http://genclikcephesi.blogspot.com A • FEDAİLERİN KALESİ © 1988 by Edition Phebus, Paris Orjinal Adı Alamut ALAMUT © 1998 Yurt Kitap-Yayın Çeviren Atilla Dirim VVLADIMIR BARTOL tarihi roman Yurt Kitap Yayın 92 * Tarihi Romanlar Dizisi 1 Çeviren ISBN 975-7076-09-0 Atilla Dirim 3. Baskı Mart 2001, Ankara Dizgi Yurt Kitap-Yayın Kapak Tasarım ve Resim Serdar Toka Baskı Cantekin Matbaası, Ankara Yurt Kitap-Yayın Meşrutiyet Cad. U/22 Kat: 6 Kızılay-ANKARA Tel: (0312)4173549 Fax: (0 312) 425 36 40 KİTAP-YAYIN e-mail: [email protected] http://genclikcephesi.blogspot.com Hıristiyanlann zaman ölçüsü ile 1092 yılının iik bahannda hatı rı sayılır büyüklükte bir kervan, Sernerkant tan başlayarak Buhara üzerinden Horasan'ın kuzeyindeki Eibruz platosuna dek uzanan, bir zamanlar muzaffer ordulann kullandığı eski yolun üzerinde ağır ağır ilerliyordu. Karların erimeye başlamasıyla birlikte Buhara'dan ayrılan kervan haftalardır yollardaydı. Deveciler yorgunlukian hal hallerinden belli olan hayvanlan harekete geçinmek için kırbaçları nı havada şaklatarak, sert seslerle bağırıp çağırıyorlardı. Ağır yük lerinin altında ezilen Hecin develeri, katırlar ve çift hörgüçiü Tür kistan develeri, tek sıra halinde yürümeye çalışıyorlardı. Kervanı koruyan silahlı adamlar, küçük uzun tüylü atlarının üzerinde dim dik duruyorlardı. Ufukta uzanan dağ sıralarına dikmişlerdi gözleri ni; bakışlarından hem yorgunluk hem de umut okunmaktaydı. Uzun zamandır inmemişlerdi atlarından. Bu nedenle de hedefleri ne varmayı dört gözle bekliyorlardı. Demavend dağının karla kaplı zirvesi giderek yaklaşıyordu. Dağlardan esen soğuk rüzgâr yorgun insanları ve hayvanlan zindeleştirmişti. Fakat geceler çok soğuk geçiyordu. Deveciler ve silahlı muhafızlar, akşamları çevresine toplandıklan büyük ateşe giderek daha çok yaklaşıyorlardı. Ho murdanmaya başlamışlardı. Develerden biri hörgüçlerinin arasında, daha çok bir kafese benzeyen küçük bir hücre taşıyordu. Zaman zaman narin bir eî hücrenin küçük penceresindeki perdeyi yavaşça yana çekiyor ve genç bir kızın korku dolu yüzünü gözler önüne seriyordu. Ağla maktan kızarmış iri gözler, soru dolu bakışlarla etrafındaki adamla rın suratlannda geziniyordu. Yolculuğun başından beri cevabını beklediği bir soru eziyet etmekteydi Kendisine.- Nereye götürülü- yorum, bana ne yapacakiar? Aslında kervandakilerden hiçbiri 5 http://genclikcephesi.blogspot.com sıkıca bağlayarak, başının arkasına sıkı bir düğüm attı. Sonra atma onun varlığıyla ilgilenmiyordu. Sadece elli yaşlarında gösteren ge bindi ve yumuşak hareketlerle genç esireyi eğerinin önüne oturt niş şalvarlı, başında büyük beyaz bir sarık bulunan kervan başı ha tu Bu arada geniş pelerini ile kızın üzerini örtmeyi ihmal etme riç. Küçük pencerenin açıldığını fark eder etmez, gözlerini devire mişti. Kervan lideri ile birkaç kelime konuştuktan sonra atını tırısa rek korkunç bakışlar fırlatıyordu o tarafa doğru. Adamın bakışların kaldırdı. Halime ölesiye korkuyordu. Adama sarılmaya cesaret dan korkan genç kız çabucak geri çekilerek perdeyi kapatıyor, ol edemediği için az kalsın attan düşecekti. duğu yere büzülüveriyordu. Buhara'daki sahibi onu bu insanlara Dün akşam duyduktan derenin şırıltısı giderek daha yakından sattığından beri, bir yandan dehşetli bir ölüm korkusuyla yaşama geliyordu. Halime durduklarını hissetti. Kendisini taşıyan adam ya çalışırken, diğer yandan da kendisini bekleyen geleceğin ne ol yabancı biri ile konuşuyordu. Kısa süren bu duraklama anından duğuna dair duyduğu merak gitgide derinleşiyordu. sonra, lider tekrar atını sürmeye başladı. Fakat bu defa daha ya Güzel denilebilecek bir günde -epeyce yol almışlardı bu ara vaş, daha dikkatli bir şekilde. Bir yanı uçurum olan dar bir patika da- az ilerideki tepenin yamacından dörtnala inen bir grup atlı da ilerlediklerini hissediyordu. Dağdan akan derenin şırıltısını çok kervanın önünü kesti. Kervanın ön taraflarındaki hayvanlar içgüdü yakından işitmeye başlamıştı. Yukarılardan esen soğuk bir rüzgâr, sel olarak durdular. Kervan başı ve silahlı muhafızlar göz açıp ka Halime'nin ürpertmesine neden oldu. payana kadar geniş kılıçlarını çekerek, savunma düzeni aidılar. Kı Tekrar durdular. Birtakım bağınşlar ve şakırtılar işittiler, tekrar sa bir beklemeden sonra saldırganlann lideri olduğu her halinden ilerlemeye başladıktan zaman, atın nallanndan boğuk ve tok bir belli olan bir adam, tilki kırmızısı rengindeki atının üzerinde ilerle sesin yükseldiğini fark etti Halime: Sesini duyduklan derenin üze di. Kervandakilere sesini duyurabilecek kadar yaklaştığına karar rinde kurulu bir köprüden geçiyorlardı. verince, boğazından bir haykırış yükseldi. Kervan başı da aynı şe Ondan sonra olanlar ise korkunç bir karabasan gibiydi. Etraftan kilde cevap verdi ona. Bunun üzerine atlarını birbirlerine doğru son derece garip sesler yükseliyordu; sanki kocaman iki ordu bir sürerek hürmetle selarnlaştılar ve yeni grup eskisine katıldı. Az birleriyle savaşa tutuşmuşlardı. Birden süvari atından iniverdi, bu sonra kervan tekrar dağlara doğru yola koyulmuştu bile. Bir daha arada genç kızın üzerinin pelerini ile örtülü kalmasına özen göste mola verdiklerinde, vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Küçük dar riyordu. Hızlı adımlarla yürümeye başladı, ardından gelmesi için bir vadide konakladılar. Uzaklardan bir dağ deresinin şırıltısının Halime'yi çekiştirip duruyordu. Kimi zaman düz zeminde yürüyor sesi geliyordu. Hepsi de son derece yorgundu. Zorlukla yaktıkları lar, kimi zaman ise merdiven çıkıyorlardı. Kısa bir süre sonra ise ateşin başında bir şeyler atıştırdıktan sonra, derin bir uykuya daldılar. kızın içini, sanki kubbeli bir binanın içine girmişler gibi bir his kap Şafak sökmeden önce hepsi ayağa dikilmişlerdi bile. Devenin ladı. Aniden adam üzerine örtülü olan pelerini çekip aldı. Yabana sırtında bulunan hücre, hayvanın geceyi rahat geçirebilmesi için ellerin vücudunu kavradıklannın farkına vardı. Dehşet içinde tir tir aşağıya indirilmişti. Kervana dün katılan atlıların lideri hücreye titriyordu; korkudan ölecek gibiydi. yaklaştı, Perdeyi yana çekti ve sert bir sesle bağırdı: "Halime!" Kendisini süvariden teslim alan adam belli belirsiz bir sesle Genç kızın korku dolu gözleri pencerede beliriverdi aniden. güldü. Birlikte bir koridora benzeyen dar bir geçitten geçtiler. San Narin bir el küçük kapıyı yavaşça açtı. Atlıların lideri hoyrat bir ha ki büyük bir yeraltı mahzenindeydiler, etraflarındaki hava buz gibi reketle narin bileği yakaladı ve genç kızı dışarı çekti. olmuştu. Hiçbir şey düşünmemeye çalışıyor, ama bunu başaramı- Halime tepeden tırnağa zangır zangır titriyordu. Şimdi işim yordu. Sonunun geldiğine inanmıştı artık. bitti diye geçiriyordu aklından. Liderin elinde siyah bir kumaş par Kızı kollarının aravnda taşımakta olan adam, bir eliyle duvarı çası vardı. Kervan başı ile bakıştıktan sonra, genç kızın gözlerini 7 j 6 dikkatle yoklamaya başladı. Aradığını kısa bir süre sonra buldu ve cıvıldamalarını işitiyordu. Bir kez daha kulak kabarttı. Hayır yanıl- sert biı hareketle elinin altındaki cismi itti. Derin bir gong sesi işitildi. mıyordu. Sesler giderek daha da yakından geliyordu. Burada ne Halime dayanamayarak bir çığlık kopardı ve kendisini saran şeli insanlar olduğuna göre, belki de başına çok kötü şeyler gel kollardan kurtulmaya çalıştı. Yabancı adam hafifçe güldü ve şef meyecekti! katli bir sesle konuştu: Küçük kayık bu arada kıyıya ulaşmıştı. Adam kızı dikkatle kol "Bağırmayı kes küçük maymun, kimsenin sana bir şey yapma larının arasına alarak karaya çıktı. Dik bir patikaya tırmanmaya baş ya niyeti yok." lamıştı. Yukan ulaştıklarında Halime'yi yavaşça yere indirdi. Her Demir bir kapı gıcırdayarak açıldı. Bulanık bir ışık huzmesi Hali tarafından tiz bağırışlar yükseliyordu. Hızla kendisine doğru yakla me'nin gözbagınm altından süzüldü. Beni hapse atacaklar... Daha şan sandalların seslerini işitmekteydi. Dev adamın geniş bir gü aşağılardan suyun şırıltısı İşitiliyordu. Genç kız nefesini tuttu. Ken lümsemeyle yayılan ağzından şu sözler çıktı: "Alın! Onu sizlere disine doğru yaklaşan çıplak ayaklatın seslerini işitmişti. Seslerin teslim ediyorum!" sahibi yanlarına kadar geldi. Kızı taşımakta olan adam onu yeni Sonra da tekrar kayığına döndü ve karşı kıyıya doğru kürek gelene teslim etti. çekmeye başladı. "İşte Adi, al bakalım!" Kızlardan bir tanesi Halime'nin göz bağını çözmeye çalışırken, Vücudunu kavrayan çıplak kollar birer aslan pençesi kadar güç diğerleri de hayret dolu çığlıklar atıyorlardı: lüydü. Adamın belden yukarısı da çıplak olmalıydı. Kendisini yu "Ne kadar da zayıf!" karı kaldırdığı zaman anlamıştı bunu. Gerçek bir dev olmalıydı bu "Henüz ne kadar da genç! Bu daha bir çocuk..." adam. "Şuna bak! Ne kadar sıska! Yolculuk onu bayağı yıpratmış ol Halime artık kaderine razı olmaktan başka bir çaresi kalmadığı malı... Ama yine de, ne kadar uzun boylu olduğuna bakın hele! nı anlamıştı. Adam kolunun altındaki kızla beraber asma bir köp Bir selvi gibi..." rüden geçti. Küçük köprü, üzerindeki ağırlık nedeniyle tehlikeli bir Sonunda Halime'nin gözlerindeki bağ çözüldü. Şaşkınlıkla çev şekilde sallanıyordu. Sonra da ayaklarının altındaki zemin, sanki resine bakındı. Uçsuz bucaksız bahçeler sarmıştı etrafını, hem de küçük çakıl taşlarıyla kaplıymış gibi gıcırdamaya başladı. İşte tam ilkbaharın tazeliğini yaşayan bahçeler... Etrafını çeviren kızlar da bu anda genç kız güneşin latif sıcaklığını hissetti. Güneş ışınları huriler kadar güzeldiler; fakat gözbağını çözen kız içlerinden en gözbağından içeri sızıyordu, çevresindeki havayı ise taze otlann güzelleriydi. ve çiçeklerin kokusu doldurmuştu. "Neredeyim ben?" diye sordu Halime zayıf, çekingen bir sesle. Aniden altlarındaki zemin yalpalamaya başladı. Halime yüksek Kızlar sanki Halime'nin çekingenliği kendilerini eglendiriyormuş- dalgalar arasında yol almaya çalışan bir kayıkta olduklarını anla çasına gülmeye başladılar. Utancından kıpkırmızı kesilmişti Hali mıştı. Bir çığlık atarak devin omuzlanna sıkıca sanldı. Dev adam me; fakat göz bağını çözen kız, şefkatle beline sanldı: bir çocuğunkine benzeyen garip derecede ince sesiyle güldü ve "Korkmana gerek yok yavrum. Burada harika insanlar arasında- sıcak bir sesle konuşmaya başladı: sın." "Korkma küçük ceylan. Seni karşı kıyıya götürüyorum, orada Sıcacık sesi güven doluydu. Halime de ona sarıldı, bu arada hedefimize varmış olacağız... Otur artık!" aklından çılgınca düşünceler geçiyordu: Yoksa bir kralın sarayında mıyım? Halime'yi rahat bir yere oturttu ve kürek çekmeye devam etti. Uzaktan işittikleri gülme sesi miydi? Sanki genç kızların neşeli Beyaz çakıl taşlarıyla kaplı bir yola götÜıviüler onu. Yolun iki ta- 9 8 rafında, her boydan ve her renkten laleler ve sümbüllerle bezen Panldayan şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Nitekim bir miş muntazam çiçek bahçeleri göz alabildiğince uzanıyordu: lale süre sonra, ağaçların arasına gizlenmiş küçük bir köşkün cephesi lerin çiçeklerine ışıldayan sarı renkler hakim olmakla beraber, par nin ortaya çıkması gecikmedi. Güneşin altında parlayan binanın lak kırmızı veya vişne çürüğü renklileri île rengarenk çizgili veya önündeki meydanda fıskiyeli bir havuz vardı. Burada durdular; benekli olaniannı gönnek de kabildi; narin sümbül salkımları ise Halime çevresini incelemeye başladı. Etrafları yüksek dağlarla beyaz ve soluk pembe, açık ve koyu mavi, mor ve açık sarı renk çevriliydi. Güneş kaya duvarlarının üzerinden yükselerek, karla lere bürünmüşlerdi. Bazıları ince bir cam kadar narin ve şeffaftılar. kaplı zirveleri aydınlatıyordu. Halime geldikleri yöne baktı. Kendi Yolun kenarlarını ise menekşeler ve çuha çiçekleri süslüyordu. başına bir dağ sayılabilecek koca bir kaya yığını, vadinin girişini Daha ilerde ise süsenler ve nergisler çiçek açmışlardı. Ara sıra kapamıştı. Vadinin iki yanındaki yükselen kaya duvarlan. ileride nazlı çiçeklerini açmakta olan zambaklar da göze çarpıyordu. İç derin bir boğaz şeklini alarak son buluyorlardı. Boğazın üstyakası bayıltıcı bir koku sarmıştı her yanı. Halime büyülenmiş gibiydi. asma bahçelerle kaplıydı. Ta yukarılarda kaya yığınının zirvesinde, Bitmek bilmez çiçek bahçelerinin arasında ilerleyen güzel kızı ta kudretli bir saray olanca heybetiyle yükseliyordu. kip ederken, kendinden geçmişti sanki. Çiçek bahçeleri, büyük to "Bu garip yerin ismi nedir?" diye sordu Halime titrek bir sesle, murcuklan™ sarı, kınnızı ve beyaz kalpler halinde açmakta olan, bir yandan da parmağıyla iki yüksek kule tarafından korunan du düzgün budanmış çalılar ile çevrelenmişti. varları işaret ediyordu. "Oldukça yorgunsun; önce bir banyo yap Alev kırmızısı çiçeklerle bezeli nar ağaçlan arasında uzanmaya ve bir şeyler ye. Sonra istediğin kadar dinlenebilirsin." başlamıştı artık yol. Nar ağaçlarını, limon ve şeftali ağacı sıralan Bu arada biraz kendine gelmiş olan Halime yanında duran kız takip ettiler. Nihayet badem, elma, armut ve ayva ağaçlanndan ları çekingen bakışlarla süzmeye başladı. Hepsinin elbiseleri son oluşan bir koruya ulaştılar... Halime gözlerini iri iri açmıştı. derece güzel ve göz alıcıydı, çekicilikte birbirleriyle rekabet edi "Senin adın ne küçüğüm?" diye sordu kızlardan biri. yorlardı sanki. İpek şalvarları her adım atışlarında hışırdıyordu. Vü "Halime" diye fısıldadı çok hafif bir sesle. cutlarına tam oturan zengin işlemeli altın ve mücevherlerle be Hep beraber gülmeye başladılar. Halime'nin gözleri yaşlarla zenmiş düğmelerle süslü yeleklerinin içinden, canlı renkleriyle pı dolmuştu. rıl pırıl parlayan ipek bluzlar göze çarpıyordu. Kolları değerli bile "Kesin gülmeyi sizi gidi maymunlar" diye bağırdı kendisini ko ziklerle, gerdanları ise inci veya mercan kolyelerle süslüydü. Bazı ruyan güzel kız. "Küçüğü rahat bırakın ki biraz kendine gelsin. Ha larının saçlan açıktı; bazıları ise ipek başörtülere bürünmüşlerdi. line baksanıza; ne kadar yorgun ve kafası karışmış!" Ayaklarına renkli deriden yapılmış çok güzel sandallar giymişlerdi. Sonra da Halime'ye döndü: Halime kendi zavallı giysilerine bakarak utandı. Belki de bu yüz "Onlara kızmamalısın. Çok genç oldukları için kanları kaynıyor; den alay etmişlerdi kendisiyle! ileride onları daha iyi tanıdıkça, kötü bir niyetlerinin olmadığını da Önünde durdukları küçük yuvarlak köşk, alçak basamaklı be anlayacaksın. Hatta birbirinizle çok iyi anlaşacağınızı bile düşünü yaz taştan yapılmış bir merdiven ile çevriliydi, içeriye bu merdi yorum." venler vasıtasıyla giriliyordu. Daha önce gördüğü eski zaman tapı Bir selvi ormanına ulaşmışlardı. Suların çağıltısı adımlannı takip naklarında olduğu gibi, bu binanın çatısı da birçok sütun tarafın ediyordu; uzaklardan gelen bu boğuk ses, yükseklerden dökülen dan taşınmaktaydı. bir dağ deresini hatırlatıyordu insana. Aniden ağaçların arasında Normal görünümlü bir kadın binadan dışarı çıktı. Son derece bir şey parıldadı. Halime meraklı gözlerle oraya bakmaya başladı. uzun boylu ve zayıftı. Teni esmerdi, avurtları içe çökmüştü. Büyük 10 siyah gözleri ışıl ışıl yanıyor, ince birer çizgiye benzeyen dudakları "Adi sadece görevini yaptı" diye karşılık verdi Meryem. "Artık ona ciddi hatta sert bir görünüm kazandırıyorlardı. Kibirli bakışlar biraz da çocukla ilgilenmenin vakti geldi sanırım!" la kızları süzmeye başladı. Garip bir hayvan ona eşlik ediyordu: Halime'nin elinden tutarak yürümeye başladı. Diğer eliyle ise tüyleri parlamayan bir cins kediye benziyordu ama alışılagelmiş hâlâ leoparın tasmasını tutuyordu. Öteki kızlardan oluşan küçük ten çok büyüktü ve bacakları garip derecede uzundu. Halime'ye grup da onların ardı sıra geliyordu. dik dik bakan garip hayvanın boğazından düşmanca bir hırıltı yük Binayı çevreleyen yüksek bir koridorun içinde yürüyorlardı. seldi. Korku dolu bir çığlık atan genç kız güzel kıza sıkı sıkı sarıldı. Mermer kaplı duvarlar pınl pınl parlayarak etraftaki her şeyin gö Koruyucusu da onu sakinleştirmeye çalışıyordu: rüntülerini yansıtıyorlardı. Kalın, tüylü bir halı, adımlarının seslerini "Ahriman'dan korkmana gerek yok. Gerçek bir leopar olması yutuyordu. Çok sayıdaki çıkışların birinde Meryem leopan serbest na rağmen, bir kuzu kadar evcildir. Hiç kimseye bir zararı dokun bıraktı: Aynı bir köpek gibi uzun sıçrayışlarla koşmaya başlayan maz. Kısa süre sonra sana da alışacak ve iyi arkadaş olacaksınız." hayvan arada sırada, bir kediye benzeyen başını Halime'den tarafa Hayvanı yanına çağırdı, boynundaki tasmayı çekerek sessiz ol çevirerek, neler olup bittiğini kavramakta güçlük çeken kızı inceli masını emretti ona. Gerçekten de hayvan az sonra sesini kesti ve yordu. Bu arada bir yol ayınmına gelmişler, yüksek kubbeli, geniş dişlerini göstermekten vazgeçti. bir salona ayak basmışlardı. Halime hayranlık dolu bir çığlık attı. "Gördün mü" diye devam etti "artık deminki kadar vahşi de Rüyalarında bile bu kadar güzel bir şeyi tasavvur etmemişti. Tavan ğil. Üzerini değiştirdikten sonra sana alışması daha da kolay ola tümüyle cam bir mozaikten oluşuyordu. Parlak renkli camlar gü cak. Şimdi onu biraz okşa ki kokunu tanısın. Sakın korkma, onu sı neş ışığının bir kısmını, gökkuşağının tüm renklerini yansıtarak kı sıkı tutuyorum." içeri bırakıyorlardı. Mor, mavi, yeşil, kırmızı ve sarı ışınlar nereden Halime korkusunu yenmişti. Dikkatle öne eğildi, arada belli bir geldiği belli olmayan bir su tarafından beslenen yuvarlak bir havu mesafe kalmasına dikkat ederek kolunu uzattı ve hayvanın sırtını zu aydınlatıyorlardı. Suyun hareketli yüzeyinden yansıyan ışınlar, yavaşça okşamaya başladı. Hayvan bir süre sonra aynı evcil bir ke mobilyalar ve duvarlar da dahil olmak üzere türn salonu değişik di gibi, neşeli ve rahat bir sesle mırıldanmaya başladı. Rahatlayan renklere boğuyorlardı. Her tarafta zengin işlemeli, yumuşak yas Halime diğer kızlarla beraber gülmeye başladı. tıklar bulunuyordu. "Bu küçük korkak tavşan da kim Meryem?" diye sordu yaşlı Şaşkınlık içindeki Halime kapının eşiğinde donup kalmıştı. kadın. Bu arada delici bakışlarla Halime'yi süzüyordu. Meryem İse hafif bir gülümsemeyle ona bakıyordu. Havuza doğru "Onu az önce Adi getirdi Apama. Henüz çok çekingen" diye eğildi ve elini suyun içine soktu. cevap verdi ona kendisiyle ilgilenen kız. "Adı Halime " "Su tam olması gereken ısıda" diye karannı bildirdi. Yaşlı kadın genç yabancıya yaklaşarak, onu tepeden tırnağa in Kendilerine eşlik eden kızlara banyo için hazırlık yapmalarını celedi. Bu arada da, bir hayvan tüccarının at satın alırken gösterdi buyurdu. Bir yandan da Halime'nin elbiselerini çıkarmaya başla ği özenle vücudunu yokluyordu. mıştı. Diğer kızlann orada bulunmalanndan utanan Halime yere "Bir şeyler yapılabilir belki bundan ileride. Ama önce biraz şiş- bakarak Meryem'in arkasına saklanma çalışıyordu. Fakat tüm ça manlamalı, bu sıskalıkla hiç bir işe yaramaz." bası boşunaydı, kızlar merakla ve kıkırdayarak kendisini seyredi Sonra da sinirli bir sesle devam etti: "Demek o pis zenci, o yorlardı. aşağılık hadım getirdi onu size öyle mi? Kızı kollarının arasına al "Çıkın dışarı sizi gidi yaramazlar!" diye bağırdı Meryem. mıştır kesinlikle! Aşağılık herifi Seyduna'nın ona niye bu kadar gü Kızlar hiç itiraz etmeden, bir anda ortalıktan kayboldular. Mer vende : "si hiç anlayamıyorum!" yem güzel kızın saçlarını ıslanmaması için toptu: şeklinde topladı. 13 Sonra da Halime ye havuza girmesini söyledi. Onu güzelce ke "Yanaklarını ve dudaklarını kırmızıya boyamalıyız" diye önerdi seleyip yıkadıktan sonra havuzdan çıkararak, bembeyaz bir havlu güzel bir sansın. ile iyice kuruladı. Giymesi için önüne ipek bir bluz ve bir şalvar "Bırakın da çocuk önce bir kamını doyursun" dedi Meryem. uzattı. Sonra da ona biraz büyük gelen güzel bir yelek giydirdi ve Sonra da altın tepsiyi taşıyan zenci genç kıza döndü: dizlerine kadar uzanan bir hırka ile kıyafeti tamamlanmış oldu. "Ona bir portakal ve bir muz soy Sara." Başını Halime'den ya "Bugünlük benim giysilerimle idare edeceksin. Ama ilk fırsatta na çevirdi: "En çok hangi meyveyi seversin yavrum?" sana güzel elbiseler diktireceğim. O zaman göreceğiz bakalım bir "Bilmem! Daha önce ikisinden de hiç yemedim ki. Her ikisinin daha sana gülebilecekler mi!" de tadına bakmak istiyorum." Meryem Halime'yi üzerinde dağ gibi yastıklann yığılı olduğu Kızlar bu sözler üzerine yeniden kahkahalarla gülmeye başladı bir divana buyur etti. lar. Halime de Sara'nın kendisine uzattığı bilinmedik meyveleri "Sen burada biraz dinlen. Ben gidip kızların hazırladıklan yiye yerken, mutlulukla gülüyordu. Kendisine gösterilen dostluk onu ceklere bir göz atayım." çok mutlu etmişti. Bir süre sonra parmaklarını yalamaya başlamıştı Pembe eliyle Halime'nin yüzünü şefkatle okşadı. O anda ikisi bile. de birbirlerini sevdiklerini hissettiler. Halime koruyucusunun narin "Kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim" dedi kızlara gülüm parmaklannı minnetle öptü. Meryem kaşlannı çattı; otoritesinin seyerek. sarsılmasını İstemiyordu. Fakat Halime onun kendisine kızmadığı Kızlar bir kez daha neşeyle gülmeye başladılar. Meryem bile nı çok iyi biliyordu, mutluluk dolu bir ifadeyle gülümsedi ona. hafifçe gülümseyerek, Halime'nin yanaklarını okşadı. Halime da- Meryem salondan çıkar çıkmaz, Halime'nin gözkapakları düş marlanndaki kanın aktığını hissediyordu. Gözleri parlıyordu, neşe meye başlamıştı. Bir süre uykuyla mücadele etmeye çalıştı ama si de tekrar yerine gelmişti. Bir anda her şeyi unutarak kızlarla yenik düşmesi pek uzun sünnedi. sohbet etmeye başladı.. Uyandığı zaman bir an için nerede olduğunu anlayamadı. Ne Kızlar onun etrafına oturmuşlardı, bir kısmı dikiş dikerken, bir redeydi... Başına neler gelmişti?.. Uyurken kızlann onun üşüyebi kısmı da nakış işliyordu. Meryem ise Halime'nin eline metal bir leceği endişesiyle üzerine örttükleri battaniyeyi yana iterek, yata ayna tutuşturmuş, yanaklarıyla dudaklannı kırmızıya, kaslarıyla kir ğın kenanna oturdu. Gözlerini ovuşturarak etrafına bakındı. Sol piklerini de siyaha boyamakla meşguldü. gun bir ışıkla aydınlanan genç, neşeli kadın yüzleri belirdi gözleri "Demek adın Halime" dedi onu boyamayı öneren sansın. "Be nin önünde. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Meryem kızın yanına nim adım Zeynep." diz çökerek ona bir tas soğuk süt uzattı. Halime tası alarak içinde "Zeynep! Ne güzel bir isim" diye karşılık verdi Halime. ki sütü iştahla içti. Meryem yanında duran renkli bir sürahiye uza Kızlar tekrar gülmeye başladılar. narak, bir daha içmesi için tası yeniden doldurdu. Kara derili bir "Nereden geliyorsun peki?" genç kız Halime'ye yaklaşarak içinde akla gelebilecek her türlü yi "Buhara'dan." yeceğin bulunduğu altın bir tepsiyi ona uzattı. Halime un, bal ve "Benim gibi" diye söze karıştı olağanüstü güzellikte bir kız. Yü taze meyvelerden yapılmış leziz yiyeceklerden her birinin tadına zü ay kadar yuvarlak ve narindi. Ufacık yuvarlak bir çenesi, kadife baktı. gibi gözleri vardı. "Benim adım Fatma. F_ski efendinin ismi neydi?" "Ne kadar da aç!" diye bağırdı kızlardan biri. Halime cevap vermek istedi ama tam o anda dudaklarını bo "Ve rengi de ne kadar soluk!" dedi bir diğeri şaşkınlıkla. yayan Meryem ona engel oidu 14 15 *? "Durun biraz, şimdi onu rahatsız etmeyin." lıyordu. Ben de ağlıyordum. Ama şimdi o tüccarın doğru söyle Halime dudaklanndakî parmaklatın uçlarına gizlice bir öpücük miş olduğunu anlıyorum. Burada gerçekten de bir prenses mua kondurunca, hemen azar işitti: melesi görüyorum..." "Uslu dur yaramaz kız!" Duygulanarak gülümseyen kızlar, ıslak kirpiklerinin altından Fakat Meryem Halime'ye sert sert bakmaya bir türlü muvaffak birbirlerine baktılar. olamıyordu. Genç kız herkesin sevgisini kazandığının farkındaydı. "Benim efendim de beni sattığı zaman ağlamıştı" dedi Zey Son derece iyi hissediyordu kendisini. nep. "Ben doğuştan köle değilim. Türkler beni kaçırdıkları vakit Bu arada dudaklannın boyanması da bitmişti. Elindeki aynadan yaşım henüz çok küçüktü. Uçsuz bucaksız bozkırlarının en ücra kendisini seyrediyordu. "Benim önceki erendim" diye söze başla köşesine götürdüler beni. Orada bir oğlan çocuğu gibi ata binme dı bir daha, "Ali isminde bir tüccardı. Son derece iyi yürekli yaşlı sini ve ok atmasını öğrendim. Herkes mavi gözlerime ve sarı saç bir adamdı." larıma hayran oluyordu. İnsanlar sadece beni görebilmek için, çok "Madem ki bu kadar iyiydi, seni neden sattı?" diye sordu Zey uzak mesafelerden gelmeyi göze alıyorlardı. Eğer kudretli bir hü- nep. kümdann varlığımdan haberi olsa, o anda beni satın alacağından "Çok fakirdi. Muhtaç duruma düşmüştü. Kamımızı doyuracak söz ediyordu herkes. Sonra da sultanın ordusu bize saldırdı ve kadar yemek bile bulamıyorduk. Adamın tüm serveti, sahip oldu efendimi öldürdü. Yaklaşık on yaşlanndaydım o sırada. Düşmanla ğu iki kızıydı. Ama onlan da, başlık parası ödemeyi akıllanna bile dövüşe dövüşe geri çekildik. Fakat bir savaş değildi bu, gerçek bir getirmeyen adamlara verdi. Sonunda elinde bir tek oğlu kaldı, o katliamdı - insanlar ve hayvanlar kanlar içinde oldukları yere yığı da günün birinde hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldu - eşkıya lıp kalıyorlardı. Efendimin oğlu ailenin reisi olmuştu artık. Bana ların kurbanı oldu herhalde." aşık oldu ve beni meşru kansı olarak haremine aldı. Fakat sultan Gözleri yaşlarla dolmuştu. sahip olduğumuz her şeyi elimizden almıştı. Efendim de başına "Beni onunla evlendireceklerdi..." gelenler yüzünden o kadar sinirliydi ki haksız yere ortalığı kınp "Ailen kimdi?" diye sordu Fatma. geçiyordu. Hemen her gün dövüyordu bizi. Sultanın egemenliğini "Onlan hiç tanımadım, haklannda da hiçbir şey bilmiyorum. kabul etmek istemiyordu. Nihayet sultan ile barış yaptı. Tüccarlar Kendimi bildim bileli Tüccar Ali'nin yanındaydım. Oğlu henüz ev ülkemize gelerek ticaret yapmaya başladılar. Bir Ermeni'nin dikka de iken, elimize geçen para ile iyi kötü idare edebiliyorduk. Fakat tini çekmiştim. Adam efendimi bir an olsun rahat bırakmıyordu; sonra o felaket başımıza geldi: Efendim kendisinden geçmişti; sü ona sayısız altın ve hayvan teklif ediyordu bana karşılı!:. Günün bi rekli ağlayarak saçını başını yoluyor ve tüm vaktini dua ederek ge rinde birlikte efendimin çadırına girdiklerini gördüm: Efendimin çiriyordu. Günün birinde kansı ona beni Buhara'ya götürerek sat gözü bana ilişir ilişmez belindeki hançeri çekti. Tüccann vaatlerine masını söyledi. Eşeğine binerek şehre gittik beraberce. Beni satın aldanıp beni satacağından o kadar korkuyordu ki bunu yapmamak almak isteyen tüccarları, uzun uzadıya beni nereye götürecekleri için beni hançerlemek niyetindeydi. Fakat tüccar ona engel oldu ni, bana ne yapmak niyetinde oldukları hakkında sorguya çekiyor ve pazarlıkta anlaştılar sonunda. O anda ölmek istedim. Ermeni du. Nihayet karşısına benî efendiniz adına satın alan adam çıktı. iğrenç bir insandı. Beni Semerkant'a götürdü. Orada da beni Sey- Bu adam, bana prenseslere yaraşır muamele göstereceğine dair duna'ya sattı. Fakat aradan o kadar çok zaman geçti ki .." peygamberin sakalları üzerine yemin ediyordu. İyi yürekli Ali, fi "Çok çekmişsin zavallı küçüğüm" diye mırıldandı Halime ve yatım konusunda tüccarla anlaştı. Bir yandan da hıçkıra hıçkna ağ- acısini paylaşırcasına kızın yanağını okşadı. 16 17 pıyordu. Her yatağın yanında gümüş çerçeveli aynalarla süslü kü Fatma'nın merak ettiği bir şey vardı: çük makyaj masaları bulunuyordu. Tavanda ise beş kollu, karmaşık "Sen efendinin kadını oldun mu?" bir şekilde iç içe geçmiş bir lamba asılıydı. Halime vücudundaki tüm kanın yüzüne hücum ettiğini hissetti. Kızlar Hatimeye ince beyaz ipekten yapılmış uzun bir gecelik "Hayır... Ne demek istediğini anlayamadım?!" giydirdiler. Beline de kırmızı bir kuşak bağlayarak onu aynanın "Ona böyle sorular sorma Fatma" diye azarladı kızı Meryem. önüne götürdüler. Halime kızların birbirlerine kendisinin ne kadar "Onun henüz bir çocuk olduğunu görmüyor musun?" büyüleyici ve güzel olduğunu fısıldadıklarını işitiyordu. Evet ger "Ben bunları yaşamak zorunda kaldığımda henüz on dördüm çekten de çok güzelim diye geçirdi içinden, bir prenses kadar gü de bile değildim" diye hıçkırdı Fatma. "Akrabalarım annemle beni zel... Yatağa uzandı kızlar yastıkları onun rahat edeceği biçimde birlikte bir köylüye sattılar. Adamın kadını olduğum zaman daha yerleştirdiler. on yaşında bile değildim. Bir suni borcu vardı, bunları ödeyeme Kaz tüyü bir yorgan İle üzerini örttükten sonra parmaklarının diği için de alacaklısına para yerine beni verdi. Fakat adama be uçlanna basarak geri çekildiler. Halime başını yumuşak yastıkların nimle yattığını söylemeyi unutmuştu tabii. Bakire değildim artık. arasına gömdü. Nihayet gerçekten mutlu olduğunu düşünerek, Yeni efendim bu duruma son derece kızmıştı. Devamlı beni dövü huzur dolu bir uykuya daldı. yor ve hakaret ediyordu. Avazı çıktığı kadar bağırarak köylüyle benim kendisini aldattığımı ve ikimizi de öldüreceğine dair ye Pencereden içeri süzülen güneşin ilk ışınları uyandırdı onu. Gözle minler ediyordu. Bense olup bitenleri hiç anlayamıyordum. Efen rini açar açmaz karşısındaki duvarda asılı olan halının motiflerinde dim yaşlı ve çirkindi; sultandan korktuğum kadar korkuyordum kendini kaybetti. Hâlâ yollarda olduğunu sanıyordu. Duvarda asılı ondan, öbür kadınlan beni dövmeye başlamışlardı; o da buna olan halıda atlı bir avcı görülmekteydi Kısa bir mızrak tutuyordu göz yumuyordu. Sonunda kendisine dördüncü bir kadın aldı. Ona elinde; uçarcasına kaçan bir ceylanın peşine düşmüştü. Onun al karşı bal kadar tatlıydı oysa bize yaptığı zulüm günden güne art tında ise bir kaplan ile bir boğa amansız bir kavgaya tutuşmuşlar maktaydı. Nihayet Seyduna'nın kervan başı beni kurtardı. Sizlerle dı; kalkanının arkasına saklanmış olan bir zenci mızrağını kendisi beraber bu bahçeyi süsleyebilmem için beni ondan satın aldı..." ne saldıran aslana saplamak üzereydi. Daha da aşağıda bir panter, Gözyaşları içinde Halime ye baktı. Sonra da gülümsedi. "Ve avladığı ceylanı parçalamakla meşguldü. Şaşkınlıkla resimlere ba şimdi" dedi sonunda "sen de buradasın ve mutlusun." karken aklına dün akşam olanlar geldi. Nerede bulunduğunu ha "Bu günlük bu kadar gevezelik yeter" diyen Meryem kızların tırlamıştı nihayet. sözünü kesti. "Az sonra hava kararacak. Halime sen de çok yor "Günaydın uykucu!" diyerek onu selamlayan Zeynep kızın baş gun olmalısın. Yarın çok işimiz olacak. Al bununla da dişlerini te mizlersin." ucuna oturdu. Dişlerini temizlemesi için ona uzattığı nesne, ucunda küçük kıl Halime büyük bir hayranlıkla Zeynep'i seyretmeye başladı. Dili lar bulunan bir dal parçasıydı. Ne işe yaradığı ilk bakışta anlaşılı tutulmuştu sanki. Güneşte altın gibi parlayan saçlan omuzlarına yordu. Ona bir tas su uzattılar; ve işi bitince odasına götürdüler. dökülüyordu. Bir peri kadar güzel diye geçirdi içinden. Onun sela "Sara ve Zeynep ile aynı odayı paylaşacaksın" dedi Meryem ona. mına karşılık vererek öteki yatağa baktı. Sara henüz uyuyordu. "Nasıl istersen" diye cevapladı Halime. Üzeri açılmıştı, abanoz ağacından yontulmuşa benzeyen kara deri Odanın zemini kalın tüylü kilimlerle kaplıydı. Duvarlarda ve iş si pırıl pırıl parlıyordu. Arkadaşlarının konuşmaları uyandırmıştı lemeli yastıklarla dolu alçak yalağın üzerinde de kilimler göze çar- onu. Gözleri iki yıldız gibi parlıyordı karanlıkta. Halime'nin bulun- 19 18 •i,.,...,, mum inv,ı„«»mmnmmmmmmmmmm