Osmanlı Bilimi Araştırmaları, XIX/1 (2017): 13-42 “MECNUNA NE URULUR, NE SÖVÜLÜR!”: MAZHAR OSMAN VE YÖNETİLEMEYEN BİMARHANELER Fatih Artvinli Türkiye’de “psikiyatri, akıl hastası, delilik, akıl hastanesi” gibi kavramların çağrıştırdığı ilk isim olan Mazhar Osman [Uzman, 1884-1951],1 psikiyatri ve nöroloji alanında çok sayıda kitap ve makale kaleme almıştır.2 Bu eserlerden birisi de 1914 yılında yayımladığı Bimarhanelerin İdaresi Hakkında Nesâyih3 başlıklı, incelenmemiş kitap(çık)tır. Yayımlandığı dönemin psikiyatri anlayışı, bimarhane yönetimi ve hastaların bakımına ilişkin önemli tespit ve eleştiriler içeren bu eser, her ne kadar başlığında nesâyih (nasihatler) ifadesini taşıyorsa da, aynı zamanda kısa ve pratik bir uygulama rehberidir. Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi Neşriyatı’ndan çıkan, 18x12 cm boyutlarında ve 22 sayfalık kitapçığın yazar kısmında yalnızca “Doktor Mazhar Osman” ifadesi yer almakta olup çalıştığı kurumun adı yazılmamıştır. Eserin yayımlandığı 1914 yılı Mazhar Osman’ın kariyeri açısından da önemli bir yıldır. Haydarpaşa Asker Hastanesi’nde hekim olarak görev yapan Mazhar Osman, 1914 yılının Haziran ayında Şehremaneti’nin Haseki Mecanin Müşahadehanesi’nde Başhekim olarak çalışmaya başlamıştır. Büyük olasılıkla kitapçık 1914 yılının ilk yarısında basılmıştır. Bu makalede, Mazhar Osman’ın bir akıl hastanesinin nasıl çalışması ve yönetilmesi gerektiği ile ilgili görüşlerini sıraladığı Bimarhanelerin İdaresi Hakkında Nesâyih başlıklı eserinin içeriğini özetleyerek, metnin yazıldığı tarihsel bağlamı ve bimarhanelerle ilgili diğer yayınlarla ilişkisini tartışmaya çalışacağız. Yrd. Doç. Dr., Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı, İstanbul, e-posta:[email protected] 1 Şahap Erkoç, “Mazhar Osman ve Türk Psikiyatrisi”, Şahap Erkoç ve Olcay Yazıcı, Mazhar Osman ve Dönemi Mecnunları Mekanları Dostları, Argos İletişim Hizmetleri, İstanbul, 2006, s .3. 2 Mazhar Osman’ın tüm yayınlarını içeren bir bibliyografya henüz kaleme alınmamıştır. En kapsamlı çalışma için bkz. “Mazhar Osman Uzman’ın eserleri (Bir bibliyografya denemesi)”, Mazhar Osman’ın 50. Yıldönümü (Güz Dosyası, Yayın Yönetmeni Şahap Erkoç), 3P (Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji) Dergisi, c. 9, s. 3, 2001, s. 457-464. 3 Mazhar Osman [Uzman], Bimarhanelerin İdaresi Hakkında Nesâyih, Matbaa-i Hayriye ve Şürekası (Sıhhiye Müdüriyet-i Umumiyesi Neşriyatından), Dersaadet, 1330 (1914). Bilinen iki kopyası için bkz. TBMM Kütüphanesi 740062205 ve İBB Atatürk Kitaplığı FKG_Osm_00631. 14 Osmanlı Bilimi Araştırmaları XIX/1 (2017) Mazhar Osman ve Bimarhaneler Halk arasında efsaneleşmiş bir hekim olan Mazhar Osman, 1884 yılında Dedeağaç’ın (Aleksandrupolis) Sofulu kasabasında doğmuş, ilköğrenimini Kırklareli’nde (Kırkkilise), orta öğrenimini Üsküdar İdadisi’nde tamamladıktan sonra, 1904 yılında Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne’den mezun olmuştur.4 Ertesi yıl Gülhane Tatbikat Mektebi ve Serirîyât Hastanesi’ne girerek Raşit Tahsin’in yanında asistan olarak çalışmanın yanısıra, Askeri Tıbbiye’de ve Gülhane’de akliye ve asabiye dersleri vermeye başlamıştır.5 Mazhar Osman, 1909 yılında iki ciltlik Tababet-i Ruhiye6 kitabını yayımlamış; 1909 ve 1911 yıllarında aralıklarla iki defa Almanya’ya gitmiştir.7 Münih’te Kraepelin8 ve Alzheimer’in9 yanında, Berlin’de Ziehen’in10 yanında çalışmış; özellikle Kraepelin’in deskriptif-organik psikiyatri yaklaşımını benimseyerek yurda dönmüştür.11 İtalyan ve Balkan Savaşları döneminde Lüleburgaz ve Çatalca’da, ardından yine Haydarpaşa Asker Hastanesi’nde hekim olarak çalışan Mazhar Osman, 1914 yılı Haziran ayında Haseki Mecanin Müşahadehanesi’ne12 başhekim olarak tayin edilmiştir.13 Ertesi yıl, bu görevine ilaveten Osmanlı 4 Nuran Yıldırım, “Mazhar Osman Uzman”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 42, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2012, s. 189. 5 Ercüment Baktır, “Prof. Mazhar Osman’la Konuştum”, Mazhar Osman Uzman 1884-1951, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Enstitüsü Yayını, İstanbul, 1972, s. 62-63. 6 Mazhar Osman [Uzman], Tababet-i Ruhiye, 1.cild, 1.bs., Matbaa-i Hayriye ve Şürekası, İstanbul, 1325 (1909); Mazhar Osman [Uzman], Tababet-i Ruhiye, 2.cild, 1.bs., Tababet-i Hazıra Kitabhanesi, İstanbul, 1326 (1910). 7 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), BEO. 3618/271332, 26 B 1327 [13 Ağustos 1909]; Fatih Artvinli, Delilik Siyaset ve Toplum: Toptaşı Bimarhanesi (1873-1927), 1.bs.., Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, İstanbul, 2013, s. 241. 8 Emil Kraepelin (1856-1926), deskriptif-organik psikiyatrinin öncülerindendir. Modern psikiyatrik sınıflandırmanın kurucusudur. Edward Shorter, A Historical Dictionary of Psychiatry, Oxford University Press, Oxford, 2005, s. 156-157. 9 Alois Alzheimer (1864-1915), kendi adıyla anılan Alzheimer hastalığını tanımlamıştır. Şahap Erkoç, “Mazhar Osman ve Alzheimer”, Artimento, sayı 1, 1999, s. 68-71. Ayrıca bkz. Konrad Mauer, Ulrike Mauer, Alzheimer: Bir Hekimin Yaşamı ve Bir Hastalığın Tarihçesi, çev. T. Demiralp, çev. ed. M. K. İşyapar, Yelkovan yay., İstanbul, 2001. 10 Theodor Ziehen (1862-1950), Alman nörolog ve psikiyatrist. Ziehen-Oppenheim sendromunu tanımlamıştır. Leonard Zusne, Biographical Dictionary of Psychology, Greenwood Press, Westport, 1984, s. 478. 11 Lahut Uzman, “Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman”, İstanbul Seririyatı, Mazhar Osman Anma Sayısı (1952), s. 47; Şahap Erkoç, “Mazhar Osman ve Alzheimer”, Artimento, sayı 1, 1999, s. 69. 12 Bu müşahedehane, Toptaşı Bimarhanesi’ne sevk edilmek üzere gözlem altında tutulan hastaların kaldığı kurumdur. 13 Mazhar Osman [Uzman], “Prof. Mazhar Osman’ın Cevabı”, İstanbul Seririyatı, XXI/8, 1939, s. 175; Mazhar Osman [Uzman], Tababet-i Ruhiye, 3.bs., Kader Basımevi, İstanbul, 1941, s. 67. Başka bir kaynakta, başhekimlik görevine Ağustos ayında başladığı belirtilmektedir: Mazhar Osman Uzman, “Türklerde Deliler İçin Neler Yapılmıştır”, Cumhuriyetin 15inci Senesi Şerefine Bakırköyünde İlk On Sene, Kader Basımevi, İstanbul, 1938, s. 11. Mazhar Osman ve yönetilemeyen bimarhaneler 15 Devleti’nin savaş nedeniyle el koyduğu Şişli’deki Fransız La Paix (Lape) Hastanesi’ne başhekim olarak atanan Mazhar Osman’ın esas ününün yaygınlaşmaya başladığı dönem, “Şişli Müessesesi” olarak da adlandırılan bu kurumda çalıştığı dönemdir.14 1920 yılında ise Toptaşı Bimarhanesi’ne başhekim olarak atanmış, aralıklarla iki defa yönettiği kurumu, 1924 yılı sonlarından itibaren Bakırköy’e taşımıştır.15 Bu tarihten sonra Bakırköy (İstanbul) Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesi’nin başhekimi olarak çalışmaya devam etmiştir. Resim 1. Bimarhanelerin İdaresi Resim 2. Mazhar Osman [Uzman] Hakkında Nesâyih [1914] c.1910 Mazhar Osman’ın, Harf Devrimi’nden (1928) önce yayımlanan temel eserleri, Latin harflerine çevrilerek devrimden sonra yeniden basılmıştır.16 1914 yılında yayımladığı Bimarhanelerin İdaresi Hakkında Nesâyih kitapçığını ise ilerleyen yıllarda yeniden yayımlamamış, gerek Toptaşı Bimarhanesi Başhekimi, gerekse Bakırköy Başhekimi olduktan sonra, doğrudan akıl hastanelerinin yönetimiyle ilgili başka bir eser kaleme almamıştır. Metnin 14 Fatih Artvinli, Delilik Siyaset ve Toplum, s. 244. 15 Şahap Erkoç, Fulya Kardeş, Fatih Artvinli, “Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Kısa Tarihi”, Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 25. Yıl Özel sayısı/24, 2010, s. 2. 16 Mazhar Osman [Uzman], Akıl Hastalıkları, 2.bs., Kader Matbaası, İstanbul, 1935; Mazhar Osman [Uzman], Tababet-i Ruhiye, 3.bs., Kader Basımevi, İstanbul, 1941. 16 Osmanlı Bilimi Araştırmaları XIX/1 (2017) yazıldığı dönemin tarihsel bağlamı önemlidir; çünkü, bu bağlam aynı zamanda metnin yazılış sebebine de ışık tutmaktadır. İkinci Meşrutiyet’in ilanının (1908) ardından, Osmanlı Devleti’nin hâlihazırdaki en büyük akıl hastanesi olan Toptaşı Bimarhanesi’nde yönetim değişmiş, Başhekim Dr. Avram(ino) De Castro emekliliğe sevkedilerek17 yerine Dr. Avni Mahmud atanmıştır. Meşrutiyet’in ilanını takip eden günlerde, gazetelerde Toptaşı Bimarhanesi hakkında çeşitli haberler yer almaya başlamıştı.18 II. Abdülhamid’in istibdadı ile özdeşleştirilen kurumlardan birisi olan Toptaşı’nda sadece delilerin değil, siyasi suçluların da bulunduğu iddia edilmişti.19 Her ne kadar iddiaların büyük ölçüde asılsız olduğu anlatılmaya çalışılsa da20 Toptaşı Bimarhanesi’nin eski yönetimi eleştirilerin hedefinde olmaya devam etmişti.21 Bu dönemde, hem Toptaşı Bimarhanesi’nin eski düzenini hem de yeni işbaşına gelen yönetimi eleştiren isimlerden biri de, henüz genç bir hekim olan Mazhar Osman’dır. Mazhar Osman özel olarak Toptaşı Bimarhanesi’ne, genel olarak ise bimarhanelerin vaziyetine ilişkin ilk görüşlerini 1909 yılında yayımlamaya başlamıştır. Daha önce yazıp tamamladığı, ancak Meşrutiyet’in ilanından sonra 17 Fatih Artvinli, “Toptaşı Bimarhanesi Sertabibi Dr. Avram De Castro: Bir biyo-bibliyografi”, Osmanlı Bilimi Araştırmaları, XIII/2, 2012, s. 91. 18 Örneğin İkdam gazetesi, tımarhanelerde “idâre-i müstebide zamanında oraya nasıl gönderildiği hemen herkesin malûmu olan” bazı kimselerin de bulunabileceğini hatırlatarak doktor muayenesinden sonra “cidden mecnûn olmayanların” tahliyesini önermektedir. İkdam, sayı 5093, 30 Temmuz 1908. 19 Basında yer alan bu iddiaları yerinde araştırmak üzere Toptaşı Bimarhanesi’ni ziyaret eden Tanin gazetesi yazarı Ali Seydi, incelemeleri sonucunda Toptaşı Bimarhanesi’ndeki hastalar arasında siyasi suçlulardan kimsenin bulunmadığını belirtmiştir. Ali Seydi, “Tımarhaneyi Ziyaret”, Tanin, Sene 1, sayı 12, 30 Temmuz 1324 [12 Ağustos 1908], s. 3. 20 İddiaları araştırmak üzere Şehremaneti bünyesinde, onbir kişilik bir komisyon kurularak Toptaşı Bimarhanesi’nde incelemeler yapıldı. Bimarhane Başhekimi Dr. De Castro’nun da içinde yer aldığı inceleme heyeti, Toptaşı Bimarhanesi’ndeki 398 hastayı tek tek muayene ederek bimarhaneye haksız yere kimsenin konulmadığını tespit etmiştir. BOA, DH.MKT. 1279/8, 13 B 1326 [11 Ağustos 1908]. “Meşrutiyet ilan olunduğu vakit Bastille hapishanesine hücum eder gibi Toptaşı Bimarhanesi’ne tarizler başlamıştı” diyen Mazhar Osman, iddia edildiği gibi içeride siyasi suçluların bulunmadığını belirtmektedir: “Herkes orasını maktel sayıyor, kalın duvarların arkasında facialar oynanıyor ve bilhassa birçok aklı başında siyasi mücrimler cinnet damgası altında burada inletiliyor sanılıyordu. Biz hükümetin pek müstesna ve fevkalade müsaadesile oraya ara sıra tıbbi tetkiklerde bulunmak üzere girebildiğimiz için, bunların hakikate uygun olmadığını biliyor ve elimizden geldiği kadar rasgeleni tenvire çalışıyorduk.” Mazhar Osman [Uzman], “Tımarhaneden Emrazı Akliye ve Asabiye Hastanesine Doğru,” Sıhhat Almanakı, yay. haz. M. Osman, Kader Matbaası, İstanbul, 1933, s.122. 21 Eski dönemi eleştirenlerden biri de yeni başhekim Avni Mahmud’dur. II.Abdülhamid döneminde “akliye” ile ilgili yasaklardan bahsettiği ve Meşrutiyeti övdüğü yazılardan birinde şu tespitte bulunmaktadır: “Devr-i istibdad garabetinden olmak üzere mecanine (delilere / akıl hastalarına) ve mecanin ile münasebette bulunanlara bir nazar-ı nefretle bakılır ve onlardan mümkün mertebe kaçınmak istenilirdi.” Avni Mahmud, “Bimarhane”, Tababet-i Hazıra, sayı 10, 13 Temmuz 1325 [26 Temmuz 1909], s. 68. Ayrıca bkz., Fatih Artvinli, “‘Sorma Birader! Dehşet, Cinnet, Felaket!’: Geç Osmanlı Dönemi Edebiyatında Tımarhanenin Temsili,” Edebiyatın İzinde: Delilik ve Edebiyat, yay. haz. B. Öztürk, D. Ardalı Büyükarman, S. Şahin, Bağlam yay., İstanbul, 2017, içinde s. 13-36. Mazhar Osman ve yönetilemeyen bimarhaneler 17 1909 yılında birinci cildini bastırabildiği Tababet-i Ruhiye kitabında, ilk çağlardan 20. yüzyıla kadar “tababet-i ruhiye tarihçesi”ni uzun ve ayrıntılı bir şekilde aktarmış22 fakat Osmanlı Devleti’ndeki bimarhanelerden ve halihazırdaki durumlarından hiç bahsetmemiştir.23 Aynı yıl Tababet-i Hazıra dergisinde, genel olarak psikiyatri ile ilgili ve özel olarak da Almanya’daki akıl hastanelerinin, üniversite psikiyatri kliniklerinin nasıl çalıştığını, nasıl disiplinli bir eğitim ve pratik hayatı olduğunu örneklerle açıklayan yazılar yayımlamıştır.24 Mazhar Osman, yine bu dergide “Bimarhanemiz” başlığıyla yer alan yazısında ise Osmanlı Devleti’nin en büyük resmi ve merkezi bimarhanesi olan Toptaşı Bimarhanesi’nin pek çok açıdan miadını doldurduğunu ileri sürmüş ve yeni bir bimarhanenin inşa edilmesi gerektiğini savunmuştur:25 “Bimarhanelerimiz denilince İstanbul’un dört bimarhanesiyle Edirne, Manisa, Bursa..ilh bimarhaneler hatıra gelir. Göz önündekiler diğerleri hakkında da bir fikr-i savâb [doğru fikir] verebiliyor. Onların hepsini görmedik. Görenlerden işittik. İstanbul’daki [Üsküdar] Toptaşı, Yedikule [Ermeni], Şişli [La Paix] Bimarhanelerinden şu on beş ayda büyük bir tebeddül [değişim] gösteren – teşekkür olunur– Toptaşı, Şehremaneti bimarhanesidir. İki sene evvelki Toptaşı’nın tarih-i mezaliminde bugün güleryüz belirmeye başlamışdır. Hastanenin idaresi yedd-i kifayete tevdi’ olunan muhterem meslekdaşımız ve 22 Mazhar Osman [Uzman], “Tababet-i Ruhiye Tarihçesi”, Tababet-i Ruhiye, 1.cild, 1.bs., Matbaa-i Hayriye ve Şürekası, İstanbul, 1325 (1909), s. 85-105. Mazhar Osman, bu kısımda, modern psikiyatrinin kurucusu olarak kabul edilen Philippe Pinel’e şu satırlarla yer vermiştir “İşte o zaman bedbaht mecaninin ikballerini güldürecek meşhur Pinel zuhur etti. 1793 hatırası unutulmaz ıslahatıyla mecaninin ikbalini tagyir [değiştirme] ve emraz-ı akliye tarihine bir karn-ı cedid [yeni bir dönem, asır] ilave eyledi….Pinel’in delileri ne hal-i rikkat- engizde [acıklı halde] bulduğunu tasvir ettik. Bu alim esma’a muktedir olduğu şiddetli tenkidat ve itirazatıyla zincirleri çözmeye, efkar-ı umumiyeyi bu biçareler lehinde çevirmeye muvaffak oldu. Ve fena tedaviler, vahşiyane şiddet, kamçı ve zincir yerine akilane tedabir tavsiye etti…” (s.99). 23 Sonraki baskılarında, Osmanlı Devleti sınırları içerisindeki bimarhaneler hakkında uzun bir bölüm ilave etmiş, özellikle II.Abdülhamid döneminde Toptaşı Bimarhanesi’nin durumu ve İkinci Meşrutiyet sonrası bimarhanelerin ıslahı ve tartışmalar ile ilgili daha geniş yer vermiştir. Mazhar Osman’ın ilk baskıda Osmanlı bimarhanelerinden bahsetmemesinin bir nedeni, kendisinin de iddia ettiği gibi II.Abdülhamid döneminde genel olarak akıl hastalıkları ile ilişkili eser yayımlama yasağı olabilir. Mazhar Osman gibi, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, 1910 yılında kitabını yayımlayan Avni Mahmud, 1304 (1888) senesinde akıl hastalıklarıyla ilgili bir çeviri-uyarlama kitap hazırladığını, ama basımına izin verilmediğini belirtmektedir: “Devr-i sabıkın icraat-i garibe ve temayülat-ı acibesi icabatından olarak cinnete müteallik kitap neşri memnu bulunduğundan tab’ına müsaade olunmamış idi.” Avni Mahmud, Muhtasar Emraz-ı Akliye, Ahmed İhsan ve Şürekası Matbaacılık Osmanlı Şirketi, 1326 (1910), s. 3. 24 Mazhar Osman [Uzman], “Tababet-i Ruhiyeye aid”, Tababet-i Hazıra, sayı 18, 16 Teşrin-i sani 1325 / 29 Teşrin-i sani 1909, s. 265-268; Mazhar Osman [Uzman], “Tebabet-i Ruhiye müesseseleri”, Tababet-i Hazıra, sayı 53, 1 Mayıs 1327 / 14 Mayıs 1911, s. 833-835; Mazhar Osman [Uzman], “Nasıl çalışıyorlar?”, Tababet-i Hazıra, sayı 54, 16 Mayıs 1327 / 29 Mayıs 1911, s. 849-852. 25 Mazhar Osman [Uzman], “Bimarhanemiz”, Tababet-i Hazıra, sayı 20, 16 Kanun-i evvel 1325 / 29 Kanun-i evvel 1909, s. 302-303. Mazhar Osman’ın yazısında adını vermediği İstanbul’un dördüncü bimarhanesi Balıklı Rum Hastanesindeki psikiyatri kliniğidir. 18 Osmanlı Bilimi Araştırmaları XIX/1 (2017) rüfekasının himmetiyle elden gelen her fedakârlık yapılmış, hastalar üryan gezmekten, cebr ve şiddetten kurtulmuş. Süvari kışlalığından ve medreselikten bimarhaneye tebeddül eden o kubbelerin altındaki biçarelere vasi’-i beşer dahilinde her şey yapılmağa çalışılmış. Müessesat-ı [Hayriye-i] Sıhhiye idaresinin beyanatına bakılırsa daha pek çok şeyler yapılmış. Bununla beraber – itiraf etmeliyiz ki, – bütün bu mesaiye rağmen Şehremaneti Bimarhanesi henüz bir şeye benzeyememiş, benzemek ihtimali de yok. Bimarhane böyle olmaz. Bu bina içinde insan yatmaz, hasta hele hiç yatmaz. Bu hususta hastanedeki arkadaşlarımızın da bizle hemfikir olduklarına, şimdiye kadar pek çok layihalar takdim ettiklerine şüphem yok. Eskiden haya veya havf sevkiyle [utanmaktan veya korkudan] ecnebilere göstermekten çekindiğimiz bu müessese bugün artık tarih sahifelerinde kalmalı, koca bir hükümetin bir tanecik olsun fenne muvafık bir bimarhanesi bulunmalıdır.” İkinci Meşrutiyet’in ardından yeni yönetimle birlikte Toptaşı Bimarhanesi’nde hasta bakımı, işleyiş ve altyapı ile ilgili bir dizi reform gerçekleştirilmiştir.26 Öte yandan, 1909-1912 yılları arasında, İstanbul’da yeni ve modern bir akıl hastanesinin inşa edilmesi gerektiğine yönelik tartışmalar ve proje arayışları sürmüştür. Hükümet tarafından [Ayastefanos/Yeşilköy] Safra çiftliği arazisinde modern bir akıl hastanesi yapılması için girişimlerde bulunulmuş fakat mali nedenlerle bu proje gerçekleştirilememiştir.27 Mazhar Osman, yeni akıl hastanesi projesinin tartışılıp rafa kaldırıldığı dönemde, bimarhanelerin genel durumu hakkında şu tespitte bulunmaktadır:28 “Bimarhanelerimizin yüz lekemiz olduğunu, bunların bu tarzda devam ve bekalarının insaniyet ve medeniyet için şeyn [kusur, ayıp] teşkil edeceğini, mecnunların bir cani gibi muameleye layık değil en şayan-ı merhamet bir hasta gibi şefkat-ı tıbba mevdu’ [emanet edilmiş] hasta olduklarını anlatmak için kifayet eder derecede döktüklerimiz mürekkeblerle refiklerimin verdiği resmi layihalar az çok hüsn-i tesir göstermiş olmalı ki, bir iki ay evvel bimarhane inşası arzusu yevmi gazete sütunlarında okundu. Hatta Safra çiftliğinin de bu hususa hasr edileceği söylendi….[…] Galiba yine bu biçareler unutuldu. Hâlâ Zaptiye nezaretinde ah ve eninler [acı ve sızıdan inleyiş] içinde na-ehil hizmetçiler elinde mecnunların ve taht-ı müşahedede bulunan bir takım zavallıların feryadları komşularının bile gece uykularını selb ediyor [kaçırıyor]. Yine cemiyet-i beşeriyenin biçare bir kısmı Toptaşı Bimarhanesinin kubbesi, rutubetli divarları altında eriyor, hele yine vilayetlerde mecnunlar en müdhiş caniler gibi zincirlerle bağlı duruyor. Bunları memleketde mikdarı yarım düzineye baliğ olmayan mütehassısları da düşünmezse kim nazar-ı itibara alacakdır?” Bu dönemde, akliye ve asabiye alanında söz sahibi olan ve öne çıkan üç isim vardır: Raşit Tahsin [Tuğsavul, 1870-1936], Avni Mahmud [1860-1921] 26 Fatih Artvinli, Delilik Siyaset ve Toplum, s. 179-183. 27 Fatih Artvinli, a.g.e., s. 178, 200. 28 Mazhar Osman, “Bimarhaneler”, Tababet-i Hazıra, sayı 12, 16 Ağustos 1326 / 29 Ağustos 1910, s. 186. Mazhar Osman ve yönetilemeyen bimarhaneler 19 ve Mazhar Osman. Özellikle İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonraki dönem, üç isim arasında kimi zaman açığa çıkan gizli bir “iktidar kavgası”na tanıklık etmiştir.29 Raşit Tahsin, İkinci Meşrutiyet sonrası askeri ve sivil tıbbiyenin birleştirilmesiyle oluşan Darülfünun-ı Osmanî Tıb Fakültesi’nde Serirîyâtı Akliye ve Asabiye muallimliğine devam ederken, yeni oluşan ortamda üniversitedeki konumu ve akıl hastalıkları alanındaki birikimi nedeniyle, bimarhanelerin ve bu arada Toptaşı Bimarhanesi’nin fahri sertabibi olarak tayin edilmeyi istemiştir. Bimarhanelerin sağlık koşullarının kötü ve harap durumda olmasını, hastaların da sefalet içinde bulunmalarını gerekçe göstermiş, Almanya’da Eppendorf (Hamburg) ve Berlin’de aldığı eğitimi ve birikimini hatırlatarak Avrupa ülkelerinde olduğu gibi İstanbul ve vilayetlerdeki bimarhanelerin ıslah ve tanzimi için kendisinin “bimarhaneler fahri riyaseti”ne getirilmesini talep etmiş30 fakat Müessesat-ı Hayriye-i Sıhhiye Müdüriyeti bu isteği geri çevirmiştir.31 İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte Toptaşı Bimarhanesi’ni çeşitli vesilelerle eleştiren Mazhar Osman da, üniversite deneyiminin yanı sıra özellikle, La Paix Hastanesi döneminde yaygınlaşan ünü ile savaş sonrası yeniden şekillenen siyasi atmosferde Toptaşı Bimarhanesi’nin başına geçmek istemiştir. Öte yandan İkinci Meşrutiyet’in ardından Toptaşı Bimarhanesi’ne başhekim olarak atanan Avni Mahmud ise, koltuğunu korumaya çalışmıştır. Mazhar Osman ile Avni Mahmud arasındaki iktidar mücadelesi 1919-1921 yılları arasında devam etmiş, ikili arasında gidip gelen başhekimlik kavgası, Mazhar Osman’ın yeniden ve kesin bir şekilde Toptaşı Bimarhanesi’nin yönetimini ele alması ile sonuçlanmıştır.32 Raşit Tahsin, Avni Mahmud ve Mazhar Osman arasında özellikle İkinci Meşrutiyet’in ardından açığa çıkıp ileride farklı düzeylerde devam eden mesleki ve kişisel çekişmelerin33 bir boyutu da dönemin siyasi atmosferi ve hızlı değişen sağlık bürokrasisi ile ilişkisidir. 20. yüzyılın başında, Osmanlı 29 Fatih Artvinli, Delilik Siyaset ve Toplum, s. 232. Lozan’da Dr. Albert Mahaim’in kliniğinde yetişen ve 1915 yılına kadar Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nin psikiyatrı olan Dr. Khaçig/Khaçadur Boğosyan (1875-1955) bu tartışmaların dışında kalmıştır. Şeref Etker, İkinci Meşrutiyetin Tabip Örgütleri, Libra, İstanbul, 2017, s.212-216. Dr. Boğosyan, Balıklı Rum Hastanesi’nin psikiyatrı olan Dr. Yeorgios Zilanakis ve Toptaşı Bimarhanesi Sertabibi Avni Mahmud Bey ile birlikte, 1909 yılında bir Emraz-ı Akliye ve Asabiye Cemiyeti kurma girişiminde bulunmuştur. Mazhar Osman, “Bimarhanemiz”, Tababet-i Hazıra, sayı 20, 16 Kanun-i evvel 1325 / 29 Kanun-i evvel 1909, s. 302-303. 30 BOA, DH. UMVM. 95/8 Lef 5, 23 Teşrin-i Sâni 326 [6 Aralık 1910]. 31 BOA, DH. UMVM. 95/8 Lef 1, 3 Nisan 1327 [16 Nisan 1911]. 32 Fatih Artvinli, Delilik Siyaset ve Toplum, s. 233. 33 Bu duruma bir örnek, 16 Ekim 1914 tarihinde ilk toplantısı yapan ve 1918 yılında kuruluşunu tamamlayan Osmanlı Tababet-i Akliye ve Asabiye Cemiyeti’nin toplantılarında yaşanan başkanlık tartışması ve ardından Raşit Tahsin’in Tababet-i Ruhiye Cemiyeti adıyla ikinci bir mesleki dernek kurma sürecidir. Bkz. Kazım Dağyolu, “Türk Nöropsikiyatri Cemiyetinin kuruluşu”, Acta Neuro-Psychiatrica, c. 5, sayı 1-2, 1957, s. 19-26; sayı 5-6, s. 82-89; c. 7, sayı 1-2, 1959, s. 66-90; Şahap Erkoç, “Osmanlı Tababet-i Akliye ve Asabiye Cemiyeti’nin kuruluş zabıtları”, VI. Türk Tıp Tarihi Kongresi, 22-24 Mayıs 2000, İzmir, Program ve Bildiri Özetleri, İzmir 2000, s. 91. 20 Osmanlı Bilimi Araştırmaları XIX/1 (2017) Devleti’nde tıp alanında bir Fransız-Alman rekabeti yaşanmaktadır. Prusya devletinin Türkiye’ye yönelik ilgisi ve II. Abdülhamid’in Kayser II. Wilhelm’in siyasetine karşılık vermesinin bir sonucu olarak, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında tıbbiyeden mezun olan hekimler, Fransa’nın yanısıra Almanya’ya da gönderilmeye başlanmıştır. Raşit Tahsin ve öğrencisi Mazhar Osman, modern psikiyatrinin önemli isimlerinden biri olan Kraepelin’in yanında çalışmış, hem Gülhane’de hem de Almanya’dan getirilen hocaların öncülüğünde yeniden kurulan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de akliye ve asabiye dersleri vermeye ve üniversite psikiyatri kliniğinde çalışmaya devam etmiştir. Raşit Tahsin ve Mazhar Osman meslek alanlarındaki güncel gelişmeleri ve uygulamaları daha yakından takip ettiklerini savunmakta ve eski usul ile yönetildiğini söyledikleri bimarhaneyi eleştirmektedirler. Öte yandan Avni Mahmud ve Toptaşı Bimarhanesi hekimleri ise eğitimleri nedeniyle Fransız psikiyatrisine daha yakındır. Bu dönemde psikiyatri alanında iki ekolden bahsedilebilir: bir yanda öncülüğünü Emmanuel Regis’in yaptığı Fransız psikiyatri ekolü, diğer yanda Emil Kraepelin’in Alman ekolü.34 Elbette bu isimlerin aralarındaki çekişmenin esas sebebi kuramsal farklılıklar ya da ekol farklılığı değildi.35 Özellikle İkinci Meşrutiyet’in ardından yeniden örgütlenen ve sık değişikliklerin yaşandığı sağlık bürokrasisinde ve yönetici atamalarında, esas belirleyici olan, bürokrasi ve rejime (II.Abdülhamid ile İttihat ve Terakki Cemiyeti) yakınlık ya da uzaklıktı. Yukarıda özetlenen tarihsel arka plandan yola çıkarak, Bimarhanelerin İdaresi Hakkında Nesâyih kitabının Mazhar Osman’ın Osmanlı Devleti’ndeki bimarhanelerin ve özel olarak da Toptaşı Bimarhanesi’nin durumuna yönelik tespit ve eleştirileri dile getirdiği, psikiyatri alanında tartışmaların yaşandığı, kendisinin bu alanda daha fazla söz sahibi olmak istediği ve bimarhane yönetimine talip olduğu bir dönemde kaleme alındığı söylenebilir. Bimarhanelerin İdaresi Hakkında Nesâyih Kitapçığın ilk cümlesi, esasında bütün bir metnin amacını özetler niteliktedir: “Mecanin de hastadır.”36 Bu metin boyunca ve diğer pek çok 34 Şahap Erkoç, “Türkiye’de Modern Psikiyatrinin Başlangıcı ve Avni Mahmud’un “Muhtasar Emraz-ı Akliye” Kitabı”, Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji (3P) Dergisi, c. 9, sayı 1, 2001, s.124. 35 Örneğin Dr. İzzeddin Şadan, bu isimlerin Avrupa psikiyatrisini takip etmediklerini ve “mektep farkları”ndan bahsedenlerin aslında bilgilerinin “alaylı bir mütehassıs” olmaktan ileri gidemediğini belirtmektedir. İzzeddin Şadan, “Dr. Raşit Tahsin öldü – Ölülere ancak hakikati borçluyuz”, Yeni Adam, sayı 115, 12 Mart 1936, s. 5. 36 Mazhar Osman, Bimarhanelerin İdaresi Hakkında Nesâyih, s. 3. “Mecanin” mecnun kelimesinin çoğuludur. Mecnun, “cinn” kökünden türemiştir; “cünûn” sözlükte “örtünmek, gizlenmek; aklını kaybetmek” anlamına gelmektedir. İbrahim Kâfi Dönmez, “Cünûn”, TDV İslam Ansiklopedisi, c. 8, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1993, s. 125. Bu durumdaki kişiye ise “mecnun” (deli) denmektedir. Mecnun kelimesi günümüzdeki anlamıyla psikotik terimi karşılığında kullanılmış olup, gerçeği değerlendirmenin bozulduğu, varsanılar, sanrılar veya bariz davranış bozuklukları gösteren Mazhar Osman ve yönetilemeyen bimarhaneler 21 yazısında olduğu gibi Mazhar Osman, akıl hastalarının diğer hastalar gibi, akıl hastalıklarının da diğer hastalıklar gibi olduğunu anlatmaya çalışmaktadır. Farklı olarak, akıl hastaları daha çok “merhamet”e muhtaçtır:37 “Mecanin de [deliler/akıl hastaları da] hastadır. Her hasta gibi şefkat ve muavenete [yardıma] muhtaçtır. Hususen akıl gibi en kıymetli bir varını kaybettiğinden daha fazla merhamete, daha müstesna bir takayyüde ve ihtimama [dikkat ve özene] layıktırlar.” Mazhar Osman, hastanelere “mecnun” adı altında yatırılan kişilerin önemli bir kısmının iyileşebilir olduğu kanaatindedir. İstatistiklerde şifanın az görüldüğü yerlerde “hastalıktan ziyade bakanlar suçludur”.38 Memlekette mecnunlar, basit bakımlardan bile mahrum kaldıkları için şifa oranı çok düşüktür. Hastalar zamanında tıbbi gözetime alınamazlar, alınanlar yani bir kuruma yatırılan hastalar ise “göze görünmeyen bir takım gayri sıhhi amellerin tesiriyle helak olur(lar)”.39 Gerçek sorunun hastalıkta değil hastanın bakımında olduğunun altını çizen Mazhar Osman, bunu bazı örnekler ile açıklamaktadır:40 “Hasta iyi havadan mahrum olur, cahil gardiyanlar altında hırpalanır. Bitden, uyuzdan, tahtakurusundan uyku uyumaz. Yahut hastalığı yüzünden daima uykusuz ve müteheyyiç [heyecanlı, coşkun] olmasıyla zaafa uğrar. İştahsızlığı veya marazlı fikri sebebiyle günlerce hatta aylarca yemek yemez, erir, verem gibi bir hastalık karışır. Veya hasta herhangi bir vesile ile üşütülerek ağır göğüs rahatsızlıklarına yakalanır. Hele verem kolaylıkla birbirine aşılanır. Aynı hasta şefkatli, vazifeşinas ellerde kurtulur. Ve yeniden cemiyet-i beşeriye arasına karışır.” Mazhar Osman, bimarhanelerin nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin kısma geçmeden önce, hâlihazırdaki durumu eleştirmektedir. Her ne kadar açıkça belirtmese de, eleştirisinin odağındaki kurum Toptaşı Bimarhanesi ve onun yöneticileridir:41 “Bizde bütün kusurları vasıtasızlığa atfetmek adettir. Hüsnüniyet sahibi ve iş bilen bir hekim en büyük yoksulluklar içinde bile pek büyük iş görür. Kendisine emanet edilen, cemiyet-i beşeriyeden ayrılarak nev’i insanlığında kaybeden biçarelerin hallerini ıslaha, bahtlarını güldürmeye çalışır. Ve bu suretle gayreti mukaddes bir vazife bilir. Vaka elde mevcut ve eslâfın mahsulü rıfk u şefkati [geçmiştekilerin yumuşak şefkatinin ürünü] olarak medreseciklerin kubbeleri altına sıkıştırılan bimarhaneler şüphesiz hali hazır fenni müesseselerine vakalar için daha çok geçerlidir. Fatih Artvinli, Delilik Siyaset ve Toplum, s. 23. Ayrıca bkz., M.W. Dols, Ortaçağ İslam Toplumunda Deli, çev. D. G. Dinç, Pinhan yay., İstanbul, 2013. 37 Mazhar Osman, Bimarhanelerin İdaresi Hakkında Nesâyih, s. 3 38 Mazhar Osman, a.g.e., s. 3. 39 Mazhar Osman, a.g.e., s. 3 40 Mazhar Osman, a.g.e., s. 3-4. 41 Mazhar Osman, a.g.e., s. 4-5. 22 Osmanlı Bilimi Araştırmaları XIX/1 (2017) benzemekten çok uzaktır. Mamafih yeni müesseseler yapılıncaya kadar bunları ıslah etmek, bu kubbelerin altına sokulmak mecburiyetinde bulunan biçarelere elden geldiği derecede muavenet etmek de elzemdir. Bu binalar içinde, bu vasıtasızlıkta daha fazlası yapılamayacağını zan ve iddia etmek doğru değil ve işi oluruna terk etmek vazifeşinaslıktır. Bu sınıf marizatın [hastaların] tedavisini kendisine iş edinen etıbbamız [tabiplerimiz] bir taraftan eldekileri mümkün olduğu kadar ıslah etmekle beraber diğer taraftan gerek payitahtta ve gerek vilayet merkezlerinde hali hazır fenne muvafık müesseseler yapılması için himmetlerden, propagandalardan, didinmelerden geri durmamalıdırlar. Çünkü, bimarhanelerin bu şekilde kalması, bu halin daha senelerce devam etmesi ilme bigânelik, şefkat ve merhamete kayıtsızlık, medeniyete karşı meskenetdir [miskinlik, beceriksizliktir]”. Mazhar Osman yeni ve modern bir akıl hastanesi açma düşüncesini, içinde bulunulan koşullar itibariyle çok gerçekçi ve uygulanabilir bulmamaktadır. Kitabın giriş kısmının son paragrafında, bu metni günün kötü koşullarda çalışmaya devam eden, meslektaşlarına “rehber” olması için yazdığını belirtmektedir:42 “Ben bu satırları son numuneye muvafık bir bimarhaneye tatbik olunması için yazmıyorum. Öyle bimarhane meydanda olmadığı gibi mümkün olmayan şeyleri tâfsil etmekte [etraflıca açıklamak] icrası kabil olanlara karşı ihmal tevlid eder [meydana getirir]. Binaenaleyh yazdıklarım memleketimizin muhtelif şehirlerinde mevcud olan dâr-ı mecaninin [delilerin kaldığı yer] şerait-i hazıra dahilinde farksız bir bütçe ile meh-mâ-emken [mümkün olduğu kadar] ıslahıdır. Daha doğrusu bu binalar altında hasta bakmaya mecbur olan meslektaşlarıma ameli bir rehberdir.” “Mecnuna ne urulur ne sövülür!” Giriş kısmının hemen ardından “Bimarhanelerimizde ilk yapacağımız şey” ara başlığı ile 39 madde halinde yapılması gerekenler sıralanmaktadır. Birinci maddede, “Tabip bimarhanenin bir hastahaneden, mecnunun bir hastadan başka şey olmadığını bilmeli ve bu itikadını hastaya, hasta sahiplerine ve hasta bakıcılara (gardiyanlara)43 telkin etmelidir”44 nasihatinde bulunan Mazhar Osman, takip eden maddelerde hekimlerin mecnunlar ile temas etmekten korkmaması gerektiğini, hekimin hastaya ne kadar yakın ve samimi olursa ortaya çıkabilecek tehlikenin de o kadar az olacağını, bimarhanelerde çalışacak olan hekimin ilk kutsal görevinin dayak ve işkence ile inzibatı sağlamaya alışmış olan “cahil hastabakıcıların” görevlerine son vermek olduğunu, asla hastaların zincire vurulmasına ya da iplerle, bezlerle 42 Mazhar Osman, a.g.e., s. 5. 43 Parantez içi ifade Mazhar Osman’a aittir. 44 Mazhar Osman, a.g.e., s. 5.
Description: