ebook img

Karanlıklar Hakimi - Osman Aysu PDF

340 Pages·2014·1.13 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Karanlıklar Hakimi - Osman Aysu

Osman Aysu KARANLIKLAR HÂKİMİ Yazarın başlangıç notu: Okuyacağınız roman aynıyla yaşanmış, elim bir dramın hikâyesidir. Bu hikâyeye iştirak etmiş kişilerden biri, bir gün bana müracaatla olayı bir roman kurgusu içinde yazıp yazamayacağımı sordu. Hikâyeyi dinledikten sonra ona verdiğim ilk cevap "hayır" olmuştu. Zira bir roman yazarı olarak olayların kurgusu beni cezbetmemişti. Sıradan, hemen hemen her gün rastlayacağımız, örneğini gazete sayfalarında sık sık okuduğumuz bir vaka idi. Bir roman okurunu saracak entrikadan, gerilimden yoksun alelade bir cinayet olayı. Teklifi yapan kişi çok ısrar etti. Kararsızdım. Olayın münakaşa ve tahlil edilecek içtimai boyutu olabilirdi ama üç kişi arasında geçen vakaların roman olabilecek kurgu niteliği benim için zayıftı. Teklif sahibi sonunda beni ikna etmeyi başardı. Önemli bir hususu özellikle belirtmek isterim. Bu romanda okuyup tanışacağınız tüm kişiler gerçektir. Olayların seyri de aynen yazdığım gibi olmuştur. Pek tabiidir ki, kişilerin adlarını değiştirmiş, olayların geçtiği mahalleri de farklı yerlere taşımışımdır. Ama diğer hususlar ayniyle vâkidir... BİRİNCİ BÖLÜM 1 Hiçbir şey hissetmiyordu. Genç kadın boşlukta uçuyor gibiydi, gövdesinin ne durumda olduğunu, oturduğunu mu yoksa yattığını mı, yüzüstü mü sırtüstü mü olduğunu bilmediği bir boşlukta ağırlıksızdı sanki. Koku ve tat duyusu da yoktu. Hiçbir şey duymuyordu. Ne sıcağı ne soğuğu ne ağırlığı hissedebiliyordu. Görebildiği tek şey sanki evrenin açlarına kadar uzanan sınırsız karanlıktı. Kopkoyu zifiri bir karanlık... İlk başta paniğe kapılmıştı; Duyularından yoksun kalmasıyla felç olduğunu sanmış, şiddetli bir inmeyle, ne teninde ne kol ve bacaklarında duyu kalmış, kör ve sağır olup ölümüne dek dış dünyayla tüm bağlarını koparmış, sakat bir beynin içinde kıstırılıp kaldığını düşünmüştü. Ama sonra bir şeylerin değiştiğini fark eder gibi oldu. İlk başta sandığı gibi karanlıklar içinde yüzüyor değildi, sanki müthiş ve korkutucu bir hızla onun içinde yol alıyordu. Bir tür, anlamadığı kozmik bir gücün içine çekiliyordu. Neden sonra acı duyduğunu hissetti. Duyuları geri dönüyor, çektiği acı yoğunlaşıyordu... O hareketi, çekilip, sürüklendiğini duyumsamaya başladı yeniden. Bedeninde bir hareket vardı, içinde, vücudunun ta derinlerinde... Neden sonra her şey biraz daha berraklaşmaya başladı. O acıyı kasıklarının arasında, cinsel organının içinde hissediyordu. Dehşete kapılarak ürperdi... Bu imkânsız gibi geldi ama galiba ırzına geçiliyordu... Bağırmak, çığlıklar atmak istedi ama sesi çıkmıyor, ağzından yükselmesi gereken kendi sesini duyamıyordu. Yoksa bu bir rüya, kâbus muydu? Geri dönen bir şeyler vardı; algılıyordu bunu. O acayip hareketlilik, kendini ürkütücü karanlığın içine çeken yolculuk, kendi bedeninden ziyade üstünde ve içinde hareket eden başka bir varlığın ritmik temposu... Bir ileri bir geri... Ve de kendisini perişan eden içindeki acı... Ama neden bir şey göremiyordu. Bu bir karabasan olmalıydı, tecavüze uğruyorsa en azından üstündeki o vahşi yaratığı görmesi lazımdı. Oysa seçebildiği sadece zifiri karanlıktı. Nazan pek rüya görmezdi. Karabasan ise hiç... Öyle olmasını isterdi, ama bu bir karabasan değildi. Zaman geçtikçe az önce yitirdiğini sandığı bütün duyuları geri gelmeye başlamıştı şimdi. Sağırlığı geçmişti; şimdi o saldırganın keyifli inlemelerini, zevkten ahlayıp oflamalarını duyuyordu. Ve yalnız kasıkları arasındaki acıyı değil, bedenini hoyratça hırpalayan adamın üzerindeki tüm ağırlığını da hissediyordu. Fakat hâlâ bir şey göremiyordu. Neler olup bittiğini anlamakta çok zorlanıyordu. Yatağında olmalıydı, hafızası allak bullaktı, sakin, tamamen sıradan geçen bir gecenin sonunda uykusu gelmiş yatağına girmişti. Ya sonrası? Hiçbir fikri yoktu... Ama şimdi neden göremediğini anlamaya başlamıştı. Başında gözlerini kapatan bir bağ vardı. Güçlükle elini başına götürüp o kumaş bağı çözmek isteğine kapıldı, çılgınca bir istekle. Neler olup bittiğini gözleriyle görmek istiyordu. Olmuyordu ama... Kolunu başına götüremiyordu bir türlü. Her iki bileğinde de acılar hissetti. Şuurundaki bulanıklık sanki biraz daha dağılır gibiydi. Neden sonra yattığı yerde sırtüstü olduğunu ve ellerini başına uzatıp gözündeki bağı çıkaramamasının nedenini kollarının sıkı sıkı gerilerek göremediği bir yere bağlanmasından kaynaklandığını anladı. Ağzından inler gibi bir ses çıktı. Bu defa güç de olsa kendi sesini duyabilmişti ama hâlâ beklediği çığlığını duyamıyordu. Oysa Nazan avaz avaz bağırarak, feryat ederek birilerinin kendisine yardımcı olmasını istiyordu. Bacaklarını kımıldatmak bu rezilâne saldırıyı engellemek için toparlanmak istedi ama mümkün değildi. Bacakları da beyninin isyankâr emirlerine karşılık veremiyordu, ama sebebi düşündüğü gibi felç değil, ayak bileklerinin de sıkıca bir yere bağlanmış olmasıydı. Başında dayanılmaz kunt bir ağrı ve midesinde şiddetli bulantı vardı. Her an kusabileceğini fark etti. Fakat duyuları uyandıkça benliğini kaplayan en korkunç şey korku oldu. Bu dayanılmaz bir vahşet anıydı. Zor ve şiddet kullanılarak ırzına geçiliyordu... Neden sonra ağzından ilk çığlık yükseldi. Ve aynı anda yüzüne çok şiddetli bir tokat atıldı. Nazan bir kere daha ne olduğunu şaşırdı. Canı çok yanmıştı. O zaman karşı koymasının çok anlamsız olduğunu ve bedenini kullanan zorbanın acımasızca kendisine daha kötü muamele edeceğini içi burkularak kavradı. Bağırmanın, yardım istemenin hiç yararı yoktu. Bu gerçeği kabullenmek zorundaydı. Adamın doyuma ulaşıp zevkini alıncaya kadar yapacağı her zorbalığa katlanmak zorundaydı. Aksi halde canından bile olabilirdi. Sustu ve kahredici azabın bitmesini bekledi... Nazan'a asırlar gibi gelen bir süre geçti. Fakat adam bir türlü boşalmıyordu. Vahşi yaratık işinin çok ehliydi; inanılmaz ustalıkta bir ritmi vardı. Temposu zaman zaman hızlanıyor, genç kadın çektiği acının tam sona ereceğini adamın soluklarından hissettiği anda, saldırgan ya duruyor ya da içinden çıkıyordu. Felâket dakikalarının tam bittiğini umduğunu sandı anda, adam hoyratça yeniden içine giriyordu. Olanlara inanamıyordu Nazan. Yapabildiği tek şey inleyerek salıverdiği gözyaşlarıydı. Bir ara kendinden geçer gibi oldu. Belki bir tür baygınlıktı yaşadığı, duyuları yine yavaş yavaş kayboluyor, vücudunun her yanındaki acıları hissetmez hâle geliyordu. İradesi sıfıra düşmüştü. Kesinlikle mukavemet edemiyor, hatta hiçbir şey hissetmiyordu artık... Taş kesilmişti adeta. Hissiz, duygusuz bir kaya yığını. Ama bayılmak, kendinden geçmek sandığı kadar kolay bir şey değildi. İçinde o kadar çeşitli duygular, karışmış, yumak olmuş, bütünleşmişti ki genç kadın şimdi bunları ayırt bile edemiyordu. Çaresizlik, nefret, hırs, karşı koyamamanın ezikliği, şehrin göbeğinde güvenli evinde başına gelen bu felâket karşısındaki aczi, kimi suçlayacağını bilememek ve en kötüsü bu tecavüzün kurbanı olmak kanını dondurmuştu sanki. Bir heykel kadar hareketsiz meçhul saldırganın işini bitirmesini beklemekten başka yapacağı hiçbir şey yoktu. Neden sonra adamın üzerindeki ağırlığının kalktığını hisseder gibi oldu. Kasıkları arasındaki o acı bitmişti. Ama mide bulantısı şiddetle devam ediyordu. Biraz kendine gelir gibi oldu. Galiba bitmişti çektiği ıstırap ama kımıldayacak hali yoktu. Sadece korkudan çeneleri titriyordu. Kulağına hafif bir çatırtı aksetti. Duyduğu sesin ne olduğunu biliyordu; yatağının kenarındaki esneyip, hafif çökmüş parkenin çıkardığı çatırtıydı bu. Bir an ümide kapılır gibi oldu. Zevkini alan saldırganı gidiş hazırlığında olmalıydı. Yapabildiği tek şey kulak kesilip çıkan sesleri değerlendirmek oldu. Az sonra tuvalet masasının önündeki ufuk pufunun çekildiğini duydu. Her halde adam giyinmeye başlamıştı. Nefesini kesti, soluksuzca yeni*sesler duymaya çalıştı. Kumaş hışırtısı, ayağa geçirilen bir ayakkabının çıkarabileceği sürtünme sesi filan gibi. Ama yoktu... Yatak odasında derin bir sessizlik vardı yine... Kulaklarını dikti, yeni sesler işitmeyi bekledi. Artık uyanıktı, odada bir ses çıkarsa duymaması imkânsızdı. Sesini çıkarmaya, herhangi bir soru sormaya korkuyordu. Hafifçe başını kaldırdı yastıktan, gözleri kalın bir bezle sıkıca bağlanmış olmasına rağmen sanki bir şey görebilecekmiş gibi etrafına bakındı. Görmekten ziyade yeni bir ses duymak istiyordu. Adam bu kadar sessizce odasından çıkmış olamazdı. Zaman geçmek bilmiyordu sanki. Biraz daha bekledi. Sonunda dayanamayarak bilinçsizce sordu. "Kimse var mı burada?" Aslında karşılık beklemiyordu. Nitekim sorusuna bir cevap da alamadı. Saldırganı gitmiş olmalıydı. O zaman odada yalnız kaldığını sanarak ağlamaya başladı. Çaresizliğin verdiği yıkıntı bütün ağırlığıyla üstüne çökmüştü. Gözyaşlarını bir türlü engelleyemiyordu ama bir yandan da kafası çalışmaya ve bu rezil halden nasıl kurtulacağını düşünmeye başlamıştı. Ellerinden ayaklarından karyolaya bağlıydı ve gözlerinde görmesini engelleyen bir kumaş parçası vardı. Bağlar çok sıkıydı ve bu şartlar altında kurtulması imkânsızdı. Yardım isteyemezdi, hem bağırıp çağırsa kendisine kim nasıl yardıma gelecekti. Bir şekilde gelen olsa bile, bulunduğu durum utancından kahrolmasına yeterliydi, insanlara düştüğü bu durumu nasıl açıklardı? Aklına kız kardeşi geldi birden. Her gün telefonlaşırlardı. Ertesi sabah işten kendisini arayıp işe gelmediğini görünce önce mutlaka buraya telefon eder, yine cevap alamayınca meraka kapılır, başına bir hal gelip gelmediğini, en azından hasta olup olmadığını anlamak için mutlaka evine uğrardı. Ayşe'nin anahtarı da vardı. Bir an rahatlar gibi oldu. Hıçkırıklarını kesti. Belki biraz zaman alacaktı ama el âlem duymadan bu aşağılayıcı durumdan kurtulmanın tek yolu buydu. Üşüyor ve titriyordu şimdi. Yaşadıklarının ağırlığı yeniden kâbus gibi üzerine çökmüştü. Ruhunu da tüm vücudu gibi kirlenmiş hissediyordu. Birden her şeyin bitmediğini, o iğrenç kâbusun devam ettiğini dehşetle hissetti Nazan. Sıcak, sımsıcak bir el bacaklarını okşamaya başlamıştı yeniden. Tüm vücudu elektrik çarpmış gibi kasılıp titremeye başladı o an. O lanet saldırgan gitmemişti... Elinde olmadan, insiyakî olarak boğazından bir çığlık yükseldi. Bu defa avazının sesini duymuştu ama ne yazık ki çığlığı boğazına gömülüp kaldı. Zira o haşin ve hoyrat el hemen ağzını örtmüştü, üstelik derisini kanırtacak şekilde bastırıyordu. Elin baskısından ağzını kurtarması mümkün değildi. Susmak zorunda kaldı korkudan. Adamın kahredici sesini de ilk defa o zaman duydu. "Neden bağırıp duruyorsun? Yoksa memnun değil misin yaşadıklarından? Söyle bana, şimdiye kadar hiç kimse sana bu zevki tattırdı mı?" Sapık ya da deli miydi bu adam? Kim kurbanına bu kadar saçma bir soru sorabilirdi? Hangi kadın bir tecavüzden zevk alırdı ki? Muhtemelen bir ruh hastasıydı; cinsel tatmine ancak cebir ve şiddet kullanarak erişebilen bir sapık, zavallı bir yaratık...

Description:
İlk başta paniğe kapılmıştı. Duyularından yoksun kalmasıyla felç olduğunu sanmış, kör ve sağır olup ölümüne dek dış dünyayla tüm bağlarını koparmış, sakat bir beynin içinde kıstırılıp kaldığını düşünmüştü. Ama sonra bir şeylerin değiştiğini fark eder gi
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.