BİRİNCİ BÖLÜM 1 Uzun boylu adam gecenin derin ve ürkütücü karanlığında, ıslak otların üzerinde ilerledi. Yağmurun kesilişi çok zaman önceydi; ama soğuk ve rutubetli hava bahçedeki bakımsız, ıslak çimleri kurutmadığından, her adım atışında kalın botlarının çimleri ezmesinden ayaklarının her iki yanına sıçrayan sular gecenin sessizliğinde garip bir hışırtı yaratıyordu. Koyu karanlıkta adam olduğundan da iri ve devasa cüsseli görünüyordu. Sert poyrazın uğultular çıkararak estiği bahçede tek ışık, ta gerilerdeki ufak kulübenin perdesi yarı örtülmüş camından sızıyordu dışarıya. Adam ürkek, temkinli ve meraklı adımlarla kulübeye doğru yürümeye devam etti. Gecenin dondurucu ayazına rağmen, üzerinde düğmeleri açık, iri bedenine oldukça ufak gelen kısa bir ceket vardı sadece. Işığın yansıdığı pencereye yaklaştıkça soğuğa rağmen terlemeye başlamıştı. Üstlendiği görevleri her zaman yerine getirmişti, rahat olması gerekirdi ama o kadın her zaman onu korkutuyordu. Yüzüne bakarken bile titrerdi. Kapının önüne geldiğinde kalbi duracak gibi atmaya başlamıştı. Nihayet eski püskü harap kapıya kalın parmaklı elleriyle iki defa vurdu. İçeriden kadının otoriter sesi yükselmişti: "Gel!" İri yarı adam ürkek tavırlarla kapıyı itip içeri süzüldü. Bakışlarını kadına çevirmeden âdeta fısıldadı: "Beni emretmişsiniz." "Otur şuraya" diye söylendi kadın, karşısındaki kırık dökük iskemleyi işaret ederek. Uzun boylu, kızıla çalar saçlı, buğday tenli, koyu siyah gözlü kadın ancak otuz ile otuz beş yaşları arasında gösteriyordu. Sesi sert ve mütehakkimdi. Sırtında yarım astragan bir kürk vardı. Uzun topuklu, parlak rugan çizmeleriyle adama biraz daha yaklaştı. İri yarı adamın hâlâ kararsız karşısında dikildiğini görünce hırlar gibi homurdandı: "Sana otur dedim." Adam şaşkın ve ürkek haliyle aldığı emri yerine getirmek üzere hemen iskemleye ilişti. Ne yapacağını bilemeyen ufak bir çocuk gibi oturunca iri pençelerini dizlerinin üzerine koymuştu ama kadına bakamıyordu bir türlü. "Geciktin. Yirmi dakika önce burada olmalıydın." Adam titreyerek fısıldadı: "Çok özür dilerim, hanımefendi. Elimde olmayan sebeplerle... " "Tamam, tamam uzatma. Ama bir daha tekrarlanmasını istemem. Bekletilmeye asla gelemem." "Evet, efendim. Merak etmeyin. Bir daha olmaz." Genç kadın bir iki adım daha atıp tam karşısındaki adamın oturduğu iskemlenin önüne geldi. Uzun bacaklarını iki yana açınca dar mini etekliğinin yeterince örtemediği mevzun bacakları bütün ihtişamıyla ortaya çıkmıştı. "Yüzüme bak" dedi. İri yarı adam ürpertiyle bakışlarını genç kadına çevirdi. İçindeki dayanılmaz heyecan daha da şiddetlenmişti. Göz göze geldiler. Adam nazarlarını kaçırmak istedi ama beceremedi. Büyülenmiş gibi kadına bakmaya devam etti. Zaten istese de yapamazdı; kadın yüzüne bakmasını emretmişti, onun sözünden dışarı çıkması mümkün olamazdı. Kadının ise koyu kırmızı ruj sürdüğü dudakları alaycı bir ifadeyle kıvrılmıştı. Kendinden emin bir edayla mırıldandı: "Her emrimi yerine getirmeye hazırsın, değil mi?" Adam bu kez konuşmadan başını aşağı yukarı sallamakla yetinmişti. "Kafanı sallayıp durma... Söyle, konuş..." "Evet, efendim." "Evet ne?" "Her emrinizi yerine getirmeye hazırım, efendim." "Ne istersem mi?" "Evet, efendim. Ne isterseniz?" "Emin misin?" "Kesinlikle." "Benim için cinayet de işleyebilir misin?" Adam hiç tereddüt etmemişti. "Evet." "Aferin! Bak bu cevabın hoşuma gitti. Senden köpek gibi itaat istiyorum. Bunu biliyorsun, değil mi?" "Biliyorum efendim." "Bana nasıl itaat edecekmişsin, söyle bakalım." "Tam bir köpek gibi, efendim." "Güzel... Yavaş yavaş istediğim gibi olacaksın. Şimdi ayağa kalk ve dizlerinin üzerine çök. Tam önüme." İri yarı adam ayağa fırladı sonra tam bir teslimiyetle dizlerinin üzerine çöküp kadının önünde öylece durdu. Heyecanı doruğa tırmanmıştı. Genç kadın ise yüksek topuklu rugan çizmeli ayağını usul usul kaldırarak adamın düğmeleri aralık gömleğinin üstüne dayadı. Bunu yaparken yüzünde alaycı bir tebessüm oluşmuştu. "Köpeğimin sadakatini görmek istiyorum. Hadi, çizmelerimi yala bakalım" dedi. Adamın bunu büyük bir keyif ve zevkle yapacağını biliyordu. Dilini dışarıya çıkaran dev adam huşu ile eğilerek kadının çizmelerini yalayıp öpmeye başlamıştı. Bu arada yerde iki büklüm hâle gelen adamın ağzından orgazma erişmek üzere olan birinin garip inlemeleri çıkıyordu. Kadın birden ayağını geri çektiğinde biçare adam son bir sızlanma ile toparlanmaya çalıştı. "Tamam. Bu kadarı yeterli sana şimdilik." Adamcağız sesini çıkaramamıştı. "Şimdi kulaklarını dört aç ve beni dinle. Duydun mu beni, Halil?" İri yarı adam henüz tam kendine gelememişti. Göğsü körük gibi inip kalkıyor, dudaklarından sızan tükürükleri yutmaya çalışıyordu. Ellerini güçlükle rugan çizmelerden çekerken hırlar gibi bir ses çıktı ağzından. "Duydum, efendim." "O küçük şırfıntıyı öldürmeni istiyorum. Hem de derhâl, Halil." "Anladım, efendim. Ama nasıl? Nerede bulacağım küçük hanımı? Genç kadın gözlerinden ateş fışkırır gibi söylendi. Sesinin tonundaki nefret dolu ifade Halil'i bile ürkütmeye yetmişti. "Saçmalama, sersem! Nerede olduğunu bilmiyor musun?" Aldığı korkunç tekliften ziyade, duyduğu hazdan tam kurtulamayan Halil ağır ağır dizlerinin üzerinde doğrulmaya çalışırken kısık sesle mırıldandı: "Biliyorum, hanımefendi... Küçük hanım hafta sonlarını yazlıktaki evde geçiriyor, değil mi?" Genç kadın sadece adamın kekelediği cümleleri onaylar gibi yüzüne bakmakla yetindi. Başka tek kelime etmedi. Halil'in gözleri hâlâ kadının rugan çizmelerindeydi. Bakışlarını sahibesinin yüzüne çeviremiyordu. Patileriyle sessiz ve yumuşak adımlar atan gerçek bir köpek gibi ağır ağır dönüp kulübeden ayrılmaya hazırlandı. İri vücuduna hiç de uygun düşmeyen sessizlik ve mutlak itaat ile tahta kapıya yaklaşırken zaten zihni dengesi çocukluğundan beri tam yerinde olmadığından arkadan gelen kadının gür sesiyle bir daha irkilerek durdu. "Emrimi bu gece yerine getirmeni istiyorum Halil, anladın mı? Adamın donuk ve durgun hâlini gören kadın bir daha parladı. "Ne öyle aptal aptal bakıp duruyorsun, işitmedin mi beni?" "İşittim, efendim." "Hadi öyleyse, yaylan. Durma karşımda." Halil kös kös önüne bakarak yorgun ve bitkin bir şekilde kulübeden dışarı çıktı. Dışarının kuru ayazı adamı biraz kendine getirir gibi olmuştu. Islak otları eze eze ana yola doğru yürürken hâlâ bilinci yerinde değildi. Aldığı emrin sonuçlarını bile düşünemiyordu. O anki tek isteği yarım kalmış ve tüm ruhunu kaplamış tatmin arzusunu tamamlamaktı. Dilinde sahibinin rugan çizmelerini yalarken duyduğu lezzet hâlâ kaybolmamıştı. Yeterince çalışmayan beyni zonkluyordu âdeta. Ana yola yaklaşınca durdu. Etraf hem zifiri karanlık hem de sessizdi. Zaten gecenin bu saatinde burada in cin top oynardı. Fermuarını indirip sertliği kaybolmayan cinsel organını çıkarırken hemen oracıkta mastürbasyon yapmaya karar verdi. Kendi kendine sırıtarak, "Evet, ben bir köpeğim" diye söylendi. Sanki bu itiraftan hoşnut olmuş bir hâli vardı. * * * Halil'in kulübeyi terkinin ardından Aylin Altınmızrak bir süre kımıldamadan içinde çok az eşyanın bulunduğu pis ve ağır kokulu ortamda düşünceli bir edayla bekledi. Uzun zamandır evlerinde bahçıvan olarak çalışan geri zekâlı Halil'i dilediği şekilde yönlendirip ona hükmedebiliyordu. Sinsi emeline kavuşmak için ondan daha iyi bir silah olamazdı. Halil'in gerçekten bir köpek kadar kendisine sadık olduğundan hiç şüphesi yoktu. Onun bazı seks saplantıları olduğunu geçen sene fark etmiş, önce kovmayı düşünmüş fakat sonra aklını kullanarak adamı avucunun içine almıştı. Bahçıvan, Aylin tarafından horlanmak, aşağılanmak, tahkir edilmek, hatta fiziki şiddet kullanılmasından son derece mutlu oluyor ve bir tür orgazma erişiyordu. Aylin bu gerçeği anladığı zaman korkunç planının ilk esaslarını beyninde hazırlamaya başlamıştı. Az sonra o da kırık dökük masanın üzerine bıraktığı çantasını alarak, yarım astragan kürkünün önünü kavuşturup kulübeden çıktı. Bej rengi Jaguar'ını, Halil'in gittiği yolun tam aksi yöndeki hafif meyilli toprak yolun başına park etmişti. Arabayı park ettiği yerle, metruk kulübe arasındaki mesafe oldukça kısaydı; ama genç kadın arabasına varıncaya kadar ıssız ve karanlık araziyi başkaları tarafından görülmek endişesiyle hızlı adımlarla geçti. Ancak arabaya bindikten sonra derin bir nefes aldı. Kontak anahtarına uzanan eli kısa bir an boşlukta kaldı. Artık dönüşü olmayan bir yola girdiğinin farkındaydı. İlk bakışta geri zekâlı bir adamı cinayete azmettirmek sakıncalı gibi görünebilirdi; ama Halil işkenceye bile maruz kalsa, asla konuşmayacak biriydi. O bir köpekti ve asla sahibine ihanet etmezdi. Genç kadın kontak anahtarını çevirdi. * * * Ragıp Altınmızrak altmış beş yaşında, kalp ve şeker hastalığı nedeniyle biraz da vaktinden evvel çökmüş bir adamdı. Gecenin geç saatinde yatağa girmiş fakat elindeki okumaya çalıştığı kitaba bir türlü kendini verememişti. İki de bir başucundaki komodinin üzerinde yanan lambanın sarı ışığında fanuslu, rakkaslı saate göz atıyor, karısının hâlâ eve dönmemiş olmasından endişeleniyordu. Karısı geç kalmayacağını söylemişti; ama henüz gelmemişti. Aylin, Ragıp Altınmızrak'ın ikinci eşiydi. İlk karısı on yıl kadar evvel müessif bir trafik kazasında ölmüş, şoförünün kullandığı araba bir tırla çarpışmış, bütün gayretlere rağmen ne karısı ne de şoförü kurtulamamışlardı. Ragıp Altınmızrak'ın ilk izdivacından bir de kızı vardı. Kazanın olduğu zaman Aslı on iki yaşında ufak bir çocuktu. Şimdi yirmi üç yaşına gelmiş, başarılı bir eğitim devresinden sonra babasının işletmelerinin başına geçmişti. Ragıp Bey kızıyla her zaman iftihar ederdi. Çalışkan, zeki ve becerikliydi. Nitekim çok kısa bir sürede işleri çekip çevirmeyi öğrenmiş, babasının yükünü büyük ölçüde üstlenmişti. Yaşlı adamın tek üzüntüsü, Aslı'nın ikinci eşi Aylin'le bir türlü anlaşamamasıydı. Öz annesini daha çocuk yaşta kaybeden Aslı, babasının bir yıl sonra evlendiği Aylin'e bir türlü ısınamamış ve devamlı huzursuzluk yaratmıştı evin içinde. Ragıp'ın tek emeli onu biran önce evlendirmekti; ama kızı evlilik konusunda da kılı kırk yaran bir tipti ve çıkan taliplerini devamlı geri çeviriyordu. Yaşlı adam saate tekrar bir göz attı. Genç karısının bazı akşamlar şoförü yanına almayarak dışarıya çıkmasına bozuluyor, ama ona sözünü geçiremiyordu. Aylin genç ve güzel bir kadındı, üstelik çok dikkat çekiciydi. Ne zaman bir topluluğa girseler, bütün nazarlar karısına çevrilir, özellikle aralarındaki yaş farkı nedeniyle arzu ve haset dolu erkek bakışları hep Aylin'in üzerinde toplanırdı. Karısına daha ilk gördüğü anda tutulmuştu ve evlilikleri süresince de onu hep kıskanmıştı; ama daha işin başında evlenmeye karar verdiklerinde Aylin bazı şartlar ileri sürmüştü. Bunlardan biri de aile şerefine halel getirmediği sürece kocasının yaşam serbestisine karışmayacağı şartıydı. Ragıp motor homurtusunu duyunca kulak kabarttı. Bu homurtu karısının Jaguar'ının sesiydi, kulağına çarpan sesi tanımakta zorlanmadı ve sonra rahat bir nefes aldı. Aylin nihayet dönmüştü eve. Yatağın içinde toparlanıp yüzünde yer eden merak ve endişe ifadesini silmeye çalıştı. Bunu karısına belli etmemeliydi. Evin hizmetçisi Sıdıka, karısı kaçta dönerse dönsün, o gelmeden yatmazdı. Şimdi Sıdıka muhtemelen karımı kapıda karşılıyor, herhangi bir isteği olup olmadığını soruyordur, diye düşündü. * * * Aylin az sonra yatak odasının kapısını usulca açarak içeriye süzülmüştü. Kocasını uyanık ve kitap okurken görünce mırıldandı: "Sen daha uyumadın mı canım?" Aylin de sualinin anlamsızlığını bilirdi; zira yaşlı adamın o dönmeden uyuyamadığını tecrübesiyle öğrenmişti. Ragıp yatağın içinde mutlu bir eda takınarak karşılık verdi: "Uyuyamadım. İlginç bir kitap okuyordum, konuya dalmışım. Saat kaç?" Aylin ilgisizce mırıldandı. "Sanırım on ikiye geliyordur." "Hımm! Epey olmuş... Suzan Hanım'a mı gitmiştin sen? Hani kocası tekneyle dünya turu yapmaya kalkışan adamın
Description: