ebook img

Eski Roma Yaşantısında Bir Gün PDF

80 Pages·2012·2.009 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Eski Roma Yaşantısında Bir Gün

GİRİŞ Ozan Martialis'in bize anlattığına göre, Roma'da sabahın er- ken saatleri oldukça gürültülüydü ve bu da şaşırtıcı bir durum değildi. Martialis sabahın bir kısmını, hamisinin bir gece önce- ki konukseverliğinden kaynaklanan ve bitkin görünmesine yol açan yorgunluğunu atlatmaya çalışarak geçirmiş olmalıydı. Eskiden Akdeniz ülkelerinde yaşam şimdiki gibi kültür kadar ik- lim tarafından da biçimleniyordu ve bu ikisi kesinlikle iç içe geç- mişti. Yaz mevsiminde öğle sıcağı çalışmayı dayanılmaz hale ge- tirdiği ve bu saatlerde iş yapmak akılcı olmadığı için insanlar şa- fak vakti kalkarlardı. Romalılar işlerini sabahları yürütmekten hoşlanırlardı. Şehrin dar, kalabalık sokaklarında yer olmadığından gündüz saatlerinde araç trafiği yasaktı, ancak pazara mal taşıyan ve döşe- me taşları üzerinde patırtı çıkaran yük hayvanları bulunurdu. Fı- rıncılar kadar, o dönemin hazır yiyecek büfeleri ve barları ile sı- cak yemek lokantaları ve hemen her sokak köşesinde karşılaşı- lan günümüz Roma pizzacılarının eşdeğeri dükkanların sahiple- ri çoktan kalkmış ve çalışıyor olmalıydılar. Berberler ise kendile- rini traş edecek kölesi bulunmayan müşterilerin rahatlığı için sokaklarda tezgah kurardı. Bu sırada tacirler ve zanaatkârlar da mallarını sergileyip, işliklerini düzenliyor olmalıydılar. Harekete geçen, konuşan, tartışan, hazır yiyecek dükkanların- dan kahvaltı satın alan komşuların sesleri de bu yaygaraya ekle- nince Martialis'e hak vermeye başlayabiliriz. Romalıların çoğun- luğu büyük, kalabalık, kaynaşan şehirde serin, içe dönük vahala- rı andıran villalarda değil, apartman blokları ya da diğer adıyla insulalarda yaşamaktaydılar (Resim.l, bkz. s. 2). Bu apartmanlar rahatlık ve boyutları açısından büyük çeşitlilik gösterir, ancak böyle bir apartman dairesinde yaşayan herkesin bileceği gibi, ses geçirirlerdi. Pek çok modern Avrupa şehri bu kalabalık koşuşturma ve gü- rültü alışkanlığını yitirmişken Akdeniz çevresini, Güney Avrupa, Afrika ve Asya şehirlerini gören birisi eskiden buralardaki yaşa- mın nasıl olduğunu hâlâ hissedebilir. 1. Bahçe avlusu bulunan bir insula Bir aile günü nasıl karşılardı? Kuşkusuz hakkında bilgi edindi- ğimiz insanların çoğu varlıklı, okumuş, önemli, dikkat çeken ve güçlü kişilerdi. Arkeolojinin değilse de tarihin temel gerçeklerin- den birisi, bu insanların bizlere şiir ve düzyazılar, imparatorluk fermanları ve hukuk davaları, tarihi ve bilimsel çalışmalar, mek- tuplar aracılığı ile kendi zamanlarının öykülerini bıraktıklarıdır. Onlar dericilere, ressamlara, heykeltıraşlara, kuyumculara ve du- varcılara iş vermişler, ancak genel anlamda yaşamlarını süsleyen veya kolaylaştıran bu insanlar hakkında ayrıntılara girmemişler- dir. Bu nedenle bizler de söz konusu bilgiler için graffitiler, dük- kan tabelaları, reklam ilanları (evet, eski Roma'da da bunların hepsi bulunmaktaydı) ve benzer ama ikinci derecede önemli, raslantısal küçük hazinelere başvurmamız gerekmektedir. Arkeolojik olanlar kadar, tamamen tarihi delilleri de dikkate al- dığımızda ortaya çıkan tablo dengelidir. Zenginlerin muhteşem evleri ve gösterişli yapıları yanında, orta sınıf halkın konutları ve işlikleri de yer alır. Öte yandan, arkeolojinin rahatsızlık veren bir gerçeği de bir felaketi incelemenin günümüz bilimadamı için ne denli kazançlı olduğudur. Kent, doğal bir biçimde terke- dilirken insanlar tanrılarını, mutfak eşyalarını ve mobilyalarını da yanlarına alırlar. Oysa, şehir istila veya doğal bir afet sonucu yıkıldığında sadece tanrılar, kapkacak ve mobilyalar (eğer soyul- mamışsa) değil, insanların bir kısmı dahi ortalığa saçılmış halde kalır. Bin kul ve volkanik tozların altında kalan, diğeri ise yanan çamur içinde sertleşen Pompeii ve Herculaneum halklarının şanssızlıkları, Romalıların yaşantısının incelenebilmesi açısın- dan bizim şansımız olmuştur. İlk uyarıda şehri terk etmeyenler için kaçınılmaz son öylesine ani gelmiştir ki, bizler onların sıra- dan yaşamlarından bir günü olağanüstü biçimde - yarısı yenmiş yemekler, yataklarında hasta çocuklar, fırından yeni çıkmış müş- teri bekleyen ekmekler ile - yakalayabiliyoruz. Bu kitapta 'sosyal yaşam ve konuları' değil, günlük yaşamı, sıra- dan ve her günkü yaşantıyı -bir Romalı olmanın neye benzediği- ni- inceleyeceğiz. Öte yandan, başlangıçta sosyal koşullar ile ilgili olarak değinme- miz gereken birkaç genel nokta vardır. Bunlardan biri her yer- de karşılaşılan ve yaşamsal öneme sahip kölelerdir. Ekonomi kö- lelik üzerine kurulmuştur. Romalılar teknolojik hüner ve bilgi açısından endüstri devrimi yapabilecek yeterlikte olmalarına karşın, buna hiçbir zaman gerek duymamışlardır. Zira işçiler, ücret maliyeti açısından bedavaydı ve her yerde bulunabiliyor- du. Ancak, kuşkusuz ki, kölelerin de satın alınması veya yetişti- rilmesi, giydirilmesi, barındırılması, yiyecek ve içecek verilmesi gerekiyordu. Öyle ki, Seneca kölelerinin bakımı için harcadığı para konusunda şikayetçidir. Cato ise kölelerin masraflarını ve satışlarını tarım aletleri ve büyükbaş hayvanların ki ile bir tutar- dı. Roma'daki kölelerin (ve azad edilenlerin) sayısı o denli faz- laydı ki, bir örnek giyinmeleri konusundaki öneri, bu uygulama- nın kölelerin sayısal gücünü görünür hale getireceği endişesiyle reddedildi. Köleler her yerde ve - İmparatorluk ailesini etkile- yip, yönlendirecek görevlerden, büyük çiftliklerde (latifundia) sefalet içinde yaşamaya kadar - her konumda Roma toplumunu derinden etkilemekteydiler. Roma dönemi yaşantısının burada ele alınmayan ancak yine de yaşanan ve izlenen gündelik bir ayrıntısı ve ikinci bir özelliği de toplumun politik makamlar ve onların maddi derecelenmesi ile belirlenen kesin sınıflara bölünmesidir. Bu sınıflandırma içinde en başta senatörler sınıfı, sonra şövalyeler (equites) ve nihayet halk yer alır. İmparatorluk dönemine gelindiğinde ise aristok- ratlarla halk tabakası arasındaki eski ayrım etkisini tamamen kaybetmişti. Eski aristokrat sınıfı, son Cumhuriyeti şiddete sar- san iç savaşlar döneminde büyük ölçüde silinip gitmişti. Roma'da yaşamın modern çağda benzerini bulmakta zorlandı- ğımız üçüncü özelliği ise, güçlülerin ellerinde tuttukları şaşırtı- cı miktardaki varlıktır. Örnek olarak, Iulius Caesar vasiyetinde her bir Roma vatandaşına önemli miktarda para bırakmış, Marcus Agrippa masrafları kendi hesabından ödenmek üzere büyük kamu yapılarının inşaasını yürütmüştü. Sansürcü Cato zamanın- da bir işçi yılda 300 denarius kazanırken, aynı dönemde Scipio Africanus'un bir milyon dinarlık bir servete sahip olduğu söyle- nirdi. Caesar'ın çağdaşı ve ara sıra görüştüğü arkadaşı Triumvir Crassus ise, 50 milyon denarius değerinde emlak sahibiydi. Bu konuda belki zenginerkil Amerika ile ya da Hindistan'ın zengin eyaletleriyle veya petrol şeyhleriyle bazı benzerlikler görülebilir. Roma'nın ekonomisi üretim ve tarımdan çok, imparatorluk ve fetihlerle desteklenmekteydi; bu ekonomi için tamamen güven- li bir yol olmasa da, Roma'da inanılmaz bir servetin varlığı göz ardı edil- memelidir. Herkesin bu varlıkta payı yoktu. Ancak var- lıklı olanlar için yaşam kolaydı ve kölelik kadar Roma'nın üst ta- baka yaşantısını meşhur eden aşırılık ve yaşamda zarafete duyu- lan cazibe de çöküşe katkıda bulunan etkenlerdi. Günümüzde bir kişi merkezi ısıtmalı, akan suyu olan, sıhhi tesisatı dünyanın pek çok yerindeki modern örneklerden daha iyi planlanmış, do- kunulmamış ve boş bir Roma villası bula bilse, bu eve elektrik ge- tirtip, tesisatı modernliğin konforu ile yenileyerek kendisine mükemmel bir ev yaratabilirdi. Bu kitaptaki ayrıntılardan altı çizilmesi gereken ve günlük yaşa- ma aykırı olan dördüncü ve son sosyal konu ise hami-himaye edilen ilişkisidir. Bu da yine tüm toplumu ilgilendiren bir konu- dur ve karşılıklı bağ ve sorumluluklardan oluşan kuralları ile ge- lişmiş ve kentleşmiş Roma toplumundan çok, daha erken bir ka- bile kültürünün kalıntısıdır. Roma'da pek çok şey kolay ulaşıla- bilir ve anlaşılabilir olduğundan, bu müttefikliğin esasları da ki- şide şok etkisi yapar. Söz konusu olan ciddi ve önemli bir ilişki- dir ve toplum içinde bağlayıcı bir gücü vardır (kuşkusuz İmpa- ratorluk döneminde, İmparator için tüm halk koruyup, kolla- ması gereken kişiler - himaye edilecekler - olarak görülebilir). Bu sistem, hiç şüphe yok ki her iki taraftan da istismara açıktır. Buna karşın, söz konusu ilişki bizim de göreceğimiz gibi günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktadır. Öyle ise bir aile günü nasıl karşılamaktaydı? Şimdiye kadar açık- ladığımız nedenlerden dolayı, burada diğerlerine nazaran daha varlıklı bir aile ele alınacaktır - zira bunlar haklarında en fazla bilgiye sahip olduğumuz kişilerdir -, ancak topluma daha geniş açıdan bakmayı da ihmal etmeyeceğiz. SABAH Romalılar erken kalkarlardı: baba iş ilişkilerini düzenler, oğul- lar ve erişkin olmayan kız çocuklar eğitilirlerdi. Varlıklı bir evde, evin hanımının güneş doğmadan önce veya şafak vakti uyanma- sı beklenmezdi. Yerine getirilmesi gerekli tüm ev işleri kölelerin görevi idi. Buna karşın çabucak yataktan kalkmak ve giyinmek pek de zor bir iş değildi. Bir erkek veya çocuk, tuniği ile uyurdu ve kişinin konumuna bağlı olarak, o günün veya yılın hangi zamanı oldu- ğu bundan daha fazlasını gerektirmezdi. Köle veya işçi kısa bir tunik giyer, kış aylarında ise bunun üzerine daha kalın olan ve ayak bileklerine dek uzanan bir ikincisini geçirirdi. Bu giysi sa- de veya çok süslü olabilir, değişik ağırlıklıdaki yünlerden, hat- ta Hint veya Çin ipeğinden yapılırdı (bu, erkekler için kötü bir biçimse de, hoş görülmesine engel değildi). Şimdiki ile aynı yer- lerde, aynı yöntemlerle kaliteli pamuklu kumaş üretilen Mısır ile olan ilişkilere rağmen, bu tür dokumalar yaygın değildi. Bir Yunan adası olan Kos, ipek ticaretinde antrepo konumunda olup, ipek ve keten karışımından oluşan bir dokuma bu adada üretilerek Roma'ya gönderilirdi. Bu tür kumaşlar daha çok ka- dınlar tarafından kullanılmakta idiyse de, zengin renklerde ve narin kumaşlardan yapılmış göz alıcı giysiler giyen erkeklerin de bulunduğu bilinmektedir. Bu giyimin Romalı olmayan ve kadınsı tarzı, böyle giyinmeye pa- rası yetmeyenler için bir tür teselli olmalıydı. Bir sonraki bölüm- de de izleyeceğimiz gibi tuniğin daha sade modelleri erkeğin toplum içindeki yerinin bir göstergesidir. O halde ister uzun ister kısa olsun tunik, giyimi kolay ve rahat temel Roma giymişiydi (Resim.2, bkz.s.6). Ancak bu iki sıfat, Ro- ma vatandaşının kendine özgün ve seçkin giysisi "toga" için kul- lanılamaz (Resim.2). Bu kullanımı zor giysi, Roma ve uygarlık ile eşanlamlı sayılır; togayı giymek için de uygar bir kişilik gerek- li görülürdü. Bu giysiyi taşıyabilmeniz için gerçekten soylu olma- nız önemliydi, zira bu şekilde giyimliyken yersiz bir işe karışma- nız mümkün olamazdı. Toga büyük yarım daire şeklinde, yün- lü dokumadan yapılmış ve bu nedenle de ağır bir giysiydi. Önce sol omuzdan aşağı dökülür, sağ kolun altından dolaşır ve sonra arkadan sol omuzun üstüne çıkardı - sariye benzemekle birlikte saman ve benzeri bitkilerle doldurulur, sahiplerinin zevkine ve- ya maddi gücüne göre değişik kalınlık ve rahatlıkta olurdu. Me- zar stelleri üzerindeki sahneler, pek çok Romalı ve taşralının hiç de yokluk çekmediğini düşündürür - zira bunlarda kalın, şişkin şilte ve yastıklar, oymalı kaide ve bacaklar, süslü dokumalar be- timlenmiştir. Yatak odaları çok büyük olmayıp, arkadaşların kabul edildiği oturma odalarından ziyade sadece uyku için kullanılan mekan- lardır. Bu odaların günümüz anlayışına aykırı olan bir özelliği (korunmuş olan boyalardan öğrendiğimize göre) Pompeii kır- mızısı hatta siyah gibi çok koyu renklerde boyanmış olmalarıdır (koyu renkteki badanalar Üçüncü Stil diye tanınan ve yaklaşık I.S. 100-160 arasına tarihlenen duvar resimlerinin tipik özelliği- dir). Oda mekanını "göz yanıltıcı resimle" genişletme tekniği iyi bilinmekle beraber, Romalılar bugünün insanı gibi açık renkler kullanarak oda mekanının farklı algılanmasını sağlayacak zevke sahip değildiler. Bu özellik odaların kabuller için kullanılmayı- şı, Roma evinin bahçe veya bir çeşit ışıklık çevresinde inşa edile- rek parlak Akdeniz gökyüzünün ışığından yararlanılması, ya da sadece farklı bir zevki yansıttığı düşünülerek açıklanabilir. Oysa 10 Roma evlerinin de, İtalyan evlerinde halen olduğu gibi yağmur- lu kışlardan ziyade, bunaltıcı yaz sıcakları göz önüne alınarak dekore edilmesi beklenirdi; zira parlak ışık rengi emer ve koyu renkler de sıcağı arttırır ve tutar. Gerçekten zengin ve ayrıcalıklı kişiler ise, kalabalık Roma'da değil ama sayfiye ya da deniz kenarındaki evlerinde, yatak odası konusunda daha fazla seçenek sahibiydiler ve genişleyecek yer- leri vardı. Genç Plinius, kendi durumundaki diğerleri gibi bir- den fazla yere sahipti ve bize şehir dışındaki bu sayfiye evlerini ayrıntılı olarak anlatan mektuplar bıraktı. Kıskandıracak konfo- ra haiz bu evlerde değişik yatak odaları, mevsimlere uygun ye- mek odaları ve ev halkının gürültüsünden kaçmak için sakin kö- şeler bulunuyordu. Odada yatağın yanısıra yer alan diğer eşyalar arasında giysiler ve değerli eşyaların konulduğu dolaplar, masa, sandalye ya da ta- bure, ayaklı şamdanlar sayılabilir. Köleler saçlarını ve makyajını yaparken evin hanımı kilitlenebilir mücevher kutusunu yanın- da taşıyor olmalıydı. Öğle banyosundan veya uzun süre açık ha- vada kaldıktan sonra, hanımın tuvaletinde ufak tefek rötuşlar yapılması veya makyajının yenilenmesi gerekebilirdi. Ovidius 2. Toga, tunik, sandaletler ve tek parça ayakkabılar onun kadar hafif, uzun ya da güvenli değildi. Kumaş kıvrımları korunmak amacıyla veya saygı işareti olarak başın üzerini örtebilirdi; bu kullanımın bir örneğini Augustus'un Barış Sunağı'nda ki (Ara Pacis) dini törenlerde betimlenen İmparatorluk ailesin- de izleyebilmekteyiz. Toga'da bir kıvrım, cep olarak da kullanı- labilirdi. Toga, bu kıyafeti taşıyan kişinin makamının görsel ola- rak tasdiki anlamına gelmekteydi. Toga kuşkusuz çok soylu bir görünüşe ve çok sembolik bir an- lama sahip olmakla birlikte, bu denli kullanışlı bir giysi değildi. İ.S. 1.yüzyıldan itibaren tedrici olarak gözden düştü. Tunik ve pelerinler daha alışılmış gündelik kıyafetler haline geldiler. Erkek togasını giymeden önce soğuk su ile hızlı bir şekilde yı- kanırdı, zira günün esas banyosunu öğleden sonra hamamda ya- pacaktır. Dişler, günümüzde kullanılan diş tozları veya sigara tir- yakilerinin diş macunlarından farklı olmayan ponza taşı veya boynuz tozu ile temizlenirdi. Artık bu tür temizleyicilerden me- det ummayacak durumdaki kişiler içinse altın bantlarla tuttu- rulmuş ve "fildişi"den yapılmış takma dişler hazırdı. Yataktan kalkan çocuk, gece çıkardığı muska (amulet) veya mührü (bulla) yeniden takmaya özen gösterirdi. Bu tür koruyu- cu simgeleri taşımak çok yaygın bir alışkanlıktı. Bunlar değişik 7 aletlerle temsil edilir, en sık phallos biçiminde görülürdü. Phallos'un Yunanis- tan'daki gibi Roma'da da önemli koruyucu bir an- lamı olup, kişisel ve toplumsal pek çok bağlamda şeytanı kovan bir semboldü. Muskalar, pandantif veya bazen çok küçük halka- lar halindeydiler. Bu halkalar kızlar için doğumlarından sekiz, erkekler içinse dokuz gün sonra yapılan isim verme töreni sıra- sında, çok küçük bebeklerde kullanılıyor veya onların boyunla- rının çevresine takılıyor olmalıydılar. Özgür bir çocuğun bu şe- kilde daima korunacağına inanılırdı. Bir fakire ait mühür muh- temelen deri bir kılıfta, soylu doğumlarında ise altın kılıfta sak- lanıyordu. Evin hanımına gelince, o daha karmaşık iç çamaşırları giyer- di. Kadın akrobatlar üst kısmı basit bir kuşağı andıran, bikiniye benzer giysilerle tasvir edilmişlerdi; aynı biçime duvar resimle- rinde ve mozaiklerde de rastlanır, şiirlerde değinilirdi. Ancak hanımlar için daha başka korsaj olanakları bulunduğuna dair ipuçları davardır; örneğin Ovidius (Ars Amatoria, III.274-5) kü- çük göğüslüler için alttan destek yapacak yastıklar önerir. Lond- ra'da, özenle yapılmış bir deri bikini altı bulunmuştur. Bu giysi 3. Bir Roma yatak odası büyük olasılıkla sahneye çıkan birisine aitti ve iç giyim üretimin- deki mükemmelliği göstermektedir (bu giysinin hijyenik korun- mayı sağlamak için kullanıldığı öne sürülmekle birlikte, betim- lemelerde bu şekilde giyinmiş akrobat bir kızın yer alması ikin- ci olasılığı kuvvetlendirmektedir). Romalı kadınların giysileri genelde bol olduğu için, korse kullanımı bir zorunluluk değildi. Göğüs bantları, sade elbiseler ve peştamallar en sık rastlanan iç çamaşırlarıydı. Sade bir içliğin üzerine tunik ve bunun da üzeri- ne elbise giyilirdi. Bir hanımın hazırlanması ve tuvaleti kocasınınkinden daha uzun süreceğine göre, kadınların giyimlerini ayrıntılı olarak ele almadan önce biraz duralım ve yatak odasına şöyle bir göz atalım (Resim.3). Bir insulanın küçük ve sıkışık dairelerinde (genellikle tavan yükseldikçe daire küçülür ve fiyatı da ucuzlar) ayrı yatak odala- rının lüksü bulunmaz. Bir villa veya büyük bir dairede, mesela bir dükkan sahibinin işyeri üstündeki evinde, birden fazla yatak odası vardır - üstelik bu durum sadece aile halkı değil, karı ve koca için de geçerlidir. Arkeolojik ve yazılı bulgular eşlerin her zaman birlikte yatmadıklarını göstermektedir. Yataklar genellik- le tek kişiliktir ve nadiren aynı odada iki yatak yer alır. Herculaneum'daki bir örnekte birbirine dik açı yapacak şekilde yerleşti- rilmiş böyle iki yatak ele geçmiştir.

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.