Heinrich Von Kleist MICHAEL KOHLHAAS Almanca’dan çeviren: Doç. Dr. NECİP ÜÇOK Cumhuriyet DÜNYA KLASİKLERİ HEINRICH VON KLEIST MICHAEL KOLHAAS DÜNYA KLASİKLERİ DİZİSİ: 36 Bu kitabın hazırlanmasında Michael Kohlhaas’ın MEB Alman Klasikleri dizisinde yayınlanan ilk baskısı temel alınmış ve çeviri dili günümüz Türkçesine uyarlanmıştır. Yayına hazırlayan : Egemen Berköz Dizgi : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. Baskı : Çağdaş Matbaacılık Yayıncılık Ltd. Şti. Mart 1999 ePub düzenleme: Meritokrasi İkinci sürüm: Ağustos 2014 Cumhuriyetimizin 75. yılı coşkusuyla… Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aşama, insan varlığının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının benimsenmesidir. Sanat dalları içinde edebiyat, bu anlatımın düşünce öğeleri en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir ulusun, diğer ulusların edebiyatlarını kendi dilinde, daha doğrusu kendi düşüncesinde yinelemesi; zekâ ve anlama gücünü o yapıtlar oranında artırması, canlandırması ve yeniden yaratması demektir. İşte çeviri etkinliğini, biz, bu bakımdan önemli ve uygarlık davamız için etkili saymaktayız. Zekâsının her yüzünü bu türlü yapıtların her türlüsüne döndürebilmiş uluslarda düşüncenin en silinmez aracı olan yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyatın, bütün kitlenin ruhuna kadar işleyen ve sinen bir etkisi vardır. Bu etkinin birey ve toplum üzerinde aynı olması, zamanda ve mekânda bütün sınırları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Hangi ulusun kitaplığı bu yönde zenginse o ulus, uygarlık dünyasında daha yüksek bir düşünce düzeyinde demektir. Bu bakımdan çeviri etkinliğini sistemli ve dikkatli bir biçimde yönetmek, onun genişlemesine, ilerlemesine hizmet etmektir. Bu yolda bilgi ve emeklerini esirgemeyen Türk aydınlarıa şükran duyuyorum. Onların çabalarıyla beş yıl içinde, hiç değilse, devlet eliyle yüz ciltlik, özel girişimlerin çabası ve yine devletin yardımıyla, onun dört beş katı büyük olmak üzere zengin bir çeviri kitaplığımız olacaktır. Özellikle Türk dilinin bu emeklerden elde edeceği büyük yararı düşünüp de şimdiden çeviri etkinliğine yakın ilgi ve sevgi duymamak, hiçbir Türk okurunun elinde değildir. 23 Haziran 1941. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel SUNUŞ Cumhuriyet’le başlayan Türk Aydınlanma Devrimi’nde, dünya klasiklerinin Hasan Âli Yücel öncülüğünde dilimize çevrilmesinin, kuşkusuz önemli payı vardır. Cumhuriyet gazetesi olarak, Cumhuriyetimizin 75. yılında, bu etkinliği yineleyerek, Türk okuruna bir “Aydınlanma Kitaplığı” kazandırmak istedik. Bu çerçevede, 1940’lı yıllardan başlayarak Milli Eğitim Bakanlığı‘nca yayınlanan dünya klasiklerini okurlarımıza sunmaya başladık. Büyük ilgi gören bu etkinliği Milli Eğitim Bakanlığı‘nca yayınlanmamış -ancak Aydınlanma Devrimi yarıda kalmasaydı yayınlanacağına kesinlikle inandığımız-dünya klasiklerini de katarak sürdürüyoruz. Cumhuriyet İçindekiler HEINRICH VON KLEIST ÜZERİNE MICHAEL KOHLHAAS ÜZERİNE MICHAEL KOLHAAS YARARLANILAN YAPITLAR HEINRICH VON KLEIST ÜZERİNE 18 Kasım 1777’de Oder üzerindeki Frankfurt’ta doğmuş olan Heinrich von Kleist, daha çocuk denecek yaşta büyük bir öğrenme hevesi gösterdi; bu öğrenme hevesiyle birlikte onda az raslanır bir kavrayış ve anlayış göze çarpıyordu. Kleist, on, on bir yaşlarında annesiyle babasını yitirdi. Yetim ve öksüz kalınca, Berlin’de vaiz Carl’ın koruması altına verildi. Vaizin yanında 1792 yılına kadar kaldı. Bundan sonra babasının yolundan yürümeye karar verdi ve subay adayı olarak Potsdam’daki hassa alayına girdi. Orada kibar tavırları, canlılığı, müziğe yeteneğiyle kendisini sevdirdi. Ren savaşına katıldı. Daha sonra karşılık görmediği derin bir aşka kapıldı; bu sevgi, üzerinde öyle büyük bir etki bıraktı ki, bu kibar genç, giyim kuşamını savsaklayıp kendini matematiğe ve Kant felsefesine verdi. Bunun sonucu olarak 1799 yılında hassa teğmenliğinden çekilip yine Frankfurt’a döndü, orada yüksek öğrenime başladı. Kız kardeşleri de Frankfurt’ta bulunuyorlardı. İşte Kleist yaşamının en mutlu günlerini burada yaşadı; hele kentin ileri gelenlerinden birinin sevimli ve zeki kızıyla nişanlanınca, mutluluğu bir kat daha arttı. Fakat bu mutluluk uzun sürmedi; aşırı derecede kafa yorgunluğu yüzünden sağlığı bozuldu. Askerlikten ayrıldıktan sonra yapısına uygun bir uğraşı da bulamamıştı. Kant felsefesi, Kleist’ın gerçeğe varabilme konusundaki inancını körletmişti. Sağlığıyla birlikte ruh durumu da kökünden bozulmuştu. Dışişlerine girmek üzere 1800’de Berlin’e gitti. Siyasal bir görevle Viyana’ya doğru yola çıktı; fakat buraya ulaşamadan yine Berlin’e döndü. Düzen ve sabır isteyen memurluk yaşamından çekilmeye karar verdi; bu iş için yaratılmamış olduğunu duyumsamıştı. Kant felsefesiyle uğraşması onu insanoğlunun varlığı ve ödevleri konusunda öyle bir bocalama içine attı ki, garip yapısının da etkisiyle umutsuzluğa kapıldı, iş göremez oldu; hatta nişanlısına karşı duyduğu sevgi bile körlendi. Bunun üzerine nişanlısı, onun bir uğraşıda karar kılamadığını ileri sürerek nişanı bozdu. İşte bundan sonra Kleist’ın yaşamı ülke ülke dolaşmakla geçti. Yitirdiği erinci başka çevrelerde, başka insanlar arasında yeniden elde etme umuduyla, sevgili kız kardeşi Ulrike ile birlikte, 1801’de Paris’e gitti. Oradaki yaşam, onu kendi içine çekilmeye yöneltti: Gönlü insanlara, bilime karşı gittikçe artan bir tiksinmeyle doldu. Bunun üzerine dünyadan elini eteğini çekmeye, İsviçre’de toprak alarak bir köylü gibi yaşamaya karar verdi. Kız kardeşini Frankfurt’a kadar götürdükten sonra İsviçre’ye döndü; fakat tasarısını uygulamaya koyamadı. Paris gibi büyük bir dünya kentinin gürültüsünden İsviçre’nin şairane yalnızlığına sığındığı halde, ruhu dinginliğe kavuşamamıştı: bazan büyük umutlarla dolup taşıyor, bazan da umutsuzluğa kapılıyor, hatta çılgına dönüyordu. Bern’de bulunduğu sıralarda büyük şair Wieland’ın oğlu Ludwig Wieland ve küçük Gessner ile tanıştı. Bu tanışma sonunda, o zamana kadar uyumuş olan şairlik yeteneği uyandı. İsviçre’de Schroffenstein Ailesi adlı oyununu yazdı (1802) ve Kırık Testi adlı güldürüsüyle birçok kez yeniden kaleme alıp bir türlü bitiremediği Robert Guiskard adlı oyununa başladı. Bu oyunun kendisine büyük bir ün sağlayacağını umuyordu. Günün birinde ağır bir hastalığa tutuldu. Hastalığı haber alır almaz hemen yanına koşan kız kardeşi Ulrike, ona özenle baktı. İyileşince kardeşiyle birlikte Almanya’ya döndü (1802). Kısa bir süre Jena’da kaldı. Burada Goethe ve Schiller ile tanıştı. Geothe, tüm içtenliğiyle ilgi göstermesine karşın, bu garip yapılı adamdan biraz çekindi; Kleist ise, yukarıda saydığımız yapıtlarıyla, dahi şair çelengini Goethe’nin başından çekip almak istiyordu. Kendisine Robert Guiskard’dan parçalar okuduğu yaşlı Wieland, çok şeyler söz veren bu oyunı beğendi; bitirmesi için de onu yüreklendirdi. Bir yıl sonra, yani 1803’te Kleist, Dresden’e gitti; oradan da bir arkadaşıyla yine İsviçre’ye, İtalya’ya ve yine Fransa’ya geçti. Bu yolculukla dinginliğe kavuşacağı yerde, kendi sanatına olan inancı gittikçe kırılarak üzgün bir ruh durumuna düştü. Arkadaşıyla ”varlık”, ”yokluk” üzerine bir tartışmadan sonra arkadaşı, birlikte oturdukları evden ayrıldı. Bu yüzden şairin umutsuzluğu daha da arttı; Robert Guiskard’ı üçüncü kez yaktı. Yeniden Almanya’ya döndüğü zaman, Mainz kentinde altı ay süren tehlikeli bir hastalığa tutuldu. 1804 yılının sonlarına doğru Doğu Prusya’nın başkenti Königsberg’e gitti. Bir yandan oradaki hükümette memur olarak çalışırken, öte yandan da şairlik yolunda büyük gelişmeler gösterdi: Kırık Testi’yi tamamladı; Moliére’in Amphitryon’u üzerinde çalıştı: Marquise von O., Michael Kohlhaas öykülerini yazdı ve belki de Robert Guiskard’ı yeniden ele aldı. O sıralarda Napoléon orduları her yanda zafer üstüne zafer kazanıyordu.. Kleist, Jena ve Auerstaedt önlerinde Almanların yenildiği haberini Könisberg’de duydu. Ülkesinin bu üzücü durumu ve para sıkıntısı, karaduygusunu bir kat
Description: