TAD, C.37/S.63, 2018, 433-460 AVESTA, ANTİK PERS KİTABELERİ, ORTA FARSÇA EDEBİYATI1 Çev. Ayşe Gül FİDAN** Makale Bilgisi Article Info Başvuru: 13 Aralık 2017 Recieved: December 13, 2017 Kabul: 1 Şubat 2018 Accepted: February 1, 2018 I. Antik Doğu-İran Kültürü A. İran Kültürünün Kökeni Pers kültürünün doğuş tarihini ancak diğer Hint-Avrupalı halkların edebiyatları ve kültürleri ile karşılaştırarak belirlemek mümkün olabilmektedir; zira Arilerin İran’a yerleşerek ilk kültür ve medeniyet merkezlerini kurdukları dönemle tarihlenen yazılı belgeler mevcut değildir. Hintliler bile Hindistan’a geldiklerinden uzun bir süre sonrasına kadar yazma sanatı ile tanış değillerdi ve aynı onlar gibi İranlı Ariler de zihinlerinin meyvelerini sadece hafızalarına emanet etmişler ve bunları nesilden nesile sözlü olarak miras bırakmışlardır. Şarkı, atasözü, bulmaca, mit ve destan gibi halk orijinli eserler yazıya dökülmemiş ve sözlü aktarım esnasında birçok değişikliğe uğramışlardır. Sosyal gelişme, göçebe koyun bakıcılığından büyükbaş hayvan yetiştiriciliğine ve tarıma geçişle belirlenmiş ve nihayetinde asırlar boyu sürecek üç sınıflı sistemde belirginleşmiştir. Bu sınıflar, yegane görevi kendisini din konularıyla meşgul etmek olan ruhbanlar sınıfı; asilzadeler, yani prensler, kabile reisleri ve savaşçılar ve son olarak yaşamını hayvan besleme ve toprak işleme ile sürdüren çiftçilerdi. Daha sonraları, Avesta’da hutai olarak adlandırılan zanaatkârlar ve tüccarlar sınıfı gelişmiştir. Kölelik İran’da çok eski zamanlardan beri var olmuş, köleler boyun eğdirilmiş halkların unsurlarından ve herşeyden önce savaş esirlerinden oluşmuştur. Avesta toprak hizmetçilerinden bahsetmekte ve bunları iki sınıfa ayırmakta: 1 Klíma, Otakar, “Avesta, Antik Pers Kitabeleri, Orta Farsça Edebiyatı”,edt. Jan Rypka, History of Iranian Literature, D.Reidel Publishing Company, Dordrecht-Holland 1968. ** A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Araştırma Görevlisi. 434 Ayşe Gül FİDAN birinciler efendilerinin evlerinde ikamet etmişler (Vaesa’lar), ikinciler ise çiftliklerde işçi olarak çalışmış, günlük ücret almış ve Pairyaetar’lar (gezgin) olarak bilinmişlerdir. Avesta Videv-dat’ı hizmetçinin ritüel arındırma ücretinin çiftçi ve eşinin arındırma ücretinden daha ucuz olduğunu, ancak çiftçi çocuklarınınkinden yüksek olduğunu ifade etmektedir. Din en büyük öneme sahip bir konuydu, zira onun hizmetçileri ve liderleri sadece insan ile Tanrı arasında değil, aynı zamanda insan ile komşusu arasındaki ilişkileri de ustalıkla idare etmişlerdir. Din, bugün sahip olduğu sınırlı kapsama sahip değildi, lakin aynı zamanda hukuk, adalet, toplumsal ahlak, kültür ve ekonomik düzenin yetkili temelini de ihtiva etmekteydi. Dini liderler sosyal-dini düzeni, rtam’ı tesis etmiş ve devam ettirmiştir. Törensel icraatlarına şarkı ve ilahi, münacat ve dualar eşlik etmiştir. Kurban törenlerinde Ari cemaatlerinin taraftarlarını birleştirmiş ve böylece bir toplum ruhunu büyütmüşlerdir. Hayal güçlerinin ve duygularının dışavurumlarının hiçbiri, daha sonra gelen nesillerin ihtiyaçlarına uyarlanmış az sayıdaki vezin ve çok sayıdaki destanlar dışında, orijinal haliyle korunmamıştır. B. İlk Devletler Ari İran bölgesindeki ilk olgun devletler, Haetumant (Hilmand) nehri ve Kasaoya (Sistan’daki Hamun) gölü civarındaki ülkelerden veya Oksus (Amu- Derya)’un diğer tarafındaki ve Vourukasha (bir ihtimal Aral Gölü) gölü civarındaki ülkelerden bahsededen Avesta’dan anlaşıldığı kadarıyla ülkenin doğusunda ortaya çıkmış olabilir. Ari kabilelerin eski vatanları Airyanam vaejah’dan İran’ın diğer bölümlerine göç ettiklerine dair geleneğin çok eski olduğuna hiç şüphe yoktur. Birçok bilim adamı bu kaynak ülkenin İran’ın kuzey-doğusunda yer aldığına inanmaktadır. Semerkant, Merv, Belh (Greklerin eski Baktra’sı) ve Sistan muhtemelen Ari kültürün İran’daki ilk merkezleridir. Bu, Firdevsi’nin eserinde en muazzam şekliyle biçimlendirilecek olan, kadim efsanevi İran tarihinin sahnesiydi. Daha batıya doğru olan yerleşimler uzun bir süre Sami baskısı altında kıvrandılar. Avesta’nın efsanevi canavarı, Ejderha Kral Azhai Dahaka’nın Akkad’dan kaynaklanan ve doğuya, Med hududunun ötesine nüfuz eden baskısının sembolü olması muhtemeldir. Dahası, Babil ile Fars arasında birçok yüzyıl boyunca, Hint-Avrupalı olmayan halkın ikamet ettiği önemli bir devlet olan Elam mevcut olmuş ve uzun bir süre boyunca komşularının saldırılarına karşı koymuştur. Kuşkusuz doğudaki Ari krallıklar da sırasıyla, Arilerin her zaman Tura adını verdikleri Orta Asyalı göçebelerin istilaları karşısında ezilmişlerdir. Bunlar arasında, üzücü bir hata sonucunda, çoktan eski çağlarda İskit adı verilmiş olan insanlar grubuna ait olan, Yaxartes (Sır- Avesta, Antik Pers Kitabeleri… 4 3 5 Derya)’in diğer tarafında yaşayan Hint-Avrupalı ve Ari olmayan kabileler vardır. Halkın göçebe ve yerleşik kısımları arasında mevcut olan doğal nefret ve kendiliğinden gelişen düşmanlık, İranlılar ile Tura arasındaki karşılıklı ilişkilerin en karakteristik özelliğidir. İki bölge arasındaki zıtlık İran milli geleneğinin, yani dünyayı ve tarihi düalistik kavramanın temeli ve esas özelliği haline gelmiştir. Bu zıtlık Avesta’da, destanların fragmanları ve yankılarında görülmektedir ve sanatsal işleyiş bağlamında Firdevsi’nin görkemli eserinde zirveye ulaşmaktadır. Halk olarak İranlılar erdemli, zeki ve düzensever, çalışma, ışık ve iyi olan her şeye saygılı iken, Tura kötülük, kurnazlık, şiddet, yıkım, karanlık, savaş, yağma ve belirsizlik güçlerine bağımlı olmuştur. Ve bu sosyal, ekonomik ve tarihi farklılık İranlıların manevi hayatlarında düalizmin oluşmasına büyük katkı sağlamıştır. İkinci unsur ise dünya tarihindeki en önemli dini reformlardan biri olan Zerdüşt’ün dini olmuştur. C. Zerdüşt Zerdüşt’ün tarihi ve onun dininin başlangıcı belirsizdir. Peygamber ve İran düalist doktrininin yaratıcısının Doğu İran krallığında bir yerde, bildiğimiz haliyle Pers tarihinin başlangıcından önce ortaya çıktığı muhtemeldir. Bugüne kadar yeterli bir kanıt günışığına çıkarılmamış olsa da, uzmanlar onun hayatını M.Ö. 6. Yüzyıla tarihlendiriyorlar. Bu tarihlendirmenin dayanağı, Zerdüşt ile Büyük İskender arasındaki zamanı üç yüz yıl olarak hesaplayan geleneksel Parsî mezbep kronolojisinde bulunabilmektedir. Ancak bu kronoloji güvenilir değildir ve şimdiye kadar Parsîler dışında olayların doğru zamanlaması için elimizde başka bir anahtar mevcut değildir. Peygamberin nereden geldiği bile bilinmemektedir. Bazı gelenekler onun doğum yerini kuzey-batı İran olarak göstermektedir. Gençliğinden itibaren, sayısız kurbanlar için aşırı hayvan kesimine neden olan eski ritüellerin ve eski idollerin onuruna yapılan sefahat şenliklerinin acımasız anlamsızlığı ile tanıştı. Bu tür orjilerde alkollü haoma içeceğinin ruhuna özel saygı gösterilirdi. Eski inanç çiftçi sınıfını sefalet konumuna indirgemiş ve nüfuzları kabile reisleri olan Kavais tarafından da dikkate alınan falcılar ve büyücüler olan Karpan’ların gücünün zararlı bir şekilde artmasına neden olmuştur. Zerdüşt’ün, yeni fikirlerin vaizi olarak çalışabilmek için yirmi yaşında “gönüllü sürgüne” gittiği söylenir. Ancak en yüce, tek ve gerçek Tanrı Ahura Mazda’nın vahyine erişebilmesi için on sene daha geçmesi gerekti ve bu vasıtayla onun görevi de belirgin hale geldi. Hatırı sayılır ölçüde emekten sonra onun dogmaları, takipçisi ve hamisi ve yeni dinin havarisi haline gelen hükümdar Viştaspa (doğu İran’da bir yerlerde) tarafından kabul edildi. Yetmiş 436 Ayşe Gül FİDAN yedinci yaşında Zerdüşt, İran istilası esnasında Turanlılar tarafından infaz edildi; daha yeni bir geleneğe göre Belh’teki ateş sunağı önünde katledildi. Kısa bir süre sonra hayatının hikâyesi birçok efsane ve mucizevi olayla süslendi. Yeni Avesta’da Zerdüşt mükemmel insanlığın bir örneği olarak ortaya çıkmaktadır. Fravardin-Yaşt bize onu şu esinlenmiş sözlerle tasvir etmektedir: Zerdüşt neyin iyi olduğunu düşünen ilk, iyiyi söyleyen ilk, iyiyi yapan ilk, ilk rahip, ilk savaşçı, ilk çoban, ilk açığa çıkaran, ilk vahiyi alan, hakiki dinden kaynaklanan hayvanı ve ücreti ve kelimeyi ilk sahiplenen ve kelimeye ve hâkimiyete itaati ve Mazda tarafından yapılan bütün iyi şeyleri ilk hak edendi. Daeva’lardan ve insanoğlundan yüzünü ilk geri çeviren, bu dünyada Aşa’ya övgü telaffuz eden ve Daeva’lara tapmayı reddeden ilkti ve kendini Mazda’ya tapan, Mazda’nın taraftarı olarak kabul eden, Daeva’lardan nefret eden ve Ahura’nın yasalarına riayet eden biri, bu dünyada ilk defa Daeva’lara karşı vaaz veren, bu dünyada ilk defa Daeva’ların kurban ve duaya layık olmadıklarını beyan edendir. O, hayatın bütün iyi şeylerini başarıyla hediye eden ilkti, dünyanın ilk peygamberiydi. Ondan, bütün vahiyi ihtiva eden doğru sözü ilk defa duyduk. O, canlıların efendisi ve öğretmeniydi, gerçek dinin övücüsüydü, en büyük, en iyi, en adil, hepsinin içinde en iyi olan dinin ilk arayanıydı (Yt. XIII, 87-91; Wolff’tan sonra). Özünde Zerdüşt’ün öğretisi düalisttir. Erdem, Işık, Hayat’ın gerçek Tanrısı Ahura Mazda, Kötülük, Karanlık ve Ölüm’ün baş şeytanı Angra Mainyav’a karşıdır. Onun ilk tezahürü 30. Yasna’nın başında aşağıdaki şekilde tarif edilmektedir: Başlangıçta, rüya vahyine göre düşüncede ve sözde ve işte “İyi” ve “Kötü” olarak adlandırılan iki ruh, ikizler vardı. Bunların arasında, davranışları iyi olan ve kötü olmayanlar seçim yaparlardı. Ve bu iki ruh karşılaştıklarında, ilk defa Hayat ve Ölüm’ü belirlediler ve nihayetinde inançsız olanın en kötü varoluştan cefa çekmesi gerekeceğini, itaatkâr olanın iyi düşünceleri için mükâfatlandırılacağını belirttiler (Ys. 30, 3-4; Bartholomae’den sonra). Onlar bütün evreni aralarında taksim ettiler ve ruhani varlıklar ve insanların yardımıyla, dünyanın sonuna kadar birbirleriyle mücadeleye etmeye devam ediyorlar. Gerçekte sadece Ahura Mazda, Bilge Efendi Tanrı’dır; Şeytan Tanrı değildir. İyinin zaferinin ahlaki esası, İyinin güçlerinin nihai zaferine olan inancı gerektirmektedir. Ahura ve onun göksel konağı Doğru, İyi, Adalet, faydalı iş ve İyi’nin düzeninin temellendiği bütün nitelikleri korur. Kadim Ari idolleri Daeva’lar (Şeytanlar) haline geldi, ancak daha sonraki dönemlerde bunlardan birkaçının, özellikle de alkollü içki Avesta, Antik Pers Kitabeleri… 4 3 7 haoma’nın ruhu ve kadim canavar savaşçısı ve insanlığın kurtarıcısı, Hint-İran Herkülü İndra’nın itibarı iade edildi ve Ahura’nın takipçileri arasında yer verildi, zira insanlar eski tanrılarından kolayca vazgeçebilecek durumda değillerdi. Ahura’nın Kötü Olana karşı mücadelesinde ona yardım etmek ve baş şeytanın yarattığı her şeyle ve zafer için araç olarak kullandığı her şeyle merhametsizce savaşmak İnsan’ın ahlaki görevidir; sahtelikten kaçınmak, zararlı yaratıkları öldürmek, iman düşmanlarını mağlup etmek, görevlerini düzgün yerine getirmek ve özellikle çalışmak. Ziraata en övülmeye değer çalışma şekli olarak bakılmıştır. Videvdat, Kötü Ruhlara karşı Kanun, şöyle der: Toprağı sürene, Spitama Zerdüşt, yalnız sol koluyla değil de sağ koluyla da, toprak şöyle der: “Sen yabancının kapısına yaslanarak, yiyecek için yalvaranların arasında durmalısın; iyi şeylerin bolluğuna sahip olanlara yiyecek getirecek olanlar senin etrafından geçecekler.” (III, 28-29; Wolff’tan sonra). Çalışma, kötüye karşı mücadelede, dua sözlerinin büyülü güçleri yanında, en güçlü araçtır. Dahası, Videvdat şöyle der: Tahıl harman için hazırlandığında, Daeva’lar ıstırapla terlemeye başlarlar, değirmen hazırlandığında, Daeva’ların memnuniyeti kesilir, un hamura dönüştürüldüğünde, Daeva’lar inler, hamur pişirilmek için hazırlandığında, Daeva’lar endişeden rüzgârlar yayar (III, 32; Wolff’tan sonra). İnsanların önemli görevleri arasında doğal olarak dini ayinlere katılmak, rahiplere inanmak ve üstlere itaat da vardı. Elementler arasında, Ateşe saflık, ışık ve sıcaklığın sembolü olarak tapılıyordu; hayvanlar arasında inek, köpek ve horoza büyük saygı duyuluyordu. Zerdüştlük, İranlıları güçlü bir dini-milli bilinç ile aşılamış, ruhu biraz militarizm içermesine rağmen, katı bir biçimde düzenlenmiş, ayrıcalıkları ve görevleri belirlenmiş sosyal kolektifler sistemi kurmuştur. Diğer milletler Kötü Ruh’a aitken, İranlılar kendilerini Tanrı’nın halkı, Ahura’nın seçilmişleri olarak görmüştür. Bu sebepledir ki, nihayetinde muzaffer olduğu zaman, din belirgin bir kibir, hoşgörüsüzlük ve din propagandası eğilimini desteklemiştir. Lakin bu şekilde Zerdüştlük ancak Sasaniler devrinde ortaya çıkmıştır. Aile hayatı çok saygı görmüştür. Sofuluk reddedilmiştir, zira İranlıların görüşüne göre bu insanları Kötü’nün güçlerine karşı mücadelede zayıflatmaktadır. 438 Ayşe Gül FİDAN D. Avesta 1. “Gatha’lar” Görece çok sayıda belgeye sahip olduğumuz en eski İran dili, Avesta’nın, yani Zerdüştlük dininin kutsal kitaplarının koleksiyonunun dilidir. Ancak Parsî geleneğine göre, bunların sadece az bir bölümü korunmuştur. Diğer üzücü bir durum ise kutsal metnin çok geç bir dönemde, muhtemelen Sasaniler devrinde, M. S. 4. Yüzyıl civarında yazıya geçirilmiş olmasıdır ve dahası, dilin gerçek biçimini belirsizleştirmeye oldukça büyük katkısı olan imlânın kullanılmış olmasıdır. Biçim zenginliği ve sözdizimsel yapılar bakımından ise, Avesta dilinin, yani çok büyük ihtimalle Zerdüştlük inancının ilk dönemine dayandırılabilecek metinlerdeki dilin, bütünüyle eski Veda dilinin seviyesine ulaştığı söylenebilir. Nazım şeklinde yazılan bu metinler Gatha’lar (okunan/söylenen kıtalar) olarak bilinir ve bu metinlerin Zerdüşt’ün kendisi tarafından oluşturulduğu söylenir. Bundan kuşkulanmak için hiçbir neden yoktur. Bunlar Peygamberin vaazının temel prensiplerinin, onun dogmasının en özlü kısmının vezinli formülasyonu gibi görünmektedirler. Bazen Gatha’larda daha bir kişisel belirti, bir duygu, neşe veya hayal kırıklığı ile karşılaşmaktayız. Peygamberin hayatını çevreleyen zorlukları bir an için görmekteyiz; güçlü Karpan’lara karşı mücadele etmekte, çalışmasının neredeyse boşa çıktığını görmekte, umutsuzluk tarafından mağlup edilmektedir: Hangi topraklara kaçayım, nereye kaçıp gideyim? Onlar beni boylardan ve kabile birliklerinden ayırıyorlar, ne köylüler beni memnun etmeye uğraşıyor, ne de ülkenin kötü hükümdarları olanlar. Ahura Mazda, seni nasıl memnun edeceğim? (R. P. Dewhurst’e göre) Lakin nihayetinde onun öğretileri zafer kazanmakta. Gatha’ların son bölümünde, en küçük kızı Pouruçista’nın Viştaspa’nın bilge danışmanı Camaspa ile evliliğinde onun başarısına şahit oluyoruz. Gatha’lar, Yasna’nın 17 bölümünde toplamda 248 kıta ihtiva etmektedir. Yine de bu bölümlerin, kıtaların özgün sıralamasına göre mi oluştuğunu yoksa daha sonraki düzeltmenin mi sonucu olduğu belli değildir. 2. ‘Yasna’, ‘Visprat’ Gatha’lar Avesta’nın ilk kısmında, esas dinsel törene eşlik eden ayinsel dualar koleksiyonunda bulunmaktadır. Bunlara Yasna, ‘ayin’ adı verilmektedir. Bu kitabın dili, Avesta’nın diğer kısımlarının dili gibi, Gatha’ların diline çok yakın bir diyalekttir, bununla birlikte sıklıkla biçim Avesta, Antik Pers Kitabeleri… 4 3 9 fakirliğini gözler önüne sermektedir ki, bu kuşkusuz bir şekilde dilin evriminin sonucudur. Bu dil Yeni Avesta dili olarak bilinir. Hatta en son bölümlerinde, yazıldığı tarihte dilin tamamen ölü olduğuna işaret eder nitelikte hatalar bulunabilmektedir. Gatha’lar haricinde, Yasna’nın en dikkat çekici kısmı, Haoma idolünün Zerdüşt’e vahiy edilmesinin tasvir edildiği Homyaşt’tır. Bu aynı zamanda Peygamberin ölümünden sonra dinin, her halükarda belirli bakımlardan, insanlar arasında çok derin kökler salmış ve büyük saygı duyulan eski kavramlara dönmeye başladığının da kanıtıdır. Haoma’nın ilk sıkılması zamanında, Zerdüşt Gatha’lar söyleyerek kutsal ateş ile ilgilenirken Haoma ona yaklaştı. Zerdüşt ona sordu: “Ey adam, kimsin sen, bütün görünen dünyada benim gördüklerim arasında kendi vücudun ile en güzel olan sen, muhteşem ölümsüz?”. Bunun üzerine Haoma, ölümü uzağa süren kutsal cevap verdi: “Ben, Zerdüşt, Haoma’yım, ölümü uzağa süren ve kutsalım. Beni kurban etmeye götür, Spitama, beni içki için sık. Tanrı’nın diğer yardımcıları beni överken, benim için övgüler yak.” Bunun üzerine Zerdüşt: “Haoma’ya övgüler olsun!” (Y, IX, 1-3, Wolff’tan sonra). Halbuki Yasna’nın büyük kısmı, sadece ayin tarzı yakarılardan oluşmaktadır. Diğer dua ve yakarı koleksiyonu olan Visprat (‘Bütün Yargıcı veya Hamiler’)’ın içeriği daha da tekdüzedir. Dualar arasında en çok bilineni ve en sık okunanı Aşam vohu kıtasıdır: Aşa en yüce İyidir; arzularımıza doğrultusunda bize bağışlanmalıdır, Aşa için en iyi Aşa. (Y. XXVII, 14; Wolff’tan sonra). Avesta’daki bazı kelimelerin anlamı hala tam olarak bilinmemektedir. Örneğin, Bartholomae’ye göre, bu duada Aşa kelimesinin üç anlamı görülmektedir: Adalet, Cennet hakkı, dürüstlük. 3. ‘Yaşt’lar’ Yaşt’lar, ‘Övgü Şarkıları’nın koleksiyonu, Yasna ve Visprat’a kıyasla oldukça büyük bir öneme haizdir. Yaşt’lar, Avesta panteonunun belirli tanrılarını yücelten dini ilahilerdir. En önemlileri, Avesta halkını düşmanları ile mücadelede koruyan ve liderlerine yardım ve kurtarılma getiren tanrılarını övenleridir. Dini hanendeler bu ilahilerin içine yaygın kahramanlık destanlarının fragmanlarını serpiştirmiş ve böylece Zerdüşt öncesi dönemden birçok epik geleneği korumuşlardır. Beşinci Yaşt şiir biçiminde, suların verimlileştirici gücünün kişiselleştirilmesi olan güzel bakire Aradvi Sura anahita (‘güçlü lekesiz Aradvi’) ile temsil edilen mistik bir nehrin ruhunu övmektedir. Tanrıça, İyi’nin kahramanlarının mücadelelerinde onlara güç vermektedir. Bu tanrıçanın tasviri ilginçtir ve söyleyenin hayal gücüne özgündür: 440 Ayşe Gül FİDAN Ey Spitama Zerdüşt, bu güçlü saf Aradvi’ye tap, uzaklara yayılarak, sağlık getirerek, Daeva’lara karşı mücadele ederek, Ahura’nın öğretilerine sadık, toprağın yaratıkları tarafından tapılmaya layık, toprağın yaratıkları tarafından övülmeye layık, azmi çoğaltarak, hayvan sürülerini çoğaltarak, çiftlikleri çoğaltarak, zenginliği çoğaltarak, tarlaları çoğaltarak; her zaman görülebilir – bu güçlü saf Aradvi – bakirenin güzelliğinde, çok güçlü, iyi gelişmiş, iyi sarılmış, uzun yapılı, şerefli soydan, asil doğmuş, güzel süslenmiş altın manto giyinmiş. Elinde, ihtiyaç olduğu kadar bir demet baresman dalı tutar. Dört köşeli altın küpeleri ile gurur duyarak, soylu güçlü saf Aradvi gerdanlığını güzel boynuna takar. Göğüsleri iyi biçimli ve memnuniyet verici olsun diye belini sıkıca bağlar. Güçlü saf Aradvi yüz mücevher takılı altın tacı başına iliştirmiştir. Taç sekiz parçadır, güzel şeritlerle iki tekerlekli araba gibi biçimlendirilmiştir, boyutu yerinde ve iyi yapılmıştır. Şerit göze çarpmaktadır. Güçlü saf Aradvi, dili kunduz kürkü en kalın olduğu zaman en güzel olduğundan her biri dört genç yavrulayan üç yüz dişi kunduzdan yapılmış elbise giymektedir. Kunduz su hayvanıdır. Uygun zamanda uygun giyilirse, postlar altın ve gümüş parıltısını seyredenlere saçar. (Yaşt V, 125 et seq, Wolff’tan sonra). Son ifadelerin olağanüstü bir şekilde düzyazı tonunda olması bizim, cesur bir kimsenin şiirsel ilahiye düzyazı şeklinde eğitici açıklama eklemiş olduğunu düşünmemizi sağlamaktadır. Bu, Yeni Avesta’da sıkça meydana gelmektedir. Sekizince Yaşt’ta, Sirius yıldızının tanrılaştırılmış hali olan melek Tiştrya öne çıkmaktadır. Kuraklık iblisi Apaoşa’yı yendikten sonra toprağa nem getiren odur: Çeşmelerde ve akan sularda, kar sularında ve yağmur sularında, suların, havuzların ve nehirlerin özlemini çektiği Tiştrya’ya taparız: Ne zaman parlak ve muhteşem Tiştrya bizim için yükselecek? Küheylanlar kadar yoğun pınarlar ne zaman akacak buralarda? Ne zaman onlar güzel yerlere ve evlere ve otlaklara akacak, kuvvetli güçleriyle akın edecekler? (Yaşt VIII, 41 et seq.). Onuncu Yaşt’ın kahramanı, güneşin doğmasını ilan eden, Düzen, Sadakat, Yemin Koruyucusu Işık Tanrısı Mithra’dır. Daha sonraları Mithra’ya, bütün Roma İmparatorluğu boyunca yayılan ve özellikle asker ve tüccar localarında gelişim gösteren gizem dininde tapınılmıştır. Bu Yaşt birçok savaş sahnesi tasvirleri içermektedir. On üçüncü Yaşt sadık İranlı boy ve kabilelerin koruyucu melekleri olan, kadın olarak temsil edilen Fravaşai’leri övmektedir. Bu, Ahura’nın yılda bir Göklerden doğal yuvalarına inen ve buralarda sadıklar tarafından tapınılan Avesta, Antik Pers Kitabeleri… 4 4 1 ordusudur. Bunlar muhtemelen ilah olarak tapılan, ölmüş olan ataların ruhlarıdır. On dördüncü Yaşt, Hintlilerin İndra’sına denk gelen, zafer dehası Varathraghna’yı kutlamaktadır. O kendini Zerdüşt’e rüzgâr, boğa, at, deve, yaban domuzu, güzel on beş yaşındaki genç, varsgan yırtıcı kuşu, koç, erkek keçi ve savaşçı olmak üzere on farklı biçimde göstermiştir. Aşağıdaki, yırtıcı kuşun şair tarafından tasviridir: Avını alttan yakalayan, üstten parçalayan, kuşlar arasında en süratli olan, ileri doğru uçanlar arasında en hızlı olan. Yaşayan canlılar arasında bir tek o, ne kadar iyi atılırsa atılsın, uçmakta olan oka yetişip geçmektedir; tüylerini dalgalandırarak, akşam yemeğini akşam vakti, sabah yemeğini şafak vaktinde arayarak, tan vaktinde yukarı doğru uçar. Uçuşunda dağların yarıklarını sıyırır, dağ zirvelerine, nehir vadilerine ve ağaç tepelerine hafiften dokunur; kuşların seslerini dinler (Yaşt XIV, 19 et seq. ; Wolff’tan sonra). Şair Doğayı ve hayvanların, kuş ve dört ayaklıların hayatlarını gözlemeye meraklı. Görüşü kadar güçlü görüşe sahip olmayı arzu etmektedir. Yumruk büyüklüğündeki et parçasını sekiz ülke öteden farkedebilen altın yakalı akbabanın (Yaşt XIV, 33; Wolff’tan sonra). Bu kuşun tüyü tılsım görevi görmektedir: Zerdüşt Ahura Mazda’ya sordu: “Ey Ahura Mazda, en hayırsever Ruh, görünen dünyanın Yaratıcısı, düzen içindeki en şerefli olan. Eğer benden nefret edenler tarafından bana lanet okunduysa, üzerime büyü yapıldıysa, bunun çaresi nedir?” Ahura Mazda cevap verdi: “O açılmış kanatları olan varangan kuşunun tüyünü al, ey Spitama Zerdüşt! O tüyle kendi vücudunu ovmalı, o tüyle düşmanlarına geri lanet etmelisin.” (Yasht XIV, 34-35; Wolff’tan sonra). On yedinci Yaşt’ta, Aşai vanuhi Mutluluk ve dini bütün sadakatten doğan Refah Verici olarak methetmektedir. O aynı zamanda Evliliğin koruyucu meleğidir. Kahramanlık destanındaki en önemli Yaşt, Khvaranah (‘görkem’)’ın efsanevi hikâyesine ek olarak övgü şiirleri ihtiva eden on dokuzuncudur. Kahraman ve azizler, onlara tanrısal kutsama ve meşruluk bahşeden Khvaranah ile çevrilmişlerdi. Khvaranah günah işleyen kralları terk etmiş ve onların iyi talihleri onları terk etmiştir. İranlı olmayan köklere sahip olan kahramanlar Khvaranah’a kalıcı olarak hâkim olmayı hiçbir zaman başaramamışlardır. Avesta’da haleyi son takan Zerdüşt ve onun asil hamisi 442 Ayşe Gül FİDAN Viştaspa’dır. Bir gün hale Tanrı’nın yardımcılarının sonuncuları olan Saoşyant ve onun yoldaşlarına, Son Hüküm’de verilecektir. İnsanoğlunu yenileştirmek için, ki ondan sonra hiç yaşlanmayacak ve ölmeyecek, asla bozulmayacak ve çürümeyecek, hep yaşayacak ve hep artacak ve kendi iradesine göre hareket edecek (Yaşt XIX, 89; Wolff’tan sonra). İyi’nin bütün güçleri Kötü’nün güçlerine karşı mücadelede birleşecek ve onları mağlup edecekler. Bu eski dünyanın sonu ve Kötü’nün üzerinde nihai zafer kazanmak için tanrıların girişeceği mücadele hikâyesi. Ancak bu kasvetli ilahi yine de iyimser bir noktada sonlanmaktadır: daha mükemmel bir yaratım gelecek ve İyi’nin zaferi garanti edilmiştir. Bu Yaşt’ta, İran destanının ilk kralı Haoşyanha’dan (Huşang), İran tahtında bulunan ilk Zerdüşti olan Viştaspa’ya kadar ana kahramanların adlarını görmekteyiz. Bütün bu yiğit kahramanların içinde en ünlü olanı, İran’ı birçok iblisten kurtaran ve hatta ejderha ile çarpışan Karasaspa (Yeni Pers nazmındaki Garşasp)’dır ve Yasna’nın Homyaşt’ında şu şekilde anlatılmaktadır: Kuvvetiyle ünlü, kıvırcık saçları olan ve sopasını savuran genç bir adamdı; o at yutan ve insan yutan, zehir dolu, sarı renkli, üzerinde bir mızrak yüksekliğinde sarı zehrin süzüldüğü boynuzlu ejderhayı mahvetti. Karasaspa, öğle vakti ejderha sırtında demir kazanda yemek pişirdi. Canavar ısıyı hissetti ve terlemeye başladı. Daha sonra kazanın altından atıldı ve kaynayan suyu devirdi. Yiğit Karasaspa korkutmak için apar topar atıldı. (Yaşt IX, 10 et seq. ; Wolff’tan sonra). On beşinci Yaşt’ta anlatıldığı gibi, kardeşi meclis üyesi Urvakhşaya suikaste kurban gittikten sonra Karasaspa onun katilini eski kan davası kanununa göre öldürdü ve cesedini evine sürüklenmesi için arabaya bağladı ( Yaşt 28). Bu tasvir İlyada’da geçen benzer bir olayı, Aşil’in ölmüş olan Hector’dan Patroclos’un ölümü için aynı şekilde öç almasını hatırlatmakta. Bu, eski bir Hint-Avrupa geleneği olabilir. Geri kalan Yaşt’lar daha yeni tarihlere ait ve içerikleri bakımından oldukça önemsizler. Yasna’da, biri Haoma’yı metheden, diğeri ise çalışan ve Tanrı’nın iradesini yerine getirenleri uykularında koruyan Sraoşa meleğine ait iki tane çok eski Yaşt mevcut. 4. ‘Videvdat’ Videvdat, ‘Kötü Ruhlara karşı Kanun’, sadece dilbilimciler ve din çalışanların değil, ilahiyatçıların, folklor araştırmacılarının ve hukukçuların da dikkatini cezbetmektedir. İran devletlerinin yaratılışı ve efsanevi kral Yima Khşaeta (Cemşid)’nın hükümdarlığı ile ilgili son derece eski destanlar ile
Description: