ebook img

Rus Biçimciliği Kuramı ile Divan Şiirine Bakmak PDF

17 Pages·2015·1.34 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Rus Biçimciliği Kuramı ile Divan Şiirine Bakmak

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 8 Sayı: 39 Volume: 8 Issue: 39 Ağustos 2015 August 2015 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 RUS BİÇİMCİLİĞİ KURAMI İLE DİVAN ŞİİRİNE BAKMAK LOOK TO THE DIVAN POETRY WITH RUSSIAN FORMALISM THEORY İlyas KAYAOKAY• Öz Günümüzde divan şiirini daha iyi anlayabilmek için geleneksel yöntemlere ek olarak modern edebiyat kuramları da kullanılmaya başlanmıştır. Elde edilen sonuçlar kimi zaman kabul görmese de ölçülü bir şekilde uygulandığı takdirde divan şiirinin farklı yönlerini tanımamız açısından faydalı olacağı aşikârdır. 1915-1930 yıllar arasında Rusya’da Şiir Dilini Araştırma Derneği’nde bir araya gelen yazarların ortaya koydukları bir edebiyat kuramı olan Rus Biçimciliği, bu modern çözümleme tekniklerinden yalnızca bir tanesidir. Çalışmamızın ilk bölümünde Rus Biçimciliği’nin ortaya çıkış nedenleri ve şiir ile ilgili görüşlerine değinip daha sonra bu görüşler ışığında, genel olarak divan şiirine bakılacaktır. Son bölümde ise Bâkî’nin meşhur “saf saf” redifli gazeli biçimsel nitelikleri bakımından incelenecek olup bu kuramın geleneksel şiirimize uygulanabilirliği gösterilecektir. Anahtar Kelimeler: Rus Biçimciliği, Divan Şiiri, Yabancılaştırma, Bâkî, Saf Saf. Abstract In addition to the traditional methods of modern literary theory in order to understand better today Divan poetry began to be used. The results are sometimes not acceptable neither restrained if applied in a way that is obvious of Divan poetry would be beneficial in terms of our recognition of the different aspects. Between the years 1915-1930 a coming together of literary theory put forward by the authors in Poetry Language Research Association in Russia, Russian Formalism, this is just one of the modern analysis techniques. Reasons for the emergence of Russian Formalism In the first part of the study and then telling these views in the light of views on poetry, poetry in general will be taken into court. In the last part of the famous Bâkî "saf saf" redif of ghazal is to be examined in terms of formal qualifications applicability of this theory to our traditional poetry will be displayed. Keywords: Russian Formalism, Divan Poetry, Alienation, Bâkî, Saf Saf. GİRİŞ Divan edebiyatı metinlerini anlama ve çözümleme noktasındaki tartışmalardan biri de modern edebiyat kuramları ile divan edebiyatı metinlerinin çözümlenmesi üzerinedir. Gelenekçi bir anlayışa sahip olan bu metinler, ekseriyetle geleneksel metotlarla “şerh” edilmektedir. Kimi araştırmacılar bu geleneksel çizginin dışına çıkmış ve metne farklı yollardan bakmanın yöntem ve usullerini aramışlardır. Geleneksel çözümlemelerin artık bize farklı şeyler söylememesi kısaca, statik hale gelmesi, araştırmacıları modern kuram ve eleştirilere yöneltmiştir. Bu yönelişin temel sebebi, eleştirinin bizde geç sistemleşmiş olması ve metot eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Bu sebepten divan edebiyatı malzemelerini çözümlerken modern kuram ve eleştirilerden yararlanmak, geleneğimize farklı pencerelerden bakmamızı sağlayacak ve bu kısır döngüyü kıracaktır. Ancak, geleneksel usulleri bilmeden direkt Batılı kuramlara yönelmenin sonuçları ağır olabilir. Önemli olan bu iki metodu da amaç değil araç edinmektir. Bazı araştırmacılar, modern çözümleme tekniklerinin, metinleri anlamamızda yardımcı olamayacağı gibi metni karışık hale getirmekten başka bir işe yaramayacağını söyler. Bu aslında bir yönüyle doğru bir tespittir. Temelsiz düşüncelere dayanan çözümlemeler bizi özden uzaklaştırabilir. Misal, bir beyitte “kalem” kelimesi var ise onu hemen gelenekten soyutlayıp “burada dolma kalemden söz edilmiş olabilir” gibi yorumlara kalkışırsak mevzu daha da karmaşık hale gelebilir. Günümüzde daha çok Yeni Türk Edebiyatı alanı içerisine dahil olan eserlerinin çözümlenmesinde kullanılan, biçimcilik, yapısalcık, dilbilim, göstergebilim, ontolojik, arketipsel çözümleme teknikleri divan şiiri ürünlerine de artık uygulanmaktadır. Bu alanda yaptığı çalışmalarla isim yapmış en önemli araştırmacı Dursun Ali Tökel’dir. “Divan Şiirine Modern Çözümleme Yöntemlerinden Bakmak” adlı makalesinde neden modern kuramların gerekli olduğunu şöyle ifade eder: “Divan şiirini hâlâ Tanzimatçıların bakış açılarıyla öğrenmeye mecbur bırakılmış insanımızın bu edebiyatımızın varlık alanlarına modern zamanların bilimsel • Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi. [email protected] - 162 - terminolojisiyle bakmaya ihtiyacı vardır. Şahsî kanaatim ve tecrübelerim bu metodik bakışla bu edebiyat çok daha iyi anlaşılır olmakta ve öğrenci karşısında geçmiş çağların söz yığınlarını değil, kendisine hâlâ en derinden seslenen ve kendisini çepeçevre anlatan ebedî bir hakikatin değişen dil ve yapıya rağmen değişmeyen bakış ve yorumunu bulmaktadır.” (Tökel, 2007: 536) Biz de bu görüşlerin ışığında 20. asrın başlarında ortaya çıkmış, sanat ve edebiyat karşısındaki ilkeli duruşuyla kendisinden sonra gelen modern kuramları etkilemiş olan Rus Biçimciliği ile divan şiirine farklı bir gözden bakmaya çalışacağız. Konuyla ilgili önümüzde olan tek çalışma Tökel’in makalesidir.1 Yazar, biçimcilerin temel kuramı olan “başkalaştırma düzeneğinde” İbn-i Kemâl’in “kamer” redifli gazelini çözümlemeye çalışmıştır. Elde edilen sonuç bizi bu çalışmaya yöneltmiştir. Çalışmamızın ilk bölümünde Rus Biçimciliği ve şiir kuramları hakkında bilgi verip, önce genel anlamda divan şiirini, sonrasında özelde Bâkî’nin meşhur “saf saf” redifli gazelini incelemeye çalışacağız. GELİŞME 1. Rus Biçimciliği Nedir? Edebi eleştiri, yirminci asırla beraber artık odak noktasını metnin kendisine çevirir. Yeni edebiyat eleştirisinin çıkış noktası, bir edebi eseri değerlendirirken onu, sanatçı ve okuyucu ilişkisinden kurtarıp dikkati sadece eser üzerine çekmektir. Metin üretildikten sonra artık merkez, metnin kendisi olmalıdır. İşte Rus Biçimciliği, “dışardan eleştiri yöntemiyle araştırmayı amaçlayan yaklaşımlara karşılık metin içi öğelere vurgu yaparak içerden eleştiri” (Aksoy, 1996: 12) anlayışını sistemli bir şekilde çalışmalara uygulayan ilk kuramdır. Biçimcilere kadar edebiyat incelemeleri, diğer türlerin gölgesi altında ilerlemekteydi. Biçimcilerin önde gelen yazarlarından Boris Eıchenbaum, “Rus Biçimciliği Kuramı” kitabında bu konuya temas eder: “Edebiyat tarihçileri şimdiye kadar ekseriya belirli bir şahsı tutuklamak amacıyla her halükarda dairede oturan bütün insanları tutuklayan zabıta gibi davranıyorlardı, üstelik orada caddeden geçen bir kaç kişiyi de onların arasına katıyorlardı. Buna benzer tarzda onlar ellerine ne geçerse tümünü okuyup tüketiyorlardı; çevre bilgisi, psikoloji, politika, felsefe gibi. Edebiyatın bir bilimi yerine evde kendilerinin imal ettikleri bir abur cubur ortaya çıkmıştı.” (1994: 12) Bu düşünceden hareketle Biçimciler, “edebî malzemenin spesifik nitelikleri” üzerinde düşünmeye ve edebiyatın müstakil bir bilimini geliştirme gayreti içine girdiler. Bu edebiyat biliminin asıl sorunu, edebiyattan öte bir edebî ürünü edebî kılan unsurların neler olduğuna cevap aramaktır. Biçimcilik, (formalizm) “karşı düşüncede olanların verdiği kötüleyici anlamıyla, Rusya’da 1915 ile 1930 yılları arasında ortaya çıkmış yazınsal eleştiri akımını belirten bir terimdir.” (Todorov, 1995: 17) Biçimciler, bir özel yöntem sisteminin ortaya çıkan sonucu olarak doğmamışlardır. Biçimcilik, üniversite öğrencilerinden oluşan iki grubun fikir ve tartışmalarından ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri; 1914 yılında Osip Brik’in girişimleriyle kurulan ve kısa adı OPAJAZ olan “Şiir Dilinin Araştırılması Derneği” diğeri ise Bilimler Akademisi’nin desteğiyle öğrenciler tarafından kurulan ve başını Roman Jakobson’un çektiği Moskova Dilbilim Çevresi’dir. Biçimci hareket2, “1914’te Viktor Şklovski’nin Rus Futurist şiiri üstüne yazdığı “Sözün Dirilişi” başlıklı makale ile başlamış, gene aynı yazarın 1930’da siyasi baskılar sonucu kaleme aldığı “İnkâr” yazısıyla sona ermiştir.” (Aksoy, 1996: 15) OPAJAZ’ın üyeleri arasında; edebiyat eleştirmeni ve yazar Viktor Şklovski (1893-1984), edebiyat araştırmacısı ve kuramcısı Boris Eıchenbaum (1886-1959), edebiyat tarihçisi ve yazar Yuri Tinyanov (1894-1943), edebiyat eleştirmeni Boris Tomaşevski (1890-1957), gazeteci yazar Osip Brik (1888-1945), dilbilimci Viktor Vinogradov (1895-1969), halkbilimci Vladimir Propp (1895- 1970) ve dilbilimci Roman Jakobson (1896-1982) gibi biçimciler bulunmaktaydı. OPAJAZ “hiçbir zaman bir üye listesi, bir toplantı yeri, yasaları olan düzenli oluşmuş bir topluluk değildi. Buna rağmen en üretken yılları boyunca, bir tür kurul biçiminde bir örgüt görünümüne sahipti. Victor Şklovski başkan, Boris Eichenbaum onun yardımcısı, Yuri Tinyanov sekreterdi. (Jameson, 2002: 52) Diğer estetik ve felsefi görüşlere karşı çıktıklarından dolayı dilbilimcilere daha yakın bir çizgide olmuşlardır. Biçimciler, 1917 devriminin sıkıntılı zamanlarında faaliyetlerini sürdürmeye çalıştılar. Sovyetler Birliği’nin geçerli sanat anlayışı olan yararcı, toplumsalcı anlayış ile zıt bir çizgide olmaları yüzünden baskı altında kaldılar ve Stalinizim tarafından susturuldular. 1920 senesinde Rusya’dan ayrılıp Çekoslavakya’ya giden Roman Jakobson, burada Prag Dil Ekolü’nde yaptığı çalışmalar ile Yapısalcılığın gelişmesinde etkin bir rol oynamıştır. 1.2. Rus Biçimciliğinin Şiir Kuramları Biçimcilerin en büyük kavgası, “dikkatlerin yalnızca metin üzerine yoğunlaşması ve edebiyatın bağımsız bir bilim haline gelmesi” hususundadır. Onların bu çabaları tanınmalarında ve ilerlemelerinde etkili olmuştur. Sanat ve edebiyat karşısındaki tutumları takdir edilmekle beraber kuramlarını anlatırken - özellikle sembolistlere karşı- “militanist” bir tutum sergilemişlerdir. Buna karşılık, Fütüristler ile de ortak 1 TÖKEL, Dursun Ali, (2004), “Bir Gazeli Rus Biçimciliği İle Nasıl Çözümleyelim” Dergâh Dergisi, s. 173, Temmuz, s. 9-15. 2 Tarihçesi hakkında daha fazla bilgi için bkz. AYKUT, Altan, (2008), “Rus Biçimciliği: Kısa Tarihçesi” LITTERA-Edebiyat Yazılan, "Neden Edebiyat?" Özel sayı, Cilt 22, s. 67- 80. - 163 - hareket etmişlerdir. Temel birleşme noktaları ise; geleneğin reddedilmesi hususudur. Somut bir edebiyat ortaya koymak isteyen Biçimciler, bunu bir kurama bağlı olmadan yapamazlardı. Kuramlarının ileride değişebileceğine dair açık kapı bırakmaları, onların statikten ziyade dinamik bir anlayışa sahip olduklarını göstermektedir. Ortaya koydukları düşünceler, ispat edildiği takdirde geçerlilik kazanmaktaydı. Biçimci kuramın3 başlıca nesnesi şiirdir. Şiir kuramı üzerindeki çalışmalarını “keşfedilmemiş bir alan” olarak niteledikleri roman ve öyküye uygulamaya çalıştıklarını söyleseler de asıl üretimleri şiir kuramı üzerine olmuştur. Biçimciler, o güne kadar gözden kaçan pek çok soruna değinseler de kuramlarını derli toplu bir şekilde aktarmamışlardır. Buna karşılık Eichenbaum, (1994: 49) Biçimciliğin on yıldaki gelişiminin önemli momentlerini dört başlık altında sıralamıştır. 1. “Şiir dili ile düzyazı dilinin kısaca karşılaştırılmasından yola çıkarak pratik dil kavramının işlevlerine göre başkalaşmasına yönelik, (L. Yakubinski) ve şiir dili ile coşku dilinin sınırlandırılmasına ulaştık.(Roman Jakobson). Bu incelemelerle bağımlı olarak görüşümüze göre pratik dilin bir kısmı olan konuşmanın analizine başladık. Bunun bir kısmı bir yandan şiir diliyle bağlantılıdır, diğer yandan işlevsel olarak ondan farklıdır. Biz poetikaya komşu olan bir belagatin zorunluğunu formül ettik. 2. Biçimin genel kavramının yeni anlamını sanat aracı kavramında ve sonunda işlev kavramında somutlaştırdık. 3. Metrimun (ölçü bilimi) karşıtı olarak dize ritminin yorumlanmasından ilerleyerek ritmin, bütün dizenin yapıcı bir faktörü sıfatıyla belirlenmesine yöneldik ve böylece konstrüksiyona (yapı) biçim oluşturan dominantlara göre katılan malzemenin analizini yaptık. 4. Farklı malzemede sanat aracının birliğinin tespitinden yola çıkarak işlevlerine göre başkalaşmasına ulaştık ve bundan sonra biçimlerin evrimi sorusuna yöneldik, yeni edebiyat tarihi araştırmasına vardık.” Biçimsel yönteme doğrultulan eleştirilerin başında; ilkelerinin yeterince açık olmaması ve bazı ilkelerinin eksik ve çelişkili oluşu gelmektedir. Biçimcilerin, psikolojinin, sosyolojinin, felsefenin, estetiğin, genel sorularına kayıtsız oluşu, tartışmaların müsebbibi olan olgulara yeni bir soluk getiremeyişleri gibi nedenler ileri sürülerek sık sık yerilmişlerdir. Formalizm, metnin anlam katmanına nüfuz etmekten ısrarla kaçınır. Bu yanı, onun sığ kalan ve en çok eleştirilen tarafı olmuştur. Bu yolla değerlendirilen her metnin büyük kısmı henüz değerlendirilmemiş demektir. Bir güzellik kraliçesine bakıp da sadece iskelet yapısının ne kadar da düzgün olduğunu söylemekten ibaret kalmanın eksikliği gibidir. Bugün sinema alanında bile geçerliliği olan Rus Biçimciliğinin roman ve öykü kuramlarına, çalışmamızın sınırlarını aşacağından yer vermedik. Biçimcilerin, edebiyat ve şiir konusundaki temel kuramlarını şöyle sıralayabiliriz. 1.2.a Edebiyat ve Edebîlik Biçimcilerin ortaya çıktığı döneme kadar edebiyat tarihi, adeta diğer dalların, (psikoloji felsefe, sosyoloji vb.) tahakkümü altındaydı Edebiyat tarihine yaptıkları eleştirilerin olumsuz olmasının nedeni; kendine özgü bir metodolojisinin olmayışıdır. Biçimciler, temelden başlayarak her şeyden önce bir edebiyat biliminin oluşturulması konusunda görüş beyan ettiler. Edebiyattan ziyade edebî taraf ile ilgilenen Biçimciler, edebîliği eserin anlam ve muhtevasında değil de teknik özelliklerinde aradılar. Bir edebî eserin en temel kavramı ise; “dominant” (egemen öge) kavramıdır. “Egemen öge, edebî (sanatsal) yapıtın merkez noktasıdır. Diğer ögeleri yönetir, belirler ve dönüştürür.”(Kuş, 2005: 28) Bir yapıtın ne kadar edebî olduğuna da hüküm verecek yegâne öğe ise sonraki bahiste görüleceği üzere “sapma” yani “yabancılaştırma” kavramıdır. 1.2.b. Yabancılaştırma Edebî olan şeyin ne olduğuna cevap arayan Biçimciler, “yazınsallığı, “ostranenie” kavramıyla açıkladılar. İngilizlerin “defamiliarization” sözcüğü ile karşıladıkları bu kavramı “alışkanlığı kırma” diye çevirebiliriz.” (Moran, 2002: 178) Edebî eser, gerçeği yansıtmaktan ziyade onu farklı bir şekilde okuyucuya algılatmalıdır. Bunu temel prensip edinen Biçimciler edebîliği, olan akışı kırmakta görmüşlerdir. “Alışkanlık, nesneleri görmemizi hissetmemizi engeller; gözümüzün buralara takılması için biçimlerinin bozulmuş olması gerekir. Sanat alanında ortaya çıkan biçem değişiklikleri de aynı süreçle açıklanır.” (Todorov, 1995: 18) Edebiyatın gayesi de göze çarpmak olmalıdır. Bu özellik onu diğer üsluplardan ayırt edecek olan bir yoldur. Yabancılaştırma “algılamanın güçlüğünü ve süresini artırma tekniğidir. Sanatta algılama edinimi, kendi başına bir erektir ve uzatılması gerekir; sanat nesnenin oluşunu hissettirme aracıdır, daha önce olmuş olanın sanat için bir önemi yoktur.” (Şklovski, 1995: 72) 1.2.c. Biçim ve Muhteva 3 Başlıca kuramsal konularını Biçimcilerin metinlerini derleyen Todorov şöyle sıralar: “Coşkusal dil ile şiir dili arasındaki bağlantı, dizelerin sessel kuruluşu (R. Jakobson, Yeni Rus Şiiri ve Çek Şiiri Üstüne) dizenin kurucu ilkesi olarak tonlama (B. Eıchenbaum, Rus Lirik Şiirinin Ezgisi) vezin ve vezin kuralı, şiirde ve düzyazıda ritim (B. Tomaşevski, Dize Üstüne) şiirde ritim ve anlam arasındaki bağıntı, yazınsal incelemenin yöntembilimi (Y. Tinyanov, Şiir Dilinin Sorunu) yapıta gerçeklik tarafından zorla benimsetilen gereklikler ile yapıtın kendi yapısının zorla benimsettiği gerekliklerin birbirine karışma biçimi (A. Şkaftimov, Bilinaların Poetikası ve Doğuşu) olağanüstü masalın yapısı (V. Propp) anlatı tipolojisinin biçimleri (V. Şklovski, Düzyazı Kuramı Üzerine)” (Todorov, 1995: 19) - 164 - Biçim ve muhteva arasındaki ilişki edebiyatın tartışılan konularının başında gelmektedir. Biçimin mi içeriği, yoksa içeriğin mi biçimi belirlediği hususunda, yirminci asrın başlarına kadar hâkim olan görüş, içeriğin biçimi belirlediğidir. Muhtevanın, biçimi tayin etmesi gibi bir düşünceyi Biçimciler elbette kabul edemezdi. Biçimciler, “biçimin kabuk olarak işe yaradığı yorumuna sırt çevirdiler. İçine sıvının döküldüğü bir kap (içerik ve biçim ilişkisi) diye bu ilişkiyi belirten görüşe karşı çıktılar.” (Eıchenbaum, 1994: 17) İçerikten ziyade, somut bir olgu olan biçimin incelenmesine önem verdiler. 1.2.d. Şiirde İmge Biçimciler, şiirde imgelerin donmuş olduğunu ve kimseye münhasır olmadığını söyler: “Siz döneminizi ne denli daha iyi tanırsanız, şairin yaratıları saydığınız bu imgelerin başka şairlerden alındıklarına ve onların hemen hemen değiştirilmeden verildiklerine kani olursunuz.” (Eıchenbaum, 1994: 19) Eğer imgeler ortak ise bir yapıtın asıl özelliğini ortaya çıkaracak olan şey; malzemenin nasıl kullanıldığı olacaktır. İmgeler, tıpkı edebî sanatlar, kafiye, redif, vezin gibi diğer unsurlar ile fonksiyonu bakımından eşit olan bir araçtır. 1.2.e. Şiir Dili Biçimciler, şiir dili ile günlük konuşma dilini kırmızı çizgilerle ayırmışlardır. Yazı dili de şiir dilinden farklıdır. Şiir dilinde ve yazı dilinde benzer gramer yapılara sahip olan unsurlar anlamsal olarak farklılık gösterebilir. Yazı dilindeki “sözcüklerin düzeni, şiir dilinin ritmik yapısının kesinlikle kabul etmediği belli bir tonlamayı gerektirir. Bu nedenle de dizelerin düzyazı biçimindeki okunuşu, onların ritmik yapılarını bozacaktır.” (Brik, 1995: 129) Bu nedenle şiir dili dikkat çeken bir dildir. Jameson, şiir dilinin kendine özgü yasaları olan “bir lehçe tipi olarak durduğunu” ifade eder. (2002: 53) Günlük dil, yararcı bir dildir, şiir dili de bu günlük yöneltilen düzenli bir taarruzlar sonucu oluşmaktadır. Tinyanov’a göre konuşma dilinin üç özelliğine yapılan saldırılar ile şiir dili oluşur. “Ses dokusunu bozarak”, “sözdizimini bozarak”, “yerleşik dildeki kelimelerin sözlerin bütün bildirici anlamlarıyla yan anlamlarını etkili hale getirerek.” (Aksoy, 1996: 24) 1.2.f. Ritim- Dize- Ölçü- Kafiye- Uyak Biçimciler, edebiyat yapıtını -Terry Eagleton’un deyimiyle- aygıtların az çok keyfi bir düzenlenişi olarak gördüler. Ses, ritim, vezin, kafiye, imge, söz dizimi ve anlatı tekniklerini yani tüm biçimsel öğeleri içeren bu aygıtları “tüm bir metin sistemi içinde karşılıklı ilişkiler içeren öğeler veya işlevler olarak görmeye başladılar. Bütün bu öğelerin ortak paydaları uzaklaştırıcı veya yabancılaştırıcı etkileriydi.” (Eagleton, 1990: 28) Bu unsurlar günlük dilin faydacı özelliğini alt üst eden görünenin ötesindeki görünmeyenlerin kapılarını açan öğelerdir. Biçimcilere göre ritim, öğelerin devirli yinelenmesinin bulunabileceği yer yerde mevcuttur. Ritim, “hareket ettirici süreçlerin özel bir sunuluşu, düzenlenişi[dir]” (Brik, 1995: 126) Ritim, dizenin asıl temelini oluşturan öğedir. “Ritmik hareket dizeden önce gelir. Ritmi dizelerden yola çıkarak anlamak olanaksızıdır; ama tersine dize, ritmik hareketten yola çıkılarak anlaşılacaktır.” (Brik, 1995: 126) Dizelerin hecelere ayrılarak onların vurgulu ya da vurgusuz oluşuna göre bir ritmin incelenmesi yapmak boşunadır. Ritim aynı dizenin defalarca okunmasında farklı farklı sonuçlar verecektir. Şiirin dizeler halinde olması yani “benzer ya da bazı durumlarda eşit ses gücünün oluşturduğu sürelere (tümce sıralamalarına) bölünmesi, kuşkusuz şiir diline özgü bir niteliktir. Bu eş güçlü söyleyiş süreleri (eş güçlü tümce sıralamaları) art arda gelmeleriyle bizde, sesleri açısından benzer dizelerin oluşturduğu düzenli bir yinelenme izlenimi söyleyişe ilişkin “ritimli” ya da “şiirsel” bir izlenim bırakırlar.” (Tomaşevski, 1995:135) Ölçü, dizeleri yazı dilinden ayıran bir malzemedir. Sadece bir dizenin algılanmasına refakat eder. “Şair düşüncesini önce düzyazı olarak yazar, sonra da bir ölçü (vezin) elde etmek amacıyla sözcüklerini değiştirir. Eğer kimi sözcükler ölçünün gereklerine uymazsa şair, kendilerinden bekleneni karşılayıncaya kadar yerlerini değiştirir ya da yerlerine daha iyi uyan başka sözcükler koyar.” (Brik,1995: 130) Bu doğrultuda, alışılmamış kelime ya da ifade etme şekli, şiiri konuşma dilinin baskısından kurtarır. Uyak da “söylemi dizelere bölüp, dizelerin de sonunu belirt[tiğinden]” (Tomaşevski, 1995:139) şiir dilinin önemli bir malzemesidir. 2. Divan Şiiri ve Rus Biçimciliği Divan Edebiyatı, kendi dünyasına özgü kuralları olan gelenekçi bir anlayışa sahiptir. Bugün sayısı üç binden fazla olduğu kabul edilen divan şairleri yüzyıllar boyunca kendilerine çizilen dairenin dışına çıkamadılar. Ancak sınırları zorlayabilenler bugün adlarını bize ezberletebildiler. Bir karakalem resim tablosuna baktığımızda, ilk bakışta her bir çizgi gözümüze ilişmeyebilir. Zira küçük çizgiler bir bütün olarak algılanır. Lakin tablonun içinde kırmızı kalemle konulmuş bir nokta yahut düz çizgiler arasında yuvarlak bir daire hemen dikkatimizi çeker. Divan şiirini de en az üç bin parçalık bir tablo gibi düşünürsek bu tabloda sadece çizgilerini farklı kılabilenler diğerleri arasından sıyrılabildiler. Bir Bâkî, Fuzûlî, Nâbî, Nedîm bunun en belirgin örneğidir. Özellikle Nedim ve Nâbî bu gelenek karşısında yeni üsluplarıyla ön plana çıkmışlardır. Her yeni edebî kuram yahut akım, bir öncekini yıkmaya çalışarak binasını inşa etmeye çalışır. Biçimciler de geleneğin kırılması gerektiğini şiddetle savunmuşlardır. Jameson’a göre (2002: 56) “her yeni - 165 - yazın, hemen bir önceki kuşağın egemen artistik ölçütleriyle ilgisini kesme olarak görülür.” Ancak divan şiiri, beklenen hamlesini Tanzimat ile gerçekleştirebilmiştir. 2.1. İmgeler ve Divan Şiiri Divan şiirinin hayal ve imajları asırlarca ortak idi. Misal sevgilinin; yüzünün aya, gözünün nergise, saçının yılana, kaşının mihraba, dudağının yakuta, dişlerinin inciye teşbih edilmesi her şairin gazelinde olması gereken adeta bir yasa haline gelmişti. Bu demek oluyor ki muhtevadan ziyade işlenen konuyu “nasıl” ifade ettiği idi. Muhibbî’nin bu beyti divan şiiri geleneğinin bir özeti gibidir: “Kadd-i yâre kimisi ar’ar dedi kimi elif/ Cümlenin maksûdu bir amma rivâyet muhtelif” Bu noktadan bakıldığında Rus Biçimciliğinin kuramlarıyla divan şairlerinin aynı kapıya yöneldiği görülmektedir. “Biçimcilere göre imgeler hiç değişmezler. Oldukları gibi kalırlar; imgeler bellidir, hazırdır. Şiir okullarının yaptığı şey, bu imgeleri işleyip düzenlemekle yeni teknikler ortaya koymaktır.” (Kuş, 2005: 47) Divan şairleri de imgelerin monotonluğundan teknik özelliklerin yani biçimin arkasına sığındılar. 2.2. Biçim – İçerik İlişkisi ve Divan Şiiri Divan şiirinin nazım şekillerine baktığımızda şu soru aklımıza gelebilir. Neden farklı farklı nazım şekilleri kullanılmıştır? Farklı nazım şekillerinin ortaya çıkmasının sebebi içerik midir yoksa bu formlar mı içeriği tayin etmiştir? Şeklin muhtevadan daha önemli olduğunu bildiğimiz divan şiirinde, kaside nazım formunu bu noktada ele alalım. Beyit sayısı bakımından gazelden daha uzun olan kasideler genellikle, Allah’ı Peygamberi, bir devlet büyüğünü vb. gibi müellifinden makam bakımından yüksekte olanları övmek, yermek, yalvarmak gibi mevzuları ihtiva eder. Türk divan şiirindeki kasideler için yorum yapacak olursak demek ki şairin kaside gibi uzun bir nazım şeklini kullanmış olması memduhun toplumsal konumu ile bağlantılıdır. Şair, muhtevası bir devlet büyüğünü övmek, şeklinde olacak bir manzume yazacak ise bunu, gazel, terkîb-i bend, kıt’a, müstezad gibi kısa nazım şekilleriyle değil de daha uzun beyit sayısına sahip olan kaside formu ile gerçekleştirecektir. Elbette bu durumun istisnaları da görülmektedir. Konuyu daha da somutlaştırırsak neden Bağdatlı Rûhî ve Ziyâ Paşa toplumda görülen farklı tabakalardaki insanların tenkidi için terkîb-i bend nazım şeklini kullanmıştır? Neden ölüm hadiseleri genellikle terkîb-i bend ve tercî-’i bend ile yazılmıştır. Bunda amaç gözümüzün alıştığı düzeni kırıp dikkat çekmektir. Zira bu nazım şekli yapısı itibariyle daha farklıdır. Kısacası biçim, içerik üzerinde belirleyici bir rol üstlenmiştir. Şiirin biçimsel unsurlarından olan redif de doğrudan muhtevayı etkileyen önemli bir öğedir. Bunun örneğini daha sonra inceleyeceğimiz “saf saf” redifli gazelde daha detaylı göreceğiz. 2.3. Ritim ve Divan Şiiri Dizenin en temel öğesinin ritim olduğunu düşünen Biçimcilere göre “ritim araçları estetik olanın sağlanmasında çeşitli ölçüde katılımlı olur, tek tek yapıtlarda bu, ya da şu ritim aracı yapıtın somut ritminin karakterini belirler.” (Eıchenbaum, 1994: 35) Bu ritim dizelerin içeriğiyle de bir uyum halindedir. Divan şiirinde ahenge önem veren şairlerin mısralarında görüldüğü üzere çoğu zaman ritim, muhteva ile de uyumludur. Beyitlerin anlamını bilmesek de ritmik hız ile imgenin ne olduğuna dair bir fikir sahibi olabiliriz. Ritim söz konusu olunca anlam ikinci planda kalır. Bu sebepten Ahmet Haşim, şiiri sözden ziyade musikiye daha yakın bulur. 2.4. Divan Şiirinde Yabancılaştırma Bazı şairler, -Biçimcilerin kuramlarına uygun olarak- bir takım “yabancılaştırmalara” yani dikkati çekebilmek için geleneksel şiir dilini farklılaştırmaya çalıştılar. Elbette bu çabalarla oluşturulmuş şiirlerin sayısı geleneğin % 1’ini ancak teşkil eder. Gereken başkalaştırma hamleleri yirminci asırdan evvel yapılmış olsaydı Türk şiiri şuanda farklı bir mecrada olacaktı. Divan şiirinin en çok olumsuz tenkit aldığı husus da buradadır. Bir nebze de olsa şiirdeki deformasyon hareketleri, bizi Biçimcilerin kuramlarına götürdü. Divan şiirindeki yabancılaştırmaları 1. Biçimsel açıdan deformasyonlar 2. Muhteva açısından deformasyonlar şeklinde iki genel başlık altında toplayabiliriz.4 2.4.a. Biçimsel Yabancılaştırmalar Biçimcilere göre edebîlik, “metnin dış dünya ile ilintisinde değil, dilin kurallarının kırılmasıyla yeni düzenlenişleriyle ilgili biçimsel sorunlarda yatar. (Moran, 2002: 180) Biçimcilerin “yabancılaştırma” kavramı ile modern şiir çözümlemelerinde çok sık kullanılan bir terim olan “sapma” kavramı arasındaki ince bir farka dikkat etmemiz gerekir. Aksan’a göre sapma adı altında değerlendirilen konu; “gerek sözcüklerin ses ve biçim özelliklerinde, gerek dilin söz dizimi açısından niteliklerinde bilinçli olarak değişikliklere gitmeyi, dilde bulunmayan yeni sözcük ve anlatım biçimlerini kullanma eğilimini içerir.” (Aksan, 2006: 166) Bu nazardan bakıldığında, dilin gramatik yapısındaki başkalaştırmalar, alışılmamış bağdaştırmalar, bozulmalar sapma olarak değerlendirilir. Bu husus, elbette biçimcilerin başkalaştırma anlayışına uymaktadır. Ancak 4 Bu konuda yapılmış en önemli çalışma Turgut Karabey’in “Divan Şiirinde Sapmalar” makalesidir. Rus Biçimciliğinden bahsetmeyen yazar bu makalesinde divan şiirindeki sapmaları, genel olarak iç ve dış sapmalar olarak ikiye ayırır. Bkz. KARABEY, Turgut, (2007) “Divan Şiirinde Sapmalar” A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 32, Erzurum, s.15-38 - 166 - onların sapma anlayışı, sadece yapısal başkalaştırmadan ibaret olmayıp bir bütünün içerisindeki alışılmışın kırılmış olmasıdır. Bu farklı olanın yapısı, gramatik anlamda bozulmuş olmayabilir. Bu bahiste; bazı divan şairleri ile Biçimcilerin ortak noktası olan biçimsel niteliklerin kırılması hususu örnekler ile ele alınacaktır. Bu noktada biçimsel başkalaştırmalar başlığı altında, berceste olmuş bazı manzumelerde, şairlerin şiir dilindeki, kelime, harf ve görsellik mevzuundaki tasarrufları, deformasyonları incelenecektir. Ancak şunu baştan belirtmek gerekir ki aşağıda verilen her örnek Aksan’ın tanımındaki sapma/ başkalaştırma tanımına uymayabilir. Zira bu tarz ürünler gelenek içerisindeki “çeşitlilikler” olarak da değerlendirilebilir. Verilenler, uç noktadaki misaller olsa da divan şiirinin bütüncül yapısında göze “başka” görünen örneklerdir. Osip Brik’e göre (1995: 125) hecelerin zaman içinde almaşması (yani öğelerin devirli yinelenmesi) şiirin ritmini oluşturur. Ritim bir dizenin en temel öğesidir. Benderli Cesârî’nin “Elif-nâme-i Pepeği” yani kekeme diliyle yazılmış5 elif-nâmesi, hem ritimsel açıdan hem de başkalaştırma açısından kayda değerdir. Kendi başlarına bir anlam taşımayan heceler şiir dilinde ritmik bir unsura dönüşebilir. Kekemelik bir konuşma dili kusuru olarak addedilir ve kulağa tırmalayıcı gelir. Ancak şair, bu dili vezin ve kafiye eşliğinde deforme ederek bir ses cümbüşüne çevirmiştir. Şiir, ritmik hızına uygun telaffuz edildiğinde veznin, konuşma dilini nasıl farklılaştırdığı görülecektir. E e evvel be be bende te te tekmîl-i şi’âr Sa sa sânî ca ca cânâ ha ha hâsıl-ı esrâr Hi hi hizmet da da dâ’im za za zâtum kıldı Ra ra rağbet ze ze zerde se se sevdüm bir yâr Şa şa şânı sa sa salsam da da Dahhâk gibi Ta ta tan mı za za zâhir ‘a ‘a ‘avn-i Hak var Ga ga gâyet fe fe fenne ka ka kâdir oldum Ka ka kâmil le le lendüm me me mesken bu diyâr Na na nâdir va va vardur he he hem-dem olacak La la lâyık ya ya yâra ola cân nakd-i nisâr Ey Cesârî pepegiler gazeli bu nazar it Buldı anunla hemîşe bu elif-nâme karâr (G. 230)6 Kekeme diliyle yazılmış gazellerin yanında çocuk diliyle (Lisan-ı Sıbyan) yazılmış gazeller de vardır. Konuşmayı yeni yeni öğrenen çocukların dilinin de divan şiirinde yer alması başkalaştırmaya bir örnektir. Ninesi ’âşıkınun kanına mı aş yermiş Dâhi kundakda iken hûn-ı dile mamma dir ... Seyre seyrâne götürmek dileyen ol bebegi Aldadup hoppacuk u dandin ile atta dir Kıh ider tîg-i nigâhı cız ider nâr-ı gamı Şöyle nev-rüste ki baksan yemege pappa dir Ummacıdur sakınup uyma rakibün sözine Cici dirken sana el sonra begüm kakka dir (G. 196)7 Başkalaştırmanın belki de en ilginç örneklerinden bir tanesi adı Ahmed olarak bilinen bir şairin yazdığı kuş diliyle gazel manzumesidir. 14 beyitlik bu şiirin en belirgin tarafı mısra sonlarına, anlamsız bir “-kı” eklenmesiyle (Cemî-ki, kıyı-ki, fakı-ki) dil deforme edilmiş ve bir üst dil yani kuş dili oluşturulmaya 5 Bu konuda yapılmış çalışma için bkz. ÇELEBİOĞLU, Amil, (1985), “Kekeme Dili (Lisân-ı Pepegî) İle Şiirler" Türk Folklor Araştırmaları, s. 27- 34 6 AKKUŞ, Yasemin, (2010), “Benderli Cesârî’nin Dîvânı” Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi. İstanbul. 7 ULUCAN, Mehmet, (2005), “Muvakkit-zâde Mehmed Pertev-Hayatı, Edebî Kişiliği, Eserleri, Divanı’nın Tenkitli Metni ve Tahlili” Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, Elazığ. - 167 - çalışılmıştır.8 Şiirin, bir mısraı musikî, bir mısraı şarabın dökülme sesi, dört mısraı ise kuşların çıkardıkları sesler taklit edilerek yazılmıştır. Tesbîhini gûş eyle vuhûş ile tuyûrun Cakkan cakakâ cakka çakâ çakk(a) cakîkî (Kuş) Gel ‘ârif isen dinle nedür bâng-i hurûsı Kukrî kukakâ kukr(a) kukâ kukra kukîkî (Horoz) Fehm (et şu) kebûter didügin bakka bakîkî Kû kû bakakâ bakka bakâ bakka bakîkî (Güvercin) Sen meclis-i ‘irfân kadehin nûş ide gör kim Rahkan rahakâ rahrahakan râh-ı rahîki (Şarap akışı) Yellî yelelî yelli yelâ lâ tenedür tâ Tennî tenedür ne didi gör ‘ilm-i musîkî (Musikî)9 Kuş dilini bilmege Süleymân gerek Ahmed Lakkan lakakâ lak lakakâ lakk(a) lakîkî (Boş söz laklak)10 Konuşma dilinin değil de doğadaki seslerin ve gramerin deforme edilmesiyle oluşturulmuş bu gazelde, ses yinelemelerinin ve veznin sağladığı ritimle Biçimcilerin tabiriyle bir “Zihinüstü Dil (Transmental)” ortaya çıkmıştır. İnsanların anlamsız sözlere de ihtiyacı olduğunu söyleyen Şklovski’ye göre; “Transmental olan şey, yaygın bir dil olgusu ve şiir için karakteristik bir fenomen olarak kendini belli etmektedir.” (Eıchenbaum, 1994: 14) Bir anlama sahip olmayan sözcüklerin şiire sağladığı katkı ise kelimenin söyleyiş güzelliğinden gelmektedir. Şiirde her ne kadar anlamsız sözler kullanılsa da bunlar anlam ile ilintilidir. Şair bunu dengede tutmayı başarabilmiştir. Özellikle şarap sesinin bu şekilde mısrada yer alması Nedim’in şiirlerinde de görülmektedir. Bazı şairler dilin sınırlarını daha da zorlayarak çok dilli şiirler meydana getirmişlerdir. Mülemma denilen en az iki ayrı dilli bu şiirler dil sapmalarının birer örneğidir. Mülemma, bir mısraı Farsça diğeri Arapça yahut bir mısraı Türkçe diğer mısraı Arapça ya da Farsça dilinde yazılmış olabilir. Amaç gazellerdeki kelime kadrosunun tekdüzeliğini kırmaktır. Hikmetî’nin bir gazelinden aldığımız beyti Türkçe- Arapça, Cazîb’in Farsça- Arapça, İzzî’nin Farsça- Türkçe’dir. Yâr eger ‘âşık-ı dil-dâdeye olmazsa mutî’ Küllemâ yec’alü fî ‘aşkıhi kad kâne yedi (G. 148)11 Geşte zi mey-i ârız-i to lâle-zâr İhmerre yahmerru ihmirâr (G.133)12 Ez firkat-i tû cânâ dîde-em şek gûyâne Vuslat ile lutf eyle kıl bendeni handâne (G. 261)13 Divan şiirinde görülen ayet ve hadis iktibasları da birer sapma örneğidir. Bununla beraber Ermenice, Rumca, Kürtçe, Tatarca kelimeler de şiir dili içerisinde algıyı bozmaktadır. Tabi’nin kasidesinde alışılmışın dışında kelimeler kullanılmıştır. 8 Kadı Burhaneddin’in de bu mantıkla oluşturulmuş bir şiiri vardır. 9 Musikî nağmesiyle yazılan beytin bir benzeri Taşlıcalı Yahya Divanı’nda da mevcuttur. Şair bu anlamsız mısraı Siyahî için yazdığı hicviyenin vezninin kalıbını söylemek için kullanmıştır: Sorar ise bu bahri ey Yahyâ / Yelelâlâ yelâ yelâ yeleli 10 KÖKSAL, Mehmet Fatih, (2005), “Eski Şiirimizin Kuş Dilli Şairleri” Türk Edebiyatı Dergisi, Sayı: 375, s. 47. 11 EĞRİ, Aysel, (2006), “17. Yüzyıl Şairlerinden Hikmetî ve Dîvânı” Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara. 12 YILMAZ, Salih, (2010), “Cazib Divanı İnceleme- Metin” Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Ankara. 13 KARA, Abdullah, (2007), “İzzi Divanı Tenkitli Metin- İnceleme” Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul. - 168 - Ermeni zarâfeti gör hûlu bûdi hûya câh Zinciribaş çavuşı harr u verru kürd çagırır Göre âhyâr cıka pâre div çagırır müncedi’ Hâs-ı harru u parru veru memmû uru beggu keri’ Çukacı Abrâmda dir ki abbûnu başum içün Çeh rezîku mantakazlar içün oldum mücteyi’ Bagcıvân Sakızlı Yorgi der püpâj o bî-re şey Ligûr ilâ ân daka filor-i najmâtû sevi’ Sebzevâncı başısı îcbîn çıkar konı nûrı Vâle hâ hâ kâra lahnâ pârâ ister der veli’ Ser delîl Boşnakdadır ki celbireh uklân cüvâh Çal cülünci türc cetürsün pâre etmec müncemi Bir de cündî başı Türk dırmân kuduz nitdin dunuz Dir ki Tatar agası buyurga biz kelgandalı Kac kızân zûz zünûzı avçasın ci’ bire ci’ Parga yol körmide gız algan cırık buzgan zeri’ (K.20/ 33-41)14 Çalıcı mehter başı orman işi maymûn nefer Der kopan cüz pükerezmihû çerez ayu Tabi’ Argo söz ve küfürler de divan şiirinde görülmektedir. Divan şiirinin adeta Küçük İskender’i olan 16. yüzyıl şairi Meâlî, sin-kaflı, ağza alınmayacak cinsel içerikli sözleri divanının sonuna doğru çokça kullanmıştır. Özellikle bir kadın adını redif olarak kullandığı gazeli divan şiiri geleneği içerisindeki en dikkat çeken sapkınlık ve sapma örneğidir. Elbette argo sözler de konuşma dilinin önemli bir parçasıdır. Lakin şairler edep anlayışları gereği küfür ve argo sözleri bir “gizli dil” haline getirerek kullanmışlardır. Bugün Anadolu’nun bazı yerlerinde de kullanılan “elli sekizin çocuğu” tabiri “ibne” kelimesinin ebced değerinden tezahür etmiştir. Nevres-i Kadîm’in beytinde noktalı olan kelime sin-kaflı bir kelimedir. Çekemem hiç hele mehâdîmi S..eyim oglumun da anasını (N. 28-5)15 Dil sapmalarının en önemlilerinden biri de kelimelerin gramer yapılarındaki oynamalardır. Nâbî’nin yalnızca matla beytini aldığımız gazelinde kullanılan kafiye, yapısı bozularak oluşturulmuş kelimelerdir. Sütür-reveş yoğ ise kûh-kenlicüklerümüz Misâl-i şâne yiter saf-şikenlicüklerümüz (G. 310-1)16 Kûh: Farsça kökenli - ken: Farsça ek - li: Türkçe yapım eki - cük: Türkçe çekim eki (kısaltma eki) - ler: Türkçe çoğul eki - (i): yardımcı ses - müz: 1. Çoğul şahıs iyelik eki Nâbî Divânı’nda bu şekilde yabancı kökenli bir kelimenin başka bir dilin gramer yapılarıyla harmanlanarak oluşturulmuş pek çok redif ve kafiye vardır. Türkçe, yapısı itibariyle iki ünsüzü yan yana aynı kökte ihtiva etmeyen bir gramer özelliğine sahiptir. O yüzden dilimize giren böyle kelimelerin arasına bir ünlü koyarak Türkçeleştirmeye çalışmışızdır. (Traş: tıraş, film: filim... vb) Türkçe’yi en güzel şekilde kullanan Nedim de böyle kelimeleri bozmuştur. Bir beytinde kebk kelimesini, kebik, (G.18-4) zahm-nâk kelimesini zahim-nâk şeklinde okumamızı istemiştir. Bunlar divan şiiri geleneği için fahiş hata yani birer sapmadır. Çünki tîr-i hecr ile oldun zah(i)mnâk ey gönül Çek çevir kendin ki bir kaşı keman lâzım sana (G. 6-7)17 Bunlarla beraber divan şiirinde en çok görülen dil sapmaları, alışılmış terkiplerin kırılıp farklı özellikli kelimelerle bağdaştırılmasıdır. Özellikle Sebk-i Hindi şairlerinde daha belirgin olarak görülen alışılmamış bağdaştırmalar, uzun terkipler müstakil çalışmalara konu olacak düzeydedir.18 Batılılar iki zıt kelimenin bir potada eritilmesine “oksimoron” der. Bu dil sapması, bir üslup özelliği olarak divan şiirinde görülmektedir.19 Kelime bazındaki sapmaların yanında harflerle ilgili sapmalar da divan şiirinde görülmektedir. Bu sapmalardan biri noktalı veya noktasız harflerle yazılmış gazeller oluşturur. Bu konuda Tecellî’nin yalnızca noktasız harfleri kullanarak yazdığı şiirleri bir divançe oluşturacak kadardır. Osmanlı alfabesi, 13’ü noktalı 14 KAYA, Nejla, (2009), “Tab’i, Hayatı, Edebî Kişiliği ve Dîvânı” Yüksek Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Afyonkarahisar. 15 AKKAYA, Hüseyin, (1994), “Nevres-i Kadîm ve Türkçe Divanı” İstanbul. 16 BİLKAN, Ali Fuat, (1997), “Nâbî Divanı” Cilt 2, M.E.B Yayınları, İstanbul. 17 MACİT, Muhsin, (1997), “Nedîm Dîvânı” Akçağ Yayınları, Ankara. 18 BABACAN, İsrafil, (2009), “Sebk-i Hindî Şiirinde Yeni-Orijinal Yapı ve Terkipler” Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 3, İstanbul, s. 29-46. 19 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. AÇIKGÖZ, Namık, (2012), “Müştemilü’z-zıddeyn veya “Oksimoron” Türk Edebiyatı Dergisi, s.464, Haziran, s. 65-67 - 169 - 20’si noktasız harflerden oluşur. Noktasız harflerden teşekkül etmiş gazellere “bî-nukat” denir. Emin Hilmi20 örneğinde olduğu gibi gazelde hiç bir noktalı harf kullanılmamıştır. Akrostiş sanatı, divan şiirindeki karşılığıyla “müvaşşah” şiirler de harf sapmalarına birer örnektir. Mihri Hatun’un bir gazelinde, ilk mısralardaki ilk harflerinin alınıp sıralanmasıyla Sultan Süleyman’ın adı çıkmaktadır. Sen rûh-ı revân ey cân dil-i mürdeme cân ancak Gül-ruhlarunun şevki gün gibi ‘ıyân ancak Lâle-hadunı bülbül gülşende görüp ider ‘Âlemde gül-i ter çok bu gonçe-dehân ancak Yaylan ile hüsnüni her kim göre di şâhâ Kendüsü dürür gılmân yaylakı cinân ancak Meylüm sanadur hanum kurbân yoluna cânum Gerçegi sözümün bu gayrısı yalan ancak İtünle işigünde çün her gice hem-demdür ‘İzzet ise Mihrîye yiter bu hemân ancak Ne vakt-ı ferâh devrân-ı ‘âlem bu deme hayrân Bin câna deger bir an hōşca zemân ancak (G.81)21 Musammat yani ortadan ikiye ayrılabilen gazellerde bir söyleyiş güzelliği vardır. Âşık Paşa’nın gazelinden verdiğimiz örnek hem musammat hem de “d” harfinin mısra ve bab başlarında kullanılmasıyla bir ritim oluşturulmuştur. Âşık Paşa’nın başka harflerinde bu şekilde kullanılmasıyla yazılmış bu tarz yazılmış pek çok şiiri vardır. Devlet dahi sensün bana devran dahi sensün bana Değdi bana senden bu ışk döndü yönüm senden yana ... Dermanda bu Âşık canı diler göre her dem seni Dolunma ey devlet günü didârını göster bana (Gölpınarlı, 1936: 89)22 Edirneli Nazmi, Rus Biçimciliği ile incelendiği taktirde ortaya pek çok malzeme çıkacaktır. Dönemin dil anlayışı dışında Türk-i Basit felsefesi ile şiirler yazması onun geleneğe soluk aldırma çabasıdır. Şiirin teknik özellikleriyle, yeni şeyler ortaya koymaya çalışan Nazmî, o güne kadar pek kullanılmayan vezinleri şiire sokmuş ve işi yeni vezinler üretmeye kadar ileri götürmüştür. Şiir dilindeki sapmaları oldukça fazla olan şairin “Maklûb-ı Müstevî” başlığını taşıyan şiiri, onun biçime verdiği önemi göstermektedir. Beyitteki her mısra tersten okunduğu zaman düz okunuşu vermektedir. 20 “Divan-ı Hilmi ve münşeat-ı Hilmi” Trabzon Vilayeti Matbaası, 24 Receb 1293/14 Ağustos 1876 21 ARSLAN, Mehmet, (2007), “Mihrî Hâtun Divânı” Amasya Valiliği Yayınları, Ankara. 22 GÖLPINARLI, Abdülbaki, (1936), “Âşık Paşa’nın Şiirleri” Türkiyat Mecmuası Cilt 5, İstanbul, s.87-101. - 170 - A lebi la’l derd-i la’li belâ (cid:1)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:3) (cid:4)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:5)(cid:6)(cid:7) درد ل(cid:11)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:7) (cid:4)(cid:12)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:7) ا Odur o rûha hûr-vâr devâ اود راو ر(cid:15)(cid:16) (cid:17)(cid:16)ور وا ردوا Hoş kemâlün heme kelâmun şûh خ(cid:15)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:19) (cid:20)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:21)(cid:1)(cid:22) (cid:17)(cid:23)ھ (cid:20)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:7)(cid:25)(cid:23)(cid:22) ش(cid:15)(cid:27) (cid:25)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:28)(cid:29)ا (cid:30)(cid:7)(cid:25)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:6)(cid:7) ى(cid:25) (cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:19)ا Âşinâ-yı le’âlî-yi inşâ (cid:17)(cid:21) !(cid:27)(cid:25)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)"# (cid:20)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)$%ا خر &ھ Hem ruh-ı âfetün tefâhür-i meh ا (cid:20)(cid:2)(cid:2)(cid:5)(cid:21) ’(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)( ا (cid:20)(cid:2)(cid:2)(cid:5)(cid:21) ’(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)( ا Â gül-i mülk â gül-i mülk â شو!(cid:27) با ل(cid:25)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:6)(cid:7) (cid:25)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:3) خر (cid:15)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:19) Şu ruh-ı bâ-le’âl-i âb-hurûş (cid:25)$(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:19) و ر(cid:25)(cid:2)(cid:2)(cid:2)*(cid:3) و +ھار ,(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)#ا Âteş-i râhib u bahâr ü şitâ -ظ &(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)/اد رد درد (cid:25)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)(cid:2)0(cid:23)1(cid:29) Nazmiyâ derd-i dürr dâyim zan اود راو درد هدرد وا ر دو ا Odur o derde derd-vâr devâ (G. 516)23 Divan şiirinde normal okuma algısının kırıldığı bir diğer örneği “satranc” türünde görmekteyiz. Yavuz Sultan Selim’in dörtlüğü bunun en meşhur örneğidir. Nazim’in gazeliyle en güzel örneğini bulmuş akis sanatını da buraya eklememiz gerekir. Alışılmış olanı kırma amacını taşıyan anlayışa, görsel şiirler de dâhildir. Bu konuda bir çalışma24 yapan Özer Şenödeyici, (2012: 8) divan edebiyatı için kullanılan görsel yahut figüratif şiir kavramının, “harflerin suretlerinin ya da bizzat metnin istifinin manaya doğrudan tesirde bulunduğu eserleri kast etmek için kullanı[ldığını]” ifade eder. Yazarın bu çalışmasında yer alan görsel şiirlerin çoğu tıpkı Nazım Hikmet’in Mayakovski’nin şiirlerinde çokça görülen şiirin dış sapmasına birer örnek olarak değerlendirilebilir. Birer “muamma” olarak da dikkat çeken bu tarzda amaç; göze farklı gelmek, dikkat çekmek ve sıradan okurun kolayca anlayamayacağı gizli bir dil oluşturmaktır. Yazarın Mecmua-yı Eş’âr’da tespit ettiği “kuş kalemi yazısı” Osmanlı harflerinin harflerin kuşlar ile gösterilmesinden oluşan bir gizli dil örneğidir. Bahrü’l-Maârif’te tespit ettiği şu görsel şiir ise divan şiirinde ender görülen manzumelerden biridir. Çâr mîm ü çâr elif hem çâr med İki lâmın ortasında üç nükat Kim okursa iş bu hattı âferîn Bir avuç darıyı yerler iki bat (Özödeyici, 2012: 44) Nazım şekilleri bakımından sapmalara; beyit sayılarının asırlar ilerledikçe azalması, şarkı türünün ortaya çıkması, Nef’i’nin kasidelerin bölümlerinde tasarruflara gitmesi, Tecellî’nin bazı gazellerinin mahlas beytinden sonra ikişer beyit eklemesi ve bu beyitlerin birinin matla özelliği taşımış olması, bazı gazellerin bütün beyitlerinin matla özelliği taşıması, şairlerin müştereken yazdıkları manzumeler, örnek olarak verilebilir. 2.4.b. İçeriksel Yabancılaştırmalar Muhtevası bakımından “avangard” olarak nitelendirebileceğimiz manzumelere divan şiirinde ender rastlanılmaktadır. Yukarda da bahsettiğimiz Mealî’nin bazı şiirleri ahlaki açıdan divan şiirine terstir. Bahnâme gibi cinsel içerikli eserler 18.asırda ortaya çıkan “sahilnâme” “itiraziye” gibi farklı amaçlarla hazırlanmış mesnevileri bu başlıkta değerlendirebiliriz. Gazellerde yer yer Atâyî gibi “Eskimiştir güzelim kıssa-i Kays u Ferhâd/ Kendimizden yeni efsâneler îcâd edelim” yahut Nâbî gibi; “Efsâne-i Mecnûn ile 23 ÜST, Sibel, (2012), “Edirneli Nazmî Divanı” Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Anakara. 24 ŞENÖDEYİCİ, Özer, (2012), “Osmanlının Görsel Şiirleri” Kesit Yayınları, İstanbul. - 171 -

Description:
In the last part of the famous Bâkî "saf saf" redif of ghazal is to be examined in anlamak için bu redifte yazılmış bütün şiirleri derlemeye çalıştık.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.