ÇOCUĞUN MALININ ZEKÂTI MESELESİ Ahmet Numan ÜNVER Öz İslam hukuku literatüründe ilk dönemlerden itibaren önemli bir yere sahip olan zekât konusu, fıkıh ekolleri nezdinde bazı tartışmalara konu olmuştur. Tartışma noktalarından birini kimlerin zekât yükümlüsü olduğu meselesi teşkil etmiş ve buradaki en önemli gündem maddelerinden bir tanesini de buluğa ermemiş küçük çocukların mallarının zekâtı meselesi oluşturmuştur. Bu çalışmada çocukların hangi mallarının zekât mükellefiyeti açısından tartışıldığı, mezheplerin bu noktadaki tutumları ve bu tutumlarının altında yatan temel saikleri ele alınacaktır. Anahtar Kelimeler: Zekât, Çocuk, İhtilâf, İbâdet, Mükellefiyet. The Issue Of Child's Zakah Abstract The issue of zakah (obligatory alms), which always has a substantial role in the literature of Islamic jurisprudence, is a matter of debate among the schools of fiqh (Islamic jurisprudence). One of the controversial issues is about who would be considered to be under an obligation to pay zakah. Regarding this issue, one of the agenda topics was the problem of zakah of the property of children under puberty. In this research, I will discuss which property of children was disputed in terms of obligation of zakah and I will also handle positions of schools of fiqh on this issue in conjunction with their motives for these positions. Keywords: Zakah, Child, Conflict, Worship, Liability. Giriş İslam yalnızca insanların Yaratıcı ile olan ilişkilerini düzenlemek amacıyla gönderilmiş bir din olmayıp aynı zamanda insanlar arası ilişkileri de adalet ve hakkaniyet çerçevesine oturtmayı amaçlamaktadır. İslam hukukunda bu amaca yönelik pek çok hükme yer verilmiştir. “İnfak” kavramı da bu çerçe‐ vede ele alınması gereken, İslam’ın mal ve servet sahipleri ile toplumun ekonomik açıdan zayıf kesimleri arasındaki ilişkilere bakışını temsil eden en önemli kavramlardan biridir. İnfâk en genel anlamıyla her türlü maddî yar‐ dımı ifade ederken bu üst kavram altında yer alan zekât ise daha özelde belirli şartları taşıyan Müslümanların yerine getirmekle yükümlü oldukları “zorunlu mâlî ibadet”i ifade eder. Zekât, İslam’ın en önemli rükünlerinden biri olup Kurʹân’da 32 yerde zikredilmiş, bunların 26’sında namazla birlikte, 6’sında da müstakil olarak zikredilmiştir. Hadis literatüründe de zekâtın çeşitli yönlerine işaret eden çok sayıda rivâyet bulunmaktadır. Arş. Gör., Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Hukuku Anabilim Dalı. ([email protected]) Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015) 62 | Ahmet Numan ÜNVER Hz. Peygamber (s.a.) dönemindeki zekât uygulaması, onun vefatı sonra‐ sında ilk halife Hz. Ebu Bekir döneminde farklı bir gündem maddesi haline gelmiş ve merkezî otoriteye zekât vermekten kaçınan gruplar meselesi orta‐ ya çıkmıştır. Müslüman toplumda hilâfet meselesi ve peygamberlik iddia‐ sında bulunan yalancı şahıslar meselesinden sonra en temel sorunlardan birisi de, siyasal otoriteye başkaldırı noktasında çeşitli grupların ilk olarak kullandığı bir vakıa olan zekât vermekten kaçınma meselesi olmuştur. Kurʹân‐ı Kerîm ve hadislerde büyük oranda namaz ile birlikte zikredil‐ mesi, siyasî iktidara itaatin bir göstergesi olması ve benzeri açılardan İslam geleneğinde önemli bir konuma sahip olan zekât, İslam hukukunda da bu önemine münasip bir yer bulmuştur. Fıkıh literatürünün çok büyük bir kıs‐ mında “salât” bölümünden hemen sonra “ibâdât” bölümlerinde ele alınmış‐ tır. Zekât konusunda fıkıh ekollerinin temel tartışma noktaları “zekât mükel‐ lefi”, “zekâta tabi mallar ve oranları”, “zekât alacaklısı” ve “zekâtın îfâ şart‐ ları” noktalarında yoğunlaşmaktadır. Biz bu makalemizde “zekât mükellefi” kapsamında yer alan “küçük çocuğun zekât mükellefi olup olmaması”, bir başka deyişle “küçük çocuğun malına zekât düşüp düşmeyeceği” tartışma‐ sını ele alacağız. Çocukların mallarına zekâtın düşüp düşmeyeceği ile ilgili tartışmalar fı‐ kıh eserlerinde genel olarak “yetimin malının zekâtı” başlığı altında ele alınmaktadır. Bu ifadeyle, mûrisinin ölmesi sonucu kendisine miras kalma‐ sıyla nisap miktarı mala sahip hale gelen yetim çocuk kastedilmiş, bununla zekât konusunda aynı manayı ihtiva ettiği için de genel manada henüz bu‐ luğa ermemiş çocuğun durumu işlenmiştir. Küçük çocukların mallarına zekât düşüp düşmeyeceği noktasındaki tar‐ tışmalar tek düzeyde seyretmemiş, bazı mallara zekât düşeceği noktasında ittifak edilirken bazı mallar hakkında ise ihtilâf edilmiştir. Zekâta konu olan mallara ve zekâtın toplanma usulüne dair farklı uygulamaya, Hz. Osman döneminde rastlanmaktadır. Hz. Peygamber döneminde zekâtın toplanması ve alacaklılarına ulaştırılması işini bizzat devlet organize etmiştir. Bu amaçla Hz. Peygamber etrafa zekât memurları göndermiş, zekâtın, öncelikle top‐ landığı bölgedeki yardıma muhtaç kimselere dağıtılması, daha sonra artan malın merkeze gönderilmesi sistemini uygulamıştır. Bu uygulamanın ilk iki halife döneminde de devam ettiği görülmektedir. Hz. Osman dönemine gelince ise zekât malları arasında bir ayrıma gidilerek, bundan böyle ileriki dönemlerde fıkıh literatüründe “emvâl‐i zâhira” şeklinde isimlendirilecek olan hayvanlar, bitkiler ve madenler gibi mallardan zekâtı devletin aldığı; buna karşılık yine sonraları “emvâl‐i bâtıne” olarak isimlendirilecek olan Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015) ÇOCUĞUN MALININ ZEKÂTI MESELESİ | 63 paralar ve ticaret mallarından zekâtın ödenmesi işinin ise bizzat zekât mü‐ kellefinin inisiyatifine bırakıldığı görülmektedir.1 Dört Sünnî fıkıh ekolü, küçüğün “emvâl‐i zâhira” kapsamında yer alan tarımsal ürünlerinden devletin zekât [öşür] alacağı konusunda ittifak etmiş‐ tir. İhtilaf ise Hanefilerin bazı malların zekâtında vergiden ziyade ibadet yönünün ön planda olduğunu iddia etmesiyle ortaya çıkmaktadır. Zira ile‐ ride ele alacağımız gibi zâhire‐bâtıne ayrımı gözetmeksizin Hanefiler gerek “emvâl‐i zâhire” kapsamındaki hayvanların zekâtında gerekse “emvâl‐i bâtıne” kapsamındaki paraların zekâtında ibadet vasfını ön plana çıkarmış ve buna bağlı olarak da küçüklere ait bu gibi mallarda zekât gerekmeyece‐ ğini ileri sürmüştür.2 Buna göre tartışmanın öşrü de içine alan genel anlam‐ daki zekât ile ilgili değil de dar/teknik anlamdaki zekât ile ilgili olduğu söy‐ lenebilir. Konu üzerinde genel olarak iki farklı görüş ileri sürülmüştür. Hanefîler buluğa ermemiş küçüğün malına zekât düşmeyeceği görüşünü benimser‐ ken; Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler, onların zekâtla mükellef oldukları görüşünü benimsemiş ve velilerinin onların mallarından zekât vermelerinin gerekli olduğunu, şayet onların adına zekât vermediyse buluğa erince çocuğa bu‐ nun bildirilmesi suretiyle çocuğun geçmiş zekâtlarını vermekle yükümlü olacağını savunmuştur. İleride ele alınacağı üzere bu konudaki ihtilâflar belli başlı sebeplere da‐ yanmaktadır. Bunların başında konu hakkında birbirine zıt yönde hüküm ifade eden rivayetler yer alır. Bu rivayetlerin doğrudan Rasûlullâh’tan (s.a.) mı işitildiği yoksa sahabî kavli mi olduğu önem arz etmektedir. Bunun ya‐ nında zekâtın Allah ve kul hakları taksiminde hangi kısımda konumlandı‐ rıldığı, zekâtın ibadet yönünün mü yoksa ödenmesi gereken bir ver‐ gi/meûnet olmasının mı ağır bastığı, zekâtın edasında niyetin şart olup ol‐ maması ve burada vekâletin mümkün olup olmaması gibi konular da önem arz etmekte, ihtilâflar da bu eksende sürmektedir.3 Allah ve kul haklarına dair yapılan taksimat zekât konusunda önem arz etmektedir. Mezhepler zekâtın Allah haklarından olduğunu kabul etmekle birlikte Allah haklarına dair yapılan taksimatta ve bu noktada kimlerin mü‐ kellef olacağı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Hanefiler teknik anlamdaki zekâtı sırf Allah hakkı olarak kabul etmişler ve bunlarla yalnızca akil ve baliğlerin mükellef olduğunu savunmuşlardır. Zira sırf ibadet olan fiillerde 1 Kâsânî, Ebû Bekr b. Mes’ûd, Bedâi‘u’s‐sanâi‘ fî tertîbi’ş‐şerâi‘,Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐İlmiyye, 1986, II, 7. 2 İbn Rüşd, Muhammed b. Ahmed el‐Hafîd, Bidâyetü’l‐müctehid ve nihâyetü’l‐muktesid, thk: Ali Muhammed Muavvız ve Adil Ahmed, Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐İlmiyye, 2007, s. 229. 3 Erkal, Mehmet, “Zekât”, DİA, XLIV, 198. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015) 64 | Ahmet Numan ÜNVER tam eda ehliyeti şartır.4 Ayrıca Allah haklarına dâhil olan mâlî konularda mükellefiyetin bizzat mal olmayıp “eda etme” fiili olduğu ve fiillerle de küçüklerin mükellef olmadıkları kabul edilmektedir.5 Karşıt görüş sahipleri ise bedenî Allah hakkı olan fiillerle küçüklerin mükellef olmadığı hususun‐ da Hanefilerle ittifak halindeyken malî Allah haklarında küçüklerin de ba‐ liğler gibi mükellef olduğunu savunmuşlardır.6 Dolayısıyla birinci duruma göre küçük çocuk ibadet yükümlüsü olmadığı için velisi onun malının zekâtını vermek durumunda olmayacakken ikinci durumda küçüğün velisi onun malından vergi vasıflı bu zekâtı vermek durumunda olacaktır. Biz bu kısa açıklamalardan sonra çalışmamızda küçüğün zekâtını tüm yönleriyle ele almaktan ziyade ihtilâflar ekseninde ilerleyeceğiz. Mezheple‐ rin bulûğa ermemiş çocuğun malına zekât düşüp düşmediği hususundaki ihtilâflarını incelerken, konuyu usulî‐ilkesel ihtilaflara da değinerek ele al‐ manın gerek konunun daha anlaşılır hale gelmesi gerekse içtihâdî faaliyetle‐ rin işleyişinin daha iyi görülebilmesi açısından uygun olacağı kanaatindeyiz. Bu sebeple ilk olarak mezheplerin konuyla ilgili aklî ve naklî delillerini kısa‐ ca serdedip sonrasında deliller üzerindeki tartışmaları tahlil ederek konu‐ nun farklı uzantılarına da değinmeye çalışacağız. I. Tartışmanın Temelini Teşkil Eden Deliller Küçüğün malının zekâtına dair mezheplerin ileri sürdüğü deliller farklılık arz etmiş, edille‐i erbaa dışında özellikle de sahâbe kavli ve uygulamaları ön plana çıkarılmıştır. Hanefîler küçüğün malının zekâtıyla ilgili doğrudan Sünnet ve icma delillerinin söz konusu olmadığını ileri sürerken diğer üç mezhep, görüşlerinin Kitab ve kıyasın yanında Sünnet ve icmadan da delil‐ leri olduğunu iddia etmiştir. 4 Hanefilerin Allah haklarına dair yaptıkları sekizli taksim şu şekildedir: 1) Sırf ibadetler (iman gibi), 2) Sırf cezalar (hadler gibi), 3) Eksik cezalar (mirastan mahrumiyet gibi), 4) İba‐ det ve ceza özelliği olan haklar (kefaretler gibi), 5) Vergi niteliği de taşıyan ibadetler (fıtır sadakası gibi), 6) İbadet niteliği de taşıyan vergiler (öşür gibi), 7) Ceza niteliği de taşıyan vergiler (harac gibi), 8) Nev’i şahsına münhasır haklar (ganimet malının 1/5’i gibi). Hanefi‐ ler bu taksimatta ibadetlerle ilgili olanlardan yalnızca ilk sıradaki sırf ibadet olanlar için bulûğu şart koşmuşlar, diğerlerinde tam ehliyeti gerekli görmemişlerdir. Bkz. Taftâzânî, Mesud b. Ömer, Şerhu’t‐Telvîh ale’t‐Tavdîh, Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐İlmiyye, 1996, II, 316, 318. 5 Pezdevî, Ali b. Muhammed, Kenzü’l‐vusûl ilâ ma’rifeti’l‐usûl, Karaçi: Matbaatü Câvid Beris, ty, s. 131; Serahsî, Ebû Bekr Şemsü’l‐eimme Muhammed b. Ahmed b. Sehl, Usûlüʹs‐Serahsî, thk: Ebu’l‐ Vefâ el‐Afğânî, Beyrut: Dâruʹl‐Kütübiʹl‐İlmiyye, 1993, I, 263. 6 Mâverdî, Ebu’l‐Hasen Ali b. Muhammed b. Muhammed, el‐Hâvi’l‐kebîr, thk: Ali Muham‐ med Muavvız ve Adil Ahmed Abdulmevcud, Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐İlmiyye, 1994, III, 153 Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015) ÇOCUĞUN MALININ ZEKÂTI MESELESİ | 65 A. Küçüğün Malına Zekât Düşmeyeceğini Savunanlar 1. Naklî Delilleri “Onların mallarından zekât al ki, bununla onları temizleyesin ve arındıra- sın”7 ayeti Sahâbe ve tabiûndan nakledilen ve kimi yerde namazla kimi yerde de bulûğa erme ile ilişkilendirilen “Yetimin malına zekât düşmez”8 sözü İbn Mes‘ud’dan nakledilen9 “Çocuğun malının zekâtını hesapla ama onun zekâtını verme. Çocuk bulûğa erişince ona ver ve yaptığın hesabı da ona haber ver”10 şeklindeki rivâyet Rasûlullah’ın (s.a.), Muaz’ı (r.a) Yemen’e gönderirken ona; gittiği yerde ilk olarak insanları Allah ve Rasûlüne şehadet etmeye çağırmasını, kabul etmeleri ha- linde onları namaza çağırmasını ve bunu da kabul ederlerse onların zekâtla mükellef olduğunu haber vermesini söylemesi11 Hz. Ebu Bekir’in “Namazla zekâtı birbirinden ayıranlarla savaşacağım”12 sözü “Üç grup kimseden sorumluluk kaldırılmıştır: Uyanana kadar uyuyan kim- seden, büyüyene kadar çocuktan, aklı yerine gelene kadar aklını kaybetmiş kimse- den.”13 hadisi Sahabenin çocukların zekâtla mükellef olmadığına dair icmâsı14 2. Aklî Delilleri Allah haklarından olan ibadetler bedenî ve mâlî olmak üzere iki kısımdır. Bedenîlerden küçükler ittifakla mükellef değildir. Mâlî olanlardan da olmaması 7 et‐Tevbe 9/103. 8 Şeybânî, Ebû Abdullah Muhammed b. el‐Hasen, el‐Hucce alâ ehliʹl‐Medîne, thk. Mehdî Ha‐ sen el‐Keylânî el‐Kâdirî, Beyrut: Âlemüʹl‐Kütüb, 1403, I, 159‐162. 9 Bu görüş aynı zamanda Sevrî ve Evzâî’ye de nispet edilmektedir. Bkz. İbn Kudâme, Abdul‐ lah b. Ahmed el‐Makdisî, el‐ Muğnî, thk: Abdullah b. Abdulmuhsin ve Abdulfettah Mu‐ hammed, Riyad: Dâru Âlemi’l‐Kütüb, 1997, IV, 69. 10 Şeybânî, el‐Hucce, I, 458. İbn Mes‘ud’dan yapılan bu rivâyetin benzeri, sonunda “(çocuklar bulûğa erince) dilerlerse bu zekâtı verirler, dilerlerse vermezler” ilavesiyle nakledilmektedir. Mezkûr rivâyet için bkz. Abdurrezzâk b. Hemmâm es‐San‘ânî, el‐Musannef, thk. Habîbu’r‐ Rahmân el‐A‘zamî, Beyrut: el‐Mektebü’l‐İslâmî, 3. bs., 1403, IV, 69‐70. 11 Buhârî, “Zekât”, 1. 12 Buhârî, “Zekât”, 1; “İ‘tisâm”, 2, 28; Nesâî, “Zekât”, 3; “Cihâd”, 1. 13 İbn Mâce, “Talâk”, 15; Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 16; Tirmizî, “Hudûd”, 1, Nesâî, “Talâk”, 21. 14 Mesela bkz. Aynî, Bedreddin Mahmud b. Ahmed, el‐Binâye şerhu’l‐Hidâye, Beyrut: Dâru’l‐ Kütübi’l‐İlmiyye, 2000, III, 295; Gaznevî, Ömer b. İshak, el‐Gurretü’l‐münîfe fî tahkîki ba’zı mesâili’l‐İmam Ebî Hanîfe, Beyrut: Müessesetü’l‐Kütübi’s‐Sekâfiyye, 1986, 50. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015) 66 | Ahmet Numan ÜNVER gerekir. Nitekim malî ibadetlerde Allah’ın hakkı, söz konusu ibadeti yerine getirme fiilidir (fi’lü’l-edâ); doğrudan bizzat malın kendisi (aynü’l-mâl) değildir.15 Zekât, namaz ve oruç gibi bir ibadettir. Küçük çocuklar ise ibadetlerle yü- kümlü değillerdir.16 Ayet ve hadislerde namaz ile zekât birlikte zikredilmektedir.17 Zekât; fıtır sadakası, nafaka, öşür gibi yükümlülüklerin aksine mahza ibadet olan fiillerdendir.18 B. Küçüğün Malından Zekât Alınacağını Söyleyenlerin Delilleri Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelîler bulûğa ermemiş çocukların mallarından da zekât alınması gerektiğini savunmuşlar ve bu görüşlerini genel olarak şu delillere dayandırmışlardır: 1. Naklî Delilleri “Onların mallarından zekât al ki, bununla onları temizleyesin ve arındıra- sın”19 ayeti Rasûlullah’a (s.a.) veya sahâbeye atfedilen ve farklı vecihlere sahip, “Ye- timlerin mallarını işletin ki zekât/sadaka onu yiyip bitirmesin” yönündeki rivâyet- ler20 “Yetimin malına zekât düşer”21 hadisi İbn Mes‘ud’dan nakledilen “Çocuğun malının zekâtını hesapla ama onun zekâtını verme. Çocuk buluğa erişince ona ver ve yaptığın hesabı da ona haber ver”22 şeklindeki rivâyet 15 Pezdevî, Kenzü’l‐vusûl, s. 131; Serahsî, Usûl, I, 263. 16 Kâsânî, Bedâi‘u’s‐sanâi’, II, 4; Mevsılî, Abdullah b. Mahmud, el‐İhtiyâr li‐ta’lîli’l‐Muhtâr, thk: Abdullatif Muhammed, Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐İlmiyye, 2005, I, 106. 17 Şeybânî, Ebû Abdullah Muhammed b. Hasen, el‐Asl (el‐Mebsût), thk: Ebu’l‐Vefâ el‐Afğanî, Beyrut: Âlemü’l‐Kütüb, 1990, II, 11, 41, 60; Kudûrî, Ebu’l‐Hüseyn Ahmed b. Muhammed b. Ca’fer el‐Bağdâdî, et‐Tecrîd, thk: Muhammed Ahmed Sirâc ve Ali Cuma, Kahire: Dâru’s‐ Selâm, 2004, III, 1214. 18 Kudûrî, et‐Tecrîd, III, 1223; Serahsî, Ebû Bekr Şemsü’l‐eimme Muhammed b. Ahmed b. Sehl, el‐Mebsût, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1982, II, 163. 19 et‐Tevbe 9/103. 20 Abdurrezzâk, el‐Musannef, IV, 67‐69; Muvatta’, “Zekât”, 12; Şâfiî, Muhammed b. İdris, el‐ Ümm, thk: Rıfat Fevzî, yy: Dâru’l‐Vefâ, 2001, III, 69; Tirmizî, “Zekât”, 15; Dârekutnî, Ebu’l‐ Hasen Ali b. Ömer, es‐Sünen, thk: Şuayb el‐Arnavut, Beyrut: Müessesetü’r‐Risâle, 2004, III, 6; Beyhakî, Ebû Bekir Ahmed b. Hüseyn b. Ali, es‐Sünenü’l‐Kübrâ, thk: Muhammed Abdul‐ kadir Atâ, Beyrut: Dâruʹl‐Kütübiʹl‐İlmiyye, 2003, IV, 179. 21 Dârekutnî, es‐Sünen, III, 6. 22 Şeybânî, el‐Hucce, I, 458. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015) ÇOCUĞUN MALININ ZEKÂTI MESELESİ | 67 Hz. Âişe’nin, iki yetim olan Kâsım b. Muhammed ile kardeşini kendi evin- de barındırdığı ve onların mallarının da zekâtını verdiği yönündeki uygulaması23 Hz. Ali ve İbn Ömer’in uygulamaları24 Küçüklerden zekât alınacağı görüşüne kimsenin muhâlefet etmemesi dola- yısıyla icmâ benzeri bir fikir birliğinin bulunması25 2. Aklî Delilleri Bir fiil ile mükellef olmak için bazı durumlarda ayrım yapılmamış ve bulûğa ermeyenler de farzlarla mükellef tutulmuştur.26 Allah hakları bedenî ve malî olmak üzere iki türlüdür. Bedenîlerle yalnızca bâliğler sorumlu iken zekât gibi malî olanlarla ise bâliğler ve bâliğ olmayanların tamamı sorumludur.27 Zekâtta her ne kadar niyet önemli ise de zekâtın asıl amacı ihtiyacı gider- mektir. Bu sebeple zekât bir ayrıcalık kazanarak niyet şartı olmadan da küçüklerin mallarından alınabilir.28 II. Deliller Üzerinde Cereyan Eden Tartışmalar Yukarıda aklî ve naklî delillerine kısaca değinilen her iki görüş sahiplerinin argümanlarının, genel hatlarıyla şu noktalarda düğümlendiğini söyleyebili‐ riz. ‐ Küçüğün malına zekât düşüp düşmeyeceğine dair naklî delillerin sübut ve delâletinin doğurduğu ihtilaflar 23 Muvatta’, “Zekât”, 13. Benzer rivâyetler için bkz. Abdurrezzâk, el‐Musannef, IV, 66, 67. 24 Şâfii, el‐Ümm, III, 74, 75; Sahnûn b. Saîd, el‐Müdevvenetü’l‐kübra, Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐ İlmiyye, 1994, I, 308. 25 Buhûtî, Mansur b. Yunus, Keşşâfü’l‐kınâ’ an metni’l‐İknâ’, Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐İlmiyye, ty, II, 169. Bu konuda gerek Hanefilerin gerekse diğer mezheplerin icmâ iddiaları pek tutarlı görünmemektedir. Zira her iki görüş de sahabe ve tabiûndan nakledilmektedir. 26 Şâfii, el‐Ümm, III, 71. Küçüğün malından zekât alınması gerektiği söylendiğinde bu zekâtı vermekle yükümlü kişi, bu küçüğün velisi olmaktadır. Veli bu zekâtı verirken şahit tutmalı ve kimin adına zekât verdiğini söylemelidir. Bu noktada veli ya da vasînin hangi durum‐ larda ne şekilde sorumluluğu altındaki küçüğün zekâtını vereceğine dair değerlendirmeler de yapılmıştır. Mesela velînin Hanefî olması durumunda, bu velînin velayeti altındaki kü‐ çüğün zekâtını vermesi gerekli olmaz. Bu ihtimaller için bkz. Şirbînî, Muhammed b. Ah‐ med, Muğni’l‐muhtâc ilâ ma’rifeti meânî elfâzi’l‐Minhâc, Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐İlmiyye, 1994, II, 123; Ruaynî, Muhammed b. Muhammed el‐Hattâbî, Mevâhibü’l‐celîl li‐şerhi Muhtari’l‐ Halîl, thk: Zekeriyya Umeyrât, Beyrut: Dâru Âlemi’l‐Kütüb, 2003, III, 140‐142. 27 Mâverdî, el‐Hâvi’l‐kebîr, III, 153. 28 Cüveynî, İmâmu’l‐Harameyn Abdülmelik b. Abdullah b. Yusuf, Nihâyetü’l‐matlab fî dirâye‐ ti’l‐mezheb, thk. Abdülazim Mahmud ed‐Dîb, Cidde: Dâru’l‐Minhâc, 2007, III, 202; Şirbînî, Muğni’l‐muhtâc, II, 123. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015) 68 | Ahmet Numan ÜNVER ‐ Zekâtın mahiyeti konusundaki görüş ayrılıkları: İbadet yönünün mü yoksa vergi yönünün mü ağır bastığı ve bu anlamda zekâtın namaza kıyas edilebilirliği ‐ Emvâl-i bâtınenin emvâl-i zâhiraya kıyas edilebilirliği ‐ Zekâtın diğer maddî yükümlülüklere (fıtır sadakası, nafaka, mal itlâfı vb.) kıyas edilebilirliği A. Naklî Deliller Nassların sübut ve delalet açısından farklı değerlendirilmesinin farklı içti‐ hatların meydana gelmesinde büyük bir rolü vardır. Bu durumun bir örneği de incelediğimiz meselede tezahür etmektedir. Yukarıda delillerini ana hat‐ larıyla zikrettiğimiz her iki görüş sahiplerinin gerek kendi delillerinden is‐ tinbât etmeleri gerekse karşıt görüş sahiplerinin delillerini yorumlamaları, altında bir fıkıh geleneğini ve usulünü barındırmaktadır. Fıkıh literatüründe zikredilen delillerin büyük bir çoğunluğunun, doğ‐ rudan kendisinden söz konusu hüküm çıkarıldığı için mi yoksa o ekolde nakledilegelen görüşü desteklemek için mi zikredildiği noktasındaki tartış‐ malar bir kenara bırakılacak olursa; bu konu bağlamında ele alınan delillerin mezheplerce değerlendirilmesi, onların nasslara yaklaşımının ortaya ko‐ nulması açısından önem arz etmektedir. 1. Sübut Açısından Değerlendirmeler Hadislerin sübutu meselesi ve buna dair tartışmalar, furû meselelerinde kendini çokça göstermektedir. Bunun bir örneği de küçüklerin mallarının zekâtı meselesinde görülmektedir. Yukarıda zikrettiğimiz rivâyetler arasın‐ da merfû ve mevkuf nitelikte haberler yer almaktadır. Tartışmaların bir uzantısını daha ziyade Hanefîlerin vurguladığı işte bu husus oluşturur; bu meseledeki rivâyetler Rasûlullah’tan (s.a.) mı rivâyet edilmiştir yoksa bunlar aslında sahâbe sözü müdür? Küçüklerin mallarına zekât düşeceği görüşünü benimseyenlerin ihticâc ettikleri merfû nitelikli hadislerle ilgili olarak değerlendirmelerde bulunan Hanefî fukahâsından Kudûrî, bu tarz rivâyetlerden bazılarının ravilerine dair değerlendirmelerde bulunmuş ve bunların kabul edilebilir rivâyetler olmadığını ortaya koymaya çalışmıştır. Ancak Kudûrî merfû şekilde rivâyet edilen tüm hadisler üzerinde aynı değerlendirmeleri yapmamış, sadece iki merfû rivâyeti ele almış ve gerek Malik’in gerekse sahih veya sahihe benzer hadisleri topladığını iddia eden Ebû Davud’un bu hadisleri eserlerine alma‐ dıklarını söylemiştir.29 29 Kudûrî, et‐Tecrîd, III, 1218. Hadislerin sübutuna yönelik benzer tenkitler için bkz. Gaznevî, el‐Gurretü’l‐münîfe, s. 50; İbnü’l‐Hümâm, Kemaleddin b. Muhammed, Fethu’l‐kadîr, Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐İlmiyye, 2003, II, 166‐167. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015) ÇOCUĞUN MALININ ZEKÂTI MESELESİ | 69 Hanefîler çocuğun malına zekât düşüp düşmemesi meselesini merfû ri‐ vâyetler noktasında usul açısından da ele almıştır. Buna göre Hanefîlerin çocuğun malından zekât alınacağını ifade eden merfû rivâyetlerle amel et‐ memesinin bir sebebi de, bu rivâyetlerde manevi inkıta’ın bulunmasıdır. Çünkü bu konuda sahâbe arasında ihtilaf ortaya çıkmasına rağmen, hiçbir sahâbî bu hadisleri delil olarak kullanmamıştır. Bu da söz konusu hadislerin Rasûlullah’tan sabit olmadığını gösterir. Nitekim eğer sabit olsaydı, bu hadis aralarında yayılır ve ihtilaf ortaya çıktığında delil olarak karşı görüşte olan‐ lara sunulurdu.30 Hanefîlerin doğrudan Rasûlullah’tan (s.a.) gelen böyle bir “merfu” hadisi kabul etmemelerinin, bu rivâyetlerin Hanefîlerce sahâbî kav‐ li olarak kabul edildiğine işaret ettiğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte Ha‐ nefîlerin görüşlerini aktardıkları isimler yalnızca sahâbe ile sınırlı kalma‐ makta, tâbiûn sözlerine de sıkça atıfta bulunulmaktadır. Hanefîlerin, konuyla ilgili rivâyetleri birer sahâbe kavli olarak kabul et‐ mesi, şüphesiz ki onların sahâbe kavli karşısındaki tutumlarının da göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir. Hanefîlerin, sahâbe kavlinin Rasûlullah’tan (s.a.) duyulmuş bir söz olma ihtimali üzerinde sıklıkla dur‐ malarına karşın31, mezkûr konudaki rivâyetlerin birbirine zıt manalar ihtiva etmesi, bu ihtimali zayıflatmakta veya tahsis, nesih vb. farklı ihtimalleri akıllara getirebilmektedir. Kanaatimizce çocuğun malına zekât düşüp düş‐ memesi meselesinin, hakkında nass bulunmayan ve sahâbenin kendi içtiha‐ dıyla çözüme kavuşturduğu bir mesele olduğu söylenebilir.32 Nitekim Kudûrî de bu “merfu” hadisin Hz. Ömer’e ait olduğunu, Rasûlullah’tan (s.a.) böyle bir hadisin sahih bir kanalla gelmediğini söylemekte ve herkesi ilgilendiren bir konu olmasına rağmen Rasûlullah’ın (s.a.) böyle bir sözü yalnızca tek sahâbîye söylemesinin düşünülemeyeceğini ifade etmektedir.33 Ayrıca konuyla ilgili merfu rivayetlerin sabit olduğu ve fakat farklı bölgelere dağılan sahabîlere ulaşmadığı da akla gelebilecek ihtimallerdendir. Ancak küçüklerin zekâtla mükellefiyetine dair her iki görüşün de hemen her böl‐ gedeki sahabe ve tabiûn fakihlerinden rivayet ediliyor olması, bu hadislerin belli bölgelere ulaşıp diğer bölgelere ulaşmadığı düşüncesinin uzak bir ihti‐ 30 Serahsî, Usûl, I, 369. 31 Cessâs, Ebû Bekir b. Ahmed er‐Râzî, el‐Fusûl fi’l‐usûl, thk: Uceyl Câsim Neşemi, Kuveyt: Vüzâratü’l‐ Evkâf ve’ş‐Şüûni’l‐İslâmiyye, 1994, III, 362; Serahsî, Usul, II, 105; Buhârî, Alâad‐ din Abdülaziz b. Ahmed, Keşfu’l‐esrâr alâ Usûli’l‐Pezdevî, Beyrut: Dâruʹl‐Kütübiʹl‐İlmiyye, 1997, III, 332. 32 İbnü’l‐Hümâm, Fethu’l‐kadîr, II, 167. Bu noktada çocuğun zekâtla mükellef olmadığına dair sahabenin icmâ ettiği yönünde nakiller bulunmaktadır. Gaznevi bununla ilgili olarak kü‐ çüklerin zekât mükellefi olduğu yönündeki sahabe kavillerinin sabit olsa bile icma mesabe‐ sinde olan diğer sahabe kavillerine muarız olacağını ifade etmektedir. Gaznevî, el‐Gurretü’l‐ münîfe, s. 51. 33 Kudûrî, et‐Tecrîd, III, 1221. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015) 70 | Ahmet Numan ÜNVER mal olduğunu hissettirmektedir. Bu da konunun nassa değil sahabe içtiha‐ dına dayalı bir mesele olduğunu destekler niteliktedir. Hanefîler, sahâbenin ihtilaf ettiği durumlarda sahâbe sözlerinin her biri‐ nin hüccet olmayacağını ifade etmiştir.34 Böyle bir durumda sahâbe kavlinin hüccet kabul edilmesi aklen de mümkün değildir. Çünkü birinin sözü kabul edildiğinde diğerinin sözü terk edilmiş olacaktır. Bu durum tearuz şeklinde değerlendirilerek, sahabeden hiç kimsenin doğruyu bulamadığı düşünüle‐ meyeceğinden bu görüşlerden birisi tercih edilir.35 Buna bağlı olarak Ha‐ nefîler, zekât konusunda diğer mezheplerin görüşlerini benimsediği sahâbîlerin değil, başka sahâbîlerin görüşlerini benimsemiştir denilebilir. 2. Delalet Açısından Değerlendirmeler Küçüklerin mallarına zekât düşmesiyle ilgili gerek Hanefîler gerekse cum‐ hur “Onların mallarından zekât al ki, bununla onları temizleyesin ve arındırasın”36 ayetini delil kabul etmişler ve ayeti farklı şekillerde yorumlamışlardır. Küçüklerin zekât yükümlüsü olmadığını savunan Hanefîler, ayette mal‐ dan zekât alınmasının “temizlenme” ve “arınma” ile ilişkilendirildiğini, bu iki durumun ise günahkâr olmamalarından dolayı çocuklar için geçerli şey‐ ler olmadığını ifade etmişlerdir. Dolayısıyla ayet yalnızca bulûğa eren mü‐ kellefiyet sahibi kimseleri kapsayacaktır.37 Cumhur zikrettiğimiz ayet ile ihticâc ederken ayetin umum ifade etme‐ sinden yola çıkmışlar ve buna göre hüküm vermişlerdir. Temizlenme ve arınmanın bulûğ ve akıl olmadan da mümkün olduğu38, dahası ayette ifade edilen temizlenme ve arınmanın zekâtın genel özelliği olduğu, bunun ol‐ mazsa olmaz bir şart olmadığı39, ayette herhangi bir tahsise gidilmeksizin ne belirli bir malın ne de belirli bir kesimin zekât hususunda dışarıda bırakıl‐ madığı40 yönünde açıklamalar ile küçüklerin de zekâtla mükellef olduğunu savunmuşlardır. Hanefîlerin küçüklerin zekâtla mükellef olmadığına dair en çok vurgu yaptıkları delillerden bir tanesi de “Üç grup kimseden sorumluluk kaldırılmış‐ 34 Sadru’ş‐Şerîa Ubeydullah b. Mes’ud, et‐Tavdih li metni’t‐tenkîh (et‐Telvîh şerhi ile), Beyrut: Dâru’l‐Kütübi’l‐İlmiyye, 1996, II, 37. 35 Apaydın, Yunus, “Sahabi Sözünün Hukuki Değeri”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 1990, sayı: 4, s. 325. 36 et‐Tevbe 9/103. 37 Kudûrî, et‐Tecrîd, III, 1214. 38 İbn Rüşd, Muhammed b. Ahmed, el‐Mukaddimâtü’l‐mümehhidât, thk: Muhammed Huccî, Beyrut: Dâru’l‐Ğarbi’l‐İslâmî, 1988, I, 281. 39 Nevevî, Ebû Zekeriyya, el‐Mecmû’ şerhu’l‐Mühezzeb li’ş‐Şîrâzî, thk: Muhammed Necib, Cid‐ de: Mektebetü’l‐İrşâd, ty, V, 302. 40 Şâfiî, el‐Ümm, III, 68; Mâverdî, el‐Hâvi’l‐kebîr, III, 152. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:XVII, Sayı: 31 (Haziran 2015)
Description: