• • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • M B www. aximum ilgi.com © • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • • ARAŞTIRMA SERİSİ No.42 Freud ve Psikanaliz Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz 1 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ I. BÖLÜM Freud ve Psikanaliz Sigmund Freud’un uygulayıp geliştirdiği Psikanaliz Yöntemini incelediğimizde, Freud’u Psikanaliz kavramından ayrı düşünemeyeceğimizi görmekteyiz. Ömrünü bu tedavi yöntemini geliştirmeye adayan Freud’un, ortaya attığı fikirler, günümüzde hâlâ tartışılmakta ve yeni araştırmalara kaynaklık etmektedir. Bu bölümde, ruhun Kristof Kolomb’u olarak anılan Freud’un yaşamından yola çıkarak görüşlerini, araştırmalarını ve elde ettiği bulguları değerlendirmemiz gerekmektedir. A) FREUD’UN YAŞAMI , ARAŞTIRMALARI VE GÖRÜŞLERİ Freud, bilimsel araştırmalarını yaparken, dönemin toplumsal ve siyasal koşullarından etkilenmiş ve bu etkilenme onun yaşamına olduğu kadar araştırmalarına da yön vermiştir. Bu açıdan bakıldığında, Freud’un yaşamının araştırmalarıyla doğru orantılı olarak, ele alınması gerektiği görülmektedir. 6 Mayıs 1856’da o dönemde Avusturya Macaristan İmparatorluğu içinde yer alan Morauya’nın Freiber kentinde doğan Sigmund Freud’un atalarının Yahudi olduğu bilinmektedir. Sigmund Freud, yün tüccarı olan Jakop Freud’un kırk yaşlarında iken, kendisinden yirmi yaş küçük olan Amalie Nathanson’la yaptığı ikinci evliliğinden dünyaya gelmiştir. “Annesinin kayıtsız şartsız göz bebeği olmuş, bir adam, ömür boyunca kendini Fatih gibi hisseder. İşte, başarılı olacağına duyduğu bu güven çoğu kez gerçek başarıyı da doğurur.” Amelia Nathanson’un ilk göz ağrısı olan Sigmund Freud’un başarılı bir bilim adamı olmasının altından sevgiyle geçen çocukluğunun etkisinin olduğu düşünülebilir. Freud’un aile içindeki konumunun alışılmışın dışında olduğu görülmektedir. Çünkü babasının ilk evliliğinden iki yetişkin oğlu daha vardır. Bunlardan biri evli ve bir çocuk sahibidir. Bu yeğenin Freud için çocukluk yıllarında en az kardeşleri kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. 1860 yıllarında babası, giderek artan ekonomik sıkıntılar nedeniyle Freiber kentinden ayrılmaya karar verir ve Freud ailesi temelli olarak Viyana’ya yerleşir: Viyana’da aile, Freud’un çocukluğu boyunca ekonomik sıkıntılar çekmiştir. 1865 yılında liseye başlayan Freud, sekiz yıl boyunca okuduğu bu okuldan üstün başarı derecesiyle mezun olmuştur. __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz 2 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ “Lise yıllarında, Latince, Fransızca ve İngilizce eğitimi gördü ve kendi çabasıyla İbranice, İtalyanca ve İspanyolca öğrendi. Lise sonrasında Goethe’nin bir yapıtından etkilenerek tıp alanını seçti.” 1873 yılında Viyana Üniversitesi’nde tıp öğrenmeye başlayan Freud’un özel ilgi alanının histeri olduğu görülmektedir. Döl yatağı anlamını gelen histeri, psikolojik bozukluklardan ortaya çıkan ve fiziksel belirtilerle kendini gösteren bir davranış olarak değerlendirilmektedir. Normalden üç yıl geç mezun olduğu bu üniversitenin bünyesindeki Brücke Enstitüsü’nde altı yıl boyunca çalışmıştır. Bu yıllarda fiziksel bilimlere yönelik tutumunun ana çizgilerini kazanmış ve merkezi sinir sistemi anatomisi üzerine araştırmalar yapmıştır. Ancak çalışmalarından aldığı para, ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğinden 1882 yılında Brücke Enstitüsü’nden ayrılmak zorunda kalmıştır. Enstitüden ayrılmasında etkili olan bir başka neden ise Yahudi olarak akademik kariyer edinme şansının az olduğunu düşünmesidir. 1882 yılında Martha Bernays’la tanışan Freud, ona aşık olur ve onunla nişanlanır. Hamburg’un ünlü Yahudi ailelerinden birisinden gelen Martha Bernays, Viyana’da yaşamasına rağmen, o sırada Almanya’daki evine dönmek zorunda kalır. Dört yıl boyunca nişanlısını kısa ziyaretlerde gören Freud’un nişanlısıyla nerdeyse her gün mektuplaştığı bilinmektedir. 1882 ve 1885 yılları arasında Viyana Genel Hastanesi’nde çalışan Freud; uzun bir klinik eğitim dönemi daha geçirmiştir. 1883 yılında dönemin en ünlü beyin anatomisi ve nöropatoloji uzmanı Dr. Theodar Meynert’in yönetimindeki psikiyatri kliniğinde asistan olarak çalışmaya başlamış ve Meynert’ten etkilenerek nöropatolojide uzmanlaşmaya karar vermiştir. 1885 yılında nöropatoloji doçenti olurken, aynı yıl kokainin klinikte kullanımı konusunda araştırmalar yapmaya başlamıştır. Babası Jakop Freud’un başarılı geçen göz ameliyatından lokal uyuşturucu olarak kokaini kullandığı görülmektedir. Araştırmaları sonucunda, kokainin ağrı kesici etkisinin de bulunduğunu görerek, kokaini tedavi kapsamı dışında bırakmıştır. 1885 ve 1886 yıllarında Paris’te dünyaca ünlü nörolog ve Salpetriere Sinir Hastalıkları Hastanesi Müdürü Jean Martin Charcot ile birlikte histeri ve hipnoza yönelik çalışmalar yapmıştır. Charcot, histeri ve hipnoz konularını sadece nöropatolojinin dalları olarak değerlendirmiş ancak Freud, bu konuları ruhsal yapı açısından incelemeyi daha doğru bulmuştur. 1886 yılında Freud nöropatolog olarak özel bir muayenehane açmıştır. Aynı yıl uzun süre ertelemek zorunda kaldığı evlilik planını da gerçekleştirir. Bu dönemde, nöropatolojik çalışmalarını bırakmamış ve özellikle çocuk beyin felci üzerine araştırmalarını sürdürmüştür. Bir süre hastaları __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz 3 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ üzerinde elektro-terapi denemiş ancak deri ve kasların elektrikle uyarılmasının bir şok tedavisi olarak görülemeyeceğini anlamıştır. Freud, Ambroise Auguste Liēbeault ve Hippolyte Marie Bernheim tarafından görünüşte başarıyla uygulanan hipnotik telkini de yetersiz bularak başka bir yaklaşıma yönelmiştir. Freud, ruhun yeni alanlarını keşfetmek için o dönemin akıl hastanelerine gitmiş ve ruh hekimleriyle görüşmeler yapmıştır. Yakın arkadaşı olan hekim Josef Breuer’in, katartik ( arınma ) adını verdiği teknikle isterili bir kızı tedavi ettiğini görmüş ve Breuer’in desteğini alarak bu tekniği hastaları üzerinde uygulamaya başlamıştır. Katartik teknikle yeni bulgular elde eden Freud, zamanla psikanaliz yöntemini oluşturmuştur. Histeri, saplantılar ve kaygı üzerine araştırmalarını sürdürürken, cinsellikle ilgili teorileri, Breuer’le arasında fikir ayrılığına yol açmıştır. Böylece Breuer ve Freud arasında anlaşmazlıkların ortaya çıktığı görülmektedir. Bu dönemde Freud’un düşüncelerini dikkate alan tek kişi, kulak-burun-boğaz uzmanı Wilhelm Fliess olmuştur. Freud’un Fliess’e yazdığı mektuplar, günümüzde psikanalizin gelişimi açısından önemli kaynaklar olarak değerlendirilmektedir. “Kıymetli Wilhelm, Aslında, şu anda elimdeki en önemli şey kendi kendime yaptığım analizim, ve sonuna dek gidilirse, benim için en değerli şey olacağı umudunu doğuruyor...” Freud’a tıp çevrelerindeki önyargının tek sebebi ileri sürdüğü cinsellikle ilgili teorileri olmamıştır. Yahudi oluşu ve giderek artan Yahudi düşmanlığı bir başka önyargıyı oluştururken, bu durum akademik kariyerinde zorluklarla karşılaşmasına yol açmıştır. Fliess’den başka kimseden destek görmeyen Freud, zamanla bir çok psikiyatristin ilgisini çekmeyi başarmıştır. 1902 ile 1908 yılları arasında, çevresinde öncü psikanalizcileri toplayarak Viyana Psikanaliz Derneği’ni kurmuştur. Bu ilk uygulayıcılar içinde Otto Rank, Ernest Jones, Hanns Sachs, Alfred Adler, Sandor Ferenczi, Max Eitingon, Wilhelm Stekel, C. G. Jung ve Karl Abraham gibi önemli isimler bulunmaktadır. 1909 yılında Clark Üniversitesi’nin Rektörü Stanley Hall tarafından psikanaliz hakkında konferans vermek üzere çağrılan Freud, Amerika Birleşik Devletleri’ne Jung ve Frenczi ile birlikte gittiğinde dünya çapında tanımaya başlamıştır. O dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nde Freud’un düşüncelerinin yerleşip kök salmasına olanak verecek bir psikiyatri anlayışı tam olarak gelişmemiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde gördüğü ilgiyi Freud, George Sylvester Vıereck ile yaptığı görüşmede şöyle değerlendirmektedir : “Amerika beni resmen tanıyan ilk ülkeydi. Avrupa’da hâlâ sürgün gibi yaşarken Clark Üniversitesi bana onursal bir ünvan verdi. Ama Amerika’nın psikanaliz araştırmalarına orijinal katkıları çok az oldu. Amerikalıların __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz 4 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ psikanalize ilgisi pek derine inmiyor. Yaygın popülerleştirme, psikanalizin ciddi araştırma yapılmadan yüzeysel bir şekilde benimsenmesine yol açıyor.” Amerika’da psikanaliz ve psikiyatri sözcüğünün neredeyse aynı anlamda kullanıldığını görüyoruz. Oysa Freud Psikanaliz ve Psikiyatrinin birbirinden ayrı iki bilim olarak ele alınması gerektiğini ifade etmiştir. “Freud psikanalizin bilinçdışının bilimi olduğunu ve bu nedenle Fizikle Kimyanın ayrı sorgulama alanları olan farklı bilimler olması gibi psikanaliz ile psikiyatrinin de farklı bilimler olduğunu, dolayısıyla karşılaştırılmalarının yersiz olacağını söyler.” Freud, her şeye rağmen Amerika’daki ününe kayıtsız kalmamış ancak Avrupa merkezlerindeki araştırmalara daha fazla önem vermiştir. Psikanaliz Hareketi, başta Amerika olmak üzere tüm dünyada yayılmaya başlamıştır. Ama bu sefer de hareketin önemli temsilcileri arasında bölünmeler ortaya çıkmıştır. 1911 yılında Freud’un güçlü destekleyicilerinden birisi olan Alfred Adler Psikanaliz Hareketi’nden ayrılır, bunu iki üç yıl sonra Jung’un kopuşu izler. Psikanaliz Hareketi içinde Carl Jung ve Freud dostluğu ayrı bir önem taşımaktadır. Freud’a göre; Jung, Yahudi olmayan ve kendini kabul ettirmiş bir psikiyatrist olarak Psikanaliz hareketinin yayılmasında önemli bir rol oynayacaktır. Bu yüzden Freud, Jung’a büyük önem vermiş, ona olan güvenini ve sevgisini her fırsatta dile getirmiştir. “Freud, Abraham’a Jung’a karşı büyük bir sempati duyduğunu itiraf eder : “Sizi terk ediyorum Breuer. Ama Jung için olay farklı. Beni ona bağlayan güvendiğim bir sempati var.” Freud Jung’a 1908’de “Sizi seviyorum” diye yazar. “Yaş gününüzün tarihini buldum, yıllardan beri birlikte kutlama alışkanlığına sahip olduğumuz bir gün; aynı zamanda karımın da yaş günü.” Ve Freud bu sempatiden, bu sevgiden hareketle Jung’a büyük hedefler vaat eder. “Niyetim... Sizi halefim, başladığım işi bitirecek kişi olarak atamaktır, benim sinircelerde başladığım şeyi psikozlara uygulayacak olan sizsiniz: güçlü, bağımsız bir kişilik olarak, çevresindeki duygulara daha kolayca hakim olan bir Cermen olarak herhangi başka bir kimseden daha uygun geliyorsunuz bana siz.” Bununla birlikte Freud, Jung’un öfkesini unutmamakta, olumsuz bir kararsızlıktan söz etmekte ve onu yatıştırmaya çalışmaktadır. “Rahat ol, sevgili oğul Alexandros, bana barbar gözüyle bakan, beni yalnız başına hakim __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz 5 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ olamayacağım uygar dünyanın tüm psikiyatrisini ve onayını fethetmeyi daha çok sana bırakıyorum.” Breuer, Kanton Akıl Hastanesi Zürih Üniversitesi Psikiyatri Kliniği’nde müdür olarak görev yaparken, Jung orda asistan hekim olarak çalışmaktadır. Freud, Breuer’i Psikanaliz Hareketi içinde tutmaya çalışırken, bir yandan da onun görüşlerini eleştirmekten geri kalmamıştır. Freud’un cinsel teorileri yüzünden giderek psikanaliz hareketinden uzaklaşan Breuer arasında tutarsız davranan Jung, kimi zaman Freud’un düşüncelerini, kimi zaman da Breuer’in düşüncelerini benimsemiştir. Freud ve Jung arasında zamanla anlaşmazlıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Jung, Freud’a olan duygularını şöyle ifade etmektedir: “Size duyduğum hayranlık ve büyük saygı tutku dolu “dinsel” bir sevgidir: bununla birlikte bana başka hiçbir sıkıntı vermemesine karşın hiçbir biçimde çürütülemeyecek erotik yansıması nedeniyle gülünç ve tiksinti vericidir. Güveninizden korkuyorum. Size özel yaşamımdan söz ettiğimde sizde de aynı tepkinin oluşmasından korkuyordum. Birkaç haftadan beri süregelen şimdiki sıkıntı ve çilem bana huzur vermiyor artık.” Freud ise, Jung’a 15 Kasım 1907 tarihinde gönderdiği mektupta şöyle söylemiştir : “Tapınma nesnesi olmaya uygun düşmediğimi size göstermek için elimden geleni yapacağım.” Freud, Jung’u Psikanaliz Hareketi için bir veliaht gibi görmüş, aralarında çıkan bu sorunları düzeltmek için girişimlerde bulunmuştur. Ancak Freud’un çabaları sonuç vermemiş, 1912 yılında Jung, Fordham Üniversitesi’nde ders vermek üzere New York’a gittiğinde Freud’un temel fikirlerine esaslı eleştiriler yöneltmiştir. 18 Aralık 1912 tarihli mektubunda Jung, hareketteki bölünmelerin suçunu Freud’a yüklemiş ve 1914 yılında Psikanaliz Hareketinden ayrılmıştır. 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı çıktığında, Freud için de hayat güçleşmiştir. Viyana’daki evi, hem yaşadığı yer hem de çalışmalarını sürdürdüğü muayenehanesi olmuştur. Üçü erkek, üçü kız altı çocuğa ve mutlu bir evliliğe sahiptir. 23 Ekim 1896 yılında babasını kaybettiği için ağır bir bunalım geçirmiş olan Freud, savaşın ardından da 1920 yılında ortanca kızı Sophie’yi kaybetmiştir. 1923 yılının Nisan ayında Freud, alt damağının sağ tarafında ortaya çıkan, lokal anesteziyle alınacak bir kitle yüzünden ağır operasyonlar geçirmiş, doktorlar : çene ve damağında ortaya çıkan oluşumun kanser belirtileri gösterdiğini teşhis etmişler ve Freud’un hayatı giderek daha da zorlaşmıştır. Haziran ayında, yani operasyonun üzerinden henüz iki ay geçmişken kızı Sophie’nin en küçük oğlu Heinerle, büyük kızı Mathilde ile kocası Robert Hollitscher tüberkülozdan ölmüşlerdir. Freud ailesi için o yaz bütün bu ölümler ve Sigmund Freud’un sağlık durumu nedeniyle büyük bir üzüntü içinde geçmiştir. Hayatının son on altı __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz 6 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ yılını korkunç ağrılar içinde geçiren Freud, otuz üç kez ameliyat olmuş ve bu ameliyatlar sonucunda üst çenesini ve damağının sağ tarafı alınmıştır. Konuşması, işitmesi, yemek yemesi zorlaşmış ve bu yüzden doktorlar ağız ile burun boşluğunu birbirinden ayırmak için bir protez takmak zorunda kalmışlardır. George Sylvester Viereck’in Sigmund Freud’la olan görüşmesinde, Freud sürekli kullanmak zorunda kaldığı bu protez için şöyle söylemiştir : “Mekanik damağımdan nefret ediyorum, çünkü bu mekanizmayla mücadele etmek değerli gücümün önemli bir kısmına mâl oluyor. Gene de mekanik bir damağın olması hiç olmamasından daha iyi. Varolmayı tükenip gitmeye tercih ediyorum hâlâ.” Bütün bu acılı yıllarında Freud’u, kızı Anna hiç yalnız bırakmamış ve ona ölümüne dek bakmıştır. Anna, babasının kuramını ayrıntısıyla öğrenerek, onun yardımcılığını üstlenmiştir. Freud’un hastalığı, babayla kız arasındaki ilişkiyi derinleştirirken karısı Martha, onun hastalığı ve torunun ölümünün yol açtığı stres sonucunda mide rahatsızlıklarından ve migren ağrılarından yakınmaya başlamıştır. Aileyle birlikte yaşayan Freud’un kız kardeşi Minna ise kalp rahatsızlığı nedeniyle yılın büyük bir bölümünü sanatoryumlarda geçirmiştir. Evin günlük düzeni bozulmamış olmakla birlikte, derinlerde mutsuzluk kendini göstermeye başlamıştır. Çalışmaları sonucu yazdığı kitaplarda kendi kişisel malzemesini ortaya dökmesi, olumsuz tepkiler almasına neden olmuştur. Bu yüzden de özel yaşamına girme çabalarına şiddetle karşı çıkmış, mektuplarını ve anı defterini yakarak, ardında hiç bir özel belge bırakmamaya çalışmıştır. James Strachey, Freud’un kişiliği hakkındaki görüşleri şöyle ifade etmiştir : “İlk ve en saf dil mite göre o, kendini kamu ahlâkını bozmaya adayan bir ahlâksızdır. Daha sonraki fanteziler karşıt doğrultuda gelişme eğilimi gösterir, katı bir ahlâkçı, acımasız bir disiplin yanlısı, otokrat, ben merkezcil, asık suratlı, temelde mutsuz bir insan gibi gösterir. Onu bir parça olsun tanıyanlar, bu ikinci tablonun kısmen son yıllarındaki fiziksel acılarının bilinmesinden kaynaklandığı açık : ama bu kısmen de en yaygın portrelerinden birisinin yarattığı talihsiz izlenimden kaynaklanıyor olabilir. En azından profesyonel fotoğrafçılara poz vermekten hoşlanmaz: sanatçılar da her zaman için psikanalizin bulucusunun gaddar, ürkütücü bir figür olarak temsil etme ihtiyacının altında ezilmiş gibi gözüküyor. Yine de bereket versin ki daha hoş ve doğru alternatif versiyonlar da mevcut : örneğin en büyük oğlunun babasına ilişkin anılarındakine benzer, tatildeyken veya çocuklarıylayken çekilen anlık resimler. Gerçekten de bu sevimli ve eğlenceli kitap, paha biçilmez de olsa, daha resmi olan diğer __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz 7 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ biyografileri birçok açıdan dengeler ve sıradan yaşamındaki Freud’tan bir şeyler anlatır. Bu portrelerden bazılarında ilk zamanlarda dolgun yüzlü olduğunu görürüz; ama sonraki yaşamında, özellikle de Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, hatta hastalığından önce aynı dolgunluğu göremeyiz; yine de yüzü olduğu kadar bir sütun olarak vücudu da ( orta boyludur ) belirgin bir gergin enerji ve uyanık gözlemci izlenimi verir. Ciddidir, ama daha resmi ilişkilerinde nazik ve düşüncelidir; diğer durumlarda hoş ve ironik bir mizah duygusuyla eğlendirici bir konuşmacı olabilir. Ailesine düşkünlüğünü görmek ve sevecenlik uyandıran bir insan olduğunu anlamak zor değildir. Çok yönlü ilgileri vardır. Yurt dışı gezilerine, kır tatillerine, dağ gezilerine düşkündür ve sanat, arkeoloji, edebiyat gibi uğraşları vardır.” Freud’un özel yaşamına ilişkin ilk ve en kapsamlı bilgiler, aynı zamanda yakın dostu olan İngiliz psikiyatr Ernest Jones’un 1953 yılında yayınlanan üç ciltlik “Sigmund Freud’un Yaşamı ve Yapıtları” adlı kitabında ele alınmıştır. Freud, bütün bu acı dolu yaşamı boyunca çalışmalarını bırakmamış ve düşüncelerini geliştirmeye devam etmiştir. George Sylvester Viereck ile yaptığı görüşmede şöyle söylemiştir : “Yetmiş yıl, bana yaşamı neşeli bir alçak gönüllülükle kabullenmeyi öğretti.” 1930 yılında Goethe ödülünü almış, 1933 yılında ise Naziler, Berlin’de Freud’un ve bir çok büyük düşünürün kitaplarını halk önünde yakmışlardır. 1936 yılında, yani sekseninci yaş gününde, merkezi Londra’da bulunan en eski bilim kuruluşunun verdiği onur sıfatını almak onun için ayrı bir mutluluk kaynağı olmuştur. 1938 yılında Nazilerin Viyana’ya girmesiyle, en küçük çocuğu Anna Freud ile Viyana’yı terk etmek zorunda kalmış ve Londra’ya yerleşmiştir. 23 Eylül 1939’da yılında ise kanser hastalığı yüzünden yaşamını yitirmiştir. Goethe’nin bir yapıtından etkilenerek bilime yönelen Freud, araştırmaları sonucu elde ettiği bulgularla Psikanaliz yöntemini geliştirmiş, seksen yıllık ömrü boyunca sabırla araştırmalarına devam etmiştir. I. ve II. Dünya Savaşlarını görmüş, ırkçılığın insanlığa verdiği zararlar karşısında derin bir üzüntüye kapılmıştır. Savaşın yanı sıra, aile içinde verdiği kayıplar; babasının, kızının ve en sevdiği torununun ölümü de kendisinde büyük bir yara açmış, bu kadarla kalmayıp bir de çene kanseri yüzünden bir çok ameliyat geçirmiştir. Yaşadığı bütün zorluklara rağmen araştırmalarını hiçbir şekilde bırakmamış, hatta bu zorluklar onda ruhun derinliklerini araştırmasında bir ateşleyici güç etkisi yaratmıştır. Örneğin; __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz 8 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ babasının ölümüyle bir bunalıma girmiş ama bu dönemde “Düşlerin Yorumu” üzerine çalışmalarına devam etmiştir. “Hans” adındaki çocuk hastası ile yaptığı çalışmada bugün hâlâ büyük bir ilgi uyandıran Oidipus kompleksi ve Elektra kompleksi teorilerini ortaya koymuştur. Psikanaliz Yöntemi’nin gelişimi için kendi kendini analiz etmiş ve böylece diğer analizlerle karşılaştırma olanağını bulmuştur. Kendini ruhun Kristof Kolomb’u olarak değerlendiren Freud, sistemli bir inceleme yöntemini keşfeden bir bilim adamı olarak, çağımızın kültürel ve toplumsal sorunlarının çözümüne yeni bakış açıları kazandırmıştır. B) PSİKANALİZ YÖNTEMİ Psikanaliz, Freud’un disiplinli ve uzun çalışma süreçleri sonunda, ortaya çıkardığı tedavi yöntemi olarak davranış bozukluklarının kaynağını araştırmaktadır. Sözlük anlamı “Ruhsal Çözümleme” olan bu yöntemi inceleyebilmemiz için, başlangıcından itibaren, Freud’un araştırmaları doğrultusunda, gelişimini irdelememiz gerekmektedir. Geçmiş dönemlerde tıp biliminin, beden ve ruh arasındaki ilişkiyi sık sık inceleme konusu yaptığını ve ruhu, bedenin yönetimi altında, bedene bağımlı değerlendirdiğini görmekteyiz. Ruhun bedeni etkileyebileceği görüşü, geçmişte hekimlerin kabullenmek istemediği bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak geçmişten bugüne kadar yapılan araştırmalar gösteriyor ki; ruhsal rahatsızlıklar bedende ortaya çıkan belirtilerle kendini gösterebilmektedir. Bireyin yaşadığı üzüntü, endişe, yas gibi ağır duygusal durumların, bedenini zayıf düşürdüğü görülürken, neşe ve sevinçten kaynaklanan duygusal durumların da tam tersine bedeninde belli bir direnci oluşturduğu tespit edilmiştir. Bütün ruh durumlarının, bir ölçüde duygusal nitelikler taşıdığı, bedensel dışavurumlarla kendini gösterdiği ve bedensel olayları değiştirme gücüne sahip olduğu araştırmalar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Freud, geliştirip uyguladığı Psikanaliz Yöntemi’yle, ruhun derinliklerine inmiş, ruhun beden üzerindeki etkilerini ve ruhsal sorunların kaynağını araştırmıştır. Psikanaliz Yöntemi’nin, Freud’un yakın arkadaşı olan Hekim Josef Breuer’in uyguladığı katartik teknikten doğduğu bilinmektedir. Breuer, kendi bulguladığı Katartik, yani arınma anlamına gelen tekniği hastalarında uygulamış ve olumlu sonuçlar elde etmiştir. “Gerçekte Breuer’in katartik adını verdiği, benimse “analitik” diye isimlendirmeyi uygun bulduğum sağaltım yönteminde karar kıldımsa, bunda daha çok öznel nedenler rol oynamıştır. Geliştirilmesindeki katkım dolayısıyla çalışmalarımı, söz konusu sağaltım yöntemine ilişkin araştırmalar ve yöntemde başvurulan tekniğin daha yetkin niteliğe kavuşturulması üzerinde toplamaya kendimi yükümlü hissetmekteyim.” __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM Araştırma Serisi No.42 Freud ve Psikanaliz 9 ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ ¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯ Hipnoza dayalı olan katartik teknikte, hastalık belirtisinin ilk olarak ortaya çıktığı ruh durumu, hastaya yeniden yaşatılarak bilinçdışında bastırmış olduğu istekleri bilince çıkarılmaktadır. Böylece, hastanın ruhsal yaşamındaki bütün bilinmeyen duygu ve düşünceler açıklığa kavuşturulup hastalığın tekrar ortaya çıkması engellenmeye çalışılmıştır. “(...) Freud, psikoterapi pratiğine Breuer ile birlikte ve esas itibarıyla hipnoza dayanan bir teknikle başlamıştı. Freud-Breuer işbirliğinin sonunda bazı histerik semptomlar ile unutulmuş travmatik anılar arasında belli bir ilişki olduğu sonucu açıkça ortaya çıkmıştı. Üstelik söz konusu anıların hipnoz seanslarında hatırlanması, histerik semptomların ortadan kalkmasına neden oluyordu. (...)” Freud, Breuer’in yardımını alarak hastaları üzerinde bu tekniği uygulamaya başlamış ve Breuer’le ortak hazırladıkları “Histeri Üzerine İncelemeler” adlı kitapta düşüncelerini açıklamıştır. Freud ve Breuer’in çalışmaları histeriklerle ilgili şu sonuçları ortaya koymaktadır: 1- Histerikler, travmatik nitelikleri acı verici, tatsız anılardan sıkıntı çekerler. ( travma Yunanca’da “yara”) 2- Travmatik anılar patojen, yani hastalandırıcıdır. Bu, ruhsal ( kesinkes zihinsel ) bir etmenin bedendeki fiziksel süreçleri doğrudan doğruya etkilemesini içeren devrimci bir anti-mekânikçi görüştü. 3- Travmatik anılar öteki anılar gibi “aşınmaz”; davranışı güdüleyen faal ve bilindışı bir güç olarak arta kalırlar. ( Hatırlanamayan bir şey geride bırakılamaz. ) 4- Acı verici, duygu yüklü anıların bilinçten kovulması, zihinsel hayatın bilinçdışı düzeyinde işleyen faal bir baskıya alma mekanizmasını gerektirir. 5- Olumsuz, bilinçdışı anılar normal biçimde ifade edilemeyeceğinden, coşkusal enerjileri ya da duygulanımları bastırılır, düğümlenir. 6- Düğümlenmiş duygulanım, bilinçdışı uyaran yoluyla fiziksel histeri belirtilerine “dönüştürülür.” 7- Bilinçdışının uyardığı belirtiler, tepki yenilenmesi oluşursa ortadan kalkar. Tepki yenilenmesi, eskiden unutulmuş bu olayla ilgili baskıya alınmış bir coşkuyu serbest bırakma sürecidir. Tedavide sorun, hastanın, belirtiye yol açan ilk travmatik yaşantıyı yeniden yaşamasını bağlamaktır. __________________________________________________________________ © WWW.MAXIMUMBILGI.COM
Description: