ebook img

Graziella - Alphonse de Lamartine PDF

143 Pages·2007·0.7 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Graziella - Alphonse de Lamartine

Graziella ALPHONSE DE LAMARTINE Türkçesi İrem Özkaşıkçı ROMAN babıali kültür yayıncılığı Graziella Alphonse de Lamartine Türkçesi İrem Özkaşıkçı Editör Ömer Faruk Turan - Abdullah Arvas Tasarım BKY Ajans babıali kültür yayıncılığı 29 Ekim Cad. No: 23, 34530 Yenibosna/İSTANBUL Tel: (0212) 454 21 65 • (0212) 454 21 67 • (0212) 454 21 69 GSM: (0505) 584 03 79 Faks: (0212) 454 21 71 www.bky.com.tr • [email protected] Birinci Bölüm - I - Ailem beni, kocasının işleri gereği Toskana’ya gitmek zorunda olan bir akrabamıza emanet ettiğinde on sekiz yaşındaydım. Bu yolculuğum, baba ocağından ve sosyal etkinlik olmamasından dolayı ruhumun gençlik tutkularını körelten bu taşra kentlerinin aylaklığından kendimi sıyırmam için bir fırsattı. Doğanın ve hayatın göz kamaştırıcı sahne perdelerinin açılışını görecek olan bir çocuğun tutkusuyla yola çıktım. Çocukluğumdan beri uzaktan gördüğüm, Milly tepesinin üstünde, ufuk çizgisindeki sonsuz karlarıyla parıldayan Alpler; seyyahların ve şairlerin zihnimde onlarca defa parlak imgelerini canlandırdıkları deniz; Corinne’in sayfalarından ve Goethe’nin mısralarından “Mersinlerin çiçek açtığı bu toprakları tanıyor musun?” sıcaklığını ve sakinliğini içime çektiğim İtalyan gökleri; düşüncemi dolduran taptaze bilgilerimdeki Roma’nın ilkçağlarından beri hâlâ ayakta duran anıtlar; nihayetinde özgürlük; uzakta kalan şeylere caka sattıran mesafe; maceralar, genç hayal gücünün öngördüğü, önceden tadını çıkararak zevkle tasarladığı, uzun seyahatlerin kaçınılmaz kazaları; dil değişimi, yüzlerin ve adetlerin değişimi, yepyeni bir dünyayla tanışmak gibi, bütün bunlar beni büyülüyordu. Yola çıkana kadar geçen günlerde tıpkı bir sarhoş gibi yaşadım. Savoie’da, İsviçre’de, Cenevre Gölü üzerinde, Simplon buzullarında, Como Gölü’nde, Milano’da ve Floransa’da doğanın görkemiyle her gün yenilenen bu coşkum dönünceye kadar sürdü. Şartlar gereği akrabamın işlerinin Livorno’da sürekli uzaması üzerine, Fransa’ya geri dönmem düşünüldü. Üstelik, Roma ve Napoli’yi görmeden… Tam kavuşacağım sırada rüyamı elimden almışlar gibi gelmişti bana bu. Böyle bir fikre içten içe karşı çıkıyordum. İtalya’ya olan gezime yalnız devam etmeme izin vermesi için babama mektup yazdım ve cevabı beklemeden, ki zaten olumlu olmasını beklemiyordum, çareyi itaat etmemekte buldum. “Eğer izin verilmezse” diyordum kendime, “ben öğrendiğimde çok geç olacak. Azarlanacağım, ama affedileceğim; geri geleceğim, ama görmüş de olacağım.” Çok kısıtlı olan bütçemi hızlıca gözden geçirdim; annemin bir akrabasının Napoli’de oturduğunu ve dönmem için gerekli olacak bir miktar parayı da ondan alabileceğimi tahmin ediyordum. Güzel bir gecede, Roma’ya giden posta arabasıyla Livorno’dan ayrıldım. Kışı, İspanya Alanı’na açılan karanlık bir sokağın küçük odasında, beni ailesine pansiyoner olarak alan Romalı bir ressamın evinde yalnız geçirdim. Yüzüm, gençliğim, coşkum, yabancı bir ülkedeki yalnızlığım, Floransa-Roma yolundaki yol arkadaşlarımdan birinin dikkatini çekmişti. Kısa sürede dost olduk onunla. Aşağı yukarı benim yaşlarımda genç bir delikanlıydı. İtalya tiyatrolarının ilk ünlü tenoru olan ünlü şarkıcı David’in oğlu ya da yeğeni olmalıydı. Yaşını almış bir adam olan David de bizimle yolculuk ediyordu. Napoli’de, Saint-Charles Tiyatrosu’nda son kez şarkı söyleyecekti. David bana bir baba gibi davranıyor, genç arkadaşı da inceliği ve iyiliğiyle beni çok mutlu ediyordu. Onların bu yaklaşımlarına ben de elimden geldiğince iyi niyetle ve saflıkla karşılık veriyordum. Bu yakışıklı gezginle sıkı dost olduğumuzda daha Roma’ya bile gelmemiştik. O günlerde, posta arabasıyla Floransa’dan Roma’ya gitmek üç günü aşıyordu. Kaldığımız hanlarda, yeni arkadaşım bana sözcülük yapıyordu; arabada yanındaki en iyi koltuğu bana ayırıyordu; daldığım anlarda, eminim ki başım yastık yerine onun omzuna düşüyordu. Toskana’nın ya da Sabina’nın tepelerine uzun tırmanışlar yapmak için arabadan indiğimde, o da benimle iniyordu; bana ülkeyi anlatıyor, şehirlerin isimlerini söylüyor, anıtları gösteriyordu. Hatta çiçekler topluyor, yol üzerinden güzel incirler ve üzümler satın alıyor, bütün bu meyveleri ellerime ve şapkama dolduruyordu. David, yol arkadaşının bu yabancı gence gösterdiği şefkati keyifle izliyordu. Kimi zaman zeki ve kurnaz, aynı zamanda da iyi niyetli bir tavırla bana bakıp gülüşüyorlardı. Gece Roma’ya geldiğimizde, doğal olarak onlarla aynı hana girdim. Beni odama götürdüler; uyandığımda genç arkadaşım kapıyı çalıyor ve beni kahvaltıya davet ediyordu. Çabucak giyindim ve yolcuların toplandığı salona indim. Bütün yüzlerde bir gülümseme belirdiğinde, tokalaşmak için arkadaşımı arıyordum. David’in oğlunun ya da yeğeninin yerine, yanında zarif giyimli, örgülü siyah saçları alnının yanlarından bant yapılmış, Tivolili köylü kadınların hâlâ kullandığı gibi inci başlı altın iki uzun firketeyle arkadan bağlanmış, çekici yüzlü Romalı genç bir kızın olduğunu fark ettim. Bu, Roma’ya gelişimizle yeniden cinsiyetine ve giysilerine bürünen arkadaşımdı. Gülüşünün zarafetinden ve bakışlarının sevecenliğinden bunu tahmin etmeliydim. Ne var ki hiç şüphelenmemiştim. “Kalbimiz kıyafetle değişmez” dedi güzel Romalı kızararak, “yalnızca artık omzumda uyumayacak ve benden almak yerine siz bana çiçekler sunacaksınız. Bu macera size ileride karşılaşacağınız dostane görünüşlere aldanmamayı öğretecek; bu bambaşka bir şey de olabilirdi.” Genç kız David’in öğrencisi ve gözdesi bir şarkıcıydı. Yaşlı şarkıcı her gittiği yere onu da beraberinde götürüyor ve olabilecek dedikoduları engellemek için onu erkek kılığına sokuyordu. Bir gözetmenden çok baba gibi davranıyordu ona ve aramızda oluşmasına izin verdiği masum ve tatlı samimiyeti hiç kıskanmıyordu. - II - David ve öğrencisi birkaç hafta boyunca Roma’da kaldılar. Buraya gelişimizin ertesi günü genç kız yeniden erkek kılığına girdi. Saint-Pierre’den başlayarak, Colise, Frascati, Tivoli ve Albino’ya kadar pek çok yeri gezdirdiler bana. Böylece turistlere Roma kadavralarının anatomik yapısını uzun uzun anlatan, bir dizi isim ve tarihle sizin izlenimlerinizin zihninizde canlandırdığı güzel hislerin yönünü değiştiren o rehberlerin, gereksiz ve yorucu teranelerinden kurtulmuştum. Camilla sadece kitap bilgisiyle dolu değildi; Roma’da doğmuştu ve bilgilerine çocukluğunda gördüğü yerlerin eşsiz güzelliklerinin ve görkemli görünümlerinin hislerini de ekliyordu. Bana gezdireceği en iyi yerleri ve oraları gezmek için en uygun saatleri bulmak için hiç düşünmüyor, antik kentin hayranlık uyandıran bütün kalıntılarını bana gösteriyordu. Sabah Monte Pincio’nun geniş tepelerindeki çamların altına, akşam Saint-Pierre’in sütunlarının serin gölgelerine, ay ışığında Colise’nin çevresindeki sessiz duvarlara, güneşli sonbahar günlerinde Albino’ya, Frascati’ye ve Tivoli Şelaleleri’nin buğusuyla yankılayan, ışıl ışıl parıltılı Sibylle Tapınağı’na gidiyorduk. Camilla, bu neşeli ve şen şakrak haliyle zamanın ve ölümün kalıntıları arasında gençlik abidesi gibiydi. Cecilia Metella’nın gömütü üzerinde dans ediyor ve ben bir taşın üstüne oturmuş hayal kurarken, o Diocletien Sarayı’nın[1] kubbelerini, sahnedeymişçesine çıkardığı sesiyle çınlatıyordu. Akşam şehre arabamız çiçeklerle ve heykel kırıntılarıyla dolu geliyor, işleri gereği Roma’dan ayrılamayan David’e eşlik ediyorduk. Benden birkaç yaş daha büyük olan şarkıcı kız bana karşı şefkatli bir arkadaşlığın dışında başka hiçbir duygu belli ettirmemişti. Ben ise ona duygularımı belli ettirmek için fazlaca çekingendim; zaten onun güzelliğine ve benim gençliğime rağmen başka tür şeyler de hissetmemiştim. Giydiği erkek kıyafetleri, tamamen erkekçe samimiyeti, sesindeki erkeksi ton ve tavırlarının rahatlığı onu yakışıklı bir delikanlı, bir dost ve bir arkadaştan farklı görmememi sağlıyordu. - III -

Description:
Sana beni seviyor musun? diye asla sormayacağım ama ben seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum!" Yüreğini bu üç kelimeye odaklamış gibi görünüyordu. Şimdi, hor gör beni, alay et, ayaklarınla ez! Paçavralarının içinde kraliçe olduğunu sanan bir deliymişim gibi dalga geç
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.