Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II İBRAHİM HAKKI’NIN TALİM, TERBİYE VE İRŞADA YÖNELİK GÖRÜŞLERİNİN EĞİTİM BİLİM PERSPEKTİFİNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ1 Çetin TAN2, Burhan AKPINAR3, Yusuf GEZER4 Özet 18. yüzyıl Osmanlı münevverlerinden İbrahim Hakkı (1703-1780), hem dini ve hem de fenni ilimlere olan ilgisi ve vukufiyeti özelliği ile bu dönem mütefekkirleri arasında özgün bir yere sahiptir. İnterdisipliner bir anlayışla, fen ve sosyal-beşeri ilimlerle ilgilenen ve bu konularda birçok eser kaleme alan İbrahim Hakkı, bu hususiyetinden dolayı “Zulcanaheyn” olarak adlandırılmıştır. İbrahim Hakkı, eserlerinde eğitime yönelik çok önemli görüş ve mülahazalar serdetmiştir. Bu çalışmanın amacı, bir mütefekkir olarak İbrahim Hakkı’nın eserlerinde eğitim ve öğretime dair serdettiği fikir ve mülahazalarını, günümüz eğitim bilim bakış açısıyla değerlendirmektir. Dokümanter analiz yöntemi ile yürütülen çalışmada veriler, İbrahim Hakkı ile ilgili yazı, belge ve dokümanlardan elde edilmiştir. Bu veriler, günümüz eğitim bilim anlayışı bağlamında tespit edilen çeşitli temalar bağlamında analiz edilerek yorumlanmış ve bu yorumlardan birtakım sonuçlar çıkarılmıştır. Çalışmada bu şekilde ulaşılan sonuçlar, İbrahim Hakkı ile ilgili ulaşılabilen literatür bilgileri ve çalışmayı yürütün araştırmacıların yorumlarıyla sınırlıdır. Çalışmada ulaşılan sonuçlardan, İbrahim Hakkı’nın sürdürdüğü yaşam serencamının, “Nasıl mütefekkir olunur?” sorusunun cevabı bakımından önemli ipuçları verdiği söylenebilir. Bundan başka İbrahim Hakkı’nın, ilimlerin tasnifi ile ortaya koyduğu müfredat niteliğindeki liste, Marifetullah yolunda kâmil insan yetiştirmek olarak vaz ettiği eğitimin amacı, öğretim ilke, yöntem ve tekniklerine yönelik fikir ve uygulamaları, eğitim programlarının ilk örnekleri arasında kabul edilebilir. İbrahim Hakkı’nın çocuk eğitimi, öğrenci sorumlulukları ve öğretmen nitelikleri hakkındaki mülahazaları da, eğitim teorisi ve uygulaması için ufuk verici niteliktedir. Son tahlilde, İbrahim Hakkı’nın, eserlerinde irşat, talim ve terbiye bağlamında serdettiği fikirleri, “Hangi bilgi?” ve “Nasıl bir insan?” sorularına verdiği cevaplarla, yaklaşık iki asırdır yolunu arayan Türk Eğitim Sistemine felsefi ufuk vermede ve eğitim programlarına zemin teşkil etmede yol gösterici olabilir. Anahtar kelimeler: İbrahim Hakkı, Terbiye, Müfredat, Eğitim programı, Marifetullah. 1 Uluslararası Sosyal Bilimler ve İbrahim Hakkı Sempozyumu (2013) sempozyumun- da sözlü bildiri olarak sunulmuştur. 2 Yrd. Doç.Dr., Siirt Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, [email protected]. 3 Prof.Dr., Fırat Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, bakpinar@ firat.edu.tr 4 Doktora Öğrencisi, Fırat Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Anabilim Dalı, Eğitim Yö- netimi Teftişi, Planlaması ve Ekonomisi, [email protected] 193 Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II THE EVALUATİON OF THE VİEWS OF IBRAHİM HAKKI ON TRAİNİNG, DİSCİPLİNE AND GUİDANCE İN TERMS OF EDUCATİONAL SCİENCE Abstract İbrahim Hakkı (1703-1780), one of the 18th century Ottoman intellectuals, has a distinguished place among the thinkers of the time with his interest and competence in both religious and scientific sciences. İbrahim Hakkı, who were interested in scientific and social-human sciences and wrote a lot of books on these subjects with an interdisciplinary mind, were named “Zulcanaheyn” thanks to his such qualities. İbrahim Hakkı propounded very important views and thoughts regarding education in his works. The aim of this study is to evaluate the ideas and thoughts of İbrahim Hakkı on education and instruction which he, as a thinker, propounded in his works in terms of current viewpoint of educational science. The data in the study, which was carried out with documentary analysis, were obtained from the articles, records and documents concerning İbrahim Hakkı. These data were analysed and interpreted in the context of various themes within the scope of current educational science and some results were reached. The results reached in the study are restricted to the literature accessed on İbrahim Hakkı and the interpretations of the researchers carrying out the study. From the results reached in the study, it can be said that the life of İbrahim Hakkı gives important hints about the answer of the question of “How to be a thinker”? Besides, the list which was put forward by İbrahim Hakkı with the classification of sciences and which has the quality of an instructional program, the aim of education which he explained as training wise individuals on the way to Marifetullah (truly knowing about Allah) and his ideas and applications concerning the principles, methods and techniques of instruction can be accepted as the first examples of curricula. İbrahim Hakkı’s thoughts about child education, student responsibilities and teacher qualities open up new horizons for educational theory and applications. In conclusion, the ideas propounded by İbrahim Hakkı in his works about guidance, training and discipline along with his answers to the questions “What knowledge?” and “What kind of human?” can act as a guiding principle in opening up a new philosophical horizon for Turkish Educational System, which has been searching for the true path for almost two centuries and forming a ground for curricula. KeyWords: İbrahim Hakkı, Discipline, Instructional Program, Curriculum, Marifetullah. 194 Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II GİRİŞ Erzurumlu İbrahim Hakkı (1703-1780), 18. Yüzyılda yaşamış (Fazlıoğlu, 2013) çok önemli bir Osmanlı münevveridir. Akli ve nakli ilimleri birbirinin tamamlayıcı olarak beraberce tahsil edip, ele alan İbrahim Hakkı; İslami ve Batı kaynaklı dini ve fenni birçok ilimle meşgul olan, ilim ve irfanı birlikte vazeden ve bu özelliğinden dolayı zülcenaheyn olarak vasıflandırılan bir mütefekkirdir. İbrahim Hakkı’ya bu vasıf, Avrupa menşeli akli bilgilerle İslami bilgiler; epistemolojik anlamda kesbi bilgilerle vehbi bilgiler ve yaşam felsefesi anlamında ise, dünya ile ahret arasında kurduğu dengeden dolayı verilmiştir. İbrahim Hakkı’nın, çağdaşı birçok düşünürden farklı biçimde sürdürdüğü akademik yaşam serencamı, “Mütefekkir nasıl yetişir?” veya “Nasıl mütefekkir olunur?” sorularına cevap verecek birçok çarpıcı örnekle doludur. Erzurum’da filizlenip Tillo’da olgunlaşan bu mütefekkir, neredeyse bütün hayatını Doğu ve İslam menşeli nakli ilimleri tahsil etme ve Avrupa menşeli ansiklopedik bilgileri izlemek, anlamak, mezcetmek ve bunları İslami ilimlerle harmanlayarak yeni manalar istihraç etmeye hasretmiştir. Bununla da yetinmeyen İbrahim Hakkı, birçok bilgiyi deneyerek uygulama sahasına da aktarmıştır. Bu vasıflarıyla zamanının önemli bir ilim adamı olan Erzurumlu İbrahim Hakkı, bir müellif olarak farklı sahalarda ve çok sayıda eser kaleme almıştır. İbrahim hakkı, interdisipliner bir anlayışla fen, matematik, astronomi ve anatomi gibi müspet (pozitif) bilimler yanında sosyal ve beşeri ilimler gibi birçok disiplinle iştigal etmiş çok boyutlu bir ilim adamıdır. Bu özelliğinden dolayı, mütefekkir, mutasavvıf, münevver, müderris, sosyolog, psikolog, astrolog vb. birçok sıfatla vasıflandırılmıştır. İbrahim hakkı, eserlerinde ilim ve irfana birlikte vermiş bir mutasavvıf (Yılmaz, 2006) ve tekkelerde öğrenci yetiştiren bir derviş (Bingöl, 2013) olarak da anılmaktadır. İnsanı-ı Kamil olma yolunda parmak bastığı işaretler ile iyi insan yetiştirmeye dair serdettiği fikirleri, onun bir “ahlak gelişimcisi” (Yücelik, 2006) ve bu uğurda gösterdiği irşat çabalarıyla da bir “mürşit” sıfatını da hak ettiğini göstermektedir.Bir örnek olarak sosyolog vasfı ele alındığında, O’nun İngiliz Sosyolog Spencer’den önce sosyolojiye dair bazı fikirleri ortaya atmış olduğu belirtilmektedir (İzmirli, 1973, akt: Karadeniz, 2006).Bunlardan başka, tipoloji (ilmi sima, kıyafet ilmi, physiognomy) gibi (Okumuş, 2006; Kahya, 1999) uç ilimlerle ilgili mülahazaları dikkate alındığında, İbrahim Hakkı’nın zülcenaheyn, interdisipliner veya disiplinler üstü ilmi niteliklere sahip olduğu iddia edilebilir. Bu konuda Yılmaz (2011), “Erzurumlu İbrahim Hakkı, zülcenaheyn değil, zülecniha/kanatlar sahibidir” şeklindeki ifadesi, bu iddiayı desteklemektedir. İbrahim Hakkı’nın bu disiplerüstü vasfı, eserlerine de yansımıştır. Nitekim İbrahim Hakkı’nın marifetname isimli eseri, neredeyse tüm temel bilimlere yönelik bilgiler içermektedir(Özgen, 2012). 195 Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II İbrahim Hakkı’nın, en az çalışılan ve dolayısıyla da en az bilinen yönü, belki de müderrislik ve eğitimci kişiliğidir. Bunun muhtemel bir sebebi, birçok ilim sahasında olduğu gibi eğitim de yaklaşık iki asıdır yönümüzü Batı’ya dönüşümüzden dolayı, İbrahim Hakkı’nın eserlerinin, pedagog ve eğitimbilimcilerin ilgisini yeterince çekmemesi olabilir. Diğer bir ihtimal de, İbrahim Hakkı ile ilgili arşivleri analiz etmeye dayalı zorlu çalışmaya mukabil, Batı’dan eğitime yönelik hazır paket halindeki kavram ve bilgileri (aslında malumatları) devşirme kolaycılığıdır. Sayısı artırılabilecek olan bu ihtimallerden dolayı, İbrahim Hakkı’nın talim, terbiye, irşada yönelik fikir ve mülahazaları, tipoloji ile ilgili fikir ve öğütlerinin gölgesinde kalmıştır. Oysaki çok iyi bir eğitim alarak başladığı ve sürdürdüğü yaşamı boyunca araştırma, inceleme, gezi, gözlem ve deney yoluyla elde ettiği ve istihraç ettiği bilgileri kaleme almakla yetinmeyen İbrahim Hakkı, birçok öğrenci de yetiştirmiştir. Dolayısıyla eğitim ve terbiye kurallarını vaz ettiği eserlerinde (Sunar, 1981 Akt: Özgen, 2012) eğitim ve öğretim, öğretmen öğrenci münasebetleri ile çocuk yetiştirmeye (Aydoğan, 2011; Gün, 1977) dair birçok fikir serdetmiştir. İbrahim Hakkı’nın ilimleri tasnif ederek ortaya koyduğu müfredat niteliğinde liste (Özyılmaz, 2002), günümüz eğitim programlarının ilk örnekleri arasında sayılabilir. Bu özelliklerinden dolayı İbrahim Hakkı, bir müderris, eğitimci veya pedagog olarak nitelendirilebilir. Nitekim çağdaşları olan ve günümüz eğitim bilimleri literatüründe “eğitimci” veya “pedagog” olarak nitelendirilen birçok Batı’lı düşünür incelendiğinde, İbrahim Hakkı’dan fazlaca bir özelliğe sahip olmadıkları rahatlıkla görülebilir. Ayrıca İbrahim Hakkı, günümüz pedagoji literatüründe yer alan ve Batı’lı düşünürlere atfedilen birçok fikir ve ilkeyi, onlardan çok önce dillendirmekle, eğitimcilik vasfını hak etmektedir. Bu çalışmada ağırlıklı olarak eğitimci kişiliği ve müderrislik yönü üzerinde durulacak olan İbrahim Hakkı’nın eğitime dair eserlerinde yer verdiği fikirleri ile bizatihi tatbik ettiği uygulamaları, günümüz eğitimbilim literatürüne ışık tutacak vüsattadır. Dolayısıyla İbrahim Hakkı’nın eserlerinde yer verdiği eğitim-öğretim, öğretmen ve öğrenci münasebetleri ile çocuk gelişime dair fikir ve mülahazaları, bugün adeta bir tıkanmışlık görüntüsü sergileyen TES’e ufuk açıcı niteliktedir. Bunun anlamı, İbrahim Hakkı’nın pedagojik mülahazalarını aynen alıp günümüzde uygulamak anlamında olmayıp; O’nun eğitim ve öğretime dair takip ettiği metotlardan yararlanmak ve daha da önemlisi, Batı ile İslami kaynakları mezcetmede gösterdiği muvaffakiyetin sırlarını anlamaya çalışmak şeklinde anlaşılmalıdır. Nitekim bugün neredeyse bütün dünyaya eğitim felsefesi ve modelleri ihraç eden Batı (Avrupa ve ABD) eğitim tarihi incelendiğinde, bunların, İbrahim Hakkı’nın yaşadığı dönemlerdeki düşünürlerinin fikirlerini evirilerek çağdaş eğitim modelleri oluşturdukları görülebilir. Dolayısıyla İbrahim Hakkı gibi bu kültür havzasına mensup mütefekkirlerin eğitim-öğretim ve çocuk yetiştirme ile ilgili mülahazalarından, çağdaş eğitim modelleri oluşturmada yararlanılabilir. Nitekim evrensel boyutları olsa da, eğitim, esasta kültürel bir olgudur. Bu çalışma İbrahim Hakkı gibi, eğitim-öğretime dair fikir serdeden ve bu 196 Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II konuda eser kalem alan mütefekkirlerin fikir ve mülahazalarının, günümüzde yolunu ve yönünü arayan TES’e yol gösterici olabileceği gibi bir varsayımla yürütülmüştür. Bu yol göstericilik, eğitim ve öğretimin içeriğinden ziyade; eğitimin amacı, “eğitimde nasıl bir insan?” ve” hangi bilgi?”gibi noktalarla ilişkili olarak anlaşılmalıdır. İbrahim Hakkı’nın ilim ve eğitimin nihai amacı konusundaki mülahazaları, genel olarak TES’ne uzak hedefler şeklinde vizyon verme; özel olarak da, insan yetiştirme planı ve projesi olan eğitim programlarının amaçları için zemin oluşturma derinlik ve vüsatına sahiptir. Sorun, İbrahim Hakkı’nın eserlerini tetkik edecek derinlikte dil ve tarih bilgisine sahip olmama ile ilgilidir. Bu meyanda amacı, İbrahim Hakkı’nın eserlerinde yer alan eğitim ve öğretime dair fikir ve mülahazaları, günümüz eğitim bilim bakış açısıyla değerlendirmek olan bu çalışmanın, literatüre katkı sağlaması umulabilir. Bu umut, İbrahim Hakkı üzerine yapılan çalışmaların ağırlıklı olarak onun tasavvufî ve mistik yönü üzerinde yoğunlaştığı, aklî ve ilmî yönünü inceleyen çalışmaların nispeten daha az olduğu (Başaran, 2006) göz önüne getirilirse, daha da önem kazanmaktadır. YÖNTEM Bu nitel araştırma tarama modelinde olup, belgesel kaynak incelemesi (dokümanter analiz) şeklinde yürütülmüştür. Nitel araştırma, gözlem, görüşme ve doküman analizi gibi nitel veri toplama yöntemlerinin kullanıldığı, algıların ve olayların doğal ortamda gerçekçi ve bütüncül bir biçimde ortaya konmasına yönelik nitel bir sürecin izlendiği araştırmadır (Yıldırım ve Şimşek, 2006: 39). Tarama modeli, bir nesne veya birey hakkında tutulmuş çeşitli kaynaklara başvurarak, elde edilen verileri bir sistem içinde bütünleştirerek yorumlamaktır (Karasar, 2005: 77). Belgesel kaynak derlemesi (Dokümanter analizi) ise, bir konu hakkındaki yazı ve belgelerin analizi ve incelenmesidir (Yıldırım ve Şimşek, 2006: 187; Seyidoğlu, 1997: 43). Bu çalışmanın veri kaynakları olan doküman ve belgeler, İbrahim Hakkı’nın kitaplarıyla ilgili bilimsel tez, kitap, makale, gazete yazıları ve ilgili internet kaynaklı belge ve yazılardan oluşturulmuştur.Bu belge ve dokümanlar, çalışmayı yürüten araştırmacılar tarafından bizatihi İbrahim Hakkı’nın eserleri incelenerek elde edilmiş olmayıp; derleme niteliğindedir. Bu itibarla çalışma, bir anlamda “meta analiz” niteliğinde de sayılabilir. Çalışmanın verilerini oluşturan bu derleme niteliğindeki kaynaklar, ele alınan konuya bağlı olarak belirlenen çeşitli başlıklar bağlamında ele alınıp, analiz edilerek yorumlanmış ve bu yorumlardan birtakım sonuçlar çıkarılmıştır. Bu sonuçlar, İbrahim Hakkı ile ilgili ulaşılabilen literatür bilgileri ve çalışmayı yürütün araştırmacıların yorumlarıyla sınırlıdır. 197 Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II İBRAHİM HAKKI’NIN TALİM VE TERBİYE HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİN PEDAGOJİK PERSPEKTİFTEN DEĞERLENDİRİLMESİ İbrahim Hakkı’nın Akademik Yaşam Serencamı: Nasıl Mütefekkir Olunur? Bu başlık altında İbrahim Hakkı’nın hayatı, tarihi bir yaklaşımdan ziyade, akademik anlamda geçirmiş olduğu yaşam serencamıbağlamında ele alınmıştır.Marifetullahuğrunda insanı ve evreni anlama yolunda çok önemli çabalar sarf ettiği bilinen İbrahim Hakkı’nın, yaşamı “Nasıl mütefekkir olunur?” veya “ Mütefekkir nasıl yetiştirilebilir?” konularında ufuk vericidir. Nitekim çizgi dışı yaşamserencamıyla tarihte iz bırakmışönemli şahsiyetleri inceleyerek kuram geliştirmenin cari bir yol ve yöntem olduğu bilinmektedir. Çoklu ZekâKuramı’nın sahibi HowardGardner’in (2006), tarihte iz bırakmış Batı’lı bilim adamı, sanatçı ve düşünürleri inceleyerek ortaya koyduğu çalışmalar, buna örnek olarak gösterilebilir. 18 Mayıs 1703’te Erzurum/Hasankale’de doğan İbrahim Hakkı’nın, aile ortamında aldığı terbiye yanında, henüz çocukluğunda babası, amcası ve Molla Mehmed el-Suhranî gibi zamanın mütefekkirlerinden naklî ve matematik, astronomi gibi akli (müspet, pozitif) ilimleri tahsil ettiği bilinmektedir (Fazlıoğlu, 2013; Önal, 1970 Akt: Kazar, 2010). Bu anlayış, Osmanlı döneminde birçok mütefekkirin hayatında da görülen, çocuğun ilk eğitim ve öğretiminin aile büyükleri tarafından, günlük yaşam içerisinde ve bire bir şekilde sürdürüldüğü usule uygundur. Bu usul ile çocuğunun eğitim sorumluluğunu topyekûn okul ve öğretmene havale etmenin çok yaygın olduğu günümüz yaklaşımı arasındaki fark, düşündürücüdür. Bu fark, ekonomik boyutu ön plana çıkan günümüz eğitiminin büyük oranda dünyevileşmesi kadar, ebeveynlerin çocuk yetiştirme konusundaki kolaycılıklarından da kaynaklanmaktadır. Ancak çocuğun eğitiminde “aile terbiyesi”nin ihmali, onun karakter, kimlik ve kişiliğinde önemli boşluklar oluşturabildiği bilinmektedir. Buradan, gerek çocuğun sağlıklı bir kişilik gelişiminin temini ve gerekse üst düzey zihinsel gelişiminin sağlanmasında, aile boyutunun(ebeveynler ve yakın akrabalar) çok önemli bir destekleyici değişken olduğu sonucu çıkarılabilir. Eğitim ve öğretiminin ilk temellerini aile ve yakın çevreden alan İbrahim Hakkı, bundan sonra “kanaat önderi” ve “model kişilikler” olarak vasıflandırılacak müftü (Erzurum Müftüsü Muhammed Hazık) ve şeyh (Şeyh Fakirullah Hazretleri) gibi çeşitli mütefekkir, ilim adamı ve mutasavvıflardan ders alarak (Torun, 2011; Bursalı, akt: Kazar, 2010), dil, gramer ve tasavvufi eğitim serencamına devam etmiştir.Hoca-talebe ile Şeyh-mürit münasebeti içerisinde ve büyük oranda üst düzey öğrenme (hikmet) ve feyz almaya dayalı (irşad) bu eğitimin, İbrahim Hakkı’nın mütefekkir vemutasavvıf vasfına önemli katkıları olduğu şüphesizdir. Muslu (2013), bu eğitimi şu şekilde ifade etmektedir: “İsmail Fakirullah, İbrahim Hakkı’yı zühd, gönül, teffiz, teslim-ü rıza, murakabe ve sabır ilkeleri doğrultusunda tarik-ül fena fillah›asüluk 198 Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II ettirmiştir”. İbrahim Hakkı’nın, aldığı bu akli ve nakli eğitim ve öğretimin, günümüzde bir türlü sağlanamayan eğitimde zihinsel ve ruhsal degne(bilişsel ve duyuşsal denge) konusunda iyi bir örnektir. İbrahim Hakkı, epistemolojik anlamda; İslam-Batı menşeli, akli-nakli, vehbi-kesbi, eski-yeni bilgileri bir denge içerisinde ele alıp mezcederek, farklı sentezlere ulaşarak, bu dengeyi şahsında yansıtmıştır. Bu sentezle İbrahim Hakkı’nın, Aristoteles hikmetiyle batlamyushey’etinin gerçek olmayan taraflarını görerek, yeni astronomi ilmine göre bilimsel açıdan onları çürüttüğü belirtilmektedir (Karadeniz, 2006: 13). Çelebioğlu’na göre (1989 Akt: Yücelik, 2006), pozitif bilimler ile dini bilimleri, birbirinin tamamlayıcısı olarak ele alır. İbrahim Hakkı, deneye dayanan pozitif ilimlerle, nakle dayanan dini ilimleri birleştirerek ortak bir zeminde izah etmeye çalışmıştır. Onun farklı bir özelliği de pozitif ilimlerle ilgili yazdıklarını bizzat yaptığı deneylerle temellendirmesi, diğer sahalarda kaleme aldıklarını ise bizzat yaşayarak sergilemiş olmasıdır. Bu sebeple E. İbrahim Hakkı, nazariyeyi pratik zeminde uygulayan ender düşünürlerden biridir (Karadeniz, 2006). Denilebilir ki, İbrahim Hakkı’nın algısı ve zihin yapısı, Batı ve Doğu sentezine dayalıdır. İbrahim Hakkının bu yaklaşımı, o günlerde çok revaçta olmasa da, akli ilimlerle dini ilimlerin birlikteliğinden meydana gelen harmonik geleneğe (Başaran, 2006) uygundur. Ayrıca İbrahim Hakkı’nın bu serencamı, mütefekkir yetiştirmede dil eğitiminin önemini işaret olarak da kabul edilebilir. İbrahim Hakkı’nın ailede aldığı terbiyeyi, Arapça ve Farsça dil ve gramer dersleri ile pozitif bilimleri öğrenerek sürdürdüğü akademik yaşamını, sarf, nahv, hadis, akaid ve fıkıh gibi ilimleri okuyarak (Kazar, 2010) zenginleştirdiği anlaşılmaktadır. Çoklu bakış açısı sağlayan bu zenginliğin,İbrahim Hakkı’ya, interdisipliner bir bakış açısı kazandırdığı söylenebilir. Aslında İbrahim Hakkı’nın bu vasfı, Doğu’lu filozof ve mütefekkirlere özgü bir niteliktir. Bu bağlamda, Farabi, İbn Sina, İbnRüşd, Ebu Bekir Zekeriya Râzi, vb. birçok İslam düşünürü ve ilim adamında görmek mümkündür(Erdem, 2011). Bu vasfıyla da İbrahim Hakkı’nın, tek disipline dalmış birçok çağdaşı düşünürden ayrıldığı söylenebilir. İbrahim Hakkı’nın, nakli ilimleri aile fertleri ve yakın çevreden, akli ilimleri de, kitapların yanı sıra, o dönemin doğuya açılanticari merkezi olan Erzurum’dan (Başaran, 2006) geçen, Hint’li ve Afgan’lı seyyahlardan öğrenmiş (Çavuşoğlu, 1972 akt: Kazar, 2010) olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim İbrahim Hakkı’nın sonraki dönemlerde, kitaplardan okuduğu bazı bilgileri bizatihi deneylerle test ettiği ve öğrencileriyle birlikte gezi vegözlem faaliyetlerinde bulunduğu bilinmektedir. Bundan başka İbrahim Hakkı’nın, zihinsel dağarcığını doldurmasında,hac münasebetiyle Halep, Şam, Medine ve Kudüs gibi çeşitli merkezlere yaptığı seyahatlerdeünlü bilginlerle yaptığı ilmi müzakereler (Yücelik, 2006; Kahya, 1999) ile İstanbul ve Kahire medreselerindeki gözlemlerinin (Fazlıoğlu, 2013) önemli bir payının olduğu bilinmektedir. İbrahim Hakkı’nın ağırlıklı olarak Avrupa menşeli ansiklopedik bilgi dağarcığını ikmal ederek, mütefekkir olmasında, Sultan I. Mahmut’un 199 Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II davetiyle gerçekleşen saray kütüphanesinden istifade etmesinin (Fazlıoğlu, 2013) büyük payı vardır. Yücelik’e (2006) göre, İbrahim Hakkı’nın “marifetname” gibi büyük eserlerinin yazılmasında saray kütüphanesinin katkıları inkâr edilemez. Buradan anlaşılmaktadır ki, İbrahim Hakkı, Doğu ve Batı kaynaklı nakli ve akli ilimlere karşı yüksek bir farkındalık düzeyine sahip olmakla kalmamış; aynı zamanda bunları elde etmeye büyük bir iştiyak da göstermiştir. Buradan hareketle, son derece heterojen, farklı kaynaklardan beslenen ve renkli bir ilmî mirasın takipçisi olan İbrahim Hakkı’nın (Başaran, 2006) deneyimleri, “Nasıl mütefekkir olunur” sorusuna cevap verme bakımından incelemeye değerdir. Hayatı boyunca öğrenmiş, amel etmiş ve anlatmış olan İbrahim Hakkı’nın bu zengin yaşamı 1780 tarihinde Tillo’da noktalanmıştır. İbrahim Hakkı’nın Eğitimci Yönü İbrahim Hakkı’ya diğer birçok vasıf yanında uygun görülen bir sıfat da, eğitimciliktir. İbrahim Hakkı ile ilgili literatür(Gülmez, 2012; Gencal, 2012; Karadeniz, 2006; Kahya, 1999; Gün, 1977) incelendiğinde, O’nun Marifetname başta olmak üzere, birçok eserinde eğitim, öğretim, çocuk terbiyesi, öğrenci ve öğretmen özellikleri ile ailede eğitim vb. konulara yönelik doğrudan ve dolaylı olarak birçok fikir serdettiği görülmektedir. İbrahim Hakkı’nın eğitimci, müderris vasfını hakettiğini gösteren diğer bir özelliği ise, hayatı boyunca öğretimle meşgul olarak birçok öğrenci yetiştirmesidir. HattaMa’rifetnâme’nin telifiyle meşgul olurken bile, bir yandan da zaviyede öğrenci yetiştirmiştir (Pamuk, 2010). Burada İbrahim Hakkı’nın, eğitimin teori ve pratiğine yönelik fikir, mülahaza ve uygulamaları, eğitimin amacı, program teorisi, öğretim ilke ve yöntemleri, öğretimde materyal kullanımı ile çocuk eğitimi bağlamlarında irdelenerek, günümüz pedagoji anlayışı ile karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. İbrahim Hakkı’nın insan anlayışı, genel olarak eğitim ve özel olarak da eğitim programlarının amacı ile ilgili olup; eğitime topyekûn ufuk veren ‘uzak hedef’ (Sönmez, 2008; Varış, 1996; Ertürk, 1972) ile ilişkili olarak kabul edilebilir. İbrahim Hakkı’da eğitimin en genel amacı, talim, terbiye ve irşad yollarıyla nihai noktası Marifetullah olan ‘Kâmil insan’ı yetiştirmek şeklinde tarif edilebilir. İbrahim Hakkı, “Kendini bilen Rabbini bilir” düsturundan hareketle, insanın; kendini, Allah’ın yarattıklarını ve Allâh’ü Teâlâ’yı iyice tanıyarak, kendindeki cevheri keşfetmesi gerektiğini ifade eder (Torun, 2011).İbrahim Hakkı, “Kendi nefsini bilen Allah’ı bilir” ve “Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi istedim” hadis-i kudsîlerinden yola çıkarak, Allah’ı bilmek için nefsi, yani kalbi tasavvuf yolu ile bulabilmeyi hedefler. Kalbi bilebilmek için insan vücudunu iyi tanımak lazımdır ki, bu anatomi bilgisi ile olur. İbrahim Hakkı’nın, anatomiyi ele alması bu bağlamdadır. Vücud bilgisi ise evrenin mikrokosmosudur, yani makrokosmos olan evren bilinmeden olmaz. Bu bilgi için ise astronomi ve kozmoloji tartışması gerekir. Bu tablodan çıkan sonuca göre fiziksel dünyadan metafizik dünyaya bir geçiş vardır (Başaran, 2006). Buna paralel olarak İbrahim Hakkı’nın eserlerinde, ‘kâmil insanın‛ oluşması için gereken rehberlik ve eğitim 200 Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II yönünü öne çıkarılmaktadır. Aslında böyle bir gaye, İbrahim Hakkı’nın insanı anlama ve kemâlâtına yönelik eğitim stratejisinde insanın biyolojik, psikolojik ve davranışsal yönünün yanında, var olmasının hakikatine yönelik bilincin oluşması için, irfani bağlamda bütün çözümlemeler telif edilerek bütüncül bir bakış oluşturulmaktadır. Onun ortaya koyduğu ‘kâmil insan‛ modelini bütünüyle kavramak için insanın biyolojik gerçekliğinden yola çıkılarak irfani boyuttaki tekâmülüne kadar süre giden çizgi biteviye takip edilmelidir (Erdem, 2011). İbrahim Hakkı’nın bu görüşleri, eğitimin amacını”bilinçlice Tanrıya ulaşarak, kendini gerçekleştirme olarak gören İdealizm felsefesi (Cevizci, 2011; Güler, 2008) ile paralellik göstermektedir, denilebilir. Bundan başka İbrahim Hakkı’nın, insan fıtratın uygun olarak, Marifetullah yolunda zihinsel tekâmül yanında bedensel, ruhsal ve duygusal gelişimi de içeren ‘bütün insan’ a ulaşmayı hedefleyen bir eğitim anlayışına sahip olduğu da söylenebilir. İbrahim Hakkı’nın bu görüşleri, Gazali’nin (Akt: Cevizci, 2011) Denge ilkesini çağrıştırmaktadır. Tozlu (2008) bu denge durumunu şu şekilde açıklamaktadır: “İnsan fıtratı bir denge üzerinedir. Ruh ve madde bileşenleri, akıl ve gönül dünyası ile tecrübe ve teori dengesi vs.” İbrahim Hakkı’nın İslami geleneğe uygun olarak vaz ettiği eğitimin nihai amacı (Marifetullah), Pragmatizmin de etkisiyle piyasalaşan, dünyevileşen ve adeta bir ikbal aracı olarak görülen günümüz eğitim amacı ile oldukça farklılık göstermektedir. Bu farklılık, İbrahim Hakkı gibi marifetullah yolunda ilimle iştigal etme geleneğinin, günümüzde sıkça rastlanan maişet için ilim tahsil etme anlayışı arasında da görülmektedir. İbrahim Hakkı’nın eğitime yüklediği bireyi aydınlatma amacı, günümüzde devlete görevli yetiştirme ve ekonomiye eleman temin etme aracına dönüşmüştür. Bu dönüşümde, Osmanlı’nın son dönemleri ile cumhuriyet dönemindeki politik tercihlerin payı büyüktür. İbrahim Hakkı’nın eğitimci kişiliğini destekleyen çok önemli bir yönü de, ilimleri tasnif ederek eğitim programları ihdas etmesidir. İbrahim Hakkı, bir eğitim programı olarak 1752 tarihinde Türkçe nazmettiği Tertīb-i ‘ulūmadlı eserinde, kişinin kāmil efendi (yani âlim) olabilmesi için okumasını gerekli gördüğü ilimleri otuz bir dalda toplamış ve her bir daldaki metin’leri zikretmiştir. İbrahim Hakkı’nın kâmil insan yetiştirmek için sınıflandırdığı onbir grup ilim şunlardır(Fazlıoğlu, 2013): 1. Ālet ilimleri 2. Kur’an-Hatt ilimleri 3. Fıkıh-Luğat ilimleri 4. Tasrif (Sarf-İştikāk) ilimleri 5. Nahv-Avāmil ilimleri 6. İlmi mantık 7. İlm-i ādāb 8. İlm-i meānî 9. İlm-i hikmet 10. Cüziyyāt 11. İlm-i usul 201 Bayburt Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2014 Cilt:IX, Sayı:II Toplu veya genel bir eğitimden ziyade ideal bir eğitimi ifade eden bu yaklaşım, günümüz anlayışından da öte olarak, öğretmenin sorumlu olduğu öğrenen kitlesi özelliklerine göre ilim sahası seçme (aslında program oluşturma) olarak nitelenebilir. Çünkü program geliştirmede programın içeriği olarak bilgi, üzerinde önemle durulması gereken bir faktördür (Karakaya, 2001) ve program geliştirme öğretim bilgisinin tüm ayrıntılarını kapsar (Fidan, 1996). İbrahim Hakkı’nın öğrenen kitlesine göre ilimleri tasnif etmesinin dayanağı, Osmanlı medreselerindeki ders müfredatının konu veya disiplin merkezli değil, seviye merkezli (Fazlıoğlu, 2013) anlayışı olabilir. Nitekim günümüzde, öğretmenlerin kendi öğrencileri için öğretim izlencesi (müfredat, program) tasarlayıp, uygulaması kabul gören bir yaklaşımdır. Ünlü program geliştirmede çok iyi bilinen Taba Modelini (Demirel, 1999) çağrıştıran bu yaklaşım, bir anlamda öğretmenlerin, öğretim programını sınıfa uyarlayarak hazırladıkları öğretim planı gibi de değerlendirilebilir. Bilgi birikiminin nispeten sınırlı olduğu O dönemlerde eğitim programı, öğretilecek bilgiler (içerik, muhteva, konular) ile eş anlamlıydı. İbrahim Hakkı’nın oluşturduğu eğitim programı, bugün müfredat olarak adlandırılan ve öğretilecek konuların listesi mahiyetinde olsa da, eğitim programlarının ilk örnekleri arasında sayılabilir. Çünkü eğitim programlarının teorik temelleri arasında insan ve bilgi çok önemli bir yere sahip olup; bilginin tasnifi programın şekillenmesinde kritik öneme sahiptir (Akpınar, 2012). Kaldı ki günümüzde bile, bilimlerin sınıflandırılması eğitim programlarının teorik temelleri arasında kabul edilmektedir. Nitekim bugün TES’in eğitim programlarının Aristo’nun bilim tasnifine dayalı olduğu bilinmektedir. Buna mukabil İslam düşünürlerinin “teorik bilimler - pratik bilimler”, “aklî ilimler - naklî ilimler”, “ulûmu’l-müteşerria - ulûmu’l-hikemiyye”, “âlî ilimler - ednâ ilimler” tasnifleri mevcuttur (Kılıç, 2004). Eğer İbrahim Hakkı’nın o dönemde vazettiği ilimlerin tasnifi, evrilerek günümüze taşınabilseydi, eğitim programlarının içerik boyutunun teorik temeli Arito yerine İbrahim Hakkı’ya dayandırılabilirdi. Böylece, eğitim sistemimiz (en azından eğitim programları boyutuyla) sosyo-kültürel bünyemize daha uygun olabilirdi. İbrahim Hakkı’nın eğitimin amacı ve ilimlerin tasnifi gibi eğitimin çerçevesini çizen fikir ve mülahazalarından başka, akademik takvim ve günlük ders akışına yönelik fikirler vaz ettiği de bilinmektedir. İbrahim Hakkı, Osmanlı geleneği olan haftada beş gün; günde dört-beş saatlik tahsil uygulamasına mukabil, günde iki ders tavsiye etmiştir(Fazlıoğlu, 2013). Bu tavsiyenin, Herbart’a (1776-1841) izafe edilen günümüz ders kavramından (Hesapçıoğlu, 1994) önce yapılması dikkat çekicidir. Ayrıca günümüzde hemen her kademedeki okul öğrencilerinin yılgın tavırları göz önüne getirildiğinde, İbrahim Hakkı’nın geleneğin aksine olan bu tavsiyesinin hangi ilke ve varsayımlara dayandırıldığı konusu araştırmaya değerdir. “Büyük bir öğretmen olarak nitelenen İbrahim Hakkı’nın öğretim pratiği, talim ve terbiye ile insanı yüceltme niteliğindedir (Gözübüyük, 1960 Akt: Kazar, 2010).İbrahim Hakkı’nın talim ve terbiye yanında hissedilen 202
Description: