Bayburt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dergisi Bayburt University Journal of the Faculty of Humanities and Social Sciences Sayı / Number1, Mart/ March2018, 1-9 HÂFIZ-I ŞÎRÂZÎ VE ÂB-I HAYÂT Hafız-ı Shırazı and Ab-ı Hayat Yrd. Doç. Dr. Asuman GÖKHAN - Arş. Gör. Deniz ERÇAVUŞ* Makale Geliş Tarihi: 30.01.2018 Makale Kabul Tarihi: 11.02.2018 Özet: Hâce Şemseddin Muhammed Hâfız-ı Şîrâzî, h.VIII. (m. XIV.) yüzyılda yaşamış klasik Fars şiirinin şüphesiz en büyük şairlerinden biridir. Türk ve dünya edebiyatında önemli bir yere sahip olan şairin tek eseri olan Divanı, en çok okunan Farsça metinler arasındadır. Hâfız’ın şiirlerindeki ahenk ve akıcılık yanında dilinin sade ve anlaşılır olması şöhretinin en önemli sebeplerindendir. Bu çalışmada şairin hayatı ve edebî kişiliğine dair kısa bir bilgi verdikten sonra, gazellerinde yer alan unsurlardan Âb-ı hayâtı hangi bağlamda kullandığına ilişkin düşüncelerini ele aldık. Ardından beyitleri Türkçeye çevirip değerlendirmeye çalıştık. Anahtar Kelimeler:Hâfız-ı Şîrâzî, Fars, İran, Mitoloji, Âb-ı Hayât, Edebiyat, Şiir. Abstract: Hace Shamsuddin Muhammad Hafiz-i Shirazi lived in h.VIII. century (m. XIV.) is undoubtedly one of the greatest poets in classical Persian poetry. His “Divan” which has an important place in Turkish and world literature is among the most widely read Persian texts. Coherence and fluency in the language of Hafiz’s poems are simple and understandable and that is one of the most important causes of his reputation. In this study, after giving brief information about the poet’s life and his literary personality, we discussed his thoughts regarding the use of “Ab-ı Hayat”, that is one of the elements in his poems, in which context. Then, we tried to interpret the couplet by turning them into Turkish. Key Words:Hafiz-i Shirazi, Persian, Iran, Mythology, Ab-ı Hayat, Literature, Poetry. ____________________________________________________________________________________ * Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected], Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Fars Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]. 114 BÜİTBFD 1 Asuman GÖKHAN - Deniz ERÇAVUŞ (cid:3) (cid:3) HÂFIZ-I ŞÎRÂZÎ’NİN HAYATI VE EDEBÎ KİŞİLİĞİ (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Şîraz’da düny(cid:3)aya geld(cid:3)i; doğ(cid:3)umu iç(cid:3)in v(cid:3)erilen t(cid:3)arihler (cid:3)717/1317 il e 726 /1326 arasında d(cid:3)eğişmektedir. B(cid:3)üyük şö(cid:3)hretine ra(cid:3)ğmen ha(cid:3)yatı hak(cid:3)kında pek(cid:3) az b(cid:3)ilgi(cid:3) vardı(cid:3)r. İyi bir ö(cid:3)ğren(cid:3)im (cid:3)görmüş o(cid:3)lmasında(cid:3)n ve Hâce u(cid:3)nva(cid:3)nını ku(cid:3)llanmasın(cid:3)dan dolayı seçki(cid:3)n (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) bir aileye mensup olduğunu söylemek mümkündür. Adının Kemâleddin veya (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Bahâeddin olduğu sanılan babasının İsfahan’daki Kûhpâye’den, Tuyseran’dan veya (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Hemedan’dan Şîraz’a geldiği rivayet edilir. Annesi Kâzerûnludur. Tezkirelerin (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) verdiği bilgiye göre babası öldüğünde kardeşlerinin en küçüğü olmasına rağmen, (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) ekonomik durumu bozulan ailesini geçindirmek için bir süre fırında çalışmış o (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) dönemde okumaya karşı büyük ilgi duymuştur. Hocaları arasında Kıvâmüddin (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Ebü’l-Bekâ b. Mahmûd-i İsfahânî-yi Şîrâzî gibi tanınmış kıraat ve fıkıh âlimleri (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) vardır. Ö(cid:3)ğrenimi s(cid:3)ırasında(cid:3) Kur’â(cid:3)n-ı Kerîm(cid:3)’i ez(cid:3)berlediğ(cid:3)i için “(cid:3)Hâfız(cid:3)” lak abını almıştır. Hâfız old uğunu bir beytinde şöyle ifade eder: (cid:3)(cid:918)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1011)(cid:909)(cid:1005)(cid:941)(cid:3)(cid:1001)(cid:937)(cid:941)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:809)(cid:3)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:913)(cid:3)(cid:822)(cid:999)(cid:909)(cid:1006)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:936)(cid:913)(cid:3)(cid:942)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:913)(cid:943)(cid:3)(cid:997)(cid:897)(cid:942)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:983) (cid:3)(cid:966)(cid:979)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:931)(cid:3)(cid:997)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:948)(cid:913)(cid:3)(cid:937)(cid:1006)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:935)(cid:3)(cid:941)(cid:1005)(cid:3)(cid:937)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1011)(cid:942)(cid:980)(cid:913)(cid:3)(cid:938)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:947)(cid:941)(cid:3)(cid:918)(cid:984)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:952)(cid:971) Hâfız gibi o(cid:3)n dö(cid:3)rt r(cid:3)ivaye(cid:3)te göre K(cid:3)ur’ân(cid:3)’ı ezbere o(cid:3)kusan (cid:3)da fayda(cid:3)sız.(cid:3) Feryadın(cid:3)a yine ancak (cid:3)erişi(cid:3)r, aşk!1(cid:3) (cid:3) Dinî iliml(cid:3)erin yanı (cid:3)sıra b(cid:3)aşta(cid:3) Arap (cid:3)edebiy(cid:3)atı olmak(cid:3) üzere (cid:3)çok iy(cid:3)i bir (cid:3)ede(cid:3)biya(cid:3)t (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) kültürü de almış olduğu şiirlerinden anlaşılmaktadır. Bunun dışında eserlerinde, dö- (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) neminin musikisi ve çeşitli sanatları hakkında bilgi edindiğine ve iyi satranç (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 2 oynadığına dair bilgilere de rastlanmaktadır. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Hâfız’ın(cid:3) yeti(cid:3)ştiği dön(cid:3)emde Şî(cid:3)razs(cid:3)iyasî ba(cid:3)kımdan refah(cid:3) ve hu(cid:3)zur (cid:3)içinde d(cid:3)eğildiys(cid:3)e de; burası İran’ı(cid:3)n ve(cid:3) İslam dünyasın(cid:3)ın ilm(cid:3)î ve ede(cid:3)bî büyük (cid:3)merkezler(cid:3)inden bir(cid:3)i sa(cid:3)- yılmaktay(cid:3)dı. Hâfız,(cid:3) büy(cid:3)ük â(cid:3)limleri(cid:3)n, e(cid:3)diplerin(cid:3), ârif(cid:3)ler(cid:3)in ve (cid:3)şairlerin(cid:3) topland(cid:3)ığı ye(cid:3)r (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) olan böyle bir çevrede ilmî ve edebî eğitim görmüş, sahip olduğu kişisel zekâsı, fıtrî (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) yeteneği ve ileri görüşlülüğüyle kendisinden önce Fars’ta oluşmuş ve kendisinden (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) kısa bir süre sonra duraklamaya giren kendine özgü ilmî ve kültürel hareketin (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 3 mirasından faydalanmıştır. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Ara(cid:3)pça da bile n şairin divanında yer yer Arapça beyitler ve Arap şairlerinin 4 etkisiyle yazılmış mülemmalar da mevcuttur. Şair, aşağıdaki beyitte bu konuya işaret etmektedir: 1 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3)(cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) ____________________________________________________________________________________ (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 1 H âfız-ı Şîrâzî, Dî(cid:3)vân-ı Hâfız(Nşr(cid:3). Seyyid(cid:3) Ebü’l-Kâ(cid:3)sım Encevî-i (cid:3) Şîrâzî(cid:3)), s. 32.(cid:3)(Beyitleri(cid:3)n Türkç(cid:3)elerin(cid:3)i ver(cid:3)irke(cid:3)n Abdülbaki Gölpın(cid:3)arlı’nın H(cid:3)afız Div(cid:3)anı ve H(cid:3)icabi Kır langıç’(cid:3)ınHafız Divan(cid:3)ı tercümelerind(cid:3)en faydala(cid:3)nılmıştı(cid:3)r) 2 Yaz ıcı, Tahsin, “Hâfız-ı Şîrâzî”Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1997, XV, s. 103-104; Ze- bîhûllah-i Safâ, Târîh-i Edebiyyât Der İrân, Tahran 1363 hş., III, s. 1064-1065-1066; Hâfız-ı Şîrâzî, Hafı Divanı (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (Çev. Abdülbaki Gölpınarlı), İstanbul 1985, s. 3-4. 34 Safâ, Z(cid:3)ebîhullâ(cid:3)h,İran (cid:3)Edebiyat ı Tarihi(cid:3), (Çev. Hasan(cid:3) Almaz), II, An(cid:3)kar(cid:3)a 200 5, s. 184. 4 Hâfız-ı Şîrâzî, Hafız Divanı(Çev. Abdülbaki Gölpınarlı), s. 7-8. Hâfız-ı Şîrâzî ve Âb-ı Hayât 1 BÜİTBFD 115 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3) (cid:3)(cid:918)(cid:3)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:948)(cid:1012)(cid:913)(cid:942)(cid:3)(cid:971)(cid:3)(cid:943)(cid:3)(cid:909)(cid:3)(cid:942)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:3)(cid:1127)(cid:1127)(cid:801)(cid:3)(cid:997)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1003)(cid:3)(cid:3)(cid:937)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:998)(cid:3)(cid:3)(cid:816)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:1012)(cid:3)(cid:1127)(cid:3)(cid:1127)(cid:1127)(cid:3)(cid:1127)(cid:1127)(cid:3)(cid:991)(cid:3)(cid:1005)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:949)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:1006)(cid:3)(cid:3)(cid:1127)(cid:3)(cid:1127)(cid:3)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:3)(cid:996)(cid:3)(cid:3)(cid:935)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:997)(cid:3)(cid:3)(cid:910)(cid:3)(cid:3)(cid:1127)(cid:1127)(cid:3)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:3)(cid:913)(cid:3)(cid:943)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3) (cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:918)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:1127)(cid:3)(cid:1127)(cid:3)(cid:948)(cid:3)(cid:3)(cid:1012)(cid:3)(cid:913)(cid:3)(cid:937)(cid:3)(cid:3)(cid:909) (cid:822)(cid:3) (cid:913) (cid:3)(cid:941) (cid:910) (cid:1127)(cid:1127)(cid:1011) (cid:3) (cid:950) (cid:1012) (cid:1127)(cid:1127) (cid:801)(cid:3) (cid:942) (cid:1127)(cid:1127)(cid:1000) (cid:1003) (cid:3) (cid:957) (cid:942) (cid:1127)(cid:1127) (cid:971) (cid:3) (cid:1002) (cid:1127) (cid:1127)(cid:809) (cid:3)(cid:942) (cid:1127)(cid:1127)(cid:819) (cid:909) (cid:3) (cid:3) (cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)G(cid:3)(cid:3)e r ç i sev(cid:3)gilinin hu(cid:3)zurunda hü(cid:3)nerini o(cid:3)rtaya (cid:3)koymak (cid:3)edepten(cid:3) dışarıdır(cid:3), dilim(cid:3) hiçbir ş(cid:3)ey (cid:3)söylememekte: (cid:3)Fakat(cid:3) ağzım(cid:3) Arapça(cid:3) ile(cid:3) dolu! 5 (cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3)(cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3)(cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Büyük olasılıkla daha öğrenciliği sırasında şair olarak tanınmaya başlayan Hâfız, (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 1303-1357 yıll(cid:3)arında Ş(cid:3)îraz’d(cid:3)a hüküm (cid:3)süren Eb(cid:3)û İs(cid:3)hak İn(cid:3)cû haneda(cid:3)nının so(cid:3)n (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) hüküm(cid:3)darı Ebû İs(cid:3)hak’a intis(cid:3)ap etmiş(cid:3) ve yin(cid:3)e muh(cid:3)teme(cid:3)len k endis(cid:3)ine divanda (cid:3)maa(cid:3)ş (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) bağlanmıştı(cid:3)r. Hâ(cid:3)fız’ın şi(cid:3)irleri ve(cid:3) tarih(cid:3)çile(cid:3)rin y(cid:3)azılarından ş(cid:3)airin yaşam(cid:3) ının en(cid:3) iyi dö(cid:3)- (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) nemlerinin Şa(cid:3)h Ebû İs(cid:3)hak’ın (cid:3)salt(cid:3)anat zaman(cid:3)ı olduğu anl(cid:3)aşılır. (cid:3)Bu padişah(cid:3)ın (cid:3)Şîra(cid:3)z (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) şehrinin gelişi(cid:3)mine(cid:3) öze(cid:3)l ilgisini(cid:3)n yanı sı(cid:3)ra şaira(cid:3)ne zevk(cid:3)i ve halk(cid:3)a ka(cid:3)rşı sevgis(cid:3)i vard(cid:3)ı. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Ebû(cid:3) İshak ve (cid:3)veziri H(cid:3)acı Kıvâmüd(cid:3)din ile(cid:3) yak(cid:3)ın ilişkile(cid:3)r içind(cid:3)e bu(cid:3)luna(cid:3)n ve he(cid:3)r (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) istediğini ra(cid:3)hatça söyley ebilen Hâfız, bu dönemde büyük bir şair olarak tanınmaya (cid:3) 6 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) başlamıştır. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Ebû İshak(cid:3)’ın son z(cid:3)ama(cid:3)nlarında ayak (cid:3)takımı(cid:3) ve ser(cid:3)seri(cid:3) güruhu(cid:3) Şîraz’a (cid:3)tamame(cid:3)n (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) hâkim olm(cid:3) uş, ha(cid:3)lk evleri(cid:3)nden d(cid:3)ışarı çıkam(cid:3)az hale(cid:3) gelmişti.(cid:3) Muza(cid:3)fferîler’de(cid:3)n (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) “muhtesib” laka(cid:3)b(cid:3)ıyla (cid:3)anılan (cid:3)M(cid:3) übâriz(cid:3)ü(cid:3)ddin’(cid:3)in(cid:3) bu k(cid:3)argaşalığı (cid:3)ş(cid:3)id(cid:3)de(cid:3)t kullanara(cid:3)(cid:3)k (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) bastırdığı bu(cid:3) gün(cid:3)ler, Hâfız’ın (cid:3)da şik(cid:3)âyetçi o(cid:3)lduğu bir dön(cid:3)em(cid:3)dir. Ta(cid:3)kip eden y(cid:3)ıllard(cid:3)a (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) orta(cid:3)ya çık(cid:3)an yok(cid:3)luk, (cid:3)yok(cid:3)sulluk(cid:3) ve yöne(cid:3)ticilerin yol(cid:3)suz(cid:3)luğu Far(cid:3)s edebiyatın(cid:3)da hici(cid:3)v (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) tarzının gü(cid:3)çlenmesine de sebep ol(cid:3)mu(cid:3)ştur. H(cid:3)âfız v(cid:3)e diğer birkaç şai(cid:3)r bu d(cid:3)alın sonrak(cid:3)i (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) dönem(cid:3)lerde e(cid:3)n biline(cid:3)n temsil(cid:3)ciler(cid:3)i olara(cid:3)k k(cid:3)arşım(cid:3)ıza (cid:3)çıkac(cid:3)akla(cid:3)rdır.7 (cid:3)Hâfız’ın b(cid:3)u (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) şahın, E(cid:3)mir (cid:3)Mübârizüddin’in (cid:3)eliyle ka(cid:3)tled(cid:3)ilişi(cid:3) olayı (cid:3)üzerine(cid:3) yazdığı me(cid:3)rsiye ca(cid:3)n (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) yakıcı b(cid:3)ir gam ve de(cid:3)rin bir h(cid:3)asr(cid:3)et örneğ(cid:3)idir(cid:3). Ancak(cid:3) Emir Müb(cid:3)ârizüd(cid:3)din’(cid:3)in acıması(cid:3)z (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) ve güç sahibi olduğu dönemlerde adaletin yerine getirilmesini istemek ve Şah’tan iyi (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) şekilde(cid:3) ba(cid:3)hsetmek(cid:3) Hâfız için ((cid:3)old(cid:3)ukça) zo(cid:3)rdu. O yü(cid:3)zde(cid:3)n gazelleri(cid:3)nde(cid:3) bu k(cid:3)onular k(cid:3)i- nayele(cid:3)r ve işa(cid:3)retlerle yer(cid:3) alır. (cid:3)Aşağıda ör(cid:3)nek olar ak verdiğimiz beyit bunlardan biri- dir:8 (cid:3)(cid:937)(cid:1006)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:913)(cid:3)(cid:990)(cid:928)(cid:972)(cid:920)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:948)(cid:995)(cid:3)(cid:918)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:991)(cid:1005)(cid:937)(cid:3)(cid:822)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:991)(cid:1005)(cid:3)(cid:938)(cid:1012)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:952)(cid:935)(cid:941)(cid:937)(cid:3)(cid:949)(cid:1006)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:935) (cid:3)(cid:822)(cid:983)(cid:910)(cid:932)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:947)(cid:909)(cid:1006)(cid:913)(cid:3)(cid:1001)(cid:943)(cid:1005)(cid:942)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1012)(cid:979)(cid:3)(cid:994)(cid:919)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:935)(cid:3)(cid:822)(cid:920)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:947)(cid:909)(cid:941) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) D o ğ r u su E bû (cid:3) İsha(cid:3)k’ın firu(cid:3)ze ren(cid:3)gi hate(cid:3)mi ne h(cid:3)oş(cid:3) par(cid:3)ladı; ama(cid:3) dev(cid:3)let ace(cid:3)le etti(cid:3).9 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Hâfız b(cid:3)ir gaz(cid:3)elinde “muhtesi(cid:3)b” kel(cid:3)imesi(cid:3) il e sekiz yüz muhalifin kafasını vurduran (cid:3) (cid:3) (cid:3) 10 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Emir Mü bârizüddin’e işaret eder: (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 5 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3)(cid:3) 5_ _______________(cid:3)________________ _______________(cid:3)____________ ___________(cid:3)______________(cid:3) (cid:3) (cid:3)(cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 5 Hâ fız-ı Şîrâzî, Dîvân-ı Hâfız(Nşr. Seyyid Ebü’l-Kâsım Encevî-i Şîrâzî ), Tahran 1367, s. 11. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 6 Yazıc ı, “Hâfız-ı(cid:3) Şîrâzî” ,X V, 10(cid:3)4; Saf(cid:3)â, Tâ rîh(cid:3)-i Edebiyy ât Der İrân(cid:3), III, (cid:3)s. 1064- 1065. 7 Yazıc(cid:3)ı, “Hâfız-ı (cid:3)Şîrâzî”, s.1 03-104; Dayı(cid:3), Özkan(cid:3), “Moğol İ(cid:3)stilası ve İ(cid:3)ran’da Ed(cid:3)ebî(cid:3) Göç”, I. In(cid:3)ternatio(cid:3)nal Sym(cid:3)po- sium (cid:3)On M(cid:3)igration&(cid:3)Culture(cid:3) 01-03 Decem(cid:3)ber 2016 . (cid:3) (cid:3) (cid:3) 8 Huse(cid:3)yn Alî H(cid:3)erevî, Şerh-i Ğ(cid:3)azelhâ-y i Hâf ız, T a hran 1372 hş., I, s. 10. 9 Herev(cid:3)(cid:3)î, Şe(cid:3)rh-i (cid:3)Ğaze(cid:3)lhâ-yi H(cid:3)â(cid:3)fız, I, s. 1 0. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 1 0 Herev(cid:3)î, Şerh-(cid:3)i Ğazelhâ-yi H(cid:3)âfız, I, s. 11. (cid:3) (cid:3) (cid:3) 116 BÜİTBFD 1 Asuman GÖKHAN - Deniz ERÇAVUŞ (cid:3) (cid:3) (cid:3)(cid:938)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:999)(cid:910)(cid:996)(cid:913)(cid:3)(cid:941)(cid:909)(cid:943)(cid:910)(cid:913)(cid:942)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:947)(cid:3)(cid:942)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1003)(cid:3)(cid:941)(cid:937)(cid:3)(cid:1002)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:815)(cid:3)(cid:918)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:947)(cid:910)(cid:995)(cid:3)(cid:751)(cid:1002)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:956)(cid:983) (cid:3)(cid:937)(cid:942)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:914)(cid:913)(cid:3)(cid:937)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1011)(cid:3)(cid:943)(cid:909)(cid:3)(cid:937)(cid:1006)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:935)(cid:3)(cid:982)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:948)(cid:979)(cid:3)(cid:1005)(cid:3)(cid:938)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:951)(cid:3)(cid:934)(cid:1012)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:951)(cid:3)(cid:912)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:948)(cid:920)(cid:932)(cid:995) M uh t es i p m ü r(cid:3)şit oldu(cid:3) ve k(cid:3)end(cid:3)i gün(cid:3)ahını unu(cid:3)ttu, her (cid:3)paza(cid:3)rın başı(cid:3)nda bizi(cid:3)m hikâ(cid:3)- yemiz.11 Şeyh Hüs(cid:3)eyin’e isya(cid:3)n ede(cid:3)rek Fa(cid:3)rs h(cid:3)ükümetini e(cid:3)le (cid:3)geçiren (cid:3)Ebû(cid:3) İshak İncû(cid:3), Hâfız’ın (cid:3)ilk (cid:3)memduhudur. (cid:3)Ebû (cid:3)İshak,(cid:3) ilim(cid:3) ve(cid:3) edebiyata(cid:3) değe(cid:3)r vere(cid:3)n v(cid:3)e Hâfız’(cid:3)a (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) hürmet gösteren bir hükümdardı. Öyle ki, zamanla aralarında derin bir dostluk ku- 12 ruldu. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Hâ(cid:3)fız’ın övd(cid:3)üğü(cid:3) ikin(cid:3)ci şah, Şah Ş(cid:3)ücâ (cid:3)(ö.786/13(cid:3)84)(cid:3) olup, bu (cid:3)Şah ile (cid:3)Ebû İsha(cid:3)k arasında (cid:3)bir fark(cid:3) gö(cid:3)zetmemi(cid:3)ş, her (cid:3)iki(cid:3)sinden(cid:3) de (cid:3)“Allah(cid:3)’ın(cid:3) ada(cid:3)mı, A(cid:3)llah’ın(cid:3) gölgesi(cid:3)” olarak(cid:3) söz etm(cid:3) iştir.(cid:3) Hâfız v(cid:3)e diğe(cid:3)r bazı (cid:3)şairler d(cid:3)e Şah (cid:3)Ebû İs(cid:3)hak’ı övmüş, ayn(cid:3)ı (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) şekilde Ebû İshak’ı idam ettirip yerine geçen Emir Mübârizüddin’in yöntemini, (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 13 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) şehir ve ülke halkına karşı tavrını da eleştirmişlerdir. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) M(cid:3)üb(cid:3)ârizüddin’d(cid:3)en (cid:3)sonra babas(cid:3)ının y(cid:3)erine g(cid:3)eçen oğ(cid:3)lu Şah Şü(cid:3)câ(cid:3) hür fi(cid:3)kirl(cid:3)i, merh(cid:3)ametli(cid:3), şair ve (cid:3)sanatkâ(cid:3)r b(cid:3)ir hükü(cid:3)mdar(cid:3)dı. Hâfız’a büyü(cid:3)k bir ilgi gös(cid:3)teriy(cid:3)ordu(cid:3). Şair bu duru(cid:3)mdan ç(cid:3)ok memnund(cid:3)u. Fakat sar(cid:3)ayda(cid:3) bulu(cid:3)nan m(cid:3) utaa(cid:3)ssıp ve(cid:3) riyakâr b(cid:3)ir sofu (cid:3)olan Amma(cid:3)r Fa(cid:3)kih ve diğer(cid:3) bazı arab o zucuların dedikoduları ve şiir bakımından (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Hâfız’ı kıskanmaları neticesinde Şah Şücâ şaire karşı tavrını değiştirip onu eleştirmeye (cid:3) (cid:3) 1(cid:3)4 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) ve hırpalamaya başlar. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Anl(cid:3)atılanlara g(cid:3)öre etrafınd(cid:3)akil(cid:3)erin etkisind(cid:3)e kalan Ş(cid:3)ah Şücâ(cid:3), Hâfız’d(cid:3)an ziyad(cid:3)e İmâd-ı(cid:3) Fa(cid:3)kîh(cid:3)’e (ö. 7(cid:3)73/13(cid:3)71-13(cid:3)72) da(cid:3)ha fa(cid:3)zla (cid:3)ilgi göste(cid:3)rdi. Bu d(cid:3)urum(cid:3)dan(cid:3) cesare(cid:3)t alan Fakî(cid:3)h, Hâfı(cid:3)z’ı, “Şiirle(cid:3)rinde v(cid:3)ahdet yo(cid:3)k. Şarap(cid:3)tan b(cid:3)ahsede rken aşka, (cid:3)derke(cid:3)n tasavvufa geç(cid:3)iyors(cid:3)un. Bu(cid:3) değişi k liğin belagate uymaz” diyerek eleştirir. Hâfız da “ (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Evet… Öyle ama bütün ayıp ve noksanla beraber yine de benim şiirlerim âleme (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) yayılmış, diğer şairlerin şiirleri ise Şîraz kapısından bile çıkmamıştır” diye cevap 15 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) verir. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Hâfız, şiir(cid:3)lerinde (cid:3)dönemin(cid:3)in em(cid:3) irlerind(cid:3)en Şah M(cid:3)ansû(cid:3)r (ö.7(cid:3)95/1393) gib i birkaç kişiyi övmüş v(cid:3)eya onlarla so(cid:3)hbet etme f(cid:3)ırsat(cid:3)ı buldu(cid:3)ğuna(cid:3) işaret(cid:3) etm(cid:3)iştir. Aynı(cid:3) zamand(cid:3)a (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Bağdat’ta hüküm süren İlekânî (Celâyirliler) padişahlarıyla da ilişki içinde olan şair, (cid:3) Sultan Ahmed b. Şeyh Uveys’e (784/1382-813/1410) de övgüde bulunmuştur. Ayrıca (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Şîrâz’ın ileri gelenleri arasında olan Hacı Kıvâmüddin Hasan Tamgâcî’den (ö.754/1353) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) şiirlerinde söz etmiş, bir yerde de 768/1367 yılında Bengal saltanat tahtına oturmuş 16 olan Bengal komutanı Sultan Giyâsuddîn b. Sultan İskender’i anmıştır. 1 (cid:3) (cid:3) (cid:3) ____________________________________________________________________________________ (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 11 Herevî, (cid:3)Şerh-i Ğ(cid:3)azelhâ-yi Hâfız, I, s. 11 . 12 Tarlan, Ali Nihat, İran Edebiyatı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1944, s. 106. (cid:3) 13 Herevî, Şerh-i Ğazelhâ-yi Hâfız, I, s. 12. 14 Tarlan, (cid:3)İran Ede(cid:3)biyatı, (cid:3)s. 106-10 7. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 15 Hâfız(cid:3)-ı Şîrâ(cid:3)zî, Hafız Di(cid:3)vanı(Çev. Abdü(cid:3)lbaki Gö(cid:3)lpınarlı), s(cid:3). V(cid:3)II.(cid:3) 16 Safâ, İran Edebiyatı Tarihi,(Çev. Hasan Almaz), II, s. 184. Hâfız-ı Şîrâzî ve Âb-ı Hayât 1 BÜİTBFD 117 Kaside, rubâî ve kıtalar da yazmış olmasına rağmen Hâfız şöhrete gazelleriyle ulaşmıştır. Kendisinden önce gazel söyleyen bütün üstatların meziyetlerini kendinde toplaması sebebiyle,gazelleri Fars edebiyatında türünün en gelişmiş örnekleri sayılır. Önceki şairler gibi gazellerinde mecâzî anlamlar da taşıyan aşk ve şarap meclislerini terennüm etmiş ve bazen başka şairlerin beyitlerini kendi gazellerinin arasına serpiş- 17 tirmiştir. Hâfız’ın şiirlerindeki ahenk ve akıcılık yanında sade, tekellüfsüz ve veciz olması şöhretinin en önemli sebeplerinden biridir. Onun bu özellikleri tezkirelerde 18 de ifade edilmiştir. Her türlü ilmî, ahlâkî, felsefî mazmunları ihtiva eden gazellerinde değişik vezinler kullanan Hâfız, şiirlerinde birçok edebî sanata yer vermesine rağmen mana ve ifadeyi bu sanatlarla boğmamıştır. Arap şairlerinin divanlarıyla çok meşgul olmuş, bunun etkisiyle gazellerine ve bilhassa mülemmalarına sevgiliye hitap ederek 19 ve ona selâm göndererek başlamıştır. Hâfız’ın sözünün özelliklerinden birisi de irfanî ve felsefi ince manalarını ve latif düşüncelerinin ve ince tefekkürlerinin sonucunu en vecizli sözle, en açık ve en doğru şekliyle açıklamış olmasıdır. Her beyitte, kimi zaman da her mısrada “mazmun” diye tanımladığımız derin bir incelik vardır. Elbette Hâfız, Fars şiirinde yeni olmayan bu şairlik üslubunu mükemmelleştiren ve onu en beğenilen noktaya ve en tabii şekline çıkaran kişidir. Ondan sonraki şairler onun üslubunu takip ederek derin “in- celikler”i ortaya çıkarmada, ince “mazmunlar”ı söylemede ve onları en veciz ifadelerde yerleştirmede bir beyti, kimi zaman da bir mısrayı geçmeyen aşırılıklar 20 gösterdiler. Hâfız’ın şiirinin özelliklerinden bir diğer önemli nokta da kendi beyitlerinde lafzî ve manevi çeşitli sanatları kullanmada sahip olduğu kendine özgü yeteneğidir. Öyle ki, şiirlerinde sanatsal süslerden yoksun çok az beyit vardır. Fakat onun lafızları yerleştirme ve sanatları kullanmadaki gücü, “sanatının” onun sözünün “ko- laylığında” bir etki göstermeyecek bir derecededir. Hatta öyle bir noktaya gelir ki, 21 okuyucu işin heyecanıyla Hâfız’ın sözünün sanatlı olduğunun farkına bile varmaz. Birçok şair gibi Hâfız da kendinden önceki veya kendi dönemindeki bazı şairlerin etkisi altında kalmıştır. Bunların başında, büyük bir ihtimalle ömrünün son yıllarını Şîraz’da geçirmiş olan Hâcû-yi Kirmânî (ö. 753/1352) gelir. Onu yine bu dönemin şairlerinden Selmân-ı Sâvecî (ö. 778/1376) takip eder. Hâfız’da Hayyâm’ın (ö. 526/1132 [?]) etkisi de görülür. Bu şairlerin dışında Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273), Sa’dî-i Şîrâzî (ö. 691/1292) ve Kemâleddîn-i İsfahânî (ö. 638/1240 ____________________________________________________________________________________ 17 Yazıcı, DİA, XV, s. 104. 18 Yazıcı,DİA, XV, s. 105. 19 Yazıcı,DİA, XV, s. 105. 20 Safâ, İran Edebiyatı Tarihi, (Çev. Hasan Almaz), II, s. 187. 21 Safâ, İran Edebiyatı Tarihi, (Çev. Hasan Almaz), II, s. 187. 118 BÜİTBFD 1 Asuman GÖKHAN - Deniz ERÇAVUŞ [?]) gibi şairlerden de iktibaslarda bulunmuş, onların şiirlerine cevaplar yazmış veya onları tazmin etmiştir. Ancak ister nazire ister iktibas şeklinde olsun yazdığı şiirlere 22 daima kendi damgasını vurmuştur. Şu noktayı da unutmamak gerekir ki, Hâfız’ın dönemi Fars dilinin ve İslami İran kültürünün en son değişiklik merhalesiyle eş zamanlıydı. Bu yüzden de dil ve düşüncesi kendisinden önceki üstatlarla karşılaştırma noktasında daha çok beğenilmiş 23 ve gönüllerde yer etmiştir. Bilinmeyen veya görülmeyen dillere ve sırlara tercüman olduğu için kendisine “Lisânü’l-gayb” ve “Tercümânü’l-esrâr” lakapları da verilen Hâfız’ın divanı, Türkiye’de Mevlânâ’nın Mesnevî’si ve Sa’dî’nin Gülistân’ından sonra en çok okunan Farsça metinlerin başında gelir. Hem Fars dilinin hem de belâgat konularının öğretiminde ezberletilen şiirler arasında Hâfız’ın şiirlerinin önemli yeri vardır. 24 Hâfız’ın Türk divan şiirine de geniş ve sürekli etkisi olmuştur. Gazellerinde sade, tatlı, veciz bir ifadeyle ruhunun derin samimiyetini bize açan şair, (791/1388) senesinde Şîraz’da vefat etmiş ve çok sevdiği Musalla mesiresine 25 defnedilmiştir. Günümüzde burası Hafıziyye adını taşır. MİTOLOJİ Bir mitolojik kavram olarak tanımlanan “Âb-ı hayât”a ve Hâfız’daki anlamına geçmeden önce mitolojinin nasıl bir anlam ifade ettiğine kısaca değinelim. “Mitleri, doğuşları ve anlamları yorumlayan, inceleyen, bir bakıma eski dünyada yaşamış insanların, sosyal ilişkileri ve doğa olayları algılayış tarzları ile dinsel inanışlarına bakış açılarının yorumlanmasını konu edinen bilim dalı” mitoloji; bir ulusa, bir dine ve bir uygarlığa ait mitleri ele alır. Mitolojinin, sözlükte, “ustûre”nin, “tarih”, “haber”, “hikâye”; “rivayet” anlamlarında kullanılan “history” ve “story” kelimeleriyle aynı kökten geldiği belirtilir. Yunancada “mythos”, “açıklama, haber ve hikâye” anlamındadır. Bu nedenle bazılarınca mitoloji, “ilkel insanların ve insanüstü varlıkların başlarından geçen masalsı olayların incelenip anlatılmasını 26 konu edinen efsane bilimi” anlamıyla da karşılanır. Bir bakıma eski çağlarda yaşamış insanların doğa olaylarına, sosyal ilişkilere ve dinsel inanışlara bakış açılarının yorumlanışı olarak nitelenen mitolojinin konusu ilkel insanlar ve insanüstü varlıkların başından geçen masalsı olaylardır. Her ulusun mitolojisi o ulusun tarihini, efsanelerini, destanlarını ve kahramanlık öykülerini, ____________________________________________________________________________________ 22 Yazıcı,DİA, XV, s. 105. 23 Safâ, İran Edebiyatı Tarihi, (Çev. Hasan Almaz), II, s. 186-187. 24 Yazıcı, DİA, XV, 105. 25 Tarlan, İran Edebiyatı, s. 108. 26 Yıldırım, Nimet, İran Mitolojisi, İstanbul 2012, s. 17; Yıldırım, Nimet, Fars MitolojisiSözlüğü, İstanbul 2006, s. 11; Seyidoğlu, Bilge,Mitoloji Üzerine Araştırmalar, İstanbul 2011, s. 15. Hâfız-ı Şîrâzî ve Âb-ı Hayât 1 BÜİTBFD 119 tanrılarını ve inanç sistemlerini, masallarını ve söylencelerini barındırır. Mitoloji, hayali bir anlatım içine, hayallerde yer etmiş yarı tanrılar ve kahramanların hikâyelerini de katan ve ilk çağlara, daha doğrusu arkaik bir zaman türüne, tarihsel zaman 27 ötesindeki başlangıç zamanına dayanan bir öykü anlatım biçimidir. Mitlerdeki karakterler olağanüstü varlıklardır. Mitler bu varlıkların yaratıcılıklarını gösterir ve onların kutsal ve olağanüstü değerlerini açıklar. Bütün bunlar dünyayı 28 kuran ve bugüne kadar getiren değerlerdir. Olağanüstü özellikleri vardır. Cennete veya gökyüzüne aittirler. Gerçek hikâyelerde bu karakterler, kimi zaman mütevazı bir ailenin çocuğu sıfatıyla halkının kurtarıcısı olup onları canavarlardan, kıtlıktan ve açlıktan kurtarır. Halk için güzel şeyler yapar. Gerçek olmayan hikâyelerde ise 29 başka şeyler mesela, bir hayvanın macerası anlatılır ve din dışı unsurlar bulunur. Büyük medeniyetlere ev sahipliği yapan İran coğrafyası aynı zamanda da bir kültür mirasıdır. Bu bağlamda İran mitolojik kavramları da son derece önemli olup geçmiş kültüre ışık tutmaktadır. İran mitolojisi ve efsanelerine dair en eski bilgiler MÖ XV. yüzyıla aittir. İran tarihi ve tarihsel şahsiyetleri hakkındaki en eski bilgiler ise arkeolojik bulguların yanı sıra Rig Veda ve Avesta’da yer alır. Zerdüşt’ün kutsal kitabı olan Avesta,farklı tarihlerde kaleme alınmıştır, onun en eski bölümü Gatalar bu dinin peygamberi Zerdüşt’ün ilahileridir ve araştırmacıların çoğu bu ilahilerin 30 MÖ VI. yüzyılda yazıldığı kanısındadır. İran milli hikâyeleri ve rivayetleri, Aryan kavminin İran’a göç etmesiyle başlamış ve İran’a yerleşmelerinden sonra her geçen gün yeni gelişmelerin eklenmesiyle gelişimini sürdürmüştür. Bu şekilde aşamalı olarak derlenen yazılı/sözlü rivayet ve 31 hikâyeler Sâsânîler dönemi sonlarında en olgun ve en geniş şekillerini almıştır. Dinsel mitolojide de eski İran’daki dinsel yaşayışı ve ayinleri içeren efsaneler ve rivayetler, Zerdüşt’ün ortaya çıkmasından sonra, geriye birer hatırat metni olarak kalmış ve eski İranlıların dinsel efsaneleri olarak sonraki dönemlere aktarılmıştır. Bu rivayetler bazen de milli tarihsel destanlar, efsanelerle birlikte kahramanların hi- kâyeleri, İranlı komutanların ordu sevkiyatları ve İran milletinin mücadelelerini 32 konu alan eserler olmuştur. Bunun yanı sıra Fars şiiri tarihinde, şairlerin yönelerek dizelerinde işledikleri mitolojik renkler de zamanla değişmiştir. Klasik dönemlerde daha çok İran mitolojisine ilgi duyan İranlı şairler, Gazneliler ve Selçuklulardan itibaren bir yandan Sâmî ve 33 İslam mitolojisini, öte yandan Hint ve Yunan mitolojisini dizelerine aktarmışlardır. ____________________________________________________________________________________ 27 Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 11; Yıldırım, İran Mitolojisi, s. 18-19-20; Seyidoğlu, Mitoloji Üzerine Araştırmalar, s. 16. 28 Seyidoğlu, Mitoloji Üzerine Araştırmalar, s. 16. 29 Seyidoğlu, Mitoloji Üzerine Araştırmalar, s. 16-17. 30 Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 13. 31 Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 15. 32 Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 16. 33 Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 17. 120 BÜİTBFD 1 Asuman GÖKHAN - Deniz ERÇAVUŞ İranlıların İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra Fars şairlerinin İslami değerlere telmihler veya göndermeler yaparak dizelerini kaleme almaları IV./X. yüzyıllardan itibaren yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Özellikle önceki devirlerde yaşamış, başta Rûdekî-yi Semerkandî (ö. 329/940), Şehîd-i Belhî (ö. 325/937), Dakîkî-yi Tûsî (ö. 367-370/977-980), Firdevsî (ö. 411-416/1020-1025) olmak üzere bazı şairlerin şiirlerinde İran kültürü ve mitolojisinin en önemli unsurları olan Zerdüşt, Nûşîrevân, Bozorgmihr, Avesta, Zend vb. gibi önde gelen mitolojik değer ve rivayetlerin yanı sıra Kur’ân ve Kur’ân kültürü unsurlarından çok daha fazla yararlanmışlardır. Daha çok bu dönemde adı geçen şairlerin dizelerinde İran rivayetlerine, özellikle de Zerdüşt ve Avesta’ya telmihlerin yoğunluğu dikkat çeker.34 Bu bağlamda bir edebî eserin esas manasının, onun içindeki mit ve metaforlardan geldiği söylenebilir. Bu nedenle edebî eserdeki mitsel öğeler anlaşılmadan o edebî eserin bütünüyle tahlil ve tenkidi mümkün değildir. Edebî eserlerdeki mitsel unsurlar ilk bakışta anlaşılacak şekilde yüzeysel bir yapıda bulunabileceği gibi, edebî metnin esas yapısını oluşturan iç içe girmiş anlam katmanlarının bir bakışta fark edilemeyecek derinliğinde de bulunabilir. Şairlerin ve yazarların edebî eserlerinde mitolojiye baş- vurmaları, eserleriyle günümüz hayatının çeşitli yanlarına vurgu yapmaları açısından da önem arz etmektedir. Mitolojinin, sanatın bütün dallarına olduğu gibi, edebiyatın 35 çeşitli vadilerine de kaynaklık ettiği bilinmektedir. Hâfız’ın şiirlerinde de birtakım semboller ve imajlarla örtülü farklı mitolojik unsurların önemli bir yeri vardır. Bunlardan biri çalışmamızın konusunu oluşturan “Âb-ı hayât” yani “Hayat suyu” unsurudur. ÂB-I HAYÂT “Âb-ı hayât” Hayat suyu. Karanlıklar ülkesinde bulunduğuna ve içenlere ya da 36 yıkananlara ölümsüzlük kazandırdığına inanılan bu efsanevi su, birincisi Farsça (âb), ikincisi Arapça (hayât) orijinli iki sözcükten meydana gelmektedir. Kısaca “ebedî yaşam”dan kinaye olan âb-ı hayât, “hayat suyu” kaynağı/çeşmesi karanlıklar (zulumât) ülkesinde olduğu varsayılan ve içen insana ölümsüz bir hayat verdiğine inanılan efsanevi suyun adıdır. “Âb” Farsça’da “su, deniz, gözyaşı, nehir, yüzsuyu, şeref ve tarz”, hayât ise Arapça’da “yaşam, dirlik, geçim” demektir. Burada terkip 37 halindeki anlamı “içen insanı ölümsüzleştiren su” demektir. İnsanın dünyaya adım atışından itibaren hemen her toplumda hayatın kısalığı, şiddetli yaşama arzusu ve sonsuz bir hayat arama düşüncesini doğurmuştur. Bu ____________________________________________________________________________________ 34 Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 17. 35 Öztürk, Aslıhan,“Necâtî Bey Divanı’nın Mitolojik ve Efsanevi Şahısları”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, S. 52, s. 207. 36 Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 34; Muhammed Mu’în, Ferheng-i Fârsî, Tahran 1375 hş., V, 4; Pala, İs- kender, Ansiklopedik Divân Şiiri Sözlüğü, Kapı Yayınları, İstanbul 2010, s. 3. 37 Emirçupani, Ahad, “Farsça Deyim ve Atasözlerinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatın Yansımaları”,Atatürk Üni- versitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, S. 37, s. 187-188. Hâfız-ı Şîrâzî ve Âb-ı Hayât 1 BÜİTBFD 121 düşünce çeşitli toplumlarda çeşitli mitolojik ürünler ortaya çıkarmış, insanların ebedi bir hayat aramak için verdikleri mücadeleleri anlatan özgün destanlar kaleme alınmasını sağlamış, gerçekte olmasa da hayal dünyasında sonsuz bir hayatı 38 canlandırma yoluna gidilmesine neden olmuştur. Âb-ı hayâtı arama ile ilgili efsanelerin en önemlisi Zülkarneyn’in yolculuğudur. Efsaneye göre; Zülkarneyn (İskender) ordusuyla birlikte karanlıklar diyarına âb-ı hayâtı bulmak için yola çıkar. Karanlıklar diyarına geldiklerinde âb-ı hayâtı bulmak üzere dağılırlar. Zülkarneyn suyu nerde bulurlarsa ona haber vermelerini ister. Hızır Aleyhisselam suyu bulur, susadığı için o sudan içip sonra gelir, Zülkarneyn’e suyu bulduğunu söyler. Geri dönerler ve suyu ararlar. Ama hiçbir yerde bulamazlar. Yedi 39 gece, yedi gündüz dolanırlar, yine de bulamazlar. Zülkarneyn suyu bulamayınca askerlerine Kafdağına yakın iki şehir olan Câbelsâ 40 ve Câbelkâ ’ya gideceğini söyler. Oraya gidip oradaki halkın nasıl olduğunu göreyim der. Geri döner ve karanlıklar diyarından çıkar. Âb-ı hayatı bulamadığı gibi Câbelsâ ve Câbelkâ’ya da ulaşamaz ve yolda hayatını kaybeder. Âb-ı hayattan içen 41 Hızır ise ölümsüzlüğe kavuşmuştur. Bu efsanenin Yunanca ve Süryanice metinlerdeki içeriği şöyle özetlenebilir: İskender insana sonsuz hayat verecek bir çeşme olduğunu bilginlerden öğrenir ve onu aramak için ordusuyla yola çıkar. Yolda çeşitli nedenlerle askerlerinden ayrılmak zorunda kalır. Yanında yalnızca aşçısı vardır. Aşçı yemek hazırlamak için bir çeşmeye gider, orada azıkları olan tuzlanmış balığı yıkamak ister; fakat balık suya değer değmez canlanır ve suyun içine atlayıp kaybolur. Aşçı bu suyun hayat suyu ol- duğunu anlayıp biraz içer ve geri döner. Başına gelenleri İskender’e anlatır. İskender aşçının tarif ettiği yeri ararsa da bulamaz ve kızarak onu öldürmek ister. Ama bir türlü öldüremeyince boynuna bir taş bağlayıp denize atar. Aşçı bir deniz cini olur ve 42 sonsuz hayatına o şekilde devam eder. İskender efsanesi ortaçağ İslam dünyasında son derece yaygınlaşmıştır. Bu efsanenin İslam kaynaklarındaki versiyonu şöyle özetlenebilir: Nuh Peygamber’in torunu Yunan’ın soyundan gelen İskender-i Zülkarneyn (iki boynuzlu İskender), insanüstü güçler kazandırdığını duyduğu hayat suyunu aramaya karar verir. Rivayete göre Allah bunu Sâm’ın soyundan birine nasip edecektir. Zülkarneyn, halasının oğlu olup Hızır adıyla anılan Elyesa ve askerleriyle beraber yolculuğa başlar. Hayat suyu karanlıklar ülkesindedir. Yolda bir fırtına yüzünden Zülkarneyn ve Hızır askerlerinden ____________________________________________________________________________________ 38 Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 34. 39 Muhammed Server Mevlâyî, Tecelli-yi Ustûre Der Dîvân-ı Hâfız, s. 213-214. 40 Biri doğuda, diğeri batıda bulunan bu iki şehir Farsça Câbalk, Câbals ve Câbels(â), Câbulkâ ve Câbulsâ, arapçade Câbulkâ, Câbursâ ve Câberkâ, Süryanicede Merkîsyâ ve Bercîsyâ olarak geçer (Ayrıntılı bilgi için bkz. Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 213.). 41 Mevlâyî, Tecelli-yi Ustûre Der Dîvân-ı Hâfız, s. 214. 42 Yıldırım, Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 35. 122 BÜİTBFD 1 Asuman GÖKHAN - Deniz ERÇAVUŞ ayrı düşer ve bir süre sonra karanlıklar diyarına gelirler. Zülkarneyn sağa, Hızır sola doğru günlerce yol aldıktan sonra Hızır ilahi bir ses duyar ve bir ışık görür. Bunların kendisini çektiği yere gittiğinde hayat suyunu bulur. Bundan içer ve yıkanır, sonsuz (cid:3) (cid:3) bir hayata kavuşur, insanüstü güç ve yetenekler kazanır. Zülkarneyn ile karşılaştığında (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) da durumu ona anlatır, o da hayat suyunu arar, ancak bulamaz ve bir süre sonra (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) 43 ölür. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Aynı şekilde, Kur’ân-ı Kerîm’de, Mûsâ ve Hızır kıssası anlatılırken Âb-ı hayât’a dolaylı olarak(cid:3) şu şekil(cid:3)de değini(cid:3)lir: (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3)(cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) “Bir vakitler Mûsâ, hizmetinde bulunan genç adamına (ki ismi Yûşâ b. Nûn’dur), (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) “Durmayac(cid:3)ağım, tâ iki deniz(cid:3)in (cid:3)bir(cid:3)leştiği y(cid:3)ere varaca(cid:3)ğım;(cid:3) yahut senel erce gide ceğim!” demişti. Bun(cid:3)un üzerine(cid:3), iki den(cid:3)izin kavşa(cid:3)ğına(cid:3) vardıklar(cid:3)ında, balıkl(cid:3)arını unuttular v(cid:3)e balık deniz(cid:3)de kanal (cid:3)gib(cid:3)i bir (cid:3)iz bıraka(cid:3)rak yo(cid:3)lunu(cid:3) tut(cid:3)tu. (cid:3)Kavşağı g(cid:3)eçtikler(cid:3)i vaki(cid:3)t, Mûsâ, ge(cid:3)nç arkad(cid:3)aşına (cid:3)“Kahv(cid:3)altım(cid:3)ızı getir! Y(cid:3)emin olsun, b(cid:3)u yo(cid:3)lculuğum uzdan yor(cid:3)gun düştük” dedi. A(cid:3) rkadaşı(cid:3), “Gördün(cid:3) mü, k(cid:3)ayaya uğra(cid:3)dığımız v(cid:3)akit, (cid:3)ben balığ(cid:3)ı unutmuştum(cid:3)! Onu h(cid:3)atırla(cid:3)mamı,(cid:3) bana muhakk(cid:3)ak şey(cid:3)tan unutturdu(cid:3)” ded(cid:3)i. Balık tuha(cid:3)f bir şek(cid:3)ilde denizde(cid:3) yolu(cid:3)nu tut(cid:3)muştu(cid:3). M(cid:3)ûsa, “işt(cid:3)e aradığ(cid:3)ımız bu(cid:3)ydu!” (ara(cid:3)dığımız(cid:3)ı (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) bulacağımıza işaret bu idi) dedi. Bunun üzerine, izlerini takip ederek, gerisin geriye (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) döndüler. Derken kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona, tarafımızdan bir (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) rahmet (peygamberlik veya velilik) vermiş; ve tarafımızdan (gayba dair) bir ilim öğ- (cid:3) (cid:3) (cid:3) 44 (cid:3) (cid:3) (cid:3) retmiştik.”Kehf (18),60-65 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) Şairl(cid:3)erin haya(cid:3)l gücünü (cid:3)besle(cid:3)yen(cid:3), olağan(cid:3)üstü(cid:3) (cid:3)olay(cid:3)ları anla(cid:3)tan, z(cid:3)engin (cid:3)içerik(cid:3)li mitolojik ö(cid:3)ğelerden ola(cid:3)n bu e(cid:3)fsanevi s(cid:3)u, Fars şiir(cid:3)inde ço(cid:3)ğu z(cid:3)aman “a(cid:3)şk, muhabbet, (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) sevgilinin ağzı, dudağı, sevgilinin sözü” ve benzeri anlamlarda kullanılmıştır. Doğu (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) edebiyatında Hâfız-ı Şîrâzî başta olmak üzere, birçok şair “âb-ı hayât” ve eş anlamlı (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) terkipleri olan âb-ı bekâ (ebedilik suyu; hayat suyu), âb-ı çeşme-i heyvân (hayat (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) suyu çeşmesi), âb-ı heyvân (hayat suyu; ölümsüzlük), âb-ı Hızr (Hızır suyu; ebedî (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) yaşam; peygambere özgü ledünnî ilim), âb-ı zindegî (yaşam suyu; şarap ve ırmak (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) kıyısı), âb-ı zindeganî (hayat suyu) terkipleriyle şiirlerinde işlemişlerdir.45 Mesela (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) İran’ın ü(cid:3)n lü şairlerinden Sa‘dî-i Şîrâzî bir dizesinde âb-ı hayatı, âb-ı çeşme-i heyvân (hayat su yu çeşmesi) terkibiyle ele almıştır : (cid:918)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:947)(cid:909)(cid:3)(cid:822)(cid:816)(cid:1011)(cid:941)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:919)(cid:3)(cid:997)(cid:1005)(cid:941)(cid:937)(cid:3)(cid:997)(cid:909)(cid:1006)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1012)(cid:931)(cid:3)(cid:1002)(cid:996)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:952)(cid:809)(cid:3)(cid:911)(cid:897)(cid:3)(cid:1002)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:815) (cid:941)(cid:909)(cid:938)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:995)(cid:3)(cid:1002)(cid:920)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:948)(cid:816)(cid:951)(cid:3)(cid:989)(cid:937)(cid:3)(cid:1005)(cid:3)(cid:950)(cid:1011)(cid:938)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1000)(cid:1012)(cid:995)(cid:3)(cid:1002)(cid:920)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:948)(cid:913)(cid:3)(cid:941)(cid:910)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:1127)(cid:815)(cid:3)(cid:943) Düğümlenmiş işi d(cid:3)üşü(cid:3)nüp içini (cid:3)karar(cid:3)tma. Çünkü(cid:3) hayat (cid:3)suyu ç(cid:3)eşmes(cid:3)i karanlı(cid:3)k içindedir.(cid:3)46 (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) ___________________ _________________________________________________________________ 43 Yıldırım,Fars Mitolojisi Sözlüğü, s. 35-36. 44 Davudoğlu, Ahmed, Kur’ân-ı Kerim ve Türkçe Meâli, İstanbul 1981, s. 301-302. 4 5 E m i r ç u p a n i , “ F a r s ç a D e y i m v e A t a s ö z l erinde Âb-ı Hayât ve Türk Edebiyatın Yansımaları”,s. 188-189. 446 Sa‘dî-i Şî râzî, K(cid:3)ülliyyât-ı Sa‘(cid:3)dî, (nşr. Muh amm ed A lî-yi Fürûgı) Tahran 1378 hş., s. 51. (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3) (cid:3)
Description: