Dr. Abdullah Cevdet Hak Gazetesinde Dr. Abdullah Cevdet in The Hak Newspaper Zeki Arıkan∗ Özet Dr. Abdullah Cevdet (1869 -1932) yakın dönem Türkiye tarihinin önde gelen aydınlarından biridir. Mekteb-i Tıbbiye’de iken İttihad-ı Osmanî’nin kuruluşunda etkin bir rol oynadı. Yazar, düşünür, hekim, şair, çevirmen olarak üne kavuşmuştur. Uzun yıllar yurt dışında yaşadı. İçtihad dergisini yayına soktu(1904) ve Imprimerie Internationale matbaasını kurdu. Çeviri, telif ve şiirleriyle bir aydınlanma hareketinin öncülüğünü üstlenmiş; dönemin önde gelen serbest düşünürlerinden biridir. Doğu’nun ve Batı’nın başlıca şair, bilgin ve filozoflarının eserlerini Türkçe’ye çevirerek iki dünyayı bir potada eritmeye çalışıyordu. Dr. Abdullah Cevdet, II. Meşrutiyet’in ilan edildiği tarihte Kahire’de yaşıyordu. Birkaç yıl sonra İstanbul’a döndü. İçtihad Evi’ne yerleşti. Mütareke dönemine kadar hiçbir memuriyete girmedi. İttihatçılarla arası biraz soğuktu. Ama o bunu sürekli olarak yalanladı. İçtihad’ın yayını sürüyor ve belli başlı gazetelerde de yazılar yazıyordu. Ülkenin fikir hayatındaki rolü tartışılamayacak bir düzeydeydi. İttihat ve Terakki 1912 yılında iktidardan düşünce onu, destekleyen Hak Gazetesi yayına girdi. İstanbul’un önde gelen gazeteci ve yazarları burada yazı yazıyordu. Dr. Abdullah Cevdet de bu gazetenin başlıca yazarları arasında yer alır. Dr. Abdullah Cevdet, Hak Gazetesi’ndeki yazılarında ülke sorunları üzerinde durur. Sağlık, eğitim, bilgisizlik konularına ağırlık verir. İstanbul yangınları ve kentin perişanlığı da onun gözünden kaçmaz. İtalyanların Trablusgarp’a saldırması ve buradaki direniş, gazetenin gündemini belirler. Dr. Abdullah Cevdet de diğer aydınlarla birlikte İtalyanlara karşı tavır alır. O günlerde Askerî Rüşdiyeleri, Mekteb-i Harbiye’yi ve İhtiyat Zabitan Mektebi’ni (Yedeksubay Okulu) ziyaret eder. Öğrencilerle iletişim kurar, onlarla konuşur, kötümser olmamalarını öğütler. Ülkenin birliğinin önemini vurgular. Bu araştırmamızda Dr. Abdullah Cevdet’in Hak Gazetesi’ndeki yazıları üzerinde duracak ve onunla ilgili kimi ön yargıları düzeltmeye çalışacağız. ∗ Prof. Dr., Ege Üniversitesi Tarih Bölümü (Emekli), [email protected] 2 ZEKİ ARIKAN Anahtar Sözcükler: Dr. Abdullah Cevdet, İçtihad, İttihat ve Terakki, Hak gazetesi, II. Meşrutiyet, Trablusgarp. Abstract Dr Abdullah Cevdet (1869-1932), the prominent member of the modern Turkish enlightenment movement, returned from Cahiro to Istanbul and settled in the İçtihat House in 1910. He started publishing the İçtihat journal again. There, he carried on with his writing and translation activities. Until the Armistice (Mütareke) he did not perform any govermental functions. Instead, he prefered to stand aloof from the members of the Committee of Union and Progress. Apart from İçtihat, Dr. Abdullah Cevdet wrote articles for daily newspapers. Hak newspaper is among those many newspapers. The first issue of the Hak newspaper came out in March 1912. Its chief editor was Süleyman Nazif. The newspaper had a very influential editorial staff. Apart from this, it had a weekly newspaper supplement. Dr. Abdullah Cevdet had a column called “Daily Article” in which he wrote articles every Saturday. In these articles, Dr. Abdullah Cevdet deals with the problems of the country and nation as well as the daily matters of Istanbul. However, the most important issue for him is the health problems of the country. Anatolian villages were suffering from syphilis, malaria, hunger and - beyond all of these, illiteracy. Two fundamental concerns of the country is health and education. While the population of the other countries are increasing, Turkey’s is decreasing. The problem of population decline is also a specific issue other intellectuals drew attention to. The share of health issues in the country’s budget is extremely inadequate. In this respect, Dr. Abdullah Cevdet considers the phlegm in relation to the decreasing population as a homicide. In this research, we will be dealing with the articles Dr Abdullah Cevdet wrote in the Hak Newspaper and delivering our opinions and interpretations about them. Keywords: Dr. Abdullah Cevdet, İttihat ve Terakki (Committee of Union and Progress), İçtihat, İçtihat Evi, İstanbul, Hak Gazetesi (Hak newspaper). Hak Gazetesi Hak Gazetesi, 1 Mart 1328 (14 Mart 1912) tarihinde İstanbul’da yayına girdi. Yayın yaşamı altı ay kadar sürdü. Bu kısa süreye karşın, dönemin seçkin ve etkili gazetelerinden biri oldu. Gazete; Trablusgarp savaşının olumsuz sonuçlarının bütün ülkede duyumsandığı, Halaskâr Zabitan olayının patlak verdiği, İttihat ve Terakki’nin iktidardan düştüğü, sıkı yönetimin ilan edildiği, DR. ABDULLAH CEVDET HAK GAZETESİNDE 3 (OTAM, 25 / Bahar 2009) Meclis-i Mebusan’ın kapatıldığı çok çalkantılı bir dönemde1 yayın akışını sürdürmüş; sonunda şu gerekçeyle kapanmıştır2: İ‘tizar İdare-i Örfiye’nin ilanı münasebetiyle gazetemizin devam-ı neşriyatı kābil olamayacağı cihetiyle bugünden itibaren tatil-i neşriyat ediyoruz. Gazetenin alt yazısında Her Gün Neşrolunur, Siyasi, Edebi İçtimai Gazetedir yazısı görülmektedir. Kuruluş tarihi 1 Mart 1328’dir. Adres: “Babıâli caddesinde daire-i mahsus” (no:53) olarak belirtilmiştir. Adres, Latin harfleriyle de Hakk, Constantinople şeklinde yazılmaktadır. Gazetenin Müdür-i Mesulü Cemil Bey’dir. 10 Nisan 1912’den başlamak üzere (no:41) bu görevi Hamdi Bey üstlenmiştir. Hak Gazetesi, 18 Ocak 1912’de, üç ay içinde seçimler yapılmak üzere Meclis-Mebusan’ın padişah tarafından feshedilmesinden 3 sonra yayına girmiştir. Hak’kın yayına girmesi üzerine Tanin, Sabah, Tercüman-ı Hakikat, Yeni Gazete bu yeni yayını kutlayarak duydukları sevinci dile getirmişlerdir (no:3). Abdülhak Şinasi Hisar, İttihatçıların, Süleyman Nazif’i, Hak Gazetesi’ni çıkarmak için özellikle görevlendirdiklerini anılarında dile getirir4: “Bir aralık İttihatçılar gerek kendisini gerek muhalif olabilecek genç ve kıymetli muharrirleri celp ile lehlerinde çalıştırmak için ona Hak Gazetesini neşr ettirdiler. Süleyman Nazif buraya yazmağı aleyhlerine de yazabilmek şartıyla kabul etmişti, ekser genç muharrirler nisbeten yüksek bir ücreti almak için buraya yazıyorlar, Hak İttihatçıları tutuyor, Tevfik Fikret bu gazeteye Hak’tu gazetesi diyordu”. İbrahim Alaettin, bu konuyu biraz açar ve şunları yazar: “1912 tarihinde Trabzon valiliğinden ayrıldıktan sonra, Abdülhak Hamit ve Cenap Şahabettin Beylerin kalem-i muavenetiyle “HAK” gazetesinin bir müddet başmuharrirliğinde bulundu”5. İbrahim Alaettin, eserinin daha sonraki sayfalarında Hak Gazetesiyle ilgili olarak daha ayrıntılı bilgiler vermektedir6: 1 Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, TTK, Ankara 1991, II/1, s.289 – 440; Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki (çev. Nuran Ülken), Kaynak, İstanbul 1984, s. 161 – 202. 2 Hak, 9 Ağustos 1912, no.148. Bu gazete ile Tanin’in devamı olarak bir ara çıkan Hak gazetesini birbiriyle karıştırmamak gerekir. Krş. Ahmad, İttihat ve Terakki, s. 188; Hıfzı Topuz, II. Mahmut’tan Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul 2003, s. 83. 3 Fevzi Demir, Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet Dönemi Meclis-i Mebusan Seçimleri (1908 – 1914), İmge, Ankara 2007, s. 176. 4 Abdülhak Şinasi, “Süleyman Nazif’e Dair Hatıralar”, Muhit (Resimli Aylık Aile Mecmuası) III/29 (1931), s. 30. 5 İbrahim Alaettin, Süleyman Nazif Hayatı Kitapları, Mektuplar, Fıkra ve Nükteleri, İstanbul 1933, 12. 4 ZEKİ ARIKAN “Bu (Hak) Gazetesi İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından tesis edilmişti. O zaman cemiyet biraz sarsıldığı ve hükümeti muvakkaten elinden kaçırdığı için kendini bu gazete vasıtasıyla müdafaa ediyordu. Süleyman Nazif de o zamana kadar İttihat cemiyetine kâh muvafakat, kâh muhalefet etmiş olduğundan efkâr-ı umumiye karşısında gazetenin başında ittihatçı olmayan bir kuvvetli kalem sahibi bulunsun diye Nazif geçirilmişti. Tahrir heyetine epeyce para verildiğinden irili ufaklı birçok muharrir buraya yazı yazarlardı. İttihat ve Terakki’ye muarız olan Tevfik Fikret (Hak) gazetesi için “O, Hak gazetesi değil, haktu! gazetesidir dermiş.” Süleyman Nazif’in Hak Gazetesi’nde çok sevdiği meslek olarak tarif ettiği muharrirliğe başladığını belirten Dr. Şuayb Karakaş, gerçekten onun bu görevi İttihatçıların aleyhine de yazı yazabilmek şartıyla kabul ettiğini vurgular ve buna bir örnek olarak Hak’kın 27 Mart 1912 günkü sayısından şu alıntıya yer verir7: “..Herkesi temin ederim ki bu sahifelerde Hak’dan veya Hak zannolunan şeylerden başka hiçbir şey müdafaa edilmeyecektir”. Anlaşıldığına göre, Hak Gazetesi, öncelikle Süleyman Nazif’in damgasını ve imzasını taşımaktadır. Gazetede “Makale-i Esasiye” başlığı altında, ilk sayfada Süleyman Nazif imzalı olarak çıkan yazılarının toplamı elli beştir. Gazetenin onun imzasını taşıyan ilk 31 tane başmakalesi aralıksız çıkmıştır. Ondan sonraki makaleleri aralıklı olarak yayımlanmıştır. Hak’kın ilk sayısında (14 Mart 1912) çıkan başmakalesi “Samimi Bir Hasbihal” başlığını taşımakta, İtalyanların haksız yere Trablusgarp’ı işgal etmelerine şiddetle karşı çıkmaktadır. Yazının sonu şöyle bitiyor: “İtalya Trablusgarp’a taarruzla kardeşlerimizin kanını oraya ve Adriyatik denizine ilk akıttığı gün Lazistan sancağının merkezi olan Rize kasabasında bulunuyordum. Derhal Trabzon’a avdet ettim. Memleketlerinin sahillerini mütemadiyen döven Karadeniz’in emvâc-ı mütehevviresinden ziyade Trabzonluların kalplerinde gayz ve hamiyet cûş u hurûş ediyordu. Bu manzara karşısında herkes kani idi ki Millet Meclisi’nin davet ve in‘ikadını müteakıp görülecek celadet, ittihat karşısında İtalya titreyecektir. Millet meclisi toplandı nifak ve şikak yükseldi ki İtalya bile ümitvar oldu. Evet İtalya, ümit var ol! Ümit var ol ve kahrol !”8 6 İbrahim Alaettin, Süleyman Nazif, s.. 108. 7 Şuayb Karakaş, Süleyman Nazif, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara 1987, s.92. Süleyman Nazif için ayrıca bk. Şükrü Kurgan, Süleyman Nazif, Hayatı, Sanatı, Eserleri, Varlık, 1955; Hilmi Yücebaş, Süleyman Nazif’ten Hatıralar, İstanbul 1957; İsmet Binark – Nejat Sefercioğlu, Doğumunun 100. Yıldönümü Münasebetiyle Süleyman Nazif Bibliyografyası, Ankara 1970. 8 Trablusgarp’ın yitirilmesi aydınlar arasında büyük üzüntüye yol açmış, Rodosla On İki Ada’yı da işgal eden İtalyanlara karşı büyük tepki doğurmuştur. Bu tepkinin gazetenin bütününe egemen olduğu görülmektedir. Gazzeli Cemal’in Hak’kın ilk sayısından başlayarak devam eden “Darülharb’ten Mektuplar” yazı dizisi Trablusgarp olaylarını daha canlı kılmaktadır. Aslında resmen ilan edilmeyen bu savaşı, dönemin Enver, Mustafa Kemal, Fethi… gibi genç subayları yürütmüştür. Dönemin gazete ve DR. ABDULLAH CEVDET HAK GAZETESİNDE 5 (OTAM, 25 / Bahar 2009) Gazetenin oldukça zengin bir yazı kadrosu vardır. Bu yazarlar arasında o dönemde ünlü olanlar bulunduğu gibi daha sonra üne kavuşacak olanlar da vardır. Süleyman Nazif’ten sonra imzasına en çok rastlananlar arasında Ahmet Rasim ve Dr. Abdullah Cevdet bulunmaktadır. Tarihçi Ahmet Refik, Baha Tevfik, Celal Nuri, Cenap Şahabettin, Salah Cimcoz, Köprülüzade Mehmet Fuat, Midhat Cemal, Mustafa Asım vb. gazetenin yazı kadrosu içinde yer almaktadır. Yazar kadrosu içinde adının yanına ayraç içinde (muktesit, iktisatçı) yazan Mustafa Suphi de bulunmaktadır. Gazetede onun birkaç yazısı bulunmaktadır9. Eski Şeyhülislam Musa Kâzım Efendi, Gümülcine eski milletvekili Arif Bey, Ayandan Manastırlı İsmail Hakkı vb. adlar da yazı kadrosu listesinde görülmektedir. Abdülhak Hamit’in Hak Gazetesi’yle ilgisi, ilk sayıdan başlamak üzere Finten’in dizi halinde gazetede yer almasıyladır. 30 Mart 1912 tarihli (no 17) sayısında şu “ihtar-ı mahsus” dikkatimizi çekiyor: “Gazetemizde imza ile neşrolunan ve olunacak makalelerin ihtiva ettiği ve edeceği efkâr ve mütalaat-ı siyasiye ve edebiye sırf ashabına racidir. Bunlarla gazetemizin meslek-i esasisi istidlal veya o hususta ihticac [kanıt gösterme] olunmaması rica olunur”. Hak, o günün koşulları içinde kadın ve kadınlık sorununa da eğilmiştir. Bu konuda çıkan bir yazı, okuyucular arasında ilgi görmüş ve gazetenin çabalarıyla bu ilgi daha da artmıştır: “Şimdilik muhterem kārilerimizden kadınlığa, kadınların memleketimizdeki mevkiine ve ne tarzda bir hatt-ı hareket takip etmeleri lazım geleceğine dair mütalaalarını yazıp gazetemiz idarehanesine göndermelerini rica ederiz…” Gazetede bundan sonra Hamdullah Suphi imzasıyla kadın sorunuyla ilgili iki yazının daha çıktığı anlaşılmaktadır10. Hak, kültürel ve edebi konulara önemli bir ağırlık vermektedir. Bu, gazetenin büyük bir özveriyle her hafta cuma günleri bir ek vermesiyle kesinlik kazanmıştır. Bu ekle ilgili olarak uzun bir açıklama gazetede yer almaktadır11. Bu dergilerinin hatta yabancı muhabirlerin Trablusgarp’taki gelişmelere büyük önem verdiklerini görüyoruz. Bk. Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, TTK, Ankara 1991, c. II, kısım I,s. 35 – 133; Orhan Koloğlu, 500 Years in Turkish – Libyan Relations, SAM, Ankara 2007, s. 127 -232. 9 Mustafa Suphi (1883 – 1921) Paris’ten, İstanbul’a dönünce gazeteci ve öğretmen olarak hayatını kazanmıştır. Bu arada Tanin, Servet-i Fünun gazetelerine yazılar yazmıştır. (Mete Tunçay, Türkiye'de Sol Akımlar (1908 – 1925), Bilgi, Ankara 1967, s.101. 10 Hamdullah Suphi, “Bizde Nisailik”, Hak, 27 Mayıs 1912, No 75; Aynı Yazar, “Kadınlık Meselesi”, Hak, 29 Mayıs 1912, 77. 11 “Hak’kın Yeni Bir Teşebbüsü”, Hak, 3 Mayıs 1912, no:51. 6 ZEKİ ARIKAN açıklamada gazetenin bundan böyle siyasal konular yanında “ilmi, edebi makaleleriyle bir faide-i fikriye temin etmeyi maksad-ı neşriyesinin” en önemlisi saydığını dile getirilmektedir. Bu özel bölümde “edebi, felsefi, İçtimai, fenni” konular, dizi halinde yayımlanacak “ve vatanın medar-ı iftiharı olan en güzide imzalarla” süslenecektir. Bu bölüm ayrıca numaralanacak böylece okuyucuların düzenli bir dergi (mecmua) şeklinde toplamaları sağlanacaktır12. Gazete bu özveriye katlanırken şu amacı gütmektedir: “Memlekette edebi ve ilmi kuraklığı her türlü semerat-ı terakkiyi husule getirecek bir inkişaf izale etmeye gayret edecektir. “Hak” bu teşebbüsü ile muhterem karilerinin azim ve ümit veren teveccühlerine mukabele-i şükranda bulunduğunu düşünerek iftihar eder”. Gazete bu ekin çıkmasına katkıda bulunacak yazarların adlarını da vermektedir. Bunlardan kimileri gazetenin asıl yazı kadrosu içinde yer almaktadır. Kimi adlar ise doğrudan doğruya ekte yazıları çıkacak yeni adlardır. Bu yeniler arasında şu yazarları görüyoruz: Ahmet Agayef, Ahmet Hikmet, İsmail Müştak, Emin Bülend, Tahsin Nahit, Celal Sahir, Hüseyin Cahit, Hüseyin Daniş, Hüseyinzade Ali, Şehabettin Süleyman, Bakteriyolog Osman Nuri, Ali Canip, Ömer Seyfettin, Mehmet Cavit, Mehmet Rauf, Müfit Ratip vb. Bunların hepsinin söz konusu ekte çıkıp çıkmadığını öğrenmek için bütün sayıların gözden geçirilmesi gerektiği kanısındayız. Buna şimdilik zaman bulamadığımızı da üzülerek belirtmeliyim. Çünkü gazetenin bu ekini tam olarak bir arada bulmak olanağı yoktur. Görüldüğü gibi burada adı verilen kimseler o tarihlerde ülkenin önde gelen yazar ve şairleriydi. Anlaşıldığına göre, gazetenin verdiği ekler, dağıtıcılar tarafından gazeteden ayrı olarak parayla satılıyordu. Bu durum gazete yönetimini son derece rahatsız etmiş ve şu açıklamanın yapılmasına gerek duyulmuştur13: KARİLERİMİZE Her hafta cuma günleri karilerimizin bir haftalık ta’b ve meşguliyetlerini nefis manzumeler ve asar ile dinlendirmek üzere ihda ettiğimiz ilavenin, müvezzilerin hırs ve tamahına uğrayarak, kırk paraya kadar satıldığını istihbar ettik. Bunun tab ve neşrinde gözettiğimiz maksat ilim ve irfana ihtiram, irfan-perestlere bir ziyafetgüzin-i malumat ihzar, ba-husus ati-i mukadderat-ı millet olan gençlere karşı medyun olduğumuz vazife-i irşad ve ikazı ifadır. Saf ve samimi bir arzu ile neşr ve tevzi ettiğimiz ilavenin bu kadar müşkülatla kārilerin yedine vasıl olması teessüfümüzü calib olmakla badema gazete ile beraber ilaveyi her cuma günü kārilerimizin müvezzilerden istemelerini, yevmî nüsha için verilecek paradan maada para vermemelerini ihtarı ve bundan sonra yine ilave için para isteyen müvezziler 12 Hak’kın edebi ilavesi gerçekten önemli imza, şiir ve yazıları kapsamaktadır. Kâğıdı, gazeteninkine göre daha niteliklidir ve birinci hamurdur. Ancak bugün gazetenin değişik kütüphanelerde bulunan ciltlerinin hepsinde bu eke pek rastlanmaz. 13 “Kārilerimize”, Hak, 20 Mayıs 1912, no:68. DR. ABDULLAH CEVDET HAK GAZETESİNDE 7 (OTAM, 25 / Bahar 2009) olursa gazetemizin bey‘inden mahrum edilmek üzere bu gibilerin isimleriyle adreslerini bildirmelerini ricayı vazifeden telakki ediyoruz. Dr. Abdullah Cevdet Hak Gazetesinde Dr. Abdullah Cevdet, daha Mekteb-i Tıbbiye’de öğrenci iken siyasal bir örgütlenme içinde yer aldı ve Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin korucularından biri oldu14. Tıbbiyeyi bitirdikten sonra göz hastalıkları ihtisası yaptığı sırada tutuklanarak Trablusgarp’a gönderildi. Fizan’a sürüleceğini anlayınca Avrupa’ya kaçtı (1897). Cenevre’de Jön Türklerin çıkardığı Osmanlı Gazetesi’nde yazılar yazdı. Sarayla yapılan pazarlıklar sonunda Dr. Abdullah Cevdet ve arkadaşlarına anlaşma karşılığında çeşitli Osmanlı sefaretlerinde görev kabul etmeleri önerildi. Diğer Jön Türkler için de uygun koşullar sağlanıyordu. Ama bunlar artık siyasetle uğraşmayacaklardı15 Varılan anlaşma uyarınca Dr. Abdullah Cevdet Viyana, İshak Sukûti ise Roma elçilik doktorluklarına atandılar16. Osmanlı yayın yaşamından çekiliyordu; ancak gazete Albert Karlen isimli bir İsviçrelinin yönetiminde çıkmaya devam etti. Asıl yöneticiler, perde arkasında yine Abdullah Cevdet ve İshak Sukûti idi17. Dr. Abdullah Cevdet, Cenevre’de kendi matbaası olan İmprimerie Internationale’ı kurdu. Dr. Abdullah Cevdet bir yandan ansiklopedik bir içerik taşıyan İçtihat dergisini yayına sokarken (1 Eylül 1904) öte yandan da çeviri ve telif olmak üzere birçok eserin yayınına girişti. İçtihat, daha önce Münif Paşa’nın çıkardığı Mecmua-i Fûnun’un başlattığı, Batı fikirlerini Türk okuyucularına tanıtmak amacını güdüyordu. Bu arada, dergi, Avrupa edebi akımlarına da daha önceki Jön Türk yayınlarında rastlanmayan bir önem veriyordu18. Dergi ilk sayısının önsözünde Doğu ile Batı arasında çift yönlü bir düşünce alışverişi yaratmak amacını güttüğünü açıklıyordu. Çift yönlü düşünce akımı yaratmak amacıyla Dr. Abdullah Cevdet, Sadi’den, Mevlana’dan, Hayyam’dan yaptığı çevirilere Shakespeare’den, Schiller’den, Byron’dan yaptığı çevirileri de ekleyerek Batı’yı bir potada eritip aklınca, gönlünce bir bileşim yaratmak istiyordu. Sonunda, Batı’ya kaptırıyor bütün bütün gönlünü ve kafasını .19 İçtihat kimi aralıklar dışında, Dr. Abdullah Cevdet’in ölümüne kadar devam etmiş ve 358 sayı çıkmıştır. 14 İbrahim Temo’nun İttihad ve Terakki Anıları, Arba, İstanbul 1987, s.13 – 18; M. Şükrü Hanioğlu, Bir Siyasal Düşünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi, Üçdal, İstanbul 1981,s. 25. 15 Şükrü Hanioğlu, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ve Jön Türklük (1889 – 1902), İletişim, İstanbul 1985, I, s.304 -309. 16 Hanioğlu, Dr. Abdullah Cevdet, s.40. 17 Hanioğlu, Dr. Abdullah Cevdet, s.40 – 41. 18 Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895 – 1908, İletişim, İstanbul 1983, s.167. 19 Vedat Günyol, “Büyük İnsancı Abdullah Cevdet”, Türk Dili, 328 (Ocak 1979),s. 10. 8 ZEKİ ARIKAN Abdullah Cevdet, 1905 – 1911 arasında İçtihat dergisini ve yayınlarını Kahire’ye nakletti. Bu devre, onun yayınları arasında Shakespeare’in Hamlet, Macbeth, Julius Cesar çevirileri dikkati çeker20. 1908’de ikinci Meşrutiyet ilan edildiği halde Kahire’de kurduğu matbaayı ve yazıları bırakamadığı için İstanbul’a gelmemişti. Bunu, İttihatçılarla arasının açılmış olması şeklinde yorumlayanlar vardır. İstanbul’da siyasi hayatın büsbütün yeni şekiller almasından sonra buraya ancak 1911’de geldi. 1908’de gelmemesini siyasi ihtirası olmaması ile yorumlamak daha doğru görünüyor21. Buna şu yorumu da eklemek gerekiyor: “Kahire’den sonra İstanbul’a gelir. Kuruluşuna katıldığı İttihat ve Terakki artık iktidardadır ama onlarla anlaşamaz çünkü parti merkeziyetçiliğe kaymış ve Alman yanlısı bir siyaset izlemeye başlamıştır. Abdullah Cevdet ise İngiliz ve İngilizlerden etkilenmiş Fransız düşünürlerin etkisiyle, adem-i merkeziyetçi ve Anglo-Sakson taraftarı bir tutum takınmış, dolayısıyla iktidar nimetlerinden hiç yararlanmamıştır22. Hanioğlu ise bu gecikmeyi Dr. Abdullah Cevdet’in “İttihat ve Terakki’nin yönetimdeki dolaylı etkinliğinden çekinmesi olarak yorumlar. Dr. Abdullah Cevdet, burada ele aldığımız yazılarında İttihat ve Terakki ile arasında herhangi bir sorun olmadığını vurgulamakta ise de buna inanmak biraz güçtür. Dr. Abdullah Cevdet, Kahire’den yurda dönmeden İstanbul’da siyasal bir yapılanma içinde yer aldı. Dr. Abdullah Cevdet ve eski arkadaşı İbrahim Temo, Meşrutiyet’ten kısa bir süre önce İstanbul’da bir grup öğrenci tarafından örgütlenen “Selamet-i Umumiye Kulübü” üyelerini tekrar bir araya getirerek ve onlara çeşitli düşünceler aşılayarak “Osmanlı Demokrat Fırkası”nı kurdular23. Fırkanın kuruluşunda Abdullah Cevdet, Mısır’da bulunduğu için yalnız düşünsel yapının oluşturulmasına katkıda bulundu24. Kurucuları arasında adı vardır. Bu fırka içinde yer alan Bezmi Nusret25, Osmanlı Demokrat Fırkasının kuruluşu hakkında bilgi verirken şu ayrıntıya yer vermektedir: “325 (1909) senesi Mart ayı içinde bu kulübün müessisi Fuat Şükrü Bey, Tevfik’in Ayasofya eczanesinde doktor İbrahim Temo ve Abdullah Cevdet beylerle buluştu. Mübahase döne dolaşa Selamet-i Umumiye kulübünün fırkalaşması üzerinde karar kılındı”. 20 İnci Enginün, Türk Edebiyatında Shakespeare, Dergah, İstanbul, ty, s.28, 302, 310. 21 Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul 1970, s. 242 – 243. 22 Ekrem Aksoy, “Ölümünün Yetmiş Beşinci Yılında Abdullah Cevdet”, Sözcükler 12 (Mart – Nisan 2008), s.121. Ancak kabul etmek gerekir ki ülkede Almanlarla kesin işbirliğine henüz bu tarihte gidilmiş değildi. 23 Hanioğlu, Dr. Abdullah Cevdet, s. 88. Fırka, 1908’de kurulmuş ve 6 Şubat 1909 tarihinde resmen teşekkül etmiştir. Bk. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasi Partiler (1859 – 1952), İstanbul 1952, s. 254 – 261. 24 Hanioğlu, Dr. Abdullah Cevdet, s. 288. 25 Bezmi Nusret Kaygusuz, Bir Roman Gibi, İzmir 1955, s. 57. Bu anılarda söz konusu fırka ile ilgili epeyce ayrıntıya yer verilmiştir (s.55 – 104). DR. ABDULLAH CEVDET HAK GAZETESİNDE 9 (OTAM, 25 / Bahar 2009) 1909’da Dr. Abdullah Cevdet Kahire’de olduğu için İstanbul’da İbrahim Temo ile buluşmasına olanak yoktu. Herhalde bu konuda Bezmi Nusret yanılmaktadır. Dr. Abdullah Cevdet İstanbul’a gelinceye kadar söz konusu fırkayı yayın organlarında destekledi. İstanbul’a geldikten sonra Cağaloğlu’nda İçtihad Evi’ne yerleşti. Burada mesleğini, yazarlık ve çevirmenliğini sürdürdü. Sık sık kapatılan İçtihad’ı değişik adlarla yayınlamayı sürdürdü. İçtihad Evi, gerek II. Meşrutiyet gerek Cumhuriyet döneminde birçok aydının gelip doktorla görüş alışverişinde bulunduğu önemli bir mekân oldu. Bugün tarihsel görkemiyle ayakta duran İçtihat Evi, en önemli bellek yerlerimizden biridir. Fakat binanın oldukça harap olduğunu üzülerek belirtmek gerekir. Dr. Abdullah Cevdet’in bu dönemde Hak Gazetesi’nin yazar kadrosu içinde yer alması büyük bir dönüşümdür. Gazetede Süleyman Nazif’ten sonra en çok yazı onun imzasını taşımaktadır. Yazıların toplamı on beşi bulmaktadır26. Yazıların Açılımı Dr. Abdullah Cevdet’in Hak’taki ilk yazısı gazetenin birinci sayısında yer alır27. Doktor, yazılarının altına, makalenin yazıldığı tarihi de atar. Bundan ötürü, makalenin yazıldığı tarihle, basıldığı tarih arasında doğal olarak fark görülmektedir. Ayrıca her sütun “makale-i yevmiye” olarak adlandırılmakta sonra asıl başlık verilmektedir. Bu ilk yazı,“Ekalliyetin Vazifesi”, başlığını taşıyor, fakat konu, bir azınlık sorunu değildir. Doktor, ekalliyeti, ekseriyetin karşıtı olarak kullanır. “Çünkü ekseriyet için de ekalliyet içinde şüphe etmekten haya olunur ki gaye vatanı imar, milleti terfih, devleti tarsin,şevket-i milliyeyi i’lâ, kemalat-ı medeniyeyi memlekette tesis etmektir.” Öyle anlaşılıyor ki Dr. Abdullah Cevdet, ekalliyet ve ekseriyeti, görev bakımından birbirinden ayırt etmemektedir. Ekalliyet sözüyle “mevki-i iktidar” da bulunanları anlatmak ister. Ekseriyet de yönetilen kitlelerdir. Ekalliyetin bir hakkı kendisinin de ekseriyet olması için bütün gücünü kullanmasıdır. Dr. Abdullah Cevdet bu sözleriyle şüphesiz Emile Boutmy’nin kendisinin Türkçe’ye çevirdiği İngiliz Kavmi’ne gönderme yapmaktadır. Bu anlayış, parlamenter düzenle yönetilen ülkelerde temel bir ilke haline gelmiştir. “Tayyare Donanması” başlıklı yazı28, Dr. Abdullah Cevdet’in bilim ve tekniğe olan inancını dile getirmektedir. “İlim, fazilet ve hürriyet” arasındaki bağlantıyı vurgulayarak gündüzle güneş arasındakine benzer bir ilişki kurmaktadır. Dr. Abdullah Cevdet, söze Arşimed’in ünlü deyişiyle başlıyor: “Dünyanın dışında bir dayanak noktası bulun, onu yerinden oynatayım”. Buna karşılık o da “Şimdi benim, bana “ilm”i verin cemiyet-i beşerin tali‘ini değiştireyim, dünyayı cennete dönüştüreyim diyeceğim geliyor” diyerek bilimin gücünü dile getiriyor. Bir Alman bilgesinin bilim ve fennin gücüyle ilgili şu 26 Hanioğlu, Dr. Abdullah Cevdet, s.292, no 201. 27 Abdullah Cevdet, “Ekalliyetin Vazifesi”, Hak, 14 Mart 1912, no 1. 28 Abdullah Cevdet, “Tayyare Donanması”, Hak, 18 Mart 1912, no.5. 10 ZEKİ ARIKAN sözlerini de aktarıyor: Kısacası bilim ve fennin bayrağını diktiği yerlerde çöller buğday tarlalarına, bataklıklar çiçekli bahçelere dönüşür. Tutsaklık ve yoksulluk kaybolur, mutluluk, namus ve doğruluk yeşermeye başlar. Türkiye’de önceleri de sonraları da “ulum ve fünunun” en yüksek derecede öğrenildiği yer Mekteb-i Tıbbiye’dir. Çünkü Abdülhamit’in insan haklarını ayaklar altına alan istibdadına karşı yumruğunu ilk kez sıkan Mekteb-i Tıbbiye öğrencileri oldu. Artık bütün çabamız, tarımımızı, sanayiimizi, ticaretimizi canlandırmak, bütün eğitim kurumlarımızı çağın gelişmelerine uygun bir düzeye getirmemiz gerekir diyen yazarlara da hak veriyor. Hak’kın matbaasına gelen tıbbiyeli gençler “Alçak İtalyanlar”29ın tayyarelerinin Müslüman halkı taciz ettiğini söylemişler. Bir yardım kampanyası açarak bir hava kuvvetinin oluşturulabileceğini dile getirmişler. İşte Dr. Abdullah Cevdet, bu yazısında bu görüşü ve kampanyayı destekliyor. Dahası kendisi de bu kampanyaya katılarak, ilk taksit olmak üzere gazete idarehanesine 1 lira yatırdığını dile getiriyor: “Bu makale ile beraber (Hak) idarehanesine bu maksat için edeceğim muavenet-i nakdiyenin ilk taksiti olmak üzere 1 lirayı tevdi ediyorum”. Gazetenin 30 Mart 1912’de çıkan, “Cevab-ı İ’tab” başlıklı yazısı son derece önemlidir30. Burada, kendisine yöneltilen eleştirilere yanıt veren Dr. Abdullah Cevdet, Fikret’in Doksan Beşe Doğru şiiriyle ilgili yorumu, Hak Gazetesi ve İttihat ve Terakki ile ilişkilerine de açıklık getirmektedir. Şöyle ki Tıp Fakültesi öğrencilerinden Makrıköylü M. H. Lütfi, Dr. Abdullah Cevdet’e hitaben Hedef Gazetesi’nde açık bir mektup yayımlamıştır. Doktor, bu mektubu kendisine bir takım konuları açıklama fırsatını verdiğini belirterek sevincini dile getirmektedir. Dr. Abdullah Cevdet bu açık mektupta iki esas nokta üzerinde durmaktadır. Bunlardan birincisi onun, Fikret’in meclisin kapatılması üzerine yazdığı ünlü Doksan Beşe Doğru şiirine karşı İçtihat’ta eleştirmesi suçlamasıdır. İkincisi İttihat ve Terakki’nin yaman bir siyasi karşıtı olan Süleyman Nazif Beyle nasıl işbirliği yaptığı suçlamasıdır. Dr. Abdullah Cevdet, hayranı bulunduğu, saygı gösterdiği kadim dostu Tevfik Fikret’in Doksan Beşe Doğru şiiri hakkında eleştirel (muahezekârane) bir yorumda bulunmadığı, bunun tamamen yanlış anlamadan kaynaklandığı üzerinde durmaktadır. Buna kanıt olarak da İçtihat’ın 39 numaralı sayısındaki yazısını göstermektedir: “Tevfik Fikret Bey (Doksan Beşe Doğru) unvanıyla (Vazife) gazetesinde bir manzume neşretti. Muhterem şairimizin samimiyet-i şairiyetine beyan-ı iman ederiz. Aynı 29 “Alçak İtalyanlar” sözü, Dr. Abdullah Cevdet’in bu gazetedeki ilk yazısında da geçer. Bu söyleyiş biçimi onun tarzına uygun değildir. Fakat çok haksız bir işgale karşı o da tepkisini böyle dile getirmek zorunda kalmıştır. 30 Abdullah Cevdet, “Cevab-ı İtab”, Hak, 30 Mart 1912, no. 17.
Description: