Süleyman Demirel Üniversitesi Süleyman Demirel University Mimarlık Bilimleri ve Uygulamaları Dergisi Journal of Architecture Sciences and Applications Araştırma makalesi Research article MBUD 2018, 3(1):1-17. JASA 2018, 3(1):1-17. e-ISSN: 2548-0170 e-ISSN: 2548-0170 Sorumlu Üretim ve Tüketim Bağlamında Permakültür ve Kentsel Açık ve Yeşil Alan İlişkisi Arash NAJAFİDASHTAPE*, Cenk HAMAMCIOĞLU Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, 34349, İstanbul, Türkiye. * e-mail: [email protected] Öz Kentlerde süregelen hızlı nüfus atışı, göç ve şehirleşme doğal dengeyi tehdit eden ve bir o kadar da doğa ile ilişkileri zayıf yaşam biçimleri ve alanları ortaya çıkarmaktadır. Bu süreçte kaynakların verimsiz kullanılması ve aşırı tüketilmesi kentlerin yer aldıkları ekosistemlerin düzenini bozmakta, çevrenin tahrip edilmesinden tarım topraklarının yapılaşmaya açılması sonucu üretimin azalarak diğer bölgelere bağımlılığın artmasına, karbon salınımından küresel ve yerel ölçekte iklim değişikliğine kadar birçok konuda sorunların ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu gidişat doğal çevre ve kaynaklar açısından kentleri tüketci ve atık üretici yapılı çevrelere dönüştürmektedir. Sorunlar karşısında çevreye olumsuz etkilerin azaltıldığı, kaynakların bilinçli ve verimli değerlendirildiği daha sağlıklı yaşam alanlarının tasarlanması amacı ile son yıllarda doğanın döngüsünü dikkate alan ekolojik sistem temelli yaklaşımlar ve yöntemler geliştirilerek tartışılmakta ve denenmektedir. İnsanın doğa ile uyumlu bir çevrede yaşamını sürdürülebilir kılacak ilkeler geliştirmeyi hedefleyen ve kentsel tasarım açısından önemi giderek artan yaklaşımlardan biri de permakültürdür. Çalışma; kentlerde doğanın devamlılığını sağlayan ve toplumun farklı ölçeklerde ihtiyaçlarının karşılandığı açık ve yeşil alanların verimli, üretken, sürdürülebilir tasarımında, permakültür bakış açısının, gerek kent ekolojisine gerekse topluma ve yerel yönetimlere sağlayabileceği katkıları gündeme getirmeyi amaçlamaktadır. Kentsel açık ve yeşil alanların sürdürülebilirlik açısından yetersiz olması, bu alanlarda kullanılan bitki türlerinin işlev ve özelliklerinin göz ardı edilmesi, sulama ve drenaj sistemlerinin enerji ve kaynak kullanımı açısından israfa yol açması ve tasarım elemanları arasında bağlantıların kurulmaması çalışmanın gerekçeleri olmuştur. Buna göre, makalede öncelikle kentsel açık ve yeşil alan düzenlemelerinde genellikle tüketim odaklı gerçekleşen tasarımlar ve ilişkili olduğu diğer sorunlar tanımlanmaktadır. Ardından, literatür özetini içeren permakültür kavramı ve tasarım ilkeleri örneklerle ortaya konulmakta, kentsel alanlardan uygulamalara yer verilmektedir. Elde edilen bilgiler doğrultusunda çalışmada, kentsel açık ve yeşil alanların permakültür ilkeleri ile sorumlu üretim ve tüketim anlayışı çerçevesinde verimli ve etkin tasarımının; yerin doğal özelliklerine uygun, su, enerji gibi kaynakları israf etmeden, atıkları ise kendi sistem döngüsü içinde kullanan dolayısıyla olası afet ve iklim değişikliğine karşı kentlerin direncini destekleyecek, toplumu bilinçlendirici, eğitici, birleştirici, istihdam yaratma gibi pek çok kazanımları değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler: Kentsel açık ve yeşil alan, ekolojik tasarım, permakültür, permakültür ilkeleri, permakültür örnekleri Relevance Between Permaculture and Urban Open and Green Spaces In the Context of Responsible Production and Consumption Abstract Ongoing rapid population growth, migration and urbanization in cities threaten the natural equilibrium as much as reveal poor lifestyles and facility areas associating weak interactions with nature. In this process; inefficient Atıf: Najafıdashtape, A., Hamamcıoğlu, C. (2018). Sorumlu Üretim ve Tüketim Bağlamında Permakültür ve Kentsel Açık ve Yeşil Alan İlişkisi. Mimarlık Bilimleri ve Uygulamaları Dergisi (MBUD), 3 (1), 1-17. DOI: 10.30785/mbud.370274 Geliş Tarihi: 23/12/2017 – Kabul Tarihi: 27/12/2017 1 MBUD 2018, 3(1):1-17. utilization of resources and excessive consumption disrupt the ecosystems where the cities are located. The destruction of the environment and converting agricultural lands into built environs decrease the production and paradoxically increase dependency on other regions and cause many other problems from carbon emissions to the local and global scales of climate change. But this progress of situation has transformed cities into consuming and waste producing built environments in terms of nature and resources. Against these problems in recent years, ecological system based approaches and methods considering nature's cycle are being developed and discussed, with the aim of designing healthier settlements where adverse effects are reduced, resources are consciously and productively assessed. In terms of urban design, permaculture is one of the increasingly important approaches that aim to develop principles in order to sustain human life harmonious with nature. This research; driven by the need for efficient, productive and sustainable design of open and green spaces that provide the continuity of nature in cities and meet the needs of communities at different scales aims to bring forth the contributions to urban ecology, community and local governments by the permaculture point of view to the agenda. Inadequate design in terms of sustainability, obscuring the functions and properties of plant species, irrigation and drainage systems leading to leakage in terms of energy and resource utilization and lack of links between design elements has become major reasons to on urban open and green areas in this article. Accordingly, the article primarily identifies and focuses on the consumption-oriented design and other issues in the organization of urban open and green spaces. In the context of research, the achievements of efficient and effective design of urban open and green spaces within the framework of permaculture’s responsible production and consumption perspective are evaluated. Possible achievements stated at the conclusion are; providing appropriate design to the natural characteristics of a place without consuming vital resources such as water, energy where wastes are utilized in the cycle of the system that will support the resistance of cities against probable disaster and climate change, meanwhile increasing community awareness, training, unification and create job opportunities. Keywords: Urban open and green space, ecological design, permaculture, permaculture principles, permaculture examples 1. Giriş Açık ve yeşil alanlar gerek birey ve toplumun doğa ile ilişkisi gerekse de doğanın yapılaşmış çevre içindeki sürekliliği bakımından kentlerin temel arazi kullanımlarından birisidir. Kentlerin ekolojik, fiziksel, sosyal ve ekonomik yapısının biçimlenmesinde rol oynayan bu alanlar, toplumun yaşam kalitesi ve kamu yararı üzerinde de önemli etkilere sahiptir. Kentsel açık ve yeşil alanlar yapılaşmış çevre dışında kalan, toprak yüzeyi ve bitki örtüsünün bulunduğu, kamusal ya da özel mülkiyete ait peyzaj alanlarıdır (Aydemir, 2004). Konut bahçeleri, çocuk oyun alanları, mahalle ve semt parkları, mezarlıklar, botanik bahçeler, sergi ve fuar alanları, gıda üretim alanları gibi işlevleri kapsayan bu tür alanlar dinlenme, oturma, koşma gibi rekreasyon ve spor etkinliklerinin yanında ürün, bitki, ağaç yetiştiriciliği, eğitim gibi pek çok açık alan faaliyetlerinin de yapıldığı alanlardır. Ayrıca, kentsel açık ve yeşil alanlar üstlendikleri işlevler ve alan büyüklükleri ile kentlere hiyerarşik konum, estetik, imaj, karakter, temiz hava, sağlıklı çevre ve toplum, gıda temini gibi birçok değer, işlev ve yararlar kazandırmaktadır (Hopper, 2007; Buchan, 2013). The World Bank (2017) verilerine göre 1960 yılında dünyada nüfusun %33,6’sı, Türkiye’de ise %32’si kentlerde yaşarken, 2016 yılına gelindiğinde aynı oran dünya genelinde %54,3’e, Türkiye’de ise %74’e yükselmiştir. Ayrıca Birleşmiş Milletler tahminine göre, 2050 yılına kadar küresel nüfusunun yaklaşık %66'sının kentlerde yaşayacağı öngörülmektedir (United Nations, 2004). Bu veriler doğrultusunda farklı ekonomik, sosyal faktörler ve göç nedeni ile nüfusun kentlerde yığılma eğilimi, açık ve yeşil alanlar açısından literatürde tartışılan üç temel sorun kümesini gündeme getirdiği görülmektedir. Bunlardan ilki kontrolsüzce büyüyen ve yayılan kentsel alanlarda ekosistemlerin parçaları olan açık ve yeşil alanların baskı altına alınarak yapılaşma riski ile karşı karşıya kalmasıdır (Bhatta, 2010; Mensah, 2014). Bu sorun toplumun artan temel ihtiyaçları ve sağlığı için gereken doğal kaynakları ve ortamları barındıran kentsel açık ve yeşil alanların yetersiz kalması, zarar görmesi ya da kaybedilmesi ile ilişkilidir. İkinci sorun kümesi ve bu çalışmanın çıkış noktasını oluşturan konu ise kentsel açık ve yeşil alanların sürdürülebilir olmayan yöntemlerle tasarlanmasının dolaylı ya da doğrudan doğal kaynaklar ve kent üzerinde yarattığı olumsuz etkiler ve üretken özelliğinin yitirilmesine odaklanmaktadır (Hall, 2011; Magigi, 2013; Zeeuw ve Drechsel, 2015). Kentsel açık ve yeşil alanlar her ne kadar ulaşım, konut, 2 MBUD 2018, 3(1):1-17. sanayi alanlarındaki gibi doğrudan kirletici etkide bulunmasa da, verimsiz tasarlandığında tüketici durumuna gelerek; enerji, su gibi kaynakların gereğinden fazla kullanıldığı ya da atık üretici alanlara dönüşebilmektedir. Bu bağlamda örneğin; yerel iklime ve peyzaja uygun olmayan, çok su gerektiren bitkilerin seçilmesi veya mevsimlik bitki dikiminin sürekli yenilenmesi, destekleyici müdahalelerle kendi içinde gerçekleşecek döngünün sağlanmasına izin verilmemesi önemli miktarda su ve yerel sermayenin israfına, ayrıca atık üretimine neden olmaktadır. Ya da sert zemin oranının fazla olması durumunda açığa çıkan ısı adası etkisi bitki ve ağaç gibi yeşil elemanların sağladığı serinletici etkiyi ortadan kaldırmakta, kentsel açık ve yeşil alanların mikroklimayı düzenleyici özelliği mümkün olamamaktadır. Üçüncü sorun kümesi ise, kaynaklarının üçte ikisinden fazlasının tüketilmekte olduğu kentlerde yukarıda bahsedilen iki temel sorun ve diğer kentsel arazi kullanımların neden olduğu olumsuz etkiler sonucunda enerji, su, gıda gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında yetersiz kalınarak dışa (diğer yöre ya da bölgelere) bağımlılığın artmasıdır. Kentlerde temel ihtiyaçların uzak mesafelerden temin edilme süreci (örneğin gıda ürünlerinin taşımacılığında havayolu ve karayolunun kullanılması, başka bir havzanın yaşam döngüsünü sağlayan akarsuların tutularak kente yönlendirilmesi ya da enerji üretimi için yeni baraj, HES yatırımları ...) karbon salınımı, hava kirliliği, diğer bölgelerdeki doğal ve yerleşme ekosistemlerinin zarar görmesi, sömürülmesi gibi problemlere yol açmaktadır. Bu durum ise kentlerin iklim değişikliği, yıkıcı afetler, çölleşme gibi büyük ölçekli çevre sorunları ile karşı karşıya kalma riskini de yükseltmektedir. Dolayısıyla kuraklık, gıda üretiminde alan ve verim kaybı, açlık ve susuzluk özellikle nüfusu artmakta olan kentlerde giderek daha sık yaşanan sorunlar olarak belirmektedir. Bu bağlamda örneğin ‘doğal kaynaklar ve direnç’ kategorisinde iklim ile ilgili risklerin gıda sistemleri için uzun vadeli tehditler oluşturduğunun vurgulandığı Küresel Gıda Güvenliği 2017 Endeksi’ne göre Türkiye 113 ülke arasında 49. sırada yer almıştır (Yavuz, 2017). Diğer taraftan dışa bağımlı kentlerde ya da tam tersi ihtiyaçların karşılandığı bölgelerde yaşanacak bir afet, gereksinim duyulan su, enerji gibi kaynakların ya da gıda ürünlerinin erişimini, teminini kısıtlama ihtimali yüksek riskler ortaya koymaktadır. Oysa ki kentlerin geleceği kendi kendilerine yetebilir olmaya bağlıdır. Başka bir deyişle kentlerde yaşanan sorunlara yönelik çözümler yerel sistemin dışında ya da diğer bölgelerde aranmamalıdır. Bu nedenle de kentlerde enerji, kaynak, maliyet ve zaman tasarrufunun yapılabilmesi için sorumlu yerel üretim ve tüketim anlayışının, buna yönelik de kent planlamada arazi kullanım kararları ve tasarım ilkelerinin geliştirilmesine yardımcı olacak yaklaşımlar önem kazanmaktadır. Tüm bu sorunlar ya da yaşanması çok muhtemel koşullar sürecinde azalan doğal alanlar, kötü yaşam şartları, artan gıda ihtiyacı, su israfı gibi konular kentsel işlev alanlarından biri olan açık ve yeşil alanların verimli tasarımını gerekli kılmaktadır. Özellikle 1980’lerin ikinci yarısından buyana kent ölçeğinde ekokent, yeşil kent gibi yaklaşımlar, daha alt ölçeklerde ise çatı bahçesi, pasif güneş enerji sistemleri, yeniden bitkilendirme (revegetation) gibi ekoloji odaklı tasarım yaklaşımları tartışılmaktadır. Bu çalışmada ise kentsel açık ve yeşil alanların tasarımında kent, doğa ve üretimin bütünleştirilerek değerlendirilebileceği, sistem ekolojisine temellenen permakültür yaklaşımına odaklanılmıştır. Çalışma ile öncelikle amaçlanan, kendi kendine yetebilen sürdürülebilir sistemlerin geliştirilmesini savunan permakültür kavramının ve bakış açısının ortaya konulmasıdır. Çalışmanın diğer amacı ise; kentsel açık ve yeşil alanların sağlıklı ve doğa ile uyumlu tekniklerle tasarımını ve bu tür alanlarda sürdürülebilir tarımı destekleyecek permakültür yaklaşımının önemini vurgulamaktır. 2. Materyal ve Yöntem Bu bölümde giriş bölümünde açıklanan sorun tanımlama ve çalışma konusuna bağlı olarak araştırma sürecinde izlenen yöntem açıklanmaktadır. Çalışmanın kapsamını oluşturan ana materyal permakültür kavramının araştırılması ve kentsel açık ve yeşil alanlar ile ilişkisidir. Konuya ilişkin temel kaynaklar araştırılmış ve incelenmiştir. Elde edilen bulgular doğrultusunda permakültür kavramına ile ilgili literatür özeti hazırlanmış ve uygulama örnekleri incelenmiştir. Yöntem olarak permakültür kavramı, etikleri, tasarım ilkeleri ve aşamalarına yönelik temel kaynakların araştırılmasını içeren uluslararası ve ulusal literatür taraması yapılmıştır. Yöntemin bu aşamasında özellikle permakültür kavramını literatürde ilk kez ortaya koyan Mollison (1979, 1981, 2017) ve Holmgren (2001)’in yanısıra Hemenway (2009), Hahn (2014) ve Rothe (2014)’in 3 MBUD 2018, 3(1):1-17. kaynaklarında ortaya konulan tanımlamalar, ilkeler, sınıflandırma ve örnek şekillerden yararlanılmıştır. Daha sonra belirtilen kaynaklardan ve permakültür tasarımı ile ilgili yabancı WEB siteleri incelenerek uygulama örnekleri incelenmiştir. Kentsel alanlarda gerçekleştirilen permakültür örneklerinden dördü seçilerek, kısaca, uygulamalar hakkında bilgi verilmiştir. Giriş bölümünde açıklanan sorun tanımlaması gözönünde bulundurularak, kavram ve örnek araştırması ile elde edilen bulgular sonucunda, permakültür ve tasarım yaklaşımının kentsel açık ve yeşil alanlar açısından önemi ve katkıları maddelerle ifade edilmiştir. Çalışma sonunda, kentsel açık ve yeşil alanların permakültür ilkeleri ile sorumlu üretim ve tüketim anlayışı çerçevesinde verimli ve etkin tasarımının kentsel açık ve yeşil alanlar açısından sağlayacağı girdilerin yanı sıra kente, topluma ve yerel yöntemlere kazandıracakları tartışılmaktadır. 3. Araştırma Bulguları 3.1. Permakültür Kavramı Permakültür, ilk kez 1970'li yıllarda Avustralya’da Mollison ve Holmgren’in çalışmalarıyla gündeme gelmiştir. Permakültür; ekosistemin sorunlarına karşı geleneksel tarım yöntemlerini, bilimsel bilgiyi, teknolojiyi ve beceriyi harmanlayarak bütüncül çözümlerin geliştirildiği insan yerleşimlerini tasarlayan bir yer bilimi olarak ortaya çıkmıştır (URL-1, Althouse, 2016). İnsan faaliyetlerinin çevreye ve insana verdiği zararlara karşı toplumda artmaya başlayan bilinçlenme sürecinde literatüre girmiş olan permakültür bilim alanının içerdiği yöntemler, şekil 1’de belirtilen kalıcı tarım, toprak verimliliği, doğal tarım felsefesi, farklı ağaç ve bitki sistemlerinde yapılan deneyler gibi daha önceki yaklaşımlar temel alınarak geliştirilmiştir. Permakültürün (permaculture) kalıcı tarım (permanent agriculture) ve kalıcı kültür (permanent culture) terimlerinden meydana geldiğini açıklayan Rothe (2014), anlam karşılığını “insan yaşamı ve kültürünün devamlılığı” olarak ifade etmektedir. Mollison (2017)’a göre permakültür; doğal sistemlerin gözlemlenerek zengin ve sürdürülebilir insan yerleşimlerinin oluşturulduğu bir tasarım yöntemidir. Holmgren (2001)’e göre ise permakültür; yerel ihtiyaçların karşılanması, kaynakların sağlıklı tüketilmesi için sürdürülebilir yerleşim alanları ve gıda üretim sistemlerinin uygulandığı bir peyzaj tasarımıdır. Permakültür kurduğu ilişkiler zinciri ile yaşamın bütününü kapsayan bir yaşam felsefesi ortaya koymaktadır. Başka bir ifade ile permakültür doğaya karşı gelmekten ziyade, doğa ile eşgüdümlü çalışma, uzun süreli ve özenli gözlem yaparak sistemin tüm parçalarını dikkate alma ve kendi döngüsüne izin verme felsefesini içeren bir tür ekolojik tasarım yöntemidir. Bu tasarım yöntemi, canlı türlerinin çevreleri ile nasıl uyum sağladıkları ve doğada oluşturdukları uyumun nasıl bir düzene sahip olduğunu incelemektedir. Şekil 1. Permakültür gelişim şeması (Mabalay Flores ve Bosita Mendiola, 2016) 4 MBUD 2018, 3(1):1-17. Mollison (1979), permakültür sayesinde yiyecek üretimini kentsel alanlara geri getirmeyi amaçlamaktadır. Bu doğrultuda permakültür, sürdürülebilir politikalar yaratmak için kentlerde de uygulanabilecek ilke ve örnekler içeren pratik, yaratıcı ve uygun (pozitif) bir tasarım yöntemi sunabilmektedir. Benzer bakış açısına sahip Hemenway (2009)’e göre ise permakültür; sağlıklı besin, temiz su, yenilenebilir enerji ve doğal yaşam alanı yaratma gibi toplumun kentsel ihtiyaçlarını sürdürülebilir ve esnek yollarla karşılanma konularını ortaya koymaktadır. Bu tasarım yöntemi doğal ekosistem içerisinde insanı tüketici olma konumundan, üretici konumuna getirmektedir. Bu süreçte permakültür tasarımının hedefi, doğaya zarar vermeden sağlıklı gıda ve enerji bakımından doğaya uygun, kendi içinde döngüsü olan ve yetebilen, atık üretmeyen su, toprak, hava, bitki ve ağaç, insan- toplum, hayvan gibi yaşamın tüm taraflarına faydalı ilişkiler kurarak bütünleştiren bir sistemin oluşturulmasıdır. Permakültür, ortaya koyduğu etik ve ilkeler ile ana kararların belirlenmesi için tasarımcıya bir tür yol haritası sunmaktadır. Bu etik ve ilkeler insanın yaşadığı ortamla bir tür işbirliği – denge içerisinde ihtiyaçlarını karşılamasını hedeflemektedir. Enerjiyi en verimli şekilde kullanma biçiminden, kendi içinde atıkların değerlendirilmesine, çevrenin doğal yapısına uygun tasarlanması, sağlıklı gıda üretimi, gelir kaynağı sağlama, su kaynaklarının tutumlu kullanılması, enerji tasarrufuna kadar birçok konuda tasarım ilkeleri belirleyen permakültür, doğaya uygun ve verimli sistemleri mümkün kılma arayışındadır. 3.2. Permakültür Etik ve İlkeleri Permakültür tasarımı; doğa, insan ve yeryüzündeki diğer canlılar için faydalı olma açısından üç temel etik kuralını içermektedir. Bu etik kurallar hem tasarımı şekillendirmekte hem de alanın hangi değerlere göre ele alınacağı konusunda kaynak ve yol gösterici olmaktadır (Mollison, 1979, Althouse, 2016). Üç etikten oluşan bu kuralların en önemli parçası insandır (Şekil 2), çünkü yapılan her şey insan hayatının daha iyileştirilmesi üzerine kurgulanmaktadır. Bu iyileştirmede de en büyük görev insanoğluna düşmektedir. Yeryüzü, insan ve tüketim ilişkisi üçgeninde bulunan permakültür etikleri, insanın doğayla dengeli ilişkiler kurmasını ve buna uygun yöntemlerle ihtiyaçlarını karşılamasını amaçlamaktadır. Buna göre; Şekil 2. Holmgren ve Mollison’un permakültür etik ve ilkeleri (Najafidashtape tarafından bir araya getirilerek hazırlanmıştır 5 MBUD 2018, 3(1):1-17. Yeryüzünü gözetmek: İnsanın yaşamını devam ettirdiği alanı ifade eden yeryüzü, korunması gereken ilkelerin başında gelmektedir. Doğal ve uzun ömürlü bir yaşamın sağlanabilmesi için insanların ihtiyaçlarını ekosisteme uyumlu, sürdürülebilir yoldan ve daima iyileştirici şekilde karşılaması gerekmektedir. Bunların bütünü yeryüzüne özen göstermeyi ifade etmektedir. İnsanı gözetmek: Doğanın yöneticisi konumunda olan insan, verdiği kararlar ve yaptığı faaliyetlerle yeryüzünde belirleyici role sahiptir. Bu roldeki en önemli vazifelerinden biri enerji, gıda, barınak vb. ihtiyaçlarını ve kaynaklara erişimini doğanın düzenini bozmadan, insanın kendisine değer vererek ve geleceğini riske atmadan karşılamasıdır. Tüketim sınırlarını belirlemek: Doğal kaynaklar kullanılarak sağlanan gıda, enerji gibi birçok ihtiyacın denetim altında, tüm canlılar arasında adaletli şekilde paylaşımını amaçlayan bu etik kuralı israfları önlemeyi hedeflemektedir. Bir başka deyişle önceki iki etiğin gerçekleşebilmesi için gerekli ortam ve düzen için kararların belirlenmesidir. Permakültür ilkeleri son çeyrek asırda çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. İlkelerinin amacı ekolojik ve sürdürülebilir sistemlerin organizasyonu ve geliştirilmesi konusunda tasarımcılara yol göstermesidir. İlkeler, sürdürülebilir sistemlerin hem fiziksel hem de bilginin bütüncül ve kavramsal çerçevesini kapsamaktadır. Mollison’un “Permaculture a Designers Manual” (1979) ve “Introduction to Permaculture” (1981) ile Holmgren’in “Principles and Pathways Beyond Sustainability” (2001) kitabında tanımladığı başlıklar bu ilkelerin öne çıkan ve kabul gören tanımlamaları olmuştur. İki araştırmacının çalışmalarında yer verdiği ilkeler bu çalışmada biraraya getirilerek aşağıda açıklanmaktadır (Şekil 2). 3.2.1. Gözlem ve etkileşim kurma Permakültürde doğa ve insan ilişkisinin kalıcı olması, bu ilişkinin doğru tasarım kararlarıyla kurulmuş olmasına bağlıdır. Bu doğru tasarım kararları doğal alanlarda dikkatli gözlem ve etkileşim kurma ile elde edilebilir. Gözlem; permakültür ilkelerinde en önemli maddelerden biridir (Nolasco, 2012) çünkü; permakültür tasarımında uygulanan her şey doğanın döngüsünün ve insanın ihtiyaçlarının uyumlu bir şekilde sürdürülmesi esasında gelişmektedir. Gözlem ve etkileşim kurma ilkesiyle; doğal sistemde, insan ihtiyaçları sürdürülebilir bir şekilde karşılanabilecektir. Aynı zamanda araziye uygun tarımsal veya işlevsel sistemlerin gelişimi de gözlem ve etkileşim kurma ilkesine dayanmaktadır. Bu ilke kapsamında permakültür; eğim, rüzgar yönü, yağış rejimi gibi doğal özelliklerin dikkate alınmasına, ya da yağmur suyundan faydalanmak gibi konulara vurgu yapmaktadır. 3.2.2. İşlevler arası ilişkilerin etkin düzenlenmesi Bu ilke tasarım alanında enerjinin planlanması ile ilgilidir. Diğer bir deyişle, enerjiyi en verimli şekilde kullanmak için ağaçlar, bitkiler, hayvanlar ve binalar gibi elemanların nasıl organize edilmesi gerektiği konusunu içermektedir (URL-2). Bu doğrultuda permakültür tasarımı alanındaki elemanların ne sıklıkta kullanıldıkları ve sağladıkları işleve göre yerleştirilmeleri enerjiyi etkin kullanma ilkesine dayanmaktadır Alanın doğal özelliklerine göre yapılan bu etkin enerji kullanımı organizasyonuna örnek olarak; yeşillik bahçesi gibi işlevlerin yerleşim alanına yakın, gıda ormanları (meyva ağaçları) gibi alanların ise yerleşmeden uzakta bir yere konumlandırılmaları verilebilir. 3.2.3. Enerjiyi depolama İnsanoğlunun vazgeçemeyeceği tüketim konusu, enerji kaynaklarının bilinçsiz ve aşırı kullanımına dayanmaktadır (Frank, 2015). Bu nedenle enerjinin depolanması, tasarım alanlarında büyük önem ifade etmektedir. Bu doğrultuda yenilebilir enerji üretimi, depolanması ve en verimli şekilde kullanılması için çalışmalar yürütmektedir. Diğer yandan enerji kullanımını azaltabilmek için doğa ve insan arasında dengeli bir etkileşim kurmayı amaçlamaktadır. Permakültür, sistemin devamlılığını sağlamak ve daha fazla enerjiyi depolamak için enerjiyi en doğru şekilde kullanmayı hedefler. 3.2.4. Verim alma Permakültür tasarım alanlarında, doğayla iç içe olan insanın doğadan karşılıksız olarak sağlayacağı en büyük katkı, ondan verimli bir şekilde faydalanmasına dayanmaktadır. Doğada verimli olarak kullanılan her yapıtaşı, sistemi daha sürdürülebilir ve daha çok ihtiyacı karşılayabilecek şekilde 6 MBUD 2018, 3(1):1-17. olmasını sağlayacaktır. Örneğin; tasarım alanında faydasız süs bitkileri yerine, yenilebilir ve kullanışlı bitkilerin kullanılması yerin doğal koşullarına özgü daha verimli bir alan yaratabilmektedir. Bu süreçte insan ve doğa arasındaki etkileşimin doğru şekilde kurgulanması gerekmektedir. 3.2.5. Geri bildirime dayanarak kendi kendini yöneten sistemler kurma/ Geri bildirim, mevcut durumu düzenlemeye yarayan en büyük kaynaktır. Birden çok bileşenin biraraya getirilmesiyle oluşturulan permakültür tasarımı, kendi kendini düzenleyebilen sistemlere dayanmaktadır (Frank, 2015). Bu ilke, tasarım alanlarına sürekli olarak dış denetimle müdahale edilmesi yerine, sistemin kendi kendini düzenleyen yönünü ele almaktadır. Çevreden gelen geribildirimlerin değerlendirmesi, sistemin sürdürülebilirliği ve verimliliğini sağlayacaktır. 3.2.6. Yenilenebilir kaynakları değerlendirme Doğa insanların, doğal yollardan enerji ihtiyacını karşılayabilmesi için fırsatlar sunmaktadır. Bu nedenle permakültür tasarımı, insanın enerji ihtiyacını karşılaması için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı teşvik etmektedir (Pick , 2017). Bu bağlamda sürdürülebilir bir doğal yaşam alanın oluşumu için yerin koşullarına göre güneş, rüzgar ve yağmur gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının etkin şekilde yönetilmesi ve sürdürülmesi vurgulanmaktadır. Örneğin güneş enerjisi ısı ve elektrik üretiminde, rüzgar enerjisi su pompalamak ve elektrik üretiminde, yağmur suyu ise sulama dahil birçok ihtiyaç için kullanılabilmektedir. Yağmur suyunun tasarım alanlarında toprak kirliliğini önleme, ısı etkisinin azaltırılarak mikroklimayı olumlu yönde etkilemesi gibi faydaları bulunmaktadır. Yağmur suyunu toplamadaki amaç, yağmurdan en iyi şekilde faydalanıp sistemdeki su akışını yavaşlatmaktadır. Bu doğrultuda bitki örtüsü ne kadar zengin olursa suyun depolanma olasılığı da o kadar fazla olmaktadır. 3.2.7. Uygun teknolojiyi kullanım Uygun teknoloji, permakültürdeki çevre dostu sistem ve ekipmanların kullanımını tanımlamaktadır. Uygun teknoloji, güneş veya rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının yanısıra, düşük enerji gereksinimine sahip veya atık ve kirlilik üretmeyen bir teknoloji kapsamaktadır. Bu bağlamda küçük ölçekli, pratik, enerji açısından verimli, kirlilikten arındırılmış, çevre bakımından duyarlı ve yerel kaynak açısından egemen olan teknolojiler, permakültürün tercih etiği kriterlerdir (Childs, 2004). Ayrıca tasarım alanında uygulanacak çalışmalar, tasarım alanının kendine has özelliklerine uygun olarak seçilmelidir. Örneğin; tasarım alanının coğrafik konumu, iklimsel durumu gibi bilgiler, üretilecek veya kullanılacak enerjinin tipini, kullanım şeklini, depolama yöntemini belirleyen bir etken olabilmektedir. Sulama sistemleri bu ilke kapsamında verilebilecek örneklerden biridir (Şekil 3). Bu bağlamda damlama, sulama, artıma sistemleri ile hem yağmur hem de banyo ve duştan gelen gri suların tekrar değerlendirmesini mümkün kılmaktadır. Şekil 3. Sulama için kullanılan sulama teknolojisi (URL-3). 7 MBUD 2018, 3(1):1-17. 3.2.8. Atık üretmeme Doğanın kendi içinde atık diye bir kavram bulunmamaktadır. İnsan faktörünün girdiği, doğadışı olan sistemler atık meydana getirmektedir. Mollison (1979)’a göre, sistem içerisindeki kaynaklar verimli bir şekilde kullanılmadıklarında sistemin kirlenmesine sebep olmaktadırlar. Permakültür tasarımında, bir sistemde meydana gelen atıklar başka bir sistemde kaynak olarak kullanılırsa hem doğanın başka aşamalarına girdi olarak aktarılmış olur hem de doğanın kendi tabiatına uygun bir işleyiş gerçekleşir. Dolayısıyla çöp diyerek attığımız çoğu atık doğaya geri kazandırılabilir özelliklere sahip olabilir. Örneğin; bitkisel kaynaklı atıklar toprak için organik ve doğal gübre ihtiyacını karşılayabilmektedir. Buna göre atıkların doğaya tekrar geri dönüştürülmesi sürdürülebilir bir çevrenin oluşumunu mümkün kılmaktadır. Örneğin; çöplerde oluşan metan gazından elde edilen ısı ve enerji ile, insanların ısınma ve elektrik ihtiyacı karşılanabilmektedir. Böylece metan gazı çevre için bir tehditten ziyade, değerlendirebilir bir kaynağa dönüşmektedir. 3.2.9. Tekrar eden detaylara göre tasarım yapma Permakültür tasarım ilkelerinin doğadaki tekrar eden detaylara göre belirlenmesi, hem uygulamanın doğayla uyumlu olması hem de sürdürülebilir bir sistem oluşturulmasını sağlayabilmektedir. Doğada bulunan her detay belli bir görevi üstlenmektedir. Bu detayların ifade ettikleri doğru şekilde anlaşılabilirse tasarım süreci için ana veya destekleyici kaynak olarak kullanılabilir (Shein, 2013). Doğadaki çeşitli işlevsel birliktelikler, permakültür için daima bir esin kaynağı olmuştur. Bu bağlamda doğal yapıların değerlendirilmesi; enerji ve kaynakların verimli kullanılmasına da imkan sağlayacaktır. Örneğin, bitkilerin doğal ormanlarda olduğu gibi (ağaç, ağaççık çalı, yerörtücüler, otlar ve çiçekler vd.) uygun biçimde düzenlemesi, bitkilerin verimliliğini desteklemektedir (Şekil 4). Şekil 4. Bitkilerin doğal ortamlardaki sıralanması (Hahn, 2014) 3.2.10. Elemanları birleştirme Doğadaki her eleman belli bir görev üstlenmekte, aynı zamanda bulunduğu veya gerçekleştirdiği işlev ile başka bir elemanın ihtiyacının karşılamasına da olanak tanımaktadır (URL-4). Elemanlar arasındaki ilişkiler, doğadaki pozisyonlarına göre birbirleriyle bağlantılı olup, doğal ekosistemin gelişimine ve idame ettirilmesine katkı sağlamaktadır. Örneğin, bir ağaç bulunduğu ortamda hem canlıların besin ve oksijen kaynağı hem de erozyondan korunmaya katkı sağlayan bir bileşen olabilir (Şekil 5). Ya da toprakta bulunan ayrıştırıcılar topraktan kendi besinlerini karşılarken diğer yandan toprakta bulunan besin maddelerini bitkiler için kullanışlı hale getirmektedir. 8 MBUD 2018, 3(1):1-17. 3.2.11. Küçük ve yavaş çözümler kullanma Permakültür tasarımlarında eylemler, alanın büyüklüğü ve yerel koşullar gözönünde bulundurularak küçük ve yavaş çözümlerle uygulanmalıdır. Sistemin öncelikle en küçük ölçekteki işlevini yerine getirmek üzere tasarlanan alanlar daha verimli ve sürdürülebilir olmalıdır (Althouse, 2016). Bu bağlamda küçük ve yavaş çözümlerin uygulandığı alanlar daha kalıcı değişimlerin oluşumunun yanısıra, tasarım alanını tehditlere karşı daha dayanıklı kılmaktadır. Bu ilke kapsamında permakültür, küçük ölçekli, bilinçli çözümlerin önemini vurgulamaktadır. Küçük ve yavaş çözümlere; bitkileri doğal yöntemlerle gübrelemek, topraktaki nemi muhafaza etmek, toprak sıcaklığını düzenlemek, sulama ihtiyacını azaltmak ve suyun toprakta hızlı süzülmesini önlemek gibi eylemler örnek verilebilir. Şekil 5. Doğadaki elemanların etkileşimli bağlantısı (Hahn, 2014) 3.2.12. Çeşitliliği sağlama ve artırma Bir tasarım alanının doğal, kalıcı ve sürdürülebilir gelişmesi, canlı çeşitliliğinin artışıyla ilgili etkileşime bağlıdır. Bu ilke sayesinde sistemdeki çeşitlilik ve üretkenliğin artması amaçlanır (Mollison, 1981). Böylece doğa, dış tehditlere karşı daha savunmacı bir tasarım alanı olma özelliği kazanmaktadır. Bu kazanım, çeşitlilik sayısına bağlı olmanın yanında canlıların birbiriyle olan ilişkisine de bağlıdır. Dolayısıyla bu ilkenin savunduğu konu, türlerin fazlalığından ziyade, türler arasındaki yararlı ilişkilerin değerlendirilmesidir (Şekil 6). Şekil 6. Tasarım alanındaki yararlı ve işlevsel ilişkiler (Hahn, 2014) 9 MBUD 2018, 3(1):1-17. 3.2.13. Arayüzeylerden faydalanma ve marjinal değer edinme İki farklı değere ve özelliğe sahip ortamların biraraya getirilerek birbirilerini tamamlamasıyla oluşan doğal alanlar, tekil olarak tasarlanmış alanlara göre daha fazla sayıda canlının yaşamasını sağlama ve daha verimli sistemlerin oluşmasını desteklemeye yardımcı olmaktadır (Francis, 2007). Bu ilke, sistemdeki güçlü yönlerin genişletilmesi ile sistem verimliliği ve istikrarı artırabileceği fikrini içermektedir. Arayüzeylerden faydalanma, permakültür tasarımının başlıca önemli özelliklerinden birisidir. Permakültür açısından arayüzeylerde bulunan unsurlar arasında karşılıklı yarar sağlayan daha fazla sayıda ilişki bulunmaktadır. Örneğin; tarla ve gölet arasındaki arayüzeylerin ilişkilendirilmesi, her iki ortamın da verimliliğini artırabilme potansiyeli taşımaktadır. 3.2.14. Değişime yaratıcı şekilde yanıt verme Permakültür; doğal yaşam sistemleri ve insan kültürünün dayanıklılığı için, esneklik ve değişime büyük ölçüde bağlıdır. Doğada meydana gelebilen bu değişimlere; yaratıcı, bilinçli ve işbirliği içerisinde yanıt verilmesi gerekmektedir Sistemde meydana gelen temel ve yüzeysel değişiklikler, sistemin daha kararlı olmasını sağlamaktadır. Toprağın iyileştirilmesi için hızlı büyüyen ve nitrojen içeren ağaçlarının kullanılması bu ilkeye örnek olarak verilebilir. 3.2.15. Bileşenlere işlev kazandırma Bir elemanın birden çok işleve sahip olması permakültür tasarım alanları için önemli bir özelliktir. Tasarımın sürdürebilir olması için önemli olan bu ilke, bir sistemde yaşanılan herhangi bir olumsuzluğun, sistemin bütününü etkilemesini önlemektedir. Bu bağlamda permakültür, bir ortamın tasarımında kullanılan her bileşenin birden fazla işleve sahip olmasını vurgulamaktadır. Birden çok bileşenin birbirleri arasında oluşan işlevsel bağlantı daha denge odaklı bir sistem oluşturmaktadır. Örneğin, bir gölet; manzara, rekreasyon alanı sağlama, sulama potansiyeli barındırma, mikroklimayı dengeleme ve yaşam alanı yaratma gibi işlevleri yerine getirmektedir (Şekil 7). Şekil 7. Bir göletteki bileşenlerin işlevselliği (Hahn, 2014) 3.2.16. Önemli işlevlerin desteklenmesi Tasarım alanlarında önemli işlevlerin birden çok bileşen/eleman tarafından desteklenebilir olması gerekmektedir (Hemenway, 2015). Permakültür, birden fazla bileşen tarafından desteklenen bu işlevleri bireysel olarak değerlendirmek yerine, bileşenlerin kendi aralarında bağlantılar kurarak daha güçlü bir sistem ve topluluğun oluşmasını hedefler. Dolayısıyla, herhangi bir aksilik anında o aksiliği bertaraf edecek veya bir alternatif sunacak bir sistem bulunması mümkün olmaktadır. Örneğin; 10
Description: