ebook img

TC Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji ve Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı Batı PDF

184 Pages·2005·1.03 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview TC Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji ve Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı Batı

T.C. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arkeoloji ve Sanat Tarihi Ana Bilim Dalı Batı Sanatı ve Çağdaş Sanatlar Programı İKİNCİ MEŞRUTİYET ORTAMINDA OSMANLI RESSAMLAR CEMİYETİ VE OSMANLI RESSAMLAR CEMİYETİ GAZETESİ (Doktora Tezi) 872235 Abdullah Sinan Güler Danışman: Prof.Dr. Semra Germaner İstanbul Şubat 1994 İlk Söz "Her yaratılanın tek yargılayıcısı zaman ve sonsuzluktur." demiş biri. Ve çağımızda yaşamamış. Prof. Dr. Semra Germaner'e, bu teze olan katkılarının yanı sıra, bu tezin yazarına, tam 15 yıl, bilim ve akademik ahlak yolunda çok iyi bir yol gösterici olduğu ve yol göstericiliğinin hep süreceğini bildiğim için... Prof. Ali Teoman Germaner'e, ufkumu açan sohbetleri, sanat üzerine düşünmeyi dostlukla ve sabırla öğrettiği ve öğretmeye devam edeceği için... Sedef Usanmaz Güler'e sevgisi, sabrı ve sekreterlik hizmetleri için... Kadim dostum, Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin 1983 mezunu Cihangir Akkuzu'ya, diğer kadim dostlarım Bahadır Akkuzu'ya ve Alp Üstüngör'e baskı ve çoğaltma olanaklarını hiç bir karşılık beklemeden bana sundukları için... Sevgili Cahide Akkuzu Özel'e, her aşamada karşılaştığım tüm teknik sorunların ve bilgisayar azizliklerinin giderilmesi yolundaki değerli yardımları için... Sadece teşekkür edebiliyorum. Tüm okuyuculara olan saygımın gereğini de yerine getirmek isterim ve bütün hatalardan ve eksikliklerden sadece bu satırların yazarının sorumlu olduğunu belirtmek isterim. Eski kültürümüzün insanı olmayan bu satırların yazarı, bu kültürle ilgili bir şeyler yazıp çizebilmenin, bu kültürü her yönüyle daha iyi tanımaktan geçtiğini çok önce anlamıştı ve bu kültürün ayrılmaz parçası olan eski dilimizle olan ilişkisini daha da güçlendirmek için, eski harfli metinlerin çevrimlerini -en azından küçük bir kısmını bile- başkasına yaptırtmamak gibi bir düşünceye kapıldı. Bundan dolayı, var olması muhtemel çevrimyazı hataları için, eski kültürün insanlarından ve bu kültürü iyi tanıyan herkesten ayrıca özür dilemeyi bir borç biliyor. İçindekiler Başlıklar Sayfalar İlk Söz 1 İçindekiler 3 1. Giriş: Konu, Dönem, Yöntem ve Sorunlar Üzerine 5 2. İkinci Meşrutiyet Dönemine Bir Bakış 14 A. Siyasal ve Toplumsal Ortam 15 B. Düşünsel ve Sanatsal Ortam 17 C. Dönemin Siyaset Dışı Örgütleri: Mesleki Dernekler 23 3. İkinci Meşrutiyet'te Bir Sanatçı Örgütü ve Düşünsel Yapısı: Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ve "Nâşir-i Efkâr"ı 28 A. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti: Plastik Sanatlar Tarihimizin İlk Bağımsız Sanatçı Topluluğu 28 1. Tarihçe 28 2. Kuruluş Amaçları 35 3. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin Sergileri Üzerine Bir Kaç Not , Düşünce ve Belge 41 B. Ve "Nâşir-i Efkâr"ı: Plastik Sanatlar Tarihimizin İlk Bağımsız Düşünce, Tartışma ve Öneri Platformu 49 1. Gazete'nin Görsel Yapısı ve Teknik Özellikleri 49 2. Amaç, Düşünceler ve Konular Nelerdi? 51 3. Geleneksel Sanatlara Bakış 59 4. Paris'teyken İstanbul Nasıl Düşünülür? 61 5. En Önemli Misyon: Resim Eğitimi 64 6. Tarih-i Sanat İlminin Müstahak Olduğu Mevki 68 7. Estetik Duygular Nasıl Uyandırılabilir? 71 8. Sanaat-ı Nefisenin Ehemmiyet ve Faidesi 75 9. Sanayi-i Nefise Mektebi ile Hesaplaşmalar 81 10. Sanat Zevki Aşılamanın Görsel Yolu 88 11. Ve Resim... Niçin Resim? 91 12. Terminoloji Üzerine Küçük Bir Not 121 C. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin ve "Nâşir-i Efkâr"ının Sanat Tarihi Yazıcılığımızda Kapladığı Alan Üzerine 124 4. Sonuç: Gelenekle Örtüşen Öncülük 129 Türkçe Özet 133 English Summary 135 Ek 1 Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi'nin İçerik Dökümü 137 Ek 2 Bir Tefrikanın Açıklamalı Çevrimyazısı 181 Kaynakça 228 Resimler 236 1. Giriş: Konu, Dönem, Yöntem ve Sorunlar Üzerine Böyle bir çalışmaya niçin gerek duyuldu? Bu sorunun cevabını verebilmek için, Batı'nın zihinsel üretim dünyasının vazgeçilmez unsurlarından olan, resmi düşünceden bağımsız bilimsel kurumlaşma olgusunun, yani bir diğer deyişle, "resmi yapıdan bağımsız örgütlenmiş düşünce" anlayışından kısaca söz etmek gerekir. Batı'da, 17. yüzyıldan sonra, Rönesans'ın kültürel ve düşünsel mirasının üzerinde kurulmaya başlanan ve 18. asırda parlak bir dönem yaşayan bilimsel derneklerin ve kurumların, modern düşüncenin yayılmasında ve bilim üretiminde çok önemli rolleri olduğunu biliyoruz.1 Gerçi, bilimsel örgütlenme, Fransa'da Académie Française (1635) ya da Rusya'da Saint Petersburg Akademisi (1727) örneklerinde görüldüğü gibi, önce devlet eliyle başlatılmıştır.2 Ancak zaman içinde, Aydınlanma Çağı'nın getirdiği rasyonalist düşüncenin zenginliğini temel almış, devletin ve kilisenin egemen düşünce yapısından ve Orta Çağ'da resmi kilise-devlet düşüncesinin savunuculuğunu yapmış üniversitelerden ve akademilerden kendini soyutlamış bağımsız bilim ve düşünce kurumları kurulmuş ve bir çoğu, bilim üretimindeki varlıklarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir. Gerçi bizim Rönesans'ımız ya da Aydınlanma Çağı'mız, var olduğunu kabul edersek eğer, Batı'daki kavramlarla açıklanabilecek bir sistem içinde gelişmemiştir. Ancak, bilimsel kurumların gelişmesi, Osmanlı İmparatorluğu'nda da, klasik bir tanımlamayla söylersek, gecikerek de olsa benzer bir gelişim göstermiştir. İlgilendiğimiz alanı ele alacak olursak, bildiğimiz gibi önce devlet eliyle, Sanayi-i Nefise Mekteb-i Ali-i Osmaniye kurulmuş; düşünsel örgütlenmenin temel kaynağı olan yetişmiş, eğitimli insan sorunu çözüldükten; düşünsel ve eylemsel planda altyapı oluştuktan sonra, devlet eliyle kurulan bu kurumu, düşünce özgürlüğüne kısmi bir yol 1Ekmeleddin İhsanoğlu, "Modernleşme Süreci İçinde Osmanlı Devletinde İlmi ve Mesleki Cemiyetleşme Hareketlerine Genel Bir Bakış," Osmanlı İlmi ve Mesleki Cemiyetleri-1. Milli Türk Bilim Tarihi Sempozyumu, 3-5 Nisan 1987. (İstanbul, 1987), s. 1. 2Ibid., s. 2. açmış olan İkinci Meşrutiyet döneminde -tek bir örnek dahi olsa- resmi düşünceden bağımsız bir sanat örgütü olan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin kuruluşu izlemiştir. Şüphesiz ki, bilim ve sanat kurumlarının varlıkları, bir ülkenin bilimsel gelişimine ve bilimsel gelişiminin tarihine bulundukları katkı oranında önem taşırlar. 1667'de kurulan Royal Society of London'un tarihinin 1667'de yazıldığını görmemiz3 bile bize bu kurumun kısa bir zaman dilimi içindeki etkinliklerini açıklamaya yeter. Bir diğer olgu da, süreli yayınların bilimsel düşüncenin oluşmasına olan katkılarıdır. Süreli yayınların Batı'da gelişmesi, kitaplarda bilimsel şekilde verilen bilgileri popüler bir dille anlatmanın aracı olmasından kaynaklanır.4 Yukarıda aktardığımız olguların, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'yle çakışan olgular olduğunu görüyoruz. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti, devletten, resmi düşünceden ve resmi yapıdan bağımsız bir düşünce kurumuydu; Türk plastik sanatlarının düşünce gelişimine ve sanat literatürümüze olan katkılarından söz etmek bir yana, bu nun öncüsüydü; popüler bir dille, halka resmi ve sanatı sevdirmek amacını taşıyan bir süreli yayını vardı. Kısacası, üzerinde çalışma yapılabilecek değere fazlasıyla sahipti. Bu çalışmada temel olarak ele alınan, döneminin düşünce yapısı üzerinde, ilgilendiği alan itibariyle, o denli güçlü etkiler bırakmış olmasa bile, plastik sanatlar dünyamız içinde, bir düşünce disiplini geliştirmiş olması ve daha da önemlisi plastik sanatlar teorisi kurma çabaları açılarından çok önemli bir role sahip olduğuna inandığımız bağımsız bir sanat kurumu'nun, yani Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin plastik sanatlar düşünce tarihimize ve sanat literatürümüze katkısıdır. Çalışmanın kapsadığı tarih dilimi ise, İkinci Meşrutiyet'in ilanı ile Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin isim ve farklılaşan siyasi düşünce kalıpları doğrultusunda işlev değiştirerek Türk 3Ibid., s. 1. 4Orhan Koloğlu, "Süreli Yayınların Bilim Fikri ve Kurumların Oluşmasına Katkısı," Osmanlı İlmi ve Mesleki Cemiyetleri-1. Milli Türk Bilim Tarihi Sempozyumu, 3-5 Nisan 1987. (İstanbul, 1987), s. 257. Ressamlar Cemiyeti'ne dönüştüğü yıl olan 1919 arasını kapsamaktadır. Bu biçimiyle, çalışmanın tarihsel dönemi, İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidarının egemenliğindeki ve Osmanlı İmparatorluğu'nun da taraflarından biri olmuş ilk dünya savaşını içeren, sıkıntılı ve karmaşık bir 10 yılı içeriyor. Çalışma, genel olarak, 23 Temmuz bildirgesiyle hayata geçen meşruti yönetim tarzının sunduğu nisbeten özgür ortamın etkisiyle hayata geçen kimi kanunların5 ve "Teşkilat-ı Esasiye"nin cemiyet kurmaya imkan verecek şekilde değiştirilmiş ilgili maddelerinin bahşettiği haklarla kurulmuş, hukuki bir varlığa ve "tüzel kişiliğe" sahip Türkiye'nin ilk bağımsız sanat kurumu ve sanatçı örgütü olan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin, sanat düşüncesi adına ortaya koyduklarını, cemiyetin içinde doğduğu ortamın genel yapısını değerlendirdikten sonra ele alıyor. Cemiyetin tarihçesini ya da etkinliklerini aktarmayı amaçlayan bir çalışma olmaktan çok, cemiyeti, "nâşir-i efkâr"ında neşredilmiş makale ve yazılardan yola çıkarak, plastik sanatlara ilişkin görüşleri ve düşünce yapısının doğrultusunda irdelemeyi; plastik sanatlar düşüncesi tarihimizdeki yerini ve plastik sanat literatürümüze olan katkılarını saptamayı amaçlayan bir çalışma olarak karşınıza çıkıyor. Bu irdeleme sürecinde, araştırma konusu olan cemiyetin sanat düşüncesi tarihimize yaptığı katkı, bu alanda kuramsal eser vermiş öncüllerin ve kuramsal temel diyebileceğimiz bir altyapının olmamasına karşın ve ellerinde malzeme olarak sadece bu düşünsel yapının ortaya çıkışını kolaylaştıran bir takım hazırlayıcı kavramlara ve yetişmiş insanlara -çoktan mevcut olan bir ilk kurumun sayesinde- var olduğu halde, döneminin ötesine taşan özellikler gösterir. Cemiyetin, yayın organındaki makale ve yazılardan açık seçik algılanabilen fikri yapısını, resim ve heykel tarihi yazıcılığımızın üzerinde çok durduğu bir 'gelenek' sorunu çerçevesinde çözümlemeyi sanat tarihi bilimi adına çok isterdik. Çünkü, eğer sanat tarihi bugün Türkiye'de bir 'beşeri bilim' dalı olarak hak ettiği yeri almışsa (ya da 51909 Cemiyetler Kanunu gibi. alamamışsa bile), Panofsky'ye inancımız tamdır. Ya da Panofsky'ye inandığımız için sanat tarihi Türkiye'de hak ettiği yeri almıştır. Her iki durumda da beşeri bilimlerle uğraşan bilimciler olarak, insana yönelik düşünce sistemlerinin6 uygulayıcıları olmak durumundayız ve Panofsky'nin özetle "egemen düşünce" olarak adlandırdığı geniş bir kavramlar dizisiyle anlam kazanan yapıdan kendimizi korumalı; geleneğe yönelmeliyiz. Sadece yönelmekle kalmamalı, sanki üzerinde çalışılması gereken sahici ve nesnel bir şey gibi gözlemlemeliyiz.7 Ancak, Panofsky'nin, tüm sanat değerlerini -ve tabii ki sanat düşüncesini- katıksız insan düşüncesinin yarattığını savunan, "insana yönelik sanat tarihi bilimi", sanatın her hangi bir amaç doğrultusunda yaratılmasını, ya da hangi amaçlar için yaratıldığını değil, hangi toplumsal dürtülerle yaratıldığını önemli kılıyor. "Egemen düşünce" ile olan karşıtlık burada belirmekte, çünkü bu düşünce sisteminin -bilinçli ya da bilinçsiz- uygulayıcıları bir amaç için yaratılmasını ister. Mesela, İttihat ve Terakki özellikle edebiyatta, bir amaç için, Türklük ülküsü için yaratılmasını istemişti. Halbuki toplumsal dürtü-sanat yaratısı ilişkisinin dayandığı nokta gelenektir. Geleneği ise kronolojik bir sorun şeklinde değil, öncül ve ardıllarla olan düşünsel ve etkinliğe yönelik ilişkiler bağlamında ele alıyoruz. Kimler, kimlerle nerelerde benzeşip, nerelerde birbirlerinden ayrılıyorlar. Birbirlerini ne kadar etkilemişler. Ancak, "gelenek" çerçevesinde çözümlemeyi zorlaştıran başlıca sorun, yukarıda da değindiğimiz gibi, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin öncüllerinin ve kuramsal altyapısının olmayışıydı. Osmanlı topraklarında sanat düşüncesi adına ilk ürünleri verenler kimlerle hesaplaşacaktı. Onlar bir hesaplaşma içine girme ihtiyacı hissetmişlerse eğer, üstlendikleri misyon adına, ancak çağdaşlarıyla hesaplaşabilirlerdi. 6Panofsky'nin "history of art as a humanistic discipline," anlayışının içerdiği "humanist" kavramı. 7 Erwin Panofsky, Meaning in the Visual Arts (Middlesex, 1970), s. 26. Biliyoruz ki, tarih biliminde ve yazıcılığındaki soruların cevapları ancak birincil kaynaklara yönelmekle mümkün olur. Birincil kaynağımız olan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti'nin "nâşir-i efkâr"ının içindeki malzemenin bizim için taşıdığı önem burada beliriyor. Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi'nin genç mezunları, bu gün bile hayranlık uyandıracak bir girişimle bu gazeteyi yayın hayatına soktuklarında, Türkiye'de sanatla ilgili basılmış belli başlı, bir kaç kitap vardı. Mesela, Seyfettin Özege'nin Eski Harfli Türkçe Yayınlar Kataloğu'ndan saptadığımıza göre, Celal Esat Bey'in Resim Dersleri ve Ohannes Bey'in Sanayi-i Nefise Tarihine Methal isimli kitapları. Yani kuramsal çözümleme çabalarının görüldüğü bir gazetenin nâşirleri ve yazarları, bu iki kitaptan başka sanatla ilgili kitap tanımayan bir topluma sesleneceklerdi. Makalelerin dilinde zaman zaman görülen popülist üslubun kaynağı budur. Ve Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi'nde neşredilmiş onca makale ve yazı arasından bizi bir seçme yapmaya iten neden de budur. Gazetenin yazarlarının bir çoğu, sanki meçhul bir alemde yaşamışlar gibi... Galip Bahtiyar, Ebu El Şefik, Raif Necdet, Tomas Efendi, Mithad Rebii isimlerine modern sanatımızın tarihini içeren hiç bir kitapta rastlayamazsınız. Kitaplarında, konu olarak ele aldığı önemli şahısların dışında, dönemin büyüklü küçüklü belli başlı bütün aydınlarını sıralayan yazarların, yani Bursalı Mehmed Tahir, İbnülemin Mahmud Kemal İnal ve İbrahim Alaettin Gövsa'nın kitaplarında da karşınıza çıkmazlar. Üstelik, Bursalı Mehmed Tahir, bu dergiye yazılar da yazmıştır. Şerif Abdülkadirzade Hüseyin Haşim ise, Hayat mecmuasının Mayıs 1928 tarihli 79. sayısına yazdığı "Ankara'da 5. Resim Sergisi" başlıklı yazısıyla tek bir kere daha karşımıza çıktı. Ve aynı didaktik, sanatın ruhu okşamasını isteyen tavrını sürdürüyordu. Bu çalışma sürecindeki temel sorunlarımıza gelince... Temel sorunumuz kaynak ve değerlendirme azlığı, göz gezdirdiğimiz makale ve yazıların gönderme yaptığı kaynakların belirsizliği oldu. (Hemen hemen tümünde.) Özellikle kaynak azlığı (ya da yokluğu) konusunda küçük bir örnek, cemiyetin tüzüğünü arama sürecinde karşımıza çıktı. Geleneksel davranışın aksine, cemiyet tüzüğünün cemiyetin yayın organında yer almayışı, bu alandaki arama çabalarımızı sonuçsuz kıldı. Bu çalışma için eski harfli metinlerle çalışılması, yazım dilinde zaman zaman eski dile kayan bir üslubun oluşmasına neden oldu. Ancak, yaşayan ve doğru Türkçenin, kişinin kendisini en açık ifade ettiği Türkçe olduğuna inandığımız için bu durumun bizde rahatsızlık yarattığını söyleyemeyiz. Dil zorlamalarından kaçınmak amacıyla, çalışmanın genel okuyucu için yazılmadığını da göz önüne alarak, çevrimyazıların günümüzdeki yazı ve konuşma Türkçe'sine aktarılması, bir diğer deyişle "sadeleştirilmesi" yoluna pek nadir başvuruldu. Doğrudan aktarılmayan, metnin içinde yer alan bazı yazılar sadeleştirildi. Yine de, çok az da olsa, kimi makalelerin kimi kısımlarının günümüz Türkçe'sine aktarıldığı oldu. Çevrimyazılarda, transkripsiyon alfabesi kullanılmadı. Kelime anlamının bozulmadığı ya da farklılaşmadığı durumlar hariç, kesme işareti gibi özel işaretler ve günümüz Türkçesinde hemen hemen kullanımdan kalkmış görünen şapkalar kullanılmadı. 'Ayın' harfli kelimelerin çevriminde gereken kesme işareti, günümüzde pek kullanılmadığını bildiğimiz kelimelerde (örneğin, ta'am, istifa' vs. gibi) kullanıldı. Çevrimyazısı kesme işaretiyle yazılması gerektiği halde, dilimizde halen işaretsiz olarak kullanılan bir çok kelimede (örneğin, mamul, imal, mimar, mimari vs.), günümüzde pek kullanılmadığı halde anlamı bilinen kelimelerde (örneğin, muallim, sanayi vs.) kullanılmadı.

Description:
Bu bölümde, önce, ikinci el kaynakların bize sunduğu bilgiler doğrultusunda. Osmanlı Ressamlar 239Orijinal katalogda 47 sıra numarasıyla ve "Fête donnée à Constantinople par ordre du Grand Seigneur à. Madame la
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.