ebook img

Sosyolojik Düşünmek - Zygmunt Bauman PDF

389 Pages·1999·2.4 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Sosyolojik Düşünmek - Zygmunt Bauman

ZYGMUNT BAUMAN Sosyolojik Düşünmek Çeviri : Abdullah Yılmaz Ayrıntı Yayınları / İnceleme - Araştırma Dizisi ZYGMUNT BAUMAN Sosyolojik Düşünmek Orjinal isim: Thinking Sociologically Çeviri : Abdullah Yılmaz İstanbul, 1999 ISBN : 9789755391960 ePub düzenleme: Meritokrasi İkinci Sürüm: Eylül 2014 TEŞEKKÜR Tim Goodfellow, Simon Prosser, Tracy Traynor, Kate Chapman ve Helen Jeffrey, her biri kitabın ortaya çıkması için heyecan verici fikirler, nazik uyanlar, yetkin öneriler yoluyla, yazıma ve düzeltmelere katkıda bulunarak ve bu projeye gönül vererek ellerinden geldiğince katkıda bulundular. Bu saydığım isimler olmasaydı kitabın yazılması hakkıyla gerçekleşmeyecekti. Bu kitabı düşünülebilir, yazılabilir ve basılabilir kılan bütün insanların ismini tek tek saymam imkânsız. Bu kitap her şeyden önce meslektaşlarım ve öğrencilerimle yaptığım konuşmalardan ve dinlemelerden ortaya çıktı. Düşünme ve yazma, özel olduğu kadar sosyal bir faaliyettir. İçindekiler İçindekiler Giriş: Sosyoloji, ama ne için? Özgürlük ve bağımlılık Biz ve onlar Yabancılar Birlikte ve ayrı Armağan ve mübadele Güç ve seçim Kendini koruma ve ahlâki görev Doğa ve kültür Devlet ve millet Düzen ve kaos Hayat uğraşına dalmak Sosyolojide tarzlar ve araçlar Daha fazlası için ek okuma önerileri Dizin Giriş: Sosyoloji, ama ne için? Sosyoloji, farklı biçimlerde düşünülebilir. En basit yolu, tepeleme kitap dolu, sıra sıra dizilmiş uzun kütüphane raflarını düşünmektir. Bütün kitapların başlıklarında, altbaşlıklarında ya da içindekiler listesinde "sosyoloji" sözcüğü yer alır (zaten bu yüzden kütüphane görevlisi onları bu raflara dizmiştir). Kitapların üzerinde kendilerine sosyolog diyen (yani, öğretmenlik ya da araştırma görevi yaparken resmi unvanları sosyolog olan) yazarların isimleri vardır. Bu kitapları ve yazarlarını düşünmek demek, sosyolojinin uygulandığı ve öğretildiği uzun yıllar boyunca birikmiş bir bilgi yığınını düşünmektir. Ve böylelikle sosyolojiyi bir tür kitap ciltleme geleneği olarak; bu alana yeni ayak basanların, ister uygulamacı sosyologlar olmayı isterse de yalnızca sosyolojinin sunduğu neyse onu elde etmeyi amaçlasınlar, ilk başta almaları, tüketmeleri ve sindirmeleri gerekli ciltler dolusu bilgi olarak düşünebilirsiniz. Ya da daha iyisi sosyolojiyi durmak bilmeksizin yeni birilerinin girdiği bir alan olarak düşünün (nihayetinde, kitap raflarına her zaman yeni kitaplar eklenir); sosyolojiyi, canlı bir ilgi, yeni deneyimler karşısında kabul edilmiş anlatıların durmaksızın sınanması, biriktirilmiş bilgiye durmaksızın ekler yapılması ve bu süreç içinde bilginin değiştirilmesi olarak, kısaca bitmek bilmez bir faaliyet olarak düşünebilirsiniz. Sosyolojiyi bu şekilde düşünmek gayet doğal görünüyor. Bu, nihayetinde "X nedir?" türü bir soruya yanıt verirken izlediğimiz yoldur. Örneğin, "Aslan nedir?" sorusuyla karşılaştığımızda parmağımızla hayvanat bahçesinde bir kafese konmuş belli bir hayvanı ya da bir kitaptaki resmi gösteririz. İngilizce bilmeyen birinin "Kurşunkalem nedir?" sorusu karşısında cebimizden belli bir nesneyi çıkarıp gösteririz. İki örnekte de belli bir sözcükle belli bir nesne arasında bir bağlantı arayıp buluruz. Sözcükleri, nesnelere gönderme yaparı, nesneleri temsil eden şeyler olarak alırız; her sözcük bizi ister bir hayvan ister yazma aracı olsun özgün bir nesneye gönderir. Söz konusu sözcüğün gönderme yaptığı böyle bir nesne bulmak (yani sözcüğün göndergesini bulmak) başlangıç sorusunun doğru ve faydalı bir yanıtıdır. Bir kere böyle bir yanıt bulduğumda, daha sonra karşılaşacağım bilmediğim bir sözcüğün, neye, hangi bağlantıyla ve hangi koşullarda gönderme yaptığına bakarak nasıl kullanılacağını bilirim. Bahsettiğimiz yanıt türü bana tam da bunu, verili bir sözcüğü nasıl kullanacağımı öğretir. Bu yanıt bana nesnenin kendisi, sorduğum sözcüğün göndergesi olarak gösterilmiş şey hakkında bilgi vermez. Ben yalnızca nesnenin neye benzediğini bilirim ve böylelikle gelecekte de onu sözcüğün temsil ettiği şey olarak tanıyacağım demektir. Bundan dolayı parmakla gösterme yönteminin bana öğreteceği şeyin sınırları, hem de çok dar sınırları vardır. Sözcüğün gönderme yaptığı nesnenin ne olduğunu bulur bulmaz, muhtemelen hemen yeni sorulara geçerim: "Bu nesnenin özgünlüğü nereden geliyor? Başka nesnelerden farkı nereden geliyor ki onu ayrı bir isimle çağırıyoruz?" Bu bir aslandır. Ama kaplan değildir. Bu bir kurşunkalemdir. Ama tükenmez kalem değildir. Eğer bu hayvana aslan demem doğru, kaplan demem yanlışsa, onda aslanda olan ama kaplanda olmayan bir şeyin (aslanı kaplan değil aslan yapan bir şeyin) olması gerekir. Aslanları kaplanlardan ayıran belli bir farklılık olmalıdır. Ancak bu farklılığı keşfedersek, "aslan" sözcüğünün temsil ettiği nesneyi bilmekten ayrı olarak aslanları gerçekten aslan yapan şeyin ne olduğunu bilebiliriz. Dolayısıyla sosyoloji hakkındaki soruya verilen ilk yanıt bizi tam olarak tatmin etmekten uzaktır. Daha başka şeyleri düşünmemiz gerekiyor. "Sosyoloji" sözcüğünün belli bir bilgi yığınını ve aynı anda ona eklemeler yaparak bu bilgiyi kullanan belli pratikleri temsil ettiğine ikna olduktan sonra, artık o bilgi ve pratikler hakkında yeni sorular sormanın zamanı gelmiştir. Bir şeyi diğerlerinden farklı olarak "sosyolojik" yapan nedir? Bir şeyi öteki bilgi yığınlarından ve öteki bilgi kullanma/üretme pratiklerinden farklı kılan nedir? Aslında, sosyoloji kitaplarıyla dolu kitap raflarına baktığımızda gözümüze çarpan ilk şey başka raflar olacaktır. Çoğu üniversite kütüphanesinde, muhtemelen hepsi de "sosyoloji"den başka isimler taşıyan, sözgelimi etiketlerinde "tarih", "siyasal bilimler", "hukuk", "sosyal politika", "ekonomi" yazan kitapların en yakın raflara yerleştirilmiş olduğunu göreceksiniz. Bu gibi rafları birbirine yakın olacak şekilde düzenleyen kütüphaneciler belki okuyucuların rahatı ve istedikleri kitabı kolayca bulmalarını düşünmüştür. Sosyoloji raflarına göz gezdiren okuyucuların zaman zaman, örneğin tarih ya da siyasal bilimler raflarına konmuş bir kitabı arayacaklarını ve bu kitapları, örneğin fizik ya da makine mühendisliği raflarındaki kitaplardan daha sık arayacaklarını varsaymışlardır (ya da biz öyle olduğunu tahmin edebiliriz). Başka bir ifadeyle, kütüphaneciler sosyolojinin konusunun bir bakıma "siyasal bilimler" ya da "ekonomi" adı altındaki bilgi yığınının konusuna daha yakın olduğunu, belki ayrıca sosyoloji kitaplarıyla hemen yakınına dizilmiş kitaplar arasındaki farklılığın sosyolojiyle, örneğin kimya ya da tıp bilimleri arasındaki farklılığa kıyasla daha az dillendirilmekte, belli belirsiz, biraz da tartışmalı olduğunu varsaymışlardır. Akıllarından bu düşünceler geçmiş olsun ya da olmasın, kütüphaneciler doğru olanı yapmıştır. Yan yana dizilmiş bilgi kümelerinin ortak çok şeyleri vardır. Hepsi de insan ürünü dünyayla, dünyanın insan etkinliklerinin izlerini taşıyan, insanların eylemleri olmaksızın var olması düşünülemeyen parçası ya da boyutlarıyla ilgilidir. Tarih, hukuk, ekonomi, siyasal bilimler, sosyoloji, hepsi de insan eylemlerini ve bunların sonuçlarını tartışır. Bu da paylaştıkları çok şey olduğu anlamına gelir ve dolayısıyla gerçekten aynı gruba girerler. Gelgelelim, eğer bütün bu bilgi kümeleri aynı alanı araştırıyorlarsa, onları birbirinden ayıran şey, varsa, nedir? "Farklılık yaratan farklılık", bölünmeyi ve ayrı isimleri haklılaştıran şey nedir? Bütün benzerliklerine ve ortak ilgileri ve alanlarına rağmen, hangi gerekçeyle tarihin sosyoloji olmadığında ve ikisinin birden siyaset bilimi olmadığında ısrar edebiliriz? Bu sorulara hemen hiç düşünmeden yanıtı yapıştırırız: Bilgi kümeleri arasındaki bölünme, inceledikleri dünyadaki bölünmüşlüğü yansıtmalıdır. Onları birbirinden farklılaştıran insan eylemleri ya da insan eylemlerinin özellikleridir ve bilgi kümeleri arasındaki bölünme bu olgunun bilincine varılmasından başka bir şey değildir. Bundan dolayı deriz ki, sosyoloji halihazırda süregelen ya da zamanla değişmeyen genel nitelikli eylemler üzerinde yoğunlaşırken, tarih, geçmişte gerçekleşmiş ve bugün artık olmayan eylemlerle ilgilidir; sosyoloji dikkatini bizim toplumumuzda (ne anlama geliyorsa) gerçekleşen eylemlere ya da bir toplumdan ötekine değişmeyen eylem türlerine verirken, antropoloji, bizimkinden uzak ve farklı toplumlardaki insan eylemlerini anlatır. Sosyolojinin öteki yakın akrabalarına gelince "kesin" yanıt vermek biraz zor olacaktır ancak yine de şunları söyleyebiliriz: Siyasal bilimler, ağırlıklı olarak iktidar ve yönetimle ilgili eylemleri tartışır; ekonomi, mal ve hizmetlerin üretilmesi ve dağıtılması kadar kaynakların kullanılması ile ilgili eylemleri ele alır; hukuk, insan davranışını düzenleyen normlar ve bu normların/kuralların nasıl ifade edildiği, yükümlülükler getirdiği ve uygulandığı ile ilgilidir... Şimdiye kadar anlatılanlar ışığında, aynı yoldan ilerleyerek sosyolojinin öteki disiplinlerin dikkatinden kaçmış şeylerden beslenen bir tür artıkçı disiplin olduğunu görebiliriz. Öteki disiplinler kendi mikroskopları altına ne kadar çok şey alırlarsa sosyolojiye o kadar az şey kalır; sanki, "orada", insan dünyasında, özgün araştırma dalları tarafından içkin niteliklerine bağlı olarak ayrıştırılmayı ve seçilip alınmayı bekleyen sınırlı sayıda olgu vardır.

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.