SARI SİYAH BURSA AHMET NACAR AHMET ŞERİF İZGÖREN Sarı Siyah Bursa© Editör / Sanem Su Anıl Mizanpaj / E. Bahar Mete Resimleyen/ Sait Munzur Yayın Ekibi / Ahmet Şahin, Demet Kurtbaş, Demet Uyar, Gül Balcı, Gülderen Çopur, Seyra F. Erdaloğlu, Timuçin Karakuş Basımevi / Sözkesen Matbaacılık Ticaret Ltd. Şti. Yayıncı Sertifika No / 12437 • Matbaa Sertifika No / 13268 1. Basım Kasım 2012 • 2. Basım Ocak 2013 ISBN: 978-605-5286-17-00 temsilciliklerimiz Akdeniz Bölgesi / CDR Eğitim ve Danışmanlık • Gökçe Ateş • Tel: (242) 247 72 72 • [email protected] Bursa / MGK Eğitim Hizmetleri • Zafer Erbaşlar • Tel: (224) 243 99 15 • [email protected] Kayseri / OAG Eğitim Danışmanlık • Gökçen Acuner • Tel: (352) 234 17 18 • [email protected] Kocaeli / Özel Batı Karadeniz Eğitim Danışmanlık • Yasemin Kaya • Tel: (262) 319 02 00 • yaseminkaya@ izgorenakademi.com Her türlü kitap talebinizi temsilciliklerimizden, www.elmayayinevi.com adresimizden, telefon veya faks aracılığıyla yayınevimizden yapabilirsiniz. Kitaplarımızla ilgili görüşlerinizi www.elmayayinevi.com adresindeki web sitemizde belirtebilirsiniz. İZGÖREN YAYINLARI © Kitabın tüm yayın hakları ELMA YAYINEVİ ©’ne aittir. Yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. Türkiye’de basılmıştır. “ELMA”, AKADEMİ ARTI YAY. AŞ’nin bir markasıdır. Copyright © 2011, ELMA Publishing House ANNEM İÇİN Konuşmayı yeni yeni öğrendiğim, hatırlayamayacak kadar küçük olduğum zamanlar... Gök gürlediğinde boş bulunup anneme daha sıkı sarılacak kadar küçüğüm. “Masal anlatıyordun bana” derdi annem, “Kurtlar kuzuları yerdi, ben de çok korkmuş gibi yapardım. Sonra bana sorardın, ‘Korktun mu?’“ diye. “Korktum ya!” dermiş annem. Sonra bir kurum, bir keyif gelirmiş yüzüme... Anlatırken hâlâ gözlerinin içi güler annemin. En güzel masallardan birinde asıl kahraman oldum. Elle tutulur, gözle görülür bir cennette büyüdüm; elma, armut demeden her an göz önünde tutulduğum, elmayı ısırsam da hep bahçesinde yaşadığım. Ama ne yaşamak! Doludizgin dörtnala, düz duvara tırmanarak... O kadar haşarıydım ki, annem her eve misafirliğe gidemezdi. Bayramda ziyaret için İzmir’den Ankara’ya dedemlere gittiğimizde, dedemin beni görünce, “Bu kış günü ne gerek vardı, yordunuz kendinizi evladım” diyeceği kadar yaramazdım. Baba evine sığamazdı benim yüzümden annem. Gerçekten de tam anlamıyla düşe kalka, kıra döke, ağlaya güle büyüdüm ve gün geldi okula başladım. Annem de benimle okula yazılmış gibiydi; daha gözlerimi açamadan kahvaltı ettirir, ne yapar eder siyah önlük, beyaz yakayı giydirir, önce beni, arkamdan okul çantamı kapının önüne koyardı. Gece yatmaz, gündüz kalkmaz tayfasındandım. İlkokul, sonra ortaokul, ardından lise derken üniversite bitti. Yetmedi, üstüne ihtisas sınavına hazırlanırken çevremde yine annem; gecenin bir vakti belki canım çay ister diye. İhtisas bitti, çalış çabala, derken yıllar aktı gitti. Bir kızım oldu, adı Oya. Bu sene liseye başlıyor. Onunla da okula gitmişliği vardır annemin. Sabahları uyandırır, çantasını da alır, kızımı servise kadar götürürdü. Oya ne zaman önemli bir sınava girecek olsa, annem gözlerini kocaman açar, “Dün gece rüyasını gördüm, çok güzel olacak sınav!” derdi. Hem kolay hem zordur ülkemde yaşamak. Zordur, çünkü her gün birilerinin fikri gelir durduk yere, zikreder ortalığa. Yumurtlanmış fikirler ele ayağa dolanır, ortalık toz duman olur, kayar gider nice hayatlar. Kolaydır, eğer içinde yaşayıp büyüdüğünüz iyi bir aileniz varsa. En karanlık zamanlarda bir çift göz aydınlatır. Bir gülümseme uzanır önünüzde sanki Samanyolu’nda yürürsünüz. Böyledir bizim memleket. Kolayı zor, zoru kolay eder insanımız. Üzgün müyüm yoksa mutlu mu, yüzümü görmesi yeter annemin; telefonda eveleyip gevelediğimde anlar hâlimden; nasıl masal kahramanıysam tuttu elimden. Çok sevinip mutlu olduğum, bir o kadar da sıkıldığım, bunaldığım zamanlar oldu. Her zaman yaşamaya değer kaldıysa hayat ve bir masal gibi olduysa yaşamak, sen olduğun içindi anne. Ahmet Nacar İTHAF Kitaplarımı okuyanlar bilirler; annemden az bahsederim. Şimdi dönüp bakıyorum niye diye. Hep arkamda, uzakta bir yerde durup beni seyretmiş ve cesaret vermiş çünkü. Eğer önümde yürüseydi, önümü göremezdim. Bugün gram cesaretim varsa ve biraz adamsam eğer, hep annemin sayesinde oldu. Şöyle arkamdan, gurur ve sevgiyle bakıp, küçücükken bile beni adam yerine koyup ruhumu hiç örselemediği için. Ben bu kitabı annem Gülten’e ithaf ediyorum. İzgören Ailesi’ni sessizce bir arada tutan şefkatine ve bilgeliğine hürmeten. Gül tenli Anneme... Ahmet Şerif İzgören 12.10.2012 Not: Ahmet’in üç sayfada anlatamadığını benim altı cümlede anlatabilmem dikkatinizi çeksin lütfen. ÖNSÖZ Bir kitap yazar, bir daha da sesleri solukları çıkmaz bunların diye düşündünüz; bilmiyor değiliz. Çocukluğun en güzel yaşandığı son demlermiş ülkede. Geriye dönüp bakıyorum da ne çok şey biriktirmişiz. Sosyal medya çıktı son zamanlarda. “Paylaşım siteleri” denince, en küçük çocuk biliyor artık. Bizim sokağımız sosyal, bazılarımızın oturduğu apartmanlar siteydi. Tıklamaktan fazlasına ihtiyaç duyardık derdimizi anlatabilmek için. Kafa dengi arkadaşlarımız, şimdiki favori grupların yerine geçerdi. Kılıçlar tahtadandı, tüfekler plastik ama üç boyutluydu. Kimseye zarar vermeyen yaylarımız, oklarımız vardı. Kahramanlar henüz çizgi romanlarda, güzel sesler radyolardayken uzun ağaç dallarından yaptığımız atlarımıza biner, dörtnala keyfini sürerdik hayatın. Attan düştüğümüz olmadı mı hiç? Olmaz mı! Yiğit olur da zaman zaman yorulmaz mı! Düşüp, üstümüz başımız toz toprak, dizimiz yara bere içinde, bazen ağlayarak, bazen de “acımadı ki” pişkinliğinde kalkardık. Hani derler ya, “Düşe kalka büyür çocuk”. Çok daha dolu yaşamışız çocukluğumuzu. Şimdilerde ne kızım Oya ne de Şerif’imin kızları Nisan ve Simin, bilgisayar ve televizyonlara sığdırılmış çoğu çocuktan farklı yaşamıyorlar hayatı. Çoğu ana baba ayrıca birer seyis oldu çocuk yetiştirirken. Hayat da eskisi kadar sahici değil ki. Bu kadar seyislik niçin, kime, ne zaman gerekecek! Kafalar karışıyor günden güne. Sanal hayatlar ekildi yıllardır, sanal çocukların hasat zamanlarını yaşıyoruz. Akıl vermesini sever insanoğlu. Bir sürü fikrim de hazırda beklerken üstelik, içimden geçen şu: Herkes bugüne kadar hangi tohumu, hangi fidanı biriktirdiyse eksin bir yerlere. Daha çok güzellik, keyif, tebessüm dallarda sallansın, gölgesi olsun insanların. Çocuklar ayağını basacak bir karış toprak, çimen bulsunlar, çiçekleri koklasınlar, dalında erik, kiraz görsünler; varsın dalından düşsünler bir ayva ağacının. Hiç değilse daha sahici, daha elle tutulur olur hayatları. Artık Bursa’dayız Şerif’imle. Bir sürü yeni arkadaş, yeni site, yeni paylaşım gruplarımız var; yeni oyunlar içinde yeni kahramanlarız. Bugünlerden farkımız; elle tutulur, gözle görülür, tadı, tuzu, rengi, kokusu olan şeylerdi yaşadıklarımız. Kendinizi bulacağınız satırlarda, kendi satır aralarınızı yazacaksınız okurken. Gülümseyeceksiniz; sahici, sesli ve içten… Ahmet Nacar
Description: