makâlât e- Mezhep Araştırmaları, II/1 (Bahar 2009), ss. 43-75. İMAMİYYE ŞÎ‘ASI’NDA İMAMIN YETKİLERİNİN FAKİHLERCE DEVRALINMA SÜRECİ Ahmet İshak DEMİR* Özet Abstract İmâmiyye‟yi diğerlerinden farklı kı- The process of taking over of the lan İmam anlayışına rağmen imam- authorities of imam by fakihs in lar, yaşadıkları dönemde de gerçekte Imamiyya Shi‘ism bu görevi yürütmemiş oldukları gibi, Although the imamat thought that son imamın gaybetinden sonra ise differ the Imamiyya from others, as tam olarak fonksiyonlarını yitirmiş- the imams did not make his duties lerdir. Belli bir süre imamın yetkisi during their time, after the last ona özeldir anlayışı hâkim olmuşsa imam‟s hidden, the imams fully lost da zamanla, bu durumun her devir- their functions. However the thought de bir imam bulunmasının gereklili- that the authority of imam belongs ğini de içeren inançlarıyla çeliştiğini only for him was dominance for ve toplumun ihtiyaçlarını gören limited time, some faqihs realized imamî alimler, imamın yokluğunda that this situation is conflicting with imamın görevlerini yürütmek ama- the belief that in every period there cıyla yetkilerini peyderpey devralma- have to be an imam and saw the ya başlamış ve uzun bir süreçte societies‟ necessities. That faqihs imamın bütün otoritesini üzerlerine began to take over the imams au- almayı başarmışlardır. Hatta teori- thorities step by step to perform the deki bu gelişme uygulama imkanı da missions of imam and managed this bulmuş ve fakih siyasi otoritenin taking over process all of imam‟s başına geçmiştir. Böylece teoride authority in a long period. Moreover olmasa da vakıada beklenen imam this development in theory could gelmiştir. find possibility for practice and the Anahtar kelimeler: Şi‟a, İmamiyye, faqih took the lead of political au- imamet, niyabet, velayet, velayet-i thority. Thereby the awaited Imam fakih arose not in theory but in fact. Key words: Shi„ite, Twelver Shi„ism, imamate, velayet, velayet-e faqih * Yrd. Doç. Dr., Rize Üniversitesi, İlâhiyat Fakültesi, İslâm Mezhepleri Tarihi, 44 Ahmet İshak DEMİR GİRİŞ İmamiyye ve İmamet İnancı İmamiyye'ye göre imameti kabul imanın şartlarındandır1. Ca„fer es-Sadık‟tan gelen rivayette de Hz. Ali ve soyunun imametini inkârın Allah‟ı ve Peygamberi inkârla denk olduğu zikredilir2. Bunun önde gelen naklî delili olarak "Zamanının imamını tanımadan ölen kişi cahiliyye üzere ölmüştür"3 hadisi sunulur. Allame el-Hillî aklen şöyle bir yaklaşımda bulunur: Nübüvvet özel (sınırlı), imamet ise genel bir lütuftur. Dolayısıyla genel bir lütfu inkar, özel lütfu inkardan daha kötüdür. Dolayısıyla imamın tanınması şarttır ve Cehennemden kur- tulup Cenneti kazanmak buna bağlıdır4. Her dönemde bir imamın bulunması mecburidir5. Bu gereklilik onun varlığının, yokluğuna göre daha faydalı oluşundan kaynakla- nır. Bu haliyle imamın bulunması bir lütuftur ve aslah prensibi6 ica- 1 Ethem Ruhi Fığlalı, İmâmiyye Şîası, İstanbul 1984, s. 209; a.mlf., “Şiiliğin Doğu- şu ve Gelişmesi”, Milletlerarası Tarihte ve Günümüzde Şiilik Sempozyumu, İstan- bul 1993, s. 36. Hasan Onat, “Şî„î İmamet Nazariyesi”, Ankara Üniversitesi İlâhi- yat Fakültesi Dergisi, c. 32 (Ankara 1992), s. 93 vd.; Mehdî es-Semâvî, el-İmâme fî dav’i’l-Kitab ve’s-Sünne, Kuveyt 1399/1979, I, 69 vd. Bu konuda çe- şitli rivayetler için bk. Muhammed Bakır el-Meclisî, Bihâru’l-envâri’l-câmi‘a li dureri ahbâri’l-eimmeti’l-ethâr, Beyrut 1403/1983, XXIII, 76, 99. 2 Kuleynî, el-Usûl mine’l-Kâfî, nşr. Ali Ekber el-Gaffârî, Beyrut 1401, I, 181. 3 Ebu‟l-Hasan Ali b. el-Hüseyin b. Babeveyh el-Kummî, el-İmâme ve’t-tebsıra mine’l- hayra, Kum 1985, s. 82 vd.; İbn Ebu Zeyneb Muhammed b. İbrahim b. Ca „fer en-Nu„mânî, el-Gaybe, nşr., Hüseyin el-A„lemî, Beyrut 1403/1983, s. 80. “İmam- sız ölen kişi” lafzıyla rivayet için bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 96. 4 İbnu‟l-Mutahhar el-Hillî, el-Elfeyn fî imâmeti emiri'l-mü'minîn Ali b. Ebî Talib, Beyrut 1402/1982, s. 13; a.mlf., Minhâcü'l-kerâme fî ma‘rifeti'l-imâme, nşr. Muhammed Reşad Salim, Kahire 1382/1962, s. 77. Çeşitli rivayetler için bk. el-Meclisî, Bihâru’l-envâr, XXIII, 76-81. 5 İbnu‟l-Mutahhar el-Hillî, Keşfu’l-murâd fî şerhi Tecrîdî’l-i‘tikâd, Beyrut 1988, s. 27, 89. 6 Aslah Prensibi: Bilhassa Mu„tezile yaklaşımına göre; hikmetinin gereği olarak Allah'a kulun hayrına olanı (aslah) yapmanın gerekli olması demektir. Geniş bilgi için Avni İlhan, “Aslah”, DİA, III, 495 vd. e-makâlât Mezhep Araştırmaları, II/1 (Bahar 2009) 45 bı Allah'ın bir imam ataması gerekir7. Allah‟ın kullarını rehberlik müessesesinden mahrum bırakmaması bağlamında imamet nübüv- vetin devamıdır. Kuleynî‟nin rivayet ettiği haberlere göre imamlar Hz. Peygamber‟in makamındadırlar. Şu farkla ki nebi meleği görür imam ise sesini işitmesine rağmen meleği göremez8. İmamların toplumları karşısındaki essiz konumu temelde iki se- bebe dayandırılabilir: Hz. Peygamber‟in ilahî nasla tayin edilmiş ye- gane meşru varisi ve kendilerini diğer insanların tartışmasız lideri yapacak şahsî niteliklerle donatılmış olarak kabul edilmeleri9. Bu konum kendilerine itaatın gerekli olduğu sonucunu çıkarmaya yeter- li olmakla beraber imamlara itaatın dinî gerekçeleri de sıralanır ve özellikle “Allah‟a, Resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin”10 ayetiyle istidlal suretiyle bunun farz olduğu vurgulanır11. Temelde otoriteleri nass ile tayin edilmiş olma12 ve peygamber gibi mâsum13 oluşlarına dayanan; sayıları on iki olarak belirli ve sınırlı14 7 Abdullah b. Abdullah es-Sedâbâdî, el-Mukni‘ fi’l-imâme, nşr. Şakir Şeb„, Kum 1414, s. 47. el-Hillî, el-Elfeyn, s. 15; a.mlf., el-Bâbü'l-hâdî ‘aşer, (iki şerhle birlikte nşr. Mehdî Muhakkik), Meşhed 1370/1991, s. 39-40. (Nasıruddin et-Tûsî (ö. 672/1274)‟nin aynı görüşü paylaşımı hakkında bk. Onat, “Şî„î İmamet Nazariye- si”, s. 93 vd.; Ali Mukallid, Nizamu’l-hükm fi’l-İslâm ev en-nübüvve ve’l-imâme ‘in- de Nasiruddîn et-Tûsî, Beyrut 1406/1986, s.285 vd., 337.) 8 Kuleynî, el-Kâfî, I, 176, 270 vd. 9 Kohlberg, “Gaybet Öncesi Şi‟a‟da İmam ve Toplum”, Dinî Araştırmalar, trc. Mazlum Uyar, III/7 (Mayıs-Ağustos 2000), s. 227 vd. 10 en-Nisâ 4/59. 11 Kuleynî, el-Kâfî, I, 185-190; Şeyh Saduk ve Nasıruddîn et-Tûsî‟den çeşitli alıntılar için bk. Onat, “Şî„î İmamet Nazariyesi”, s. 99-101. 12 el-Hillî, el-Elfeyn, s. 15, 31-34; a.mlf., el-Bâb, s. 39-40, a.mlf., Keşfu’l-murâd, s. 338, 343, a.mlf., Minhâcü’l-kerâme, s. 78, 147; Kuleynî, el-Kâfî, I, 199; Nasıruddîn et-Tûsî, Risâle-i İmâmet, s. 16‟dan naklen Onat, a.g.m., s. 96. 13 Şeyh el-Mufîd, Şerhu Akâidi’s-Sadûk ev Tashihu’l-i’tikâd, Tebriz 1364, 214-16; Şerîf el-Murtazâ, eş-Şâfî fi’l-imâme, nşr. Abduzzehra el-Hüseynî el-Hatîb, Tahran 1407/1986, II, 207; a.mlf., Resâil, nşr. es-Seyyid Mehdi er-Recâî, Kum 1405/1984, II, 294, III, 20; Şeyhuttaife, Ebû Ca„fer et-Tûsî, Kitabu’l-gaybe, nşr. İbadullah et-Tahranî; Ali Ahmed Nasıh, Kum 1411, s. 16 vd.; Kuleynî, el-Kâfî, I, 200; Şeyh Saduk, İbn Bâbeveyh el-Kummî, Risâletu’l-İ’tikadâti’l-İmâmiyye (Şiî- İmâmiyye’nin İnanç Esasları) trc. Ethem Ruhi Fığlalı, Ankara 1978, s. 113; el- 46 Ahmet İshak DEMİR bu imamların sonuncusu olan Muhammed el-Mehdi, babası onbirinci imam Hasan Askerî‟nin hicri 260 (873) yılındaki vefatının ardından Samarra‟daki evlerinin altında serdaba girerek kaybolmuş- tur. Halen sağ olup Kıyametten önce zulümle dolmuş dünyayı adalet- le doldurmak üzere zuhûr edecektir. Bu şekilde özetlenebilecek on ikinci imam inancı gaybetinin ilk döneminde kendisiyle irtibat sağladığı belirtilen dört kişi döneminde gerçekleşmiştir. Bu dönem müelliflerinden Ebu Halef el-Kummî (ö. 310/913) de İmamiyye‟de on birinci imamın soyundan gelen gaib imam inancının var olduğunu belirtir15. “en-Nüvvâbü‟l-erba„a” yahut “es-Süferâü‟l-erba„a” olarak bilinen bu kişilerin imamla toplum arasında irtibat sağladığı hicri 260-329 yılları arasındaki devreye Gaybet-i Suğra denir16. Son Sefirin ölümünden sonra günümüze kadar gelen döneme ise Gaybet-i kübrâ denilir. Bu dönemde hayatta olan imam zamanı belli olmayan bir tarihte mutlaka ortaya çıkacak ve adaleti sağlayacak olan düzeni kuracaktır. Böylece yeryüzü aydınlığa kavuşacak, kullar zulüm ve zulmetten kurtulacağı gibi refah ve mutluluğa ulaşacak, Hillî, el-Elfeyn, s. 207; a.mlf., Nehcu’l-hak ve keşfü's-sıdk, nşr. Aynullah el- Hüseynî el-'Urmevî, Kum 1407, s. 164, a.mlf., Keşfu’l-murâd, s. 340; a.mlf., Minhâcü’l-kerâme, s. 145-6; a.mlf., el-Bâb, s. 41. 14 el-Hillî, Minhâc, s. 93; Ebu‟l-Hasan Ali b. el-Hüseyin b. Babeveyh el-Kummî, el- İmâme ve’t-tebsıra mine’l-hayra, Kum 1985, s. 3-5; İbn Ebu Zeyneb Muhammed b. İbrahim b. Ca „fer en-Nu„mânî, el-Gaybe, nşr., Hüseyin el-A„lemî, Beyrut 1403/1983, s. 39-69. İmamlar listesi ve atanmış oluşları hakkında bk. el- Kuleynî, el-Kâfî, I, 286-329: Şeyh Saduk, Risâletu’l-İ’tikadâti’l-İmâmiyye, s. 109, 115-117. 15 Ebu Halef el-Eş'ari el-Kummî, Kitabu'l-Makalat ve'l-fırak, nşr. Muhammed Cevad Meşkûr, Tahran 1963, s. 103. Gaybet inancının 300/912 civarında şekillendiği görüşü için bk. Moojan Momen, An Introduction to Shi‘i Islam, Londra 1985, s. 75. Son sefirle çağdaş Ebu‟l-Hasan Ali b. el-Hüseyin b. Babeveyh el-Kummî (ö. 329/941) el-İmâme ve’t-tebsıra mine’l-hayra isimli eserine imamların 12 oldu- ğu ve sonuncusunun kaimleri olduğu rivayetleriyle başlar (s. 3). “Yeryüzü hüc- cetsiz kalmaz” rivayetleri için ise bk. s. 25-32. 16 Dört sefir hakkında özlü bilgiler için bk. Mustafa Öz, İmâmiyye Şiasında Onikinci İmam ve Mehdî İnancı, İstanbul 1995, s. 61-68. e-makâlât Mezhep Araştırmaları, II/1 (Bahar 2009) 47 fakirlik ortadan kalkacağı için zekat alacak kimse dahi bulanamaya- caktır17. İmam, Hz. Peygamber‟den sonra onun yerine geçen kişi olunca gö- rev, yetki ve otorite açısından onunla eşdeğerde olmaktadır. Zaten bilgide eşit olmaları aynı otoriteye sahip oldukları kabulüne dayan- maktadır18. Dinî ve siyasî bütün yetkilerin kendisinde bulunduğu otorite olan imamın görevlerini aşağıdaki gibi maddelenebilir: 1. Şeriat kanunlarını uygulamak ve dinin sınırlarını korumak. 2. Sınırlı nas, sınırsız mekan ve meseleler karşısında yeni hüküm- leri zannî olarak değil, masumiyetiyle yakînî olarak doğru bir şekilde tespit etmek. 3. Adaleti sağlamak. 4. Sosyal problemler karşısında farklı fikirler arasında birliği sağ- lamak. Zira bu ancak bir masum etrafında gerçekleşebilir. 5. Sosyal barışı korumak. 6. İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak19. 2009 yılı itibarıyla 1068 seneyi bulan Gaybet-i Kübrâ‟da var oldu- ğuna inanılan imamın her hangi bir yetki kullanımı söz konusu de- ğildir. Bu uzun dönemde Şî„î halkın dinî ihtiyaçlarının fakihler tara- fından karşılanabilmesi için aslen imamlara ait olan dinî otoritenin fakihe geçiş sürecini ele almaya çalışacağız. ALİMLERİN İMAMLARIN YETKİLERİNİ DEVRALMA SÜRECİ 1. İmamlar Döneminde Alimler Gaybet öncesi dönemde izafî gaybet denilebilecek bir durum var ki o da imamın kendi müntesiplerinin tamamıyla aynı fizik mekanı pay- laşmıyor olmasıdır. Özellikle ikinci asır sonrasında imamî toplumun 17 Öz, a.g.e., s. 85 vd.; Onat, “Şî„î İmamet Nazariyesi”, s. 109. 18 Kohlberg, “Gaybet Öncesi Şî„a‟da İmam ve Toplum”, s. 231. 19 el-Hillî, el-Elfeyn, s. 12, 17-19. 48 Ahmet İshak DEMİR farklı yerleşim merkezlerine dağılmış olarak varolması, onları bağlı oldukları imamlarından uzakta yaşamak gibi bir durumla karşı kar- şıya bırakmıştır. Önceki dönemlerde tek otorite kabul edilen imamın yanında alimin konumu, imamların ahbârını derlemek ve soru ve sorunlar karşısında bunlar arasından nakilde bulunmaktan ibaret- tir. Bu anlamda ideal bir öğrenci imamların ahbârını sorgulamadan derleyip rivayet eden kişi olarak karşımıza çıkar20. Bir alimin aklî izahta bulunması kesin olarak reddedildiği gibi çeşitli rivayetlerde İblis‟in icadı olarak algılanan kıyas ve ictihad da men edilir. Bu bağ- lamda Musa Kâzım talebesi Muhammed b. el-Hakîm‟in akıldan isti- fade için kendisine yaptığı müracaatı reddettiği gibi Muhammed Bâkır da imamların söylediklerini nakletme yerine kendi görüşlerini aktardığı için öğrencisi Muhammed b. et-Tayyar‟ı uyarmıştır21. İmamların yegane kaynak olarak kabul edildiği bu dönemde kadı- lara da yer yoktur. Kuleynî‟ye göre Şurayh kadı olduğu zaman Hz. Ali onu azarlamış ve imama atıfta bulunmaksızın herhangi bir fıkhî hü- kümde bulunmamasını emretmiştir22. Fakat bütün bunlara rağmen imamlar döneminde imamların gö- rüşleri karşısında farklı fikirler ileri süren imamî alimler de olmuş- tur. Hişam b. el-Hakem, Ca„fer es-Sadık‟ın kelamdaki üstünlüğünü kabul etmemiş ve ona konuyla ilgili bir dizi soru yöneltmiştir. Aynı şekilde Zürare b. Ayen‟de kelamî meselelerde müstakil görüşler ileri sürmüştür. Fakat bütün bunların tamamı bid‟at oldukları gerekçe- siyle başta Ca„fer es-Sadık olmak üzere imamlar tarafından redde- dilmiştir23. İmamiyye Şî„asının çeşitli şehirlerde müntesibi bulunan bir mez- hep haline dönüşmeye başladığı III/IX. asrın başlarına doğru imamla 20 W. F. Madelung, “Oniki imam şiasında gaybet zamanında otorite” İslamda Siya- set Düşüncesi trc. Kazım Güleçyüz, İstanbul 1995, s. 142 vd.; Kohlberg, “Gaybet Öncesi Şi„a‟da İmam ve Toplum”, s. 241. 21 el-Berkî, el-Mehâsîn, I, 212-13‟ten naklen Kohlberg, a.g.m., s. 242. 22 Kuleynî, el-Kâfî, VII, 406-407‟den naklen Kohlberg, a.g.m., s. 242. 23 Şeyhuttaife et-Tûsî, Emâlî, I, 45; a.mlf., Fihrist, s. 100‟den naklen Kohlberg, a.g.m., s. 243 vd. e-makâlât Mezhep Araştırmaları, II/1 (Bahar 2009) 49 iletişimin güçleşmesi mahalli liderliklerin ortaya çıkmasına ve geliş- mesine neden olmuş, bu oluşuma imamlar da destek vermiştir. Me- sela İmam Rıza, kendisini Hemedân‟dan Medineye ziyarete gelen ta- lebesi Ali b. el-Müseyyeb‟in bu yolu her zaman kat etmesinin müm- kün olmadığını söylemesi üzerine ona hemen her konuda Zekeriyya b. Adem‟e danışabileceğini söylemiştir. Bu durum yine kendisinin ortaya koymuş olduğu “biz size dinin temel prensiplerini temin ede- riz; detaya ilişkin hususları keşfetmek ise sizin vazifenizdir” şeklin- deki metotla uygunluk arzetse de daha önceki dönem anlayışıyla tam bir ayrılığı temsil eder24. Hatta İmam Ca„fer es-Sadık Şî„îlerin kendi içlerindeki problemleri çözmede kendilerinden olmayan yöneticilere gitmemelerini zira bunun, Allah‟ın küfrünü emrettiği, tağutun hük- münü kabul anlamına geleceğini belirtikten sonra ne yapmalıyız? diyen Amr b. Hanzala‟ya: “Bizim sözlerimizi nakleden, helal ve hara- mımıza uyan ve hükümlerimizi bilen kişinin hükmüne razı olun zira onu size hâkim tayin ettim” der25. Burada şi„îlerin kendi aralarından seçtiği kişinin bizzat imamın ağzından hükme bağlanarak “imamca atanmış” muamelesi göreceği konusu kayda değerdir. Sonraki dönem ulemasının bu konulardaki ortak kanaati oldukça belirgindir: Gaybet öncesi dönemde imamın tasvibi olmaksızın hiçbir fiil meşruluk kazanmaz. Şerif el-Murtazâ imamların, kadı ve hakem olarak bir veya daha fazla halife atayabileceklerini belirtir. Bunların hepsi imama karşı sorumludur. Onlar tarafından bir hata yapıldığın- da, imam hemen duruma müdahale ederek bunu düzeltecektir26. Dinî otoritenin güvenilir talebelere havale edilmesi durumu, İmam Ali er-Rızâ‟dan sonraki imamlar tarafından da devam ettirilen bir uygulamadır. Onuncu imam Ali en-Nakî, uzakta olup kendisine ge- lemeyen ve kime danışayım diye soran kişiye, daha sonra dört sefirin 24 Kohlberg, a.g.m., s. 247 vd. 25 Kuleynî, el-Kâfî, I, 67 vd. Hanzala haberi olarak bilinen bu rivayet sıkça referans olarak kullanılır. Ayetullah Humeynî‟nin başvurması için bk. Âyetullah Humeynî, İslâm Fıkhında Devlet, trc. Hüseyin Hatemi, İstanbul 1999, s. 108 vd. 26 Şerif Murtazâ, eş-Şâfî, s. 42, 67, 76, 78‟den naklen Kohlberg, “Gaybet Öncesi Şî„a‟da İmam ve Toplum”, s. 248. 50 Ahmet İshak DEMİR birincisi olacak olan, Ebu Amr Osman b. Sa‟id el-„Amirî‟yi tavsiye ederek “onun her söylediği şeyi tasvib ederim ve rivayet ettiği her şey de benden gelmektedir” der. Bu sözler oğlu onbirinci imam Hasan el- Askerî tarafından da aynen tekrarlanır27. Sekiz, dokuz ve onuncu imamların talebesi olan Ahmed b. Mu- hammed b. İsâ el-Eş‟arî‟nin Kum‟daki faaliyet ve durumu kayda de- ğerdir. Eserleriyle saygı duyulan bir alim olarak kalmamış III/IX. asrın ortalarında Kum‟daki imamî topluluğun liderliğini de üstlene- rek devlet görevlilerini karşılamıştır. Şî„î düşünceye zarar verdiği ge- rekçesiyle aşırı fikirleri olan şahısların şehirden uzaklaştırılmasını emretmiş ve bunu imama danışmadan yapmıştır28. Bu ve benzeri bilgilerden şu sonucu çıkarmak mümkündür: Gaybet öncesi dönemin son zamanlarında dinî liderlerin konumu gaybetten sonraki durumlarından pek farklı değildir. Buna son dö- nem imamlarının başta coğrafî olmak üzere çeşitli şartlar dolayısıyla otoritelerini tam olarak uygulayamamaları sebep olmuştur denilebi- lir. Bu durum uzun vadede imamî toplum için faydalı sonuçlar do- ğurmuştur. Şöyle ki gaybete gelindiğinde imamdan bağımsız olarak idarî ve ilmî bir gelenek oluşmuş olması, topyekun bir meşru otorite kaybı demek olan gaybet dönemine daha pürüzsüz ve sancısız bir geçişin altyapısını hazırlamıştır. Bu geçiş sürecine olumlu katkıda bulunan bir diğer önemli unsur da Küçük ve Büyük adıyla ikili bir gaybet düşüncesinin ortaya çıkmış olmasıdır29. 2. Gaybet-i Suğra’da Sefirler ve Yetkileri Onbirinci imam Hasan Hasan el-Askerî tarafından, 260‟taki ölü- münden önce, tayin edilmiş olan dört elçi on ikinci imamın, toplum tarafından yöneltilen sorulara, verdiği cevapları sahiplerine ulaştır- 27 Kuleynî, el-Kâfî, I, 330; Şeyhuttaife et-Tûsî, el-Gaybe, s. 146 vd., 215, 218 vd.‟dan naklen Kohlberg, a.g.m., s. 248 vd. 28 Şeyhuttaife et-Tûsî, Fihrist, s. 48 vd; Necaşî, Ricâl, s. 59 vd.‟dan naklen Kohlberg, a.g.m., s. 249 vd. 29 Madelung, “Oniki imam şiasında gaybet zamanında otorite”, s. 145; Kohlberg, a.g.m., s. 250. e-makâlât Mezhep Araştırmaları, II/1 (Bahar 2009) 51 makla görevlendirilmiştir. Özel vekâleti (en-niyâbetü‟l-hâssa) haiz olan bu hususi vekiller Şî„a toplumu ile ilgili dînî, ilmî, mâlî ve siyasî işleri imama arz ederek, onun konu ile ilgili emir ve yasaklarını biz- zat imamların ifadeleriyle (et-tevkî„) toplumlarına bildirmişlerdir. İmamın yapması gereken işleri de onun adına yürüterek gelen zekat ve humus gibi dînî vergileri imam adına teslim alıp gerekli yerlere sarf etmişlerdir30. Bu durum mali ve idarî sahada da uzmanlığı ge- rektirmekteydi ki bu durum zaten Şî„a‟nın yabancı olduğu bir husus değildi. Zira Ca„fer es-Sadık‟tan itibaren malî işlerden sorumlu vekil- lik müessesesi ihdas edilmişti. Şeyh Müfid bu son grubu ümerâ ve vulât tabirleriyle anmak suretiyle ilim dışı yönlerine işaret etmiş ol- malıdır31. Sefir, alim ve nisbî de olsa bu idareci fonksiyonlarının her ikisini de kendi şahsında birleştirmiştir. Sefirin diğer alimlere üstünlüğü sadece imam tarafından tayin edilmiş olmaktan değil, bundan daha çok onunla daima temas halinde bulunmasından kaynaklanıyordu32. Birinci ve ikinci sefirler onuncu ve on birinci imamların mali işle- rine bakmışlar ve sefir makamına yükseldikten sonra da bu mevkile- rini muhafaza ettikleri gibi ilmî faaliyetlerini de ihmal etmemişlerdir. İkinci sefirin gerek doğrudan gerek babası aracılığıyla on bir ve on ikinci imamlardan duyduğu ahbâra dayalı fıkıh eserleri kaleme aldığı rivayet edilir33. Yaklaşık yetmiş yıl süren ve imamın hayatta olduğuna inanılan bu devrede, sefirlerin imamla doğrudan irtibat halinde bulundukları ve onun adına hareket ettikleri kabul edildiğinden, İmamiyye bünye- sinde vekâletleri konusunda bir anlaşmazlık çıkmamıştır. Dördüncü sefirin vefatından bir hafta önce imamdan gelen, sefirin altı gün için- de öleceği, yeni sefir atanmayacağı ve uzun süreli gaybetin başlaya- 30 Abdülbâkıy Gölpınarlı, Tarih Boyunca İslâm Mezhepleri ve Şîîlik, İstanbul 1997, s. 530. 31 Kohlberg, “Gaybet Öncesi Şî„a‟da İmam ve Toplum”, s. 251; Sair Amir Arjomand, The Shadow of God and the Hidden Imam, Chicago 1987, s. 40. 32 Kohlberg, a.g.m., s. 251. 33 Şeyhuttaife et-Tûsî, el-Gaybe, s. 221‟den naklen Kohlberg, a.g.m., s. 251. 52 Ahmet İshak DEMİR cağını bildiren bir tevkîden sonra 15 Şaban 329/15 Mayıs 941 tari- hinde son sefirin ölmesiyle birinci gaybet dönemi kapanmıştır. İmam bu tevkîinde kendisinden sonra “hadislerimizi rivayet edenlere baş- vurun; çünkü onlar sizin üzerinizdeki hüccetimdir benim; ben de onlara Allah‟ın hüccetiyim”34 demişse de imama niyâbet yahut imamı kimin temsil edeceği konusunda tartışmalar başlamıştır. 3. Gaybet-i Kübrâ Döneminde Alimler ve Yetkileri İmâmiyye uleması ilk defa Büveyhîler (320-454/932-1062) dev- rinde imamın büyük gaybete girdiğini sefirler aracılığıyla da olsa irti- bat kurulamayacağını, bu nedenle imamın toplumun lideri olarak yerine getirmesi gereken cihad faaliyetleri, ganimet ve fey‟ taksimi, cuma namazlarını kıldırmak, dînî hükümleri yerine getirmek, hukukî cezaları infaz ve zekat ve humusu alıp kabul etmek gibi hususların sakıt olduğunu düşündüler. Hatta Kuleynî ve İbn Bâbeveyh gibi alimler, imamın dinî yetkileri konusunda da hiçbir kimsenin temsil yetkisi bulunmadığı görüşünde idiler35. Başlangıçta bu düşünce tarzı politik şartlara uygun olduğu gibi İmamiyye‟nin teşekkülünü ve gaybet doktrininin gelişmesini sağladı. Fakat zamanla, görevlerin sakıt olduğu düşüncesinin İmâmiyye top- lumunu uygulamalardan uzaklaştırdığı, toplumu lidersiz, teşkilatsız ve malî yapıdan yoksun bıraktığı anlaşıldı. İmamiyye alimleri meyda- na gelen boşluğu doldurabilmek ve imâmî toplumu dağılma tehlike- sinden koruyabilmek için, büyük bir gayrete girerek gaybet öncesi döneme oranla faaliyet alanlarını genişlettikleri gibi, hayatta olan fakat kendisiyle irtibat kurulamayan imam anlayışı dolayısıyla da bazı çözümler üretmeye koyuldular. Yetkileri imamın yetkileriyle eşit olmamakla beraber, görevi üstlenecek başka bir grup bulunmadığın- 34 Fığlalı, İmâmiyye Şîası, s. 178 vd.; Gölpınarlı, Şîîlik, s. 533. (Ayetullah Humeynî‟nin aynı tevki„i referans olarak kullanışı için bk. Humeynî, Devlet, s. 97.) 35 Mustafa Öz, “Niyabet”, DİA, XXXIII, 164, İsmail Safa Üstün, Humeyni’den Hamaney’e İran İslam Cumhuriyeti Yönetim Biçimi, İstanbul 1999, s. 22.
Description: