ESKİ ESERLER HUKUKU VE TÜRKİYE * Doç. Dr. Ahmet MUMCU II. TÜRKİYE'DE ESKİ ESERLER HUKUKU ** 1. Ana İlkeler: A) Anayasa Hükmü : 1961 Anayasası, şimdiye kadar anayasal bakımdan benimsen meyen yepyeni bir hüküm getirerek, Devleti, tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtları korumakla yükümlü tutmuştur. Böylece eski eserler hukuku, temelini artık Anayasanın içinde bulmaktadır. An cak, Anayasanın belirttiğimiz hükmü, «Sosyal ve İktisadî Haklar ve Ödevler»i kapsayan Üçüncü Bölümün, «Öğrenimin Sağlanması»- ndan bahseden 50. ci Maddesinin son Fıkrasını oluşturmaktadır ve kanımızca, yalnız vatandaşların eğitiminden bahseden bir madde içinde bulunması, teknik bakımdan sakattır. Nitekim bu Madde nin Kurucu Meclise getirilen ilk biçiminde böyle bir hüküm yok tu. İstanbul Üniversitesi'nin hazırladığı Projenin de hiç bir yerin de eski eserler hukuku ile ilgili bir ibare görülmüyor. Yalnız, Siya sal Bilgiler Fakültesi Tasarısının 34 ncü Maddesi geniş bir düzen leme öngörüyor. Fakat bu hüküm Kurucu Meclis'e sunulan esas Tasarı'da göz önüne alınmamıştır. Tasarının söylediğimiz Bölümü nü hazırlayan 1. Numaralı Tali Komisyon'da eski eserlerle ilgili herhangi bir görüşme olmamıştır. Tasan, Kurucu Meclis Genel Ku rulu'nda görüşülürken, 50. nci Maddeye Devletin eski eserleri ko ruması hakkında bir hüküm eklenmesi Hakkı Kâmil Beş ve Hüse- * Makalenin ilk bölümü için bk.: AÜHFD, xxvı/34, s. 45-78., ** Bu Makale basımevinde dizildikten sonra, Kültür Bakanlığı kaldırılmış ve bu örgütün konumuzla ilgili görevleri tekrar Millî Eğitim Bakanlığı na devredilmiştir. Bu nedenle Makalede geçen «Kültür Bakanlığı» ibarele rinin «Millî Eğitim Bakanlığı olarak okunmasını rica ederiz. 42 Doç. Dr. Ahmet MUMCU yin Ulusoy tarafından önerilmiş böylece eski eserler hukukunun temel ilkesi Anayasaya son anda girmiştir. Öneri olumlu karşılan mış ve üzerinde geniş görüşmeler olmuştur. Millî Birlik Komitesi'n- de yapılan tartışmalar sırasında Sami Küçük bu hüküm üzerinde konuşaralk, eski eserlerin korunmasının özel bir kanunla yapılma sı hakkında açıklayıcı bir bir ibare yazılmasını önermişse de, bu konuda Devlete istediği düzenlemeyi yapması hususunda özgürlük tanınarak, sözü geçen Fıkra son biçimini almıştır53. Görülüyor kî bahis konusu hüküm son anda Anayasa'ya eklenmiş ve o yüzden teknik bakımdan tam anlamı ile gerçek yerine konulamamıştır, Kazuist bir metotla hazırlanarak her kurum için titizlikle uzun hü kümler getiren ve eski eserlerin Türk Kültürü bakımından büyük önemini de kabul eden Anayasa bu konuyu bağımsız bir madde ile düzenleyerek Devletin eski eserleri 'koruma yükümünü biraz daha açıklamalıydı. Özellikle Asar-ı Atika Nizamnâmesi'nin (AAN) yoru mu için böyle bir hüküm önem kazanırdı. Bu noktanın önemine yeri geldikçe değinilecektir. Mamafih 50. ci Maddenin son Fıkrası hükmü Türk Eski Eserler Hukuku için çok büyük bir aşamadır ve Anayasa'ya biraz da tesadüfen giren bu hükmün ışığı altında pek çok sorunları çözümlemek kolaylaşacaktır. B) Eski Eserlerin Tanımı ve Mülkiyet Sorunu : Anayasamız «tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtları koru mayı sağlamak»la Devleti görevlendirmiştir. Bu anayasa hükmünün gereğini yerine getirebilmek için Devlet «tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtlar »m ne olduğunu bilmelidir. Bunu da bize tanı tacak tek kaynak AAN olmaktadır. Halen kanun gücünde olduğu Anayasa Mahkemesi'nce kabul edilen54 bu Nizâmnâmedeki «asar-ı atika» deyimi şüphesiz Anayasamızın bahsettiği «tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtlar»dan biraz farklıdır. Zira Nizamnamenin 5. ci Maddesi «Hükûmet-i Osmaniyenin tasarrufunda bulunan ara- 53 Kurucu Meclis'te ve Millî Birlik Komitesi'nde bu konularla ilgili olarak yapılan görüşmeler için bk. : ÖZTÜRK, Kâzım; İzahlı, Gerekçeli, Anabel- geli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Ankara 1966, s 2105 vd., 2114 vd. 54 «Kanun olmayan ve bir kanuna da dayanmayan bu Nizâmnâmenin hüküm lerine göre ceza tayininin Anayasa'nın 33 ve 107'ci maddelerine aykırı olduğu», Mucur Cumhuriyet Savcılığınca iddia edilmiş ve bu iddia Mucur Asliye Ceza Mahkemesince yerinde görüldüğünden sorun Anayasa Mah- kemesi'ne gelmiştir. Anayasa Mahkemesi, 6.VII.1965 tarihli ve Esas 1965/16, Karar 1965/41 numaralı hükmü ile iddiayı yerinde görmemiş, AAN'nin kanun gücünde olduğunu doğru bir gerekçe ile hükme bağla mıştır. ESKI ESERLER HUKUKU VE TÜRKIYE 43 zide vaktiyle sakin olan alelumum akvam-ı kadimenin sanayi-i ne fise ve ulûm ve edebiyat ve edyan ve hirfete müteallik bilaistisna kâffe-i muzaharat ve her türlü mamûtâtı asar-ı atikadan maduttur» demektedir. Şu duruma göre bugünkü Türkiye Devletinin sınırları içindeki topraklarda bulunan ve eskiden yaşamış kavimlerin güzel sanatlara, ilimlere, edebiyata, dinlere ve diğer sanatlara mahsus her türlü malları eski eserdir. Bu tanımın genişliği ve her türlü eski eseri eski eserler hukukunun kapsamına soktuğu açıkken Ni zâmnâme, bugünkü kanun tekniği bakımından sakıncalı ve yeter siz bir biçimde «meselâ» kelimesinden sonra bu eserleri bir bir saymak zorunluğunu duymuştur. Öyle ki, «eski» olan her türlü mal bu «misallersin içine girmektedir. Bu uzun sayımın, Nizâm nâmeyi uygulamakla yükümlü olanlara bir kolaylık sağlaması dü şüncesiyle konulmuş bulunması mümkündür.. AAN, 5. ci Maddesin deki bu tanımla da yetinmemiş, 6. cı Maddede eski eserlerin dağı nık ve parçalanmış olsa bile her türlü «bakaya» ve «keseratı»nın, parçalanmış tuğlalar ve cam kırıklarına kadar eski eserler hukuku nun konusunu oluşturduğunu hükme bağlamıştır. 5 ve 6. ncı mad delerin bu uzun ve her türlü eski malı kapsamına alan tanımı, kanı mıza göre, Anayasa ile ilk önemli çelişmeyi oluşturmaktadır. Ger çekten Anayasa yalnız «tarih ve kültür değeri olan» eserleri koru makla Devleti yükümlü tutmuştur. (Daha önce de uzunca inceledik ki, her eski malın böyle bir değeri olduğu ileri sürülemez. Anaya samız eski eserler hukukunun konusuna sadece «değerli» şeyleri sokmakta, halbuki AAN, yukarıda eleştirilmesini yaptığımız «za manca eskilik» ölçüsü ile her eski malı Devletçe korumaktadır. Ka nımıza göre, Anayasanın bu hükmü karşısında eski eseri tekrar tanımlamak gerekmektedir. Yeni bir kanunla bu işin yapılması ge cikirse, eski eserin tanımı yüzünden çıkacak bir yargısal uyuşmaz lıkta sorunun Anayasa Mahkemesi'ne getirilmesi şarttır. Ancak bu sorunun çözümünden sonra Türk Eski Eserler Hukuku doğru bir gelişme yönüne girebilir. Bununla birlikte, AAN'nin eski eser tanımı henüz Anayasaya uydurulmadığı için, şimdiye kadar yapılan uygulamayı bu araştırmamızda bir kenara itmek, gerçeklerden ayrılmak olur. O yüzden AAN'nin tanımını şimdilik kabul etmek ten başka bir çare de yoktur. Eski eserler hukukunda en önemli sorunun Mülkiyetten çıktı ğını daha yukarılarda söylemiş ve bu hukuk dalındaki üç çeşit sis temin de doğrudan doğruya mülkiyetin saptanması probleminden doğduğunu belirtmiştik. AAN, bu üç sistemin en katı olanını be nimsemiş ve 4. cü 'Maddesinde temel bir hüküm koyarak eski eser lerin mülkiyetini Devlete hasretmiştir. Nitekim, sözü geçen Madde- 44 Doç. Dr. Ahmet MUMCU de gerek Devlete gerek (kişilere veya cemaatlara ait olsun her tür lü «arazi ve emlâkte», «mevcudiyeti bilinen» ya da «ileride keşfolu- nacak» her çeşit anıtlar ve taşmıMaşmmaz eski eserlerin «cümle- sı»nin Devlet malı olduğu belirtilmektedir55. Hüküm kesindir. «Var lıkları bilinen» ya da «ileride bulunacak» her türlü eski eser Dev letin malıdır. AAN, eski eseri «zamanca eskilik» ölçüsü ile sapta dığına göre, bu hüküm gereğince çevremizde bulunan her tür es ki eser Devlete aittir. Böylece bu eserlerin «keşif ve muhafazasıy- la bunları toplamak ve müzelere vazeylemek hakkı Hükümete ait tir. Mülkiyet konusundaki bu kesin ilke acaba Anayasa ile bir ça tışma meydana getirebilir mi? Biliyoruz ki Anayasanın 50. ci Mad desinin son Fıkrası Devleti yalnız «Tarih ve kültür» değeri olan eser ve anıtları «korumayı sağlamakla» yükümlü tutmuştur. Bu «koruma» acaba nasıl gerçekleştirilebilir? Devletin herşeyden ön ce «kültür ve sanat» değeri olan eser ve anıtları koruması gerek tir. Bu da biraz yukarıda belirtilen, eski eserin tanımı sorunundan çıkan doğal bir sonuçtur. Şu durumda zamanca eski olan her ese ri korumayı sağlamakla Devlet yükümlü değildir. Kültür ve tarih değeri olan eser ve anıtlar ise, kanımızca, ilkönce kamulaştırma yoluyla Devlete maledilerek korunabilirler. Zira Anayasa'nm 36. cı Maddesine göre, özel kişiler elinde bulunan malların mülkiyet do kunulmazlığı asıldır. Bu hak ancak «kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir»^. Sınırlama işlemlerinin en önemlisi de kamulaş tırmadır. Anayasa 38. ci Maddesinde, kamu yararının olduğu haller de yalnız taşınmaz malların bedeli peşin verilerek kamulaştırıla- bileceğini öngörmüştür. Halbuki taşınır mallar için böylesine ge niş bir hüküm yoktur. Sadece, olağanüstü yönetim usullerinden bahseden 123. cü Maddede «vatandaşlar için konulabilecek para, mal ve çalışma yükümleri ile bu hallerin ilânı, yürütülmesi ve kal dırılması ile ilgili usuller kanunla düzenlenir» hükmü vardır56, tm- 55 Madde, îslâm güzel sanatlarına ait bütün taşmır-taşınmaz eski eserlerin de Devlet malı olduğunu belirtiyor. Bugün için, geçmişe intikal eden Os- manlı-Islâm uygarlığına ait eserlerin ANN kapsamına gireceği şüphesiz dir. Ancak, ANN hazırlandığı sıralarda îslâm Devleti henüz yaşadığından, bu uygarlığın daha geçmişe ait olmadığı, o yüzden îslâm eski eserlerinin 5 ve 6. cı maddeler kapsamına giremeyeceği yolunda bazı duraklamalara engel olmak için bu hükmün konulduğu kanısındayız. 55b Nitekim bk. : HIRSCH, Ernst; Verfassung der türkischen Republik, Frank- furt-Berlin 1%6, s. 121. 56 Geniş bilgi için bk.: ONAR, Sıddık Sami; İdare Hukukunun Umumî Esasları, Cilt III, (3. cü Bası), İstanbul 1967, s. 1574 vd. ESKİ ESERLER HUKUKU VE TÜRKİYE 45 di, taşınır eski eserlerin ortaya çıkması ya da bunlara uzun süre den beri sahip bulunulması «olağanüstü» bir hal değildir. Bu du rumda, AAN'nin 4. cü Maddesi hükmüne dayanarak, taşınır eski eserlerin de Devlete ait olacağını mutlak biçimde iddia etmek, Ana yasamızın lâfız ve ruhuna aykırı olmaktadır. Bununla beraber, ANN'nin Anayasa'ya aykırılığı, Anayasa Mahkemesi'nce hükme bağ lanmadığı için, bu Nizâmnâmenin sözünü ettiğimiz 4. cü Maddesi ni araştırmamızda esas kabul etmek gereklidir. Ancak, yeri geldik çe, bu hükmün doğurduğu çelişmeleri de göstermeye çalışacağız. Anayasa'nın öngördüğü «koruma»nm ikinci yolu da, eski eser ler üzerindeki özel mülkiyet hakkını sınırlayabilmektedir. Bu, 36. cı Maddeye uygun bir koruma yoludur. ANN'nde de bu hükmü destekleyecek bir ilke vardır. Şu anlattığımız duruma göre, ANN gereğince, taşınır veya ta şınmaz olsun, ileride ortaya çıkacaklar da dahil olmak üzere, bü tün eski eserler Devletin malıdır. Yâni kamu mallandır. Anayasal hükümlerle bağdaştırılabildiği ölçüde, eski eserler kamu malları nın bütün ayrıcalıklarından yararlanırlar. Kamu mallarının huku kî statüsü, idare hukuku kurallarına göre saptanır. Bu konuda ay rıntılara girerek gereksiz açıklamalarda bulunmayacağız57. Esıki eserlerin hukuki statüsünü incelerken taşınır ve taşınmaz malları ayrı ayrı göz önüne almak zorundayız. Zira mevzuatımız bakımından her iki tür eski eser arasında farklar vardır. 2. Taşınır Eski Eserler : A) Bulma Yolları: Taşınır eski eserler çeşitli vesilelerle ele geçebilir. Bir yapınm temeli kazılırken tesadüf sonucu bulunabilirler. Gene herhangi bir raslantı, bu tür eski eserleri karşımıza çıkarabilir. : Eski bir evin yılkımı sırasında, bir kanal yapımı esnasmda v.b.. Gene bilimsel bir amaç olmadan define ararken böyle eski eserlerle karşılaşabiliriz. Salt böyle malları bulmak amacıyla yapılan bilimsel kazılar da ta şınır eski eserleri elde etmenin en çak başvurulan yolları arasında dır. Mevzuatımız açısından mülkiyet sorununu çözümlemek, bu bulma yollan ile yakından ilgilidir. Bu konudaki iki ana düzenle me, ANN ile Medenî Kanun birbirinden oldukça farklı hükümler 57 Kamu mallarının hukukî durumu için bk.: ONAR, II, s. 1287 vd. 46 Doç. Dr. Ahmet MUMCU getirmektedirler. 0 yüzden ilkönce bu iki düzenlemenin çözüm yol larını incelemek gerekmektedir. B) Mülkiyet Sorunu: a) AAN'ne göre : Nizâmnâmenin mülkiyet konusundaki temel ilkesi taşınır mallar için de bahis konusudur. Eski eser niteliğini haiz bütün taşınır malların mülkiyeti Devlete aittir. ANN'ndeki şartlara uygun olarak bulunan taşınır eski eserlerin sahibi Devlet tir. Ancak Devlet, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü (EEMGM) tarafından verilecek karar sonunda, yalnız kazı sırasın da bulunan taşınır eski eserler arasından değersiz olanları «arazi nin sahibine» geri verebilir (M. 12). Şu duruma göre, kazı sonucu bulunan eski eser değersiz ise, devlet mülkiyeti ilkesi ortadan kal kar. Buna da Devlet kendisi karar verir. Bu eşyalar artık alelade ta şınır mal durumuna gelmiştir. Dikkati çeken başka bir nokta da bu malların, bulana değil, içinden çıktığı «arazi»nin sahibine geri ve rilmesidir. Burada MK hükümleri ile bir benzerlik göze çarpmak tadır. AAN'nin taşınır eski eserler hakkındaki hükümlerinin mülki yet ve ikramiyeye ilişkin olanları MK'un kabulünden sonra yürür lükten kalkmış bulunması gerektir. Bu en doğal bir hukulk kuralı dır58. b) Medenî Kanuna Göre : MK, «menkul mülkiyetinin aslen iktisabı yolları» arasında saydığı «define» ve «fennî kıymeti haiz eşyalar» hakkında koyduğu hükümlerle taşınır eski eserlerin de durumunu saptamıştır (M. 696 ve 697). MK, «define» ile «fennî kıy meti haiz» eşyaları birbirinden ayırmıştır. Ancak, bir define, bilim-- sel bir değer de taşıyabilir. Bu nedenle definenin özellikleri kısaca incelenmelidir. (i). Bulunmuş taşınır eşyalar, bir başika eşya içinde saklanmış olmalıdır. Açılkta duran, kolayca görülüp bulunacak taşınır ımallar define sayılmaz. Definenin içinde saklandığı mal taşınır ya da ta şınmaz olabilir. Define niteliğini haiz mal örneğin, eski bir sandı ğın gizli ve dışarıdan bırakıldığı zaman anlaşılmayan özel bir bö lümünde bulunabileceği gibi59, duvar içine saklanmış, tavan arası- 5s Bk. : SAYMEN-ELBİR, Türk Eşya Hukuku, İstanbul 1954, s, 448 vd. Ay rıca, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararma göre, ANN'nin MK'a aykırı olmayan hükümleri yürürlüktedir (20.111.1963 tarihli ve 3/6 sayılı karar). Bk. : OLGAÇ, Senai; Türk Medenî Kanunu Şerhi, istanbul 1969, s. 698. 59 STAUDINGERS Kommentar zum Bürgeriichen Gesetzbuch, III/l, (10. cu Bası), München, Berlin u. Leipzig 1935, s. 616. ESKİ ESERLER HUKUKU VE TÜRKİYE 47 na gizlenmiş, bir evin temeline ya da bir bahçenin herhangi bir ye rine gömülmüş olabilir60. (ii). Define niteliğini taşıyan mallar bulunmasından çok uzun bir süre önce, başka bir eşya içine saklanmış olmalıdır. Bu süre nin niteliği hakkında tam bir ölçü yoktur. Örneğin bir kişinin ana ve babası tarafından gömüldüğü anlaşılan altınlar, define sayılma maktadır61. Eşyaların niteliğinden bu özellik çıkarılabilir62. Örneğin, bulunan altın paranın üstündeki basılı tarihe göre.. Ancak bütün bu ölçülerin kesin olmadığı kabul edilmelidir. (iii). Definenin bir maliki olmadığı durum ve şartlara göre kesin sayılmalıdır. Define ancak sahipsiz duruma gelmiş taşınır mallar için bahis konusudur. Lukata ile definenin en önemli farkı da budur63. (iv). Bulunan eşyalar «değerli» olmalıdır. Bu, iktisadî ya da bilimsel bir değer olabilir. Her iki ölçüye göre değersiz sayılabile cek eşyalar define değildir. Bu son noktada «define» ile «bilimsel değer taşıyan» eşyalar arasındaki fark da belirtilmektedir. Yukarıdaki özelliklere sahip, ancak «bilimsel» bir değer taşımayan define, MK'na göre eski eser de sayılamaz. Bu tür defineler, içinde bulunduğu malın sahibine ait olur. Alman Hukukundaki ölçüyü MK. kabul etmemiştir. Al man MK'nda define, bulanla içinden çılktığı malın sahibi arasında eşit olarak bölüştürülür64, isviçre Hukuku, bu .konuda bulana mül kiyet hakkı tanımamış, onu ancak belli ölçüde bir ikramiyeye lâ yık gönmüştür.. Define bilimsel değer taşırsa mülkiyetinin Devlete geçmesi gerektir. Hem AAN, hem de «kimsenin mülkü olmayıp da ...ilmî kıymeti haiz bulunan» eşyaların Devletin malı olacağından bahseden MK 697. ci Maddesi hükümlerinin ışığı altında, eski eser niteliği taşıyan definenin Devlete ait olacağını kabullenmek zorun ludur. Böylece bu noktada AAN ile MK hükümleri birleşmektedir- «AKİPEK, Jale G.; Türk Eşya Hukuku, İkinci Kitap, Ankara 1971, s. 270-271. «Yargıtay 3. cü Hukuk Dairesinin 24.IX.1962 tarihli ve 7771/6677 sayılı Karan (OLGAÇ, s. 696). a AKİPEK, s. 271. 63 Ay. yer. 64 Bk.: STAUDINGER, s. 617.. Alman Hukukunun çözüm yolu Roma Hu kukuna uygundur. BK.: WOLFF, Martin; Lehrbuch des Bürgerlichen Rechts, III, (8. ci Bası), Marburg 1929, s. 273. 48 Doç. Dr. Ahmet MUMCU ler. En önemli sorun gerek define, gerekse define olmayan sahip siz taşınır malların ©ski eser olup olmadıklarını saptayabilmektir. Bu konuda, yazımızın birinci bölümünde (AÜHFD - XXVI/3-4, s. 47-50) verdiğimiz ölçülerin geçerli olması düşünülebilir. Yâni, AAN'nin «zamanca eskilik» ölçüsü dışında, başka özelliklerin de göz önüne alınması, eskilik niteliğinin ise mutlak olarak kabul edilmemesi amaca daha elverişlidir. Zaten Anayasa'nm yukarıda belirttiğimiz hükmü de yalnız «tarih ve kültür değeri» olan eserlerin korunmasını öngörmektedir. MK'nun 697. ci Maddesi hükmünde, belirtilen eşyaların Devlete ait sayılması için bazı şartlar vardır: Bu eşyalar, kimsenin olma yacak, yâni sahipsiz bulunacaklardır. Bu özellik yanında sözü ge çen eşyaların, «mühim ve ilmî» değer taşıması gerektir. Bu özel likler gerçekleşirse, eşyalar Devlet malı olur. Dikkate değer nok ta, ne kadar değerli olursa olsun, sahipli esıki eserlerin Devlet ma lı sayılmamasıdır. Bu hüküm, AAN'ne aykırı, ancak Anayasaya uy gundur.. Bu konuda söylenecek son söz, MK'nun 697. ci Maddesine giren eşyaların, define niteliği taşımamasıdır. Define niteliğindeki eski eserler, gerekli ölçülere sahipseler, yukarıda söylediğimiz gi bi, 697. ci Madde hükmüne kıyasla Devletin mülkiyetine geçmeli dirler. Bulanın yükümlülükleri bakımından da AAN ile MK arasında çatışma çıkmaktadır. Bu tür malları bulanlar —kanımıza göre— define hakkındaki hükümlere bağlıdırlar. Bu hükümlerde ise bu lanın Devlete karşı hiçbir yükümlülüğü yoktur. Define bulan bu takdirde Devlet karşısında nasıl sorumlu tutulacaktır? 697. ci Mad dedeki eşyaları bulanlar için de ayni sorun karşımıza çıkmaktadır. İşte bu noktada ANN'ne atıf yapmak düşünülebilir ANN'nin 9. cu Maddesine göre «tasarruf ettiği arazide eski eser bulan herkes» en geç bir hafta içinde Devlete haber vermek zorundadır. Bu hük me uymamak cezayı gerektirir. Gene aynı Maddenin son Fıkrasın da, araziye tasarruf etmeyen eski eser bulucularının da bu hüküm lere uyması belirtilmiştir. MK'nun 697. ci Maddesine göre, bilimsel değer taşıyan eşya ların mutlaka define özelliklerine sahip olması gerekmediği belir tilmişti. Bu nokta uygulayıcıya daha geniş hareket imkânı sağlaya bilirse de 697. ci Madde pratikte büyük ölçüde define dolayısıyla bahis konusu edilmektedir. ESKİ ESERLER HUKUKU VE TÜRKİYE 49 C) İkramiye: Bilimsel değeri olmayan definede doğal ki, Devletin ikramiye ile bir ilişkisi yoktur. Bu tür defineyi bulan, onun sahibi sayılan kişiden, yâni definenin içinde bulunduğu malın malikinden, hak kaniyete uygun bir ikramiye isteyebilir. Ancak bu ikramiye, define nin değerini aşamaz. Faıkat bu ıkomuda malik ile bulan arasmda başka türlü bir anlaşma da yapılabilir65. İkramiye, defineyi bula na verilir. Böyle bir definenin varlığını ihbar edene ikramiye veril mesi MK'un 696. cı Maddesine göre bahis (konusu değildir66. Defi ne konusundaki anlaşmazlıklar adalet mahkemelerinde çözümle nir. MK'un 697. ci Maddesine göre, bilimsel değeri olan sahipsiz eşyaları bulana hangi esasa göre ikramiye verilecektir? Sözü geçen Maddeye göre, bu tür eşyaları bulanlara Devlet, bunların değerinin tamamına kadar ikramiye verir. AN'N'ne göre ise, eski eser bula na, bulunan eserlerin değerinin yarışma kadar ikramiye verilir. Bu durumda genel hukuk ilkelerine göre ANN'nin 9. cu Maddesindeki ikramiyeye ilişkin hükmün yok sayılması ve MK'un 697. ci Madde sindeki ölçüye göre davranılması, özellikle eski eser kaçakçılığına engel olunması bakımından önemlidir. Ancak, uygulamada Devlet, ikramiye konusunda tutucu davranmaktadır. Define, bilimsel değer taşırsa, yâni eski eser ise ne olacaktır? Definenin eski eser olup olmadığı konusundaki anlaşmazlıklar ada let mahkemelerinde çözümlenir. Definenin eski eser olduğu kesin likle saptanırsa, ikramiye üzerindeki anlaşmazlık idarî dava konu sudur67. Eski eser niteliğindeki definenin mülkiyeti, içinden çıktığı malın sahibinden Devlete ıgeçmektedir. MK'un 696. cı Maddesine göre, bu malik, defineyi bulana gerekli ikramiyeyi ödemişse, Dev letten hem bu miktarı isteyebilir, hem de ayni Kanunun 697. ci Maddesine göre, «malların değerinin tamamına» kadar kendisi ipin de ikramiye talep edebilir68. « Bk.: OLGAÇ, s. 697. «Yargıtay 4. cü Hukuk Dairesinin 26.IX.1949 tarihli ve 4781/4833 sayılı Ka rarı (OLGAÇ, s. 697). 67 Danıştay Genel Kurulu'nun 3.XII.1949 tarihli ve 519/282 sayılı Kararı (OL GAÇ, s. 697). Ayrıca bk. : Danıştay 12. ci Dairesi, E/966-2793, K. 967/1698. Bk.: ÖZEREN, Ahmet - DÜNDAR, Erol - DÎKBAŞ, Orhan - Akyüz. UZDEM; Belirli konularda Bütün Emsalleri İle Danıştay Kararlan, Ankara 1969, s. 111, Nr. 365. 68 Aksi görüş için bk.: AKÎPEK, s. 273. Yazara göre «define niteliğindeki ilmî eşyayı bulan malikten başka birisi ise» hem bulan hem de malik «ik 50 Doç. Dr. Ahmet MUMCU Taşınır eski eserleri bulanların ikramiye isteyehilmeleri için, AAN'nm 9. cu Maddesi hükmünde belirtilen ihbar yükümlülüğüne uymaları gerektir ve yetişir. Ancak, doğaldır ki, bulunan mala za rar verilmesin65. D) Taşınır Eski Eserlerin Korunması. a) Devlet Elindeki Taşınır Eski Eserler: Gerek AAN, gerekse MıK hükümlerinin taşınır eski eserlerin mülkiyet ve ikramiye konusunda birleştiği ve ayrıldığı noktaları gördük. MıK ve AAN'ne göre, eski eser sayılıp Devletin mülkiyetine geçen eski eserler nasıl korunacaktır? Bu tür eserler Devletin ma lı olunca, korunma sorumluluğu da Devlete aittir. Devlet, Kültür Bakanlığına bağlı EEMGM aracılığı ile, mülkiyetine geçen taşınır eski eserleri müze depolarına ya da başka yerlere koyar. Gerekli gördüklerini teşhir eder. Müze depolarında, sayıları belki yüzbin- leri aşan taşınır eski eserlerin teknik bakımdan korunması başlı başına bir sorundur. Bu sorunu Devletin gerekli imkânları sağla yarak çözümlemesi şarttır. Devlet, mülkiyetinde bulunan bazı taşmır eski eserlerin ko runması için özel hükümler de getirmiştir. Saptayabildiğimize gö re Cumhuriyet hükümetleri zaman zaman değerli taşınır malları korumak için kararlar almışlar ve bunu bazen özel ellerdeki eski eserlere bile yaydırmışlardır. Örneğin, 26.VI.1336 (1920) tarihli ve 46 numaralı Kararname ile «terekelerden çıkacak altın ve gümü şün Ziraat Bankalarına teslimi ve orada saklanması» dahi karar laştırılmıştır. Cumhuriyetin ilânından önce çıkarılan ve bugün yü rürlükte olmayan bu Kararname ile altın ve gümüş kaçakçılığına engel olmak düşünülmüş, ancak belki bu yolla bazı değerli eski eserlerin korunması da sağlanabilmiştir. Taşınır eski eserlerin tarih bilimi bakımından en değerli olan larından bir bölümü de, yazılı belgelerdir. Özellikle Osmanlı Dev- leti'nden bize gelen milyonlarca belge, «Başbakanlık Arşiv Genci Müdürlüğü» depolarında kıskançlıkla saklanmaktadır. Bugün ti tizlikle korunan ve bir yandan da ayrımı sürdürülen bu belgelerin bir bölümü, Cumhuriyetin ilk yıllarında ilgisizlik yüzünden yok rantiyenin yarısı talep edebilir». Bu görüşün uygulanması belki mevzu atın lâfzına göre haklı sayılabilir. Ancak, amaç eserlerin tahribine ve ka çırılmasına engel olmaktadır. Bu nedenle belirttiğimiz yorum biçimi hem mevzuatın ruhuna hem de kamu yararına daha uygun sayılabilir. 69 Bk.: Not 66. (Danıştay 12. ci Dairesinin Karan).
Description: