ebook img

gelibolulu mustafa alı PDF

118 Pages·1610·2.67 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview gelibolulu mustafa alı

KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI YAYINLARI: 929 GELİBOLULU MUSTAFA AA LAI Yrd. Doç. Dr. Mustafa İSEN TÜRK BÜYÜKLERİ DİZİSİ: 90 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ .................................................................................................................. V [- HAYATI ;.....................................-......................................................... 1 II- KİŞİLİĞİ ................................................................................................ 6 III- ESERLERİ ........................................................................................... II IV-KAYNAKLAR 20 .a) Manzum Örnekler ve-Açıklamalar................................24 1- Divan........................................................................................24 2- Milır ü Mâlı......................................................................... 50 3- Sad-Gülıer.............................................. 58 b) Mensur Örnekler.....................................................................(M. 1- Kiinlıü'l-alıbâr ....................................................................... 64 2- Meııâkıb-ı Münerverân..................................................85 3- Mâlatiı’İ-kâlıire MineTAdali’z-Zâlıire.......................92 4- Mevâiclü'n-nefâis fî knvâidi'lmecalis.......................99 5- Nüshatü’s-selâlîn ......................................:................... 106 III ISBN 975-17-.0238-O (c)Kültür ve Turizm Bakanlığı, 1988 Onay: 2.5.1988 tarih ve 928.1-1687 sayı Birinci Baskı: Baskı Sayısı: 15.000 Mas Matbaacılık - ANKARA ÖNSÖZ Tarihten edebiyata, tasavvuf tarihinden edebiyat ve hat t ri- hine, sosyal konulardan biyografiye kadar birbirinden farklı alan­ larda eserler veren Gelibolulu Mustafa Alî, XVI. yüzyılın çok yön­ lü bir yazarı ve önemli bir bürokratıdır. Böylesine değişik alanlar­ da kalem denemeleri yapmış olan Alî, daha çok tarihle uğraşmış, özellikle de tarihle edebiyatın kesişme noktası olan biyografi tar­ zında çok daha başarılı ürünler vermiştir. Değişik alanlara yönden bu ilgi sonucu Gelibolulu Alî, manzum-mensur elliye yakın eserin sahibi olarak, karşımıza çıkar. Yakın yıllara kadar bu eserlerin pek azı dikkati çekmiş ve üzerin­ de durulmuştu. Son yıllarda Alî ve eserleri daha çok gündeme gel­ miş, bilimsel çalışmalara konu olmuş ve eserlerin bir kısmı da ya­ yımlanmıştır. Ama Babinger’in "Osmanlı tarihi araştırmaları için bir define olan Künhü’l-ahbâr’ın henüz yayımlanmamış olmasını akıl almıyor" şeklindeki yakınmasının üzerinden altmış yıl geçmiş olmasına rağmen bu önemli eser hâlâ yayımcısını bekliyor. Alî, özellikle mensur eserlerinde üslup sahibi bir yazar ola­ rak karşımıza çıkar. Dil konusuna da eski edebiyatımızda çok az rastlanan bilinçli bir tavırla yaklaşan yazar, eserlerini halkın ve ay­ dınların anlayabileceği orta yol bir dil anlayışına bağlı kalarak ka­ leme almıştır. Kendisi Künhü’l-ahbâr’ın önsözünde dil politikasını uzun uzadıya anlatır. Kısacası o, eserlerini okunmak, anla<-' "e yararlanılmak için yazmıştır. V Kültür tarihimizin bu önemli adını yeni yetişen kuşaklara tanıtmak için hazırlanan bu çalışmada, müellifin hayatı, eserleri ve sanatı anlatılmış, ayrıca kitaplarının en tanınmışlarından örnekler verilmiştir. Seçilen metinlerden manzum olanlar açıklamalarıyla birlikte, mensur olanlar ise sadeleştirilmiş şekilleriyle verilmiştir. Manzum örneklerin okunuşları, günümüz imlasına yaklaştırılmış- tır. Şiirler açıklanırken beyitlerin nesre çevrilmesiyle yetinilmiş, gerektiğinde parantez içinde açıklamalara gidilmiştir. Elinizdeki çalışma, kültür tarihimizin bu. dikkate değer si­ masını, bu hak bellediği yolda âdeta tek başına giden doğruluk se­ ver müellifini ve nesir tarihimizin üslup ustasını kamuoyuna hak ettiği ölçüde tanıtabilirse amacına ulaşmış olacaktır. Mustafa İSEN VI I.HAYATI Alî, Gelibolu’da doğdu (25 Nisan 1541). Yazarın memleke­ ti olan Gelibolu, İstanbul’un alınışına kadar Osmanlı devleti için birinci derecede önemli siyaset ve kültür merkezlerinden birisiydi. Özellikle ikinci kez Türklerin eline geçtikten sonra (14 Haziran 1367) şehir, Osmanlı tarihinde bir yandan Rumeli’ye geçişlerde bir üs, bir atlama taşı olmak, diğer yandan da Osmanlı denizciliği­ nin beşiği olarak gelişmek yönleriyle büyük önem kazandı. Özel­ likle devletin ilk yıllarında Rumeli topraklarına akınlar yapan Türk beyleri, elde ettikleri ganimetlerin büyük bir kısmını Gelibolu’ya vakıf eseri olarak harcıyorlardı. Bu faaliyet yörede çok canlı ve et­ kileri , uzun süre devam edecek bir kültürel canlılığın doğmasını geciktirmedi. Olaya yalnız şiir tarihi açısından bakıldığında bile Gelibolu’nun kültür tarihimizdeki önemli yeri, kolayca görülmek­ te, bugünle kıyaslanmayacak bir manzara ile karşımıza çıkmakta­ dır. Şehir, Abdı, Ağazâde (1652), Ahmed Bîcan, Ahmedî, Ayazî, Azmî, Câmî, Gafûrı (1667), Gülâbî, Haşan Çelebi (1535), Huzûrî, Hükmî, KıVâmî, Medhî (1598), Mehmet (1652), Müdâmî, Na’tî (1679), Niyâzî, Nüvîdî, Riyâzî(1508), Rûhî, Sâbir (1680), Seyfî, Sun’î (1534) Surûrî (1562), Tâbî (1611), Tırâşî, Vâhidî, Vechî, Yazcızâde Mehmet ve Zaîfî gibi tezkirelere girmiş otuz bir şâirle Osmanlı kültür mozayiğini zenginleştiren şehirler arasında seki­ zinci sırada yer almaktadır. Kolayca tesbit edilebileceği gibi sahip olduğu.otuzu aşkın şâirle Gelibolu, İstanbul, Bursa, Edirne, Kon­ ya, Diyarbakır, Kastamonu, Bağdat gibi önemli şehirlerin hemen ardında yer almaktadır. İşte Alî, kültür tarihimiz açısından, bu­ günkü konumuyla mukayese edilemeyecek bir öneme sahip olan bu şehirde dünyaya geldi. Asıl adı Mustafa’dır. Fakat daha çok doğum yeri ve mahlâsıyla birlikte anılarak Gelibolulu Mustafa Alî adıyla tanındı. Babasının adı Ahmet’tir. Kaynaklarda Abdullah ya da Abdülmevlâ olarak geçen dedesinin adına bakılarak Alî’nin devşirme soyundan geldiği düşünüleğelmiştir. Değişik eserlerinde bütün ırkları kötülemesine karşılık Hırvat soyunu övmesinden ha- 1 reketle de Boşnak bir aileden gelmiş olabileceği, Atsız tarafından ileri sürülmüştür. Bu iddiayı doğrulayacak başka deliller de var­ dır; Alî’nin, daha sonraki bölümlerde görüleceği gibi, şehzâdelerin yanında çalışmadığı sıralarda, maiyetlerinde görev yaptığı Lala Mustafa Paşa ve Ferhat Paşa gibi önemli devlet büyükleri Boşnak asıllı kişilerdir. Çeşitli milletlerin bir arada yaşadığı Osmanlı top- lumunda, herhalde hemşehrilik yabana atılması mümkün olmayan bir hadisedir. Babasının, yazar tarafından Hâce Ahmet olarak ta­ nımlanmasından mesleğinin ticaret olduğu anlaşılıyor. Alî, altı yaşırtda okula başladı. Habîb-i Hamîdî’den Arap gramerine ait meşhur eser Kâfiye’yi okudu, hemşehrisi Surûri’den de tefsir ve fıkıh dersleri aldı. Surûrî bilginliği yanında şiirle de il­ gilenen biriydi. Öğrenim hayatı yirmi yaşlarında medreseden me­ zuniyetle tamamlandı. İyi bir Arapça, Farsça bilgisini de içine alan bu öğrenimin mükemmel olduğu söylenebilir. Öğrenim hayatı Ge­ libolu’da başlamış, sonra İstanbul’da Rüstem Paşa, Haseki ve Se- mâniye medreselerinde tamamlanmıştı. Medreseyi bitirdikten sonra müderris ya da kadı olmak için bçklemek anlamına gelen mülâzemet görevi sırasında Alî,ilk eseri Mihr ü Mâh’ı yazarak o sırada şehzâde olan II. Selim’e sundu. Aslında onun niyeti müder­ ris olmak ye bilim adamlığı yolunda ilerlemekti. Fakat şehzâdeyle bu. ilişkisi Alî’nin sadece mesleğini değil, bütün geleceğini değiş­ tirdi. Şehzâde, bilim yolundan ayrılarak kendi maiyetinde divan kâtibi olarak çalışmasını teklif etti. İki yıl kadar şehzadenin vali ol­ duğu Kütahya’da kalan Alî, zaman zaman şehzâdeyle yakın ilişki­ ler içinde oldu. Değişik yer ve zamanlarda bir arada oldular. Şeh­ zadeyle aralarındaki münasebeti gösteren şöyle bir hadise geçer. Bir kış günü Şehzâde Selim, maiyetiyle birlikte bir av partisi dü­ zenler. Bir ara kalabalık arasında bulunan Alî’ye gözü takılarak, altındaki atı, kolundaki doğanı ile birlikte o andaki durumunu an­ latacak bir beyit söylemesini emreder. Alî tamamen hazırlıksız ya­ kalanmasına rağmen şu güzel beyti okur: Şâhbâz-ı himmetin destinde olsmı ber-karâr Olur elbette hiimâ-yt saltanat bir gün şikâr "Himmetinin doğanı kolunda varsın dursun, elbette bir gün saltanat hümâsı ona az olacaktır." 2 Böylesine güzel bir beyitin bir anda söylenmiş olması şeh­ zadeyi son derece sevindirir ve genç kâtibe yüz sikke altın bağış­ lar. Şehzâdenin yanındaki hizmeti 1562-1563 yılına kadar sür­ müş ve şehzâdenin lalası Tütünsüz Hüseyin Bey ile geçinememesi üzerine yine şehzade lalalığından tanıdığı Şam Beylerbeyi Lala Mustafa Paşa’nın daveti üzerine Şam’a giderek altı yıl kadar onun divan kâtipliğini yapmıştır (1562-1568). Mustafa Paşa’nın Yemen’ in fethiyle görevlendirilmesi üzerine onunla birlikte Mısır’a gitti. Fakat Paşa’nın Yemen fethine gitmek istemediği İstanbul’a bildi­ rilince Mustafa Paşa ve Alî görevlerinden uzaklaştırıldılar. Bu uzaklaştırmada hiç kuşkusuz rakiplerinin ve düşmanlarının entri­ kaları rol oynamıştı. Paşa’nıfl bu duruma düşmesinde sır kâtibi olan’Âlî'nin yazdığı mektupların rolü olduğu da iddia edilmiştir. Mısır’dan Manisa’ya, Şehzade vali olan III. Murad’ın yanına gelen Gelibolulu, onun aracılığıyle İstanbul’a döndü. Burada, hazırladı­ ğı Heft-Meclis adlı eserini Şeyh Muslihiddin aracılığıyle Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’ya sunması üzerine Bosna Beylerbeyi Fer­ hat Paşa’nm yanına divan kâtibi olarak gönderildi. Alî, bu eseriyle İstanbul’da önemli bir görev bekliyordu. Ama hayal kırıklığına uğ­ radı ve taşraya, merkezden uzak bir sınır bölgesine âdeta sürgün edildi. Sekiz yıl kadar süren bu görevi sırasında Alî, sürekli savaş­ ların cereyan ettiği serhat boylarında hareketli bir hayat sürdü. Kendi tabiriyle hem kılıç hem de kalemiyle hizmette bulundu. Bu arada, bir kültür adamı olarak çağdaşı olan ve Rumeli’de çeşitli görevlerde çalışan sanatçı dostlarıyla da görüşmeler yaptı. Şâir Yahya Bey (Ö. 1582) ve tezkire yazarı Aşık Çelebi (ö. 1520-1571) bunlardan bazılarıdır. II. Selim’in ölümü ve III. Murad’m tahta çıkışına kadar Bosna yöresinde kalan Alî, şehzadeliğinden tanıdığı yeni padişahın kendisini himaye edeceğine inanıyordu. Bu amaçla padişahın tahta çıkışını kutlayan bir kaside yazarak genç padişaha sundu. Sonuç alınamayınca "kayık" mallalı bir başka kasideyi, ardından da "süri- bül, tîg ve uyur" rcdifli kasidelerini takdim etti. Bu sırada Gürcis­ tan, Azerbeycan ve Şirvan taraflarına başkomutan tayin edilen La­ la Mustafa Paşa (Şevval 985/1577), Alî’nin münşî olarak maiyetine verilmesini devrin önde gelen otoritelerinden Hoca Sadeddin Efendi’den (1536-1599) rica etti. Bu istek uygun görülünce Alî, iki 3

Description:
Şiirler açıklanırken beyitlerin nesre çevrilmesiyle yetinilmiş, gerektiğinde . Fatih civarından geçen padişah III. Mürad'ın diyen birinin, kendini çağının en büyük şâiri telakki eden bir kişili .. Nureddin Abdurrahman olan Molla Câmî (1414-1492), İran edebi . Her taraf nerg
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.