Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 13/3 (2011). 129-158 ASGARİ GELİR DESTEĞİ VE TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİRLİĞİ: BİR MODEL DENEMESİ Selim COŞKUN* Samet GÜNEŞ** Fatih ORTAKAYA*** Öz: Asgari gelir desteği, geliri belli bir seviyenin altındaki vatandaşlara kamu kaynaklarından düzenli olarak aktarılan nakit transferlerdir. Son yıllarda, sosyo- ekonomik değişimler sonucu genel olarak sosyal yardımlar, özel olarak asgari gelir desteği yeniden önem kazanmaya başlamıştır. Gelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğunda asgari gelir desteği uygulamaları mevcuttur. Ülkemizde son yıllarda sosyal yardımlar alanında kurumsal kapasite açısından önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu kapsamda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulması ile birlikte sosyal yardım alanında kurumsal birliktelik sağlanmıştır. Soysal Yardım Bilgi Sistemi (SOYBİS) tamamlanmış, sosyal yardım- istihdam ilişkisi önemli ölçüde kurulmuştur. Sosyal yardım yararlanıcılarının objektif olarak tespitine yönelik puanlama sisteminin yakın zamanda tamamlanması öngörülmektedir. Diğer taraftan sosyal yardım ve sosyal hizmetlere ayrılan kaynakların Gayri Safi Milli Hasılaya oranında son on yılda önemli bir artış olmasına karşın bu oran AB ve OECD ülkelerine göre oldukça düşük kalmaktadır. Bu çalışma, ülkemiz için mevcut sosyal yardım kaynaklarını temel alarak asgari gelir desteği modeli önerisi sunmaktadır. Bu model Bütünleşik Sosyal Yardım Hizmetleri Bilgi Sistemi veritabanından çekilen 50.260 hane üzerinde sınanmıştır. Bu kapsamda, sosyal yardımların mevcut kaynaklar kullanılarak hak temelli, insan onuruna uygun ve daha etkin bir şekilde uygulanabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Asgari gelir desteği, sosyal yardım, yoksulluk * Dr., Daire Başkanı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, [email protected] ** Uzm., Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, [email protected] *** Uzm., Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü, [email protected] 130 / Selim COŞKUN Samet GÜNEŞ Fatih ORTAKAYA MINIMUM INCOME SUPPORT SCHEMES AND ITS APPLICBILTY IN TURKEY: A MODEL PROPOSAL Abstract: Minimum Income Support Scheme is described as regular cash transfers that are financed by public resources for the citizens whose incomes are below the specific cutting point. Recently these supports have re-gained a specific importance as a result of socio-economic challenges. Most of developed countries conduct similar support schemes. In the last years, a significant improvement was observed in the institutional capacity building within social assistance sector in Turkey. In this context, institutional harmonisation has been reached through the creation of a new Ministry of Family and Social Policies. Social Assistance Information System (SOYBIS) has been activated. On the other hand, the ratio of resources allocated for social assistance and service programmes to Gross National Product is still lower than EU and OECD average despite the significant increase in this ratio in Turkey. This paper attempts to present a model for minimum income support scheme depending upon current sources of social assistance in Turkey. The model is tested based on the data taken from Project of Integrated Social Assistance Services data base. The sample size consists of 50.260 households. In this context, social assistance programmes are considered to be more effective, right based and fit to human dignity. Keywords: Minimum Income Support, social assistance, deprivation Asgari Gelir Desteği ve Türkiye’de Uygulanabilirliği: / 131 Bir Model Denemesi GİRİŞ Refah devleti anlayışı pek çok ülkede 80’li yıllardaki kapsamlı reformların bir sonucu olarak değişiklikler geçirmiştir. Reformlar klasik refah devletinde olduğu gibi devletin tek taraflı sorumluluğu yerine devlet ve vatandaşın karşılıklı sorumluklarının olması gerektiği savına dayanmaktadır. Bu yöndeki politikalar farklı ülkelerde “workfare”, “aktivasyon” vb. gibi isimler altında uygulamaya konulmuştur. Uygulamalardaki temel düşünce yoksulluk ve sosyal dışlanmanın önüne geçilmesinde, özellikle çalışabilir durumdaki bireylerin “yeterliliklerinin” arttırılması; gerek eğitim gerekse sermaye desteği vererek söz konusu kişilerin iş piyasasına dâhil edilmesi ve sosyo-ekonomik hayata entegre edilmesidir. Bu yaklaşıma yönetilen temel eleştiri konusu beceri kazandırıcı eğitimler ile küçük çaplı sermaye transferlerinin yoksullukla mücadelenin sadece bir boyutunu oluşturduğu; diğer boyutunun ise çalışamayacak durumda bulunan vatandaşlar ile iş piyasasına girme şansını yapısal veya konjektürel nedenlerden dolayı büyük ölçüde kaybetmiş vatandaşların şartlı veya şartsız olarak belirli bir nakit gelir ile desteklenmesi gerektiğidir. Söz konusu eleştiri neticesinde sunulan çözüm önerisi ise Negatif Gelir Vergisi, Asgari Geçim Gelir Desteği gibi farklı isimler ile ifade edilen “Asgari Gelir Desteği”dir. Bu bağlamda, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin büyük çoğunluğunda normatif ve idari bir yoksulluk eşiği belirlenerek toplumun hiçbir bireyinin altına düşmesine izin verilmeyecek bir minimum standart (asgari gelir düzeyi) oluşturulmaktadır. Asgari gelir desteği de geliri tespit edilen değerin altında kalan vatandaşlara kamu kaynaklarından düzenli olarak aktarılan nakit transferlerini tanımlar (Coşkun ve Tireli, 2008: 91). Böylelikle bireylerin asgari bir refah düzeyine ulaştırılması hedeflenmektedir. Son yıllarda yoksullukla mücadele kapsamında ülkemizde gerek kurumsal alt yapının iyileştirilmesinde gerekse dezavantajlı gruplara ayrılan kaynakların artırılmasında çok önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu kapsamda, sosyal yardımların daha etkin olarak uygulanması bağlamında pek çok batı ülkesinde uygulanan asgari desteğinin ülkemizde de uygulanabilirliği farklı düzlemlerde tartışılmaktadır. Bu çalışmanın amacı asgari gelir desteğinin ülkemizde uygulanabilirliğine ilişkin bir model geliştirmektir. Bu doğrultuda, öncelikle asgari gelir desteğinin kavramsal 132 / Selim COŞKUN Samet GÜNEŞ Fatih ORTAKAYA çerçevesine değinilecek olup; ülkemizde sosyal yardımların genel durumu ve Dünya uygulamaları ele alınacaktır. Hemen ardından Asgari Gelir Desteği modelinin Türkiye’de uygulanabilirliğine ilişkin bir öneri oluşturularak programının maliyetine ilişkin senaryolara (projeksiyonlara) yer verilecektir. Son bölümde genel bir değerlendirmeye yer verilerek çalışma sonlandırılacaktır. I) ASGARİ GELİR DESTEGİ: TANIM VE UYGULAMALAR Yoksullara nakit gelir desteği sağlanması önerisiyle ilgili ilk kapsamlı ve sistematik tartışmanın, Thomas Paine’in 1791 yılında yayınlanan Rights of Man (İnsanın Hakları) adlı kitabında bulunduğu söylenebilir (Buğra ve Sınmazdemir, 2006: 2). Geroge Stigler 1946 yılında geliri belirli bir seviyenin altında kalan vatandaşlara devletçe ödeme yapılmasını temel alan bir gelir vergisi teorisi öne sürmüştür. 1962 yılında Milton Friedman “Kapitalizm ve Özgürlük” (Capitalism and Freedom) adlı kitabında “negatif gelir vergisi (NGV)” adı altında bu konuya değinmiştir. Friedman’a göre kapsamlı bir nakdi gelir desteği olan ve pozitif gelir vergisi ile bağlantılı olarak uygulamaya konulan bir NGV, karmaşık ve çok fazla sayıda spesifik programın yer aldığı mevcut refah sistemlerinin yerini alacak bir mali araçtır (Aktan, 2002: 621). Asgari Gelir Desteği, geliri önceden belirlenmiş bir gelir düzeyinin altındaki bütün vatandaşlara, kamu kaynaklarından düzenli olarak yapılan ve zaman zaman toplum yararına çalışma veya bir eğitim programına devam etme şartına bağlı olarak verilebilen ve amacı yoksul vatandaşları toplumca kabul edilebilir asgari bir yaşam düzeyinin üzerine çıkarmayı sağlamak olan nakit transferleridir. Asgari gelir desteği, geliri belli bir seviyenin altındaki vatandaşlara kamu kaynaklarından düzenli olarak aktarılan nakit transferler olarak tanımlanabilir. Son yıllardaki sosyo-ekonomik değişimler sonucu genel olarak sosyal yardımlar, özel olarak asgari gelir desteği yeniden önem kazanmaya başlamıştır. Bu değişimler arasında esnek istihdam yapısı, yaşlanan nüfus ve değişen aile yapısı, yoksulluğun artması ve sosyal güvenlik sisteminin karşı karşıya olduğu mali problemler gelmektedir (Erdem, 2006: 1). AB’de Yunanistan ve Macaristan dışındaki tüm ülkeler yasal asgari gelir uygulamasına sahiptir. Garantili asgari gelir düzeyi toplumun hiçbir Asgari Gelir Desteği ve Türkiye’de Uygulanabilirliği: / 133 Bir Model Denemesi üyesinin altına düşmesi kabul edilemeyecek toplumsal minimum standardı tanımlamaktadır. Bu seviye, resmi olmayan bir yoksulluk sınırına işaret etmekte, bunun üzerinde bir sosyal hak bireye taahhüt edilmektedir. Garanti asgari gelir düzeyi “de facto” yoksulluk sınırı (poverty line) olarak kabul edilebilir. Bunun nedeni her hükümetin bu düzeyi asgari kaynakların sınırı olarak kabul etmesidir. Minimum sosyal standart siyasi bir karardır ve hükümetlerin en son çare olarak vereceği sosyal desteğin düzeyini belirler. Burada şunu da belirtmekte yarar vardır ki; asgari gelir düzeyi, resmi yoksulluk sınırının çok altında bir miktar belirlenir. Bunun nedeni yüksek bir sosyal yardımın çalışmamayı teşvik edeceği ve bütçeye mali yük getireceği gibi iddialardır (Atkinson vd., 2002: 87). Sosyal yardımlar ve asgari gelir desteği sistemleri, genel olarak en ademi merkezi yapıya sahip olan sosyal koruma uygulamalarıdır. Bu tür yardımlar- gelir destekleri için kural ve kriterler çoğunlukla merkezi hükümet tarafından belirlenmekte, uygulamalar ise yerel düzeyde gerçekleşmektedir. Buna bir tür “yönetişim” demek mümkündür. Yardım alma koşulları yaş, ikamet yeri ve vatandaşlık şartlarına bağlanabilir. Son yıllarda gittikçe öne çıkan ve tartışılan yardım şartlarından birisi çalışma ve aktif olarak iş arama şartıdır (workfare) (Erdem, 2006: 2). Tüm sosyal yardım türleri belli bir ölçüde yoksulluğu önlemekle birlikte, minimum gelir yardımları açık bir şekilde yoksullukla mücadele için tasarlanmış olup yeterli bir yaşam düzeyini sağlamayı amaçlamaktadır. Diğer bir deyişle garanti minimum gelir şemaları yoksulluğu önlemede kilit bir rol oynamakta ve AB ve diğer uluslar arası kurumlar sürekli olarak minimum gelir şemalarının yoksullukla mücadeledeki rolüne vurgu yapmaktadır. Bazılarına göre garanti minimum kaynakları Avrupa Sosyal Modelinin bir unsuru haline gelmiştir (Saraceno, 2002:1-3). Çalışmalar minimum gelir yardımlarını genel olarak üç grupta sınıflandırmaktadır; genel, kategorik ve bağlı-şartlı yardım (tied benefits) (Kuivalainen, 2004). Genel minimum gelir yardımı kapsamlı olup yeterli kaynağı olmayan ortalama testi-para ve mal varlığı testini - geçen (means test) herkese açıktır, nüfusun belli bir bölümü için sınırlı değildir. Genel ve evrensel bir gelir desteği fazla yaygın değildir. Daha yaygın olan yaşlılar ve işsizler gibi nüfusun belli bir bölümüne yönelik kategorik minimum gelir yardımlarıdır. Bağlı-şartlı yardımlar belli mal ve hizmetlere ayni veya nakdi 134 / Selim COŞKUN Samet GÜNEŞ Fatih ORTAKAYA olarak ulaşabilmeyi ifade eder. Bu yardımların tipik örneği konuttur (Kuivalainen and Heikkilä, 2006: 33). AB ülkelerin büyük çoğunluğunda gelir desteği sağlayan bir minimum gelir şeması bulunmaktadır. Yunanistan ve Macaristan dışında hemen tüm ülkeler genel garanti minimum gelir yardımı sistemine sahiptir. Bu yardımların ortak bir özelliği yeterli yardıma sahip olmayanlara minimum gelir sağlamak üzere tasarlanmış olmalarıdır. Tüm ülkelerdeki temel ilke bu yardımlara başvurmak için tüm yardım türlerinin bitirilmiş olmasıdır. Genel yardımlar, diğer sosyal güvenlik sistemlerince kapsanmayanlara belli düzeyde bir gelir sağlar. Bu yardımların tipik bir özelliği “son çare” ve geçici bir yardım olmasıdır. Genel yardımlar, bu yardımın alınmaması durumunda geliri olmayanlara temel bir gelir sağlar. Bu nedenle iki temel fonksiyonu vardır. Birincisi adının da anlaşılacağı gibi minimum gelir sağlamasıdır. İkinci fonksiyon insanların yoksulluğa düşmesinin önlenmesidir. Lüksemburg ve İspanya örneğinde açıkça yardımların yoksullukla mücadele ve sosyal dışlanmayı önleme amacı ile oluşturulduğu ifade edilmektedir (Kuivalainen and Heikkilä, 2006: 33- 34). Sadece Lüksemburg ve Avusturya genel ve tamamen kapsayıcı bir genel asgari (minimum) gelir yardım sistemine sahiptir. Yaygın olan yardım türü nüfusun belli gruplarına, diğer bir deyişle kategorik sosyal yardım türüdür. Kategorik sosyal yardımlar yeterli kaynağa sahip olmamanın yanında nüfusun belli bir bölüne dâhil olan, yaşlılık gibi, bireylere hitap eden yardımlardır. Özürlülerden, yaşlılara, işsizlerden bağımlı çocuğa sahip ailelere kadar pek çok grubu kapsayan kategorik sosyal yardımı mevcuttur (Heikkilä and Kuivalainen, 2002: 52). Özellikle, kategorik yardım programlarında özürlülere özel bir önem verilmektedir. Pek çok ülkede bu tür yardımlar primsiz yardımlar alanında önemli bir yer tutmaktadır. Belçika, İtalya ve Slovakya’da özürlüler için birden fazla yardım programı mevcuttur. Kategorik yardım türünün ayrı olarak düzenlendiği diğer bir grup yaşlılardır. AB üyelerinin büyük çoğunluğunda yaşlılara yönelik yardımlar bulunmaktadır. Sosyal yardımların yoksulluğunun etkisinin azaltılmasında, minimum gelir yardımları için seçilebilme- hak sahibi olabilme- kuralları çok önemli bir yere sahiptir. Eğer asgari gelir şemaları yalnızca marjinal bir grubu kapsarsa yoksul pek çok aile bu yardımlardan yararlanamaz. Bunun bir Asgari Gelir Desteği ve Türkiye’de Uygulanabilirliği: / 135 Bir Model Denemesi sonucu olarak bu yardımların yoksulluğu azaltma etkisi minimum düzeyde kalır. Yardımlarla ilgili diğer önemli bir konu yardımların süresidir. Üye ülkelerin pek çoğunda yararlanma süresi sınırsızdır. Daha doğru bir deyişle seçilebilirlik kriterleri karşılandığı sürece kişiler minimum gelir desteğinden yararlanmak için başvurabilir. Sekiz üye ülke sosyal yardımların süresini sınırlama getirmektedir; Letonya, Slovenya, Lituanya, Slovakya, İspanya, Fransa, İtalya ve Portekiz (Kuivalainen and Heikkilä 2006: 35). Üye ülkelerin çoğunluğunda ilke olarak 18 yaş ve üzerindekiler sosyal yardımlara başvurabilmektedir. İspanya, Fransa ve Lüksemburg’da sosyal yardımlardan 25 yaş ve üzerindekiler yararlanmaktadır. Pek çok ülkede yardımlara başvuru yaşı 18’den başlamasına karşın gençlere farklı miktarlarda sosyal yardım yapılmaktadır. Örneğin Hollanda’da 21 yaş altındakiler için yardım miktarı daha düşük tutulmuştur. Genel eğilim, gençlere ilişkin kuralların daha sıkı hale getirilmesidir. Son 15 yıldır gençlere yönelik koşullar daha sıkı hale getirilmiş buna karşın ebeveynlerin sorumlulukları genişletilmiştir (Kuivalainen, 2004:124- 125). Ülkeler yardımları vatandaşlık veya ikametgâh koşulları ile sınırlayabilmektedir. İlke olarak bu konuda iki ayrı yol izlemektedir; hiçbir vatandaşlık koşulu koymamak veya vatandaş olmayanlara sınırlamalar getirmek ve bu ikinci gruba yardımları daha düşük tutmak. Üye ülkelerin çoğunda teorik olarak yardımlar söz konusu ülkede yasal olarak ikamet eden kişilere açıktır. Uygulamada pek çok ülkede vatandaş olamayanlar da kamu yardımlarından faydalanabilmektedir. Ancak vatandaş olmayanlar için daha detaylı ve sınırlayıcı şartlar getirilmektedir. Örneğin Almanya’da, bu ülke ile sosyal güvenlik anlaşması olan ülkelerin vatandaşları sosyal yardımdan yararlanabilmektedir. Kuralların en katı olduğu ülkelerden birisi Danimarka’dır. Yardımdan faydalanmak için son sekiz yılın yedi yılında bu ülkede ikamet etmek gereklidir. Lüksemburg’da son 20 yılın en az 5 yılını bu ülkede geçirme şartı vardır. Son 15 yılın eğilimi ülkelerin çoğunda vatandaş olmayanlara daha katı kuralların getirilmesidir. Almanya ve Finlandiya gibi ülkeler göçmen ve mülteciler için ayrı bir yardım şeması oluşturmuştur (Kuivalainen, 2004: 122-124). Son yıllarda sosyal yardımlarla ilgili diğer bir eğilim ve değişim iş ve iş arama şartlarının öne çıkması olmuştur. Eardley vd.’lerinin (1996: 147) raporuna göre 1990’ların başında ülkelerin büyük çoğunluğunda iş testi 136 / Selim COŞKUN Samet GÜNEŞ Fatih ORTAKAYA (work test) sosyal yardımlardan yararlanma şartı olarak uygulanmaya konulmuştur. Benzer olarak Lømedel ve Trickey’in (2000: xi) yapmış olduğu araştırma kapsamına giren bütün ülkelerde 1990’li yıllarda zorunlu iş aktiviteleri sosyal yardımların bir unsuru haline gelmiştir. İlke olarak sosyal yardımlardan yararlanma şartsız (un-conditional) bir uygulama değildir. İş görebilir durumda olan ve çalışma çağında olan kişilerin yardımlardan yararlanabilmesi için işle ilgili koşulları yerine getirmesi gerekmektedir. Bu durum bazılarınca pasif refah devleti uygulamalarından aktif refah devleti uygulamalarına geçiş olarak değerlendirilmektedir. Temel olarak her üye ülkede minimum düzeyde yardımdan yararlananların işsiz olarak kayıt yaptırmaları ve aktif olarak iş aradıklarını belirtmeleri gerekmektedir (Eardley vd.,1996; 147-148, Lømedel ve Trickey, 2000: xi). II) TÜRKİYE’DE SOSYAL YARDIMLAR Türkiye’de sosyal yardımların gerek uygulanış şekline gerekse finansman kaynaklarına bakıldığında, Güney Avrupa Tarzı bir sosyal yardım anlayışının hakim olduğu söylenebilir. Esas itibarıyla sosyal yardımlar ve yoksullukla mücadele aile dayanışmasına bırakılmış bir alan olarak kabul edilmekte ve devletin sorumluluğu tali görülmektedir (Buğra ve Keyder, 2005: 212-213). Bu çerçevede Türkiye’de sosyal yardımların başlıca özellikleri şu şekilde öne çıkmaktadır. Birincisi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulması ile birlikte sosyal yardımlar alanında kurumsal birliktelik sağlanmış olmakla birlikte mevzuat karmaşası devam etmektedir. İkinci olarak, son yıllarda ciddi bir kaynak artışı olmakla birlikte OECD ve Dünya örnekleri ile kıyaslandığında hâlihazırda sosyal yardımların GSYH’dan aldıkları pay oldukça düşüktür. Bununla ilişkili olarak, sosyal yardımların “cömertlik” seviyesi özellikle göreli yoksullukla etkin mücadeleye olanak sağlayacak düzeyde değildir. Ülkemizde sosyal yardımlar “hak temelli” olarak uygulanmamaktadır. Bununla birlikte sosyal yardım-istihdam ilişkisinin büyük ölçüde kurulmuş olması ve bilişim teknolojilerinin sosyal yardımların etkin sunumu adına yoğun bir şekilde kullanılıyor olması da dikkat çekmektedir. Asgari Gelir Desteği ve Türkiye’de Uygulanabilirliği: / 137 Bir Model Denemesi A) Kurumsal Birliktelik ve Mevzuat Farklılıkları Ülkemizde kamusal sosyal yardımlar en geniş örgütlenme yapısıyla Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü (SYGM) tarafından ülke genelinde kurulu bulunan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları aracılığıyla 3294 sayılı kanun doğrultusunda yürütülmektedir. SYGM tarafından, sosyal güvencesi bulunmayan kişilere yönelik gıda, barınma, yakacak, eğitim, sağlık yardımları başta olmak üzere çalışabilir durumda bulunan yoksul kişilere yönelik gelir getirici proje destekleri verilmektedir. Bu kapsamda 2010 yılı verilerine göre 2 milyonu aşkın haneye farklı adlar altında yardımlar yapılmıştır.1 Sosyal Güvenlik Kurumu’nca 65 yaşını aşmış muhtaç vatandaşlara ve özürlülere üç aylık maaş ödemesi yapılmaktadır. 2022 sayılı kanuna göre SGK tarafından 2010 yılında yaklaşık 1,3 milyon kişiye yardımlar yapılmıştır. Öte yandan Mülga Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından ağır özürlülere yönelik “Evde Bakım Ücreti” ödemesi yapılmaktadır. 2010 yılında 2828 sayılı kanun doğrultusunda yaklaşık 300 bin kişiye bir net asgari ücret tutarında ödeme yapılmıştır. Ayrıca Sağlık Bakanlığınca ödeme gücü olmayan kişilerin sağlık giderleri Yeşil Kart uygulaması ile karşılanmaktadır. 3816 sayılı kanuna göre 2010 yılında yaklaşık 9,6 milyon kişiye destek verilmiştir. Aynı hedef kitleye yönelik olarak farklı kurumlarca yürütülen sosyal yardım niteliğindeki uygulamalar 2011 yılında çıkarılan 633 sayılı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile büyük ölçüde aşılmıştır. Zira bahsi geçen KHK ile birlikte evvelce Başbakanlığa bağlı olarak faaliyetlerini yürüten Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü (SYGM) adını alarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlanmış, SGK Primsiz Ödemeler Genel Müdürlüğü kapatılarak faaliyetleri SYGM’ye devredilmiştir. Ayrıca SHÇEK kapatılarak Evde Bakım Aylığı iş ve işlemleri Bakanlığa geçmiştir. Son olarak da 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren Yeşil Kart uygulamasına son verilerek Genel Sağlık Sigortası uygulamasına geçilmiştir. Genel Sağlık Sigortasından faydalanmak için ihtiyaç duyulan gelir testleri de SYGM tarafından belirlenen usul ve esaslar 138 / Selim COŞKUN Samet GÜNEŞ Fatih ORTAKAYA ile hayata geçirilen bilişim uygulamaları vasıtasıyla SYD Vakıflarınca yapılmaya başlanmıştır. Böylelikle sosyal yardımlar alanındaki parçalanmış yapı büyük ölçüde giderilmiştir. Ancak, kurumsal birliktelik sağlanmış olmakla birlikte mevzuat farklılıkları devam etmektedir. Zira SYGM, 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümlerine göre sosyal güvencesi olmayan ve bu kurumlardan gelir almayan yoksul ve muhtaç vatandaşlara yardım yaparken; gelir testinde 5510 sayılı Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Sigortalar Kanunu’na göre harcamaları, taşınır ve taşınmazları ile bunlardan doğan hakları dikkate alınarak hane içinde kişi başına düşen geliri brüt asgari ücretin üçte birinden az olan kişilerin GSS primlerini karşılamaktadır. Benzer şekilde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı “Evde Bakım Aylığı” uygulamasında hane içinde kişi başına düşen geliri brüt asgari ücretin üçte ikisinden az olan ağır özürlülere bakan aile yakınlarına ödeme yapmaktadır. B) Sosyal Harcamalarda Artış ve Cömertlik Sorunu Son on yıllık göstergelere bakıldığında Türkiye’nin gerek yoksullukla mücadele gerekse İnsani Gelişmede önemli bir başarı sağladığı görülmektedir. Kuşkusuz bunda en önemli pay sosyal alana ayrılan kaynakların ciddi anlamda artırılmasında yatmaktadır. 2002 yılında sosyal yardım ve hizmetlere ayrılan kaynak 1 milyar 376 milyon TL, iken 2010 yılında ayrılan kaynak 15 milyar 162 milyon TL’ye yükseltilmiştir. Söz konusu harcamaların Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya oranı 2002 yılında %0,5 iken bu oran 2010 yılında %1,38’e yükseltilmiştir. Bununla birlikte OECD ve AB ülkelerinde sosyal yardım ve hizmetlere ayrılan kaynağın GSYİH’ya oranı %2,5 ile %3 arasında değişmektedir (Angel-Urdinola vd, 2009:5). Ayrıca, ülkemizde muhtaçlık ölçütü gözetilmeksizin tüm öğrencilere verilen ücretsiz kitap ve öğle yemeği ödemeleri ile yakacak, barınma ve proje desteği gibi ayni nitelik taşıyan ödemeler de hesaba katıldığında ulaşılan %1,38’lik oran hemen hemen tamamı nakdi nitelik taşıyan ve doğrudan yoksul hanelere ödeme yapılmasını esas alan AB ve OECD ülkelerine göre oldukça düşük kalmaktadır.
Description: