurun şekur” (Şura Suresi 23: Bunun üzerine ben sizden akrabalık sevgisinden başka bir sevgi istemiyorum, kim küçük bir iyilik yaparsa, onu görür) sadakallahul azim. İş bu ayet-i kerime dahi şah-i velayet Ali ve Fatıma ve Hasan ve Hüseyin hazaratının hakk-ı âlilerinde varid olmuştur. Ve ey Salik-i rah-i aşk, imdi sana lazım olan ez can ü dil bî riya muhib olmaktır. Zira bunlara tazim ve tevella birle muhabbet bais-i fevz ve felah olduğunu Hak ve resulu ehl-i imana beşaret buyurmuşlardır. Selamullahi teala aleyhim ecmain. El hasıl Ehl-i Beyt ve âl ve ashab şanlarında ayet-i kerimeler olduğu gibi ahadis dahi kesirdir. Ve kale aleyhisselam: “Ya eyyühennasü innî terektu fîkum ma in ehaztum bihi len tedallu kitabullah ve utretî ehlu beytî” (Ey insanlar, size iki şey bırakıyorum onlara sarıldıkça sapıklığa düşmezsiniz; biri Allahın kitabı diğeri ise, Eh-i Beytimdir.) ve yine hadis-i şerifde hasseten Ali kerremallahu veche hakkında gelir: “Lev ictemaannasu ala hubbi Ali ibni Ebi Talib lemma halakallahu tealan nara” mana: “ger cümle halk cem olsalar idi Ebi Talib’in oğlu Ali’nin muhabbeti üzerine Hak Teala tamuyu yaratmazdı.” Kema kale aleyhisselam “ Men mate ve fi kalbihi buğdu Ali ibni Ebi Talib felyemut yahudiyyen ev nasara” ( Kim Ali hakkında kalbinde buğz taşıyarak ölürse ister Hıristiyan gibi ister Yahudi gibi ölsün) ve kezalik “ el Kur’an maa Ali ve Ali maa Kur’an”(Ali Kur’anla Kur’an Ali ile beraberdir) ve keza “Lev lem yuhlik Ali ma kane li fatımetin kufuven” mana-i şerifi: “Ve ger Ali halk olunmasaydı dünya da Fatıma’ya kufuv ve münasib olmazdı.” İmdi ey veled-i manevi, dideni(göz) aç ve gaflet etme kim Fatıma radıyallahu anha validemizle Hasan ve Hüseyin ve baki kalan eimme-i isna aşaranın şan-ı şereflerinde varid olan bazı ahadis beyanındadır. Hak hemen muhabbet ve inkıyadın cihetine tab u metanet ihsan buyursun. Ve kale aleyhisselam: “Fatıma bid’atun minni fe men ağdabeha ağdebenî ve Hasan ve Huseyin seyyidü eşbabi ehlil cenneti ve huma rihani mined dünya ve hazani ebnaye ve ebna ibnetî allahümme inni uhibbuhuma ve ehabbu men yuhibbuhuma” ( Fatıma benden bir parçadır. Kim ona buğzederse bana buğzetmiştir. Hasan ve Hüseyin ise, Cennet delikanlılarıdır. Onlar benim evlatlarımdır. Allah’ım ben onları ve onları sevenleri seviyorum.) sadaka habibullah. Ey can bil imdi, imam muşarun ileyhimayı tahkir ve hakk-ı alilerinde buğz ve adavet eza ve cefa iden taifenin halleri niye muncir olacağı işbu hadis-i şeriflerden ve avni hakla his olunur zira bunlar resulullahın hafitleri şehzadeleridir. Ve Şah Ali peygamberin emmisi oğlu ve kerimesi Fatıma’nın zevci ve Hasan Hüseyin efendilerimizin pederidir. Bunları bilip muhabbet ettikten sonra sulbi paklarından teşrif eden zürriyat-ı sadatın dahi fil cümlesine muhib olmak lazımdır. Nazım: Terk-i ser itsem münafıklar yedinde ne şeref Âl ü ashab aşkına virdi Süleyman can dinür Ve bir de derviş-i muvahhid oldur ki, düvazdeh-i imaman ve çeharde-i masum-i pakan rıdvanullahi teala ecmain hazaratını bile ve ism-i şeriflerini ezber idip ve öz canından ziyade hürmet ve izzet kılıp seve. Zira biri ibni ammirresul ve bakisi neslinden yani Fatıma ve Ali’den müteselsilen gelen evlat ve sadat-ı kiram ki imametle meşhur ve mağrufturlar. Ve eimme-i isna aşerenin evveli hazreti İmam Ali, ve ahiri İmam Muhammed Mehdi-i sahib-i seyfi nusrettir ki vakit geldikte zuhur idecektir. Nitekim hadis-i şerifte gelir, kale aleyhisselam: “el eimme min ba’dî isna aşerete min kureyşi evveluhum Ali ve ahirihim Mehdi” (Benden sonra Kureyş’ten 12 imam gelecek. İlki Ali sonuncusu Mehdi) sadaka resulullah. Ve duvazdeh imamlar bunlardır ki mübarek ism-i şerifleri beyan olunur: Hazret-i ibni amminnebi şîr-i hüda imam Aliyyül Mürteza eş şehid kerremallahu veche ve hazreti imam Hasan hulkırrıza eşşehid ibn-i Ali radıyallahu anh, ve hazreti İmam Hüseyin eş şehid bi deşt-i Kerbela ibn-i Ali radıyallahu anh ve Hazreti imam Zeynel Abidin alel evsat eş şehid ibni Hüseyin radıyallahu anh ve hazreti imam Muhammed el Bakır eş şehid ibni Zeynelabidin radıyallahu anh ve hazreti imam Caferus Sadık eş şehid ibni Muhammed radıyallahu anh ve hazreti İmam Musa el Kazım eş şehid ibni Cafer radıyallahu anh ve hazreti imam Aliyyür rıza eş şehid ibni Musa radıyallahu anh ve hazreti imam Muhammed et taki el Cevad eş şehid ibni Ali radıyallahu anh ve hazreti imam Ali en Naki el Hadi eş şehid ibni Muhammed radıyallahu anh ve hazreti imam Hasan el Askeri eş şehid ibni Ali radıyallahu anh ve hazreti imam Muhammed Mehdi sahib-i zaman gelecek ey talip muntazır ol. Allahu a’lem inşallah teala zuhuru gariptir(yakındır). Ve fırak-ı dâlleden bazıları Mehdi’nin zuhurunu bütün bütüne inkar iderler ve Hurufiler de; geldi, (O) Fazıl’dır, dirler her ikisi de kaziptirler(yalancıdırlar). Hadis ve evliya sözleriyle amel itmek gerektir. Ey veled, on iki imam selamullahi teala aleyhim ecmein hazaratını bildin. Şöylece dahi bilip sevmek lazımdır ki bunların her birinin bir nice evladı dünyaya gelmiştir. Ez cümle imam Ali hazretlerinin zukur(erkek) ve ünas(kız) 36 evladı olmuştur. Ve imam Hasan hazretleri vefat ittikde 14 veya 15 oğlu ve bir nice duhterleri((kızı) kaldığı kütüb-i muteberede mesturdur. Hazreti İmam Hüseyin’in Allahu a’lem 6 zukur ve bazı kızları olup ve imam Zeynel Abidin hazretlerinin ünas ve zukur 18 evladı doğup el hasıl cümlesinin bisyar bisyar veletleri var hep beyan itmege hacet yok ve imam Musa Kazım hazretlerinin zukur ve ünas 60 nefer evladı olduğunu bir çok zevat teliflerinde yazmışlardır. Ve dahi bunlardan vafir kabail-i sadat neseb sahipleri münşeab(çoğalmş)olmuşlardır. Hususan gavsül a’zam seyyid Abdülkadir el Cili kuddise sırrıhul celi hazretleri min cihetil eb(baba tarafından) Hasenî ve min cihetil ümm(ana taarfından) Hüseynî olduklarını kamilinden imam Yafii ve imam Şarani ve Ebu Amirveş bir çok zevat-ı kiram esanid-i mutebere ile tahrir buyurmuşlardır. Ve dahi Bağdad ve Hama ve..Haleb ve Dımışk ve Trablus Şam ve Mısır ve seair bilad-ı islamiyyede fi zamanina mevcud hayatda bulunan zürriyatın gerek kendileri için yedlerinde olan ve gerek bisselasil eslaftan gelip geçen âba ü ecdaddan baki kalıp da indelerinde mahfuz bulunan şecerelerle berat ve fermanları tanıklık eder. Ve şöylece bilip itimat itmek gerektirkim nesl-i resul aleyhisselam yani Hasan ve Hüseyin radıyallahu anhüma hazaratının zürriyat ve sülaleleri bis-selasil(silsile yoluyla) tâ kıyamete değin dünyadan münkati(bitmez)olmaz. Kavluhu aleyhisselam : “Kullu hasabin ve neseb yenkatiu illa hasebi ve nesebi fe innehuma muttasılani la yenkatiani ila yevmil kıyame el Hasan vel Hüseyin sıbtan rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem” (Herkesin soyu kesilir benim soyum ise kıyamete kadar devam edecektir. Hasan ve Hüseyin benim torunlarımdır.)sadaka rasulussakaleyn. Nazım: Sırrını bil ey veled! Sıbtım(torunum) buyurdu çun resul Dü imamdan dü kabile gelmesi, bu aye-i kabul İmdi ey veledi’r-ruhani on iki imam efendilerimiz beyan olundu. Ve ondört masum-ı pakı da beyan idelim. Bilip ve ism-i şeriflerini ezber idip muhabbet kılasın. Bunlar dahi mezkur eimme-i isna aşerenin dokuzunun oğullarıdır ki nuristelik aleminde iken şerbet-i şehadeti nuş birle ravza-i cinana rıhlet iylediler. Muhammedül ekber ibni imam Ali bin Ebi Talip ve Abdullah ibni imam Hasan ve Abdullah ibni imam Hüseyin ve Kasım ibni Hüseyin ve Hüseyin ibni imam Zeynel abidin ve Kasım ibni Zeynelabidin ve Aliyyüleftar ibni imam Muhammed el Bakır ve Abdullah ibni imam Cafer-i Sadık ve Yahya el Hadi ibni Sadık ve Salih ibni imam Musa ve Tayyib ibni Kazım ve Cafer ibni İmam Muhammed et Taki ve Kasım ibni imam Hasan el Askeri ve Cafer ibni Askeri rıdvanullahi teala aleyhim ecmain. Cenabi Hak celle ve ala şefaatlarına mazhar eylesin amin. Ve bu babda söz çoktur. Açmağa hacet yoktur. Ey veled-i rumî! Bilmek gerektirkim sıbteyn(Hasan-Hüseyin) selamullahi aleyhima hazaratının sülalesi kıyamete kadar münkati olmaz. Ve evlad-ı resul kat’ olmadığı gibi bunların muhipleri(seven) ve adüvleri(sevmeyen) dahi kat’i(kesilmez) olmaz, fefhem. Selamullahi ala Muhammed ve ala evladihim ve tabiihim ve lanetullahi ala aduvvihim(düşmanlarına) . İmdi ey hamil-i telkinname, bunları anladıktan sonra bu tarik-i aşkta sana lazım olan, kazaya rıza belaya sabır ve aza kanaat ve üstaza teslim olmaktır. Şöyle ki meyyitin(ölünün)
Description: