ebook img

Moskova Önlerinde - Aleksandr Aleksandroviç Bek PDF

966 Pages·1999·2.61 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Moskova Önlerinde - Aleksandr Aleksandroviç Bek

ALEKSANDR A. BEK MOSKOVA ÖNLERİNDE VOLOKOLAMSK ŞOSESİ SAVAŞLARI ROMAN ODA YAYINLARI ISBN 975-385-266-5 BASKI : UMUT MATBAACILIK VE KÂĞITÇILIK LTD. ŞTİ. DİZGİ : ÇİZGİ TANITIM TEL: (0212) 249 57 75 1. Baskı Ekim 1999 ODA YAYINLARI SAN. VE TİC. LTD ŞTİ.Tünel, Kumbaracı Yokuşu No : 119 Beyoğlu İstanbul Tel: (0212) 252 07 63 I 252 87 53 Fax: 249 79 62 ALEKSANDR A. BEK Türkçesi: CELAL ÖNER MOSKOVA ÖNLERİNDE VOLOKOLAMSK ŞOSESİ SAVAŞLARI "Ben bu kitapta yalnızca iyi niyetli bir yazarım. işte bu da onun göstergesi.” ALEKSANDR A. BEK Baurdcan Momiş-Uli, kararlılıkla: "Hayır!" dedi. “Bir tek şey bile anlatmayacağım size. Başkalarının tanıklıklarıyla yazılmış bir savaşa dayanamam.” “Niçin?” Sorumu soruyla karşıladı: "Aşkın nasıl bir şey olduğunu bilir misiniz?" “Evet, biliyorum...” "Ben de bildiğimi sanırdım fakat savaş, bilmediğimi gösterdi. Birini seviyordum. En büyük aşk ve kinlerin savaşta boy verdiğine tanık oldum. Böyle bir tanıklığı olmayanların bunu düşünmeleri olanaksız. Vicdanın ve savaşın ne olduğunu biliyor musunuz?” Bu seferinde emin olmasam da: “Galiba biliyorum...” dedim. İ “Hayır, bilmiyorsunuz. Bu ki duygunun çatışmasını yaşamadınız. Bir yanda korkunuz, bir yanda vicdanınız. Siz, sivillerin, çalışanların vicdanını biliyorsunuz. Fakat askerin vicdanını değil. Hiç düşman siperi bombaladınız mı?" “Hayır.” "Öyleyse savaştaki bir askerin ruhsal durumunu nasıl yazabilirsiniz? Bölüğüyle saldırıya geçen bir askeri düşünün: makineli tüfeklerin ateşini... Arkadaşları yanında peş peşe düşüyor. O, yerde sürünüyor... sürünüyor... Tam bir saat. .. bir dakikanın da altmış saniyesi... ve düşünün: kaç kez ölebilir? Ama o sürünüyor... Savaştaki bir askerin ruhsal hali bu. Mutluluk nasıl bir şeydir bilebilir misiniz?” “Bunu da bilmediğime eminim," dedim. “Öyledir. Siz sevmenin mutluluğunu, üretmenin coşkusunu bilebilirsiniz. Bir kadın anneliğin mutluluğunu ö b lüşmüştür sizinle. Fakat yenginin, düşmanı mağlup etmenin askere kazandırdı- ğı yiğitlik duygusunu yaşamayanlar bu güçlü ve atesli ruh halini yaşayamazlar. O halde bunları en yalın ve gerçekçi r aliyle nasıl yansıtacaksınız?" Masada bir dergi vardı. Dergide, Baurdcan Momis- Uli’nin komutasındaki Panfilovlular'a ilişkin bir yazı vardı. Sert bir tavırla dergiyi aldı. Doğrusu bütün tavırlarında bu sertliğin izleri vardı. Kibriti yakmasına, sigarasını tutuşturmasına bile bu sertlik yansıyordu. Sayfasını açtığı dergiyi ışığa doğru getirip üzerine eğildi. Biraz göz gezdirip fırlattı. "Okumaya dayanamıyorum,” dedi. "Savaştayken mürekkeple değil, kanla yazılmış bir kitap okudum. O kitaptan sonra böy-lesi safsatalara katlanamam. Peki siz ne yazabileceksiniz?” Onu ikna etmeyi denedim ama başaramadım. Olumsuzlayarak engelledi: “Palavralardan tiksiniyorum. Bence doğruyu yazamayacaksınız!” Böylece birbirimizi tanımış olduk. Uzun zamandır, Moskova önlerinde yaşanmış bu savaşı bana aktaracak olan birini arıyordum. Bana söyleyeceklerinin anlamlılığını, savaşa içerden tanıklık etmiş olmasını, beni cepheye; olayların çözümlendiği mevzilere taşıyabilecek durumda olmasını diliyordum. Bu girişimlerimin sözünü etmeyeceğim. Bunların yalnızca zorunlu olanlarını bildirmekle yetineceğim. Bu girişimlerimden öğrendiğime göre 1941 yılının Ekim- Kasımında Moskova'ya hücum eden düşman, bir taraftan başkenti en kısa zamanda zapt etmek için Volokolamsk ve Leningrad yollarına doğrudan saldırıyordu, ve bu saldırıların odağı ise Volokolamsk'tı. O zorlu ekim günlerinde Vyazma dolaylarında cepheyi yaran Alman birlikleri panzerlerle Moskova'ya ilerlerken, Volokolamsk şosesindeki siperleri sekizinci muhafız tümeni ya da daha sonraları General Panfilov Tümeni olarak adlandırılacak olan 16. Tümen koruyordu. Moskova'ya karşı aynı ayda ikinci iki kez saldıran Almanlar aynı noktadan sıkıştırıyor, Panfilovlular'ın direniş odaklarına hasar veriyordu. Krikov'da Moskova'nın otuz km. ötesinde bir hafta süren çatışmalardan sonra Panfilovlular diğer Kızıl Ordu birlikleriyle birleşerek Almanlar'ın saldırılarına direnip onları geriye sürmeyi başardı. İ ki ay süren bu büyük savaşı bana aktaracak olanın ne adını ne de rütbesini bilerek Panfilovlular'a gittim. O kişiyi orada bulacağıma inanıyordum. Buldum da... Bu, Moskova çarpışmalarının üsteğmeni Baurdcan Momiş-Uli’ydi. Çarpışmaların iki yıl sonrasıydı ve o, muhafız albaylığına terfi etmişti. Adını söyledi. Tanıştık. Adını anlayamadığımdan tekrar etmesini istedim. “Baurdcan Momiş-Uli,” deyip her heceye basarak yineledi. Sesinde bir tuhaflık vardı. Sinirli gibiydi. ‘Herhalde adının he-Tıen anlaşılmasını istiyor' diye düşündüm. Gazetecilik alışkanlığıyla not defterimi çıkardım: “Affedersiniz, soyadınızın nasıl yazıldığını anlayamadım,” dedim. “Çünkü yok,” diye yanıtladı beni. Bunu garipsedim. Ardından Momiş-Uli'nin, Rusça'da “Me-miş'in oğlu” demek olduğunu belirtti ve: “Benim babamın adıdır bu,” diye sürdürdü, “Baurdcan benim ön adım, soyadım yok,”diye ekledi. Doğunun o düşsel yumuşaklığının izi yoktu yüzünde. hsan-lar binlerce yüze sahiptir. Bu yüzlerin bazıları sevginin ve özenin oluşturduğu heykeller kadar güzeldir. Baurdcan Momiş-Uli’nin yüzü bir kalemle ağaçtan veya tunçtan oyulmuş bir heykel gibiydi. Olması gereken hiçbir çizgisi unutulmamıştı. Bu bende çocukluk yıllarıma ait çağrışımlar uyandırıyordu. Bence Baurdcan Momiş-Uli'nin yüzü Maine Rid'in, Feniuor Kupir’in kitap kapaklarını süsleyen Hintli'lerin profillerine benziyordu. Geniş elmacık kemikleri, Moğol esmeri yüzü çoğu kez aklın alamayacağı bir durulukla, öfkeli anlarında daha da büyüyen iri kara gözlerle bezeniyordu. Baurdcan tarak inatçısı parlak kara saçlarına ‘at kılı' derdi. Onu hem dinliyor hem inceliyordum. Rus diline bir hayli hakimdi. Heyecanlı anları da dahil, kelimeleri atlamıyor, tümce dizgesini bozmuyordu. Ama konuşmasında kaygan bir ağırlık vardı. Bunun ayrımına daha sonra vardım. Kazakça konuşurken kelimeleri daha hızlı kullanıyordu. Sigara aldığı tabakasını seslice kapatıp, kelimelerin üzerinde durarak: “Bir gün eğer bir şeyler yazacak olursan benden Kazak adımı anarak söz et: Baurdcan Momiş-Uli; bilirsin Kazak'tır bu ad. Bu koyun güden çobandır ve soyadı yoktur.” Tanıştığımız gece onun, yeni ve savaş deneyimi olmayan alay komutanlarıyla söyleşisini dinleme imkanım oldu. Bir askerin ruh haliyle konuşuyordu. Düşüncelerini acelesiz-ce açıklıyor ve benim için Volokolamsk şosesi kıyısındaki bir çarpışmayı aktarıyordu. Çarpan kalbimde bir heyecan dalgası kabardı. Hemen not defterime dinlediklerimi yazmaya başladım. Bu başarıya inana-mıyordum. Ama çok zamandır beklediğim hikayenin sayfalarının oluşmaya başladığını anlıyordum. Bu söyleşinin ardından elverişli bir zamanı kollayarak Baurdcan Momiş-Uli'den Voloko-lamsk'ı anlatmasını istedim. “Hayır," diye yanıtladı. “Size bir tek şey bile anlatmayacağım." Bu konuşmamızın sonucunu okurlar artık biliyorlar. Bunda Baurdcan Momiş-Uli'nin haksızlığına emindim. Gerçeğe onun kadar ben de ulaşmak istiyordum. Ama onun gözünde insanların değeri farklıydı. Özellikle, askerin yazgısı konusunda fikri olmayanlara karşı çok inciticiydi. Belki bu onun gençliğine yorumlanabilirdi. Onu tanıdığımda otuzunu yeni bitirmişti. Bu kesin karşı koyuşundan sonra ben de üstelemekten vazgeçtim. Ama onunla omuz omuza olduğum epeyce günüm oldu. Anlatmayı sevmeye başladı o. Bunda başarılıydı. Ben de elverişli anlarda not alıyordum. Birbirimize alıştık. Arkadaşlarından onun yaşam öyküsünü öğrendim. “Büyük gözlü" ya da “San-Times" onun okuldaki lakaplarıydı ve bunun anlamı da ‘‘Tozdan görünmeyen”miş. Bu, destansı bir atın adıy- mış. Uçarcasına hızlı olan bu atın ayaklarının kaldırdığı toz bile ona yetişemezmiş. Zaman bizi öyle bir ana getirdi ki ona: “Ne olursa olsun, size dair yazacağım. Okuldaki lakabınızın San-Times olduğundan da söz edeceğim." Sert yüzünü çocuklaştıran bir gülümseme belirdi yüzünde ve beni yüceltmek için ekledi: “Siz de bir topçu atısınız," dedi. “Gücenmeyin bu bir iltifattır. Topçu atları zorlu yükler taşır. Onu harekete geçirmek kolay değildir

Description:
İkinci Dünya Savaşı'nda Nazi orduları Moskova kapılarına dayandıklarından hayallerinin bir avuç komünist Rus savaşçı tarafından yere çalınacağını hiç düşünmemişti. Türkler'den, Tatarlar'dan, Ruslar'dan, Kazak'lardan ve dünyanın diğer halklarından oluşturulmuş Kızıl
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.