CESARE PAVESE GÜZEL YAZ La bella estate, Cesare Pavese © 1949, Giulio Einaudi editöre, Torino © 1998, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: 1998 3. basım: Ocak 2013 Bu kitabın 3. baskısı 1 000 adet yapılmıştır. Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design Kapak baskı: Azra Matbaası İç baskı ve cilt: Ekosan Matbaası ISBN 978-975-510-835-3 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 www.canyayinlari.com [email protected] CESARE PAVESE GÜZEL YAZ ROMAN İtalyanca aslından çeviren Eren Cendey Cesare Pavese'nin Can Yayınları'ndaki diğer kitapları: Tepedeki Ev, 1995 Yoldaş, 1996 Leuko ile Söyleşiler, 1996 Ay ve Şenlik Ateşleri, 1997 Senin Köylerin, 1998 Yalnız Kadınlar Arasında, 1998 Ağustosta Tatil, 1 999 Tepelerdeki Şeytan, 2000 Yaşama Uğraşı / Günlükler 1935-1950, 2005 CESARE PAVESE, 9 Eylül 1908’de Torino yakınlarında, Santo Stefano Belbo köyünde doğdu. Yaz aylarını bu köydeki çiftliklerinde geçirdiği için bu köy ve çevresindeki kırlar, tepeler Cesare Pavese’nin ilk şiirlerine ve olgunluk döneminin en başarılı romanı olan Ay ve Şenlik Ateşlerine esin kaynağı oldu. Torino Üniversitesinde edebiyat okudu, İngiliz ve Amerikan edebiyatıyla yakından ilgilendi. 1933'te kurulan Einaudi Yayınevi’nde görev aldı, anti- faşist çalışmaları yüzünden 1935’te tutuklandı, bir yıl hapis yattı. 1950’de yazarlık hayatının doruğuna ulaştı, ama özel hayatında yalnız ve bunalımlıydı. 1950’de Güzel Yaz (Tepelerdeki Şeytan, Yalnız Kadınlar Arasında ve Güzel Yaz’ın bir arada yayımlandığı kitap) adlı kitabına verilen Strega Ödülü’nü aldıktan sonra Torino’da bütün özel kâğıtlarını yok etti ve bir otel odasında uyku hapı alarak yaşamına son verdi. EREN CENDEY, İtalyan Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. Italo Calvino, Cesare Pavese, Valerio Massimo Manfredi, Niccolö Ammaniti, Susanna Tamaro, Roberto Calasso, Ermanno Cavazzoni, Marlo Morgan ve Dino Buzzati gibi yazarların pek çok eserini Türkçeye kazandırdı. I O dönem, sürekli bir şölendi. İnsanın kendinden geçmesi için evden çıkıp yolun karşısına geçmesi yeterliydi; her şey öylesine güzeldi ki, hele geceleri, herkes yorgunluktan eve ölü gibi döndüğünde bile, hâlâ bir şeylerin olmasını, bir yangının çıkmasını, evde bir bebeğin doğmasını ya da aniden güneşin doğup bütün insanların sokağa dökülerek kırlara, hatta tepelerin ardına kadar yürümesini beklerdi. “Sağlıklısınız, gençsiniz,” diyorlardı, “gencecik kızlarsınız, bir tasanız yok, besbelli.” Hatta onlardan biri olan, hastaneden topal olarak çıkan, evde yiyecek lokması olmayan Tina bile, vara yoğa gülüyordu ve bir akşam ötekilerin peşinden koşarken, uyumanın eğlenceyi çalan bir sersemlik olduğunu söyleyerek, oracıkta durup ağlamaya başlamıştı. Ginia da bu tür tasalara kapılsa bile hiç belli etmiyordu, ama birinin peşine takılıp onun evine gidiyor, onunla paylaşacak sözü kalmayana dek konuşuyor, konuşuyordu. Artık ne diyeceğini bilemez olunca, bunun yalnızlıktan bir farkı olmadığını düşünüp ayrılma zamanının geldiğini anladığında, tek başınalığını dert etmeden, huzur içinde eve dönüyordu. En güzel geceler ise doğal olarak cumartesilerdi, çünkü gece dansa gittiklerinde, ertesi sabah geç saatlere dek uyuyabileceklerini bilirlerdi. Ama mutlu olmak için daha azı da yetiyordu, bazı sabahlar Ginia işe gitmek için çıktığında, yürüyeceği iki adım yol onu sevindiriyordu. Ötekiler şöyle diyorlardı: “Geç dönersem, uykusuz kalıyorum, geç dönersem evdekiler başıma kakıyorlar.” Ama Ginia asla yorulmazdı, geceleri çalışan erkek kardeşini de, gündüzleri uyuduğu için yalnızca akşam yemeklerinde görebiliyordu. Öğle saatlerinde (o eve girdiğinde Severino yatakta döneniyor olurdu] Ginia, sofrayı kurar, evin seslerine kulak kabartarak, lokmaları yavaş yavaş çiğneyerek açlığını bastırırdı. Boş evlerinde hep olduğu gibi, zaman pek yavaş akardı ve Ginia lavaboda onu bekleyen bulaşıkları yıkayacak, biraz da temizlik yapacak zamanı bulur, sonra pencerenin altındaki divana uzanır, yandaki odadan gelen saatin tik taklarına dalar giderdi. Bazen iyice karanlık olsun ve kendini daha da yalnız hissetsin diye kepenkleri de indirirdi. Nasıl olsa Rosa saat üçte merdivenlerden iner, Severino’yu uyandırmamak için, Ginia kalkıp ses verene dek kapıyı yavaşça tıklatırdı. Sonra birlikte çıkarlar ve tramvaya binerlerdi. Ginia ve Rosa’nın birlikte yürüdükleri o kısacık yoldan ve saçlarındaki İncili yıldızdan başka ortak hiçbir noktaları yoktu. Ama bir seferinde bir vitrinin önünden geçerlerken Rosa, "İki kardeş gibiyiz,” demişti ve Ginia, o yıldızın sıradan bir şey olduğunu anlamış ve kendi de bir işçiye
Description: