ROMANTİK Bir Viyana Yazı Adalet Ağaoğlu, 1929'ddoağ duO.r taöğreniAmniknair Kaı zL isesi'de tamamlaAdnık.a rÜan iversiDtTeCs Fia kültesFir'annisnDız i lvie E de biyaBtöıl ümü'bniüt ir(d1i9 50A)ç.ı labni rs ınavlAan karRaa dyosu'na girdbiu;r advae k uruluşundsaonn rTaR Td'e ç eşigtölrie vlebrudleu ndu (1951-T7R0T)R .a dyoD aireBsaiş kanlığık'unrudmaunn,ö zerklieğline konulmassoın ucius tifaÖ ğertetnic.i ylıilkl arında bayşalzaadrılğıığ ını 1970'tseonn rbaa şkhai çbiişrl pea ylaşmaRdaıd.y ov es ahnoey unlarını romanlaöryık;üa ,n ıd,e nemkei tapliazrlıe Bduiç .a lışmalahraıynadtaı n değişivmed önüşümlerdiunyea rylaık laşımladriıkyklaçate ktDio.ğ a, topluzma,m ani lişkileirnisnaininıç nd ünyasındyaaknis ımaladrüını şüncüer etebilbeocyeukt lairrddae leDdeiğ.i şimklaerrş ısıenddeab iya tıyna pısdaulru mu bakımınddaaa rna yıdşaçvrıa ndkıe;n dinöez güa n latıbmi çimlgeerlii ştAidradlieA.tğ aoğlöuz,e nlyia,r atbıicrdı i klu llan maktadır. Kitapları: Oyun: BiPri yYeasz al(ı19m5 3o)y,n anmıbşa,s ılmamEıvşc;i Oyluinku (1964Ç)a;t ıdÇaaktil( a19k6 5S)ı;n ır(l1a9r7d0Ta)o ;m b(a1l9a6 7Ü)ç ;O yun: BiKarh ramanÖılnü müÇ,ı kKıoşza,l (a1r9 73K)e;n diYnaiz aŞna r(k1ı9 76); Duvaöyrk üs(ü1 992Ç)o;kU zakF azYlaak ı(1n9 91")F;i krlinmciGenü lü" -Oyun( 1996). Roman: ÖlmeyYea tm(a1k9 73")F;i krlinmciGenü lü("1 976B)i;Dr ü ğün Gece(s19i7 9Y)a;z so(n19u8 0Ü)ç;B eKşi ş(i19 84H)a;y .ı.(r.1 987R)u;hÜ şü mes(i1 991R)O;MAN TlK BiVri yaYnaaz( ı19 93). Öykü: YüksGeekr il(1i9m7 4S)e;s sizllliSkğe is(ni1 978H)a;d Gii delim (198H2)a;y aStaıv unBmiaç im(l1e9r97i) . Anı: GöçT emiz(l1i98ğ5Gi)e ;cH ea yat(ıRümy Aan latı1s9ı9,1 ). Deneme: GüneSrü merT opElsue r1l.11e. Criil (t1 983A)d;a lAeğta oğlu Seç mel(er1 99A3y)r.ı cbaa sıollıa nv eo lmayaçne virivlaerrdiı r. Ödülleri: ÜçO yun1,9 7!4ü rkD ilK urumu TiyatÖrdoü lüY;ü ksGeerki lim19,7 S5a iFta ilk;ij. kayAer mağanBıi;Dr ü ğüGne ce1s9i7S,9e daSti ma viV akfEıd ebiyÖadtü lü1,9 80O rhanK emalR omanA rmağanı1,9 80 MadaraRloım anÖ dülüÇ;o kU zak-FYaazklı1an9 9,T2 ü rkiİyşeB ankası EdebiyBaüty ükÖ dülü( TiyatRrOoMAN);T lK BiVri yaYnaaz 1ı9,9 A7y dın Doğan RVoamkafnıÖ dülü. 1995C,u mhurbaşkanKlüılğtıüv reS ana(tE debiyBaüty)ü kÖ dülü. Unvanlar: TÜYAPO nurY azan( 1994E)s,ki şehiArn,a dolÜun iversitesi FahrDio ktorUan van(ı1 998A)B,D OSU (OhiSot atUen iversHiutmya, neL etteErdse)b iyFaath rDio ktorUan van(ı1 998). Adalet Ağaoğlu'nun YKY'd eki öteki kitapları: Duvar Öyküsü (1992) Karşılaşmalar (1993) Seçmeler (1993) Yazsonu (1993,1999) ROMANTİK Bir Viyana Yazı (1993, 1994, 1995) Ölmeye Yatmak (Dar Zamanlar I, 1994, 1996) Bir Düğün Gecesi (Dar Zamanlar II, 1994, 1995, 1996) Hayır (Dar Zamanlar III, 1994, 1996) ... Geçerken (1996) Başka Karşılaşmalar (1996) Toplu Oyunlar (1996) ''Fikrimin İnce Gülü" (1999) Üç Beş Kişi (1999) Ruh Üşümesi (1999) ADALEATG v AOvG LU Romantik Bir Viyana Yazı ROMAN omo İSTANBUL YapKır edYia yınları 43 Edebiy-at ROMANTİKB iVri yanaY az/ı A daletA ğaoğlu GeneTla sarımF:a ruilkl ay KapaTk asarıNmaıh:i dDei kel BaskŞıe:f ikM atbaası 1. Ekim 1993 Baskİıs:t anbul, 10. 2000 Baskİıs:t anbNuli,s an 975-363-243-6 ISBN 1993 ©YapKı redKiü ltüSra naYta yıncıTılcıakr evteS anaAy.iŞ . YapKır edKiü ltüSra naYta yıncTııclıka retS avnea Ay.iŞ . . YapKır e2d8K5iü ltüMre r8k00e5z0 i. istikClaadld eNsoi. Beyoğlu Istanbul (O 212) 252 47 00 (O 212) 293 07 23 Telefon: (pbxF)a ks: htt/p/ :www.ykykultur.trc om. htt/p :/www.shop.superonline.com/yky e-posytkak:u ltur@ykykulttru r.com. Bu sayfalardaki bütün kişi, yer, kitap adlarının, tarihle rin, coğrafyaların 'gerçektekilerle' her türlü ilişkisi var dır. Sadece, kitabın okunup üflenmiş roman kategorile rinden hiçbiriyle hiçbir ilişkisi yoktur. Yazarın özlemi, bu romanın kafalarda önden hazır her hangi bir kalıba sokulmadan okunmasıdır. A.A. I. Anahtar Deliği Ba-rok, oh-huhh. Ba-rok, oh-huhh. Ba-rok.. ·. Barok, Ortaçağ karanlığını geride bırakmak, Rönesans'ın yolunu açtığı büyük keşifler zaferini parlak bir geçit töreniyle kutlamaktır. Oohhhh!.. Tümce amma da çetrefil. Gel de ayak ve soluk uydur. Ba-rok, oh-huhh. .. Ba-rok, lt-riii ... Ooh-huh, Ba-rok.. . Ayak değiştir. Ba-rok, karanlık Ortaçağı geride bırakıp, Rönesans'ın yol açtığı büyük keşifler zaferini tumturaklı törenlerle kutlamaktı. Bu ya da buna yakın bir söz dilime, beynime, neresiyse işte arlık; bana, öyle ya, bana takılıp kaldığında, dünyanın tarihte ki rengini hiç solmadan koruyan herhangi bir kentini düşünü yor değildim. Herhangi bir barok yapıya doğru gitmiyor, ora dan dönmüyordum. Barok bir konserden çıkmamıştım, öyle bir konsere gitmeyi de o ara düşünmüyordum. Hyde-Park'ın bir ucundaki gölgeli cadde boyunca yürüyordum: Ba-rok, lt-riii ... 7 Yürüyordum. Önümde de iki küçük yeğenim, bir an önce hamburgerlerine kavuşmak için koşuyorlardı. Amaç açıktı, yol belliydi; çocukların ne yiyecekleri de, o an da dünyada binlerle binlerle çocuk ve gencin aynı şeyi yemekte bulunduğu da: İki üç katlı yuvarlak yumuşak ekmek arasında kalın yassı köfte, turşu, domates salçası, kıyılmış soğan ya da Rus salatası gibi şeyler olacaktı; yanında coke olacaktı; kızarmış patates olacaktı. Kızarmış patatesten herbiri için birer porsiyon daha istenecekti. Kağıt tabaklar, kağıt bardaklar, peçeteler, plas tik tepsi, küçük kaşıklar olacaktı. -O dönemde, böyle hafif mal zemeden de olsa, yemekler hala kap kacak gibi şeylerde yeni yordu.-Kızarmış patatesin yanına, yeğenlerimden birisi için yi ne domates salçası, öteki için hardal sıkılacaktı. Fakat zihnim, bir nakarat halinde tutturmuş gidiyordu. Ben de gidiyordum: Barok, Ortaçağı geride bırakıp, Rönesans'la gerçekleşen büyük keşifler zaferini görkemli törenlerle kutlamaktır. Söz, ilkağızda Barok'un peşine taktığı ltri'yi arada bir unutturuyor -zaten bu Osmanlı bestecisinin müzik ansiklope dilerinde yeralması da unutulmuştur-, adımlarımı şaşırtarak kendisi de her seferinde küçük değişikliklere uğruyordu. Çocuklar önümsıra hamburgerciye doğru koşarlarken dili me, zihnime, ayağıma, pekala bana; bana takılan da herhalde bunlardan farklıydı. Sözcükler aynıyken bile tınısı değişiyor, beynime dolanan tümce, araya giren en küçük zaman parçasın da dahi kılıktan kılığa bürünüyordu. Fakat, anlam aynıydı. Her seferinde 'Ba-rok. ..' diye başlaması da. Oh-huh. Nefes borumun derin bir inip kalkışıyla 'Ba-rok. .. ' diye başlayan tümce, bir yerde okumuştum da, Londra'nın orta ye rinde, Hyde-Park'ın oralarda yeniden bilincime mi çıkıyordu, yoksa zihnimin o andaki durumu mu hamburgerci adının yeri ni baroka bırakmasını buyuruyordu; bilemiyordum. Tümce, bi linçaltımdan üste çıktıysa bile, ortada buna yolaçan bir dürtü, bir şey olmalıydı. Parka teğet ağaçlıklı yol ya da hamburgerci adı bunu açıklamaya yetmiyor. Üstelik durum bukadarla da kalmadı. Barok, arkasına lt ri'yi, o da gerisine bu tumturaklı tannan tümceyi taktığı tarihi 8 andan başlayarak, neredeyse bir saplanhya yakalandım. Özel likle dilinden anlamadığım, sözcük dağarcığı sessiz harflerden T ile başlayanlardan yana yoksul bir ülkenin barok bir kentine rahat, geniş soluklu bir hikaye uydurma saplanhsı. Öyle ki, ya nımda küçükler bulunmasa, kendimi daha o dakika Lond ra' dan Viyana' ya atmıştım. (Viyana için, hala yerinde duruyor mu, diye lütfen haritala rınıza bakınız.) Viyana, dedim, değil mi? Nedense, Viyana. O zaman da çok şaşırmışhm. Daha iyi bir örnek var mı, yok mu, hiç düşün meden, ilk aklıma gelen yer, Viyana oldu. Oraya gitmeliydim. Eski, küçük, tabii ki oval bir alanda durmalıydım. Kentin barok önyüzü, içinde yuvarlandığım kay gan/kaotik günün yerleşik fon perdesi olmalıydı. Ben, bu taş tan perdenin orta yerinde yükselen büyük süslü kapıya yaklaş malı, bronz kilidin geniş anahtar deliğine gözümü dayamalıy dım. Nedense, kapının bana ardına kadar açılacağını hayal bile edemiyor, anahtar deliğiyle yetinmeyi çok doğal sayıyordum. Bir zamanlar prensleri�, düklerin, kontların binlerce taş iş çisi çalıştırarak kurdukları avlu, park, saray duvarlarının hiçbi rinin üstünde, "Viyana Viyanalı'nındır!", "Yabancı defol!", "Be yaz içeri, kara dışarı!", "Kuzeye hayır, güneye evet!" gibi yazı lar yazılmış bulunmamalı, bu duvarlarda uçlarından kanlar damlayan ok, çekiç, hançer, balta resimleriyle karşılaşmamalıy dım. Sokak satıcılarının dahi ipek dantel yakalıkları, ipek ye lekleri, kollukları, yanaklarında benleri, başlarında gümüş renkli perukaları olmalıydı. Viyana'yı kuşatıp da kenti alması na ramak kala, bu 'basit işi' emrindekilere ve düşman casusu, Türk kahvesi tiryakisi Georg Kolschizsky'ye bırakarak Baden kaplıcalarına gidip yorgun gövdesini, gutlu dizlerini şifalı sula ra teslim eden Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'yı Bursa işi çizgili hamam bornozuyla görebilmeli, Rudolfshofun ılık yüzme ha vuzunda onu Savoie Prensi Eugene'le şakalaşırken bulmalıy dım. Onlar şakalaşırken, Türk-Leh-Avusturyalı on kadar er -şimdiki gibi o zamanlar da böyle böyle ırklar, topluluklar var dı-, gözleri kudretten sürmeli Erzincan kızlarıyla blues dinle yip dansediyor olmalıydılar. 9 Bitmedi. Anahtar deliğine gözümü daha iyi yapışhrmalı yım ve bir de bakmalıyım ki: Tarih, sakalını kesmiş, saçını sıfır numara traş etmiş, sonra da kanlı hançerini Tuna'ya atıp, eline bir elektrogitar alarak en işlek metro geçidinde Get Together şar kısını çalıp söylemeye durmuştur. Önünde, Venüs gezegeninde işlenmiş, uzay mavisi, ağırlıksız bir mendil serili. Gelip geçen bu mendile öpülüp koklanmış, sevilip okşanmış çok eski, çok değerli birer gözyaşı damlası bırakmalı, damlalar nehir olup in sanlığın öldürgen silahlarının ateşini söndürmeli. Yok eğer, Tarih bunları yapmayacak, hiç sesini çıkarmaya cak, olan olmuş artık, geçen geçmiş, diyecekse, Hayalci Ho ca'nın bir defa daha sahneye çıkması kimseyi şaşırtmamalı: Yıl lar yılı polka, vals, şarapla, Roman havalarıyla halhamur olmuş Avusturya hayatı, bugünden ertesi güne Arap alfabesi öğren meli; Kerms, Melk, Sulz, Salzburg, Klosterneuburg, ne bileyim işte, Klagenfurt (ahh sevgili Ingeborg Bachmann, iyi dinleyin beni, siz ne bileceksiniz, siz tek alfabeyle doğup büyüdünüz, tek alfabeyle de öldünüz kardeşim), Ramsau okul sahnelerinde çocuklar Aydın Zeybeği ile Çayda Çıra oynamalı; kızlar, kadınlar, renkli, fistolu, büzgülü, yelekli, karpuz kollu giysilerinden so yunup çarşaflara, yaşmaklara bürünmeli, bürümcükler giyin meli, peçeler takınmalı, takunyalar taklatmalı; babalar tespih çekip önünü kaşımalı, bu arada geğim geğim geğirmeli, sarık takıp bıyık burmalı, karıların kızların sırtından sopayı, karnın dan sıpayı eksik etmemeli; Mozart da peruğunu alıp fes giyme li, Hüseyin İleri darbukası refakatinde Sazım Gibi Sfnem Dahf'yi takliden bir şeyler bestelemeli, Türk Marşı'ndan piyano ve kre mayı çıkarıp yerine bir miktar çiğköfte baharatı ile nısfiyye to humu koymalı; Schubert, zurnayı klarnete tebdil eylerneksizin Bitmemiş Senfoni'sini Çadırımın Üstüne Şıp Dedi Damladı'ya göre uyarlayıp lütfen artık bitirecekse bitirmeli. Dernek ki, herkese ana aşığı, baba tutkunu, bastırılmış duygular falan gibi kulplar takacağına Freud efendi de arkasını sıkıp biraz da Osmanlıca düşünmeli, yazmalı; lafa bismillahla başlayıp, allahın dediği olur'la bitirmeli. Klimt, burnunu kanata kanata da olsa, Beç' de Güreş diye çizmeli, boyamalı; öyle elin, hem de koskoca besteci lerin karılarıyla halvet ola ola süslü salon mallarını yaldızlayıp 10
Description: