BİRİNCİ BÖLÜM ISBN 975-385-231-2 Aslında Christoffer Beltew olan adı üniversiteye girince Chris Bellew oldu; daha sonraları San Fran- sisko'nun bohem takımı arasında dolanırken de Kid Bellew'e dönüştü. Sonunda da sadece Alaska-Kid diye anılmaya başlandı. Adında meydana gelen bu de- Baskı: Doyuran Ofset / İstanbul 2. ğişmelerin öyküsü, aynı zamanda onun yaşamının da öyküsüdür. Ama bu öykü, zayıf karakterli, yumuşak huylu Basım Eylül 1995 bir annesi ve demir gibi sert bir amcası olmasaydı; hele Gillet Bellamy denilen heriften de mektup filan gelmeseydi; herhalde böylesine bir gehşim göstermezdi. Gillet Bellamy, Paris'ten yolladığı mektupta «Az önce Voge dergisini okudum» diye yazıyordu. «Bizim O'Hara büyük iş başardığı kanısında kuşkusuz. Gel gör ki bence yanılgıya düşüyor, hem de birkaç bakmadan.» (Bundan sonra da Gulet kalemine veryansın ettiriyor; kendisince monden bir dergi için zorunlu sayılan şeylerin tam bir listesini veriyordu) «Git. onu gör» diyordu. «Bu dediklerimi, kendi uyanlarm-mış gibi bir bir anlat ona. Ama sakın ha, bunların benden kaynaklandığını asla öğrenmesin. Yoksa kalkar, beni hemen Paris muhabiri yapıverir; bu da cıra gibi yandık demektir. Hiç mi hiç işime gelmez; çünkü büyük magazinlere yazı veriyorum ben,- onlar da karşılığında bana adam gibi paralar ödüyorlar. Öncelikle şunu da söylemeyi unutmayasın: Müzik ve sanat eleştirileri yazan bir adamı var ya; can sıkıcı maymunun teki bir herif; Oda Yayınları San. ve Tic. Ltd. Şti. hemen dehiesin onu. Bir «ey daha: San Fransisko'nun öteden beri kendine özgü değişik bir edebiyatı olmuştur. Bu Tünel, Kumbaracı Yokuşu 119 Beyoğlu - İstanbul bakımdan söy- Telefon: 252 07 63 - 252 87 53 O Fax: 249 79 62 5 le, çabuk tarafından kendisine yüzü yumuşak birini ruyor; dergiyi alacaklıların saldırılarına, karşı binbir bulsun; şöyle vur ensesine al ağzından lokmasını biri güçlükle, ama yiğitçe savunuyor; basımevleriyle bo- olsun; ama San Fransisko'nun o romantik büyüsünü, o ğuşuyor ve her hafta çeşitli konularda iki bin beşyûz satır güzelim renk cümbüşünü dile getirebilecek; hem canlı yazıyı döktürüyordu. Ne var ki günler günleri kovalıyor hem uzun öyküler yazabilecek biri olmalı bu bulacağı ama işi birazcık olsun hafiflemiyordu. Voge giderek enayi!» gelişmekteydi. Artık resimli olarak yayımlanıyordu. Kid mektupta verilen öğütlere uyarak, tüm iyi-niyeti Gelgelelim resim basma işinin gideri çoktu. Bu yüzden de ve içtenliğiyle Voge dergisinin yolunu tuttu. Anlattıklarım dergi Kid Bellew'e verilebilecek parayı bir türlü O'Hara ilgiyle dinledi; sonunda da aynı görüşte olduğunu denkleştiremiyordu; yine aynı nedenle yazıişleri kadrosuna belirtti. Eleştiriler yazan cansı-kıcı maymuna da derhal yol yeni elemanlar almak olanağı da bulamıyordu. verdi. Gelgelelim O'Hara, insanları etkilemede kendine Günlerden bir gün Kid Bellew «îyi bir adam olsa, bu özgü yöntemleri olan biriydi; öyle ki, Gillet bile çok iş yürür gider» diye homurdandı. uzaklarda, ta Paris'te oturduğu halde, ondan korkardı. «Çok şükür, iyi bir adam var!» diye baylardı O'Hara O'Hara bir şeyi kafasına koymaya görsün, dostlarından ve gözlerinde yaşlar tomurcuklandırarak Kid'in elini sıktı. hiçbiri bundan yakasını kurtaramazdı. Öylesine sevimli, «Sen, yalnız sen destek oldun bana. Kid. Sen olmasaydın, öylesine etkileyiciydi ki deme gitsin! Tek kelimeyle karşı ben çoktan şapa oturmuştum. Biraz daha dişimizi sıktık konulamaz bir adamdı. Nitekim Kid Bellew daha derginin mı, sevgili oğlum, bundan sonra her şey kolaylaşacaktır.» yönetim odasmdan çıkmadan, yazı işleri müdür yardımcısı «Asla!» diye yakındı Kid. «Yazgımı şimdiden gö- olmuş, uygun bir kalem bulununcaya kadar birkaç eleştiri rebiliyorum. Ömrüm boyunca buraya çakılıp kalacağım.» yazmaya söz vermiş, sonunda da haftada bir sürekli Aradan birkaç gün geçmişti ki bu işten yakasını yayınlanmak üzere, her biri bin satırlık, hem uzun hem kurtarabilmek için bir yol bulduğu izlenimine kapıldı. heyecan verici San Fransisko öyküleri yazmakla O'Hara'nın da yanında bulunduğu bir sırada, bir görevlendirilmiş bulunuyordu... Üstelik de tüm bunlara iskemleye çarpıp tökezleme numarası yaptı. Birkaç dakika karşılık tek metelik almayacaktı. Voge dergisinin henüz sonra yazı masasının bir köşesine tosladı ve masanın ödeme yapabilecek durumda olmadığını açık açık üstünde duran kola çanağım el yordamıyla aradı. «Eve geç söylemişti O'Hara. Ayrıca koskoca San Fransisko'da, böyle mi döndün?» diye sordu O'Hara. Kid gözlerini oğuşturdu; yanıt vermeden önce de öyküleri yazabilecek güçte, tek bir kişi bulunduğu ko- nusunda da inandırıcı bir konuşma yapmıştı... Bu tek kişi korkulu gözlerle ona bir süre baktı. . «Yok, ondan değil., gözlerimde bir şey var., eskisi de Kid Bellew'den başkası değildi. gibi değil, iyi göremiyorum artık. Sanırım bir şeyler oldu Derginin daracık merdivenlerinden aşağıya inerken bana.» Kid «Bak şu işe yahu» diye içini çekti; «demek ki şu yüzü Birkaç gün durmadan sağa sola çarptı; tökezleyip yumuşak enayi benmişim.» durdu; büroda bulunan hemen her şeye tosladı. Böylece onun O'Hara için ve Voge dergisinin doy- mak bilmeyen sütunları için kölelik dönemi başladı. Bütün hafta boyunca yazıişlerindeki iskemlesinde otu- 6 Gelgelelim O'Hara'mn yüreğinde en ufak yumuşama bırakacağını söylüyordu. Böyle bir aksama olunca da, her olmamıştı. seferinde 0"Hara, işin çözümlenmesini Kid'e havale «Sana bir şey diyeyim mi, Kid» dedi günün birinde. ediyor; o da kendisinden bekleneni cüzdanına el atarak «Bir göz doktoruna gitmelisin artık. Dr. Hass-dapple yapıyordu. iyidir, ona git. Çok yetenekli heriftir. Hem cepten bir şey Exzelsior vapuru Alaska'dan dönüp tüm ülkeyi çıkarman da gerekmez. Karşılığında birkaç ilânını basarız, çılgına çeviren Klondik bölgesinde altın bulunduğu olur gider. Ben kendisiyle konuşurum.» haberini getirince Kid, O'Hara'ya —aslında hiç de ciddi Ve sözünü tutup Kid'i doktora gönderdi. olarak düşünmediği— bir öneride bulundu. Uzun uzadıya bir muayeneden sonra doktor kararını «Baksana O'Hara» dedi. «Şimdi altm arayıcılığı çok «Gözlerinizde hiçbir şey yok» diye açıkladı. «Hem sizin deliliklere yol açacak, tıpkı 49'un eski güzel günlerindeki gözleriniz gerçekten olağanüstü sağlamlıkta... Böylesi göz gibi. Ne dersin, dergi için ben de katılayım mı buna? milyonda bir kişide bile bulunmaz.» Gideri filan düşünme, ben kendi cebimden öderim.» «Ne olur, bundan CHara'ya söz etmeyin» diye O'Hara, olmaz dercesine başını salladı. yalvardı Kid. «Ve bana bir gözlük reçetesi yazın.» «Olacak iş değil... Seni yazıişlerinden ayıramam. Bu girişimden elde edilen tek sonuç, O'Hara'mn daha Kid. Bize öykülerin çok gerekli. Hem ben bir saat kadar da güleryüzlü olması ve daha ateşli bir coşkuyla derginin önce Jackson'u gördüm. Yarın Klondik'e hareket ediyor. kendi başına ayakta durabileceği günün yaklaştığından söz Bana her hafta mektup ve fotoğraf gönderecek. Ağzından etmesi oldu. kesin söz alıncaya kadar bırakmadım yakasını, işin güzel Bereket versin Kid'in geliri vardı. Bu gelir gerçi — yanı, cebimizden tek kuruş çıkmayacak.» başkalarmınkiyle karşılaştınlırsa— hayli küçüktü; ama Aynı gün öğleden sonra Kid kulübe geldiğinde, yine de birkaç kulübe üye olmasına ve sanatçılar semtinde Klondik ile ilgili yeni haberler duydu. Kütüphanede başhbaşma bir atölye kiralamasına olanak verecek amcasına rastladı. derecede de büyüktü. Voge dergisine yazıişleri müdür «Merhaba, sevgili amcacığım» diye selamladıktan yardımcısı olalı giderleri de önemli ölçüde azalmıştı. sonra kendini maroken koltuklardan birine bırakıp Çünkü para harcayacak zaman bulamıyordu. Artık bacaklarını uzattı. «Benimle bir kadeh içer misin?» atölyesine uğramıyor; semtin sanatçı takımını da çok Amca, her zamanki gibi alkol derecesi düşük yerli eğlenceli geçen, bu yüzden de hayli ün kazanmış akşam şarapla yetinirken Kid bir kokteyl ısmarladı. yemeklerine davet edemiyordu. Buna karşın yine de Amca içerlemişti; ayıplayan bakışlarla ilkin kokteyli, meteliğe kurşun atar duruma gelmişti. Çünkü sürekli ardından da yeğeninin yüzünü gözden geçirdi. Kid, bir iflasın eşiğinde duran Voge, yalnızca beynini sömürmekle fırtınanın yaklaştığını hissediyordu. kalmıyor, cüzdanını da hafifletiyordu. Para alamadıkları «Ne yazık ki .ancak birkaç dakika zamanım var» dedi için kafası kızan ressamlar çizim yapmayı reddediyor; ba- bir solukta. «Yapılacak bir yığın iş beni bekliyor; ayrıca sımevleri ikide bir dergiyi basmaktan vazgeçiyor; büroda Ellery'de Keith sergisini de göreceğim;, bu konuda yarım ayakişlerine bakan delikanlı bile ikidebir işi sütun yazı yazmam gerekiyor.» S 9 «Ne olmuş sana böyle yahu?» diye sordu amca. «Satamadığın tablolardan mı kazanıyorsun bu parayı? «Betin benzin solmuş. İyice kötülemişsin.» Yoksa... yoksa... hım... yoksa dalevereli bir iş mi bu? Kid'in yanıtı yalnızca içini çekmek oldu. Baksana, yüzmeyi becerebilir misin?» «Gördüğüm kadarıyla seni de gömmek zevkine «Bir zamanlar yüzerdim.» ereceğim galiba.» «Peki, at üstünde eğere oturabilir misin?» Kid, hüzünlü bir tavırla başını salladı. «Birkaç kez denedim.» «Solucanlarla işim olsun istemem. Benim için yıkım John Bellew inanmayan bir edayla burun kıvırdı. demektir.» «Babanın» dedi, «babanın seni bu halde, böyle Kid'in amcası John Bellew, 50'li yıllarda, öküz koşulu çürüyüşünün en parlak deminde görmemiş olmasına arabalarıyla bozkırı aşmış, o demir bilekli, bedenleri seviniyorum doğrusu. Hey gidi, senin baban tam bir çelikleşmiş kuşaktandı. O adamların sertliğine hâlâ sahipti erkekti; her zerresiyle bir erkek. Bilir misin ne demektir ve yeni ülkenin fethi sırasında geçirdiği zorlu çocukluk bu? Bir erkek... Bugün sağ olsaydı, eminim, eline sopayı yıllan, kendisini daha da amansız kılmıştı. alır, seni bütün bu sanatmış, müzikmiş gibi Yeğenini şöyle bir süzerek: budalalıklardan çekip çıkanrdı.» «Hiç de uygun bir yaşamın yok Christoffer» dedi. «Öyle ya» diye göğüs geçirdi Kid. «Öyle bir çağda «Senin hesabına utanç duyuyorum.» yaşıyoruz ki, çürümüş, yozlaşmış...» «Çünkü günah çiçekleri vadisinde dolaşıyorum, öyle Amca konuşmasını biraz öfkeli bir sesle sürdürdü. mi demek istiyorsun?» diye kıkırdadı Kid. «Bu yolla bari bir şeyler başarmış olsaydın, gam Yaşlı adam omuz silkti. Bir şey demedi. yemezdim. O zaman haline katlanır, anlayış göstermeye «Kan bulaşmış perçemlerini sallama, sevgili am- çalışırdım. Gelgeielim ömrün boyunca, bugüne kadar tek cacığım. Ben istedim, kendim dolaştım o çiçekli vadide. kuruş kazanmadığın gibi, aklı başında erkeklerin yaptığı Ama her şey bitti çoktan. Artık zaman bulamıyorum işlerden tekine bile girmiş değilsin.» böyle şeylere.» «Tablolar, oymalar ve aynalar yaptım» diye karşılık «Peki neden?» verdi Kid; sesi hiç de amcasının öfkesini yatıştırmak ister «Aşın yorgunluktan.» bir havada değildi. John Bellew inanmayan bir edayla güldü. «Yaptıklannm tümü üstünkörü işler; dalgacının «Sahi mi?» Yeniden güldü. dikalâsısın sen. Tablolar yapmış! Tablo da tablo olsa bari! «Biz insanlar çevremizin ürünüyüz» diyerek amcanın Delice suluboyalarla duvar resimleri; hepsi de korkulu bardağını işaret etti Kid, vakurca. «Senin neşen hafif rüyalarda görülen cinsten acaiplikler. Bugüne kadar doğru cinsten; hem de tıpkı içkin gibi kekremsi.» dürüst tek bir tablo yaptın mı? Burda, San Fransisko'da, «Aşın yorgunlukmuş, hıh, güleyim bari! Sen ömür bir defacık olsun böyle bir çalışmaya giriştin mi?» boyu, bir defacık olsun, çalışarak tek kuruş kazanmış «Unuttun mu, bir tablom bu kulübün bile tören adam mısın?» salonunda asılı değil mi?» «İnan, çalıştım bu sefer... Ne var ki, elime para «Tablo mu diyorsun sen ona? Rastgele çiziktiril-miş geçmedi sadece. Şu anda da haftada 500 dolar kaza- bir şey; evet, sadece bir şey o! Ya müzik? Senin nıyorum ve dört adamın işini yapıyorum.» 10 11 o zıpır, sevgili annen, yüzlerce saat ders aldırdı. Sonunda Ya sen, sen o yaşa gelince, sivrisinekten başka bir şey ola ola dalgacının, avarenin teki oldun. Şimdiye kadar tek öldürebilecek misin acaba?» bir konsere katılıp beş dolar olsun kazanabildin mi? Ya «Zaman değişti, amcacığım. Bugün birini öldürdün şarkıların? Ya bestelerin? Çöplük hepsi; bir tanesi bile mü, hapse tıkıyorlar insanı.» basılmış değil; yalnızca kendilerine sanatçı diyen, akh bir Amcanın dudaklarında soğuk bir gülümseyiş belirdi. karış havada, birtakım döküntü heriflerin toplantılarında «Senin baban bir dakika bile uyumadan tam 185 mil çalınıp söyleniyor.» at koşturmuş adamdı; bu sırada altında üç tane at çatlattı.» Kid, saygılı bir edayla adamın sözünü. «Bir kitabım «Bugün yaşasaydı, pulman koltuklu arabayla gider; yayınlandı» diyerek kesti; «Soneler kitabı, biliyorsun.» borsa haberlerini okurken horuldamaya başlardı.» «Bunun için de bir yığın para senin cebinden çıkmadı Yaşlı adam öfkeden nerdeyse patlayacaktı; gel- mı?» gelelim kendini tutup «Kaç yaşındasın sen?» diye sordu. «Topu topu birkaç yüz.» «Sanırım ben...» «Peki, şöyle sonunu getirebildiğin bir işin oldu mu?» «Biliyorum. 27. Üniversiteyi 22 yaşında bitirdin. Beş «Bir eserim açıkhava sahnesinde oynandı.» yıl boş gezenin boş kalfası oldun; işin gücün türlü haltlar «Ne kazandın bundan?» karıştırıp çıtkırıldım züppelik yapmaktı. Bugün için «Ün.» değerin ne? Ben senin yaşındayken kıçımda topu topu tek «Eskiden yüzerdin ve ata binmeyi de denemiştin bir don vardı. Sığırlarla ta Ca-lusa'ya gittim. Çelik gibi değil mi?» John Bellew, bardağmı büyük bir hırsla serttim-, çıplak kayaların üzerine yan gelip uyku masanın üstüne koydu. «Yahu, ne biçim adamsın sen? çekebiliyordum. Yediğim de kurutulmuş etle ayı Parlak bir eğitim gördün; ama üniversitedeyken futbol jambonuydu. Bugün bile bedensel açıdan senden çok daha oynamadın. Kürek çekmeyi de öğrenmedin... şeyi de güçlü adamım. Sen 83 kilosun. Bugün bir dövüşe yapmadın...» kalkışsak, seni yere yıkabilirim, yumruklarımla da bir «Boksu ve kılıç kullanmayı öğrendim ama.» güzel pataklayabilirim.» «En son ne zaman boks yaptm?» Kid özür dilercesine «Bir kadeh kokteyl ya da bir «O zamandan beri yapmış değilim... Ama hep bardak çay içmek için, beden gücü bakımından, harika derlerdi ki, zamanı ve durumu ayarlamayı biliyor- çocuk olmak gerekmez» diye mırıldandı. «Sevgili muşum... Yalnız beni biraz., biraz şey buluyorlardı...» amcacığım, zamanın değiştiğini görmüyor musun? Ayrıca «Ne buluyorlardı?» bir şey daha var; belki de ben doğru biçimde «Şey, ben biraz., biraz gelgeç hevesliymişim...» yetiştirilmedim. Benim sevgili, zıpır anacığım...» «Tembel desene şuna. Benim babam, yani senin John Bellew öfkeden irileşmiş gözlerle bakıyordu. büyükbaban, Isaac Bellew, bir yumrukta bir adamı «Evet, anacığım, az önce dediğin gibi, bana karşi öldürmüştü; üstelik de 69 yaşmdaydı.» «Kim? Adam mı?» «Hayır, büyükbaban, anladın mı dalgacı teresi.. 1 2 13 çok iyiydi. Beni pamukların içine sardı sarmaladı. Ne «Yo, yo, olmam! Ben de çalışmak istiyorum. Vo-ge yapalım, eğer o zamanlar, henüz yeniyetme bir çocukken, dergisine 'gireli, çalışmanın ne demek olduğunu senin yaptığın gibi özellikle erkekçe açık-hava seferlerine öğrendim.» katılmış olsaydım.. Sahi, kendime hep sormuşumdur, sen «Herkes bir yıllık yiyeceğini taşımak zorunda. Akın niye beni hiç çağırmadın böyle işlere? Sierralar üzerinden akın insan gelecek; bu üşüşme yüzünden Kızılderili Meksika'ya giderken Hal ile Robbie'yi pekâlâ yanma hamallar yük taşımaya yetişemeyecektir. Hal ile Robert almıştın.» donatımlaannı kendileri kızakla çekmek zorunda «Ben senin kendini genç Lord Fauntleroy'dan çok kalacaklar. Onlarla gitmemin nedeni de bu zaten! daha kibar biri gibi gördüğünü sanıyordum.» Kendilerine yük taşımada yardımcı olmak istiyorum. Eğer «Bu da senin yanılgın, sevgili amcacığım.. Ve benim ille de geleceksen, aynı şeyi senin de yapman gerekecek.» sevgili., hım., evet, sevgili anacığımın yanılgısı. Sert «Kafanı yorma bunlarla.» erkek olmanın ne demeye geldiğini nerden bilecektim? «Sen kızak çekemezsin.» Hep el bebek, gül bebek ana kuzusuydum. Oymacılık ve «Ne zaman hareket ediyoruz?» buna benzer şeyler yapmaktan başka elimden ne gelirdi? «Yarın.» Bugüne kadar terlemeyi öğren-mediysem benim kusurum Ayrılırlarken Kid, «Bu işe kalkışmamda, senin mu?» verdiğin vaaz, etken oldu sanma sakın» dedi. «Benim Yaşlı adam, gizlemediği bir içerlemeyle, yeğenini şöyle ya da böyle O'Hara'dan uzaklaşmam gerekiyordu... yukardan aşağı bir süzdü. Bir dandini beyin bu hoppaca Nereye ve nasıl olursa olsun.» konuşmasını hoşgörüyle dinleyecek değildi. «Kim bu O'Hara? Bir Japon mu?» «Bak» dedi, «şu anda karar verdim; senin deyişinle, «Hayır, İrlandalı. Gerçek bir köle avcısı; üstelik şu özellikle erkekçe açıkhava seferlerinden birine benim en iyi dostum. Kendileri Voge dergisinin genel çıkacağım. Seni de katılmaya çağırırsam, ne dersin?» yayın müdürüdür; sahibidir ve de her bakımdan bü «Ne yazık ki, çok geç kaldın. Nereye gidiliyor?» yük bir despottur. Hayaletler bile onun keyfine göre «Hal ile Robert, Klondik'e gitmek istiyorlar; ben de danseder.» , onlara katılacağım; ama niyetim sadece göller bölgesine Aynı akşam Kid Bellew, O'Hara'ya bir pusula yazdı. gidilen geçiti nasıl aşacaklarını görmek; oradan geri «Sözkonusu olan yalnızca birkaç haftalık bir izin döneceğim..» değil» diyordu. «Bugünden tezi yok, hemen davran; Sözünü tamamlayamadı; çünkü genç adam yerinden tefrika edilen öykülerimizi birkaç eklemeyle bitire- fırlayıp ellerine sarılmıştı. bilecek, yumuşak yüzlü, herhangi bir eşek bulmaya bak! «Kurtarıcım!» Senin için üzülüyorum, eski dostum. Ama sağlık John Bellew hemen işkillenmisti. Çünkü öleceği durumum böyle davranmamı zorunlu kılıyordu. Geriye aklına gelir de yeğeninin davetini kabul edeceği asla dönersem, eşek gibi çalışmak konusunda iki katı güçlü gelmezdi. olabileceğimi garanti ederim sana.» «Ciddi olamazsın» dedi. «Ne zaman yola çıkıyoruz?» «Zor bir yolculuk bu be! Bize ayakbağı olursun sen!» 15 14 Kid'in karaya ayak bastığı Dyea'da kıyı boyunca rıru aça aça, pek cakalı tavırlarla yürüdüğünü görüyorsa çılgın bir keşmekeş kol gezmekteydi. Binden fazla insanın da, yürüyüşünü bir türlü onlannkine benze-temiyordu. îki donatım malzemesi —herbiri birkaç ton ağırlığında metre boyunda, heyula bir Kızılderili geçti yanından; kümeler halinde— sahili kaplamış bulunuyordu. adamın sırtına vurduğunu, normal bir insan taşımaya Vapurların getirip getirip yığın yığın karaya boşalttığı kalksa, kesinlikle altında kalır, pide gibi yamyassı olurdu. yiyecek maddeleriyle çeşitli öteberiden oluşan bu korkunç Kid, hamalın peşine takıldı. Derin bir hayranlıkla yük kitlesi, şimdi yavaş yavaş Dyea Vadisi yoluyla Kızılderilinin güçlü baldırlarını seyrediyor; sırtındaki çok Chilcoot üzerinden içerilere götürülmeye başlanmıştı. ağır yüke karşın adamın yürüyüşündeki rahatlığa ve Yükün ilk ağızda taşınması zorunlu yerin uzaklığı 20 çabukluğa şaşıp duruyordu. Kızılderili ticaret merkezine milden az değildi; üstelik bu taşıma ancak insan sırtında varınca, zarif bir silkinişle yükünü binanın merdivenleri yapılabiliyordu. Kızılderili hamallar, taşıma ücretini yarım üstüne bırakıverdi. Merkezin önünde bekleşen altın ara- kilo basma 5 centten 40 cente çıkardıkları halde, yine de yıcıları, hayran bakışlarla hamalın çevresini kuşaü- bu işin altından kalkabilecek durumda değildiler. O verdiler; Kid de onların arasına karıştı. Herkesin ağzında yüzden de bu yükün büyük bir bölümü sınır geçitlerine adamın yükünün en azından 60 kilo olduğu sözü ulaştırılmadan kışın gelip bastıracağından kimsenin kuş- dolaşıyordu; bu ağırlık miktarının söylenişinde gıptayla kusu kalmamıştı. karışık saygılı bir eda vardı. Vay canına, diye geçirdi Acemi çaylakların içinde en acemisi Kid'di. Yüzlerce içinden Kid, bırak taşımayı, böylesi bir ağırlığı yerinden öteki çaylak gibi o da, belinde fişeklik, kemerine asılı bile kaldıramam ben. kocaman bir toplu tabanca taşıyordu. Amcası da yasaların «Hey, ahbap!» dedi. «Bu yükle Linderman Gölû'-ne işlemediği o eski günlerin anılarını yeniden yaşadığından, kadar gidebilir misin?» tıpkı Kid gibi donanmıştı. Ne var ki Kid Bellew romantik Yaptığı işten duyduğu övünçle kasım kasım kasılan yaşantıların düşleri peşindeydi. Altın akıntısının Kızılderili, elbette dercesine sırıttı. «Böyle bir yüke kaç şıpırtısıyla parıltısından büyülenmişti; tüm yaşamı ve tüm para alırsın?» «Elli dolar!» eylemleri bir sanatçı gözüyle görüyordu. O yüzden de ne Tam o anda Kid'in gözüne merkez binasının kapısında olup bitenleri ciddiye alıyordu, ne de yaşamı. Vapurda duran genç bir kadın ilişti. Vapurların karaya bıraktığı söylemiş olduğu gibi, ömrünü buralarda geçirmek niye- kadınların çoğunun tersine bu kadının ne kısa etekliği tinde değildi; onun için sözkonusu olan, yalnızca bir tatil vardı ne de pantolonu. Yolculuğa çıkan herhangi bir kadın gezisi yapmaktı. Amacını da yine sadece «bir izlenim gibi giyinmişti. Kid'i şaşırtan, kadının varlığının bu yöreye sahibi olabilmek için» geçitlere şöyle bir göz atmak, sonra çok uygun düştüğü duygusunun içinde kabarmasıydı. da geri dönmek, diye özetliyordu. Nasıl ve nedendir bilemiyordu. Kadın sanki buralara aitti. Kid, eşyalan karaya çıkarılıncaya kadar kumsalda Üstelik çok da genç, çok da alımlıydı. Değirmi yüzünün beklemek isteyen yol arkadaşlarını oldukları yerde bırakıp parıltılı, aydınlık güzelliği Kid'i büyülemişti adeta; göz- yalı boyunca ağır ağır yürümeye koyuldu; eski ticaret lerini kadından ayıramıyordu bir türlü. Böyle bakıp merkezine kadar gitti. Kendisi gibi bellerine tabanca durması o kadar uzun sürdü ki, sonunda kadın ister takmış adamlardan çoğunun, bacakla- 16 Alaska Kid/F: 2 17 İstemez bu bakışı farkedip uzun kirpiklerinin gölgelediği koyu renkli gözlerini genç adamın üzerine çevirdi. du. Böyle güzel bir kızın kendisini toy diye nitelen- Eleştiren soğuk bakışlarıyla onu yukardan aşağıya şöyle dirmesine doğrusu çok bozulmuştu. bir süzdü. Sonra bakışları Kid'in yüzünden kalçasında Koskoca dengi taşımış olan Kızılderilinin görüntüsü sallanan toplu tabancaya kaydı; aynı anda da gözlerinde gözünün önünden gitmiyordu. Eşya yığınlarından birinin pek neşeli bir parıltı belirdi. Bakışını yeniden genç adamın yanına gitti; niyeti kendi gücünü sınamaktı. Gözüne 50 gözlerine çevirdi ve Kid bu bakışta düpedüz alay eden bir kiloluk bir un çuvalını kestirdi. Üzerinde iki bacağını yana küçümseme farketti. O anda sanki genç kadın kendisine açarak durduğu çuvalı eğilip omuzuna vurmaya çalıştı. bir tokat yapıştırmışmış gibi bir duyguya kapıldı. Kadın Sırtının pek güçlü olmadığını biliyordu; onun için de ilk yanıbaşında duran bir adama çok rahat bir tavırla dönüp denemeyi 50 kilo ağırlıkla yapmanın uygun düşeceğini Kid'i gösterdi. Kid, adamın bakışında da aynı küçümseyen düşünmüştü. Beş dakika kadar boşu boşuna uğraştıktan edayı farketti. sonra okkalı bir küfür savurarak soluk soluğa çuvalın üs- «Kekakuo» dedi kız. tüne yığıldı. Ucuz cinsten askılı pantolonu ve orası burası tif- Az ötede bir erzak çuvalları yığını üzerinden am- tiklenmiş ceketiyle bir serseriyi andıran adam, sıkıntılı bir casının kendisine alaylı bakışlarla soğuk soğuk baktığını edayla sırıttı; aynı anda Kid nedenini bilemediği bir görünce alnını sildi. tedirginlikle içinde bir şeylerin yıkıldığı duygusuna İnsan vücudunu çelikleştirme havarisi «Bak şu kapıldı. Gelgelelim kızla adam birlikte uzaklaşırken, Tanrının işine!» diye seslendi. «Nasıl olmuş da bizim içinden «Her şey bir yana doğrusu güzel kız!» demekten soyumuzdan böylesine bir mahallebi çocuğu dünyaya de kendini alamadı. Hele kızın yürüyüşünü seyre gelmiş? Ben on altı yaşındayken böyle çuvallarla oyun koyulunca, bu kez de «aradan bin yıl geçse, yürüyüşünden oynardım.» onu tanıyacağı yargısına vardı. «Unutuyorsun sevgili amcacığım» diye yanıtladı Kid'in yanıbaşında duran birisi, heyecanlı bir sesle Kid, «ben senin gibi ayı etiyle beslenmiş değilim.» «Şu genç bayanla giden adamı görüyor musun?» diye «Altmış yaşma da varsam, ben yine böyle çuvallarla sordu. «Kimdir, bilir misin?» oyun oynarım.» Kid, bilmiyorum dercesine başını salladı. «Şu işin nasıl yapıldığını bana da bir göstersen pek «Ona Charibo Charley derler. Bana da demin sevineceğim.» gösterdiler. Klondik'te şans yüzüne gülmüş. Buranın Ve amca gösterdi. 48 yaşındaydı; ama çuvalın üzerine eskilerinden. On iki yıldır Yukon'daymış. Buraya da az eğildi; sıkıca kavradı; çuvalı tutuş biçimini değiştirip önce gelmiş.» kendisini dengeledi; hızlı bir savuruşla çuvalı omuzuna «Kekakuo ne demek?» diye sordu Kid. atıverdi. Sonra da olduğu yerde dimdik durdu. «Senin gibi, benim gibi olan demek.» «Bütün iş püf noktasını bilmekte, evladım, püf «Olabilir; ama ben yine de ne demeye geldiğini noktasını bilmekte... Bir de güçlü bir omurga ister.» bilmiyorum. Anlamı ne bu sözün?» Kid saygıyla şapkasını çıkardı. «Toy, acemi çaylak!» «Harikasın amca, gerçekten harikasın! Sence şu Kumsala dönerken Kid, hep bu sözü düşünüyor- püf noktayı ben de öğrenip becerebilir miyim acaba?» 18 19 John Bellew omuzlarını silkti. ki dayanıklılığın ince tabakasını kazıyıvermiş, altındaki «Sen mi? Biz yola koyulmadan, sen çoktan evin mahallemi çocuğunu ortaya çıkarıvermişti. Sırtına yolunu tutmuş olacaksın.» vurduğu ikinci denk bu sefer 33 kiloydu. Ne var ki Kid'e «Sevgili amcacığım» diyerek içini çekti Kid. «Ev çok dana ağırmış gibi geldi. Bu yüzden de yürüyüşü hiç dediğin yerde O'Hara, kükreyen bir aslan gibi bekliyor de gezinti yaparcasına olmadı. Eşyalarını taşıyan öteki beni. Çaresiz kalmadıkça, geri dönmem ben.» adamlar gibi, karşısına büyük bir taş ya da bir kütük Kid'in taşıyıcı olarak ilk menzili yürüyüşü başarı oldu. çıkınca, yükünü düşürmemek için ikide bir yere Şans yüzüne gülmüş, 1200 kilo ağırlığındaki tüm eşyayı oturuyordu. Üçüncü dengi sırtına vurduğu zaman artık Finnegan denilen dörtyol ağzına götürmek üzere iyice yorgun düşmüştü. Taşıma kayışını 48 kiloluk bir Kızılderili hamallar tutmayı becermişti. Ordan öteyeyse fasulye çuvalına geçirip yürümeye başladı. Gelgelelim tüm yükü kendileri sırtlamak zorunda kaldılar. Günde bir daha yüz adım attı atmadı ki, yere yıkılmak üzere mil yol almak düşüncesin-deydiler... Kâğıt üstünde her olduğunu hissetti. O yüzden oturup yüzündeki terleri sildi. şey yeterince kolay görünüyordu. Gelgelelim John «Kısa yol gitmeli, kısa mola vermeli» diye mırıldandı Amca'nın kamp yerinde kalıp yemek pişirmesi kendi kendine. «İşin püf noktası burda.» gerektiğinden, Kid taşıma işine ancak arada bir yardımcı Kimi zaman yüz adım bile gidemiyordu. Yeniden olabilirdi. Gençlerin günde 400 kilo yükü bir mil öteye yola koyulmak üzere güç bela ayağa kalktığında da, her taşımaları gerekiyordu. Eşyalar eğer 25 kiloluk parçalara defasında fasulye çuvalı belirgin biçimde biraz daha bölünürse, bu durumda yüklü olarak 16 mil, yüksüz olarak ağırlaşmış oluyordu. Kesik kesik soluyor; vücudunun her 15 mil yürünebilirdi. Kid bu rahatlatıcı keşfi yapınca «O yanından ter fışkınyordu. Daha çeyrek mil gitmemişti ki, zaman, geri dönmemize gerek kalmaz» dedi. Eğer dengi yün ceketini çıkarıp bir ağaca astı. Çok geçmeden 40 kilo ağırlığında yaparlarsa, günde 19 mil, denkler 50 şapkasını da çıkardı. Yarım mili ardında bıraktığında, kiloluk olursa 15 mil yol almaları gerekiyordu. bitkinleştiğini açıkça anlamış bulunuyordu. Fazla yürümeyi sevmem» dedi Kid. «O yüzden her Ömrü boyunca hiç böylesine ağır, böylesine zorlu iş seferinde 50 kilo taşıyacağım.» Amcasının yüzünde görmüş değildi; artık pes etmek üzere olduğunun da inanmadığını vurgulayan bir sırıtma görerek hemen bilincindeydi. Soluk soluğa yere çömelirken kocaman ekledi: «Sizce de doğaldır ki şimdilik ağırdan alacak, toplu tabancasıyla ağır fişeklik kemeri gözüne çarptı. yavaş yavaş bu amaca ulaşacağım. Benim gibi bir genç, «Şu gereksiz zımbırtı en azından beş kilo» diye ilkin işin tüm inceliklerini, püf noktalarını öğrenmelidir. homurdanıp kemeri belinden çözdü. Bir ağaca asma O nedenle ben işe 25 kiloyla başlayacağım.» zahmetini bile göze alamayıp kemerle tabancayı bir Dediğini de yaptı ve yükünü sırtlayıp neşeyle yola çalılığın içine koydu. Yol üstünde ardı arkası kesilmeyen koyuldu. İlk konaklama yerinde çuvalını indirip gezinti bir ırmak gibi yanıbaşmdan bir ileriye bir geriye akıp yaparcasına bir yürüyüşle geri döndü. îş galiba giden yük taşıyıcılarına bakınca, öteki acemi çaylakların sandığından çok daha kolaydı. Ne var ki bir mil gidiş, bir da tıpkı onun yaptığı gibi tabancalarını attıklarını saptadı. mil dönüş, toplam iki millik yol, onda- 2 0 21 Yürümesi gereken ve kısa diye nitelendirdiği me- «Manzaranın güzelliğine diyecek yok desene!» diye safeler, gittikçe biraz daha kısalmaktaydı. Yüreğinin karşılık verdi Kid. Tam anlamıyla bir tükenişin derin ürkütücü biçimde çarpması, kulaklarında sancılı uçurumuna yuvarlanmış gibi konuşmuştu. uğultuların çınlaması ve dizlerinde karşı konulmaz bir kesilme duyması, onu yeniden mola vermek zorunda «Günde üç-dört kişi boğuluyor» diye sürdürdü. bırakıyordu. Üstelik bu molalar giderek uzuyor, uzuyordu. «Birkaç gün önce böyle bir olaya tanık oldum. İsveçli Bu sırada zihni habire çalışmaktaydı. Sözkonusu olan 28 birini sudan çıkardık. Cebinde tam dört bin doları vardı, millik bir taşıma işiydi; bu da günlerce sürecek bir gıcır gıcır banknot dört bin dolar.» çalışma demekti. Üstelik bu menzil —çevredekilerin Kid olanca gücünü zor bela toplayıp yalpalaya dediğine bakılırsa— aşılacak yolların en kolay kesimiydi. yalpalaya yürümeye başlarken: Yanlarında oturup biraz sohbet ettiği insanlardan «Söylediklerin doğrusu pek yüreklendirici» dedi. birkaçı «Bu da bir şey mi?» dediler. «Hele bir Chilcott'a Kid ile taşıdığı fasulye çuvalı, yavaş yavaş hareket varalım, o zaman dört ayak üstü yürümek zorunda halinde bir trajediye dönüşüyordu. Kid ister istemez kalacaksınız.» Gemici Sinbad masalını, bu masalda Sinbad'ın sırtına «Chilcoot falan yok» diye yanıtladı Kid. «Her halde aldığı yaşlı adamı hatırladı. Demek bu iş özellikle erkekçe benim için asla olmayacak. Onca yolu yürüyemem ben; bir tatil eğlenmesi diye düşündü. Buradaki bu geberesiye oralara varmadan çoktan çayırların altında küçük çalışmaya kıyasla O'Hara'nın yanındaki kölece çalışma yatağımda rahat bir uykuya dalmış olurum.» pek hoş, pek rahattı. Şimdi içini dolduran istek, kalkıştığı Yeniden ayağa kalkmak için yapmak zorunda kaldığı bu denemeden vazgeçmek, şu lanet çuvalı çalılardan zorlu hamle, ardından tökezlenmesi içini adamakıllı birinin dibine bırakıp, kimseye görünmeden kamp yerine korkuyla doldurdu. 'Bir an tüm iç organları sanki parça dönmek ve sonra da sessizce bir vapura atlayıp uygar parça olmuş gibi bir duyguya kapıldı. O sırada yanından dünyaya dönmekti. geçen ve kendisi gibi çuval taşıyan birine: Ne var ki bu isteğini gerçekleştirmedi. Benliğinin «Sırtımda bu yükle yere kapaklanacak olursam, işim derinliklerinde bir yerde, sert bir tel tınlamış ve bir ses biter herhalde» dedi. tüm öteki sesleri bastırarak öteki adamların yapabildiğini, «Sanmam» diye atıldı adam. «Bu da bir şey mi daha; onun da yapabilmesi gerektiğini yineleyip durmuştu. hele bir Kanyon'a varalım, neler göreceksin neler! Köpük Taşıma işi Kid için artık gerçek bir kâbusa dönüşmüştü ve köpük akan bir ırmağı, köprü niyetine uzatılmış, altmış yolda yanından geçip giden herkese çektiği acıyı anlatıp ayak boyunda bir çam ağacı gövdesinin üstünden geçmen yakmıyordu. Taşımaya ara verip dinlenmeye geçtiği gerekecek. Korkuluk, parmaklık filan arama. Üstelik zamanlardaysa, çok daha ağır denklerinin altında yük ırmağın tam ortasında, ağaç gövdesinin biraz hayvanları gibi rahat ve emin adımlarla yürüyen kamburlaştığı yerde de su dizlerine kadar gelecek. kalınkafalı Kızılderilileri seyrediyor; onlara gıpta Sırtındaki yükle orda yuvarlanacak olursan, taşıma ediyordu. Bu adamlar hiç mola vermez gibiydiler; belirli kayışlarından asla kurtulamazsın. Suyun içine gömülür, bir süreklilik ve düzenle ileriye gidip geri dönüyorlar; bu boğulup gidersin.» halleri de Kid'i şaşkınlığa uğratıyordu. 2 2 23
Description: