ebook img

Alain Badiou'nun Çokluk Ontolojisi PDF

27 Pages·2015·0.62 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Alain Badiou'nun Çokluk Ontolojisi

ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 Alain Badiou’nun Çokluk Ontolojisi [Alain Badiou‟s Ontology of Multiplicity] Savaş ERGÜL Dr., Hacettepe Üniversitesi, Felsefe Bölümü [email protected] ÖZET Alain Badiou, magnumopus‟u sayılan BeingandEvent adlı eserinde, Varlık ve Olay diye ayırdığı iki düzey arasında kapanmayan gediği anlatır. Varlık alanında bir kopuşu açığa çıkaran olay kavramına geçmeden önce varlığa dair son derece ayrıntılı ve karmaşık bir analiz sunar. Bu analizin temeli “matematiğin ontoloji” olduğu savına dayanır. Bu Matematiksel ontolojinin temel iki savı, “Birin varolmadığı” ve varlığın “boşluk” olarak adlandırabileceğimiz “tutarsız çokluk” olduğudur. “Biz de bu yazıda, Türkiye‟de daha ziyade olay ve siyaset görüşleri bakımından rağbet edilen Badiou‟nun kışkırtıcı ontoloji kuramını ele alacağız. İlkin “matematiğin ontoloji” olduğu, “Birin varolmadığı ve varlığın boşluk/tutarsız çokluk olduğu” savlarının, hangi kavram ve araçlardan hareketle geliştirildiğini; ikinci olarak da, ontolojik bir durumun ötesine geçmemizi sağlayan “olay” kavramı için önemli olan ontolojik çıkmazların ve çatlakların nasıl ortaya çıktığını göstermeye çalışacağız. Anahtar Sözcükler: Küme Kuramı, bir, çokluk, tutarlılık, tutarsızlık, boşluk, ait olma, kapsama, sunum, temsil, durum, durumun muhafazası. ABSTRACT Alain Badiou, in his magnum opus Being and Event, explains the unclosed gap between Being and Event that is distinguished as two levelsby him. Prior to the concept of event which exposes the rupture in the field of being, he introduces very detailed and complex analysis about being. This 64 ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 analysis is based upon the argument of that “mathematicsis ontology”. The two basic arguments of this mathematical ontology are that “the One does not exist” and that being as “inconsistent multiplicity” which can be called “the void”. In this article, we deal with Badiou‟s provocative theory of ontology rather than his thoughts on event and politics which are esteemed in Turkey. We seek to display, first of all, that “mathematicsis ontology”, through which concepts and tools the arguments of that “the One does not exist and being as the void/inconsistent multiplicity” are developed; secondly, how the impasse and splits which are significant to the concept of “event” which leads to move towards an ontological situation. Keywords: Set Theory, one, multiplicity, consistency, inconsistency, void, belonging, inclusion, presentation, representation, situation, the state of situation. 65 ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 Alain Badiou’nun Çokluk Ontolojisi Giriş Yirminci yüzyıl felsefesine gelinceye değin, ontoloji alanın tanımını, sorusunu ve bu alanla ilgili tartışmaları belirleyen kişi hiç kuşkusuz Aristoteles olmuştur. Onun “varolan olarak varolanı (on he on) inceleyen bir bilim vardır” cümlesi, bu kısa ama son derece etkili olmuş ifade, ontoloji tartışmalarının temel referans noktası olmuştur. Aristoteles, varolan olarak varolan soruşturmasının, her ne kadar kuramsal bilimler sınıfına girseler de, varlığın bir parçası veya bir bölgesini incelediklerinden matematik veya fizik gibi özel bilimlerden biri tarafından yapılamayacağını söyler (Aristoteles, 1996, 1003a s. 20-30). Ayrıca bu bilim hem kendisini hem de diğer bilimleri temellendiren ilk ilkeleri de ortaya koymalıdır. Matematik ve fizikse ilk ilkeleri ortaya koyamazlar aksine ortaya konmuş bu ilkeleri kullanırlar. “Varolan olarak varolan” soruşturması için Aristoteles ontoloji adını kullanmaz, onun bu bilim için kullandığı ad protephilosophia dediği “ilk felsefe”dir (Aristoteles, 1996, 1061b s. 19). Aristoteles‟ten sonra bu konuda pek çok şey yazılmış, özellikle yirminci yüzyıl felsefesinde Nicolai Hartmann fenomenolojiye karşı ontolojiyi öne çıkarıp yenilemeye çalışmış fakat doğrusunu söylemek gerekirse, fazlasıyla Aristoteles‟e sadık bir ontoloji görüşü geliştirmiştir. Yirminci yüzyıl felsefesinde ontoloji alanındaki tartışmaları asıl olarak etkileyen ve Aristoteles ölçeğinde bir etki yaratıp ontoloji meselesini neredeyse bütünüyle kendi adına bağlayan kişi Martin Heidegger olmuştur. Bugün felsefe alanında Heidegger‟in adını anmadan “varlık”tan söz etmek pek mümkün değildir. „Çağdaş felsefi ontoloji‟nin en tartışmalı ve verimli hatları, Heidegger tarafından kat edilmiştir. Heidegger adına yapılan göndermenin pek çok nedeninden biri, varlığın bir nesne olmadığı ve diğer varolanlar gibi kendini göstermediği konusundaki ısrarı ve hakikatle doğru arasında ayrımı vurgulamasıdır. Ontolojiyi, “Varlığın, Varlığın anlamının veya Varlığa yönelik sorunun unutulmuşluğu” başlıkları çerçevesinde ele alır (Heidegger, 2008, s. 5). Varlık sorununu, Varlığın anlamını ve imkânlarını, soru soran bir varolmadan–Dasein‟dan– ve onun varoluş analitiğinden hareketle açıklığa kavuşturmaya çalışır (Heidegger, 2008, s. 13). Heidegger, Varlığın açıklığı ve kapalılığı meselesinin ele alınmasında temel odak olarak dili ve sözü belirlediğinde, felsefe şiir koşulunun altına girmeye veya ona yaklaşmaya başlar (Heidegger, 2009, s. 54). Özellikle şiirin Heidegger düşüncesinde öne çıkmasıyla, gitgide onda ontolojik anlama meselesi hermeneutik bir söyleme dönüşür. 66 ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 Özellikle geç döneminde Heidegger, Varlığın, varoluşun analitiğinden ziyade şiirde dile gelen varlığın unutulmuş kaynağına açık olmayı daha fazla işler. Böylece felsefe diğer düşünce koşullarının önüne geçen şiire bağlanmış olur. Heidegger‟e göre, Platon‟la başlayıp Aristoteles‟le devam eden ve günümüze kadar süren felsefi düşüncede, hakikat ve varlığın üzeri örtülmüştür, bu nedenle Platon öncesi felsefecilere ve şairlere dönmek gerekir. Onların sözlerinde hakikat (aletheia), düşüncenin şeylere denk veya uygun düşmesinden ziyade kelime anlamına uygun olarak “unutulmuşluktan çıkma” anlamını korur. Platon phusis yerine idea‟yı geçirmekle, bir belirsizlik ve geriye dönülemez bir unutulmuşluk tarihini başlatır. Bu unutulmuşluktan çıkmak, varlığın ve hakikatin sahici bir kavrayışına varmak için Heidegger, Batı felsefesinin önemli metinlerinin yapılarını sökmeye (destruktion), düşünülmeden kalmış saklı düşünceleri açığa çıkarmaya çalışır. Çünkü kaynağından başlamak üzere unutulmuşluğun tarihi kayıt altına alınmıştır ve ancak bu yapının sökülmesinden sonra “varolan varlığın uygun sesi”ni işitebilir (Heidegger, 1990, s. 34). Badiou ise, Heidegger‟in olumsuzladığı bu Platoncu kesinti ve müdahaleyi olumlar çünkü Platon‟la birlikte felsefi düşünce, mistik, dinsel, imgesel, kanaat ve metafor olandan kurtulmuş, sonsuz bir düşünce alanın açılması sağlanmıştır. Bu nedenle, geriye dönük bir okumadan ziyade şimdide varolan durumun içinde muhtemel bir geleceğin olasılığına yönelmek gerekir: “varlığın anlamını” araştıran bir ontolojiyi terk edip eksiltmeyle (subtraction) yol alan bir ontolojiye geçmek gerekir (Norris, 2009, s. 112). Badiou bu eksiltme ontolojisinin matematik olduğunu söyleyecektir. Dünyada olduğu gibi Türkiye‟de de son zamanlarda adı çokça zikredilen filozofların başında gelen Badiou, bu şaşırtıcı “matematik ontolojidir” savıyla değil, daha ziyade Being and Event adlı eserinin Olay (Event) kısmında ele alınan “olay, hakikat ve özne” kavramları bakımından tartışılmaktadır. Fakat bu kavramların zeminini oluşturan ve onların ortaya çıkmasına imkân sağlayan varlık görüşü, olay için hızlı bir geçiş olarak ele alınmaktadır. Oysa varlık-olarak-varlık- olmayan (what-is-not-being-qua-being) olay, ontolojik –matematikteki– bir çıkmazın (impasse) ötesine geçişin (pass) gösterilmesiyle mümkün olmaktadır. Bu nedenle, Heidegger sonrası felsefede, belki de ilk defa bu denli ilgi çekmiş ve tartışmalar yaratmış bu ontoloji görüşünün temel kavramlarını ve araçlarını sunmak faydalı olacaktır. 1. Matematik Ontolojidir Badiou‟nun iki temel savı bulunmaktadır: varlığın saf ve tutarsız çokluk (pure and inconsistent multiplicity) olduğu, yani Birin olmadığı ve bu saf çokluğun biliminin –ontolojinin–matematik 67 ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 olduğudur. Matematik, bütün tarihi boyunca “varolan olarak varolan” diye ifade edilen şeyi ileri sürmüştür. Şu veya bu varolan değil, varolan olarak varolan diye aranılan şey bizzat matematiğin kendisidir. Matematik ontolojidir çünkü saf çokluğun hakikatini ancak o dile getirebilir. Matematiğin ontoloji olduğu beyanıyla, felsefenin ayrıcalıklı yerinden ilk azli1 gerçekleştirilir. Felsefe ontoloji olmadığına göre, felsefenin ontolojiye dair konuşması ancak meta-ontolojik (meta- ontological) olabilir. Görüldüğü gibi, Badiou Heidegger‟in varlığı düşünmede şiire ve yoruma verdiği ayrıcalıklı yeri boşaltır, bunun yerine matematik ve aksiyoma dayanan düşünceyi geçirir: Sokrates öncesi düşünürlerin şiirsel düşüncesi yerine Platoncu düşünce. Badiou‟ya göre matematik (matheme), kesinlikle Platon öncesi şiirin (poem) unutulmuşluğundan ayrı bir düzenek (disposition) olarak düşünülmeli. Böylece düşünce için iki farklı yönelim ortaya çıkar: varlığın bulunuşunu, anlamını ve yorumunu şiirde karşılayan düşünce; diğeri ise, Platoncu anlamda İdeaya dayanan, eksikliği, tüm bulunuşun eksikliğini matheme sunan ve böylece varlığı görünüşten, özü varoluştan ayıran yönelimdir. Burada Badiou tarafından önerilen şey, bir ters çevirme değil, bu iki yönelimin bir başka düzeneğidir. Evet, mutlak olarak “kökensel” düşünce ilkin şiirde ortaya çıkmıştır ama ontoloji, saklanmış-olmayan veya varlığın ortaya çıkışı olarak görünmeyi adlandırma girişiminde şiirsel söylem değildir. Şiir, eskiliği ve kökensel bölgeleri bakımından pek çok kültürde ve onların yazılı metinlerinde mevcuttur (Çin, Hint, Mısır…). Fakat felsefeyi kuran şey daha ziyade ikinci yönelimdir: bir ideal veya aksiyoma dayalı düşünce kipinde varlığı düşünmek. Yunanlıların belirli ve kesin keşfi, bu keşfin ayırıcı özelliği, düşüncenin bir kararıyla, bulunuşun herhangi bir kertesinden çıkarılır çıkarılmaz varlığın ifade edilebilir olmasıdır (Badiou, 2005a, s. 125). Elbette ontolojiye dair bu tezin çarçabuk kabul görmesi beklenmez. Badiou, matematik ve ontolojinin özdeşliği tezinin hem felsefeciler hem de matematikçiler tarafından uygunsuz bulunacağını bildiğini söyler. Dahası çağdaş felsefi ontolojinin, bütünüyle Heidegger tarafından belirlendiğini göz önünde bulundurursak, bu tezin şiddetli bir itirazla karşılaşması şaşırtıcı olmayacaktır. Heidegger için matematik, varlığa yönelik sorunu, kökensel sorunu açmak bir yana, varlığın anlamının üstünü örten ve sahici düşünceyi engelleyen bir disiplindir. Heidegger, 1 İkinci azil, başlangıcından bu yana hakikatlerin üreticisi olarak görülmüş felsefenin hakikatleri üretmediği savıdır. Fakat bu,felsefenin hakikatle bir işi olmadığı anlamına gelmez aksine Badiou‟ya göre, günümüzde en yaygın felsefi akımların –hermeneutik, analitik ve postmodernizmin– temel sorunu, hakikat kavramını terk etmiş olmalarıdır. Badiou, hakikati felsefenin değil, felsefenin dört koşulunun –bilim, siyaset, sanat ve aşkın–üretebildiğini söyler. Felsefe hakikat bakımından bu dört koşula bağlı olduğundan artık büyük harfle bir Hakikat‟ten değil ancak hakikatlerden söz edebiliriz. Felsefe, koşullarının ürettiği bu hakikatleri boş bir uzama taşıyarak onların birlikte mümkün (compossible) olmalarını sağlar (Badiou, 2005b, s. 26). 68 ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 matematik de dâhil olmak üzere bilimin, metafiziğin sert çekirdeğini –varlığın unutulmuşluğunu– kurduğunu düşünür. Modern nihilizmin ve düşüncenin nötrlüğünün başlıca göstergesi, bilimve tekniğin her yerdeliğidir; bilim unutulmuşluğun unutulmuşluğunu tesis eder. Dolayısıyla matematik, metafiziğin Platoncu kuruluşunun paradigması olduğundan, yerinden edilmesi ve sahici bir düşüncenin başlaması için kapı dışarı edilmesi gerekir (Badiou, 2005a, s. 9). Görüldüğü üzere, „matematiğin ontoloji‟ olduğu savı, başlı başına keşfedici bir sav olmasının yanında aynı zamanda Heideggerci ontolojiye karşı bir polemiktir. Badiou, Heidegger‟e itiraz ederek, matematiğin ne nihilizmin bir işareti ne de teknik çağın tamamlayıcısı olduğunu belirtir. Bu bakımdan, Badiou, Heidegger‟in Nietzsche‟ye yönelttiği eleştiriyi ona karşı kullanır: metafiziğin aşılması konusundaki bütün çabalarına rağmen bunu başaramamıştır; varlığın anlamının üstünün açılması, geri çekilmenin bir bağış ve armağan olarak alınması, Bulunuşun (Presence) dağılımı ve kökenin kaybı gibi şiirsel temalarla, Heidegger felsefesi hâlâ metafiziğin özünün içinde kalmaktadır. Şiirsel ontoloji, kaçınılmaz olarak teolojik söylemin kıyısında ikamet eder. Bu nedenle, varlık üzerine söylem şiirsel bir söylemden ziyade matematiksel olmalıdır. Varlık olarak varlığa, anlamının çoğaltılmasıyla değil aksine eksiltilmesiyle ulaşılabilir: Buna göre, Yunanlılar şiiri keşfetmediler. Aksine matematikle birlikte onu kesintiye uğrattılar. Bunu yaparken de, tümdengelim uygulamasında, boşluk olarak adlandırılan varlığa sadakatle Yunanlılar bir ontolojik metnin sonsuz olasılığını açtılar (Badiou, 2005a, s. 126). Badiou, matematiğin gerçek dünyanın olgularına dair bir denetimi sağladığını söylemez, varlığın saf sunumunu (presentation) ancak matematik yerine getirebilir. Matematik, varlığı betimlemez, temsil etmez veya yorumlamaz fakat varlığın düşünülebilmesini sağlar: Matematiğin kesinliği, onu telaffuz eden varlığın kendisi tarafından doğrudan güvence altına alınır. Burada kesin kırılma noktası Cantor‟la birlikte ortaya çıkar. Matematiksel „nesne‟lerin ve „yapı‟ların devasa çeşitliliğine rağmen, hepsinin saf çokluklar olarak düzenlenmiş bir şekilde yalnızca boş-küme temeli üzerinde belirlenebildiği öne sürülür. Bu nedenle, Badiou, ilk olarak, matematik için kutsal bir temel bulma arayışından vazgeçilmesi gerektiğini söyler; matematik telaffuz ettiği varlığın kendisine dair bir bahistir. Ayrıca matematiksel nesnelerin, ideal nesneler mi (Platon), duyulur tözlerden çıkarılan soyut nesneler mi (Aristoteles), doğuştan idealar mı (Descartes), saf görüde kurulan nesneler mi (Kant), yazı uylaşımları mı (biçimsellik) ve saf mantığın geçişli inşaları mı veya totolojiler mi (mantık) olduğu sorunundan vazgeçer. Badiou‟nun Being and Event adlı yapıtta savunduğu şey, matematiksel nesnelerin olmadığıdır. Doğrusunu söylemek gerekirse, sunumun –yani çokluğun– 69 ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 kendisinin ötesinde bir şey sunmadığından, varlık olarak varlığa dair söylemin bir koşulu olduğundan, matematik esas olarak hiçliği sunar (Badiou, 2005a, s. 6). Çünkü varlığın kendisi bir nesne değildir. Badiou, matematiğin gerçeklikle hiçbir ilişkisi olmayan harfler ile gerçeği birbirine düğümleyen bir düşünme tarzı olduğunu söyler (Badiou, 2006b, s. 52). Bu bakımdan bir bulunuş metafiziğine yakalanmaz; içerikli bir nesnesi olmayıp bir boşluğu ortaya koyabilen yegâne düşünce bölgesidir. Savunduğum tez, herhangi bir şekilde varlığın matematiksel, olduğunu bildirmemektedir… Dünyaya (world) ilişkin bir tez değil fakat söyleme (dicourse) ilişkindir (Badiou, 2005a, s. 8). Dolayısıyla, meta-ontoloji olarak adlandırılan „matematik ontolojidir‟ savı matematiksel değil felsefidir, ontolojik değil meta-ontolojik bir savdır. Matematik, filozofların hep aradığı varlık olarak varlığı ortaya koyan ve üreten alandır. Fakat matematik matematik olarak ontoloji olduğu beyanını öne süremez, bu beyan ve sav ancak felsefe tarafından öne sürülüp ortaya konabilir. Yani felsefe, ikinci dereceden bir söylemin rolüyle, matematiksel soruşturma tarafından keşfedilen varlığa ilişkin bu hakikatleri açıklama çabasını üstlenir. Badiou‟nun matematiksel ontolojisi, varlığın ne olduğuyla değil fakat onun sunumunun varlığıyla ilgilenir. Badiou için her niteliğe öncel olan varlığın bilimi, varlık olarak varlığın bilimi, daima ve yalnızca matematik olmuştur. Ama „matematiğin ontoloji‟ olduğu savı, varlığın veya varolanların matematiksel veya matematiksel nesnelliklerden oluştuğu anlamına gelmemektedir. Badiou, matematiği ontolojiyle özdeşleştirir çünkü olduğu haliyle sunumun saf jestini, içerik ve biçimin özdeşliğini ortaya koymak ister. Bütün matematiksel işlemler, çokluğun saf sunumlarıdırlar. Buna göre, matematik, sunumun kendisi haricinde hiçbir şeyi sunmaz: ontoloji sunumun sunumudur. Diğer düşünce alanları ise, ontolojik-olmayan durumlar olarak bir şeyi, bir içeriği sunarlar. Aynı şekilde, bu türden bir ontoloji, herhangi belirli bir durumun veya herhangi belirli bir nesnenin tözsel varlığına ilişkin hiçbir şey söylemez. Varlık olarak varlığa dair söylenebilen şey, onun maddesel veya içeriksel nitelikleri hakkında değildir. Genel olarak, sunumu sunmayı iddia eden söylem, sunulmuş bir şeyle herhangi bir kurucu ilişkiden çekilmelidir. Elbette, ontolojik olmayan her durum, hiçlikten ziyade bir şey sunar. Bu türden herhangi bir varlık, belirli varolanların bir toplamını sunar. Saf olamayan her çokluk, açık ve belirli bir yapıya göre sayılır ve düzenlenir. Başka bir deyişle, matematik dışında her söylem, bir yapı veya temsille başlar. Bu da, 70 ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 bizi Badiou‟nun başta söylediğimiz temel savına götürür: “Bir yoktur”, “varlık saf ve tutarsız çokluktur”. Bir ve Çokluk Felsefe tarihindeki en eski sorulardan ve çatışma konularından biri, “Bir ve Çok” kavramlarının varlığı ve aralarında nasıl bir ilişki olabileceği meselesidir. Genel olarak matematik, özel olarak ise küme kuramı, „Birin varolmadığını‟ beyan etmesiyle dipsiz çokluğu, çoklukların çokluğunu kabul etmiş olur. Bu iddiayla Badiou, varlığın, olduğu haliyle sunumda ortaya çıkan saf ve tutarsız çokluk olduğunu öne sürer. Badiou, „Birin varolmadığını‟, varolanın saf çokluklar olduğu aksiyomunu kabul etmekle, Birin önceliğini savunan metafizik ve teolojik düşüncenin hâkimiyetine karşı çıkar. Leibniz‟in “bir olmayan şey bir varlık değildir” ifadesi, bu metafizik ve teolojik düşüncenin en açık dile getirilişidir. Badiou başlangıç soruları olarak şunları seçer: Varlık ve bir arasındaki bağ koparılabilir mi? Birin varlık üzerindeki metafizik hâkimiyeti kırılabilir mi? (Badiou, 2004, s. 40). Ne onto-theo-lojinin tarihsel zorlamalarına ne de Birin emredici gücüne tabi olan bir ontolojiyi tesis etmenin peşindedir Badiou. Ona göre, teoloji sonrası meşru olabilecek tek ontoloji ise, “Bire karşı Çokluğun” öne sürülmesiyle kurulabilir. Eğer Nietzsche‟den bu yana bir motto olarak söylenen “Tanrı öldü” sözü ölçüt alınacaksa, felsefenin “merkezi sorunu”, bugün çokluğun içkin olarak düşünülmesinin eklemlenmesi ve ifade edilmesi olmalıdır. İşte bu “Bir ve Çokluk” meselesi, herhangi bir mümkün ontolojinin karşısında bulduğu, kaçınamayacağı ve uğraşması gereken en zorlu konuların başında gelir. Bu bakımdan küme kuramı, ontolojiye musallat olabilecek bir bulunuş metafiziğinden sıyrılmamıza imkân sağlayabilecek araçları sunar. Parmenidesçi felsefeden beri ontoloji, kendini şu sonuç üzerine bina etmiştir: Sunulan şeyin kendisi çokluk; sunan şeyin kendisi ise, esas olarak birdir. Eğer varlık birse, bir olmayan, yani çokluk, var değildir sonucunu çıkarmamız gerekir. Fakat sunulan şey daima çokluk olduğundan ve sunum dışında varlığa nasıl erişileceği bilinemediğinden, bu sonuç düşünce için kabul edilemez. Eğer sunum yoksa hâlâ varlık olarak kendisini sunan şeyi belirlemek mümkün olmayacaktır. Öte yandan, eğer sunum varsa, zorunlu olarak çokluk vardır. Buradan şu sonuç çıkar ki, varlık artık birle karşılıklı değildir ve böylece kendisini sunan şeyi bir olarak varsaymak zorunlu değildir. Fakat bu sonuç da aynı şekilde düşünce için kabul edilemezdir çünkü sunum yalnızca bu çokluk olduğundan, sunduğu şey bir olarak sayılmalıdır yoksa düşünceye konu olması imkânsızdır. 71 ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 “Varlık bir mi yoksa çok mudur” diye sorulduğunda, görüldüğü gibi bir çıkmazla karşılaşılırız. Çünkü varlık birse çok olamaz. Öte yandan sunum çokluksa, sunumun dışında varlığa erişilemeyeceğinden o zaman çokluk olmalıdır. Eğer çokluk varsa, varlık o zaman bire denk değildir. Yine de, yalnızca sunulmuş olan birse bu çokluğun bir sunumu vardır. Badiou‟ya göre bu çıkmazdan ancak aksiyomatik bir kararla çıkılabilir. Nihayetinde Badiou, Bir yoktur kararına varır. Badiou, Platon‟un Parmenides diyalogunda “eğer bir yoksa, hiçbir şey yoktur” değil “eğer bir yoksa, hiç vardır” iddiasını öne sürdüğünü belirtir (Ling, 2012, s. 49). Bu bakımdan nihai tutarlılığın veya varlığın birliğinin olmaması, Badiou‟ya göre, teolojik olmayan her ontolojinin zorunlu ön koşuludur. Bir yoksa varolan şey, saf ve tutarsız varlık olmalıdır, başka bir deyişle hiç vardır (thenothingis). Kendinde varolan, birden yoksun olup tutarsız çokluktan başka bir şey değildir. Bu nedenledir ki, Badiou ontolojinin saf çokluğun bilimi olduğunu söyler. Badiou‟ya göre ontoloji bu tutarsız (inconsistent) ve sonsuz çokluğu tutarlı (consistent) bir çokluk kılmalıdır, tutarlı kılmanın yolu da sunumla, tutarsız malzeme (hiçlik) üzerinde uygulanan bir- olarak-sayma (count-as-one) işlemiyle (operation) mümkündür. Bir ancak bir-olarak-sayma işleminin bir etkisi olarak vardır. Bir (One) yoktur ama Birlik (Oneness) vardır (Badiou, 2005a, s. 23). Sayma işleminden önce olmadığından, Bir ancak bir sonuç olarak vardır. Sayma işleminin üzerinde işlemde bulunduğu “malzeme” olmalıdır, henüz nitelendirilmemiş tutarsız çokluktur. Sayımın kendisinden oluştuğu bu tutarsız çokluğun herhangi bir yüklemi bulunmaz: Bildirilmesi gereken şey, varolmayan bir, yalnızca bir işlem olarak vardır. Başka bir deyişle, bir yoktur, yalnızca bir-olarak-sayma vardır. Bir, bir işlem olduğundan, asla bir sunum değildir… Bu varlığın çokluk olmadığı anlamına mı gelir? Doğrusunu söylemek gerekirse, evet, çünkü varlık sunumda olmasıyla yalnızca çokluktur. Kısacası: Çokluk sunumun rejimidir; sunuma göre bir,işlemsel bir sonuçtur; varlık kendisini sunandır. Bu temelde, varlık ne birdir (çünkü yalnızca sunumun kendisi bir-olarak-sayıma uygundur) ne de çokluktur (çünkü çokluk yalnızca sunumun rejimidir) (Badiou, 2005a, s. 24). Dolayısıyla varlığa, tözsel (Varlık Birdir veya Çokluktur gibi) bir yüklem atfedilmemekte, ona ilişkin bir karar verilmektedir. Varlığın tutarsız çokluk olduğuna dair karar,sunum rejimine, sunumun sunumuna ilişkindir. Bir-olarak-sayma daima bir sonuç olduğundan, çokluğun birden önce gelmesi ancak geriye dönük olarak okunabilir. Bir işlem olarak birin varolması, Bir‟in varolmadığını söylememize izin verir ve bu nedenle varolan Çokluktur; sunumda, bir değil, zorunlu olarak çokluk vardır. Başka bir deyişle, bir-olarak-sayma, herhangi bir durum için bir/çokluk 72 ETHOS: Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar ETHOS: Dialogues in Philosophy and Social Sciences Ocak/January 2015, 8(1), 64-90 ISSN 1309-1328 çiftinin evrensel uygunluğunu tesis eder (Badiou, 2005a, s. 24). Çokluk olarak çokluğun, birlerden oluşması kabul edilemez görünür çünkü sunulması gereken şey olarak sunum kendinde çokluktur ve bir ise yalnızca sonuç olarak vardır. Varlığın çokluk olduğunu belirledikten sonra karşılaşılacak ilk soru, çokluğun ne olduğudur. Badiou‟ya göre, çokluğun herhangi bir tanımı yapılamaz, herhangi bir tanıma başvurulması halinde çokluk yine bir olacaktır ve varlıkla birin özdeşliğine dair o eski hüküm yeniden canlanacaktır. Bu nedenle, zorunlu ve gerekli olan, çokluğun yalnızca çokluklardan oluştuğunu ortaya koymaktır: Her çokluk, çoklukların çokluğudur. Çokluğun bir olduğu veya birlerden oluştuğu reddedilmelidir. O zaman kaçınılmaz olarak, birlerden oluşan bir çokluk değil, hiçlikten kaynaklanan bir çokluktan söz etmemiz gerekir (Badiou, 2005a, s. 42). Çokluğun hiçlikten oluşması meselesi, sayma işleminin hiçlik üzerinde gerçekleştiğini belirtir. Bu çokluk, birler veya birlik olmaksızın bir çokluktur; bu türden birliksiz çoklukların „tözü‟ hiçlikten veya boşluktan ayırt edilemez (Badiou, 2005a, s. 29). Elbette karşıt seçimi yapmak da mümkündür. Badiou‟nun “Bulunuş ontolojisi” olarak adlandırdığı şey (sunum ontolojisinden farklı olarak), matematiğin orada sunduğu ontolojinin ötesinde yatan Bir varsayımını öne sürer. Dahası, Birin veya herhangi bir aşkın ilkenin varlığı kabul edildiğinde, daha ontoloji işe başlamadan bir yapının varlığı kabul edilmiş olur. Bu türden bir kabul durumundaysa, teolojinin topraklarını terk etmemiz asla mümkün olmaz. Eğer varlık çokluk olarak çokluksa, bir yasanın –yapının– birine göre çokluğu oluşturmak, kesinlikle varlığın kaybına neden olacaktır. Bir-olarak-sayma, yasalaştırdığı her şeyin çoklukların çokluğu olmasını şart koşar ve saf çokluktan yapılandırılanın ötesinde sunumda meydana gelebilecek başka her şeyi yasaklamalıdır. Bununla birlikte, bu buyruk–yasaklama (prescription-prohibition), hiçbir biçimde apaçık (explicit) olamaz. „Yalnızca saf çoklukları kabul ediyorum‟u açıklayamaz çünkü o zaman saf çokluğun ne olduğunu açıklayan bir tanımve ölçüt kabul etmek zorunda kalır. Bu durumda, yine bir olarak sayılacak ve varlık yine yitirilecektir çünkü sunum, sunumun sunumu olmaktan kesilecektir. Bu nedenle, buyruk bütünüyle örtüktür (implicit) (Badiou, 2005a, s. 29). Örtük olan bu buyruk için ne söylenebilir? Adlandırmayan ve sadece işlemiyle varolan bir buyruğu hangi uygulama hoş görebilir? Tanımlamayan bu düşünce,aksiyomatik düşüncedir. Aksiyomatik düşünce, tanımlanmayan terimlerin düzenlenmesini kavrar. Aksiyomatik düşünce ne terimlerinin tanımıyla ne de onların varolmasının açıklamasıyla karşılaşmaz. Bu türden bir yaklaşımın birincil beyanı, tanımlamaksızın düşünülebilir olanı açıklamaktır. Sunumun sunumunu aksiyomatik olarak kabul etmekle, tikel sunumların bu tutarlı çoklukları saf çokluklardan, durumlardaki tutarsızlıkların kipinden başka bir tutarlığa sahip olmamalı. Bu nedenle onların birincil tutarlılıkları, aksiyom sistemi tarafından 73

Description:
Badiou bu eksiltme ontolojisinin matematik olduğunu söyleyecektir. tutarsızlığın sabitlemesine karşı öncekini koruyan bir üstyapı tarafından bütün
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.