Kur’an’da Kıssaların Temel Anlamları Üzerine Felsefi Notlar Burhanettin TATAR* Atıf/©: Tatar, Burhanettin (2009). Kur‟an‟da Kıssaların Temel Anlamları Üzerine Felsefi Notlar, Milel ve Nihal, 6 (1), 99-111. Özet: Kur‟an‟daki kıssalar, anlattıkları „olaylar‟ kadar, olayları „anlatım tarzı ve eylemi‟ açısından da önem arz ederler. Zira kıssalar, sadece anlattıkları olaylara referansla değil, belki onlardan daha ziyade bu olayları kendi anlatım tarzları ve eylemleri için- de yeniden şekillendirme/ anlamlandırma güçlerine nispetle kıssa olurlar. Bu yazımı- zın amacı, „Kur‟an‟daki kıssaların birer kıssa olarak anlamı nedir?‟ sorusu ekseninde onların anlatım tarzı ve eylemi hakkında birkaç felsefi not oluşturmaya çalışmaktan ibarettir. Temel iddiamız şudur: Kur‟an‟daki kıssalar, Kur‟an‟ın en temel anlam düze- yini temsil ederler ve İslam‟ın bir olay ve eylem dini olduğuna işaret ederler. Anahtar Kelimeler: Kur‟an, kıssa, eylem, olay, yorum. Kur’an’daki kıssalar, anlattıkları ‘olaylar’ kadar, olayları ‘anlatım tarzı ve eylemi’ açısından da önem arz ederler. Zira kıssaları, aynı olayları dile getirmeye çalışan tarihi, felsefi, sosyolojik vs. anlatım ve analiz tarzlarından ayıran husus, kıssaların kendilerine özgü anlatım tarzı ve eylemidir. Kıssalar, sadece anlattıkları olaylara referansla değil, belki onlardan daha ziyade bu olayları kendi anla- tım tarzları ve eylemleri içinde yeniden şekillendirme/ anlamlan- dırma güçlerine nispetle kıssa olurlar. Kısacası kıssaların değindik- leri olayları yeniden şekillendirme/anlamlandırma tarzları aynı zamanda söz konusu kıssaların anlamının bir parçasıdırlar. * Prof. Dr., OMÜ İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Anabilim Dalı. MİLELVE NİHAL inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi cilt 6 sayı 1 Ocak – Nisan 2009 Burhanettin TATAR Daha açık deyişle, kıssaların anlamı sadece değindikleri olay- lar aracılığıyla oluşmaz; kıssaların anlatım tarzı ve eylemi de an- lamı doğuran bir kaynak işlevini üstlenir. Böylece kıssalarda yer alan olayların anlamı olaylar ile olayları anlatım tarzı ve eylemi arasındaki karşılıklı ilişki içinde doğarlar. İşte bu durum, kıssaların anlamını --onları kıssa yapan bu temel özelliklerine nispetle-- ye- niden düşünmeyi gerekli kılmaktadır. Bu yazımızın amacı, ‘Kur’an’daki kıssaların birer kıssa olarak anlamı nedir?’ sorusu ekseninde onların anlatım tarzı ve eylemi hakkında birkaç felsefi not oluşturmaya çalışmaktan ibarettir. Kur’an’daki kıssalar, diğer tüm kıssa ve öyküler gibi, ‘şimdi- burada olmayan olayların anlatımıdırlar. Diğer bir deyişle, bizimle geçmiş olaylar arasında ortaya çıkan zaman aralığı kıssaların doğ- dukları mekânlardır. Bu yönleriyle kıssalar, fiilen yok olan olaylar- la bizim aramızdaki ayrılığı hikâye ederler. Tüm kıssalar, her şey- den önce bir ayrılığın hikâyesidirler. Ancak ‘ayrılığın hikâyesi’ tabirinden de anlaşılacağı üzere, kıssalarda asıl önemli olan, geç- miş bir olayın ‘şimdi-burada anlatılıyor oluşu’dur. Daha açıkçası kıssalar, geçmiş bir olayı anlatırken kendilerini bir ‘yeni olay’ hali- ne getirirler. Asıl olay, kıssanın şimdi-burada anlatılıyor olmasıdır. Zira geçmiş bir olayın yeniden anlam kazanmasına yol açan şey, kıssanın anlatılma tarzı ve eylemi, kısacası anlatma olayıdır. Bu yönüyle kıssalar, basitçe bir dilin her hangi bir nesneye işaret etmesinden çok daha fazla anlam yüklüdürler. Gündelik her hangi bir ortamda dil, bir nesneyi gösterirken kendisini gizleme ve nesneyi ön plana çıkarma işlevi üstlendiği halde, kıssaların anlatı- mı esnasında bir ‘olay’a dönüşür. Artık ortada söz konusu geçmiş hadiseler ve kişilerden daha belirgin şekilde dilin kendisi vardır ve orada konuşan dilin kendisidir. Bu noktanın daha iyi anlaşılabilmesi için Hz. Süleyman’ın hu- zuruna çok kısa bir zaman dilimi içinde uzak bir mesafeden tahtın getirilmesi olayı ile bu olayın Kur’an’da anlatılması1 arasındaki ilişkiye bakmak yeterli olabilir. Uzak bir mesafeden tahtın getiril- 100 1 En-Neml (27), 38-40. M N İLELVE İHAL inanç– kültür–mitoloji Kur’an’da Kıssaların Temel Anlamları Üzerine Felsefi Notlar mesi ile birlikte dil yalnızca bir nesneye (taht) işaret eden meka- nizmaya dönüşürken (tahtın getirilmesi ile birlikte dil hemen şef- faflaşırken), bu olayın Kur’an’da anlatımı sayesinde dil artık bir işaret mekanizmasından çok daha fazla rol üstlenmekte ve tüm ‘olay’a yeni baştan anlam kazandıran bir kaynağa dönüşmektedir. Burada ‘kaynak’ kelimesinin hayli kritik bir öneme sahip ol- duğuna dikkat çekmeliyiz. Bu önem, kıssaları anlatma olayında belki her zaman rol oynayan ‘güç’ ve ‘irade’ sorunu ile ilgilidir. Kıssalar, her ne kadar bir takım geçmiş olay ve kişilerden söz etse- ler de, onların asıl önemleri olayları anlatma tarzı ve eylemi içinde belirginleşen güç ve iradeden kaynaklanır. Kıssa anlatımı, her za- man bir güç ve irade gösterisidir; anlatma tarzı ve eylemi içinde güç ve irade kendisini göstermedikçe, kıssalar asla bir yeni ‘olay’a dönüşemezler. Bir diğer deyişle, kıssaları bir olaya dönüştüren şey, kıssaların kendi içlerinde yansıttıkları güç ve iradenin ‘şimdi- burada’ tecelli etmesidir. Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için hemen her tarihsel kültür içinde var olan kıssalar-arası güç ve irade sorununa kısaca yönelmekte yarar vardır. Her büyük kültür ve medeniyet, kendisi- ni bir Büyük Kıssaya (Grand Story ya da, Giambattista Vico’nun deyimiyle, Mitos) dayandırmak zorundadır. Bu kıssa(lar), Mircea Eliade’ın kimi kültürlere referansla söylediği gibi ‘ab origine’, ‘ab initio’ yani bir kültürün --daha öncesi olmayan-- kutsal başlangıcını temsil edebilir; veya Yahudi, Hıristiyan ve İslam kültürlerinde olduğu üzere, doğrudan kutsal metinlerin oluşturduğu büyük söylem alanları içinde rol oynayan kıssa(lar) olabilir. Burada asıl dikkat çekmek istediğimiz husus, kültürlerin ve medeniyetlerin oluşumu veya radikal dönüşümleri esnasında kıs- salar-arası güç ve irade sorununun kritik eşik haline gelmesidir. Söz konusu kıssalar-arası güç ve irade sorunu kritik eşik haline geldiğinde, tıpkı Hz. Musa ile Firavun arasındaki karşılıklı güç mücadelesi esnasında Musa’nın asasının yılana dönüşerek2 diğer 2 Ta-Ha (20), 18-20. 101 M N İLELVE İHAL inanç–kültür–mitoloji Burhanettin TATAR sihirbazların yılan görüntüsüne bürünen sihir aletlerini yutmasına3 benzer şekilde, güçlü kıssalar diğerlerini yutabilmektedirler. Bü- yük kültür ve medeniyetlerin dayandığı büyük kıssalar, bir bakı- ma bu kültür ve medeniyeti zafiyete uğratabilecek veya onunla güç mücadelesine girebilecek diğer kıssaları yutan veya bir şekilde onları kendi bünyesine göre dönüştüren güç ve irade kaynakları- dırlar. Kur’an’daki kıssaların kendi içlerinde üstün bir güç ve iradeyi yansıtmaları, İslam’ın büyük bir hızla önce Arap yarımadasına ve sonra dünyanın çok farklı coğrafyalarına nispeten kısa denebilecek bir zaman içinde yayılmasında önemli rol oynamıştır. Hz. Pey- gamber’e öncelikle kendi kültürü ve toplumu içinde gösterilen tepkiler, çok büyük oranda İslam’ın ve şirk inancının ön plana çıkardıkları kıssalar-arası uyuşmazlık ve bu kıssalarda temsil edi- len güç ve iradelerin farklılığı nedeniyledir. Bir açıklayıcı not olarak, burada ‘kıssa’ kelimesine felsefi açı- dan yaklaştığımızı ve kıssaları zaten bilinen bazı fikir ya da kav- ramların geçmiş ya da salt kurgusal olaylara nispetle örneklendi- rilmesi şeklinde bakmadığımızı belirtmeliyiz. Bize öyle geliyor ki, kıssaları başta tevhid kavramı olmak üzere, İslam’ın bazı temel fikir ve inançlarının daha iyi anlaşılması noktasında birer tarihsel- öğüt verici anlatımlar şeklinde ele almak klasik metafiziksel dü- şünce geleneğimizin ürettiği bir sonuçtur ve bu sonucun özellikle İslam’ın ilk yıllarına hakim olan dünya anlayışı ile pek ilgisi yok- tur. İslam inancının kelami, fıkhi ve felsefi düşünce gelenekleri içinde rasyonel kavramlardan örülü bir büyük söylemsel yapıya dönüştürülmesi, özellikle İslam filozoflarının Kur’an’daki sembol ve metaforlara genel yaklaşımlarında daha belirgin olarak fark edileceği üzere, kıssaları kendi başlarına anlaşılabilen rasyonel kavramlara nispetle ikincil konuma indirgemiş görünmektedir. Bu düşünce geleneklerine hakim olan mantık, kendi başına anlaşılabi- 102 3 Araf (7), 117 M N İLELVE İHAL inanç– kültür–mitoloji Kur’an’da Kıssaların Temel Anlamları Üzerine Felsefi Notlar lir olanın, kendi başına anlaşılamaz olana öncelik arz ettiği şeklin- dedir. Kanaatimizce Kur’an’ın genelinde ve İslam’ın ilk dönemlerin- de hakim olan mantık bunun tam tersidir. Kavramlar asla kendi başlarına anlaşılabilir değildirler ve onlar ancak tarihsel olaylar içinde somut olarak tatbik edilebildikleri ölçüde anlam kazanırlar. Bu noktayı belki en ilginç şekilde, insanoğlunun en büyük kıssası olan, Hz. Adem ve Havva’nın yasak ağaca yaklaşmaları ve sonra dünyada kendilerini yeni bir hayat tarzı içinde bulmalarıyla ilgili anlatım ifşa etmektedir. Öyle görünüyor ki, gerek Hz. Adem gerek Havva, Allah’ın kendilerine getirdiği yasağın anlamını, gerçek yani fiili haliyle ancak dünya hayatı içinde kendilerini bulduktan sonra fark etmektedirler. Bu bağlamda Kur’an’da ve Hz. Peygamberin hadislerinde be- lirginleştiğini düşündüğümüz genel yaklaşım şudur: İnsan, kav- ramları ve kavramların gösterdiği hakikati ancak olaylar zinciri ya da süreci içinde anlayabilir. Olaylar zincirinin devamlılığı anlama olayını açık uçlu kılar yani insan asla hakikati kendi başına (bütün olarak, tarihsel olaylardan bağımsız şekilde) kavrama gücüne sa- hip değildir. Anlamanın açık uçluluğu, olaylar içinde anlaşılan kavramların sürekli revizyona tabi tutulmasını gerekli kılar. Böyle- ce insanın Allah ile ilişkisi en temelde salt zihinsel (kavramsal) olmayıp, ‘olayların cereyan ettikleri tarihsel ortam’ içinde şekil- lenmektedir. Kısacası İslam, salt kavramlardan ziyade olaylar için- de anlaşılabilecek bir tür ‘eylem ve olay dini’dir. Bu açıdan bakıldığında Kur’an’daki kıssalar; Kur’an’da yer alan bir takım kavramların, emir ve yasakların, tavsiyelerin anla- tılmasına yani havas tarafından doğrudan (kavramsal düzeyde) anlaşılan bir takım kavramsal gerçeklerin dolaylı ifade biçimleriyle avama da anlatılmasına hizmet eden bir pedagojik strateji unsuru değillerdir. Aksine onlar, İslam’ın her şeyden önce bir eylem ve olay dini olduğunu yine geçmiş olaylara ve eylemlere referansla temsil eden ve kavramların her zaman olaylara bağımlı olarak anlaşılabileceğine işaret eden hususlardır. 103 M N İLELVE İHAL inanç–kültür–mitoloji Burhanettin TATAR Bu yüzden İslam kültür ve medeniyetinin temelinde statik rasyonel kavramlar değil, bu kavramların oluşumuna ve somut varlık kazanmasına—kısacası bir ‘dünya’ kazanmasına—yol açan olaylar ve eylemler vardır. Kur’an’daki kıssalar, İslam kültür ve medeniyetinin ab origine durumunu yani İslam’ın başlangıç nokta- sında ‘olay ve eylem’in bulunduğunu, daha doğrusu olay ve eyle- min başlangıç noktası dediğimiz şeyi oluşturduğunu ifşa ederler. Yukarıda belirttiğimiz şekilde, Hz. Peygamber’e kendi kültü- rü içinde şirk inancını sürdürenlerce gösterilen büyük tepki, daha çok iki farklı inancın yaslandığı kıssalar-arasındaki güç ve irade farklılığından yani kıssaların birer kıssa olarak temsil ettikleri olay ve eylemler (dünyalar) arasındaki farklılıktan kaynaklanır. Kıssa- lar, kavramlara bir ‘dünya’ kazandıran, onları anlaşılır kılan, onları somut gerçekliklere dönüştüren olayların mekanıdırlar. Kavram- lar, ancak olaylar ve eylemler içinde kendilerini gerçekçi anlamla- rıyla açığa çıkarabildikleri ve tabir caizse nefes alabildikleri için kendi geçmiş, şimdi ve geleceklerini bu olaylara sürekli mekan teşkil eden kıssalarda bulabilirler. Bu açıdan kıssalar kavramsal düşünme dediğimiz şeyin bir tür doğal yatağı, kaynağı ve gıdası olarak ait oldukları toplumların algı ve yaşama tarzlarını yönlendirirler. Kıssalar-arası güç ve irade mücadelesi, bu yönüyle, bir toplumun algı ve yaşama tarzı soru- nuyla ilgili olup, toplumun geleceği hakkında tercihte bulunma sürecidir. Kur’an’da tek tek kıssaların anlatılması esnasında asıl anla- tılmak istenen büyük kıssa, Kur’an’a muhatap olan insan ve top- lumların asla olaylardan bağımsız şekilde hakikati kendi başına anlayamayacakları ve olayların her zaman Allah’ın gözetim ve müdahalesine açık olarak cereyan eden bir süreç olduğudur. Böy- lece kıssalar, kendilerini dinleyenlere ‘anlatılan’ birer eski öykü değildirler, aksine onlar kendilerini dinleyenlere hem olayları hem de olaylar içinde belirginleşen kavramları yani dünyayı daha farklı algılamaları ve tutumlarını değiştirmeleri konusunda sorumluluk içinde bırakan yeni olaylardır. Kıssalar, kendilerini dinleyenlere 104 M N İLELVE İHAL inanç– kültür–mitoloji Kur’an’da Kıssaların Temel Anlamları Üzerine Felsefi Notlar sorumluluk yükleyip onları farklı düşünmeye ve tavır almaya sürükledikleri ölçüde güncel bir olay haline gelirler. Kur’an’daki kıssaların kendi içlerinde yansıttıkları güç ve ira- de sayesinde kısa denebilecek bir zamanda İslam’ın dünyanın farklı coğrafyalarına yayılmasında rol üstlenmesini bu açıdan an- lamak uygun görünmektedir. Her şeyden önce Kur’an’daki kıssa- lar, Allah’ın eşsiz güç ve bilgi sahibi olarak, beşeri olaylar ve ey- lemler içinde nasıl rol aldığını doğrudan kendi anlatım tarzı ve eylemi içinde ifşa etmektedirler. Bu yönüyle kıssalar bir taraftan geçmiş olaylara dikkatleri çekerken diğer taraftan anlatım tarzı ve eylemi içinde Allah’ın şimdi-burada aktif olduğunu da bildirirler. Böylece onlar geçmiş aracılığıyla ‘şimdi-burada’ dediğimiz ortama veya dünyaya yeni bir gözle bakmamızı talep ederler. Kur’an’daki kıssalar ile İslam’ın yayıldığı ortamlarda yaygın olan kıssalar arasındaki güç ve irade sorunu her ne kadar genel olarak İslam’ın benimsenmesiyle bir oranda çözüme kavuşmuş olsa da, doğrudan İslam kültürü içinde Kur’an’daki kıssaların an- laşılma ve yorumlanması sorunu farklı bir kıssalar-arası güç ve irade sorununu beraberinde getirmiş görünmektedir. Kur’an’daki kıssaların anlatımı içinde merak uyandıran kimi boşlukların za- manla İsrailiyat ve uydurma rivayetler ekseninde doldurulmaya çalışılması bir yana, tefsir, felsefe ve tasavvuf geleneklerinde daha çok tarihsel/literal, kavramsal ve tasavvufi tevil şeklindeki yorum- lama tarzlarıyla adeta yeni kıssaların üretimi söz konusudur. Söz- gelimi, Peter Heath’ın, ‚Yaratıcı Hermenötik: Üç İslami Yaklaşıma Dair Bir Karşılaştırmalı Analiz‛ 4 çalışmasında görüleceği üzere, İslam tarihinde tarihsel/literal, kavramsal ve tasavvufi tevil şeklin- deki yorumlama tarzları kendi içlerinde farklı büyük kıssaların oluşumuna yol açmıştır. Farklı tarihsel kaynaklardan veya rivayetlerden destek alarak Kur’ani kıssaların yeniden şekillendirilmesi, onların Kur’an’da yer aldıkları şekliyle sahip oldukları anlam dünyasından çok farklı 4 Peter Heath, ‚Creative Hermeneutics: A Comparative Analysis of Three Islamic Approaches‛, Arabica, published by BRILL, T. 36, Fasc. 2 (Jul., 1989), ss. 173-210. 105 M N İLELVE İHAL inanç–kültür–mitoloji Burhanettin TATAR anlam dünyalarının üretilmesini mümkün kılmaktadır. Bu duru- ma, Heath’ın söz konusu etmediği ve günümüzde zaman zaman ortaya çıkan Kur’an’ın bilimsel veriler ve keşiflerle doğrulanması tezi için kullanılan örneklerde rastlamak mümkündür. Fil kıssa- sındaki ebabil kuşlarının mikroplar veya farklı güçler olarak ele alınması, Hz. Süleyman kıssasında çok uzaklardaki bir tahtın ansı- zın huzura getirilmesinin bilimsel olarak açıklanabileceğini öne süren yaklaşımlar, Lut kıssasını zaman zaman ‘gay müslüman’ perspektifi içinde yeni baştan dizayn etme çabaları, feminist yakla- şımların kıssaları yeni baştan anlamlandırma eylemleri bir bakıma kıssalar-arası irade ve güç sorununun günümüzde aldığı durumu yansıtmaktadır. Klasik dönemlerde İslam filozoflarının ancak felsefi düşünme eylemi içinde kavranabileceğini ileri sürdükleri büyük teori (koz- moloji ve ontoloji) ya da büyük kıssa açısından Kur’an’daki kıssa- ları pedagojik strateji unsuruna indirgemeleri ve asıl kıssanın ken- di felsefi sistemleri içinde ifşa olduğuna inanmaları; İbn Arabi, Mevlana ve Feridüddin Attar gibi mutasavvıfların kendi eserlerin- de zahir-batın yorum anlayışları ekseninde kıssaları yeni baştan simgeleştirerek kurgulamaları ister istemez İslam kültürü içinde Kur’ani kıssalar ile anılan yorum geleneklerinin yol açtıkları yeni kıssalar arasında bir tür gerilim ve güç mücadelesini ortaya çıkar- mıştır. Sözgelimi, İbn Arabi’nin Hz. İbrahim ve oğlu İsmail arasın- daki kurban kıssasını belki tümüyle bir manevi tecrübeye indirge- yerek adeta yeni bir kıssaya dönüştürmesi, Kur’ani bir kıssanın anlam alanını çok büyük oranda farklı bir alana transfer etmekte- dir. Burada Kur’an’da yer alan kıssaların kelami, felsefi, tasavvufi ve bilimsel yorumlarına bir genel ilke olarak karşı çıktığımız dü- şünülmemelidir. Ancak eleştirdiğimiz husus, bizce Kur’ani kıssala- rı kendilerine özgü kıssalar haline getiren şeyin gözden yitirilme- sine yol açabilecek şekilde, kıssa yorumlarının kendilerini ab initio veya ab origine yani kıssanın sıfır noktası konumuna getirmeleridir. Yukarıda değindiğimiz üzere, Kur’an’daki kıssaların en özgün karakteri onların İslam’ı bir ‘olay ve eylem dini’ olarak ön plana 106 M N İLELVE İHAL inanç– kültür–mitoloji Kur’an’da Kıssaların Temel Anlamları Üzerine Felsefi Notlar çıkarmaları yani eylem ve olayı dini algının başlangıç noktası ola- rak sunmalarıdır. Oysa, sözgelimi Farabi’nin genel din-felsefe anlayışı içinde ve İbn Sina’nın felsefi yorumlarında Kur’ani semboller ve kıssalar, kavramsal aydınlanma (zihinsel keşif) hadisesine nispetle ikincil düzeyde bir pedagojik ve siyasi yönetim stratejisinin parçasına dönüştürüldüklerinde (veya bu filozoflar genel olarak böyle yo- rumlandıklarında) İslam’ın ab origine ya da ab initio durumunu zihinsel kavramlar teşkil etmeye başlar; olay ve eylemler ikincil dereceye indirgenir. Benzer şekilde Kur’ani kıssalar, tasavvufi yorumlarda -- özellikle Henri Corbin’in ele aldığı şekliyle tevil kavramı5 açısın- dan-- insan ruhunun kendi aslına yani Ruh (Allah)’a geri dönüş hareketini sembolize eden dolaylı anlatım biçimine dönüştürül- düklerinde İslam’ın başlangıç noktasını (ab initio) mistik tecrübe teşkil etmeye başlar ve yine olaylar ve eylemler ikincil dereceye indirgenir. İşin aslına bakılırsa, bu kıssaların farklı tarihi, kültürel ve hat- ta bilimsel kaynaklar açısından yeniden şekillendirilmesi ve kıssa- lardaki anla(tı)m boşluklarının seküler bir araştırma yöntemi aracı- lığıyla giderilmeye çalışılması kıssaları birer tarihsel-bilimsel anla- tım düzeyine taşıdığı için İslam’ın başlangıç noktasını tarihsel- bilimsel algı biçimleri belirlemeye başlar ve yine o, olay ve eylem dini vasfını yitirmeye başlar. Kıssaların yorumları, bize öyle geliyor ki, kendilerini İslam’ın ab initio veya ab origine noktası haline getirdiklerinde yepyeni bir kıssaya dönüştükleri için kaçınılmaz olarak Kur’ani kıssalarla ara- larında bir güç ve irade sorunu ortaya çıkmaktadır. Kur’ani kıssa- ların en temel işlevi, İslam’ın sıfır noktasını olay ve eylemin teşkil ettiğine işaret ederek kendilerini İslam’ın anlaşılmasında bir kritik eşik olarak sunmalarıdır. Kıssaların bu temel mantığı ve işlevi anlaşılmadan Kur’an’da başta tevhid olmak üzere, diğer kavramla- rın, hükümlerin, emir ve yasakların yeterince anlaşılması pek 5 Henry Corbin, Avicenna and The Visionary Recital, translated from French by W. R. Trask (Princeton University Press, 1988), ss. 28-35. 107 M N İLELVE İHAL inanç–kültür–mitoloji Burhanettin TATAR mümkün görünmemektedir. Zira Kur’an en temelde olay ve ey- lemlere (bu eylemlerin daimi mekanı olan kıssalara) nispetle kendi sembollerini oluşturmakta ve ancak bu sembollere referansla tevhid gibi kavramları, emir ve yasakları dile getirmektedir. Bu açıdan bakıldığında, sözgelimi, tevhid, salt kavramsal (zi- hinsel) olarak ele alınıp açıklanabilecek bir şey değildir. O her şey- den önce Allah’ın kainattaki eylem biçimi ve tarihsel olaylara mü- dahale ediş tarzı içinde bir süreç olarak fark edilebilecek husustur. Böylece o, zihnin bir kavrama nesnesi olmaktan çok daha geride zihnin tarihsel olaylar içinde kendisini ve dış dünyayı algılamasına imkan veren bir süreçtir. Allah’ın birliğinin ne anlama geldiğini biz salt tevhid kavramını analiz ederek değil, kıssalar içinde anlamı ortaya çıkan olaylar ve Allah’ın eylemleri aracılığıyla ontolojik bir gerçeklik olarak fark ederiz. Daha önce belirttiğimiz gibi, kıssalar daima zaman ve mekanı baştan varsayan olay ve eylemlere referansla ve bu olayları kendi anlatım tarzları ve eylemleri içinde şekillendirerek kıssa olurlar. İşte söz konusu zaman ve mekanlar içinde olaylar ve bu olayların anlamının kıssa ya da rivayetler sayesinde derlenip toparlanması söz konusu olmaksızın İslam’ın başlangıç noktasını fark etmek pek mümkün görünmemektedir. Kıssaların yorumları, İslam’ın bu başlangıç noktasını okurlarına fark ettirecek şekilde işlev üstlen- diklerinde birer yorum olarak kalıp kendilerini yeni bir kıssaya dönüştürmezler. Kur’an’da kıssaların en temel anlam düzeyi olarak işlev gör- mesi, yukarıda söylediklerimizden kabaca anlaşılacağı üzere, Kur’an’ın kendisini, kıssaları kıssa yapan temel özelliklere sahip bir kitab şeklinde görmesi yüzündendir. Bir olayı, kıssa konusu haline getiren şey, olaydaki anlam fazlalığıdır. Bu anlam fazlalığı yani olayın sadece olaya muhatap ya da konu olanları değil, farklı zaman ve mekanlardaki insanları da ilgilendirecek bir öneme sahip olması, onun kıssa konusu haline gelmesine yol açmaktadır. Kıssa- ları kıssa yapan şey, bazı olaylardaki anlam fazlalığını farklı zaman ve mekanlara taşıyarak hem olayların önemini (farklı insanlarla bu 108 M N İLELVE İHAL inanç– kültür–mitoloji
Description: