Bilim ve Gelecek Kitaplığı - 24 50 Soruda Kitap Dizisi - 11 50 Soruda Psikiyatri Ali Nahit Babaoğlu © Bu kitabın yayın hakları 7 Renk Basım Yayım ve Filmcilik Ltd. Şti.’ne aittir. Birinci Baskı: Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Kasım 2011 ISBN: 978-605-5888-22-0 Dizi Editörü: Nalân Mahsereci Kapak Tasarımı: Deniz Akkol Sayfa Tasarımı: Eren Taymaz Baskı: Kayhan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi B Blok No: 244 Topkapı - İstanbul Tel: 0212.612 31 85 7 Renk Basım Yayın ve Filmcilik Ltd. Şti Moda C. Zuhal Sk. No: 9/1 Kadıköy-Istanbul Tel: 0216.349 71 72 http://www.bilimvegelecek.com.tr e-mail: [email protected] psikiyatri ALİ NAHİT BABAOĞLU Kitap Dizisi -11 Sunuş Kitabın, derginin üretim süreci, bizler için asıl olarak mutluluk veren bir uğraşıdır. Yayını matbaaya yolladığımızda, üretim sürecinde ne kadar zorlanmış, yorulmuş, kimi olağanüstü aksiliklerle baş etme çabaları ve yetiştirme telaşıyla gerilmiş olsak da, geriye kalan, rahatlama gibi türev durumları da içeren tam bir doyum duygusudur. Sonrası, matbaadan gelecek olan ürünün kaygıyla karışık bir heyecanla beklenişi… Elinizdeki kitabın hazırlık sürecine, bizim için artık olağanlaşmış bu duygusal yaşantıları gölgeleyen başka duygular eşlik ediyordu: Hüzün ve burukluk… Üzerinde çalıştığımız metnin sahibinin artık aramızda olmadığını, takıldığımız yerlerde ona danışamayacağımızı, son telif çalışmasının kitap bütünlüğüne ulaştığını göremeyeceğini bilmek… Sevgili Ali Nahit Babaoğlu’nu, yazarımızı, büyüğümüzü, dostumuzu yitirdik. Yitirilen kişinin yakınlarına kalan “keşke”lerden biri de, son çalışmasının yayıncısı olarak bize düştü: Keşke, onun sağlığına yetiştirebilseydik, 50 Soruda Psikiyatri kitabını. Mümkündü. Metni bize Şubat (2011) ayında teslim etmişti. “Önsöz” ve “Sonsöz”ünü Mart ayında… 50 Soruda Psikiyatri, 50 Soruda dizisinin ikinci paketinde yer alıyordu. Önceliği, ilk paketin kitaplarının hazırlığına verdik. Nereden bilebilirdik, onu 15 Temmuz 2011’de yitireceğimizi… Oysa Bilim ve Gelecek dergisinin 30 Mart’daki 7. yaşgünü yemeğinde, sağlığı oldukça yerinde görünüyordu. Eşi Gülşen Hanım, kızı Asya Banu, oğlu Ülken Tunga için de beklenmedik olmuştu, kaybı. Türkiye aydın kamouyonun, hekim camiasının, yakınlarının, dostlarının, hepimizin başı sağ olsun. Ali Nahit Babaoğlu, çok yönlü entelektüel birikiminin yanı sıra ülkesinin ve mesleğinin sorunlarına yakın ilgisi, toplumsal çözümler için elini taşın altına koymaktan çekinmemesi, sosyalizmden yana tavrı ve her daim örgütlülüğüyle, kendi deyimiyle, ülkemizin tükenmekte olan sayılı “dinozorlarından”, çok değerli aydınlarındandı. Ali Nahit Bey ile kolektifimizin tanışıklığı 15 yıl öncesine gidiyor. O zamanlar çıkarmakta olduğumuz Bilim ve Ütopya dergisinin 22. sayısında (Nisan 1996), İstanbul Tabip Odası’nın hazırladığı Tıbbi Deontoloji Tüzüğü Taslağı çerçevesinde şekillenen tartışmaları aktarmak üzere, taslağın hazırlayacılarından olan Babaoğlu ile bir söyleşi yapmıştım. Böylece kurulan ilk temas, yerini zamanla yoğun iletişime bıraktı. Çok geçmeden, Babaoğlu’nun sonradan kitaplaşacak, uyuşturucu bağımlılığını tüm boyutlarıyla ele aldığı bir çalışması, Bilim ve Ütopya’da kapak dosyası oluyordu (Sayı 31, Ocak 1997). Ali Nahit Babaoğlu bu 15 yıl boyunca çıkardığımız tüm dergiler (Bilim ve Ütopya, Bilim ve Gelecek), hazırladığımız televizyon programları (Ulusal Kanal) için psikiyatri ile ilgili tüm konularda danıştığımız, makaleler talep ettiğimiz, konu ve yazar önerisi aldığımız, söyleşiler yaptığımız, yakın çalıştığımız bir yazarımız olacaktı. Bilim ve Ütopya’nın çevresindeki aydın ve akademisyenleri, daha etkin bir çalışma için bir araya getirdiği bir örgütlenme girişimi BÜVAK ve BİLKOOP’un da kurucularından ve Yönetim Kurulu Üyesi’ydi. Aslında Ali Nahit Babaoğlu, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okuduğu yıllardan itibaren, “örgütlü” bir aydın olmuştu. 1950’lerdeki öğrencilik yıllarında Talebe Cemiyeti Üyesi’ydi; 27 Mayıs öncesindeki gençlik hareketlerinde yer aldı. 60’lı yıllarda TİP Gençlik Kolları Başkanı’ydı. 1969-71 arasında asistanlık yaptığı Hacettepe Üniversitesi’nde Asistanlar Sendikasını kurmuş ve yöneticisi olmuştu. 1971 Mart’ından sonra, üniversiteden uzaklaştırılmış ve böylece 1984’e kadar kalacağı ve psikiyatri eğitimi alacağı Almanya yılları başlamıştı. Örgütlülüğünü meslek yaşamı boyunca sürdürdü; İstanbul Tabip Odası’nda 1994-1996 döneminde Yönetim Kurulu, 1998-2000 döneminde Onur Kurulu Üyesi olarak çalıştı. Son yıllarda kurulan İstanbul Grup Psikoterapileri Derneği’nin de Kurucusu ve Yöneticisi’ydi. Ali Nahit Babaoğlu dinamik psikiyatri eğilimliydi. Jung yönelimli psikodrama uyguladı. Psikodrama eğitmeniydi. “Tanı ve Terapide İmgesel Görüntü Yaşantısı” başlığıyla katatimi eğitimleri verdi. Kültürel ve sosyal psikiyatriye ilgi duydu. Psikiyatri alanında çok sayıda makale ve kitap yazdı, çeviri yaptı. Ali Nahit Bey’in entelektüel ilgi alanları hayli geniş ve özgündü. Örneğin, izm’leri irdelediği bir dizi kitap kaleme aldı: Nazizim, Hermetizm, Sadomazohizm, Hipnotizm, Okkultizm, Faşizm, Darwinizm gibi. Kim Bu Çılgın Türkler? kitabında, halkımızın kimlik özelliklerini kültürel kökenleriyle inceledi. Ezoterik ve batıni oluşumları tarihsel perspektifle incelediği Gizler ve Gizemler adlı bir çalışma yaptı. Edebiyatta Demans isimli kitapta Kral Lear örneğinde bunamayı şiirsel bir dille anlattı. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Klinik Şefliği’nden 2001’de emekli olduktan sonra, psikiyatri alanına kuramsal çalışmalarla yaptığı katkıları artırdı; kitaplar yazmaya, çeviriler yapmaya yoğunlaştı. Burada örnek olarak, 2002 yılında yayımlanan temel ve boyutlu çalışması Psikiyatri Tarihi kitabından söz edebiliriz. Yazdığı ve çevirdiği kitapların tam bir listesini, kapak içinde yer alan özgeçmiş bilgilerinde bulabilirsiniz. Son çevirdiği kitaplar, Carl Gustav Jung’un İnsan ve Sembolleri ile Rollo May’in Özgürlük ve Kader adlı eserleri idi. Son çalışması ise, elinizde tutmakta olduğunuz 50 Soruda Psikiyatri oldu. 50 Soruda kitaplarının sunuşları, genel olarak kitapların bağlamından yola çıkıyor. Yazarının, hüznünü sıcak tutan taze yitimi nedeniyle, sunuşu kitap yerine yazarına odaklamayı yeğledik. Ali Nahit Bey, 75 yıllık ömründe ülkemizin siyasal ve toplumsal altüst oluşlarını örgütlü bir aydın olarak yaşamış, bunlardan demini almış ve mesleğinin gereği ve sonucu olarak, çağının ve ülkesinin insanına toplumsal, kültürel ve bireysel boyutlarıyla yakından bakmış olmanın olanca bilgeliğini taşırdı. Onu bu sunuş vesilesiyle, her daim sıcak bakan, gülen mavi gözleri, ağzının içinden kısık bir sesle sakin sakin konuşması, ince alaylı esprileri, kesik kesik gülüşü, elinden düşürmediği sigarası, kalender ve babacan tavırları, sosyalizmden yana politik ve bilge duruşu ve toplumcu aydın tutumuyla, sevgiyle, saygıyla anıyoruz. *** Elinizde nitelikli bir örneğini tutmakta olduğunuz “50 Soruda” dizisi, bilimin ve felsefenin temel kuramlarını ve alanlarını konu edinen, Türkiyeli bilim insanlarının kaleme aldığı popüler bilim kitaplarından oluşuyor. Bu kitaplar, bilimin, anlaşılmaz, karmaşık, hayattan kopuk, soğuk, kuru ve teknolojiye indirgenmiş bir bilgi yığını olmadığını; tam tersine, evreni, doğayı, toplumu ve insanı anlamak için doğru anahtarlar sunan; bilme, öğrenme coşkusu uyandıran; en güvenilir bilgi kaynağı olduğunu ve sağlam bir düşünme yöntemi kazandırdığını gösterebilmeyi hedefliyorlar. Bir aydınlanma hizmeti olarak tasarladığımız “50 Soruda” dizisinin 23 kitaplık listesinin tamamına ve bu kitapları edinebilmekle ilgili özel kampanya duyurularına, elinizdeki kitabın arka sayfalarından ulaşabilirsiniz. Herkese bilim! Nalân Mahsereci Önsöz Psikiyatri gibi, eskilerin gayya kuyusu dedikleri cinsten bir alanda sadece 50 sorunun yanıtlarıyla konuyu tam anlamıyla kapsayabilme iddiası, kuşkusuz ki cesaretten de öte bir gözükaralıktır. Ancak böyle bir gözükaralık da gereklidir. Çünkü psikiyatri genel olarak tam anlaşılamayan ve insanların belli bir tedirginlikle baktıkları bir alandır. Aslında konu 50 değil tek sorunun yanıtı olarak da sunulabilir. Örnekse, “Psikiyatriye ilişkin olarak neler biliyorsunuz? Anlatınız” böyle bir soru olabilirdi. O zaman 50 soru değil, 500 sayfalık bir kitap bile yeterli olmayabilirdi. Bu bakımdan sorun okuyucu için ilgi çekici olan soruları tahmin ederek yanıtlayabilmekte toplanmaktadır. Bu tahmin bakımından kılavuzum, bize sorulmakta olan sorular olacaktır. Gene de kamuoyunun ilgisini çeken şeyleri farz etmekte bir parça özürlü sayılmalıyım, yanılabilirim. Bu kitabın başlangıç kısımlarında psikiyatrik bozukluklar sistematik olarak ele alınmaya çalışılacaktır. Daha sonra da sağaltım için yapılmakta olanlara ilişkin olabildiğince muhtasar bir bilgi verilecektir. Kuşkusuz ki bu kitap kapsamında anlatılanlar bütün bir psikiyatri bilim dalını tam olarak kavramak için yeterli değildir. Amaç sadece en fazla merak edilenler konusunda okuyucuyu bilgilendirmektir. Psikiyatrik olgular gibi, insanların ürküntüyle baktıkları, kendilerinden de kuşkulandıkları konulardan söz etmek, aynı zamanda o insanları yatıştırmaya da yarar. Okurken birçok hususların sizler için de söz konusu olduğunu düşünebilirsiniz. Gerçekte bu noktada psikiyatrinin ana sorununa dokunmuş olursunuz. Psikiyatri neyin ne kadar normal ve hangi sınırdan sonra anormal sayılması gerektiği konusunda düşünmek de demektir. Çünkü anlatılacak olanların büyük çoğunluğu “insanlık durumu” sayılması gereken durumlardır. Herkeste bir parça olabilir. Önemli olan kişinin kendini nasıl hissettiği, bu durumdan rahatsız olup olmadığı ve başkalarının da bu durumu ne gözle gördüğü noktasıdır. İşte burada psikiyatrik olguların sadece kişiye özgü özellikler olmadığına, aynı zamanda toplumun da bir taraf olarak işin içine katıldığına tanık oluruz. Psikiyatrinin görevi aynı zamanda kişileri toplumun bu müdahalesine karşı savunmaktır da. Bu bakımdan görevimizin önemli bir kısmı normal sınırlarda olanı anormal sınırını aşanlardan ayırmaktır. Bu görev, bozuk olanı tanımak kadar onun sınırlarını da tam olarak bilmeyi gerektirmektedir. Biz psikiyatrlar hem konuşmayı severiz, hem de konuşmalarımız hastalarımızın kişisel haklarıyla sınırlı olmak zorundadır. Onun için de olgu örnekleri vermeyi pek sevmeyiz. Olgularla örnekleme o anlatılan olguların kişisel özgürlük ve haklarına karşı bir saygısızlıktır çünkü. Ayrıca örnek olarak verilen olgularla insanların kendilerini özdeş olarak görmeleri ve bu nedenle kafalarının karışması daha kolaydır. Bu bakımdan da kaçınılması gerekir. Bu kitabın baş kısımlarında doğrudan doğruya Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM adı verilen bozukluklar listesinin tanı ölçütlerinden faydalanılacaktır. Daha sonraki sağaltım yol ve yöntemleri konusunda ise ilaç tedavilerine ilişkin bilgilerden sonra Psikoterapiler: Eğitim ve Süpervizyonlar adlı kendi kitabımızın (Morpa Yayınları, 2006, İstanbul) özeti verilecektir. Ayrıca son soru olarak da psikiyatrik bozuklukların yasal ve hukuksal durumlarına ilişkin bilgi verilecektir. Çünkü psikiyatrik denilen bozuklukların hukuk karşısında özel bir durumları vardır. Kimi bozuklukların cezai ehliyeti yoktur ya da azalmıştır, kimi bozukluklar da hukuki ehliyeti ortadan kaldırır ya da azaltırlar. Kuşkusuz bu bölüm de bütün hukuki sorunları anlatmaya yetecek kadar uzun olamayacaktır. Ancak en önemli konularda bir bilgi vermek istenmiştir. Belirtilmesi gereken önemli bir husus da, psikiyatride artık hastalık kavramının olmadığıdır. Çünkü hastalık diye tıpta ancak belirli bir nedenden olan, belirli bir tablo kastedilir. Oysa psikiyatrik bozukluklar çeşitli nedenlerden, birden fazla nedenin bir arada etkilemesinden ve diğer bozukluklarla birlikte olabildikleri gibi, aynı nedenler bir başkasını hiç de hasta etmeyebilir. Bunun için hastalık ya da sendrom sözcüğü yerine “bozukluk = disorder” sözcüğü yeğlenmektedir. Denildiği gibi pek çok durum gündelik işlevlerde ya da kişinin yetilerinde ve kişilerarası ilişkilerinde bir bozulmaya neden olmaktadır. Ve ancak bu bozulmanın olması halinde bozukluk olarak nitelendirilebilir. Yoksa pek çok kimse aynı bozukluğa sahip olmalarına, aynı bozukluğu göstermelerine karşın, kendi yaşamlarını çok rahat olarak sürdürebilmekte ve işlevleri de bundan etkilenmemektedir. O halde akılda tutmamız gereken ölçüt, kişinin bundan kendisinin şikayetçi