ebook img

kaynak tarama ve rapor yazma PDF

50 Pages·2014·0.4 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview kaynak tarama ve rapor yazma

Kaynak Tarama ve Rapor Yazma KAYNAK TARAMA VE RAPOR YAZMA Giriş Günümüzde, bilimsel alanda başdöndürücü gelişmeler yaşanmakta; bilimsel bilgi ve ürünleri, yaşamı her yönüyle etkilemektedir. Bilimsel çalışmalar, insanların doğaya egemen olma mücadelelerinde bir taraftan ürünler ortaya koyarken, diğer taraftan da yeni bilim dalları ve disiplinlerini ortaya çıkarmaktadır. Çok sayıda bilim dalı ve disiplininin yer aldığı bilim dünyasının belirgin ve benzer yönlerini dikkate alarak üç grup içinde değerlendirebiliriz (Arseven, 1993: 3; Karasar, 2005: 10). Bunlar; toplumbilimi, doğa bilimleri ve matematiktir. Toplum ve doğa bilimleri “var olanı” bilmeyi açıklamayı ve kontrol etmeyi amaç edinir. Yöntemi benzer olmakla birlikte, ilgi alanları farklıdır. Doğa bilimlerinin konusu, doğadaki bütün canlı ve cansız varlıkları kapsarken, toplum bilimlerin konusu canlı varlıklardan yalnız insan ve insanın içinde yeraldığı kurum ve grupları içerir. Bulguların, vargıların kesinliği bakımından doğa bilimleri, insanı konu alan bilimlere göre daha kesin ve değişmezlik gösterir. Matematik bilimleri ise, somut karşılıkları olmayan sembollerden olup gerçekten varlığına gereksinimi yoktur. Matematik mutlaktır. Bu yönüyle de, göreli olan doğa ve toplum bilimlerinden de ayrılır. Hatta bazı sınıflamalarda matematik bilimi, bilim alanlarının üstünde yer almaktadır. Ancak, matematiksel konuların hareket noktası gözlem ve ölçmeler olduğundan, matematik nesnel bir bilim olarak kabul edilebilir. Matematik bilimlerin yöntemi tümdengelimdir ve genelden özele iner. Matematik bilimleri, yeni bilgiler üretmeyen bazı ön kabullere dayanılarak genel bilgilerden özel bilgiler türeten, bu nedenle de birbirini mantıksal bir olarak içeren bilgiler sistemidir (Gökçe, 1988). Matematik, bilgilerimize kesinlik, mantık ise tutarlılık kazandırır. Bilgi ve Bilgi Edinme Yolları İnsanoğlu içinde yaşadığı doğa şartlarını binlerce yıl süren mücadele ve yaşam koşulları sayesinde kavramaya başlamıştır. İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli yön, düşünebilmesi ve bu yolla doğayı keşfetmesi ve büyük oranda kontrol altına alabilmesidir. İnsanlar sürekli olarak kendilerini ve çevrelerini aydınlatma, tanıma, olay ve oluşumları açıklama ve karşılaştıkları problemlere güvenilir çözümler arama uğraşı içindedirler. Her problemin çözümü belli kararların alınmasını, her karar belli bilgilerin elde edilmesini gerektirir. Problemlere güvenilir çözümlerin bulunabilmesi, herşeyden önce “doğru” kararların alınabilmesine; doğru kararların alınması ise, doğru bilgilerin kullanılabilmesine bağlıdır. Bu ise, bilginin gerçek kaynağının ne olduğunu ve pratikte karar alırken hangi bilgi kaynaklarından yararlanıldığının bilincinde olmayı gerektirir (Karasar, 1982: 2). Sözlük anlamıyla bilgi, insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütününe verilen addır. Diğer bir tanımla, öğrenme, araştırma veya gözlem yoluyla elde edilen gerçeklerdir (TDK, 1992: 186). İnsan bilgisinin kaynağı, bu konudaki düşünce akımlarını iki grupta ele alabiliriz: 1) Rasyonalizm, 2) Emprizm. Rasyonalizm (Akılcılık): Aklı, duygusal algılardan bağımsız olarak, bilgi kaynağı öğretileri ifade eder. Buna göre, ancak, aklın doğru saydığı, usa (mantığa) uygun gelenler gerçek bilgidir. Akla öncelik veren ve onu gerçek bilgi kaynağı sayan düşünce sistemidir. Rasyonalist görüşe göre, bilgi gözlemsel şeyleri aşmakta, duyu organlarından başka kaynakların kullanımına dayanmaktadır. Aklı bilgilerin tek kaynağı sayarken, bu bilgilerin doğrulanması için bile olsa, gözleme yer verilmemektedir. Duyu ve algılar, “geçici ve bulanık bilgiler” getirmekte, asıl ”kesin” bilgiler önsel olarak akıldan kaynaklanmakta, ancak bunlar, deneyler sırasında keşfedilmektedir. Emprizm (Deneycilik, görgül): Bilginin kaynağı olarak duyu ve deneyimlerini esas alan maddeyi ilk veri olarak kabul eden düşün sistemini temsil eder. Buna göre, algısal gözlemler bilginin başta gelen kaynağı ve son yargılama katını oluşturur. İdeal bilgi bilimdir ve olgusal niteliktedir. Zihinde olan herşey duyularla, deneyimlerle elde edilir. Başkalarının da ulaşamayacağı bilgi yoktur. Bu akımda duygusal olanı aşan nesneler üzerine olan öğretiler ile gerçekliğe ve kural koyucu anlatımlara önsel yolla varmaya çalışan her tür metafizik düşünce yadsınır. Bütün bilimlerin yapıları ve kaynakları bakımından emprik olduğu, insanlığın tüm deneyimlerinin bir soyutlaması olduğu kabul edilir. Emprist yaklaşıma, modern deneycilik ve bilimsel felsefe de denilmektedir (Karasar, 1982: 4). Birey, karşılaştığı problemleri çözmede değişik bilgi kaynaklarından yararlanır. Bunlar genellikle gelenekler, otorite figürleri, bireysel deneyimler ve bilimdir. Gelenekler; karar verirken “emsal arama” eğilimi, bu yaklaşımın kolayca görülen bir belirtisidir. Böyle bir yaklaşımda, genelekselleşen ya da geçmişte benimsenmiş bir çözüm yolunun “yeterliğini kanıtladığı” kabul edilir. Geçmiştekinden daha iyi bir beklentisi olmayan birisi için, bu yolu izlemek daha kolay ve daha tehlikesizdir. Bazı durumlarda yeterli olabilecek böyle bir yaklaşımın geneldeki geçersizliğini anlayabilmek için, toplumlarda, başdöndürücü hızla gerçekleşen değişim ve gelişim olgularına bakmak yetecektir (Karasar, 1982: 5). Otorite figürü; belli konularda karar verme yetkisi ya da yeterliği olduğu kabul edilen kişi ya da kurumdur. Yönetsel hiyerarşi, yaşlılık, uzmanlık, bilgelik, kuvvetlilik, din duygusu ve çeşitli inançlar, belli kişi ya da kurumların otorite figürü olarak benimsenmesini sağlayabilir. Bunlarca ortaya konan görüş, öneri ve kuralların “gerçek” olduğu ya da sağlam bir düşüncenin ürünü “doğrular” olduğu kabul edilir ve uygulamalar için temel alınır. Bazı durumlarda olumlu sonuçlar verse de, bu kaynaklara kayıtsız bağlılığın güvenli bir yaklaşım sayılmasına olanak yoktur. Aynı alanlarda ve ayrı görüşlerdeki otorite figürlerinin çokluğu, böyle bir kuşkuya yeterli dayanaktır. Kişisel deneyimler yaklaşımında, birey, kendi dışındaki güçlerin istek ve önerileriyle değil, kendi düşünce, gözlem ve deneyimleriyle bir karara gitmektedir. Birey, edilgen olmaktan çıkıp daha etken bir duruma gelmekte ve”ben de varım”, “ben de düşünebiliyorum” demektedir. Bireyin bilinçlenmesi ile ortaya çıkan olumlu durum yine de yeterli olmayabilir. Çünkü bireysel yaşantılar da sınırlı ve özneldir. Aynı konuda, hemen herkesin değişik görüşler öne sürmesi, bu yaklaşımın da “bir başka otorite” oluşturduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Hatta görüş birliği sağlanan bazı durumlarda bile, gerçek nedenler bilinmeyebilmektedir (Karasar, 1982: 5). Bu yaklaşım, salt kişisel deneyimlerden oluşuyor görünse bile, yeterince sürdürüldüğünde tümevarım yöntemiyle özdeş tutulabilir, yani parçadan bütüne, özelden genele gidilebilir. Bilime dayalı problem çözmenin en belirgin özelliği, çözümün genel, güvenilir ve bilinen en geçerli bir biçimde gerçekleştirilebilmesidir. Bu yaklaşımda, temel bilgi, tüm insanlığın ortak ürünü olan bilimdir. Bu bilgi ise, ortaklaşa benimsenen ölçütlere göre, emprist yaklaşımla toplanmış, gözlenebilir verilerden elde edilir. Böylece, belli bir çözüm önerisinin kimden geldiği değil, bilimsel olarak temellendirilip temellendirilmediği önem kazanır (Karasar, 1982: 6). Bilim ve Bilimsel Bilgi Bilime, “doğayı, özellikle doğaya ilişkin kuram ya da beklentilerimizi sürekli sorgulama etkinliği” diyebiliriz. İnsan için yaşam çevresini, giderek tüm evreni anlamak köklü bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyaç bilim öncesi dönemlerde günlük gözlemlerle, basit tahminlerle ya da kişinin kültürel ortamından edindiği hazır bilgi ve ön yargılarla karşılanıyordu. Günümüzde bile insanların büyük çoğunluğu benzer davranış içindedir. Bilgi birikimimizin önemli bir bölümünü sağduyu düzeyinde kalan bu yaklaşıma borçluyuz. TDK sözlüğünde (1992) bilimin, evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklerden yararlanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli; genel geçerlik nitelikleri gösteren yöntemli ve dizgisel bilgi; belli bir konuyu bilme isteğinden yola çıkan, belli bir amaca yönelen bir bilgi edinme ve yöntemli araştırma süreci şeklinde üç ayrı tanımı yapılmıştır. Sistemli araştırma yöntemlerinin kullanılması ile biriktirilmiş bilgi yapısına ve bütününe bilim denir (Arık, 1992: 3). Karasar (1982) ise bilimi, sistemli, organize, geçerliliği kabul edilmiş bilgiler bütünü ve teknik yöntem olara tanımlamaktadır. Demek ki bilim, hem bilgi, hem de bilgi üreten bir etkinliktir. Bilgi olarak bilim, test edilmiş, kanıtlanmış olguları ve bunlar arasındaki ilişkileri açıklamak için geliştirilmiş kuramları, ilkeleri ve yasaları içermektedir. Yöntem olarak da bilgi kazanma yolları kastedilmektedir (Kaptan, 1984: 5). Bilim, var olan, fakat bilinmeyen bir düzeni ve ilişkileri araştırmaktır. Böylece bilim, gerçeği bulmaya yönelmiş bir araştırmadır. Bilim, doğal olay ve olguları, davranışları ve bunlar arasındaki ilişkileri olduğu gibi göstermeye çalışan betimlemeli bir etkinlik; bunları yorumlayıp anlamlı genellemeler ve sistemler içinde organize etmeye, nedenlerini belirtmeye yönelen açıklamalı bir çaba ve gelecekte olacakları kestirmeye ve doğayı kontrol altına almayı amaç edinen yordamlı ve kontrollü bir etkinliktir (Kaptan, 1984: 5). Günümüz insanı, bilime dayalı bir toplum düzeni içinde, bilimin ürünü, yöntemi ve bunların uygulamalarından yararlanarak yaşamaktadır. Bilim, evrende yanıtı aranan nice soruyu gündemine alıp, onlara açıklamalar bulmaya çalışan insanın saygın bilme çabasıdır. Toplumun yapısı ve işleyişi, başka bir deyişle, toplumdaki örgütler ve süreçler, bilimin ürününe ve yöntemine dayalı olduğundan, çağdaş bir toplumun üyesi olan her insan, toplumsallaşma süreci içinde, bilime aşina olma ve kalma zorunda; ayrıca kalkınma çabaları için bilimden yararlanma durumundadır (Ertürk, 1981: 104). Bilim, bilme, evreni anlayabilme, olay ve olgulara yorumlar getirebilme, doğa güçlerini kontrol edebilme ihtiyacından ve güdüsünden kaynaklanan, bazan süreç, bazan da sonuç olarak algılanan bir kavramdır (Arseven, 1993: 1). Bilimi hem yapı ve içerik, hem işleyiş olarak ele almak, ayrıca da, bir yandan konusunu, öte yandan işlevini düşünmek gerekir. “Sınama-yanılma” diye bilinen bu süreç, günlük yaşam etkinlikleri çerçevesinde kaldığı sürece, bilim değildir. Bu yaklaşım içinde kişi etkilendiği olaylara ilişkin bilgi edinir; beklenmedik durumları açıklamaya, sorunlarını çözmeye çalışır. Eğitim, öğretim ve diğer kültürel etkinlikleri, bir bakıma, bireyleri problemlerini çözme ve dünyayı anlama uğraşlarında gerekli bilgi, beceri ve yöntemlerle donatma araçları olarak düşünebiliriz. Yapı ve içerik olarak düşünüldüğünde, bilim, kanıtlanmış ve sistemli hale getirilmiş bilgilerden oluşur ve olgular, kavramlar, kanunlar, kuramlar ile kuramcıları ve geçici olarak denenceleri kapsar. Bilimin içeriği, işleyiş olarak bilimin ürünüdür. Bu ürün, uzun zamanlarda ve çeşitli kişilerin katkılarıyla oluşmuş olma bakımından birikik ve göreli olup değişmeye açıktır. İşleyiş olarak bilim ele alınınca, bilimin süreç yanının yani yönteminin incelenmesi söz konusudur (Ertürk, 1981: 106). Bilimin amacı evreni anlamaktır. Bilim adamı, araştırma alanında bu amaca olgusal dünyanın yapı ve işleyişine ilişkin oluşmuş ya da kendi oluşturduğu kuram ve hipotezleri (denenceleri) gözlem ve deney sonuçlarına giderek test eder. Bu anlamda bilimi, olgu-kuram ilişkisi çerçevesinde bir problem çözme yöntemi diye de nitelendirebiliriz. Ancak bu niteleme oldukça yeni bir anlayışı yansıtmaktadır. Daha yaygın görüşe göre bilim, nitelediğimiz anlamda yöntemiyle değil, ulaştığı sonuçlarıyla nitelenmelidir. Buna göre bilimin başta gelen özelliği, düzenli ve güvenilir bilgi olmasıdır. Ne varki, bu tanımı, hiç değilse iki bakımdan yeterli sayamayız: 1) Düzenli ve güvenilir nitelemesi bilim dışı kimi şeylere de uygulanabilir. Örneğin, bir kataloğu, bir telefon rehberini, bir yemek el kitabını da öyle niteleyebiliriz. 2) Bilimin bugün eriştiği aşamada düzenli ve güvenilir saydığımız bilgilerin, daha ileri bir aşamada öyle olmadığını görmemiz mümkündür. Bilim tarihinde buna pek çok örnek gösterilebilir. O halde, bilimi tanımlarken bilgi kadar, belki daha fazla, bilgiyi üretme yöntemine ağırlık vermek gerekir. Tanımlardan da görüleceği üzere, bilim çok yönlü, birçok boyutu olan bir insan çabası, etkinliğidir. Bilim, bir bilme biçimidir, daha ayrıntılı söylersek, bir bilme-düşünme biçimidir (İnam, 1994: 73). Bilimsel Yöntem Bilimlerin ortak özelliği çözümlenebilir problemlerle uğraşmaları ve bilimsel yöntemi kullanmalarıdır. Bilimsel yöntem, bilimsel gerçeğe ulaşmada izlenen yol olarak tanımlanabilir. Bilimsel yöntem emprist görüşü temel alır, olgusal nitelikli problem çözmenin, bilim üretmenin bilinen ve belli süreçleri olan en güvenilir yolu olarak kabul edilir (Karasar, 1982: 12). Bir bilim alanındaki varlık, olay ve olgular, bilimsel yöntem gereği, ussa ilkeler ve nesnel ölçümlerle incelenir. Bilimlerin ortak özelliği araştırma konularında değil, konularına yaklaşımında izledikleri yöntemdir. Ancak bilimsel yöntemin tüm bilim alanlarında ve problem durumlarda geçerli olup olmadığı halen tartışma konusudur. Ancak, bilimsel yöntemin evrenselliğini savunan bilim adamları, onu, insan zihninin bulduğu en ussal bir yaklaşım olarak görmektedir. Çözümlenebilir problemlere bilimsel yöntemin uygulanması olan bilimin genel bir karakteristiği, bütün branşlarının problemleri çözümlemekte bilimsel yöntemi kullanmalarıdır. Bilimsel yöntem ise, bütün bilimlerin sorularına cevap buldukları bir süreçtir. Bilimi, metafizik, sanat, edebiyat gibi diğer disiplinlerden ayıran başlıca özellik budur. Bilimin süreç yanının, yani yönteminin incelenmesi ilk kez 1890 yılında, Karl Pearson tarafından yapılmış, daha sonra John Dewey tarafından işlenen ve genel kabul gören ve Karasar (1982) tarafından da bir basamak eklenen bilimsel yöntem basamakları şöyle belirtilebilir: 1. Güçlük yaratan bir durumun sezilmesi; 2. Durum içindeki problemin keşfedilip tanımlanması; 3. Olası çözümlerin incelenmesi ve denencelerin (hipotezlerin) biçimlendirilmesi. Bu aşamada sınanmak istenen olası neden sonuç ilişkisinin ifade edildiği denencelerin kurulması ya da cevaplandırıldığında problem çözümüne katkı getireceği umulan sorular hazırlanır. Buradaki düşüncede ağılık tümevarım üzerindedir. Seçilmiş olay, gözlem yani veri parçaları halindeki ayrı kanıtlar bir ya da birkaç denence içinde birleştirilmektedir. 4. Denencenin uygulamada getirmesi olası sonuçların düşünülüp tartışılması. Denencelerin sınanması ya da soruların cevaplandırılması için gerekli olabilecek gözlenebilir verilerin neler olduğunun kararlaştırılması gerekir. 5. Denencenin uygulamada verdiği sonuçlar gereğince askıya alınması, tutulması veya atılmasıya da değişikliğe uğratılması. Bu yolla hangi denencelerin gözlenen olaylarla uyuştuğu, probleme cevap teşkil ettiği, hangilerinin ise deliller tarafından desteklenemediği ortaya çıkarılmış olur. 6. Bilim üretmek ya da problem çözmek amacına yönelik bir araştırma çabası olarak düşünülebilecek araştırma sürecinin tüm kavramsal ve işlevsel ilişkilerin sergilendiği bir ürün ile bütünleştirilmesini sağlayacak raporlaştırmadır. Bilimin birikimliliği, gelişmenin, büyüklü küçüklü katkıların bütünleşik bir ürünü olduğu kabul edilirse, her bilimsel çalışmanın ayrıntılarıyla raporlaştırılması zorunludur. Bilimsel araştırma sürecinde üç ana etkinlik görülmektedir (Kaptan, 1981; Karasar, 1982): Tanılama, doğrulama ve raporlaştırma. Tanılama aşaması, olayları, olguları, fikirleri ve varılan denence ve kuramları oluşturur. Doğrulama aşaması, bulguların, kuramların, denencelerin sınanması ve test edilmesi süreçlerini içerir. Raporlaştırma aşaması ise, ilk iki aşamadaki çabaların yazıya dökülmesidir. Raporlaştırma ile tamamlanan süreç, yeni bir sürecin doğurgusudur aynı zamanda. Bütün araştırmacılar, karşılaştıkları problemi çözerken bu aşamalardan yararlanarak bir sonuca ulaşmaya çalışmalıdır. ALANYAZIN (LİTERATÜR) TARAMASI Alanyazın taraması, problem durumun ortaya koyulmasına, anlaşılmasına araştırmanın tarihsel bir perspektife oturtulmasına yardımcı olur. Alanyazın taramasıyla okuyucuya, yerli ve yabancı alana tam ulaşıldığı ve son önemli yöntemsel gelişmelerden haberdar olunduğu gösterilmelidir. Yapılan bu araştırmanın bu alandaki yeri ve katkısı ortaya konulmalıdır. Alanyazın taraması, problemin önemini gösterme, araştırmanın desenini geliştirme ve araştırma bulgularını önceki bilgilerle ilişkilendirme amacıyla yapılır. Bu doğrultuda işlevleri şöyle sıralanabilir (Balcı, 1995: 67): 1. Problemin tanımlanmasına ve sınırlandırılmasına yardımcı olmak. 2. Araştırmayı tarihsel bir perspektife yerleştirmek. 3. Araştırmada istenmeyen tekrarları önlemek. 4. Uygun yöntem ve ölçülerin seçilmesinde yardımcı olmak. 5. Bilgilerin önceki bilgiyle ilişkilendirilmesine yardımcı olmak ve ileri araştırma imkânı vermek. Alanyazın taramasında bir kısım bilgi kaynaklarından yararlanabilir. Araştırmacı için en iyi bilgi kaynağı, araştırma konu alanındaki ve bilimsel araştırma konusundaki uzmanlardır. Alan bilgisi olan uzmanlar, araştırmacının ulaşabileceği yazılı kaynakları, konunun nerede, nasıl yapılabileceği konunun sınırlandırılması yazılı kaynakların bulunması vb. hususlarda önemli katkılar sağlayacaktır. Bilimsel araştırma konusunda uzman kişiler de çalışmanın özellikle yöntemine ilişkin konularda yararlı olabileceklerdir. Araştırmanın başlangıç aşamasında değil, çalışmanın hemen her aşamasında uzman görüşlerinin alınması çalışmanın amacından sapmadan yürümesi ve araştırmanın başarısı için zorunludur.

Description:
1) Tek ayraçlı Arap rakamı (a) Çift ayraçlı küçük harf. B. Büyük harf ve nokta . 5 Aytaç Açıkalın, Okul Yöneticiliği (Ankara: Pegem Yayını,. 1994) s.44
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.