ebook img

Şeyler - Georges Perec PDF

125 Pages·1998·0.54 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Şeyler - Georges Perec

Georges Perec ŞEYLER Metis Yayınları Özgün adı: Les choses  Birinci Basım: Ekim 1988 Altmışlı yılların bir hikayesi Fransızca'dan Çeviren: SEVGİ TAMGÜÇ Birinci Bölüm Gözler önce yüksek, dar ve uzun koridordaki halı döşemenin üzerinde kayacaktı. Duvarlar, akağaçtan yapılma gömme dolaplardan  oluşacak, dolap kapaklarının üstündeki bakırlar ışıldayacaktı. Birincisi  Epsom'da galip gelen Thunderbird’ü, İkincisi Ville-de-Montereau çarklı  gemisini, üçüncüsü Stephenson’un bir lokomotifini canlandıran üç  gravürü geçtikten sonra, itmek için minicik bir hareketin yeteceği, damarlı karaağaçtan iri halkalarla tutturulmuş deri bir perdeye  ulaşılacaktı. O zaman halı döşemenin yerini, soluk renkli üç halının  yer yer örttüğü sarımsı parke alacaktı. Burası, yedi metre uzunluğunda, üç metre genişliğinde bir oturma odası olacaktı. Sol tarafta yüklüğü andıran bir girintide kitapların karmakarışık yığıldığı, parlaklığını yitirmiş kuşkirazı ağacından yapılma  iki kitaplık arasında, yıpranmış siyah deriden kocaman bir divan duracaktı. Eski çağlarda hazırlanmış bir harita, divanın üstündeki panoyu  boydan boya kaplayacaktı. Sehpanın gerisinde, iri,başlı üç bakır  çiviyle, deri perdeye simetrik olarak duvara tutturulmuş ipek seccadenin altında açık kahverengi kadife kaplı bir başka divan birinci divana  dikey duracaktı. İkinci divanı geçtikten sonra üzerinde bibloların, akiklerin, yumurta şeklinde taşların, enfiye kutularının, şekerliklerin,  yeşim küllüklerin, sedef deniz kabuğunun, gümüş bir cep saatinin, bir  kesme camın, kristal bir piramidin, oval çerçeve içinde bir minyatürün  dizildiği üç raflı, yüksek ayaklı, koyu kırmızı vernikli, ince bir mobilyaya ulaşılacaktı. Daha ötede, kapitone kaplı bir kapıdan sonra, Carrousel Bayramı Büyük Geçit Töreni ni canlandıran gravürün altında, menevişli dört çelik düğmesinden başka yeri fark edilmeyen, kapalı bir pikapla, plakların ve küçük kutuların bulunduğu üst üste konmuş  raflar bir köşe oluşturacaktı. Jouy tülü taklidi, kahverengili beyazlı  perdeleri olan pencereden birkaç ağaç, küçücük bir park, bir yol ağzı  görülecekti. Kâğıt kalem dolu kapaklı çalışma masasının yanı sıra  küçük, bambu bir koltuk da bulunacaktı. Atina tipi bir sehpanın üstünde telefon, deri kaplı ajanda, not defteri duracaktı. Başka bir kapının ötesinde de, maun çerçeveli boy aynasının altında yer alan ve  üzerinde sarı güllerle dolu, mavi bezemeli silindir bir vazo bulunan, kendi çevresinde döner alçak, kare kitaplıktan sonra ekose kumaş kaplı  iki bankın arasındaki dar bir masanın yanından deri perdeye ulaşılacaktı. Her yan kahverengi, toprak rengi, pas rengi, sarı olacaktı; renkleri biraz atmış, tonlarının dozu özenle, neredeyse tartılarak ayarlanmış,  ortada daha açık renkli birkaç lekenin, bir yastığın adeta cırlak kavuniçisinin, ciltlerin arasında yitip gitmiş alacalı birkaç kitabın dikkati çekeceği bir dünya olacaktı burası. Gündüz dalga dalga giren ışık,  güllere karşın yine de biraz hüzünlü kılacaktı bu odayı. Akşam odası olacaktı burası. Kışın, perdeler örtüldüğü zaman, birkaç ışık noktasıyla  —kitaplıkların durduğu köşe, müzik dolabı, yazı masası, iki kanepe arasındaki sehpa, aynadaki belli belirsiz yansımalar— tüm nesnelerin, cilalı tahtanın, zengin ve ağır ipeğin, kesme kristalin, yumuşacık derinin parlayacağı gölgeli büyük mekânlarla huzur dolu bir liman, bir mutluluk ülkesi olacaktı. Birinci kapı açık renk halı döşeli bir odaya açılacaktı. Tüm zemini kocaman bir İngiliz yatağı kaplayacaktı. Sağda, pencerenin iki yanında dar ve uzun iki etajerin üstünde bıkmadan usanmadan kezlerce  ele alınmış birkaç kitap, albümler, oyun kartları, çömlekler, kolyeler, ıvır zıvır bulunacaktı. Sol tarafta, meşe ağacından yapılma eski dolapla  tahta, bakır karışımı ayaklı iki giysi askısı, ince çizgili gri ipek  döşemeli alçak ve yayvan bir koltukla tuvalet masasının karşısında duracaktı. Banyoya açılan yarı aralık kapıdan kalın bornozlar, kuğu boyunlu bakır musluklar, istenilen yöne çevrilebilir büyük bir ayna, bir  çift İngiliz traş bıçağıyla yeşil deriden kılıfları, şişeler, kemik saplı fırçalar, süngerler göze çarpacaktı. Odanın duvarları alaca renkli dokuma kaplı olacaktı; yatak İskoç battaniyesiyle örtülü olacaktı. Üç  yüzeyi çepeçevre bakır işlemeli bir komodinin üzerinde çok uçuk gri  renkte ipek abajurlu gümüş bir şamdan, sarkaçlı, küçük, dikdörtgen bir  saat, ayaklı kadeh içinde bir gül ve komodinin alt katında katlanmış  gazetelerle birkaç dergi bulunacaktı. Daha ilerde, yatağın ayakucunda,  gerçek deriden yapılma iri bir puf duracaktı. Pencerelerdeki tül perdeler  bakır raylar üzerinde kayacaktı; kalın yünlü gri güneşlikler yarı yarıya  örtülü duracaktı. Oda alacakaranlıkta da aydınlık görünecekti. Gece  için hazırlanmış yatağın üzerindeki duvarda, Alsace tipi iki küçük  apliğin ortasında asılı duran ve uçan bir kuşu gösteren dar, uzun,  olağanüstü siyah beyaz fotoğraf, biraz yapmacıklı yetkinliğiyle göze çarpacaktı. ikinci kapıdan çalışma odası görünecekti. Duvarlar baştan aşağı kitaplarla, dergilerle kaplı olacak, ciltlerin, dergilerin sıra sıra görüntüsünü bölmek için sağda solda, gravürler, desenler, fotoğraflar  —Antonello de Messine'den Saint Jerome, Saint Georges'un Zaferinden bir detay, Piranese'de bir zindan, Ingres'in bir portresi, Klee'nin  fırçasından küçük bir manzara resmi, Renan'ı Collège de France'daki çalışma odasında gösteren sararmış bir fotoğraf, Steinberg'de büyük bir  mağaza, Cranach'ın Melanchthon'u— raflara gömülmüş tahta panolara  tutturulmuş olacaktı. Pencerenin biraz solunda, azıcık yanda, Lorraine  stili uzun bir masa, büyük kırmızı kurutma kağıdıyla kaplı olacaktı.  Tahta çanakların, uzun kalemliklerin, her türden çömleğin içinde kalemler, ataçlar, büyük boy kâğıtlar, kâğıt maşaları bulunacaktı. Bir  cam kalıbı küllük görevini görecekti. Saf altın Arabesk bezemeli  siyah deriden yuvarlak bir kutu, sigara dolu olacaktı. Siperlik  biçiminde yeşil opalin abajurlu, sağa sola zorlukla döndürülen eski bir  masa lambasından ışık gelecekti. Masanın her iki yanında, hemen hemen karşılıklı duran, uzun arkalıklı, deri ve tahta karışımı iki koltuk  bulunacaktı. Daha soldaysa, duvar boyunca, dar bir masanın üstü kitapla dolup taşacaktı. Cam yeşili deri kaplı geniş ve derin bir koltuktan sonra, madeni gri klasörlere, akağaçtan fiş kutularına ulaşılacaktı.  Daha küçük boyutlu üçüncü bir masanın üstünde bir İsveç lambası ve muşamba kılıflı bir yazı makinesi duracaktı. En dipte lacivert kadife örtülü daracık bir yatak, üstünde de rengârenk yastıklar olacaktı.  Odanın hemen hemen ortasında duran, boyalı tahtadan üç ayaklı sehpanın üzerinde eski taklidi, naif tarzda boyanmış karton ve Alman gümüşünden yapılma bir dünya haritası duracaktı. Pencerenin kırmızı  perdesiyle yarı yarıya gizlenmiş çalışma masasının ardında, cilalı tahtadan yapılma bir kütüphane merdiveni, odayı çepeçevre dolaşan bakır ray boyunca kayabilecekti. Yaşam kolay, yalın olacaktı burada. Maddi yaşamın tüm sorunlarına, tüm yükümlülüklerine doğal bir çözüm bulunacaktı. Temizlikçi kadın her sabah gelecekti. Şeker, yağ, şarap on beş günde bir eve getirilecekti. Geniş, aydınlık, karoları mavi armalı bir mutfak olacaktı, mutfakta sarı renkli Arabesk bezemeli, madeni ışıltılar saçan üç seramik tabak bulunacaktı; her yanda gömme dolaplar, ortada beyaz ahşap  bir masa, tabureler, banklar bulunacaktı. Her sabah duştan sonra yarı giyinik olarak buraya gelip oturmak hoş olacaktı. Masanın üstünde  greli seramikten kocaman bir yağ kabı, marmelat, bal kavanozları,  tostlar, ortadan ikiye bölünmüş greyfurtlar duracaktı. Günün erken bir  saati olacaktı. Uzun bir mayıs gününün başlangıcı olacaktı bu. Postadan gelen zarflarını açacaklar, gazetelerine göz gezdireceklerdi. ilk sigaralarını yakacaklardı. Dışarı çıkacaklardı, işleri, sabah yalnızca birkaç saatlerini alacaktı, öğle yemeğini "yemek üzere  buluşacaklardı; havalarına göre ızgara ya da sandviç yiyecekler, bir sokak kahvesinde kahve içecekler, sonra da yürüyerek, ağır ağır evlerine döneceklerdi. Daireleri pek seyrek düzenli olacaktı. Ama düzensizliğinin bile çok büyük çekiciliği bulunacaktı. Bunu dert etmeyeceklerdi;  yaşayacaklardı orada. Çevrenin konforu onlara kazanılmış bir olgu,  temel veri, doğalarının bir hali gibi gelecekti. Dikkatleri, ilgileri başka yerde, açtıkları kitapta, yazacakları metinde, dinleyecekleri plakta, her gün yeniden başlayan karşılıklı konuşmalarında olacaktı. Sinirlenmeden, acele etmeden, suratlarını buruşturmadan uzun zaman  çalışacaklardı. Ardından da akşam yemeğini yiyecekler ya da akşam  yemeği için dışarı çıkacaklardı; arkadaşlarıyla bir araya gelecekler, birlikte gezeceklerdi. Zaman zaman, kitaplarla dolu bu duvarların, tümüyle eve uydurulmuş, öyle ki sonunda kendi kullanımları için yaratıldıklarına inandıkları bu eşyaların, bu güzel, yalın, tatlı, ışık saçan nesnelerin arasında tüm bir yaşam uyum içinde geçebilirmiş gibi gelecekti onlara.  Yine de buraya zincirle bağlı gibi hissetmeyeceklerdi kendilerini; bazı  günler serüvene gideceklerdi. Hiçbir tasarı olanaksız gelmeyecekti onlara. Ne hınç, ne acı, ne de çekememezlik duyacaklardı. Çünkü olanakları ve arzulan her zaman, her noktada uyuşacaktı. Bu dengeye mutluluk adını verecekler ve özgürlükleriyle, sağduyularıyla, kültürleriyle, ortak yaşamlarının her anında onu keşfetmesini, korumasını bileceklerdi. Zengin olmayı isterlerdi. Zengin olmayı bileceklerini sanıyorlardı. Zengin insanlar gibi giyinmeyi, gülümsemeyi, bakmayı  bileceklerdi. Gerekli inceliklere, ölçülülüğe sahip olacaklardı. Zenginliklerini unutacaklardı, bileceklerdi zenginlikleriyle gösteriş yapmamayı. Övünmeyeceklerdi bununla. Soluyacaklardı zenginliği. Zevkleri  yoğun olacaktı. Zevk alacaklardı yürümekten, gezmekten, seçmekten,  değerlendirmekten. Yaşamaktan zevk alacaklardı. Bir yaşama sanatı olacaktı yaşamları. Bu işler hiç de kolay değildir oysa, tam tersine. Zengin olmayan ama olmak isteyen —bu istekleri çok basit bir nedene dayanıyordu;  "çünkü yoksul değildiler"— bu genç çift için bulundukları konumdan  daha rahatsızı olamazdı. Sahip olmaya layık olduklarından başka  şeyleri yoktu. Daha şimdiden geniş yer, ışık, sessizlik düşleri  görürlerken, küçücük konutlarının, günlük yemeklerinin, sözünü etmeye değmeyecek kadar önemsiz tatillerinin korkunç bile  sayılmayacak, yalnızca sınırlı —belki de böylesi en kötüsüydü—  gerçekliğine gönderilmişlerdi. Ekonomik durumlarına, toplumsal konumlarına uygunluk gösteren buydu. Bu onların gerçeğiydi, yoktu  başka gerçekleri. Gelgelelim yanlarında, yörelerinde, yürümeden  edemedikleri yollar boyunca, antikacıların, bakkalların, kırtasiyecilerin  sergiledikleri şeyler, yapay parıltılar saçmalarına karşın insanı baştan  çıkarıyorlardı. Palais-Royal'den, Saint- Germain'e, Champs-de-Mars'dan Etoile e, Luxembourg dan Montpamasse'a, ile Saint-Louis'den Marais'ye, Temes'den Opera'ya, Madeleine’den Monceau Parkı’na dek tüm Paris onları sürekli kışkırtıyordu. Sarhoşluk içinde, hiç zaman yitirmeksizin, sonsuza dek ona teslim olmak için yanıp tutuşuyorlardı.  Oysa arzu

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.