TÜRK ĐNANIŞ VE DÜŞÜNÜŞ SĐSTEMLERĐNDE MEYVE Mehmet AÇA* ÖZET Türk inanış ve düşünüş sisteminde meyve ele alınırken meyvelere dair efsaneler, inanışlarda meyvenin yeri, doğumla ilgili gelenekler, halk hekimliği, nazar, büyü, uğur - uğursuzluk ve kötü ruhlarla ilgili inanış ve uygulamalarda ayrıca rüya yorumlarında meyve değerlendirilmiştir. Ayrıca yaratılış mitleri, destan, halk hikâyesi, masal ve efsanelerdeki yeri de belirtilmiştir. Meyve ağaçları ve meyveler insan hayatının hemen her aşamasında önemli bir yere sahip olmuştur. Doğurganlığın simgesi elma ve incir, şifa kaynağı olan armut, ağacın meyve vermesini sağlayan ve kısırlığa çare olan, erkek çocuk sahibi olmayı sağlayan inanışlar ve diğerleri çalışmada ele alınmıştır. Anahtar Kelimeler: Meyve, yaratılış miti, efsane, halk hekimliği, halk inanışı, rüya tabiri. FRUIT IN SYSTEM OF TURK’S BELIEF AND THINKING ABSTRACT This is a study of fruit as it features in passage rites, folk medicine, spell, charm, evil eye, good and bad luck, dream interpretation and beliefs relating to evil spirits. Also it’s place in creation myths, epics and folktales was given. Fruit trees and fruits are important for all period’s of human life. In addition apple and fig as a symbol of fertility, curative pear and also the beliefs that provide to have male child, providing fruit for tree and cure for infertility were mentioned. Key words: Fruit, legend, creation myth, folk medicine, folk belief, dream interpretation. * Doç. Dr. Mehmet Aça, Balıkesir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi, Balıkesir. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008 Türk Đnanış ve Düşünüş Sistemlerinde Meyve 240 Yaratılış konulu mitlerle kutsal kitapların aktardığı bilgilerden de anlaşılacağı üzere, meyve, yaratılışın gerçekleştiği andan itibaren insan hayatında önemli ve belirleyici bir yere sahip olmuştur. Đlk insanların cennetten çıkarılıp dünya üzerine indirilmesine ve dişiye çocuk doğurma vasfının verilmesine neden olan “yasak meyve” (Elma, incir, vs.) olgusu, dünya üzerinde yine benzer bir görevle çocuksuzluk ya da kısırlığın ortadan kaldırılabilmesinde, yani, soyun devamlılığında, önemli bir araç olarak nitelendirilmiştir. Yenilen elma ile altında yuvarlanılan elma ağacı, Türk mitolojisindeki Eje’ye doğurma özelliğinin verilmesine ve kişi oğlunun Tanrı katından yeryüzüne inmesine neden olan elmayı ve onun temel fonksiyonunu akla getirmektedir. Yaratılış mitleri, destan, halk hikâyesi, masal ve efsanelerde meyve (Doğurganlığın simgesi: elma, incir) W. Radloff’un Altay Türkleri arasından derlediği yaratılış mitinde, Tanrı katında, yani, cennette yaratılan insanların dokuz dallı bir ağacın meyvesinden beslendikleri ifade edilmektedir. Radloff’un derleyip yayımladığı mite göre Tanrı, dalsız budaksız ağacı beğenmez. Dokuz dalının bitmesini, dokuz dalın kökünde de dokuz kişinin türemesini, bu dokuz kişiden de dokuz boyun oluşmasını ister. Burada bulunan insanlar, bu dokuz dallı ağacın meyveleriyle beslenirler. Tanrı, yarattığı insanlara sadece ağacın bir tarafında bulunan beş dalın meyvelerini yemelerine izin verir. Diğer taraftaki dört dala dokunmamalarını söyler. Tanrı ile rekabet içinde olan Erlik, insanlara dört daldan meyve yememelerinin sebebini sorar. Onlar da bunun Tanrı buyruğu olduğunu, yılan ile köpeğin de Tanrı tarafından yasak dalların altında nöbet tutmakla görevlendirildiğini söylerler. Erlik, bunları duyduktan sonra Törüngey denilen kişiyi bulur. Ona “Tanrı size yalan söylemiş. Siz bu dört dalın meyvesini de yiyiniz.” der. Erlik, uyumakta olan bekçi yılanın ağzına girer ve “Bu ağaca çık.” der. Yılan ağaca çıkarak yasak meyveden yer. Oradan geçmekte olan Törüngey ve karısı Eje’ye yasak meyveden Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008 241 Mehmet AÇA yemeleri için tekrar ısrar eder. Törüngey istemez; fakat, karısı Eje’ye yasak meyveler çok tatlı gelir, kocasının da tatması için ağzına sürer. O anda ikisinin de tüyleri dökülür, utanırlar. Ağaçların altına saklanırlar. Tanrı, geldiğinde Törüngey ve Eje’ye seslenir. Fakat onlar utandıkları için gelemeyeceklerini söylerler. Yılan, köpek, Törüngey, Eje kabahati hep birbirlerine atarlar. Tanrı yılana “Şimdi sen Körmös (şeytan) oldun. Kişiler sana düşman olsun, vursun öldürsün.”; Eje’ye “Yasak meyveyi yedin. Körmös’ün sözüne uydun. Bundan böyle sen gebe olacaksın, çocuk doğuracaksın, doğum sancıları çekeceksin, sonra öleceksin.” der (Đnan 1986, 15-16). Yaratılış mitinden de anlaşılacağı üzere, Tanrı tarafından yaratılan ilk insanlar, meyveli bir ağaç vasıtasıyla beslenmektedirler. Fakat, kendilerine yasaklanan dallardaki meyveleri yiyince Tanrı katından yeryüzüne indirilirler. Ölümsüz iken ölümlü ve hastalıklı birer varlık hâline dönüşürler. Eje’ye doğurganlık vasfının yasak meyvenin yenilmesinden sonra verilmesi de dikkat çekicidir. Eje, yasağın ihlâli nedeniyle doğum yapacak, doğum sancıları çekecektir. Altay Türkleri arasından derlenen yaratılış mitinin benzerleri, Kur’an, Tevrat ve Đncil gibi kutsal kitaplarda da yer almaktadır. Zikredilen kitaplardaki yaratılışla ilgili bölümler, meyvelerinin yenilmesi yasaklanan ağaca (bilgi ağacı) da yer vermektedirler. Kur’an’da hurma, zeytin, incir, nar gibi ağaçlardan özellikle söz edilmekle birlikte, yasaklanan meyve ağacının meyvesinin ne olduğu hakkında bilgi verilmemektedir. Kur’an’daki yasak ağaca “şecere-i memnua” ve “şecere-i huld” isimleri verilmiştir. Araf suresinde Tanrı, Âdem ile Havva’dan cennette bulunan yiyeceklerden diledikleri gibi yemelerini; fakat, bir ağaca yaklaşmamalarını tembihler. Bu ağaç, “şecere-i memnua”dır: (Allah buyurdu ki): “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz. Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedi kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008 Türk Đnanış ve Düşünüş Sistemlerinde Meyve 242 kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti.” (Araf suresi 21, 22. ayetler). Bunun üzerine Tanrı, onları cennetten kovar, bir müddet yaşayıp ölecekleri ve sonra tekrar dirilecekleri yeryüzüne indirir (Araf suresi 23-25. ayetler). Cennetteki yasak ağaçtan Taha suresinde de bahsedilir. Yasak ağaç, bu sefer “şecere-i huld” diye adlandırılır. “Ebedi hayat”, “çürümez saltanat hayatı” anlamlarına gelen ağaç, Âdem ile Havva’ya yasak edilen ağaçtır. Şeytan, onları kandırır, yasak ağacın meyvesini yerler: “Derken şeytan onun aklını karıştırıp “Ey Âdem! dedi, sana ebedilik ağacını ve sonu gelmez saltanatı göstereyim mi?” Nihayet ondan yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini cennet yapraklarıyla örtmeye çalıştılar. Bu suretle Adem Rabbine âsi olup yolunu şaşırdı.” (Taha suresi 120-121. ayetler) Yahudi ve Hristiyan geleneğinde de kötülük ruhunu, şeytanı temsil eden yılan, Havva vasıtasıyla Âdem’i bilgi ağacının meyvesini yemeğe ikna eder. Mişna (Sanhedrin, 70), iyiyi ve kötüyü bilme ağacının üzüm asması olduğunu söyler. Henok (Enoch) Kitabı (24/2), onu, yedi dağın arasına yerleştirir. Yahudi geleneğinde, yasak meyvenin incir veya buğday olduğuna inanılır (Ergun 2002, 82). Kimi araştırıcılar, Đncil ve Tevrat’ta yer alan ağacın gerçek bir ağaç olmadığını, bir sembol olduğunu ifade etmişlerdir.1 Đskenderiye Yahudiliği ve Philon, yasak 1 Nitekim, Türk yaratılış mitlerini ele alan Bahaeddin Ögel de yaratılış efsanesindeki yasak meyvenin bir sembol olduğu kanaatindedir: “Yasak olan veya olmayan meyvalar, tamamı ile sembolik idi. Bunlar daha ziyade, iyi ile kötü hareketi birbirinden ayırd edip, iradesini kullanarak kötü şeyleri yapmaması için verilen bir tenbihten başka bir şey değillerdir. Ölümsüz olarak Cennette yaşayan Đnsanlık, yere inince ölümlü bir varlık olmuştur. Yine bazı Altay ve yakut Türklerine ait yaratılış destanlarında Tanrı, ilk insanın çamurdan şeklini yapmış ve ona ölümsüz bir ruh aramağa gitmişti. Fakat Şeytan’ın gelip de, bu şekilleri muhafazaya memur edilen köpeği kandırarak bunları kirletmesi üzerine Tanrı çok kızmıştı. Tanrı yarattığı bu ilk insanlara birer ruh vermişti ama; ne işleri varsa görsünler diye de onları Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008 243 Mehmet AÇA ağacın cinsel ilişkiyi ifade ettiği düşüncesindedirler. Bazı kilise çevreleri de bu düşüncede olmakla birlikte, bu görüş çok fazla benimsenmemiştir (Ergun 2002, 82). Yaratılış mitleriyle kutsal kitaplarda ifadesini bulan ve cennetten çıkarılmaya neden olarak gösterilen yasak ağaçla meyvesinin cinsi gerçekte ne olursa olsun, Türkler arasından derlenen sözlü edebiyat metinlerinde, doğurganlık vasfının kazanılmasına neden olan meyvenin elma olduğuna inanılmıştır. Nitekim, aşkın ve üremenin sembolü olan elmanın Türkiye’de ölümün, özellikle de küçük çocukların ölümünün görünür nedeni olarak nitelendirilmesi, başlangıçtaki dünyaya inişin ve doğurganlığın nedeni olan yasak meyve olgusunun tersine bir süreci başlatması olarak da nitelendirilebilir. Türkler arasındaki elmanın Azrail tarafından özellikle de küçük çocuklara sunulmakta olduğuna dair inanç, çocukla doğum arasındaki bağlantıya farklı bir görevle dikkat çekmesi bakımından ilginçtir: “Aşk habercisi ve üretken güç olan elma, çoğu kez ölümün görünür nedenidir. Türkiye’de ufak çocuklara Azrail tarafından sunulmakta, ayrıca çoğu zaman özverinin de simgesi olmaktadır. Abu Muslim’in bir öyküsü bu konuda çok açık ifadeler kullanmaktadır. Birisi bir elmayı zehirli bir bıçakla kesmekte ve onu kahramana vermektedir. Fakat kahraman önceden rüyasında uyarıldığından, elmayı veren adama der ki: “ilk önce sen ye” ve böylece katil kendi kazdığı kuyuya düşerek ölür.” (Roux 1994: 211- 212) Elma, halk inanışlarında zürriyetin sembolü olarak kabul edilmiştir. Doğuramayan kadınlara, tıpkı Eje’nin yasak meyveyi yedikten sonra doğurma vasfını kazanması gibi, kutsal kişilerce verilen elma sayesinde doğurganlık vasfı bahşedilmektedir. Yenilen yasak meyve nedeniyle dişiye doğurganlık vasfının verilmiş olması inanışı, destan, halk hikâyesi ve masallarda yaygın bir motif hâlinde varlığını sürdürmüştür. Çocuksuzluğun ortadan kaldırılmasında devreye giren meyve (elma) motifi, mitolojik düşünceyle halk inanışlarının sözlü edebiyattaki yansımasına önemli bir örnektir. yeryüzüne salmıştı. Bu yüzden de Đnsanlık, hastalık ve ölümden kurtulamamıştı.” (Ögel 1989: 475) Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008 Türk Đnanış ve Düşünüş Sistemlerinde Meyve 244 Destan, halk hikâyesi ve masallarda kahramanlar, genellikle ana ve babalarının ihtiyarlık çağlarında kutlu bir kişi tarafından (Ak sakallı pir, eren, dede, Hızır) verilen elmayı yemelerinden sonra dünyaya gelirler. Kutlu olduğuna inanılan bahadırın adını, yine Tanrı tarafından gönderilen kutsal kişi koyar. Kahramanların bineceği atlar da, kutlu kişinin verdiği elmanın kabuklarını yiyen attan, kahramanla aynı günde doğarlar. Türk destanlarından Manas’ta kısırlık ile elma arasındaki ilişkiye dikkat çekilmektedir. Bu ilişki, Manas’ın doğumunda ortaya çıkmaktadır. Manas doğmadan önce Cakıp Han, çocuğu olmayan karısından yakınırken Çıyırdı’nın elmalı, kutlu yerlerde yuvarlanmadığından söz etmektedir (Đnan 1992, 6). Halk hikâyelerinden Tahir ile Zühre’de padişahın, yolda rastladığı dervişin verdiği elma sayesinde bir oğlu dünyaya gelir (Türkmen 1983, 179). Derviş, pir ya da ihtiyarın verdiği elma vasıtasıyla gebe kalma motifi, Kirmanşah, Latif Şah, Adil Şah, Melik Şah ile Güllü Han, Şah Đsmail, Elif ile Mahmut, Arzu ile Kamber, Asuman ile Zeycan, Kerem ile Aslı, Varaka ile Gülşah, Âşık Garip gibi hikâyelerde de görülebilmektedir (Alptekin 1997, 382). Umay Günay tarafından Elazığ bölgesinden derlenen Şah Đsmail masalında çocuğu olmayan padişaha derviş, iki elma verir. Birini hanımıyla kendisinin, diğerini de atının yemesini söyler. Bu işlem yerine getirildikten sonra çocuk doğar, at yavrular (Günay 1975, 341). Saim Sakaoğlu tarafından Gümüşhane ve Bayburt bölgelerinden derlenen Melikşah masalında, çocuksuz padişahın Hızır’ın verdiği elma sayesinde bir oğlu dünyaya gelir (Sakaoğlu 2002, 397). Bilge Seyidoğlu’nun Erzurum bölgesinden derlediği Topal Leylek masalında, dervişin verdiği elma ile padişahın kızı olur (Seyidoğlu 1975, 169). Türkiye Türkleri arasında geçmişte çocuğu olmayan kadına, hocaya yazdırıldıktan sonra yarısını kocasının yediği meyvenin diğer yarısı yedirilmiştir. Ayrıca, doğum ağrısı çeken kadına ısırtılan elmanın geri Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008 245 Mehmet AÇA kalanının yenilmesinin de kısırlığa iyi geleceğine inanılmıştır (Acıpayamlı 1974, 15). Elma, erkek çocuk sembolüdür, murattır. O yüzden düğünlerde, göğe ulaşan düğün bayrağının tepesine elma takılır. Elma, soyun devamı dileğinin Tanrı’ya iletilmesidir. Güveyin eve yeni gelen gelinin önüne elma atması, sevgiliye hediye olarak elma gönderilmesi, hep aynı sembolü ifade eder (Ergun 2002, 211). Türk inanç ve düşünce dünyasının öğrenilmesinde önemli bir yere sahip olan efsanelerin Türklerin çeşitli meyve ağaçlarıyla meyveler hakkındaki düşünce, yorum ve değerlendirmelerini de yansıttığı halk edebiyatı araştırıcılarının bilgisi dâhilindedir. Meyvelere dair efsaneler Kızılcık ve böğürtlenle ilgili metinlerde bu meyvelerin temel bazı özelliklerinin kökeni hakkında bilgi verilirken, diğerlerinde, bir yatır başında bulunan bir armut ağacının meyvelerinin şifa verici özelliği ile zeytin ağacının Tanrı’ya olan inancından söz edilmektedir. Kızılcık (Çanakkale) “Đlk çiçek açan bitki kızılcık olarak bilinir. Şeytan bunu görünce hemen kızılcığın başına gelmiş “Bu benim ağacım, bunun meyvesi benim olacaktır.” demiş. Bunun üzerine Allah tarafından meyvesini en geç veren meyvelerden kılınmış. Şeytanın bütün heva ve hevesi boşuna gitmiştir.” (Ergun 2002, 762) Böğürtlen (Osmaniye) “Hz. Ali yolculuğun birinde çok acıkır. Nihayet bir su kenarına gelince burada bulduğu böğürtlen dikeninin meyvesinden karnını doyurur. Atı da oradaki çayırlara yayılır. Bunun üzerine Allah telmiğinizin yere değdiği yerde kök versin diye dua eder.” (Ergun 2002, 770) Taşkın Dede / şifalı armut “Denizli ili, Acıpayam ilçesi Alaaddin Kasabasındadır. Kasabanın 2,5 km. batısında Taşkın Dede tepesinde, mekanında yatmaktadır. Mezarın yanında bulunan armut ağacının meyveleri şifa niyetiyle yenir. Her tür dilek için gidilir, dua edildikten sonra çaput bağlanır.” (Ergun 2002, 754) Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008 Türk Đnanış ve Düşünüş Sistemlerinde Meyve 246 Secde eden zeytin ağacı (Turgutlu-Alatıdır Köyü) “Köyün 2 km. doğusunda Zeytindere diye bir mevkii vardır. Efsaneye göre çok eskiden Zeytindere denilen bu yerde Zeytincik vilayeti varmış. Adından da anlaşılacağı gibi bugün nasılsa o gün de burada zeytin ağaçları bol olarak bulunmaktaymış. Đşte bu vilayette bir günün sabahında kocakarının birisi fecir vakti kalkmış ve avluya çıkmış. Bakmış ki avludaki kocaman zeytin ağacı yere serilmiş yatıyor. Kadın “Allah Allah” demiş. “Her halde gece esen rüzgar ağacı devirdi. Bari buzağıyı ağaca bağlıyayım da dallarından yesin” diyerek gidip buzağıyı getirerek ağacın dallarına bağlamış ve içeriye girmiş. Kuşluk vakti yeniden avluya çıkıp baktığında ne görsün! Yıkıldı zannedip buzağıyı bağladığı ağaç ayağa dikilmiş ve kendisiyle birlikte zavallı buzağıyı da havaya kaldırmamış mı? Önce bu olaya pek mânâ verememiş, sonradan anlamış. Ağaç sabah vakti kadın kalktığı sırada Yaradana secdeye gitmiş; onun için kadın ağacı yıkıldı zannetmiş.” (Ergun 2002, 451) B. Meyve ağaçları ve meyveler etrafında oluşturulan çeşitli inanmalar ve uygulamalar Eski Türk inanç sisteminde, kutlu ağaçların çoklukla meyvesiz ağaçlar olduğuna inanılmakla birlikte (Ergun 2000, 23-24) meyveli ağaçlara da özel bir önem verildiği ve onlar etrafında çeşitli inanma ve pratiklerin meydana getirildiği görülmektedir. Nitekim, Đslâm muhitinde Turfan’da yazılmış bir cönkte bulunan ve Reşid Rahmeti Arat tarafından aktarılan bir şiirde, tepesinde meyve olduğu için eğri olan dal makbul sayılmış ve kesilmemesi istenmiştir. Đnsana doğru yolu gösteren iyi arkadaş da meyveli dala benzetilmiştir (Arat 1991, 262-263). Meyve ağaçlarıyla onların meyvelerini, bireyin ve toplumun hayatında olumlu ve olumsuz yönleriyle sıklıkla görmek mümkündür. Tanrı kutunun ve dolayısıyla bereketin daimî kılınması, hastalıkların sağaltılması, nazardan korunma, büyü bozma işlemlerinde, hayatın geçiş dönemlerinde (doğum, evlilik, ölüm), birey ve toplumun belâ ve tehlikelerden uzak kalabilmek adına sürdürdüğü yasaklarla kaçınmalarda meyve ağaçlarıyla meyvelerin önemli bir yeri olagelmiştir. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008 247 Mehmet AÇA Meyve ağaçları ve meyveler etrafından oluşturulan inanma ve pratiklerin bir kısmı, günümüzde de sürdürülmektedir. Đnsanoğlunun hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan meyve ağaçlarının bol meyve vermesine yönelik bazı uygulamalar vardır. Bu uygulamalar, bereketi arttırmaya yönelik uygulamalardır ve insanoğlunun etrafındaki diğer canlı varlıklara karşı sergilediği yaklaşımı ortaya koyması bakımından da önem arz etmektedir. 1. Ağacın meyve vermesini (doğurganlığını) etkileyen inanma ve pratikler (ağaç korkutma, ağaç kucaklama): Muhtemelen, ağacın bir insan gibi duygularının olduğuna ve çiçeklenip meyve vermesini engelleyen kötü güçlerin gövdesine yerleştiğine inanmaktan kaynaklanan ilginç bir uygulama, birkaç yıl üst üste meyve vermeyen ya da çiçeğini döken ağacın kesilmekle tehdit edilerek korkutulmasıdır. Ünal Şöhret Dirlik tarafından aktarılan bilgilere göre, Fethiye’de birkaç yıl üst üste meyve vermeyen ağaçlar, sahipleri tarafından kesilme tehdidiyle korkutulmaktadır: “Ben bu ağacı keseceğim, iki yıldan beri meyve vermiyor.” diyen ağacın sahibi, eline nacağı ve tahrayı aldığı gibi “Keseceğim.” diyerek ağacın dibine varır. Orada bulunan bir komşusu veya oğlu “Aman kesme, önümüzdeki yıl iyi meyve verir, vermezse kesersin.” der ve keseceği aleti elinden almak ister. Baba “Keseceğim.” der ve az kalınca bir dalı keser ya da gövdeye bir iki darbe vurur. Bu darbe gövdeyi az buçuk yaralayacak kadar olur. “Hadi öfkeni aldın, bu yıl vermezse kesersin.” diyerek aleti elinden alırlar. Ağaç bir dalından veya gövdesinden yara alır o kadar. O yıl yaralanan ağaçta meyve çok olur, bu işe ağacı korkutmak denir.” (Ergun 2002, 435) Meyve vermeyen ağacın korkutulmasına ait bir başka örneği Karabük’e bağlı Bulak köyünden vermek mümkündür. Zikredilen bölgedeki uygulama, Uğurol Barlas tarafından şu şekilde aktarılmıştır: “Meyve vermeyen ağacın meyve vermesi için keskin balta ile ağacın iki kenarına çizik çizilir. Bu sırada tesadüfen Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008 Türk Đnanış ve Düşünüş Sistemlerinde Meyve 248 oradan geçiyormuş gibi yapan bir yaşlı adama “Bu ağaç meyve vermiyor keselim mi?” diye sorarlar, adam “Bırak kesme bu yıl da meyve vermezse kesersin.” diye cevap verir.” (Barlas 1986, 29). Barlas’ın bahsettiği ağacın meyve vermesine yönelik uygulamalardan birisi de meyve vermeyen ağaca yeni nişanlı bir kızın aşkla sarılmasıdır. Böyle yapıldığı takdirde, meyve vermeyen ağacın meyve vereceğine inanılmıştır (Barlas 1986, 29). Korkutma ve genç kıza kucaklatma yöntemiyle ağacın meyvesini bollaştırma pratiğine Ahıska Türkleri arasında da rastlanmıştır (Abbasoğlu 1991, 10). Meyve vermeyen ağaca yönelik bir başka uygulama da hamile bir kadının meyve vermeyen bir ağaca taş bağlamasıdır (Gelmez 1986, 37’den Ergun 2002, 442). Bu işlem gerçekleştirildiğinde ağacın meyve vermeye başlayacağına inanılmıştır. Bu uygulamayla meyve vermek üzere olan bir hamile kadının öykünülen özelliğinin ağaca geçirilmesi amaçlanmıştır. Bu uygulama, kısır kadınlara, daha önce hiç çocuğu ölmemiş ve yeni doğum yapmış bir kadının avucundan su içirilmesi biçimindeki uygulamadan farksızdır. Her ikisinde de kısırlık ya da tutukluk ortadan kaldırılmaya, doğum gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Meyve ağaçlarının verimli olması için başvurulan uygulamalardan birisi de ağacın dibine köpek ölüsünün gömülmesidir. Uygulamayı gerçekleştirenler, böyle yapıldığı takdirde, ağaçların daha çok meyve vereceğine inanmışlardır (Atılgan 1981, 10’dan Ergun 2002, 760). Ağacın bol meyveli olup olmamasıyla ilgili inançlar arasında çeşitli kaçınmalar da söz konusudur. Yapılmaması gereken davranışların yapılması ya da yapılmadan önce çeşitli önlemler alınmaması hâlinde, meyve veren ağacın artık meyve vermeyeceğine, kuruyacağına inanılmıştır. Kastamonu ve çevresinden derlenen bir inanca göre, âdet gören bir kadın bir meyve ağacına çıkacak olursa, kadının sırtına üç ihlâs okunmuş taş konulur (Ergun 2002, 774). Bu işlemin yapılmasının nedeni de meyve ağacının kurumasını engellemeye çalışmaktır. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 3/5 Fall 2008
Description: