DENİZ KÖPÜĞÜ, LÜLETAŞI Doç. Dr. Cahit BİLİM* Anadolu'nun orta bölgesinde Sakarya (Samgarius) Nehrinin bir kolu olan Porsuk (Tymbrios) Irmağının ve ona dökülen Sarı- su'nun aktığı geniş bir ovada yer alan Eskişehir, antik çağlardan beri coğrafik, siyasal ve ekonomik yönlerden önemli konuma sahip olmuş bir kenttir. Bölge Hitit, Frig ve Roma gibi büyük uygarlıkları yaşadıktan sonra Selçuklular'la (1073) Türk egemenliğine girdi. Osmanlıların bölgede uç beyi ve uç beylerbeyi olmaları (1299) ve daha sonra da Selçukluların yerine Anadolu tahtına sahip olmala- rıyla burada da Osmanlı Dönemi başladı. Osmanlı egemenliğinde Anadolu eyaletinde (merkezi Kütahya) Sultanönü sancağının mer- kezi olan Eskişehir, XIX. yy.'dan itibaren Hüdavendigar Vilaye- ti'ne bağlı Kütahya Sancağı'nın bir kazası oldu1. Eskişehir diğer özelliklerinin yanında tarım, ticaret ve sanayi yönünden önemli bir ekonomik potansiyele sahiptir. Bu potansiyel- de kentin zengin maden yatakları önemli bir rol oynar. Bu maden kaynaklarının başlıcaları, lületaşı, manyezit, barosit, manganez, pe- rili t ve kromdur2. Bu madenlerin içerisinde tarihsel gelişimine göre en eskisi ve zengini bu çalışmanın konusu olan lületaşıdır. Lületaşı maden olarak hidratlı bir magnesium silikattır3. % 70'i karbonat de magnesie, % 25'i silikat ve bir de arjil olan lületaşı * Anadolu Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı. 1. Bkz. Besim Darkot, "Eskişehir", İA.; "Eskişehir", Yurt Ansiklopedisi, c. IV. s. 2838; İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c. I, Ankara, 1973, s. 205 v.d.; Ş. Sami, "Es- kişehir", Kâmus-ul Âlâm, e. II, İstanbul, 1306 s. 937 v.d.; Charles Texier, Küçük Asya, çev. Ali Suat, c. II, İstanbul 1339, s. 343 v.d.; Ali Cevad, Memalik-i Osmaniye'nin Tarih ve Coğrafya Lügati, İstanbul 1895. 2. Yurt Ansiklopedisi, c. IV, s. 2871; Hüdavendigar Salnamesi, İstanbul. 1325, s. 96 v.d. 3. Bkz. Texier, s. 347; Yurt Ansiklopedisi, s. 2840; Celal Arseven, "Eskişehir Taşı", Sanat Ansiklopedisi, c. I, İstanbul, 1975, s. 535; aynı yazar, "Lületaşı" Sanat An- siklopedisi^. IV, İstanbul, 1975, s. 12-45. 90 CAHİT BİLİM beyaz ve çok yumuşak bir taştır4. Ne kadar yumuşak ve beyaz olur- sa kalitesi de o kadar artar. Lületaşı yatakları Türkiye'den başka ülkelerde, örneğin Kırım'da, ispanya'da Madrid civarında, Fransa'da Seine et Marne yöresinde olmak üzere diğer bazı Avrupa ülkelerinde hatta Ameri- ka'da da vardır5. Ancak kaynaklara göre bunarın en kalitelisi ve gü- zeli Türkiye'de, Eskişehir'de çıkarılanıdır6. Lületaşı 25-30 m'den daha az veya daha çok derinlikte toprak katmanları özellikle kil tabakalar arasında damarlar halindedir7. Lü- letaşı çıkarılan galeriler kuru ve sulu olmak üzere iki türlüdür. Sulu olanlar içinde sürekli su olan galerilerdir. Bunlardan çıkarılan taşlar daha kalitelidir ve dolayısıyle daha da çok kazanç sağlar. Lületaşı- nın çıkarılışı diğer madenlere oranla çok kolaydır8. Bunların "sır- malı, birimbirlik, pamuklu, taneli, dökme, cılız" v.s. gibi çeşitleri vardır9. Bunlar kendi içlerinde kalitesine göre de kısımlara ayrılır. Çıkarılan ve temizlenen taşlar balmumları sürülerek yine türleri ve kalitesine göre belli sayıda sandıklara konur. Her türün sandık boy- ları ve kapasiteleri ayrıdır. Lületaşı sandıklarla satılır. Lületaşı Eskişehir'in kasaba ve köylerinde çıkarılır. Texier bunun "100 Km'den ziyade tülü ve muhtelif vüs'atte arzı olan ve hepsi Sangarius'un sağ tarafında yer alan bir sahada icra olunduğu- nu" belirtir10. Yine Texier'e göre kuzey-doğusundaki ovalarda ve Eskişehir'den 48 Km mesafedeki İnönü köyünde çeşitli kuyular vardı. Ve ayrıca Kahe ile Eskişehir arasındaki Sepetçi köyünde de lületaşı çıkarılırdı". Buradaki kuyular 20 m derinlikteydi. Bu iki yerden çıkarılan ürün Mihalıççık'a getirilirdi12. 4. Texier, s. 348-Krş-Arseven, c. I, s. 535 (% 25 karbonat de magnesiee, % 25 silis ve arjil şeklinde) Silicate de Magnesie olan lületaşının formülü H MgzSi O 'dur. 4 3 ]0 5. Bkz. Arseven, c. IV, s. 1246; Cengiz Tekin, Lületaşının Ekonomik Analizi, An- kara, 1973 (Eskişehir Sanayi Odası Yayınları No: 9) s. 15. 6. Bkz. Arseven, c. IV, s. 1246; Tekin, s. 14; Texier " bunun malum olan damar- ları pek az, yani bir Macaristan'da ve diğeri Yunanistan'ın Teb şehri civarında olmak üzere iki üç yerden ibarettir. Fakat bu Mihalıç'taki cinsi bila tereddüt en güzeli, en safisi, en beyazıdır." değerlendirmesini yapar (Texier, s. 347). Ayrıca bkz. Hüdavendigar Sal- namesi, 1325, s. 100. 7. Texier, s. 347 (15-20 m); Arseven, c. IV, s. 1246 (25-30 m); Tekin, s. 14 (150 m). 8. Geniş bilgi için bkz. Tekin, s. 31 v.d.; Arseven, e. I, s. 535. 9. Kenan Bey "Lületaşı Madeninin Tarz-ı imalatı", Ticaret ve Ziraat Nezareti Mecmuası, s. 4/26 (Dersaadet 1329), s. 13; arseven, c. I, s. 536; Tekin, s. 37 v.d. 10. Texier, s. 347. Ayrıca bkz. Hüdavendigar Salnamesi, 1325, s. 99. 11. Kahe, eski Pesimont şehrinin yerine kurulmuş, Sivrihisar'a 18 saat, Eskişehir'e 14 saat uzaklıkta bir kasabadır (Texier, s. 349). 12.Texier, s. 347. DENİZ KÖPÜĞÜ, LÜLETAŞI 91 Eskiden beri çıkarılan taşlar satılmadan önce temizlenir, düzel- tilir ve parlatılırdı. Bu işi yapmak için de galeriler etrafında köyler oluşmuştu13. Lületaşı, Türkiye'de Eskişehir civarında çıkarıldığı için "Eski- şehir Taşı" olarak da isimlendirilir14. Eskiden beri sigara ağızlığı yapıldığı için buna daha ünlü adıyla "lületaşı" denmiştir. Texier, Mihalıçcıkta buna "Estika Taşı" dendiğini söyler15. Lületaşı doğal olarak peynir gibi yumuşaktır. Çıkarılıp açıkta bırakılırsa emici özelliğinden dolayı sertleşir. Ancak ıslak bez içeri- sinde saklanırsa sertleşmez veya su ile ıslatılırsa tekrar yumuşar. İşte bu özelliğinden dolayı işletmeye elverişlidir. Lületaşından yapılan eşyalar ilk başlardan beri ve en yaygını sigara ağızlığı ve pipo olmak üzere kolye, broş, küpe, bilezik, teş- bih, biblo ve heykelciklerdir16. Lületaşmın tarihçesiyle ilgili olarak kaynaklardaki bilgiler çe- şitlidir. En eski tarihi 1173'dfe Önasya seyahatinde Anadolu'ya da uğrayan Ali Bin Ebu Bekir El-Herevi vermiştir17. Herevi eserinde, "...Eskişehir Sultan Öyügi yahut Av-garm, yani Ab-ı germ ismiyle daha Selçuklular zamanında maruf olmuş, islam ülkelerinin bi kö- şesinde, küffar sınırında bir acayip şehir" diyerek burada işletil- mekte olan lületaşından ve buradaki ılıcadan söz eder18. Eserde böyle bir konudan söz edildiğine göre yörede yaşayan insanlar lüle- taşını işletiyor ve kullanıyorlardı. Ancak Anadolu Selçukluları Dö- nemine denk gelen bu tarihte tütün ve tütün içme söz konusu olma- dığından bu maden su yolları, su kapları, çeşme gibi su ile ilgili v.b. aletler yapımında kullanılmış olsa gerektir. 13. Arseven,c. I, s. 536. 14. Eskişehir'de lületaşı çıkanları yerler, Başören, Gökçeoğlu, Mongı, Nemli, Kara- çay, Karahöyük, Karatepe, Kepeztepe, Kumbat, Sarıştı, Sepetçi, Söğütçük, Türkmentakat, Yenihöyük, Yenişehir, Yörükakçayır köyleridir. Bkz. Kenan Bey s. 10; Tekin, s. 17. 15. Texier, s. 348. İstika=Içme, lüle, yuvarlak, çubuk, nargile ve çeşmelerin ucuna takılan yuvarlak kısım anlamındadır. Lületaşına Fransızcada "Ecume de mer", Almanca ve İngiİizcede ise "Meers chaum" denir, deniz köpüğü demektir. Türkçe kaynakların çoğun da deniz köpüğü ismi kullanılmaktadır. Bkz. Hüdavendigar Salnamesi, 1325, s. 99; Yurt Ansiklopedisi, s. 28-40; arseven, s. 1245; Darkot, s. 386; Tekin, s. 13 v.b. Arşiv belgelerinde de İstika deyimi kullanılmaktadır. Bunun için aşağıda ilgili sayfaya bkz. 16. Texier, s. 347; Yurt Ansiklopedisi, c. IV. s. 2840; Arseven c. I, s. 535 ve 1246; Darkot, s. 386; Tekin, s. 45 v.d. 17. Z. Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1946, s. 309. 18. Ali bin Bakr Al-Haravi, Al-işarat ila Ma'rifet Al-Ziyarat, Bursa Genel Kitap Sarayı, N. 1400, vr. 98b (Togan, s. 466). 92 CAHİT BİLİM Bundan sonra uzun bir süre lületaşı konusu her hangi bir kay- nakta yer almaz19. Örneğin Evliya Çelebi de Eskişehir'i anlattığı kı- sımda bu madenden söz etmemiştir20. Diğer bazı kaynaklar lületaşının XVIII. yy.'a tarihlemektedir- ler. Bunlardan Yurt Ansiklopedisi'nde "300 yılı aşkın bir süre önce Eskişehir'de bu taşın çıkarıldığından" söz eder21. Arseven "Anadolu'ya dair mühim bir eser yazan Texier'in, kitabında bu taşın üç asır evvel keşfedildiğini yazdığını" söyler22. Ancak XVII. yy.'la ilgili daha ilginç ayrıntılar, "Beyaz Altın seminerinde bir bildiride dile getirilmiştir. Seminere bir bildiri sunan Sedat Konçak, lületaşının Eskişehir ve Türkiye ekonomisine olan katkısının 336 senelik derin bir maziye dayandığından ve lüle- taşının Türkiye'nin ilk ihraç ürünü ünvanına sahip oduğundan ve üretiminin % 99.9 gibi büyük bir bölümünün ihraç edildiğinden söz etmiştir23. Bu bildiride ayrıca 1652'de Fransız artist Louis Pierre Puget'in Fransa'da Vaux-le-Vicemte Şatosu bahçesinde yer alan lü- letaşından heykeller yaptığına da değinilmiştir. Ancak sunulan bil- diride bunların Türk lületaşından yapılmış eserler olup olmadığı be- lirtilmemiştir24. Lületaşının çıkarılması, işletilmesi, eşya yapımının, ihracının ve dolayısıyla bir sanayi sektörü olarak ekonomiye katkısının XVIII. ve XIX. yy.'da daha çok olduğu konusunda kaynaklar aynı görüştedirler25. İlk lületaşı piposu 1723'de Macar gezgini Comte Andrasy'in zamanın padişahından hediye olarak aldığı ham lületa- şını işlemek üzere verdiği Karon Kowates tarafından yapılmıştır26. XVIII. yy.'da Türk tüccarları Avrupa'daki fuarlara lületaşı ürünle- riyle katıldılar27. Avrupa'da lületaşına ilgi artınca, birçok kentte lü- letaşı atölyeleri açıldı ve ürünler fuarlarda sergilendi28. 19. Tekin, s. 17. 20. Evliya Çelebi Seyahatnamesi, c. II, İstanbul, 1314, s. 12. 21. Yurt Ansiklopedisi, c. IV, s. 2872. 22. Arseven, e. I, s. 535. Oysa Texieer bu görüşte değildir. 23. Sedat Konçak, "Lületaşının Tarihçesi", Eskişehir I. Uluslararası Lületaşı "Beyaz Altın" Festivali, "Beyaz Altın Semineri" Notları,Eskişehir, 1988, s. 5. 24. Konçak, s. 5. 25. A. Reinhardt, Über Meerchaum und Meerchaum-Fundstatten bei Eskişehir in Kleinassien, c. II, Petermann Mitt, 1911, s. 251, v.d.; Texier, s. 18 v.d.; Konçak, s. 5; arseven, c. I, s. 535. 26. Arseven. c. I, s. 535; Kontaş, s. 5. 27. Reinhardt, s. 275. 28. İlk atelye ve fuarlar için bkz. Konçak, s. 5. DENİZ KÖPÜĞÜ, LÜLETAŞI 93 Avrupa'da lüietaşına olan bu ilgi Eskişehir lületaşı sanayisini de etkiledi. Nitekim XVIII. yy.'da bu sektörde çalışanların sayısı 1.600'den 6.000'e yükseldi. Bu durum galerilerin etrafında lületa- şıyla uğraşan köy ve kasabaların doğmasına neden olmuş ve çevre- ye bir canlılık kazandırmıştı. Lületaşı işletmeciliği devlet tekelinde idi. Bu işletmeler ya bir mütesellime emanete verilerek işletilmekte veya bir mültezime ve- rilerek iltizam şeklinde işletmesi sağlanmaktaydı. Eskişehir civarında lületaşıyla uğraşan yerlerden biri olan Mi- hallıççık, bu ürünün ocaklardan çıkarılıp getirildiği merkezlerden biri idi. Burada lületaşının vergisi bir voyvoda tarafından toplanır, madenciler tarafından çıkarılan lületaşı bunun mutasarrıfı tarafın- dan Eskişehir'deki genel ambara gönderilirdi29. Lületaşının ihracatı da ancak devlete aitti. Toptan devletçe satılanın dışında alım-satımı yapılamazdı. Devlet açık artırma ile satılan lületaşından ayrıca bir rüsum (vergi) alırdı. Yani lületaşı XIX. yy. Osmanlı ülkesinde yay- gın olan iltizam şeklinde işletilmekteydi30. Texier 1834'de bir sandık lületaşının 1.500 kuruş'ya yani 625 frank'a satın alındığını anlatır31. Bu o güne göre iyi paraydı ve Os- manlı piyasasına göre 30 altın etmekteydi32. Demiryolu yapılana kadar Eskişehir'de satın alınan lületaşı tüccarlar tarafından hayvanlarla İstanbul'a getiriliyordu. Reinhardt 29. Texier, s. 347, v.d. Emanet: Osmanlı toprak sisteminde tüm geliri hazineye ait olan ve bir hizmet karşılığında işletmeye verilen mukataa veya tımarlara verilen bir addır. Mukataaların vergi geliri karşılığı kiralanmasına İltizam adı verilirdi. Bunu kiralayan mül- tezim hazineye belirli bir miktar yergi verir, gelirinin geri kalan kısmı kendine ait olurdu (Bkz. Stanford J. Show, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, çev.: M. Harman- cı, İstanbul, 1983,c.l, s. 176). 30. Texier, s. 347 v.d.; Yurt Ansiklopedisi, s. 28-40. İltizam, devletin herhangi bir gelir kaynağını belirli bir ücret karşılıı işletmeye vermesi veya kiralamasıydı. İltizam be- deli peşin alındığı gibi, taksitler şeklinde de alınabilirdi. İltizamı alana Mültezim adı veri- lir, zengin tüccar veya sarrafdan biri Mültezime kefil olurdu. İşletmenin kiraya verilmesi açık arttırma şeklinde de olabilirdi. İltizamda mülkiyet devlete aitti. Ancak, İltizam çok uzun sürelerle verilebilirdi. Mültezimler genellikle zengin kişilerdi. İltizam için bkz. M. Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. III, İstanbul, 1983, s. 57, 613. 31. Texier, s. 348. Yazara göre bu madeni işletmekte usta olan Türkler kendileri bunları kullanmayarak adi toprak lüleyi tercih ederler. Türkler tütün içmek konusunda Ba- tılılardan daha temiz ve daha itinalıdırlar. Hiç bir çubuk bir parçası temizlenmeden tekrar doldurulmaz (Texier, s. 348). Lüle Taşı sandıklarının özellikleri ile ilgili olarak bkz. Texi- er, s. 348; Arseven, c. I, s. 536. 32. Arseven, c. I, s. 535'de tarihi 1824 ve fiyatı 625 Frank olarak vermesine karşılık c. IV, s. 1246'da bu satışı ve fiyatı yanlış bir şekilde 1884 olarak gösterir. Ayrıca bkz. Tekin, s. 18. 94 CAHİT BİLİM bu yola "Lületaşı Yolu" adını verir". İstanbul'a getirilen lületaşları buradan yine tüccarlar tarafından Belgrad, Budapeşte ve Viyana'ya götürülürdü. Avusturya lületaşından gümrük vergisi almadığından Viyana lületaşı işletmeciliğinin ve ticaretinin merkezi olmuştur. Hatta denilebilir ki XIX. yy.'da lületaşı ticaretine neredeyse tümüy- le Viyana'lı tüccarlar sahipti. Ancak bir süre sonra Almanya'da Rula, başta olmak üzere Çekoslovakya, Bulgaristan, Belçika, Fran- sa gibi ülkelerin bazı kentlerinde de lületaşı atölyeleri ve firmaları kuruldu. Ancak bunların içerisinde Viyana lületaşını en zarif, en güzel işleyen merkez olarak üstünlüğünü korumuştur34. Buralarda işlenen lületaşları Avrupa ve hatta Amerika pazarlarında satışa su- nuldu. XIX. yy.'da Avrupa'nın çeşitli kentlerinde açılan atölyeler, bunları işleyen ve pazarlayan firmalar dolayısıyla oluşan canlı bir lületaşı endüstrisi ve ticareti Eskişehir'deki üretimi de canlandırdı. Nitekim bunun sonucu olarak XIX. yy.'da lületaşı ocakları Eskişe- hir civarında çok geniş bir alana yayıldı. 1850'lerde buralarda çalı- şan işçilerin sayısı 10.000'den fazlaydı35. Lületaşı sektörünün gide- rek değer kazanması bunda etkili olmuştu. Nitekim Sarısu gibi üstün kaliteli maden ocağı başta olmak üzere daha başka ocaklarda işletilmeye başlanmıştı36. Bu dönemde lületaşı daha çok ham madde olarak işletilmekte ve bunun tamamı ihraç edilmekteydi37. Zaten bu dönemde bu durum tüm Osmanlı ham maddeleri için aynıydı. Avrupa'da gelişen sanayinin daha çok ham madde kaynaklarına ve daha çok pazarlara ihtiyacı vardı. Ham madde ve pazar açısından Osmanlı ülkeside Batı sanayi için pek kazançlı bir ülkeydi. Ucuza alınan hammadde- ler Batı atölye ve fabrikalarında işlendikten sonra işlenmiş eşya ola- rak Osmanlı ülkesine daha pahalıya satılıyordu. O dönemde Türki- 33. Reinhardt, s. 276. 34. Avrupa'da ve hatta Amerika'da açılan Lüle Taşı atelyeleri ve kurulan firmalarla ilgili olarak Tekin, Lüle Taşını Viyanaya götüren tüccarların XIX. Yüzyılda Eskişehir'de Viyana tipi evler yaptırdıklarından, Eskişehirin de kasabalıktan Kent olma çabalarının böyle başladığından ve kentin o kesimlerinde o zamandan kalma evlerin varolduğundan sözeder (Tekin, s. 20). 35. Tekin, bu alanı 66.500.000 m2, işçi sayısını da 10.000 olarak vermektedir. Kon- çak'a göre, işçi sayısı 13.000 ve bir rivayete göre işçi konutları sayısı da 6.000'dir (Kon- çak, s. 5 v.d.). Salnamede ise bu alan Porsuk Çayının iki sahilinde ve Sakarya'nın sol sahi- linde "100 km tulde gayr-ı mahdud bir arz dahilinde" yer almaktadır şeklindedir (Hüdavendigar Salnamesi, Bursa, 1325, s. 99). Arseven ve Ş. Sami işçi sayısını 3000 olarak vermektedirler (Arseven, c. I, s. 535; Ş. Sami, s. 938). 36. Konçak, s. 5; Yurt Ansiklopedisi, s. 2840; Tekin, s. 18. 37. Konçak'a göre % 99.9'u ihraç ediliyordu (Konçak, s. 5). DENİZ KÖPÜĞÜ, LÜLETAŞI 95 ye'ye gelmiş bir çok uzman Osmanlı yöneticilerine bu durumu be- lirterek kendi hammaddelerini kendilerinin işlemesini önermişler- dir38. Bu açıdan gerek Eskişehir'de ve gerekse lületaşının toplandığı Mihalıççık ve înönü gibi merkezlerde lületaşı işleyen ustalar ve lü- letaşı eşya işletmeciliğinin ne düzeyde olduğu hakkında bilgiler yoktur39. Eskişehir'deki lületaşı madeni 1836'larda yine mütesellimlik ve emanet usulü işletilmekteydi40. Nitekim Babıali'den yazılan bir tezkerede ve bununla ilgili yayınlanan bir fermanda bu konu belirtilmekteydi. Burada eskişehir ve İnönü kazalarında yer alan ve Darphane-i amire tarafından yönetilen "Estika Madeni demekle mağruf" beyaz lületaşı madeninin vergisinin 50 senesi Şabanının gurresinden/3 Aralık 1834, 52 senesi Recebinin nihayetine/11 Kasım 1836'ya kadar Eskişehir mütesellimi Mehmet Bey tarafından toplandığı belirtiliyordu41. Bu vergiyle ilgili olarak Darphane-i amire defterdarı tarafından yazılan bir yazıya göre bu madenin ver- gisi bir yük 89.300 kuruşa erişmekteydi42. O zamanki statüsüne göre Eskişehir Sancağı Kaptan Paşanın yönetiminde olduğundan söz edilen yazıda da gösterildiği gibi bu vergi geliri defteriyle bir- likte Darphane-i amire'ye aşamalı olarak gönderilmekteydi. Bu ne- denle 3 Aralık 1834'den itibaren Eskişehir lületaşı işletmesinin Kaptan Paşa'ya verilmesi belirtiliyor ve bu padişaha sunuluyordu43. Bununla ilgili olarak yazılan "İrade-i Seniyye" de Darphane-i amire defterdarı tarafından gönderilen yazının padişaha sunulduğu belirtiliyordu44. Bu konuda yayınlanan padişah fermanında ise söz edilen vergi gelirinin peyderpey Darphane-i amire'ye gönderilmek üzere emanet usulüyle Kaptan-ı deryaya verilmesi isteniyordu45. Arşivdeki bu konuyla ilgili belgeler Eskişehir'de lületaşı işlet- meciliğinin kesintisiz sürdüğünü göstermektedir. Günümüzde de bu işletmecilik daha geniş ve gelişmiş olarak sürdüğüne göre maden kaynaklarının bol olduğu söylenebilir. 38. Bkz. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, İstanbul, 1973, s. 45 v.d. 39. Tekin, s. 18. 40. Bkz. Başbakanlık Arşivi Hatt-ı Hümayun İrade Tezkeresi, no. 27869 (5 Safer 1252). 41. Darphane-i Amire. Osmanlılarda para basılan yere verilen isim. Burası İstan- bul'da Topkapı Sarayında Bab-ı Hümayun ile Bab-ı selam arasında kalan kısımda yer al- maktaydı. 42. BAHH, no. 27869 (5 Safer 1252). 43. BAHH, no. 27869 (5 Safer 1252). 44. İrade-i seniye. Hatt-ı Hümayun da denilen padişah fermanlarına verilen isimdir. 45. BAHH, no. 27869 (5 Safer 1252). 96 CAHİT BİLİM Tanzimat Devri (1839-1876)'ne gelindiği zaman buranın vergi- sinin erişmiş olduğu miktar maden işletmeciliğinin genişliği hak- kında bir fikir vermektedir. Tanzimat Devri Osmanlı ülkesinin Batı'ya yönelmesinde ve çağdaşlaşmasında önemli bir dönem olmuştu. Halkın devlet için değil devletin halk için varolduğu, devletin halkın güven, rahat ve mutluluğunu sağlamakla görevli bir kurum olduğu görüşünden ha- reketle bir çok alanda keyfiliğe son verilmiş, örneğin arpalıkla, mü- tesellimlikler, mültezimlikler ve halkın vermekte olduğu çeşitli an- garya vergiler kaldırılmıştı. İşte bu doğrultuda Eskişehir lületaşı esnafı da Babıali'ye başvurarak vergilerinin kaldırılmasını istemiş- lerdi. Arşiv'deki 5 Cemaziyelevvel 1258/4 Haziran 1842 tarihli bu konuyla ilgili bir belgede eskişehir ve İnönü kazalarındaki "Estika madeninden husule gelen" lületaşı çıkaranlardan kuruşta dörder para öşür ve bunu işledikten sonra satanlardan da kuruşta beşer para vergi alınmasının eskiden beri süregelen bir usul olduğu belir- tilmekteydi46. Vermeleri gereken vergi ise bir yük 49.488 kuruşun alınmasına çalışılmış ise de Eskişehir lületaşı esnafı Tanzimat-ı Hayriye'nin vermiş olduğu haklar çerçevesinde bu vergiden muaf olduklarını belirterek eskiden kalanları da taksitle vermek istedikle- rini belirtmekteydiler. Ayrıca bu verginin 1249/1833 tarihinde be- lirlendiğini ve bunun da Tanzimat-ı Hayriye'ye uygun olmadığını, zaten konmuş olan bu verginin aslında tüccara çok geldiğini maden satımında fazla talep olmaması nedeniyle kendilerine tüccar tarafın- dan yardım edildiğini ve oturdukları evlerinde başka bir malları ol- madığını dile getirmekteydiler47. İşte bu nedenlerle lületaşı esnafı verginin dörder parasının affedilmesini istemekte ve bunun şer'i kurallara da uygun olduğunu ileri sürmekteydiler. Bunun için esnaftan bazı kişilerle İstanbul'a giderek bu vergi- nin affını ve daha önceki birikmiş vergilerinin de taksitle ödenmesi- ni rica etmişlerdi. Fakat kendilerine bu verginin ancak yarısının af- fedileceği bildirilmişti. Ancak onlar dörder parasının affedilerek geri kalanın 1/3'ünün 1258/1842 Ağustosunda diğer 1/3'ünün gele- cek sene ve geri kalan 1/3'üde 1260/1844 senesi Ağustosunuda sar- raf güvencesiyle verilmesini istediler ve bu vergiyi ödeyeceklerine söz verdiler48. Fakat lületaşının öşürü onu madenden çıkaran işçiler tarafından ve dışarıya satılmasında da gümrüğü tüccarı tarafından 46. BAHH, İrade Meclis-i Vala, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). 47. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). 48. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). DENİZ KÖPÜĞÜ, LÜLETAŞI 97 verildiğinden bu öşür ve gümrük konusunun esnafla ilgili olmadığı halde bu vergiden esnafın zimmeti olarak o kadar para birikmişti. Ayrıca lületaşının piyasasının azalması ile alışverişi de durmuş ve esnafın söz edilen vergiyi vermeye gücü kalmamıştı. Bu nedenle esnaf bu verginin bir miktarının kaldırılmasını istiyordu. Babıali bir sadrazam tezkeresi ile bunun uygun olup olmadığının ve esnafın eski borcunun ödenmesinin hazineyi ne şekilde etkileyeceğinin es- nafın zarara uğramamasına özen gösterilirken, hazinenin de korun- ması için gerekli değerlendirilmelerin yapılmasını istedi49. Bu istek doğrultusunda yapılan değerlendirme şöyle idi: Lüle- taşı madeninin öşürü bunu çıkaranlar tarafından verilmekteyse de, esnaf tarafından madenin çıkarılması için işçilere peşin para verili- yordu. Yoksa herhangi bir istek olmadıkça işçilerin bunu kendi kendilerine çıkarmaya güçleri yoktu. İşçiler, çıkardıkları taşı esnaf- tan ustası her kim ise ona verip parasını da ondan aldığından, öşürü onlar gibiyse de aslında bu parayı esnaf veriyordu50. Esnaf ayrıca tüccara da borçlu olduğunda borçlarını ödemek için işledikleri taşı tüccara değerinden aşağı verme durumunda kal- maktaydılar. Tüccar da vereceği gümrüğü ve edeceği kârını hesap ederek alacağından esnafın vereceği kuruşta beşer para olan vergi yine esnaf tarafından ödenmiş olmaktaydı51. Bir süreden beri lületa- şının ticareti pek olmadığından tüccar da esnaftan borcunu ödeme- sini istemekteydi. Oysa esnafın evinden başka herhangi mal ve mülkü yoktu ve bunları satsa bile burdan sağlayacağı gelir borcunu karşılamayacaktı52. Söz edilen bir yük 49.488 kuruş olan borçları 25 Muharrem 1257/21 Haziran 1841 tarihinde sunulan yazı gereğincee bu tarihten sonraki hesap olduğundan 1256/1840 senesine mahsuben bu vergi- nin 92.707.5 kuruşunu vermeleri ve bir yük 22.710.5 ve 1257/1841 senesi sonuna kadar bir yük 3.175 kuruş ki toplam iki yük 25.285.5 kuruş borçları olup 1258/1842 senesine ait borçlarının ilgili kaza- lardan defteri henüz gelmemiş olduğundan toplam borçlarının mik- tarı belli değildi. Ancak tüm bunları esnafın ödeyecek gücü yoktu ve malları satılsa bile bunu karşılamaktan uzaktı. Bu nedenle bu para ancak sağlam sarraf güvencesiyle ve taksitle alınabilirdi53. 49. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). 50. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). 51. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). 52. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). 53. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). Bir Yük, 100.000 kuruştur. 98 CAHİT BİLİM Bu nedenle padişahın şefkati doğrultusunda esnafın korunması ve hazine gelirini düşünerek kalan paranın taksitle alınması geri ka- lanların da tamamen affedilmesi uygun olacaktı. Böylece hazine geliri korunacak, esnaf da bağışlanacaktı54. Meclis-i Vâlâ bu görüşünü sadrazamlığa iletti. Burada Eskişe- hir ve İnönü kazalarındaki lületaşı esnafının kendilerinden fazla vergi alındığı konusunda bir yazı yazdıkları, bu doğrultuda Hüda- vendigar Valisinden ve Eskişehir Meclisinden gelen mazbatanın takdim edildiğinden söz edilmekteydi55. Bunun üzerine sadrazamlıktan Meclis-i Vâlâ'ya yazılan bir tez- kerede bu kadar evrakın sadrazamlığa gönderilmesine gerek olma- dığı, bunların yerlerine konarak eski usulün uygulanması gerektiği belirtiliyordu56. Sadaret makamının bu yazısı üzerine Meclis-i Vâlâ'nın değer- lendirdiği konular şunlardı: Eskişehir ve İnönü kazalarındaki Eskita vadilerindeyer alan lü- letaşının esnafı tarafından kaç kuruşa satılırsa, satıcısından kuruşta beşer para vergi ve lületaşını çıkaranlardan kuruşta dörder para alınması usuldendir. 1256 ve 1257 senelerine mahsuben bu vergi- den esnafın vermeleri gereken bir yük 48.488 kuruştur. Ancak lüle- taşının öşürü yanında ihtisap, emiriye ve reftiye gümrüğü gibi ku- ruşta beşer para vergiler verdiklerinden bunları vermeye güçleri olmadığını bildirerek bu vergilerin dörder parasının affedilerek kendilerinden kuruşta birer para vergi alınmasını ve eski vergileri- nin de taksitle ödenmesini istemişlerdir. Hazinenin korunmasının yanında esnafında haklarının korunması ilkesine özen gösterilerek esnafın bu dileklerini kabulünün uygun olup olmadığı görüşülmüş- tür. Bu doğrultuda Eskişehir Sancağı Meclisinden gelen yazı ve bu işlere vakıf kişilerin de fikirleri değerlendirilerek Meclis-i Vâlâ'nın bu doğrultudaki görüşleri 18 Haziran 1842'de sadrazamlığa bildiril- miştir. Meclis-i Vâlâ'nın bu değerlendirmeler doğrultusunda sadra- zamlığa bildirdiği görüşler şöyledir57: 54. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). 55. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). 56. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258). 57. BAİMV, no. 908 (5 Cemaziyelevvel 1258).
Description: