FUZŪLĮ’NİN “USANMAZ MI” REDİFLİ GAZELİNİN YAPISALCILIK AÇISINDAN İNCELENMESİ Sibel ÜST * ÖZET Bu makalede Fuzūlį’nin “usanmaz mı” redifli gazelinin yapısalcılık açısından incelenmesi ele alınışından bahsedilmiştir. Öncelikle dilbilim ve yapısalcılık hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra şiir açıklanmış ve yapısal özellikleri gösterimiştir. Anahtar Kelimeler: Fuzūlį, gazel, yapısalcılık. INVESTIGATION OF FUZULI’S GAZEL WITH “USANMAZ MI” REDIF WITH POINT OF VIEW IN STRUCTURALISM ABSTRACT: In this article mentioned that rhyme with “usanmaz mı” gazel of Fuzūlį was investigated point of view in structuralisim. Before given some information about linguistics and structuralism. After gazel was explained and structural specialities was point out. Key words: Fuzūlį, gazel, structuralisim. İnsanoğlu var olduğu günden beri karşılaştığı durumlar hakkında görüş bildirme, açıklama yoluna gitmiştir. Yazılı metinlerin anlamlandırma ve açıklama çalışmaları ilk olarak dinî metinler başta olmak üzere eski Yunan’daki metinlerin açıklanması ile birlikte hem bir anlamlandırma çabası hem de eleştiri tekniğinin ortaya çıkışı söz konusudur. Başta metni anlamaya yönelik daha sonra da bu anlamlandırmayı nesillere aktarmayı amaç edinen bu tutum, dilin canlı ve sürekli değişen yapısı karşısında dili bir sisteme sokma, kurallarını belirleme mecburiyetine itmiştir. Bu durum dil üzerine çalışmaları başlatmış ve dilin kuralları ortaya konulmuştur. Bu kurallar bütünü metni anlamayı kolaylaştırmış ve eleştiri sisteminde de kriter oluşumuna sebebiyet vermiştir. Bu gelişim süreci içerisinde dil çeşitli kollara ayrılmış ve * Erzincan Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, TDE Bölümü Araştırma Görevlisi. Bu makalenin hazırlanmasında yardımlarından dolayı Muhterem Hocalarım Doç. Dr. Atabey KILIÇ’a, Dr. Yavuz BAYRAM’a ve Dr. Mehmet Dursun ERDEM’e teşekkür ederim. Fuzûlî’nin “Usanmaz mı” Redifli Gazelinin Yapısalcılık Açısından İncel e n m e s i 557 hepsi bir bilim dalı olarak tarihî seyrini devam ettirmiştir. Bu bilim dalları, bir dile ait metinlerin anlaşılmasını engelleyen birçok sakıncayı ortadan kaldırmış, dil ve dilbilimsel eleştiri bu metinlerin tutarlı olarak yorumlanmasını sağlamıştır (ERDEM 2003:228). Tarihî seyr içerisinde ortaya çıkan dilbilimsel eleştiri kuramlarından biri de yapısalcılık kuramıdır. Olguları bir bütünün ögeleri olarak ve bu bütün içindeki ilişkileri bakımından tek tek ele alan, ele aldığı bu ögeleri yapısal açıdan inceleme amacı güden, dilbilimin yanısıra, farklı insanî bilimlerde de rol oynayan çeşitli akımlara verilen ortak ad olarak yapısalcılığı görmekteyiz. 20. yüzyıl, insan bilimlerinde yapısalcılık çağı sayılır. Yapısalcılık ilk kez dilbilim sahasında kendini göstermiş ve bilimsel bir kimlik kazanım surecini bu alanda tamamlamıştır. Yapısalcılık, bazen olguları ifadede bir yöntem olarak benimsenmiş bazen de öğreti veya farklı grupların ortak eğilimi olarak tarif edilmiştir. 1950- 1960 yılları arasında büyük bir yayılma gösteren yapısalcılık, dilbilim dışında özellikle insanbilim alanında F. de Saussure’ün, R. Jakopson’un ve N. Trubetskoy’un çalışmlarının yanı sıra matematik ve mantıktan da yararlanan C. Levi- Strauss’ta en ileri yöntemsel aşamasına ulaşmıştır. Yapısalcılık, göstergebilim alanında da etkisini güçlü bir biçimde duyurmuş, değişik doğrultularda gelişen çeşitli akımların kalkış noktasını oluşturmuştur (VARDAR 2002:219). İsminden de anlaşılacağı üzere, yapısalcılık yapılarla ilgilenir ve özellikle de bu yapıların işlemesini sağlayan genel yasaları inceler. Yapısalcılık fenomenleri tek tek bu yasaların bazı bölümlerine indirgeme eğilimindedir. Herhangi bir sistemde birimlerin tek başlarına değil de bu sistem içerisinde yer alan diğer birimlerle anlam kazanırlar. Bir şiir yapısal olarak incelendiğinde şiiri oluşturan her ögenin kendi bünyesinde bir anlam barındırdığı görülebilir. Aynı zamanda farklı imgelerin şiir içerisinde gezindiğini de görmek mümkündür. Ama önemli olan ya da ortaya çıkarılmak istenen bu farklı imgelerin nasıl bir araya getirileceğidir. Bu bir araya gelişten doğan yeni anlamlar, imgeler dünyasını açığa çıkarmaktır. Bununla birlikte yapısalcı anlayışta öne çıkan şart, imgelerin anlamlarının birbirleriyle olan ilişkiden doğduğunu ispatlamaktır. İmgelerin tözel değil sadece ilişkisel bir anlamı vardır. Yani imgeler varlıkları ve bir araya gelişleri ile birbirlerini tanımlar ve tamamlarlar. Genel anlamda yapısalcılık, bu dil kuramını, dilin kendisi dışındaki nesne ve faaliyetlerle uygulama çabasıdır. Bir mite, güreş müsabakasına, kabilevî akrabalık sistemine, lokanta mönüsüne veya bir yağlı boya resme bir göstergeler sistemi olarak bakabilirsiniz; yapısalcı analiz ise, bu göstergelerin birleşip anlama dönüşmesini sağlayan temel yasalar kümesini yalıtmaya çalışır. Fredric Jameson’un dediği gibi, yapısalcılık her şeyi dilbilimin terimleriyle yeni baştan, bir kez daha düşünme girişimidir (EAGLETON 1996:123-158). Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 558 Sibel Üst XX. yüzyılda gelişmeye başlamış dilbilim kuramları daha sonra sistematik bir yapıya ulaştıklarında yapısalcılık kuramı ortaya çıkmıştır. Çağdaş yapısalcı dilcilere göre dil, birbirine dayanan ve bağımlı parçalardan kurulu bir sistemdir (BAYRAV 1998:10). Yapısalcılar özellikle bütün sisteme önem verirler. Dili oluşturan birimler ancak sistem içerisinde anlamlıdırlar. Anlamlı ve anlamsız bütün birimler sistem içinde işlevseldirler (ERDEM 2003:231). Yapısalcıların, insan anlamlarının inşa edilmişliğine yaptıkları vurgu önemli bir ilerlemeyi temsil ediyordu. Yapısalcılar için anlam; ne her insanın zihninde ayrı ayrı ortaya çıkan ve tek tek bireylere ait olan bir oluşum ne de burjuvanın savunduğu gibi uhrevî kimliğe bürünerek zihinlere akıveren bir vahiydir. Anlam; imgelerin bir araya gelerek oluşturduğu ortak bir anlamlandırma sistemidir sadece. Bununla birlikte dil bireyden önce geliyordu ve dil bireyin değil, birey dilin ürünüydü. Anlam doğal, bakıp görülebilecek ya da sonsuza kadar belirlenmiş bir şey değildi; dünyayı yorumlama biçiminiz elinizin altındaki dillerin bir işleviydi ki bunların hiçbir değişmez yanı yoktu (EAGLETON 1996:123-158). Yapısalcılıkta eleştirici yansız olarak metne bakar. Ne yazar ne de diğer etkenleri dikkate alarak metne bakmaz. Metne tarafsız olarak karşıdan bakar ve kendi kurduğu modelle karşılaştırarak onu incelemeye çalışır. Yapısalcılık metni incelerken belirgin bir yol takip eder. İlk olarak eleştirmen metni birim parçalara böler. Bu parçalar anlambilimi, sözdizimi, söyleniş biçimi olarak üçe ayrılır. Bu inceleme sonucunda eleştirmen metni kendine has yönlerini bulup yorumlar (ERDEM 2003:232). Yapısalcı incelemede hedeflenen amaç iki temel üzerinde ifade edilebilir: Ele aldığı yazının –G. Genette’nin deyimiyle- iskeletini ortaya çıkararak o yazıyı betimler ya da yazının aracılığı ile (ve on benzeyen başka çalışmalara dayanarak) edebiyatın özelliğini, yapılarını bulmaya çalışır (BAYRAV 1998:174). Biz de makalemizde yukarıdaki açıklamalara dayanarak Fuzūlį1’nin usanmaz mı redifli gazelini yapısalcı bir yaklaşımla ele alacağız. Ancak bilinmektedir ki Dįvān şiiri anlam dünyası ve bu dünyayı oluşturan mazmunları ile oldukça zengindir. Bu açıdan yapısal incelemeye oldukça müsaittir.2 Fakat Dįvān edebiyatının beraberinde getirdiği kültür bu dönem şiirini ele alırken tek bir yönteme bağlı kalmayı sakıncalı kılmaktadır. Sadece tek taraflı bir inceleme metinde ortaya çıkarılması gereken unsurların örtülü kalmasına sebep olur. İşte bu açıdan modern inceleme teknikleri ile birlikte bu metinlere yaklaşımda klasik 1 16. yüzyıl Dįvān şāiridir. Ayrıntılı bilgi için bk. İPEKTEN 2000, TARLAN 1998, KÖPRÜLÜ 1931, YEŞİRGİL 1952, MAZIOĞLU 1956, CUNBUR 1956, ARASLI 1958, MENGİ 2003, ŞENTÜRK- KARTAL 2004. 2 Yapısal incelemeler dışında anlatı türlerini ontolojik olarak da inceleyen örneklerle karşılaşmaktayız. Bunlar için bk. TÖKEL 2007, Yİ 74, USLUCAN 2001, KÖKTÜRK 2003, ISSI 1997, BAYRAM 2003, 2005. Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 Fuzûlî’nin “Usanmaz mı” Redifli Gazelinin Yapısalcılık Açısından İncel e n m e s i 559 şerh3 usulünün de göz ardı edilmemesi gerekir. Nitekim yapısalcılık Divan şiirinin yapısal iskeletini ortaya koyarken gelenekten gelen şerh metodumuz onun anlam incilerini de adeta bir dalgıç titizliğiyle dalıp seçerek ortaya koymaktadır. Ancak günümüze kadar yapılan şerhlerde malzemenin çokluğu ve sahanın genişliği şerh metodunun her sahaya uygulanamadığını bize göstermektedir. Günümüze kadar yapılmış olan çalışmalara baktığımızda özellikle şerhe dair kaynaklarda manzum sözlük şerhlerinin umumiyetle göz ardı edildiğini görmekteyiz. Halbuki, Türk edebiyatında özellikle şerh alnında manzum sözlük şerhleri ayrıca ilgilenilmesi gereken bir alan olarak dikkati çekmektedir (KILIÇ 2006:20)4. Bu çalışmada geleneksel şerh metodundan farklı olarak ancak onun imkanlarından faydalanılarak yapısalcı yaklaşımla bir inceleme yapılacaktır. Bu yaklaşımında şiiri oluşturan öğelerin yapısal iskeleti ortaya konulmaktadır. Bu açıdan Divan Edebiyatı ürünlerine bakıldığında Yapısalcı incelemeye çok uygun olduğu görülmektedir. Nitekim bu incelememiz dışında antolojilerden5 yaptığımız birçok denemede Divan şiirinin bu inceleme metoduna çok iyi bir şekilde oturduğunu tespit ettik. Beni cāndan usandırdı cefādan yār usanmaz mı Felekler yandı āhumdan murādum şemǾi yanmaz mı Cān: (F.) can, ruh; hayat. Cefā: (A.) eziyet, incitme. Murād: (A.) İstek, dilek, maksat. Felek: (A.) Gökyüzü, semā. ŞemǾ: (A.) Mum. Sevgili beni canımdan usandırdı, bana cefa etmekten usanmayacak mı. Āhımdan gökyüzü tutuşup yandı da dileğimin mumu hālā yanmayacak mı? Sevgili âşığa sürekli cefa eder, âşığı sürekli ıstırab içinde bırakır. Âşık da bunun sonucunda ölmeyi ister. Ama âşık için bu aynı zamanda istenen bir durumdur. Çünkü sevgili cefa etse de âşığa ilgisini bu şekilde ortaya koymuş olur. Mum, dini alt yapısı ile Tanrı’dan ya da Tanrı vasıtasıyla yüce bir kişilik huzurunda bir dileğin gerçekleşmesi için yakılır. Âşık da sevgiliyle birleşme tutkusunu, dileğini bir mum yakarak gerçekleştirmek ister. Bu dileğin gerçekleşmesi için çok çabalamıştır. Bu dilek adına içinde öylesine 3 Klasik şerh yöntemi konusunda ayrıntılı bilgi için bk. DOĞAN: 2006, Mengi 2007, Aydemir 2007a, 2007b, Avşar 2007, Batislam 2007, Koçoğlu, 2007, GÜMÜŞ 2007, DAĞLAR 2007, KILIÇ 2007c, Kırman 2007, Erbil 2007, Karabey-Külekçi 1990. 4 Manzum lügatler için ayrıca bakınız: KILIÇ 2006, 2007a, 2007b. 5 Bu yöntemi uygularken birçok farklı gazel üzerinde yöntemin uygulanabilirliği araştırılmıştır. Bu manzum örnekler için yararlandığımız antolojiler ve bazı divanlar için bk. ŞENTÜRK 2004, Aydemir 2007c, DOĞAN 2006, BATİSLAM 2003, MERMER 2006, AKKUŞ 1998, BİLKAN 1997, KURNAZ 1987. Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 560 Sibel Üst bir ateş beslemiştir ki âşık “ah” ettiğinde içindeki ateş tüm gökyüzünü tutuşturduğu halde “dilek mumu”nu bir türlü tutuşturmaz. Bu da âşığın dileğinin gerçekleşmeyeceğine dair korkuya kapılmasına yol açar. Şair, burada olağanüstü güzellikte bir mübalağa yapmıştır. Akşam vakti ya da gün doğarken gökyüzünde oluşan kızıllık, âşığın ahının yaktığı feleklere benzetilir. Âşığın ölümü istemesi candan vazgeçmesi maddeden kurtulması manasına gelir. Allah kulunu kendine yakınlaştırmak için bir takım denemelere tabi tutar. Madde ile mana arasında kalan kul acı çeker. Bu sınavları geçen kul artık gerçek Sevgiliye kavuşmak ister. Bu kavuşma isteği gecikince kul korkuya düşer ve bu anın bir an önce gelmesini ister. Gurup vakti mübalağa Cefā tenasüp āh tenasüp felek tenasüp yanmak sevgili âşık Cān tenasüp murād tenasüp şemǾtenasüp yanmaz mı Maddeden kurtuluş vuslat Kamu bįmārına cānān devā-yı derd eder ihsān Niçün kılmaz bana dermān meni bįmār sanmaz mı Kamu: Hep, bütün, hepsi. Bįmār: (F.) hasta, sayrı. Cānān: (F.) sevgili; Allah. Devā: (A.) çare, ilaç. İhsān: (A.) iyilik etme, lutuf,bağışlama. Dermān: (F.) çare, ilaç, güç. Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 Fuzûlî’nin “Usanmaz mı” Redifli Gazelinin Yapısalcılık Açısından İncel e n m e s i 561 Sevgili bütün âşıklarının (hastalarının) derdine bir çare bağışlar. Benim derdime niçin bir çare sunmaz. Yoksa benim âşık (hasta) olduğumu bilmez mi? Sevgili, kendine âşık olanlara yani aşk hastalığına tutulmuşlara ilgisiyle birer derman bağışlar. Hepsi ile teker teker ilgilenir. Adeta bir doktor gibi şifa dağıtır. Ama aşkta asıl çare, ilaç aşkın kendisidir, aşkın verdiği acıdır. Sevgili, âşığa gösterdiği cefa ile birlikte bir ilgi göstermiş olur. Cefa, acı da olsa sevgilinin nazarını üzerinde hissetmesine bir delil olarak âşık derman bulur. Ancak şair burada sevgilinin ilgisizliği karşısında büyük bir acı içindedir. Onun bu ilgisizliği bu sefer de âşığı farklı bir korkuya sevk eder. Acaba sevgili, âşığın bu sevgisinden şüphe mi etmektedir. Âşık, sevgilinin derdi de olsa çekmeye razıdır. Dert çekilemeyince vahdete ulaşmak mümkün değildir. Aşk-maşūk Āşık Bimār tenasüp devā-yı derd Tevriye Hasta tenasüp tenasüp Maşūk cānān tenasüp ihsān sevgili-dermān Gamum pinhān dutardum men dediler yāre kıl rūşen Desem ol bį-vefā bilmem inanır mı inanmaz mı Gam: (A.) keder, tasa, kaygı, dert. Pinhān: (F.) gizli, saklanmış. Yār: (F.) dost, sevgili. Rūşen: (F.) aydın, parlak; belli, meydanda. Bį-vefā: (A.) sözünde durmama. Ben gamımı gizli tutuyordum, “sevgiliye açıkla” dediler. Bilmem, acaba açıklasam o vefāsız sevgili inanır mı inanmaz mı? Âşık, içindeki aşkla yanar durur. Bu aşkın ıstırabıyla gam, acı çeker. İçindeki bu ateşle aşkını dillendirip durur. Âşığın bu halini gören çevredekiler bu aşktan sevgiliyi de haberdar etmesini isterler. Aslında sevgili bu aşktan haberdardır çünkü vefasızlık göstermiştir. Sevgili, vefasızdır âşığa hep acı verir. Aşkı, çekilen acıyı bilir ama bilmezden gelir. Âşık da bu durumda kendi aşkını da görmeyeceğini düşünür. Bu yüzden umutsuzdur Ancak âşık, yine bir korku içindedir. Sevgilinin aşkını anlayıp anlamayacağını düşünüp durur. Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 562 Sibel Üst tezat Āşık rūşen Aşk tenasüp istifham Tenasüp inanmaz mı gam Pinhān maşūk bį-vefā Şeb-i hicrān yanar cānım töker kan çeşm-i giryānım Uyarur halkı efgānum kara bahtum uyanmaz mı Şeb: (F.) gece. Hicrān: (A.) ayrılık, unutulmaz acı. Giryān: (F.) ağlayan. Efgān: (F.) ıstırap ile haykırma, bağırma. Baht: (F.) talih, kader, kısmet. Ayrılık gecesi canım yanar. Ağlayan gözlerim kanlı yaşlar döker. Haykırıp bağırmam herkesi uyandırır da kara bahtım hala uyanmaz mı? Âşık, aşkın ve ayrılığın acısıyla karanlıklar içinde gözyaşı dökerek haykırır. Herkes bu feryatla uyanır ama hala bahtı uykudan uyanmaz. Gecenin karanlığına bir de bahtın karanlığı karışınca âşığın umutları iyice kaybolur. Bahtının uykudan uyanması sevgiliye kavuşmakla olur. Sevgili gelince karanlık kaybolur ve aydınlanır. Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 Fuzûlî’nin “Usanmaz mı” Redifli Gazelinin Yapısalcılık Açısından İncel e n m e s i 563 Āşık Kara baht İstifham teşhis Uyanmaz mı Şeb-i Hicrān Çeşm-i giryān Cānın yanması Kanlı gözyaşı Efgan Halkın uyanması Güneşin doğması Karanlığın kaybolması Sevgilinin gelişi Vuslat Vahdet Gül-i ruhsāruna karşu gözümden kanlu akar su Habįbüm fasl-ı güldür bu akar sular bulanmaz mı Ruhsār: (F.) yanak. Habįb: (A.) sevgili, dost. Fasl: (A.) dört mevsimden her biri. Yanağının kırmızı gülüne karşı gözyaşları da gözümden kanlı akar. Sevgilim bu gül mevsimi, ilkbahardır. Bu mevsimde akarsular bulanık akmaz mı? Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 564 Sibel Üst Yanak hem gül hem de sudur. Kırmızılığı ile güle benzetilir, parlaklığı ile de su gibidir. Sevgilisinin yanağını gören âşık da gözünden kanlı yaşlar akıtır. Göz yaşının kanlı oluşu da ilkbaharda suların bulanık akışına benzetilmiştir. Âşık, sevgilisi için kanlı göz yaşı döker. Yani kul kendini yaratan Rabbi için, ona ulaşmak için cefalar çekmiştir ve bu uğurda o kadar ağlamıştır ki artık gözünden yaş değil kan akmaktadır. Kan maddedir, kulun gözünden yani nur kaynağı olan gözden maddeyi akıtması saflığa ulaşması söz konusudur. Böylece kul Allah’a maddeden uzaklaşmakla yakınlaşır. Gül ve Habįb olan Hz. Muhammed’dir. Gül mevsiminde yani Hz. Muhammed’in zamanında da maddeden uzaklaşmak Allah’a yaklaşmak esastır. Dolayısıyla kulun maddeyi özünden atarak manaya dalması, saflığa erişmesi belirtilmiştir. Sevgili Habįb ruhsār Āşık Gül Su kanlı gözyaşı tenasüp hüsn-i talįl Hz. Muhammed bulanık akarsu Fasl-ı gül maddeden kurtulma Saflık/ temizlik vahdet Degüldüm ben sana māǿil sen etdün aklumı zāǿil Mana taǾn eyleyen gāfil seni görgeç utanmaz mı māǿil: (A.) bir yana eğilmiş, eğri, eğik, istekli,düşkün zāǿil: (A.) sona erme, sürekli olmama, ortadan kalkma. taǾn: (A.) sövme, ayıplama. gāfil: (A.) gaflette bulunan, ihmal eden. Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007 Fuzûlî’nin “Usanmaz mı” Redifli Gazelinin Yapısalcılık Açısından İncel e n m e s i 565 Ben sana düşkün değildim. Benim aklımı başımdan sen aldın. Beni ayıplayan kişi, acaba seni görünce beni ayıpladığına utanmayacak mı? Âşık, delidir. Ne yaptığını, ne söylediğini bilmez. Kendinden geçmiş bir hali vardır. Kendisini önemsemez. Mecnun, Leyla’nın aşkından öyle bir hale gelmiştir ki başında kuşlar yuva yapmaktadır. Onu görenler onunla dalga geçer, çocuklar tarafından taşa tutulur. Âşık aşkı ile bu acınası halleri yaşar. Gafil, aşk derdine tutulmamış olandır. Aşkın ne olduğunu bilmez bu yüzden âşığın düştüğü acınacak durumdan dolayı onu ayıplar. Ancak daha sonra sevgiliyi ve güzelliğini görünce âşığın haklılığına kanaat getirir ve söylediklerinden dolayı utanır. Beytin tasavvufi manası ise şöyledir: Allah, kullarını denemeye tabi tutar. Bu denemeyi geçeni nazarına layık bulur. Kulunun gönlünde tecelli eder. Bu tecelli ile kul masivadan kurtulur ve aklın yerini Allah’ın aşkı alır. Aşka tutulan ise artık dünya ile bağlantısını koparır. Cezbeye tutulur ve “mecnun”luk payesini edinir. Gafil ise; gözü ve gönlü kesrete kapılmıştır. Allah’ın aşkını ve tadını bilemez durumdadır. Ahiret gününde Allah’ın huzuruna varınca, yani gerçeği anlayınca düştüğü durumu, gafleti görüp yaptıklarına utanacaktır. Sevgili istifham Allah’ın Mā’il utanmaz mı (utan-) kuluna nazarı Āşık Gāfil Zā’il Akıl taǾn eylemek İlahi aşkın Tecellisi delilik Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları Volume 2/3 Summer 2007
Description: