CEZAİ MESULİYETİ TAMAMEN V E YA KİSMEN KALDIRAN AKLİ MALULİYET Dr. Naci Şennoy Islurbul l'nlverstUrnl Ceza Hukuku ye CCJÎII usul Hukuku Doçenti G İ R İŞ Cezacıları, ruhiyat bilginleriyle, akil hastalıkları mütehassıslarını hayli düşündürmüş ve çok şiddetli fikir mücadelelerine mevzu ittihaz edilmiş bulunan aklî maluliyet, modern mevzuatta, cezai mesuliyeti bazan tamamen, ba2an da kısmen refeden bir sebep olarak telâkki edilmektedir. Bununla beraber, kaydedelim ki, ceza kanunları, fiili İşlediği sırada akli maluliyete müptelâ bir kimsenin mesul addedilemiyeceğini, yahut muhaffef mesuliyet esası dolayısiyle cezanın indirilerek verileceğini mut lak bir surette ifade ettikleri halde, bazı akıl hastalarının fiillerini cana varca ve korkunç şekiller içinde işleyip, efkârı âmmede geniş ölçüde bir ürkme ve haşiyet tevlit eylemeleri karşısında, sözü geçen kanunlarda yer almış ve hilâfına hareket edilmemesi meşrut mesuliyetsizlik veya mu haffef mesuliyet prensipinin mahkemelerce bertaraf edilmekte olduğu da vâkidir. Gerçekten, Kriminolojide *büyük caniler* diye tevsim olunan baz» suçlular, ezcümle. Birinci Cihan Harbi içinde edindiği maharetle trenleri uçurmuş olan dinamitçi Matuska; ırzına geçtikten sonra öldürdüğü genç leri parçalara ayırarak beygir eti diye satan Hanover kasabı Haarmann: hayvanlara işkence yapmaktan ve karısını mütemadi şekilde dövüp, gü nün birinde öldürülmüş olmaktan hâd bir haz duyan Michel Henriot: biri- birlerine gayrı tabiî bir his ve sevgi ite bağlı bulunan Papİn hemşireler; nihayet Vacher'ler, Landru'lar. Weidmann ve Petiot'lar birer akıl hastası oldukları ve keyfiyet tabip raporlariyle tebeyyün eylemiş bulunduğu halde, muhakeme olunmuş, başta ölüm cezası olmak üzere en ağır ceza lara mahkûm, bu mahkûmiyetler infaz edilmiştir. i) Ataftıdn No. 17. Not 3i» a bakınız. NACİ 9ENSOY m Söyiiyelim ki. suçu işlediği zaman akli maluliyete müptelâ olanların cezaî mesuliyetlerinin olamıyacağı veya bu mesuliyetin kısmen kalkıp cezanın İndirilerek verileceği sarahatini ihtiva eyliyen ceza kanunları mu vacehesinde bahse mevzu akü hastası suçluların en şiddetli cezalarla tecziye edilmiş olmalarının sebeplerini, bizce, tıbbın, fennin haklkatla- nnı, bunun gibi. sözü geçen kanunların mesuliyetsizliğe matuf düstur larını çiğnemek düşüncesinde değil, efkârı âmmede husule geldiğine işaret ettiğimiz korku ve teheyyüç neticesi, onu tatmin endişesinde aramak lâzımdır; filhakika bir çok masumu canavarca doğrayan bu mecnun cani lerin ika ettikleri fiiller karşısında, mahkemeler, gerek suçların sayısı, gerekse işleniş tarzındaki denaali bunun gibi, umumî efkardaki çok şid detli aksülûmeli gozönünde bulundurmak ve böylece mânevi ve vicdani bîr tazyikin ağırlığı altında kalmak suretiyle, bunların beraati veya mu- haffef mesuliyet) cihetine gidememişlerdir. Diğer taraftan, hâkimler de bilirkişilerin, arzedegeldiğimız büyük canilert kategorisinde yer almıyan ve fakat işledikleri münferit fiiller netice itibariyle ağır olan bazı akıl hastası suçlular hakkında da aynı isri takip edip. bunları mahkûm edecek şekil ve surette hareket ettikleri de vakidir. Fikrimizce, bu şekilde hareket edilmesinin sebepleri de bir çok memleketler mevzuatında, akıl hastaları, hususiyle yan - deliler hak kında emniyet tedbirlerinin ademi mevcudiyetinden ve bu nevi suçlulara mahsus müesseselerin yokluğundan neşet etmektedir: filhakika hu son halde, suçlu akıl hastası beraat ettirildiği takdirde, onun suç işlememiş akıl hastalarının bulunduğu bir bimarhaneye konulacağı, muhaffef me suliyete tâbi yarı - delinin de, çok indirilerek tertip olunan cezayı çektik ten sonra, serbest bırakılacağı, her iki halde de umumi efkârın tatmin den uzak ve huzursuzluk içinde bulunacağı 'iuşunulmekte. bilirkişinin tanzim edeceği raporla hâkimin hüküm ve kararında bu düşünceleı müessir bulunmaktadır Mesuliyetsizlik veya muhaffef mesuliyet kaidesinden inhiraf edlld) ğlni gösteren bu nevi tatbikatın mevcudiyetine işaretten sonra, kayde delim ki. ceza hukukunda akli maluliyet birbiriyle yakından ilgili çeşitli problemler şeklinde manzur olmaktadır. Filhakika bu mevzuda ele alınması muktazi meselelerden biri, akli malûliyete müptelâ olan suçlular, bunlar gibi, henüz suç işlememiş ve fakat aklî melekeleri müşevveş kimselerle nasıl mücadele edileceği, bun lara karşı cemiyetin nasıl korunacağı meselesidir: hâdiseyi bu yönden niyet etmek, akli malüliyetin * Kriminolojik> zav iyeden tetkikini tazam- mun eder. 112 CEZAİ MESULİYETİ TAMAMEN KALDIRAN AKLI MALÛL t YET Akıl hastalığı muvacehesinde ele alınması lâzım gelen diğer mese leler de —ana hatları itibariyle— ifadesini, bir taraftan sözü geçen halin «felsefî ve hukuki» bakımdan tetkikinde, diğer taraftan «ilmî ve fennî» yönden incelenmesinde bulur; mevzua matuf olarak yapılabilecek baş kaca tetkikler, hep ve daima bu üç probleme teferrü etmek mevkiindedir. Biz, incelemelerimizde meselenin daha ziyade «felsefi ve hukuki» cephesi üzerinde durup, «ilmi ve fenni» bakımdan vaki tetkiklerimizde de, hâdiseye «hukukî» zaviyeden ve «mesuliyet» çerçevesi içinde bak mağa çalışacağız. B İ R İ N Cİ B Ö L ÜM AKLİ MALULİYETİN FELSEFİ VE HI KI Kİ CEPHEDEN TETKİK t 1 — Aklı maluliyetin felsefi ve hukuki cepheden tetkiki, yani böyle bir halde bulunan kimsenin niçin mesuliyetsizliği cihetine gidildiği key fiyeti, mesuliyetin esaslarına bağlanmaktadır ; böyle olunca, sözü geçen mesuliyetle, bu mesuliyetin müstenit bulunduğu esaslara, bir nazar atfetmekteki zaruret kendiliğinden anlaşılmak iktiza eder. Şu halde, önce, ve müstakil, bir «paragraf» altında, umumi olarak cezaî mesuliyetin müstenit bulunduğu nazarî telâkkileri; İttihaz olunan telâk kiye göre bu mesuliyetin unsurlarını incelemek, bunun gibi, cezaî mesu liyete tesir eden muhtelif sebepleri ve bu sebepler içinde aklî maluliye tin yerini tesbit etmek lâzım gelir. Kısaca da olsa, bu mukaddem tetkik lerin yapılmasında, suç işlemiş bir akıl hastasının neden dolayı bazan hiç cezalandırılmadığı, cezalandırıldığı ahvalde de tecziye tarzındaki hususi- veti anlamak mevzuunda fayda vardır. Diğer taraftan, eski devirlerin aklî maluliyete müteallik telâkkile- riyle, yeni zamanlarda, mesuliyet bakımından, bu hal üzerinde nazari yatta ve tatbikatta yapılan fikir mücadeleleri, nihayet akıl hastalığını tayin, yani mesuliyetsizliği tesbit ve ifade bakımından mevcut kanuni sistemler aynı bölümde tetkik edilmek mevkiinde olduğu gibi, aklî malu liyetin cezai bakımdan tevlit eylediği neticelerle, günümüzde dahi, üze rinde şiddetli münakaşalar yapılan «mahdut mesuliyet teorisi» de ayrı bfr «paragraf- altında sözü geçen bölümde ele alınmak durumundadır. Bu bölümü —yine müstakil bir «paragraf* altında— Medenî Hu kukta bir ehliyetsizlik sebebi olan akli maluliyete matuf kısa bir tetkikle itmam etmek muvafık olur. NACİ SENSOY 113 6, 1 — Aklî Maluliyetin oecsJ mesuliyete tesiri : I — Cezai mesuliyetin müstenit bulunduğu nazari telâkkiler: 2. — Sosyal ilimler zümresi içinde hukuk ilminin hususiyeti ve ayı rıcı vasfı «müeyyide» fikrine bağlı bulunmasından neşet eder; müeyyi denin tatbiki ise. kendisini ihlâl edenin «mesuliyet.- ini intaç eyler; şu halde, umumi surette, hukuk İlminin belli başlı müeyyidesi mesuliyettir. Keyfiyet muhtelif hukuk branşları için böyle olduğu gibi, hususiyle, bü tün unsurları ve hükümleriyle mesuliyet meselesi etrafında toplanan Ceza Hukuku bakımından büyük bir ehemmiyetle böyledir 1; ancak. Ceza Hukukunda bu mesuliyetin müstenit bulunduğu esas bakımından fikirler tehalüf eder. Gerçekten, bu hukukta, sözü geçen mesuliyetin esasına müteallik olmak üzere iki ayrı kutup ve istikameti temsil eden ve bin slibre arbitre> i. diğeri «determmisme- > esas alan iki büyük ve ana teori vardır. 1) Klâsik teori : 3 — Aprioristik bir metod tatbik etmesi ve spiritualist bir zeminde olması dolayısiyle, bu nazariye, suç işlemiş bir kimsenin eczaen mesul edilebilmesi için, o kimsede temyiz kudretinin ve irade serbestisinin mev cudiyetini arar. Filhakika, nazariyeye göre ıvicdanların sedası; âmme nin itikadı böyle bir serbestinin mevcudiyetini anlatıyor. Bir kimse kanunen suç sayılan bir hareketi yapmak veya yapmamak hususunda haiz olduğu ihtiyarı, onu yapmak suretinde kullanmış olursa, haşka söy leyişle o hareketi işlemiyebilirken ve hattâ işlememesi lâ.-ım gelirken işlemiş ise. sorumlu olması iktiza eder. Bu suretle fiil» isteyerek işle mesi failin ahlâki ve mânevi sorumluluğunu istilzam eder , Demek oluyor ki. klâsik teoride cezai mesuliyetin dayandığı esa> mânevi mesuliyet, ika olunan suç için faile tertip olunacak cezanın nev'i ve ölçüsünü tayine medar olacak unsur da, onun irade serbestisinden neşet eden kusuru ve bu kusurunun derecesidir. ı> sulh. Dünmı-zer. wa\ umumlulutun cuısı bakımı mi., n kl.ıMk trurı vı> im teorinin ktrıılualıâı itirazlar. Iılanbul Hukuk Fiiküllo»! Mt-rmıuuı. 194$. «111 M. »ayı 40.1, »f. 68. » Tohir Taner. Oza Hukuku vf Türk Ceza Kanunu »orhl, 3 tabı, Utanblıl Î1>4ti. uf 103. Ituk Fak Mcr — 8 114 CEZA t MESULİYETİ TAMAMEN KALDIRAN AKLI MALULİYET Binaenaleyh, akıl hastalıklarında olduğu gibi, failde irade serbes tisi, binnetice kusur yoksa, onu cezaen mesul addetmeğe imkân yoktur; ancak serbest bırakılması tehlikeli olduğu takdirde, hakkında bazı ted birler alınmakla iktifa olunur; böyle bir kimseyi sosyeteye zarar vermi- yecek bir hale koymayı İstihdaf eden bu tedbirler, gayrı mesul bir şahsa müteveccih olması dolayısiyle, cezaî mahiyette olmayıp, onu tedavi et meğe ve iyileştirmeğe matuftur. Diğer taraftan, failde, irade serbestisi, kısmen mevcut bulunursa, cezai mesuliyeti de buna göre azalmak lâzım- gelir. 2) Pozitivist teori : 4 — Tecrübe ve müşahede metodunu esas ittihaz edip. suçtan ziyade suçluları ve onları harekete getiren sebep ve âmilleri tetkik eden pozitivist telâkkiye göre irade serbestisi diye bir şey yoktur; kendimizde mevcut ol¬ duğunu zannettiğimiz irade serbestisi, haddi zatında hareket tarzımızı şu veya bu şekilde tayine medar olan muhtelif ve mütenevvî sebeplerin bilinme mesi dolayısiyle kendisine bağlanılmış bir hayalden ibarettir. Filhakika, serbest zannedilen irade insanları muayyen bir tarzda hareket etmeğe sevk ve icbar eden muhtelif ve çeşitli sebeplerin içinde *en kuvvetli olanının bir muhassalasından başka bir şey değildir; insanın kararlarına da, hareketle rine de hükmeden fizik veya psikolojik tabiat kanunlarıdır tnsan müessir olamadığı dahili ve harici sebeplere daima İtaat eder. kendisi bir esirdir; bu sebeplerden herhangi birinin sevk ve İlcasiyle bir fiil işle miş ise, esasen onu İşlememezlik edemezdi... Velhasıl pozitivist mektep manevî sorumluluğu külliyen inkâr etmekte ve tamamiyle determinist bir zeminde bulunmaktadır. Fakat bu mektebe göre de sosyete suç İşli- yenlere karşı kayıtsız kalamaz, rahatını bozan, zarar veren ve tehlikeli olan şahıslara karşı bir reaksiyon olarak tedbir almak, müeyyide (sanc¬ tion) tatbik etmek suretiyle sosyetenin kendisini müdafaa etmeğe hakkı vardır; suç işliyenlerin her ne kadar mânevi sorumluluğu yoksa da, sos yete içinde yaşadıkları için içtimaî sorumluluğu, başka tâbirle kanuni sorumluluğu vardır*>. Şu vaziyete göre pozitivist teoride de cezai mesuliyetin dayandığı esas, içtimai veya kanuni sorumluluk, ika olunan suç için faile verilecek cezanın, veyahut pozltivistlerin tâbiri ile tatbik olunacak müeyyidenin. •ı Ttthlr Taner, ».g.c, «f. 303. NACİ SEN SOY 115 yani emniyet tedbirlerinin, nevi ve ölçüsünü tayine medar olacak unsur da, onun cemiyet için arzettiği «tehlikeli hal* i ve bu halin derecesidir*. Binaenaleyh cezaya veyahut tatbik olunacak müeyyideye esas olmak bakımından sadece cemiyetin müdafaasını gözonünde bulunduran poziti vist teoriye göre, suç İsleyen akıl hastasının, arzettiği tehlikeye mebni. içtimai veya kanunî sorumluluğu vardır; pozitivist mektebin en mümtaz sunalarından Enrico Ferriye göre beş suçlu sınıfından birini teşkil eden akıl hastası suçlular, bir müddetle de mukayyet olunmaksızın, «mani- come» demlen müesseselere konulmak lazımdır. 5 — Bu iki ana telâkki arasında tecrübe ve müşahede metodunu tatbik etmesi ve determinist olması dolayısiyle pozitivist bir zeminde kalmış olmakla beraber, bir çok noktalarda pozitivist nazariyeden ayrı lan «Üçüncü Mektep ; klâsik teorinin bir istihalesi olmak ve bu teorinin hususiyle irade serbestisi, kusur ve mânevî mesuliyet prensiplerine bağh bulunmakla beraber, tecrübe ve müşahede metodundan faydalanmak, yalnız suçu değil, suçluyu da tetkik eylemek, cezaları şahsileştirmek, icabı hale göre. bunların yanı başında emniyet tedbirlerini de tatbik etmek gibi pozitivist teorinin kabule şayeste telâkki ettiği ve suç ile mücadele bakımından faydalı olacağı kanaatinde bulunduğu fikirlerini benimsemiş olup, zamanımızın ekser eczacılarım sinesinde toplayan, ve, Türk Ceza Kanunu ve mehazı 1889 İtalya Kanunu da dahil olduğu halde modern kanunların pek çoğunun kendisinden mülhem olduğu *neoklasik. denilen görüşler de vardır Bu görüşlere, bir taraftan pozitivist teorinin tecrubi metodu ile determinizmine itiraz edip -»hukuki metod» diye tavsif etliği ayrı bir mel od tavsiye eden ve fakat cezai mesuliyetin esasına ait görüşü bakımından dolayısiyle ve netice itibarivle irade serbestisi ve manevî mesuliyete varan ve bu itibarla klâsik mektebe vaklaşan * Teknik - Hukuk Mektebi* ile bazı mevzularda muayyen görüşleri ve kanaatleri olmakla beraber klâsik ve pozitivist mektepler aracında ortalama bir telâkkiye sahip bulunan «Ceza Hukuku Milletlerarası Birliği Grupu nu ilâve etmek lâzım gelir 4) 1922 vr 1936 Sovyet Rusyu Ceza Kanunlarlylr Blrletflk Amerika Devlel li rinden bir coftuna alt Ceza Kanunları pozitivist doktrini benimsemt» bulunmaktadır lar: Tahlr Taner. s.R.e.. %t. 61. ») Ceza vermek hakkının esası Ue cezai memıllyetln müstenit bulunduftu ı«u hakkımla kornea işaret etmls nlriu Rumuz muhtelif nazariye ve telakkiler hakkında çok etraflı ve mufassal malûmat almak için Tahlr Taner, t.g.e., si 23-76 302-3O4; Baha Kantar. Ceza Hukuku, sf. 25-5». 1 İH CEZAÎ MESULİYETİ TAMAMEN KALDIRAN AKLI MALULİYET 6 — Cezaî mesuliyetin esasına müteallik iki ana telâkki ile bu iki telâkki arasında yer alıp kâh birine, kâh ötekine meyleden ve mahiyeten muhtelit olan görüşler hakkında verilen kıymet hükümleri ve bu hüküm lerin muhtevası üzerinde durmayarak, sayın hocam Tahir Taner'in çok veciz ifadesiyle diyeceğiz ki, «ne iradenin mutlak serbestisi, ne de deter minizm isbat edilmemiş ise de, âmme vicdanında yer etmiş olduğuna şüphe olmayan mânevi sorumluluk fikrinin terkedilmesi doğru olmaz. Sıhhati ve aklı yerinde olan kimseleri, akılsızlardan, delilerden ayıran şey, birincilerde serbest iradenin bulunmasıdır. Sıhhati yerinde olan in sanlarda serbest iradenin mevcudiyetini kabul etmek, hattâ bu fikri teyit ve teşvik eklemek gerektir. Bu telâkki bir kere suç faili İçin fay dalıdır; şu itibarla ki, suç faili verilen cezanın, şahsî kusurunun bir neticesi olduğunu anlar ve uslanma hususunda iradesine kuvvet verme sine yardım eder; bu telâkkinin âmme için, henüz suç işlememiş olanlar için de faydası vardır. Şu itibarla ki, suçlulara ceza verildiğini görerek uyanık bulunurlar, suç işlemeğe saik olacak vesile ve tesirler karşısında mukavemet edilemeyeceği zan ve zehabına düşmezler, bu sayede kendi lerini muhtelif tesirlere kolay kolay kaptırmazlar. Eğer serbest irade ve manevî sorumluluk kabul edilmezse, insanlar muhtelif vesileler ve saikler karşısında bir fiili işleyip işlememek hususunda iradelerini İyi kullanmak için kuvvet sarfetmezler, fena tesirler kendilerini kolaylıkla sürükler* bu surette her gün artan bir alışkanlık gitgide irade zaafına varabilir * bundan artık cezanın da tesiri kalmaz'1 II — Cezaî mesuliyetin unsurları; bu mesuliyete tesir eden muhtelif sebepler, bu sebepler içinde akli malûliyetin yeri: 7 — Klâsik nazariyenin mahiyetinden ve müslenit bulunduğu esas lardan hareket edilince, kanunun suç olarak tavsif etmiş olduğu bir fiilin failini cezalandırabilmek onun mesul olmasına vabestedir. Ceza Hukuku bakımından «mesul olmak> bir taraftan «ehliyet»! haiz bulunmayı, diğer taraftan, fiilin suç failine «İsnat edilebilme» sini iktiza ettirir. Bir fiilin bir kimseye «isnat edilebilme» si, neticenin onun fiilinden husule gelmesini —ki buna maddî sebebiyet alâkası denir— ve, kendisi nin bir kusurunun mevcut olmasını —ki buna da mânevi sebebiyet alâ kası denir— gerektirir'. • > Tnhlr Taner. s.g.c «f. 303. 304 T) Oval meauliyrlfn mesnetlerinden biri nlan ve Ur tnrafinn maddi, dlfter inı-aflan manevi «ehemvei «lAkanını thtlva eden • tuta! edebilme» hakkımın etraflı malumu! Hin. Talr Taner, s.g.e.. sf. 34)5 ve mut. NACI ŞENSOV 117 Bir kimsenin ehliyeti haiz olması ise, onda «irade serbestisi* nin ve «temyiz kudretinim mevcudiyetini icap ettirir». İrade serbestisi, temyiz kudreti, maddi ve mânevi sebebiyet alâkası, cezaî mesuliyetin —birinciler faile, ikinciler faille fiile ve neticeye matuf olarak mütalâa edilen— unsurlarını teşkil ederler. Cezaî mesuliyetin zikrettiğimiz bu unsurlarından birinin bulunma ması mesuliyetin de bulunmamasını tevlit, unsurların mevcut ve fakat tam olmaması mesuliyetin de azalmasını istilzam eder; faraza, irade serbestisi veya temyiz kudretinin tam olmayıp kısmen mevcut bulunduğu ahvalde indirilmiş bir cezanın tertibi, buna mukabil, irade serbestisi veya temyiz kudretinin hiç olmadığı ahvalde de cezaî mesuliyetin bir gûna mevcut olmaması lâzım gelir. Bu izahlardan anlaşıldığına göre, sözü geçen mesuliyeti tamamiyle kaldıran veyahut onu tahfif eden sebepler vardır. Bu sebepler, umumiyet itibariyle objektif ve sübjektif olarak ikiye tefrik edilir. Objektif sebepler fiile taallûk edenlerdir. Hâdisede bunlardan bili nin bulunmaması halinde fiil suç teşkil etmez. Bu itibarla nazariyatta, cezaî mesuliyetin tevcihine mani olan bu objektif sebeplere «beraat sebepleri> denilir : meşru müdafaa, mecburiyet hali... gibi. Sübjektif sebepler failin şahsında bulunan ve onun irade serbestisi veya temyiz kudretine tesir eden sebeplerdir; bu sebeplerden birinin mevcudiyeti halinde cezaî mesuliyet ya tamamiyle kalkar, yahut da tahaffüf eder; nazariyatta mesuliyeti büsbütün kaldıranlarına <muafî- yet sebepleri i denilen sübjektif sebeplerin bazıları psikolojik olur. cebir ve ikrah... gibi; bazıları fizyolojik olur. yaş küçüklüğü gibi; nihayet bazıları da psikolojik ve psikopatolojik olur. akıl hastalığı ve muhtelif dereceleri gibi . Demek oluyor ki, akli maluliyet, cezai mesuliyete tesir eden sebep lerden, sübjektif sebeplere ve bunların patolojik ve psikopatolojik olan larına girer*". M €İrn-]c serbestisi» m hal* olmak demek, bir kimsenin bir harekeli yapıp yapmamak İhtiyarını dilediği tekilde kullanabilmesi. başka bir İfade ile. ulr m'ye tinirken, o fiili bilerek ve İsliye rek Itlemestdlr: re/,al metni lijet in ve eerayfı ehliyetin ont'inll bir unsuru olan «temyiz kutfreil» ne «ellnee. bu, İyiyi kötüden, haklıyı hnk- Miıolan tefrik edebilmek, veyahut fiilin KUC letktl edip etnn><ıl tını tınlayabilmek kudret ve kabiliyetidir. ut Tahlt Taner, s.g.c, sf 3<il> ve mut. ı»> Bu İki zümre sebeplerden ba«ka. ce*al mesuliyet üaerlnr leslt eden ma zeret sebepleri» vardır B\ı sonunrulann mevcudiyeti halimle konun, barı Icllmnl CKZAt MESULİYETİ TAMAMEN KALDIRAN AKLI MALOLİYET 118 8 — Aklî maluliyete müptelâ olan bir kimsenin tecziye edilmemesi keyfiyeti Ceza Hukukunun bir nevi mütearifesidir; gerçekten, bugün, bütün memleketler mevzuatı, değişik tâbir ve ifadelerle, akil maluliye tin, cezai mesuliyeti kaldıracağını kabul etmiştir. Beyan edelim ki, modem mevzuatın şu telâkki tarzı, yani akıl has- tabğına musap kimselerin cezalandırılmaması iktiza edeceği bedahati. Yunan, hususiyle Roma'dan başlamak suretiyle, Kadîm Medeniyetlere mensup milletlerce de nazarı itibara alınmıştır. Bu sözlerimiz, bizi, bu mevzuda bir tarihçe yapmağa sevketmiş bulunuyor. UT — Eski devirlerle Ortaçağ ve yeni zamanlarda akli maluliyetin cezai mesuüyet üzerinde icra ettiği tesir bakımından tetkiki: 9 — Çok eski ve Romaya tekaddüm eden devirlerde yaşamış olmakla beraber, zaman zaman parlak bir medeniyet seviyesine ulaşmış olan Kadim Hint, Çin, Mısır, Sümer, Asur, Bâbil, Eti, İbranî milletlerinin hukukunda suç işlemiş kimselerin mesuliyetlerinin akli haletlerine göre tesbit ve tayin edildiği söylenemez. Filhakika, bu çok eski devirlerin, Amme Hukuku gibi, Hususi Hukuk telâkkilerine mâkes teşkil etmiş olan büyük din ve hukuk kitaplarında, ve meselâ Kadîm Hint Brahmanlarının Veda'sında, Mamı Kanununda, Budizmin Hukuk telâkkilerini ihtiva edip Kautilya Şanakya tarafından yazılmış Arthaçastrada, Kadîm Bâbü'in Hamurabi Kanununda cinnetin cezai mesuliyeti kaldıracağına veya tah fif edeceğine müteallik bir işarete dahi tesadüf etmek mümkün olmadığı gibi, Thoniseen'in 1869 da Pariste neşretmiş olduğu «Etudes sur l'lıis- toire du drolt criminel des peuples anciens* adlı eserinin tetkikinden de, bu çok eski devirlerde suç işlemiş kimselerin akli hâletleri nazarı itibara alınmaksızın mesul addedildikleri anlaşılmaktadır. Bilinen şudur ki, bu çok eski kavimler, aklî melekelerdeki tegayyürleri teolojik sebeplerle izah edip, deliren kimselerin ilâhlar tarafından tahakküm altına alınmış olduğunu farzederek, bunlar üzerinde sözü geçen tahakkümü refetmek için dualar okumak, afsunlar icra etmekle iktifa eylemişlerdir. mülahaza vc faydalara hlnarn. ya hiç ecza vermemeyi veyahut rozayı İndirerek vermeyi münasip Rürmüstür. Cezanın hlc verilmemesini IcHbetUrcnlerlne «tam ma zeret sebepleri», İndirilerek tertibini İktiza ettirenlerine de «hafifletici mazeret sebep leri» veya knnıınl hafifletiri sebeplen denilen bu «ebelerden «onuncuları da failin şahsında bulunmam ve onun kah İrade serbestisi, kah temyiz kudretine tesir eylemiş olmam dolayısiyle «sübjektif sebepler» Idadına İthal edilmek lazım ffellr. Objektif ve sübjektif sebeplerle, tam ve hafifletici mazeret sebepleri dımndn. cezayı hafifletlel takdiri sebeplerle. aAırlu»tımn kanuni sebepler de mevcuttur. NACI 8 EN SO Y 119 Hypocrat'ın, dimağın, aklın merkezi, cinnetin de bu uzvun teşevvü şünden ileri geldiğine müteallik düşünceleridir ki, bu telakkileri ortadan kaldırmış, şu düşünce tarzı, netice itibariyle, aklım tamamiyle kaybet miş kimselerin gayrı mesul addedilmesine badi olmuştur11. Şu izahlardan anlaşıldığına göre, aklî maluliyetin cezai mesuliyet üzerinde husule getirdiği tesirin larihen tetkikine Roma'lüar zamanın dan başlamak iktiza etmektedir. 1) Romada: 10 — Roma Hukukunda, deli ifuriosus) ile küçük (infans) müsavi tutulmuş, akıl hastalığına müptelâ bir kimsenin işlediği fiil muvacehe sinde, kendisine suçlu muamelesi yapılmamıştır 1-; deliliğin mesuliyetsiz liği intaç edeceğine müteallik şu esas da en kuvvetli ve enerjik ifadesini Lex aquiliae'de bulmuştur15. Roma Hukukunda (furor) kelimesiyle ifade edilen delilik binnisbe geniş bir mâna da taşımaktadır. Bazılarına gön» fazla ateşten mütevel lit hezeyanlar dahi bu mefhuma ithal olunmakta14, diğer bazılarına göre ise bir çok ruhî haller cezaî mesuliyeti azaltmakla beraber, tamamiyle refedememektedir"; buna mukabil, suç sahiv halinde (intervallus sensu saurione) işlendiği takdirde, cezaî mesuliyetsizlik ortadan kalkmaktadır. SÖyliyelim ki. suç işlemiş bir kimsenin deli olması, binnetic? ceza landırılması imkânsızlığı anlaşılınca, hâkimin işi mesuliyetsizliğe karar vermekle nihayete ermekte, yargıç, delinin, etrafındakılerin emniyeti için. kendi evinde kendisine tahsis edilen şahıslar tarafından veya başka bir suretle muhafaza edilmesini emretmek mecburiyetinde bulunmaktadır. Deli kendilerine tevdi edilen kimseler, muhafazada, dikkat ve itinada ih mal gösterdikleri takdirde, hâkime, bunlar hakkında muhtelif zabıta ted birleri almak mükellefiyeti tahmil olunmaktadır1'. ıı) Bernnrd Hart. Dehllftln Psikolojini, irrrume eden JzrHim Şarlan Ntanhul l'iiM, sr. Tl: Garrnud, tralt£\ Ihenrique et pratlque du droit pemıl Krançals, CHI I. 3 tabı, Paris 1913, No. 316. ıı) Theodmo Mommsen. 1e droit pensi Romain, tardull de lallemand ımr .1 Duquesnet, rill 1. Paris 1907, *f K8 1») Ferrln», Esposlatlone storlca e dnctrlnnle del dirlik, pönale Romum» lo Pensimi. Encielnpedin del dlrltto penale llnllano, efÜ l, sf 06; aynı müellifin. Dlritto renale Romano. MllAno 1889. sf. 133. M) Fert m i Contardo, s.g. ansiklopedi, sf «6. ısı Theodore Mommsen. s.ß.e., sf. 88. ı*ı Bu noktnlar tein, Contardo, ipe. sf. 136.
Description: