ebook img

RİSALE-İ NUR'A GÖRE İSLAM EKONOMİSİNDE ÜRETİM VE TÜKETİM Ahmet EFE Öz Müslüman ... PDF

22 Pages·2017·0.4 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview RİSALE-İ NUR'A GÖRE İSLAM EKONOMİSİNDE ÜRETİM VE TÜKETİM Ahmet EFE Öz Müslüman ...

e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR) ISSN:1308-9633 Nisan-2018 Cilt:10 Sayı:1 (19)/April-2018 Volume:10 Issue:1 (19) Sayfa:92-113 RİSALE-İ NUR’A GÖRE İSLAM EKONOMİSİNDE ÜRETİM VE TÜKETİM Ahmet EFE Öz Müslüman ülkelerdeki ekonomik çözümlemeler, sistem, politika ve kurumsallık boyutuyla batılı merkez kapitalist ülkelerin etkisinden kurtulamamaktadır. Üretim ve tüketim alışkanlıkları da kapitalist kültürün en temel öğeleri olduğundan dolayı bu yaklaşımdan nasibini almaktadır. Bu çalışmamızda İslami bakış açısıyla İslam ekonomisi kapsamında üretim ve tüketim konuları ele alınmaktadır. İddiamız, İslam’ın üretim ve tüketim ile ilgili yaklaşımının modern ekonomiye nispeten insanın huzurunu sağlama, hayatını kolaylaştırma ve ihtiyaç kaynak dengesini koruma noktasında daha tutarlı, mantıklı ve yararlı sonuçlar doğurduğudur. Buna göre, dünya hayatını merkeze alarak diğer her şeyi dünyadaki maddi kazanımlar açısından araçsallaştıran batı kapitalizmine nazaran, dünyayı geçici ve dünya hayatının üretim ve tüketimle ilgili bütün gereklerini de ebedi olan ahiret hayatını kazanmak için bir araç olarak görerek, her iki hayatı da değerleri kadar önem veren İslami yaklaşımın üstünlüğü ortaya konulmaktadır. Bu çerçevede üretim ilişkileri ve tüketim anlayışları ile uygulamalar gerçek ihtiyaçlara göre, insanları muhtaç hale düşürmeden, israf etmeden, paylaşarak ve insanlık yararını gözetecek şekilde gerçekleştiğinde, toplumsal yaşamın İslam ekonomisine uygun olacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: İslam ekonomisi, kamu ekonomi yönetimi, üretim, tüketim, Risale-i Nur PRODUCTION AND CONSUMPTION WITHIN ISLAMIC ECONOMICS ACCORDING TO RISALE-I NUR Abstract Systematical and political solutions in Muslim world cannot be independent form western capitalism. Production and consumption behaviors are also having their share from this tendency. Our argument is that since approaches of Islamic economics are valid and pervasive, its results are more congruent, logical and beneficial in providing human happiness, easing burden of worldly life and providing a balance between needs and resources. Therefore, in comparing western capitalism that centralizes worldly life in primer focus by subjugating everything that can serve material progress and capital accumulation as means of production or productive relations, with İslamic approach that takes production and consumption activities within the world only as a temporary actions but worthwhile to the extent that it preserves sincerity and sharing with the neediest Makale gönderim tarihi: 05.10.2017, kabul tarihi: 21.02.2018 Doi: 10.26791/sarkiat.341796  Dr, CISA, CRISC, PMP, Ankara Kalkınma Ajansında İç Denetçi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde yarı zamanlı öğretim görevlisi, [email protected] 92 Ahmet EFE and serves for eternal life of the hereafter by subjugating whatever exist that serves humanity as divine bounties. Should the perception and application of production relations and consumption tendencies should be based on real needs of human being by sharing and without putting into extravaganza, realized sincerely then life of societies can be in compliance with prerequisites of Islamic economics. Keywords: İslamic Economics, Public Economy Management, Production, Consumption, Risale-i Nur Giriş Bilimsel disiplin alanında, şer’i hukuk yaklaşımları ile birlikte finansman metotları daha ağır bastığından, modern iktisat dışında nasıl bir analitik yaklaşım gösterilmesi gerektiği de henüz tam olarak netleşebilmiş değildir. Bu nedenle, öncelikle, İslam ekonomisi disiplininin kendi alanına giren ilkesel kavram ve kuramsal temellerin incelenmesinde, üretim ve tüketim yaklaşım ve uygulamalarının da incelenmesi gerekir. Bunun yanı sıra üretim ve tüketim ile ilgili düzenlemeler ve kurumsal yapılanmalar da mevcut olduğu için kamu yönetimi disiplini kapsamında değerlendirmeler yapılması, bürokratik ve idari düzenlemelerle piyasa aktörlerinin uygulamalarını ve hareketlerini yönlendirmesi açısından önem arz etmektedir. Çünkü İslam ekonomisi ilke ve kurumlarının takipçisi kamu idareleri ve düzenleyici otoriteler olacaktır. Modern iktisat teorisinin sadece dünya hayatıyla ilgili sınırsız ihtiyaçların sınırlı kaynaklarla karşılanabilmesi noktasında analizler yaparken, İslam ekonomisi sadece dünya hayatını değil aynı zamanda ahiret hayatını da dikkate alırken, ahiret hayatını dünya hayatına öncülleyen ve dünya hayatını da ahiretin bir tarlası bir mezrası gibi eldeki kaynaklardan birisi olarak değerlendirir. Üretim ve tüketim ile ilgili düşünce alt yapısının dikkate alınması gerekmektedir. Çünkü üretim ilişkileri ve tüketim kalıpları materyalizme dayanan kapitalist ve sosyalist yaklaşımların temel farklılıklarını gösteren en önemli konulardır. Bu nedenle de, İslam ekonomisinin üretim ve tüketim ile ilgili temellerinin irdelenmesi İslam ekonomisi disiplininin olgunlaşabilmesi açısından büyük önem arz etmektedir. Çünkü, üretici ve tüketiciler, ekonominin temel aktörleri ve uygulayıcısıdırlar. İstihdam, vergi, arz, talep, kalite, ithalat, ihracat, tasarruf ve yatırım gibi temel göstergeler üretici ile tüketicileri birinci derecede ilgilendirmektedir. Toplumdaki her insan ya üretici ya da tüketici veya her iki özelliğe birden sahip olabilmektedir. İslam ekonomisi sistemi kapsamında üretim ve tüketim alanının nasıl düzenlenmesi gerektiği bu açıdan gerekmektedir. Metodoloji Araştırmamızda betimleyici ve ilişki arayıcı mantıksal analiz metotları kullanılmaktadır. Ayrıca İslam ekonomisi, davranışsal ekonomi, üretim ve tüketim ile ilgili literatür taraması yapılmaktadır. Bu nedenle daha çok normatif ve sübjektif değerlendirmeler üzerinde gidilecektir. Ebsco veri tabanında yabancı literatür taraması yapılmıştır. Buna göre "islamic economics" olarak yapılan aramada 189 adet makale, "islamic production and consumption” olarak yapılan aramada 3 adet makale çıkmıştır. Türkçe literatür araştırması için de "İslam ekonomisi" olarak yapılan aramada 10 adet makale ve 93 Risalei Nur’a Göre İslam Ekonomisinde Üretim ve Tüketim "İslami üretim ve tüketim” olarak hiç yayın olmadığı tespit edilmiştir. aynı şekilde Google Scholar üzerinde yapılan tüm diller için aramada ise sırasıyla "İslam ekonomisi" 610 yayın ve "İslam ekonomisinde üretim” sadece 1 yayın (Efe, İslam Ekonomisinde Üretim Faktörleri ve Fiyatlandırma Sistemi 2017)tespit edilirken “tüketim” kısmı için ise henüz hiç yayın tespit edilememiştir. Dolayısıyla, araştırma alanında yeterli düzeyde yabancı yayın varken Türkçe literatürde yeterli düzeyde olmadığı görülmektedir. Bu husus da kuşkusuz, çalışmanın Türkçe literatüre olan katkısının önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Alandaki kavramsal, teorik ve uygulamayla ilgili tartışmalardan sonra üretim ve tüketim ile ilgili İslami literatür incelenmekte ve özellikle de Risale-i Nur tefsirindeki değerlendirmeler çerçevesinde analizler yapılmaktadır. Bunun nedeni de Risalelerin diğer eserlerde rastlanılmayan üslubu, içeriği ve tarzındaki orijinalliktir. Örneğin İktisat risalesinde modern iktisadi kuramlara benzer analizler yapılmadan ve maddi sermaye birikimleri dikkate alınmadan insan huzuru, saadeti ve lezzeti, hem dünya hem de ahiret kazançları açısından ele alınarak, her an ölümle yüz yüze bulunabilen insanın en önemli sorununun yok olmaktan ve cehennemden kurtulmak olduğunun altı çizilerek insanın elindeki ömür sermayesinin kıt bir kaynak olarak nihayetsiz ihtiyaç içerisinde bulunduğu yokluktan kurtulmak ve saadetli ebedi yaşama kavuşturacak şekilde kullanılması gerekliliği üzerinde değerlendirmeler yapılmaktadır. Dolayısıyla insanın dünya hayatından ziyade ahiret hayatının kazanmasına odaklanırken, İslam’ın mucizevi bir yönü olarak dünya hayatının da daha saadetli, mutlu ve lezzetli geçirilebildiği ortaya konulmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmamızda temel amaç, İslam ekonomisinin üretim ve tüketim ile ilgili boyutuna dair detaylı bir çalışma yapmak değildir. Zira, bu ancak bir kitap çalışmasına konu edilebilecek düzeyde kapsamlı bir analiz ve değerlendirmeyi gerektirmektedir. Buradaki temel amaç, İslam ekonomisinin üretim ve tüketim ile ilgili temellerinin olabildiğinin ortaya konularak, bunların modern iktisadın dayandığı batı üretim ve tüketim yaklaşımlarından farklılık arz ettiğinin ispatlanabildiğini göstermektir. Bu nedenle de İslam ekonomisi disiplini üzerinde yaptığımız bu araştırmayla ekonominin üretim ve tüketim ile ilgili boyutuyla literatüre katkıda bulunmak ve Türkiye’de çıkmış bir dini eser olarak Risale-i Nur’un konuya katkısının olup olmadığının tespit edilmesi gerektiği düşünülmüştür. Buna göre araştırma sorularımız şu şekilde belirlenmiştir: 1. İslam ekonomisi üretim ve tüketim açısından analiz edilebilir mi? 2. Türkiye’de ortaya çıkan çağdaş bir eser olması açısından Risale-i Nur tefsiri İslam ekonomisinin üretim ve tüketim ile ilgili temellerini ortaya koyabilmeye katkıda bulunabilmekte midir? Yukarıda belirtilen araştırma sorularına cevap aranırken öncelikle İslam ekonomi yönetimiyle ilgili sorunlar değerlendirilerek araştırma problemi yapılandırılmakta; modern ekonominin temelleri konuyla ilişkisi bağlamında değerlendirilmekte; din kültürü ile ekonomi arasındaki ilişkiler kuramsal ve kavramsal boyutlarıyla ele alınmakta; İslam hukuku ile ekonominin nasıl düzenlendiği üzerinde durulmakta; İslam ekonomi üretim ve tüketim ile ilgili temelleri değerlendirilmekte; ve en son İslam ekonomisinde üretim ve tüketim ile ilgili Risale-i Nur tefsirindeki hususlar çerçevesinde nasıl bir katkıda bulunulabildiği analiz edilerek araştırma soruları cevaplanmaya çalışılmaktadır. 94 Ahmet EFE Araştırma Problemi Yukarıda belirtildiği gibi, araştırmamızda ekonomik davranışların üretim ve tüketim ile ilgili nedenlerinin olup olmadığı ve bunun İslami perspektiften idari ve bürokratik uygulamalarla, üretim ve tüketim ile ilgili analizlerle çözümlenmesinin olanaklı olup olmadığı araştırılmaktadır. Araştırmamızın hareket noktası da İslam toplumlarında daha çok batı felsefesinin ürünü olan sistem, yaklaşım ve politika paketleri ile kurumsal yapılanmalardan çoğunlukla sonuç alınamaması ve İslam ülkelerinin batılı merkez kapitalist ülkelere göre üretici olmaktan çok tüketici ve çevre toplulukları gibi görünmeleridir. Bu konuda yapılan bazı araştırmalardan bahsedilirse; Müslümanların maddi olarak geri kalmışlıkları ve aralarında birliğin olmamasının, aslında onları arzuladıkları caddede ilerlemelerini sağlayabilecek olan Kuran’ın Dünya görüşü yani Kuran felsefesinden uzaklaşmış olmaları (Shittu 2014, 240), İslam ekonomistlerinin batı felsefesi ile ilgili eğitim süreçlerinden geçmesi, onların aynı gözlükle bakmalarına neden olduğundan dolayı, temel sorunun aslında eğitim sisteminde yattığı (Zaman 2012, 144), İslam ekonomisinin bir bilimsel disiplin olarak geliştirilmesinde ciddi krizlerin olduğunu gösteren kanıtların mevcut olduğu (Zaman 2012, 143), İslam ekonomisi çalışmalarının başarısız olmasının nedeninin modern ekonominin epistemolojik ve sosyo-tarihsel temellerini yani kökündeki meta-ilkeleri başarılı bir şekilde kapatamadan onları İslam’ın normatif pozisyonuna göre dönüştürememesi olduğu (Jha 2013, 171), İslam ekonomisi ile ilgili çalışmalarda stratejik vizyon eksikliği sorunu olduğu (Khan 2013) ve İslam’ın kendisine has karakteristiği olmasından dolayı modern ekonomi yaklaşımından ayrıştığı iddiası çerçevesinde yapılan bir araştırma sonucunda “İslâm’ın bütünlüğü nazar-ı itibara alınmadan ve İslâm bütün boyutlarıyla hayata taşınmadan yapılan iktisat çalışmaları, “İslâm kapitalizmi” veya “faizsiz ve zekâtlı kapitalizm” olmaktan öteye geçemeyeceği” (Çayıroğlu 2014), İslam ekonomisinin öz ve içerikten yoksun olduğunu ve İslam ekonomisi çalışmalarının da aslında farklılaştırılmış bir İslam kimliği oluşturma çabaları olduğu (Zaman 2012, 145) noktalarında pek çok analiz ve değerlendirmeler yapılmıştır. Müslüman toplumların geri kalmışlıklarının nedenleri üzerine daha pek çok analiz yapılmıştır. Ancak ekonomik sorunların çözümü için genelde çeşitli politika paketleri ile kurumsal yapılar üzerinde durulurken, İslam ekonomisinin çözüm sağlama kabiliyetinin göz ardı edilmesi bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Çeşitli problem tanılarından da anlaşılacağı üzere, İslam toplumlarında veya Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerdeki İslam ekonomisi çalışmalarıyla ilgili olarak pek çok sorun belirtilebilir. Burada yaptığımız problem tanımlaması ise, Müslümanların dünyevi kazanımlarını ahiret kazançlarına tercih edebilmelerinden dolayı, şekilsel olarak yapılacak İslam ekonomisi çalışmalarının istenilen ideal sonuçları verebilmekten uzak olduğudur. Bu nedenle de, sorun analizinin ancak kapitalist hegemonya ile toplumun iç değerlerine sirayet etmiş olan üretim ilişkilerindeki uygulamalar ile tüketim kalıpları ve alışkanlıkları olarak görülmektedir. Buna göre, İslam’ın gerektirdiği üretim ilişkileri ve tüketim alışkanlıkları elde edilmeden, gerçek anlamda İslam ekonomisinin tesis edilmesinin olanaklı olmayacağı şeklinde araştırma hipotezi geliştirilmiş ve analizler bu çerçevede yapılmıştır. 95 Risalei Nur’a Göre İslam Ekonomisinde Üretim ve Tüketim Din Kültürü ve Ekonomi İhtiyaçlarla mevcut imkânlar arasında dengeli bir yaşamı tesis ve kontrol eden müesseselerin başta geleni muhakkak ki dindir. Din, israfı yasaklayarak insanı hakiki ve zaruri ihtiyaçlarının temini için meşru yollarda çalışmaya sevk eder. İslam`da din, yaşantının tüm örgüsünü kapsamakta olan kuşatıcı bir çerçevedir. İslamiyet, hayatın her bir yönünü ele aldığı zaman onu din ile birleştirir ve onu insanın kendi yaratıcısı ve ahiretiyle olan dini bağlantı çerçevesinde kalıba döker. Din, kişisel içgüdüleri genel toplumsal çıkarlar hesabına güçlendirerek sosyal problemleri çözümleme konusunda başrolü oynamaktadır (Efe 2017, 39). Karl Marks kadar farklı olan Max Weber ve Robert Barro gibi ekonomistler, ekonomik organizasyon ile din arasında ilişki olduğuna işaret etmişlerdir. Weber, öncelikle Hıristiyanlık ile ilgiliyken, Barro ise bakış açısını İslam’ı da dâhil edecek şekilde genişletti. Hz. Muhammed’in ilk ekonomist olduğunu iddia eden Koehler’e göre O, dini çağrısını 20-30 yıllık ticari müteşebbislik hayatından sonra yaptı. Onun kişisel altyapısı ve iş dünyasındaki faaliyetleri iş ve piyasalara yaklaşımını etkilemiş ve bu zamanla İslam ekonomisine dönüşmüştür. Çin, Hint, Afrika ve Avrupa’ya bağlanan İslami ticaret askeri ve politik konulardan daha az dikkat çekmektedir. Hâlbuki Akdeniz antik zamanında, Dünyanın ilk gerçek anlamdaki küresel ticaret sistemine geçiş sürecinin, aslında ekonomist Hz. Muhammed’in ekonomik anlayışından geldiği iddia edilmektedir (Koehler 2011). Kapitalizm ve bürokrasi ilişkisini dini perspektifle de ele alan sosyolog Max Weber’in “The Protestan Ethic and The Spirit of Capitalizm” isimli kitabında, dinin toplumlardaki ekonomik ilişkileri ve kapitalistleşme sürecini ciddi bir şekilde belirlediğinin altı çizilmekte ve doğu toplumları ile Avrupa örnekleri üzerinde farklı dinlerin toplumsal ve yönetsel gerçeklikleri nasıl etkileyebildiğinin ve kapitalizmin gelişim sürecinde dinin etkisindeki değişimlerin analizleri yapılmaktadır (Gundolf ve Filser 2013, 177). Dolayısıyla, kapitalizmin gelişim süreciyle ilişkili analizlerde din ve onun kısmen yansıması olan toplumsal üretim ve tüketim ile ilgili kültürü ve davranış kalıplarını dikkate almamak, araştırmanın eksikliğini gösterebilir. Dolayısıyla, aslında dini yaklaşımların ekonomik hayatı ve dolayısıyla kapitalizmin yükselişinin kaynağını oluşturduğu bilinen bir yaklaşımdır. Ancak, kapitalizmin yükselmesinde 16.yy dini dönüşümlerin büyük katkısı olduğu kabul edilse de, kapitalizmin yükselme aşamasında da dini değerlerde gerileme olduğu söylenebilmektedir (Wilber 1974, 257). İslam ve Hristiyanlığın karşılaştırmalı olarak modern devlet ve demokratikleşme üzerindeki etkisini inceleyen Minkenberg ise (2007), modern demokrasinin köklerinin Hristiyanlığa dayandığını delillerle ortaya koymuştur. Protestan teologların görüşlerini inceleyen bir araştırmacı ise, modern Protestan teologların bir taraftan liberteryenleri eleştirirken diğer taraftan da gayri insani ve ruhsuz materyalizme karşı durduklarını ortaya koymuştur. Bu ikili kritiğin de, bireysel özgürlüklerle sosyal kurumların güçlerinin dengelenmesi gerektiğini ortaya koyduğu bunun da modern dinin özü olduğu savunulmuştur (Riis 1989). Bir asır boyunca Marksizmi kökleştiren materyalist ve dünyaperest üretim ve tüketim felsefesi, önce ekonomik determinizm felsefesine dönüştü ve ardından da yerini kültürel determinizm felsefesine bıraktı (Steigerwald 2005, 71) Kültürel determinizm de bu kapsamdaki analizlerde dikkate alınması gereken önemli bir 96 Ahmet EFE husustur. Çünkü, kültür aslında toplumsal üretim ve tüketim yaklaşımını yansıtan ve dini değer ve ritüellerden oldukça etkilenen bir sosyal değerdir. Kültürel determinizm, fakirliğin ve az gelişmişliğin toplumların kendi inanç, tavır ve alışkanlıklarına bağlı olarak içsel bir dinamiği olduğunu ortaya koyar. Tarihsel maddeci yaklaşımlarda, din ve kültür de dikkate alınmakta ancak nedensellikten ziyade daha çok araçsallık noktasındaki işlevsellikleri ön planda tutulmaktadır. Dolayısıyla, materyalist felsefede merkeze maddi ekonomik bölüşüm alındıktan sonra diğer her şey bölüşümü arttırmak için kullanılan araçlara dönüştürülmektedir. Kapitalist kültür dini değerler ile manevi gerekliliklerin üstüne çıkmıştır. İnsanlar, üretim ilişkileri ile tüketim alışkanlıklarında hâkim olan kültürden etkilenmektedirler. Dindar üreticiler kredi almak zorunda kalmakta, işçisini sömürmeye çalışmakta ve insanlığa zarar veren mal veya hizmet üretimi süreçlerine katkıda bulunabilmektedirler. Bunun yanısıra, tüketim kalıpları da popüler kimselerin tercihleri, reklam, itibar, görenek belası ve suni ihtiyaçlar doğrultusunda biçimlenmekte ve insanlar sürekli kendilerini fakir hissetmektedirler. Ailesinin temel ihtiyaçlarını giderebilmelerine rağmen, kapitalist kültürle bezenen görenek belası toplumda hâkim olduğundan, kredi almaya ve bazı tüketim alışkanlıklarını sürdürmeye insanlar kendilerini mecbur hissetmektedirler. Dinen israf sayılan pek çok uygulama ve davranış normal karşılanmakta kapitalist kültüre uyum zamanla artmaktadır. Bunlar arasında, farzlarını yapmaya çalışan dindar ailelerin de yer almış olması özellikle politik veya ekonomik olarak belirli bir toplumsal seviyedeki ailelerin de israf ve gösteriş kültürüne kapılmalarına yol açmıştır. Bu noktada dinin belirli ritüeller ve şekillere sıkıştırılarak din işleri, dünya işleri ayrıştırılmakta ve hem kapitalist hem de dindar profillerin Müslüman toplumlarda meydana geldiği görülmektedir. Bu durumlarda, İslam hukuku ve İslam ekonomisinin nasıl konumlandırılabileceği ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. İslam Hukuku ve Ekonomi Marsuki’ye (2009) göre ise din, Dünyadaki pek çok toplumda uygulanan en hükümran etik sistemlerden birisidir. Çağdaş Müslüman bilim adamlarına göre, İslam sürdürülebilir ekonomik kalkınma için kendisine has yaklaşımlara sahiptir (Marsuki 2009, 22). Dolayısıyla din, kültür, inanç ve kabuller toplumsal ve yönetsel düzenleri temelinde etkileyen ve üretim ve tüketim kalıpları noktasında dikkate alınması gereken en önemli parametrelerdir. Bu parametrelerin üretim ve tüketim ile ilgili boyutunda, insan davranışlarını nasıl etkilediği ve özellikle Müslüman Türk toplumu özelinde, İslami temel değerlerin etkileri üzerinde analizlerin yapılması gerekir. Çünkü dinin üretim ilişkileri ve tüketim alışkanlıkları üzerindeki etkisi, gerçek iman ile gerçekleşebilir. İdari tedbirler ve kurumsal düzenlemeler teşvik edici olabilir, ancak zorlayıcı ve sürdürülebilir bir şekilde toplumda birey tercihleri ve davranışlarında kalıcı olarak yansıması çok zordur. Bu ancak içeriden iman ve kanaatle hayata geçirilebilir. Zaten İslam dini ve hukukunun ortaya koyduğu yaşam biçiminin ekonomik hayata yansımasına İslam ekonomisi denilmektedir. Dinin koyduğu ilke ve prensipler insanın kendisine ait olan varlıklardan fedakârlık 97 Risalei Nur’a Göre İslam Ekonomisinde Üretim ve Tüketim yapmayı, başkasının yararına çalışmayı, karşılıksız vermeyi ve kendi egosunu tatmin etmekten kaçınmayı gerektirmektedir. Bunların üretim ilişkileri ve tüketim alışkanlıkları ile etkileri kaçınılmazdır. İnandığı gibi yaşamakla istenilen sonuçlar elde edilmediğinde, doğru şekilde inancının tesis edilmediği veya yaşadığı gibi inanmaya başlamasıyla, kapitalist bir toplumda Müslüman kapitalist profillerin yaygınlaşmasına neden olabilecektir. Görünmeyene inanmak da, başlangıç ve sonuçları itibariyle üretim ve tüketim kalıplarına dayanmaktadır. İlk kabuller ile daha sonraki sonuçlarını hazmetmek, içselleştirmek ve gerektiğinde acı ve ıstırap çekmek pahasına da olsa sabrederek karşılayabilmenin maddi ölçütlerle ve tarihsel materyalizmle anlaşılması olanaklı değildir. Bu nedenle de özellikle Müslüman toplumlarda İslam’da Hukuk, ekonomi, üretim ve tüketim ilişkilerinin anlaşılması arz etmektedir. İbadet Ukubât Esasları Esasları Muamelât İtikat Esasları Esasları İSLAM HUKUKU (ŞERİAT) Yukarıdaki Şekil 1’den de anlaşılacağı üzere, "Şeriat" diye adlandırılan İslam Hukuku temel olarak dört ana daldan oluşmaktadır. Bunlar şunlardır:  İtikat Esasları: İnanç ile ilgili hükümleri içerir.  İbadet Esasları: İbadet ile ilgili hükümleri içerir.  Ukubât Esasları: İslam Ceza Hukukunu içerir.  Muamelât Esasları: İnsanların birbirleri ile olan davranışlarını düzenleyen kural ve esaslar bütünüdür. Kısacası, sosyal hayat ile ilgili düzenlemelerden ibarettir. İşte İslam ekonomisi veya iktisadı, özünde İslam hukukunun "Muamelat" gurubuna dâhil olan kural ve müesseseleri ifade etmektedir. Yani İslam Ekonomisi, İslam hukukunun iktisadi tarafı ile meşgul olan, özünde normatif, ama pozitif dayanak ve maslahatlara dayanan bir sosyal bilim dalı olan iktisat biliminin bir alt dalı olarak kabul edilmektedir. Buna göre, İslam`ın ekonomi alanındaki düzenlemeleri "İslam Ekonomisi" ni teşkil etmektedir. İslam hukukunun bir alt dalı olduğundan bazen "El-fıkh-ul İktisat" diye de tabir edilmiştir. 98 Ahmet EFE faizden uzak köle azad durmak haksızlık etmek, ihtikar yapmamak yapmamak aldatmamak israf etmemek ve güven vermek kanaatle temizlik ve çalışmak ve dayanışma emeğin hakkını MUAMELAT vermek borç vermek hayır işlemek ve alacağı ve insanlığa ötelemek faydalı olmak her türlü tedbirli ve zarara bilerek basiretli olmak yol açmamak zararlı madde ahde vefa ve ve güvenmek faaliyetlerden uzak durmak Şekil 2. İslam Hukukunun Muamelat Kısmındaki İlke ve Esaslar Kaynak: Araştırmacının kendi çalışmasıdır. Aşağıda detaylı olarak inceleneceği gibi, Risale-i Nur çerçevesinden bakıldığında, doğruluk, faizden uzak durmak, haksızlık yapmamak, aldatmamak, çalışkan olmak, hayır işlemek, insanlığa faydalı olmak, her türlü zarara bilerek yol açmamak, zararlı madde ve faaliyetlerden uzak durmak, ahde vefa, güvenmek, tedbirli ve basiretli olmak, borç vermek, temizlik ve dayanışma gibi temel ilke ve esasların oluşturduğu “Muamelat” kısmı, esasında hem üretim ilişkilerini hem de tüketim kalıp ve alışkanlıklarını içermektedir. Üretim ilişkileri ve tüketim alışkanlıkları bu ilke ve esaslar çerçevesinde biçimlendirildiğinde, İslam ekonomisinin tesis edilebilmesi mümkün olabilir. İslam Ekonomisi İslam ekonomisi kapsamında değerlendirilebilecek çalışmalar, Gazali, İbn-i Haldun ve İbn-i Kayyım zamanına kadar gitmektedir. Diğer bir değişle, daha iyi organize edilmiş ve çağdaş İslam ekonomisi paradigması, özellikle Müslüman ülkelerin koloni sonrası dönemde bağımsızlıklarını kazanmalarından sonra 20. yy’ ın ikinci döneminde ortaya çıkmıştır. İslam ekonomisi temel kaynaklarını Kuran, sünnet, icma, kıyas ve içtihat denilen beş ana kaynaktan almaktadır (Aström 2011). Bir bağımsız disiplin olarak İslam ekonomisi, sistematik bir kaynak ve dayanağa ihtiyaç duyduğundan dolayı, kaçınılmaz olarak İslami teoloji ve hukukla bağlanmıştır. Her nasılsa İslam ekonomistleri ile İslam âlimleri arasındaki 99 Risalei Nur’a Göre İslam Ekonomisinde Üretim ve Tüketim düşünsel etkileşimde eksiklikler mevcuttur. İslam ekonomistleri finansman ve geniş ölçekli risk paylaşımına dayanan, katılımcı finansal sistem modelleri ile gelirken, İslam fıkıhçıları ise daha çok geleneksel araçların kullanımı veya İslam Hukukuna uygun olan türevlerle ilgilenmektedirler. Bu çabalar da, İslami finansmanın geleneksel statükoya yanaşmasına ve finansal aracılığın alternatif sistemlerinden uzaklaşmaya neden olmuştur. Ancak bu durum, İslam ekonomisinin yeni bir paradigma olarak gelişmesine katkıda bulunmamasına rağmen, süreç tersine çevrilebilir (Nienhaus 2013, 169). İslam ekonomisinin, kişisel şuura bağlı bir değer merkezli disiplin olduğu iddia edilirken, bunun aynı zamanda pozitivist objektiflik ve değere karşı tarafsız bir iklimde, ekonomik teori ve politikaların yerleştirildiği düşünceleri de reddetmektedir. İslam ekonomisi, dini, etik değerlerin kaynağı olarak kabul ederek, etik ve dini yaklaşımları kendi teorik ve aynı zamanda politikasında birleştirmeyi hedeflemektedir. Ancak çağdaş İslam ekonomisi çalışmalarından çok azında, bu şekildeki bir yaklaşımla etik değerler ekonomik analizlere dâhil edilmektedir (Haneef & Furqani, 2009). İslam ekonomisi, diğer iktisadi sistem ve kuramlardan farklı bir şekilde, dini değerlerle iç içe olan, kendine has bir karakteristiğinden dolayı, ilkeleri ve kurumları birey odaklı olup, bireylerin yaşadığı ortamdaki üretim ve tüketim kalıpları, psikolojik ve sosyolojik yapı ile yakından ilgilidir. Diğer bir deyişle İslam Ekonomisi; İslam’ın insanın maddi ve manevi yetenek, imkan, ihtiyaç ve hedeflerine birden hitap etmesinden dolayı, samimi bir şekilde kabrin öbür tarafına yönelerek, inanması gerektiği gibi inanan ve inandıklarının gereklerini samimi olarak yerine getirmeye çalışan insanların, toplumdaki oranına bağlı olarak ortaya çıkan davranış şekilleri ve yaşam biçimlerinin yansımasının teorik ifadesi olmaktadır. Bu nedenle, konunun daha iyi anlaşılması için, bilimsel olarak İslam ekonomisinin özellikle modern ekonomi, din, felsefe ve sosyoloji disiplinleri ile olan irtibatı, bu bilim dallarının İslam’ın ekonomik modeli olan müminin ekonomik davranışlarını nasıl etkilediğini ve İslam’ın iktisadi prensiplerinin bu temellere neden ve nasıl oturtulduğunu incelemekte büyük yarar vardır. İslam, ekonomik gelişme ve refah için bir model insan portresi önermediği gibi, sadece en uygun insan modelini mahsul verecek ilkeleri koymakla yetinmiştir (Ansari 1994, 398). Evet, İslam’a göre insanın hayatındaki temel problem, yaradılışı ve dolayısıyla genetik kabiliyet ve duyguları ile ilgilidir. Çünkü bu problem, kişisel içgüdülerin birbirinden farklılık göstermelerinden dolayı, ihtiyaçların giderilmesinde insanın mutluğunun çoğunlukla genel toplumsal çıkarlar ile çelişmesinden kaynaklanmaktadır. Çözüm yolu olan İslam dininden kasıt ise saf, katıksız olan tevhit dinidir ki, bu din, kişisel içgüdüler, bireysel ihtiyaçlar ile genel sosyal çıkarlar ve pratik sonuçlar arasında bir uyum sağlayabilmekte ve insanın kendisi ile bütün varlıkların barış içerisinde yaşamasının anahtarlarını vermektedir. İnsanın felsefi, psikolojik ve sosyolojik düşüncelerine göre şekillenen ve bütün hayatı örgüleyen sosyal düzenin bir parçası olması niteliğiyle İslam Ekonomisi de, bu düzenin genel çerçevesi ve yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Bugün iktisadi açıdan kabul edilen şudur ki; toplumsal kalkınma, maddi ve manevi veçheleri ile sosyal, kültürel, ahlaki ve hukuki bünyede gelişmenin 100 Ahmet EFE iktisadi bir sonucu olabilir. Manevi ve ahlaki cephesi ile kültürel ve sosyal cephesi gelişmemiş bir cemiyetin, sırf iktisadi cephesini kalkındırmak mümkün değildir (Nakvi 1985, 27). Durum böyle olunca, ister istemez aslında birbiriyle barışık, birbirinin kaynağı ve dayanağı olan madde ve mana üzerine birlikte eğilmek, cemiyetin iktisadi bünyesi ile birlikte sosyal, kültürel ve ahlaki bünyesini incelemek gerekmektedir. Refah toplumu olmak gayesi, dinin bünyesinden çıkan ahlaki ve manevi değerlerin kontrolüne mutlak anlamda muhtaç olduğu gibi, İslam’da refah toplumu, Dünya imtihanını, yani ahretini kaybetmemek amacıyla Allah rızası yolunda çalışmanın bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. Çünkü, Allah yolunda çalışmak sadece klasik anlamdaki ibadet veya dua etmek ile sınırlandırılamadığı gibi, aslında gerçek iman sahibi bir Müslüman için neticesi itibariyle güzel olan her iş, her hareket ve uygulama ibadet ve dua anlamını taşır ve ortaya çıkan her sonuç da bir şükür, dua ve ibadet neticesi ve nedeni olarak görülür. Bu da iyi ahlakın en yüksek derecesidir. Dolayısıyla, iktisadi hayatta “Homo Economicus” modeli aşılanarak ve hiçbir ahlaki değeri olmaksızın, maksimum kar ve fayda peşinde koşturularak ahlak faktörü ihmal edildiği takdirde, itimatsızlık, merhametsizlik, hile ve yalan gibi mevhumlar, menfaat duygusuna yön veren esaslar olur ve bu ahlaki ve manevi zaafların bir sonucu olarak, iktisadi yapının unsurları durumundaki sosyal dayanışma ve toplumsal emniyet ortadan kalkar. Ayrıca, ahlak ve dolayısıyla sosyal sorumluluklar ihmal edildiğinde, gelir dağılımındaki adalet de bozulmağa yüz tutar. Bu nedenlerden dolayı, ahlaki ve manevi değerlerin kaynağı olan din kavramını, toplumların iktisadi sorunlarına yön veren bir sosyal dayanışma ve istikrar unsuru olarak görmek gerekir. Müslüman ülkelerde ciddi ekonomik krizlerin olması ve teorik olarak İslam ekonomisinin başarılı görünmemesinin temel sebebi üzerinde yapılan araştırmalarda, bunun asıl nedeninin, çoğu Müslüman ekonomistin, gerçek imana sahip olmamasından dolayı kapitalist batı toplumlarında üretilmiş ideolojileri çok sorgulamadan kabul etmelerinden kaynaklandığı ortaya konulmuştur (Zaman 2012). Bu nedenle de, İslam’ın inanç ve yaşayışının temel dinamikleri ve ilkelerinin yansıması olan üretim ilişkileri ve tüketim alışkanlıkları ile ilgili alt yapısının analiz edilerek buna göre bir çözümleme yapılması ihtiyaç olarak görülmektedir. İslam Ekonomisinde Üretim ve Tüketim Üretim, malın şekil, zaman veya mekân faydasının arttırılması ya da faydalı hizmetlerde bulunmak demektir. Üretimin amacı, gereksinmelerin karşılanmasıdır. Gereksinme ise, karşılandıkları zaman insanlara lezzet ve neşe, karşılanmadıkları zaman ise elem ve keder veren his ve duygulara denir. Mal ve hizmetlerin, gereksinmelerin doğrudan doğruya karşılanması için kullanılmasına da tüketim denir. İslam Hukukuna göre, her talep kendi arzını oluşturur. Yani, talep arza bağlı değil, arz talebe bağlıdır. Diğer bir deyişle üretim, ihtiyaca göre yapılır, talebi belirleyen de ihtiyaçlardır. Yoksa, suni ihtiyaçlar oluşturulmasıyla sırf üretim olsun diye kaynaklar israf edilmez. Diğer şekilde, eğer talep şu veya bu şekilde azalırsa, “deflasyon” denilen arzın talepten fazla olması olarak yorumlanan ekonomik sorun ortaya çıkar. 1929 Dünya ekonomik buhranı da arzın talebi oluşturacağı 10 1

Description:
İddiamız,. İslam'ın üretim ve tüketim ile ilgili yaklaşımının modern ekonomiye nispeten veren İslami yaklaşımın üstünlüğü ortaya konulmaktadır. en murassa' libasını giymek ve onların hatırını saymağa mecbur olmak, bana.
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.