Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi (İSMUS), I/2 (2016), s. 111-146 AIPAC’İN AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINI VE İRAN NÜKLEER MÜZAKERELERİNİ ETKİLEME SİYASETİ Meryem ÖZGÜR* Özet İran’ın nükleer silah üretiminde gelişme sağlaması, İsrail için Orta Doğu’da bir tehdit unsuru oluşturmuştur. Bu tehdit 2000’li yıllarda daha ciddi bir boyut kazanmış, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi kararı ile İran’a karşı birçok yaptırımı beraberinde getirmiştir. BM ve Amerika’nın uyguladığı yaptırımlar İran’ın nükleer faaliyetlerini engelleyici nitelikte bir adım olmuştur. Bu doğrultuda, Washington D.C.’de güçlü bir Yahudi lobisi olarak faaliyet gösteren Amerikan İsrail Halkla İlişkiler Komitesi (American Israel Public Affairs Committee: AIPAC) Amerika’nın İran’a yönelik politikalarını ve taraflar arasındaki müzakere sürecini büyük ölçüde yönlendirmeye çalışmaktadır. Anahtar Kelimeler: AIPAC, İsrail, İran, ABD, İran’ın Nükleer Faaliyetleri, Yaptırımlar. * İstanbul Medeniyet Üniversitesi, SBE Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi, [email protected] Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016) | 111 AIPAC’İN AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINI VE İRAN NÜKLEER MÜZAKERELERİNİ ETKİLEME SİYASETİ THE EFFECTS OF AIPAC’S POLICY ON THE US FOREIGN POLITICS AND IRANIAN NUCLEAR NEGOTIATIONS Abstract Iran’s progress on the production of nuclear weapons posed a threat to Israel in the Middle East. This threat has gained a more serious dimension in the 2000’s and severe sanctions were imposed on Iran in conjunction with an United Nation’s (UN) Security Council resolution. UN’s and US sanctions against Iran’s nuclear programme, become a deterrent in preventing Iran’s activities on nuclear capacity development. In this regard, The American Israel Public Affairs Committee (AIPAC) operates in the Washington D.C USA as a powerful lobbying group for improvement of American-Israeli relations that aims to steer away the US-Iranian relations on the issue and the negotiation process between the parties. Keywords: AIPAC, Israel, Iran, the USA, Iran’s Nuclear Programme, Sanctions. 112 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016) MERYEM ÖZGÜR Giriş İran’ın terörizme finansman sağladığı ve nükleer çalışmalarını kötü amaçlar için geliştirdiği fikrinin uluslararası alanda benimsenmesi sonucu, İran’a yönelik yaptırım kararları alınmıştır. Bu yaptırım kararları, sadece devletler tarafından değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası örgütler tarafından da alınmıştır. Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) en etkili bir şekilde yaptırım kararlarının alınmasına ve uygulanmasına öncülük etmiş ve İran’ı uluslararası alandan izole etme çabası içine girmişlerdir. Özellikle, ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden biri olması, BM’nin İran’a yönelik aldığı kararları da etkilemiştir. ABD’nin, uluslararası alanda İran’ın terörizmin finansmanı ve nükleer geliştirme çalışmalarını tehlike doğurabileceği inancını etkili bir şekilde yayması, İsrail’in güvenliği ile de doğrudan ilgili bir konudur. İsrail’in güvenliğinin Amerikan siyasetinde önemli bir noktada olduğu birçok politikacı tarafından çeşitli oturumlarda dile getirilmiştir. Bu noktada, İsrail’in çıkarlarını gözetebilecek ve bir nevi “İsrail’in avukatı” (Hsu, 2012) olarak ifade edilen İsrail Amerikan Halkla İlişkiler Komitesi (American Israel Public Affairs Committee: AIPAC), ABD siyasetinde, özellikle Orta Doğu ile ilgili politikaları yönlendirmede bir çok çalışma yürütmektedir. Kongre’de etkili bir şekilde lobi faaliyeti yürüten AIPAC, yabancı bir lobi olarak değil, yerel bir lobi olarak Amerikan siyasetinde yer almaktadır. Böylece Kongre’de daha geniş bir alanda çalışma imkanı bularak, İsrail’in çıkarlarını ve güvenliğini korumayı garanti altına almaya çalışmaktadır. Kongre üyelerinin fikirlerini etkilemeye çalışarak onlara finansman desteği sağlamaktadır. Bunu doğrudan değil, aracı başka kuruluşlar veya bünyesinde bulunan zengin üyelerin yardımları ile gerçekleştirmektedir. Ayrıca Amerika’da seçim dönemlerinde de aktif çalışmalar yürütmekte olup, seçilen Kongre üyelerinin ve başkanın kendi çıkarlarını gözetebilecek isimlerin olmasını sağlamaktadırlar. Amerika ve İsrail ilişkilerine önemli ölçüde yön veren bu kurum, 2016’da yayınladığı Brifing Raporunda “AIPAC altmış yıldan fazladır farkındalık oluşturmak için çalışmaktadır. ABD ve İsrail için hep beraber daha güzel yarınlar inşa edeceğiz” (AIPAC, 2016) şeklinde ifadesi ile İsrail ve ABD politikalarının birbirleri arasındaki bağı ortaya koymakta ve Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016) | 113 AIPAC’İN AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINI VE İRAN NÜKLEER MÜZAKERELERİNİ ETKİLEME SİYASETİ gelecekte de ABD’nin İsrail’in güvenliğine yönelik politikalar izleyeceğini ya da bu noktada yönlendirileceğini ortaya koymaktadır. Güvenlik kapsamında büyük bir tehdit olarak algılanan İran nükleer faaliyetlerini engellemek amacı ile İsrail’in bir çok politik araçlarının yanı sıra AIPAC aracılığı ile lobicilik faaliyetleri yürütmektedir. İsrail’in çıkarlarını gözeterek, ABD siyasetinde yer edinmeye çalışan AIPAC, İran nükleer müzakereleri üzerinde sürekli bir lobi faaliyeti gerçekleştirmiştir. Bu doğrultuda, gerek akademik oturumlarda gerek siyasi oturumlarda her fırsatta sözde ‘İran nükleer tehdidini’ dile getirmiştir. Medyayı, akademiyi, düşünce kuruluşlarını ve sivil toplumu etkili bir şekilde kullanarak, hem karar alıcıları hem de kamuoyunu yönlendirerek, ABD başta olmak üzere uluslararası toplumun dikkatini çekmeye çalışmışlardır. Ne var ki, AIPAC’in çalışmaları veya İsrail’in ‘nükleer tehdit’ algısı, Amerikan dış politikasını ve bu kapsamda siyasi liderleri yönlendirme konusunda pasif kalmıştır. Normalde son derece güçlü bir propaganda yapan söz konusu Yahudi lobisi, Amerika’yı İran nükleer müzakere masasından kaldıramamıştır. Bu durumda, Amerika ve İsrail’in çıkarları her ne kadar uyum içinde olsa bile, bir devletin kendi öncelikli çıkarları olduğu sürece lobicilik faaliyetleri sınırlandırılabilir veya o devlet içindeki ‘özerklikleri’ veya ‘etkileri’ arka plana itilebilmektedir. AIPAC’in İran nükleer krizini etkileme ve yönlendirme siyasetini incelemeyi hedefleyen bu makale, ilk bölümde konuyu uygulayacağı teorik çerçeveyi iki başlık altında sunacaktır. İlk olarak AIPAC’in lobi faaliyetleri ve Amerikan dış politikası yapım sürecinin etkileşimini daha sistematik bir şekilde inceleyebilmek için ABD dış politikası teorileri tartışılarak söz konusu İran görüşmelerindeki Amerikan refleksi gözlemlenmeye çalışılacaktır. Böylece meseleye hem AIPAC hem de ABD tarafından bakılarak daha verimli bir analiz yapılması beklenmektedir. İkinci başlık, söz konusu İran nükleer krizini düşünsel olarak anlamlandırabilmek için uluslararası ilişkiler literatüründeki nükleer silahlanma tartışmalarını ele alacaktır. Daha sonra AIPAC’in kuruluşunu, sahip olduğu yapıyı inceleyecek ve Amerikan dış politikası davranışları, yasama ve Kongre üzerindeki etkilerini ortaya koymaya çalışacaktır. Özellikle Amerikan dış politikasını Orta Doğu konusunda nasıl etkilediğini görmek açısından bir kaç tarihsel olay ele alınarak, bu güçlü Yahudi lobisinin Amerikan dış politikasındaki rolüne ve sistem üzerindeki etkisine değinilecektir. 114 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016) MERYEM ÖZGÜR İlerleyen bölümlerde, durumun daha iyi bir şekilde analiz edilmesi için İran’a uygulanan yaptırımları tarihsel açıdan kısa bir şekilde ele alacaktır. Çalışmanın son bölümü ise, İsrail’in çıkarları doğrultusunda hareket eden AIPAC’in, Amerika’nın İran’a uyguladığı yaptırımlar ve politikaları üzerinde ne kadar etkili olduğunu ve nükleer görüşmeler üzerinde nasıl bir lobi faaliyeti yürüttüğünü açıklamaya çalışacaktır. Bununla beraber, İran’a yönelik Kongre’ye sunmuş olduğu yasa tasarılarını da inceleyecektir. Böylece, tüm bu verileri neticesinde AIPAC’in, İran nükleer müzakerelerini yönlendirme konusunda yürütmüş olduğu bütün faaliyetlere rağmen, bu davranışların ABD çıkarları ile çatışması veya ABD’nin dış politika davranışları ile nasıl bir sonuca varıldığı ve etkisinin en aza düşürüldüğü veya ikincil plana atıldığına değinilecektir. Bu çalışma sırasında, Michael Cox ve Doug Stokes (2012) tarafından Amerikan dış politikasını başarılı bir şekilde ortaya koyan ABD Dış Politikası ve AIPAC’in karakterini ve genel olarak Amerikan siyasetindeki yerini ayrıntılı bir şekilde ortaya koyan Stephen M. Walt ve John Mearsheimer’in (2009) İsrail Lobisi ve ABD Dış Politikası başlıklı eserleri oldukça aydınlatıcı bir kaynak olmuştur. Bir diğer temel eser ise, eski bir senatör olan Paul Findley (1994) tarafından kaleme alınan ABD’de İsrail Lobisi, Kongre’deki tecrübelerini ve dolayısıyla AIPAC ile olan ilişkileri ortaya koyması açısından faydalı bir çalışma olmuştur. Aynı yazar tarafından ele alınan, (1989) They Dare to Speak Out: People and Institutions Confront Israel’s Lobby isimli çalışma da son derece yardımcı bir kaynak olarak yer almaktadır. 1. Teorik Çerçeve 1.1. Amerikan Dış Politikası Teorileri Dış politika teorisi barındırdığı farklı boyutlar ve faktörler itibariyle kompleks bir sistematiğe sahiptir. Dış politika teorisini oluşturan değişkenleri iki başlık altında sınıflandırabiliriz; bağımsız ve bağımlı değişkenler. Bağımlı değişkenler belirli bir dış politikayı etkileyen faktörleri ifade eder. Bunlardan ilki dış çevre ya da uluslararası sistem, ikincisi toplumsal çevre, üçüncüsü hükümet yapısı, dördüncüsü bürokrasinin rolü ve son olarak liderlerin kişilik özellikleridir. Bağımsız değişken ise belirtilen bağımlı değişkenlerin üzerine uygulandığı spesifik olarak bir devletin dış politikasını ifade eder. Bu makalenin konusu olan Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016) | 115 AIPAC’İN AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINI VE İRAN NÜKLEER MÜZAKERELERİNİ ETKİLEME SİYASETİ Amerikan dış politikası ise dış politika analizinde bağımlı değişken olarak ele alınmıştır. Devletlerin uluslararası sistemin bir parçası olduğu gerçeği göz önüne alındığında, politikalarının sistemden etkilenmediklerini söylemek imkansızdır. Bu bağlamda oluşan dış politikayı etkileyen faktörlere dış faktörler denir. Bunun yanında diğer faktörler (toplumsal çevre, hükümet yapısı, bürokrasi ve lider özellikleri) iç faktörler başlığı altında toplanabilir. Bazı siyaset bilimciler dış politika yapım sürecinde iç faktörlerin dış faktörlerden daha etkili olduğunu savunmaktadır. Eski bir anlayışın ürünü olan ‘siyaset suyun kenarına kadar’ söyleminin bugün alaşağı edilmesi gerektiğini savunan çalışmalar mevcuttur. Dış politika yapım sürecinde iç dinamiklerin tek sesli olduğunu iddia eden bu söylem, özellikle Amerika örneğinde başarısız olmuştur. Özellikle ABD’nin anayasasının farklı kurumlara vermiş olduğu yetkiler tarafları bir mücadele içerisine girmeye zorlamıştır. Bu da dış politika yapım sürecinde uyuşmazlıkları ve fikir ayrılıklarını daha çok tetiklemiştir. Bu da dış faktörlerden çok iç faktörlerin dış politika yapım sürecini etkilediği inancını artırmıştır. Tüm bunların dışında ülkeler kendilerine has spesifik dış politikalar da üretebilirler. Genel olarak Amerikan dış politikası teorilerini birkaç başlık altında inceleyecek olursak; sistemik yani Amerikan dış politikasında uluslararası sistemin etkili olduğunu savunan iki teori mevcuttur. Bunlar; defansif ve ofansif realizmdir. Her ikisi de uluslararası sistemde güç dağılımının devletlerin dış politika yapımını etkileyen temel faktör olduğunu savunur. Defansif realistler devletlerin anarşik bir uluslararası sistemde güvenliklerini ve hayatta kalmalarını sürdürmelerine yetecek seviyede güç arayışında olduklarını iddia ederler. Ofansif realistlerse devletlerin güç maksimize edici olduklarını bu yüzden her daim diğer devletlere göre daha güçlü olma politikaları güttüklerini ileri sürerler. Amerikan dış politikasının iç faktörlere göre şekillendiğini destekleyen teoriler liberalizm ve marksizmdir. Liberalizm çekirdek değerleri itibariyle Amerikan devletinin karakterini oluşturur. Bu teoriye göre bireysel özgürlüğü ve liberal demokrasiyi tüm dünyada sağlamak Amerika Birleşik Devletleri’nin dış politikasının en önemli halkasını oluşturur. Özellikle başkan Woodrow Wilson ile özdeşleşmiş liberal dış politika geleneğinden bahsedebiliriz. Bir diğer iç faktör teorisi Marksizm, Amerikan dış politikasının ekonomik dinamiklerine dikkat çeker. Marksizme göre Amerika Birleşik Devletleri kapitalist ekonominin sağlanması için dış 116 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016) MERYEM ÖZGÜR politika üretir. Bu da ABD’yi emperyalist ve yayılmacı bir dış politika yapmaya iter. Amerikan dış politikasındaki iç faktör teorileri ve sistemik teoriler arasındaki rekabet, spesifik olarak Soğuk Savaş döneminin kökenlerinin bu dönemde devletlerin uyguladığı dış politikaların bir sonucu olduğu konusunda da gözlemlenmiştir. Sistemik açıklamalar Soğuk Savaşın, İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nin yayılmacı politikaları ve ABD’nin komünizmin yayılmasını önlemek için uyguladığı dış politikaları nedeniyle ortaya çıktığını ileri sürerler. İç faktörlere vurgu yapan açıklamalarsa Soğuk Savaş’ın ABD’nin ekonomik yayılmacılığının bir sonucu olduğunu desteklerler. Buraya kadar bahsettiğimiz sistemik ve iç faktör teorilerinin her ikisini de sentezleyen bir dış politika teorisi de mevcuttur. Neoklasik realizme göre sistemik faktörlerin en önemli parametresi olan göreceli güç dağılımı Amerikan dış politikası yapım sürecinde neyin mümkün ya da neyin mümkün olamayacağını göstermesi açısından önemlidir. Aynı zamanda Amerikan dış politikası yapım sürecinde iç faktörler de sistemik faktörlerin nasıl belirli dış politikalara çevrildiğini açıklayabilmek için önemlidir. Buraya kadar bahsetmiş olduğumuz tüm teoriler materyalistik faktörlere odaklanmıştı. Bu noktada dış politika yapım sürecinde kimliklere ve değerlere vurgu yapan konstrüktivist (inşacı) teoriden de bahsedebiliriz. İnşacı teori Amerika’nın diğer devletlerden farklı bir profili olduğundan, bir istisna devleti, olduğundan yola çıkarak Amerikan milli kimliğinin dış politika yapımında en önemli faktörlerden biri olduğunu savunur. Tüm bu dış politika teorileri dışında spesifik bir teori olarak ‘büyük strateji’ dediğimiz devletlerin kendi çıkarlarının en üst düzeyde tutulduğu dış politika tercihinden de bahsedebiliriz. Amerika Birleşik Devletleri için üç farklı büyük stratejiden bahsedilebilir. Bunlar; Öncelik, Liberal uluslararasıcılık ve açık denizleri dengeleme stratejileridir. Öncelik stratejisi Amerika’nın tartışılmaz süper güç pozisyonunu sürdürmeyi hedef alan politikadır. Bu stratejiye göre Amerika, özellikle askeri baskınlığını yükselmesi muhtemel yeni güçlere karşı sürdürmelidir. İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş dönemi boyunca özellikle Sovyetlere karşı uyguladığı dış politikası Öncelik Stratejisiyle açıklanabilir. Liberal uluslararasıcılık Amerika’nın çok taraflı ilişkiler ve uluslararası kurumlar vasıtasıyla, demokrasi ve diğer liberal değerleri sağlama hedefleriyle dünyanın liderliğini elinde tutmasına atıfta bulunan stratejidir diyebiliriz. Bu strateji Amerika’nın dış politikadaki eylemlerini meşru bir zemine oturtulmasını sağlar. Açık deniz stratejisi ise Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016) | 117 AIPAC’İN AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINI VE İRAN NÜKLEER MÜZAKERELERİNİ ETKİLEME SİYASETİ çok kutuplu uluslararası sistemde Amerika’ya karşı yapılması muhtemel diğer büyük güçlerin koalisyonuna karşı alınması gereken tedbirleri içerir. Bu bağlamda Amerika’nın gelirlerinin bir kısmının farklı kutuplara aktarılarak bir denge sağlanması gözetilir. 1.2. Nükleer Silahların Yayılması Tartışmaları Kitle imha silahları olarak ifade edilen nükleer silahların yayılması gerek güç dengesi gerekse de güvenlik anlamında uluslararası sistemde önemli bir konu olarak yer almaktadır. Özellikle Soğuk Savaş dönemi tırmanan nükleer füze krizi olayları bunu etkilemiştir. Bu doğrultuda Graham Allison’un Küba Nükleer Füze Krizi ile ilgili ele almış olduğu çalışmada, Kitle İmha Silahlarının yayılmasının tehlikesini ile ilgili bir denklem ortaya koymaktadır. Bir diğer çalışma ise, Kenneth Waltz ve Scott Sagan’ın (2003) ortaya koymuş olduğu teorik tartışmadır. Buna göre, Waltz nükleer silahlarının uluslararası sistemde sağlayacağı güç dengesi üzerinden değerlendirmektedir. Ayrıca, kontrollü bir nükleer silahlanmanın sıfır veya ani bir yayılmadan daha iyi olduğunu belirtmektedir. Waltz için önemli olan diğer bir durum ise, devletlerin ‘güvenlik’ algısıdır. Ona göre, eğer bir devlet kendini nükleer silahlara sahip iken güven içinde hissediyorsa bunu gerçekleştirmelidir. Ayrıca, devletlerin elde etmiş oldukları ikinci vuruş kapasitesi ‘caydırıcılık’ etkisi ile ortaya çıkarak, savaş riskini azaltmaktadır. Sagan ise, Waltz’ı ve nükleer silahların yayılmasını savunanları ‘optimistler’ olarak değerlendirerek daha pesimist bir analiz ile nükleer silahların tamamen sınırlandırmasını savunmaktadır. Çünkü nükleer silahların yayılması olası bir savaşa neden olabilir. Sagan bunu, ‘örgütsel teori’ çerçevesinde değerlendirmektedir. Bunu da iki argüman üzerinden açıklamaktadır. Bunlardan ilki, askeri organizasyonlardır. İkinci olarak ise, askerin sivil hükümet üzerindeki etkisidir. Devletler, sivil yönetimlerden uzak olduğu müddetçe savaşa daha yatkındırlar. Ayrıca, sivil yönetimden uzak olmaları nedeniyle, çıkarlar ‘objektif’ olmaktan ziyade ‘askeri’ önceliklidir. 118 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016) MERYEM ÖZGÜR 2. AIPAC’in Kuruluşu ve Amerikan Dış Politikasındaki Etkileri “Başkentin Efendisi”1 Capitol Hill’de2 en etkili lobilerden biri olan AIPAC, 1954’de Isaiah L. Kenen tarafından ilk başlarda Amerikan Siyonist Halkla İlişkiler Komitesi (American Zionist Committee for Public Affairs: AZCPA) olarak kurulmuş olup daha sonraları Yahudi olmayanları da etkiyebilmek için American Israel Public Affairs Committee ismi ile faaliyetlerine devam etmiştir (Goldberg, 1990, s. 16; Waxman, 2016, s. 155). AIPAC’in çalışma merkezi Washington D.C.’ dedir. AIPAC’in yüz binden fazla üyesi olup Amerika’nın bir çok bölgesinde faaliyetler yürüten ofisleri vardır. Yerel bir lobi olarak çalışmalar yürüten AIPAC, gizli bağışçılar tarafından desteklenmektedir (AIPAC, 2015) ve ABD’de bulunan en etkili İsrail lobilerinden biri olarak yer almaktadır. Mearsheimer ve Walt’a (2009) göre, söz konusu lobi “ABD dış politikasını İsrail yararına yönlendirmek için aktif olarak çalışan şahıs ve teşkilatlardan oluşan gevşek bir koalisyonu” ifade etmekte olup, “İsrail yanlısı cemaat” veya “İsrail’e yardım hareketi” olarak da tanımlanabilmektedir (s. 134-135). Kongre ile yakın ilişkilerde bulunarak ABD-İsrail ilişkilerini yönlendirmeye (AIPAC, http://www. AIPAC.org) ve böylece hükümetlerin İsrail yanlısı birçok yasayı kabul etmelerine yardımcı olarak, ABD’de Yahudi devletine karşı iyi bir destek sağlamaktadır (Marrar, 2009, s. 14). Lobicilik faaliyeti yürüten AIPAC kendi misyonunu şu şekilde ifade etmektedir (AIPAC): İki ülke [ABD ve İsrail] arasındaki işbirliği her iki halk için de avantajdır. Amerika’nın tarafsız aşırı-İsrail lobisi olan AIPAC tüm Kongre üyelerine İsrail’i dış yardımlar, hükümet işbirlikleri, ortak anti- terörizm girişimleri ve uzlaşmacı iki-devlet -Yahudi bir İsrail Devleti ve askerden arındırılmış bir Filistin Devleti tesis etme çözümleri konusunda desteklemeleri için teşvik etmektedir [baskı yapmaktadır]. AIPAC’in çalışmaları ilk kurulduğunda - Kenen zamanında - daha gizli bir şekilde yürütülmekteydi. Günümüzde ise, gayet açık, taraf ve fikirlerini ortaya koymaktadır (Mearsheimer ve Walt, 2009: 142-143). Bu 1 Bu ifade Paul Findley tarafından kullanılmış olup AIPAC’in özellikle Orta Doğu konularında Amerikan politikaları üzerindeki etkisini açıklamaktadır (Findley, 1994: 51). 2 Capitol Hill, ABD’nin birçok önemli kurumunun, Senato gibi bulunduğu bölge ismi olup Washington DC’de yer almaktadır. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016) | 119 AIPAC’İN AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINI VE İRAN NÜKLEER MÜZAKERELERİNİ ETKİLEME SİYASETİ doğrultuda ABD sistemindeki lobi faaliyetlerinin şekline de değinmekte fayda vardır. Amerikan sisteminde, lobicilik faaliyetleri açık bir şekilde yürütülmektedir. Bu çerçevede, lobicilik faaliyetlerini düzenleyen yasa, kanun ve tüzük gibi bir çok metin kabul edilmiştir. Lobicilik faaliyetleri, üyeleri ve elde ettikleri gelir açık bir şekilde kamuoyunca bilinmektedir. Bununla beraber belirli karar alıcılar üzerinde gizli lobi faaliyetleri yürütüldüğü de görülmektedir (Umerova, 2006: 45-47). İsrail ve Amerika arasındaki ilişkileri yürüten ve daha önce de belirtildiği üzere, bir nevi İsrail’in avukatlığını yapan bu lobi, ilk kurulduğu dönemlerde ABD politikasında önemli bir etkiye sahip değildi. İlerleyen süreçte güçlü bir çıkar grubuna dönüşerek, faaliyet alanını genişletmiştir. Ne var ki, Soğuk Savaşın da etkisi ile Eisenhower yönetiminin, Arap devletleri ile anlaşmaya çalışması AIPAC’in etki alanını daraltmıştır. Bu durum, 1967 Arap-İsrail savaşı ile değişmiş olup, AIPAC Johnson yönetimindeki Amerika’ya İsrail’e F-4 Phantom jet uçaklarının satılması konusunda Kongre’de baskı yapma imkanına sahip olmuştur (Waxman, 2016: 155-156). 1970’den sonra ise çalışmaları hızlı bir şekilde artarak devam etmiştir. AIPAC’in faaliyet alanı Amerika ve İsrail’in ilişkileri doğrultusunda sürekli değişmektedir. Bu doğrultuda, özellikle Soğuk Savaş döneminde, Orta Doğu’nun Sovyet tehdidine karşı korunmasına yönelik Amerika ve İsrail arasında 30 Ekim 1981 tarihinde imzalanan Memorandum of Understanding ile AIPAC kendisine daha geniş bir etki alanı imkanı bulmuştur (Marrar, 2009: 59). Bu Memorandum belgesi, ABD ve İsrail arasındaki ilişkilerin boyutunu ortaya koymaktadır: Memorandum of Understanding, ABD ve İsrail arasında ortak dostluk bağını teyit etmekte ve iki halk arasında mevcut olan karşılıklı güvenlik ilişkisi kurmaktadır. Taraflar bölgede Sovyetler Birliği tarafından gelebilecek tüm tehditleri caydırmak için gelişmiş bir stratejik işbirliği ihtiyacını kabul etmektedirler. Karşılıklı güvenlik için uzun süredir var olan ve kuvvetli bir işbirliğinin iki ülke arasında geliştirildiğini belirterek, taraflar bu tarz tehditleri bütün bölgeden koruyarak kendi milli güvenliklerini geliştirmek için devam eden müzakere ve işbirliğine dair bir çerçeve oluşturmaya karar vermişlerdir. AIPAC genel olarak, Amerika ve İsrail’in ortak çıkarları üzerine söylemlere yer vermektedir. Bu noktada, yıllardan beri ortak stratejik 120 | Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, I/2 (2016)
Description: