162 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII Keywords: Sezai Karakoc, Necip Fazil Kisakurek, “Hatıralar”, Dirilis literary SEZAİ KARAKOÇ’UN HÂTIRALAR’I IŞIĞINDA magazine NECİP FAZIL KISAKÜREK PORTRESİNE ÇERÇEVE ARAYIŞI SEARCH FOR FRAMEWORK FOR THE PROFILE OF NECIP FAZIL KISAKUREK IN THE LIGHT OF THE “MEMORIES” OF SEZAİ KARAKOC GİRİŞ: SEZAİ KARAKOÇ ve “HÂTIRALAR”I “Hâtıra”, yaşanılmış olayların anlatıldığı otobiyografik eserlerin ortak adı olarak tanımlanır.1 Hâtıra yazma düşüncesi, insanın birikimlerini başkalarıyla paylaşma ihtiyacından doğmuştur. Geçmişi olumlu ve olumsuz taraflarıyla Büşra SÜRGİT yeniden yaşama, güncele ve geleceğe taşıma düşüncesi, insanları hatıra yazmaya yönlendirmiştir. Hâtıra yazılarında yazar, kendi iç dünyasına yönelir, fakat bu yönelme dış dünyadan kopuk bir olgu değildir. Hâtıra yazarının birinci endişesi kendisini değil, yaşadıklarını anlatmaktır.2 Bu nedenledir ki toplumsal ÖZET olaylar ve şahıslar hatıralarda geniş yer bulur. Bu türün gelişimi ve tarihçesi incelendiğinde, Türk edebiyatının önde gelen birçok şair ve yazarının hatıra kaleme aldığı görülür. Diğer edebi eserlerde kendisini metnin arkasına gizleyen Hâtıralar, şairlerin ve yazarların ruh ve fikir dünyasını anlamada başvurulan en yazarın/şairin bu türde kendisi merkez konumdadır. Sanatçı yaşadıklarını kâğıda önemli kaynaklardan biridir. Modern Türk şiirinin köşe taşlarından biri olan Sezai aktarırken ister istemez çevresindeki insanları da anlatır. Bunlar sayesinde Karakoç’un Diriliş dergisinde yayımladığı “Hâtıralar” bu bağlamda önemli metinlerdir. edebiyat tarihlerinde yer almayan kişisel ayrıntıları öğrenmek mümkün olur. Bu Karakoç burada yalnızca kendi hayatını anlatmakla yetinmez, aynı zamanda üstadı olan bağlamda edebi şahsiyetlerin başka edebi şahsiyetler hakkında kaleme aldığı Necip Fazıl Kısakürek’e geniş ölçüde yer verir. “Üstadım” diye andığı şairin verdiği hâtıraların önemi bir kat daha fazladır. toplumsal mücadele, hapishane yılları, maddi sıkıntılar ve kişisel zaafları birçok hatırada Modern Türk edebiyatının öncü şairlerinden biri olan Sezai Karakoç’un söz konusu edilir. (d.1933) “Hâtıralar”ı üzerinde dikkatle durulması gereken önemli yazılardır. Henüz kitaplaşmamış olan bu hâtıralar, Diriliş dergisinin yedinci ve son Anahtar Kelimeler: Sezai Karakoç, Necip Fazıl Kısakürek, “Hatıralar”, Diriliş döneminde neşredilmiştir. “Hâtıralar” başlığını taşıyan köşe, 25 Temmuz 1988 dergisi tarihinden itibaren haftalık olarak çıkan derginin her sayısında düzenli olarak okurla buluşmuştur. Son hâtıra, 5 Şubat 1992 tarihli derginin 131-132-133. sayısına aittir. ABSTRACT Sezai Karakoç bu metinlerin farklı yerlerinde hâtıra türüne hangi perspektiften baktığını ve hâtıralarını hangi amaçla ölümsüzleştirmeyi Memories are one of the most important sources to understand the ideology of arzuladığını açıklar. Karakoç, “tarihin atomları” diye nitelediği biyografilerin poets and writers. In this sense, “Hatıralar” are important texts, which are written by bir ihtiyaçtan doğduğunu, realiteyi aydınlattığını, bu yüzden bunların “her vakit Sezai Karakoc, one of the cornerstones of modern Turkish poetry and were published in değer kazanabilecek belgeler” olduğunu vurgular. Buna rağmen biyografi Dirilis literary magazine. In his writings, Karakoc not only mentions about his own life, yazımı sırasında kendisini bekleyen iki çetrefilli sorunun varlığından yakınır. he also tells a good amount about his master Necip Fazil Kisakurek. The social Bunlardan birincisi anıları ayıklama zorunluluğudur. Zira “her hayat, struggles, years spent in jail, monetary and personal problems of this poet, whom he mentions as “My master” are mentioned in many of these memories. 1 Orhan Okay, “Hâtırat”, DİA, C.16, T.D.V. Yayınları, İstanbul 1996, s.445. 2 Muzaffer Çandır, “Türk Edebiyatında Hâtıra Türü ve Samet Ağaoğlu’nun Hâtıra Kitapları”, Türk Dili Arş. Gör., Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Dergisi Anı Özel Sayısı, S.246, T.D.K. Yayınları, Ankara 1972, s.53-54. Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı Işığında Necip Fazıl Kısakürek ... 163 164 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII sonsuzcasına zengindir.” Sayısız anı parçacığını barındıran hayatı bütünüyle Bunda hâlâ bir tereddüdüm var. Ama madem ki yazmaya başladım, hakikatleri vermek mümkün değildir. Bu durum yazarı ister istemez anılar arasında bir yazmalıyım. Bunları gizlersem okura ve camiaya, gençlere karşı görevimi yapmamış seçim yapmaya itecektir. olurum…”5 Hâtıraları kaleme alırken Karakoç’u üzen, endişelendiren, hatta önemli Sezai Karakoç’u anılarını kaleme almaya sevk eden esas âmil, kendi ölçüde yıpratan ikinci sorun, söz konusu yazıların otobiyografi türüyle iç içe hayat hikâyesi etrafında ortaya atılan iddialara cevap verme arzusudur. Yazar, geçmiş olmasından kaynaklanır. Otobiyografi yazmak, biyografi yazmaktan çok 1960’lı yıllardan beri kendisini hedef alan ve epeyce bir yekûn tutan suçlayıcı daha ağır bir yük yükler sanatçıya. Bu durumda o, “çok aziz” gördüğü ve aldatıcı yazılar yazılmasından şikâyetçidir. Yanlışlıklar Komedyası’nı geçmişine, kendi benliğine, ruhuna ve kalbine dönmek, yaşadığı acıları ve hatırlatan iddialar arasında yazarın Nuruosmaniye Camii’nde cemaate namaz sevinçleri tekrar yaşamak mecburiyetindedir. Pişmanlıklarını, utançlarını, kıldırdığı, “Monna Rosa” şiirini âşık olduğu bir kız için yazdığı, Maliye şaşkınlıklarını, kızgınlıklarını, özlemlerini ister istemez bu hâtıralara Bakanlığı’ndaki görevinden istifa ettikten sonra serbest mali müşavirlik yaparak yansıtacaktır. Karakoç bu deneyimi “ateşten bir azab” olarak değerlendirir: geçimini sağladığı, liseyi bitirdikten sonra İstanbul’a yerleşip on üç yıl boyunca Büyük Doğu dergisinde maaş karşılığı çalıştığı gibi “yanlışlıklar, kasıtlı kasıtsız “Geriye dönmek belki kimileri için çok zevkli bir uğraştır. Ama benim için hiç de öyle değil. Baştan beri bir daha yaşamak demek olan hâtıraları gözden geçirmek, saptırmalar” mevcuttur. Karakoç’a göre sansasyon yaratmayı hedefleyen bu ateşten bir azab demek benim için. Ama öyle de olsa tecrübelerimizden yararlanacak argümanlar bir süre sonra önemini yitirmeye mahkûmdur. Çünkü “milletin birkaç kişi çıkacaksa, bu azaba katlanmaya değer…”3 sevgisi ve değerlendirmesiyle çizilen portre” bunları silecek, değiştirecek ya da Yazar aslında mizacına paralel olarak kişisel konularda susmak hoşgörü örtüsüyle kaplayacaktır. Büyük şair yine de okurların zihninde yanlış istemektedir. Öte yandan geçmişi anlatmak, hatası ve sevabıyla bugüne taşımak, kanaatler uyanmasını önlemek ister. Karakoç, söz konusu iddiaların hepsine tek bir şekilde hayatında rol oynamış kişileri anlatmak manasına gelmektedir. tek cevap vermenin imkânsız olduğuna işaret ederek hayat hikâyesini ana Bundan dolayı yazar zaman zaman uyandırılmaması gereken mahremiyetleri çizgileriyle anlatmaya karar verdiğini belirtir.6 O, anılarını yazıya döktüğü ihlal ettiği duygusuna kapılır. Hatta İslam mutasavvıfı İbni Arabî’nin bir zaman bir anlamda “İşte benim yaşadığım hayat bu” demektedir. Böylece söz sözünden yola çıkarak hâtıralarına dâhil ettiği kişilerin öte dünyada kendisinden konusu iddialar ve iftiralar dolaylı biçimde yalanlanmış olacaktır. davacı olacaklarını düşünür ve tedirgin olur: Sezai Karakoç, doğum yeri olan Diyarbakır-Ergani’nin tarihçesinden “Muhyiddin-i Arabî Hazretleri, tasvir edilen kişilerin ahirette canlanarak başlayarak anılarını anlatmaya koyulur. Ailesini oluşturan bireylerin portrelerini ressamlarından davacı olacaklarını söyler. Hâtıralarını yazanlardan ise, kendisinden çizdikten sonra kendi hayatını kronolojik sırayı takip etmek suretiyle nakleder. bahsedilenler mi yoksa bahsedilmeyenler mi ötede davacı olur diye düşünmekten Sanatçı, taşrada geçen çocukluk ve ergenlik yıllarını, Mülkiye’de okurken kendimi alamıyorum.”4 kurduğu dostlukları, edebiyat dünyasına adım atışını, Diriliş düşüncesinin Sezai Karakoç, 3 Ağustos 1990 tarihli köşesinde, hâtıralarını yazmış kalbinde ve ruhunda filizleniş sürecini oldukça detaylı bir şekilde okuyucuyla olmaktan pişmanlık duyduğunu açık bir şekilde dile getirir. Çünkü özellikle paylaşır. Bu arada Cemal Süreya, Mehmet Şevket Eygi, Fethi Gemuhluoğlu, tatsız olayları betimlerken tarifsiz bir keder yaşamaktadır. Yazar yine de anıları Muzaffer Erdost, Ahmet Oktay gibi şair, yazar ve düşünürlerle olan şahsi vasıtasıyla geçmişin iç yüzünü naklederken genç nesilde taze bir bilinç yakınlıklarını da gündeme getirir. yaratmanın mümkün olduğunu hatırlayarak teselli olur. Zaten hâtıraları Bu metinlerin tamamı okunduğunda şairliği ve fikir adamlığıyla modern yazmanın amacı geçmişin tecrübelerinden yararlanmak, acılarından ibret almak Türk şiirine damgasını vurmuş bir şahsiyet olan Necip Fazıl Kısakürek (1904- değil midir? Karakoç yine de tereddüt içindedir. Aşağıda alıntılanan pasaj 1983)’in çok sık anıldığı fark edilir. Bilindiği gibi Kısakürek, şiiri ve sanatından yazarın çelişkili ruh dünyasını ortaya koyması bakımından dikkate şayandır: ziyade fikirleriyle, “Büyük Doğu” düşüncesiyle, dahası “idealist” karakteriyle “Bütün bunları yazmaktan bir zevk duyduğumu sanmayınız. Aksine, çok büyük Sezai Karakoç üzerinde büyük bir tesir bırakmıştır. Karakoç, sayısız güçlükle ıstırap duyuyorum. Hatta kimi zaman üzülüyor, “nerden başladım bu Hâtıralar’a?” karşılaşmasına rağmen inandığı davadan ömrü boyunca vazgeçmeyen bu şairi diyorum kendi kendime. Ama bir kere başladık. Kader başlattı. Her hafta dergi yakama ergenlik yıllarından itibaren kendisine rehber edinmiştir. Bundan dolayı uzun yapışıyor ve istesem de istemesem de “bir parça” hâtıra koparıyor. Haftalık gıdası gibi. müddet onun yanından ayrılmamış, zamanı ve gücü yettiğince Kısakürek’in Bunda hâlâ bir tereddüdüm var. Bu Hâtıralar’ı yazmalı mıydım, yazmamalı mıydım? davasını yürütmesine katkıda bulunmuştur. Onun Kısakürek’e olan bağlılığı, 3 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-I”, Diriliş, S.1, 25 Temmuz 1988, s.12. 5 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-CI”, Diriliş, S. 107-108, 3-10 Ağustos 1990, s.10. 4 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXXVII”, Diriliş, S.37, 3 Nisan 1989, s.9. 6 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-II”, Diriliş, S.2, 1 Ağustos 1988, s.13. Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı Işığında Necip Fazıl Kısakürek ... 165 166 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII Büyük Doğu düşüncesinden farklı bir yerde duran kendi “Diriliş” idealini “O güne kadar İslam, içimizde sakladığımız bir inanç idi. Kimselere pek oluşturduğunda bile zarar görmemiştir. açılamıyorduk. Yasak, mağdur ve mazlum bir düşünce gibiydi ruhumuzda. Ama işte “Hâtıralar” okuyucuya, Necip Fazıl’ı değişik yönleriyle müşahede etme görmüştük, İstanbul’da çıkan bir dergide onu çağdaş bir üslupla savunan bir kalem fırsatını verir. Şairin çektiği fikir çilesi, Büyük Doğu dergisini neşretme çabası, vardı. İslam’ın yükselen, yeni, canlı sesiydi bu. Bu, benim için büyük bir mutluluk vazgeçemediği alışkanlıkları, dönemin politikacılarıyla ilişkisi, dönemin olmuştu. Çünkü bir umut doğmuştu: Bütün sıkıntıları göğüsleyebilirdim.”8 Dergi birkaç sayı yayımlandıktan sonra Rıza Tevfik’in “Sultan edebiyat dünyasında algılanış biçimi Sezai Karakoç’un gözünden metinlere Abdülhamit’in Ruhundan İstimdâd” başlıklı şiirini neşrettiği gerekçesiyle yansıtılır. Biz bu makalede, hâtıralarda “Necip Fazıl Bey”, “Necip Fazıl kapatılır. Necip Fazıl “Türklüğe hakaret” suçlamasıyla yargılanır ve on beş ay Üstadımız” ve “Üstad” diye anılan Necip Fazıl’ı, Sezai Karakoç’un cephesinden hapiste yatar. ve perspektifinden incelemeye çalışacağız. Sezai Karakoç, Gaziantep Lisesi’nde öğrenim görürken Batı edebiyatına açılır. Shakespeare, Gide, Goethe ve Dostoyevski gibi kilit isimleri okuma 1. Büyük Doğu Dergisi İle Tanışma programına dâhil eder. Varlık, Ülkü, İnsan, Oluş, İstanbul gibi dergileri inceler. Sezai Karakoç, Ergani İlkokulu’nu bitirdikten sonra Maraş Ortaokulu’na Bu arada çıktığı sürece Büyük Doğu’yu izlemeyi ihmal etmez. Büyük Doğu, kaydolur. Şairin Büyük Doğu ile tanışması da bu yıllara rastlar. Başarısıyla göz yavaş yavaş Karakoç’un bakış açısını şekillendirmeye başlar. Karakoç zamanla dolduran ve okulunda parmakla gösterilen Karakoç, bir cumartesi günü kültür ve medeniyet meselelerine Kısakürek’in perspektifinden yaklaşır. Ünlü arkadaşlarıyla beraber vakit geçirmek isteğiyle çarşıya çıkar. Gezerken caddenin şairin ismiyle özdeşleşen Büyük Doğu, Karakoç’un gözünde “İslam’a dayanan köşe başlarında, duvarlarında asılı büyük afişler dikkatini çeker. Afişlerde Büyük Doğu’nun yakın bir tarihte “bir nâr-ı beyzâ” gibi çıkacağı yeni bir ideolojinin organıdır”. Bundan dolayı ona herkesin içtenlikle müjdelenmektedir. Karakoç, bu sırada on dört yaşındadır.7 İsmini ilk defa bağlanması lâzımdır. İdealist öğrenci bu düşünceden yola çıkarak okulda “gizli duyduğu derginin çıkışını sabırsızlıkla bekler ve bir bayiye sınırlı sayıda gizli” kendisine yandaş aramaya koyulur. Özellikle Kısakürek’le hemşeri olan dağıtılan Büyük Doğu’yu temin eder. Aynı zamanda bir arkadaşı aracılığıyla Maraş kökenli arkadaşlarını Büyük Doğu okumaya davet eder. Fakat bu Büyük Doğu’nun önceki sayılarını da gözden geçirme fırsatını bulur. telkinleri çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanır. Çünkü öğrenciler onunla aynı Karakoç bütün bu okumalar sonucunda tarifi mümkün olmayan bir hayret düşünce ve heyecanda kaynaşmak yerine daha fazla ders çalışmayı seçerler.9 ve sevinci bir arada yaşar. Öncelikle bu dergi onun âşina olduğu hepsi de Sezai Karakoç’un Büyük Doğu’yu özümseyerek takip etmesi, dahası birörnek kitap, gazete ve dergilerden oldukça farklı bir kulvarda durmaktadır. arkadaşlarına tavsiye etmesi, lise yönetiminin hoşuna gitmez. Kısakürek, o Hem politik hem sosyal açıdan kişiler ve kurumlar üzerinde hissedilebilir bir dönemde modernleşmeci zihniyet için kabullenilmesi mümkün olmayan, dahası baskı oluşturulduğu, insanların inancını dile getirmeye çekindiği, ezanın Türkçe rejimi tehdit eden ürkütücü bir figürdür. Bundan dolayı hocaları, şairin okunduğu kritik bir zaman diliminde, Büyük Doğu, İslam’ı cesur bir şekilde davasının, Karakoç’un zihnini bulandırmasından, ona tehlikeli fikirler savunmaktan çekinmemektedir. Egemen güçlerle uzun soluklu çatışmalara aşılamasından kaygılanırlar. girmeyi göze alan dergide yer alan yazılarda İslami bir duyarlılık dikkat Karakoç’un bu “vahim” durumu Gaziantep Lisesi’nde ciddi bir şekilde çekmektedir. Üstelik bunu İstanbul’da yaşayan, Fransızca bilen, çağdaş bir tartışılır. Fransızca hocası Necip Fazıl için “Eline fırsat geçerse, Ahmet Emin’i üslubu benimseyen bir entelektüel, Necip Fazıl Kısakürek başarmaktadır. de, bizi de keser.” diyerek korkusunu açığa vurur. Müdür, “aykırı” davrandığını Karakoç, eski harfleri kendi gayretiyle öğrenip İlmihal’i, Dürr-i Yekta’yı, düşündüğü öğrencisini inatçı tutumundan vazgeçirmek için türlü yollara Siyer-i Nebi’yi, İslam tarihini şevkle okuyan, fırsat buldukça okulda gizli gizli başvurur. Neredeyse bütün hocaları onu bir köşeye çekip ideolojisine sırtını namaz kılan maneviyatı güçlü bir öğrencidir. Arkadaşları dışarıda oyun dönmesini salık verirler. Öte yandan Karakoç, Necip Fazıl’ın casusu olan bir oynarken o, devamlı okumaktadır. Büyük Doğu’da dile getirilen fikirler, henüz “vatan haini” diye itham edilmesine rağmen teslim bayrağını çekmez. ergenlik çağındaki Karakoç’un kalbinde umut tohumları yeşertir, ona güç verir: Dolabında sakladığı Büyük Doğu’ları kendisinden almak isteyen edebiyat hocasına şiddetle muhalefet eder. Hatta “Ben okuldan atılsam bile davamdan vazgeçmem” diyecek kadar radikal bir tavır sergiler. 7 Karakoç, hâtıralarında dergiyle tanışma tarihini net bir biçimde belirtmez. Bununla beraber derginin birkaç ay sonra “Sultan Abdülhâmid’in Ruhundan İstimdad” şiirini neşrettiği gerekçesiyle kapatılması ve Necip Fazıl’ın tutuklanarak hapse atılması gibi olayların 1947 yılına rastladığı göz önünde 8 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXX”, Diriliş, S.30, 13 Şubat 1989, s.9. bulundurulduğu zaman bu tarihin 18 Nisan 1947 olduğu anlaşılır. 9 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXXIV”, Diriliş, S.34, 13 Mart 1989, s.9. Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı Işığında Necip Fazıl Kısakürek ... 167 168 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII Sezai Karakoç, 7 Nisan 1989 tarihli “Hâtıralar”da derslerinde büyük bir 2. Necip Fazıl ile Tanışma başarı göstermesinin, okuldan atılması yönündeki planlara engel teşkil ettiğini Sezai Karakoç 1950 yılında Gaziantep Lisesi’nden mezun olduğunda ifade eder. Çalışkan olmasının yanı sıra edepli, ağırbaşlı ve yeteneklidir de. yüksek öğrenimine İstanbul’da devam etmek ister. Bu sayede ülkeyi içinde Yine de “sert görünüşlü” okul müdürü, Büyük Doğu’nun onda olumsuz tesirler bulunduğu çıkmazdan kurtaracağına inandığı Büyük Doğu hareketine ve Necip bırakıp bırakmadığından emin olabilmek için trajikomik bir çözüm bulur: Fazıl’a daha yakın olacaktır. İdeali doğrultusunda “bir er gibi çalışmaktır” Büyük Doğu mücadelesinin içeriği konusunda Karakoç’u sorguya çeker. niyeti. Hakikat uğruna çalışıp çabalamayı kendi istikbalinden bile önemli Karakoç, her gün Büyük Doğu ciltleri koltuğu altında, müdürün odasına gider. görmektedir. Diğer taraftan ailesini güçlükle geçindirebilen baba Yasin Karakoç Davasının çeşitli meselelere hangi perspektiften baktığını, ezber konusunu meseleye başka bir pencereden bakmaktadır. Ona göre Sezai, başarılı anlatan bir çocuk gibi izah etmeye çalışır. öğrencilere burs imkânı sağlayan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi “Bir müddet sonra sert görünüşlü tarih hocamız Müdür beni çağırdı. “Büyük veya İlahiyat Fakültesi’nde öğrenim görmelidir. Karakoç, şansını zorlayıp burs Doğu’daki fikirlerin ve davanızın ne olduğunu, her gün derslerden sonra gelip bana imkânlarını araştırmak amacıyla İstanbul’a gider. Burada Siyasal Bilgiler anlatacaksın” dedi. Ben de günlerce, koltuğumda dergiler, ikindi vakti müdürün odasına Fakültesi’nin sınavlarına “gönülsüz” olarak girer. taşınır dururdum. “İstiklal Savaşı için ne düşünüyorsunuz? İnkılâplar hakkında ne Bu sırada Necip Fazıl Kısakürek, dergisinde “Sultan Abdülhâmid’in düşünüyorsunuz?” gibi sorular soruyordu. Ben de bildiklerimden, okuduklarımdan dilim Ruhundan İstimdad” şiirini yayımladığı için ikinci kez Türklüğe hakaret döndüğü kadar anlatıyordum. 10-15 gün kadar sürdü bu.”10 suçundan yargılanır. Mahkemeye tanık olarak çağrılan ve güçlükle yürüyebilen Karakoç bütün olumsuz bakışlara ve engellemelere rağmen Büyük Doğu Rıza Tevfik “Bu adam bu şiiri nereden bulmuş?” diye yakınmaktan kendini düşüncesinin prensiplerine inanmaktan vazgeçmez. 1949’da derginin üyelik için alamaz. Tam da cezanın kesinleştiği zaman Demokrat Parti iktidara geçer ve yaptığı çağrıya katılır ve üyelik kartı edinir. genel af ilan edilir. Dışarıya salıverilen sanıklardan biri de Necip Fazıl olur. Şair 1950’de lise son sınıfta okurken ilgi alanını genişletir. Her dersten Büyük Doğu şairinin durumunu yakından takip eden Sezai Karakoç pekiyi alma tutkusunu bir tarafa bırakır. Okulun duvar gazetesini yönetirken şiir tahliyeyi, “Hapishane kapısı açıldı. İlk olarak Büyük Doğucu Necip Fazıl ve mensur şiir çalışmalarıyla meşgul olur. Bu yıl içinde Mehmet Leventoğlu Kısakürek’in çıktığı görüldü” şeklinde duyuran gazetelerden öğrenir. Yıllardır imzasıyla Büyük Doğu’ya “Sabır” başlıklı şiirini gönderir. Bu metin, 17 Şubat mücadelesine uzaktan tanık olduğu önderiyle tanışabilmek umuduyla Vilayetin 1950’de dergiye gelen üç yüz şiir arasından seçilerek yayımlandığını belirten bir karşısındaki Büyük Doğu idarehanesine gider. Heyecanla içeri girer ve sessizce notla Büyük Doğu’nun sayfalarında yer bulur. Karakoç, yayımlanan bu şiirini çalışmakta olan çalışanlara “Selam size” der. Bu, Büyük Doğu camiasında aklında kaldığı kadarıyla hâtırasına almıştır.11 uygulanan bir ritüeldir. İki kişi karşılaşınca biri “selam size” diyecek, öbürü de “İlim: “size selam” diyerek karşılık verecektir. Ne yazık ki şairin selamına kimse merdiven daya karşılık vermez. Ayrıca Üstat Ankara’dadır. Karakoç bu duruma aldırmaz ve çık aya idarehanenin işlerine yardım eder. Birkaç gün sonra pardesülü biri hızla içeri girer ve çalışanlarla heyecanla konuşur. Babacan tavırlarıyla dikkat çeken bu iman: adam, üstattır. Karakoç, 28 Nisan 1989 tarihli anısında Kısakürek’le tanışmasını al eline bastonu şöyle anlatır: sonu “Bir gün yine çalışırken pardesülü, koltuğunun altında çanta, üstad hızla içeri sonsuza yürü girdi. “Ankara’dan size müjdelerim var çocuklar” dedi. Menderes’le görüştüğünü ima sürü sürü etti. Coşkuluydu. Sonra beni gördü. Kendimi tanıttım.”12 putları kıra kıra 1950 yılının yaz aylarında gerçekleşen bu tanışma esnasında Kısakürek var (var)a” kırk altı, Karakoç on yedi yaşındadır. Üstat kendisine samimiyetle inanan bu genci Moda’daki evine, kahvaltıya davet eder. Karakoç, birçok üniversiteli gencin katıldığı bu sohbetlerde bulunmaktan zevk alır. Aynı günlerde sınav 10 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXXVIII”, Diriliş, S.38, 7 Nisan 1989, s.12. 11 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XXXIX”, Diriliş, S.39, 14 Nisan 1989, s.10. 12 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLI”, Diriliş, S.41, 28 Nisan 1989, s.9. Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı Işığında Necip Fazıl Kısakürek ... 169 170 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII sonuçları açıklandığında Mülkiye’yi burslu olarak kazandığını öğrenir. Artık İsmini duyurmadan, sessiz bir şekilde derginin mutfağında hizmet etmeyi Ankara’ya gitmek mecburiyetindedir. yeğlemektedir. Bu arada Hisar’a yalnızca bir şiirini gönderir.17 3. Ankara’daki Buluşmalar 4. Kumarhane Baskını Olayı Sezai Karakoç şanslıdır çünkü Ankara’da yaşarken Necip Fazıl’ı sık sık 1951 baharında C.H.P.’ne üye olan üniversiteli gençler “harekete görme fırsatını bulur. Üstelik şair, Ankara’ya geleceğini önceden o sırada geçirilirler” ve Necip Fazıl’ı kınamak amacıyla Bâbıâli’de, Büyük Doğu dergisi haftalık olarak yayımlanan Büyük Doğu dergisinde duyurmaktadır. Kısakürek yazıhanesi önünde protesto düzenlerler. Diğer taraftan Ankara Üniversitesi’nin ve gençler Ulus’ta bulunan İstanbul Kıraathanesi ya da Havuzlu Kahve gibi muhtelif bölümlerinde okuyan ve kendilerini “milliyetçi-mukaddesatçı” olarak mekânlarda bir araya gelirler.13 Bu buluşmalarda gençler genellikle konuşmaz, tanımlayan gençler, bu durumdan rahatsız olurlar. Bâbıâli’deki protestoyu üstatlarını dinlerler. Buna ilave olarak İstanbul’a dönmek istediğinde onu durdurmayan İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ı şikâyet etmek için kalabalık bir grup halinde uğurlarlar. Ankara Garı’ndaki bu uğurlamalar dikkat Başbakanlığa çıkarlar. Bu kıpır kıpır topluluk içinde Sezai Karakoç da çeker. Öyle ki görenler “Acaba kimdir bu uğurlanan?” diye meraka düşerler.14 bulunmaktadır. Başbakan Menderes, gençlere, olayları önleme konusunda Bu sıralarda Mülkiye’deki derslerini takip eden Sezai Karakoç şiire değer teminat verir. vermemektedir, okuması “hasbidir”. Yine de zaman zaman şiir kaleme Fakat daha bu hadise nihayetlenmemişken İstanbul’da inanılması güç bir almaktan kendini alıkoyamaz. Hisar dergisine gönderdiği “Rüzgâr” başlıklı skandal patlak verir: Beyoğlu’nun meşhur bir kumarhanesine baskın yapılmıştır. şiiri o aylarda yayımlanır. Aslında Hisar’ın “ideolojik hiçbir yanı Gözaltına alınanlar arasında Necip Fazıl da bulunmaktadır. Üstelik gazeteler bulunmaması”, “sanatta da yeniye tepkiden ibaret kalması” Karakoç’un onu sansasyon yaratmak için söz konusu haberi baskın esnasında çekilmiş bir benimsemesine engeldir. Derginin fonksiyonu Orhan Veli akımına muhalefetten fotoğrafla zenginleştirmişlerdir. Mahkeme gözaltına alınanları bir gün sonra ibarettir. Genellikle romantik şiirlere yer veren yayın organında “büyük bir serbest bırakır. yetenek atılımı da görünmemektedir”.15 Bu yüzden Karakoç’un Hisar’la Fırsatı ganimet bilen yazılı medya, gelişim evresinde olan Büyük Doğu kaynaşması mümkün değildir. Hâl böyleyken Karakoç’un şiirini Büyük Cemiyeti’ni alaşağı etmek için elinden geleni yapar. Necip Fazıl’ın itibarını Doğu’ya göndermemesi, çeşitli vesilelerle yayın politikasını ve zihniyetini sarsmak amacıyla bazı yazarlar ona “süpermürşit” adını takar, aleyhine eleştirdiği Hisar’ı tercih etmesi şaşırtıcıdır. veriştirip dururlar. Karikatürler çizip fıkralar üretirler. Bütün bu olaylar cereyan “Hâtıralar” yazarı, paradoks gibi algılanabilecek bu durumu şöyle açıklar: ederken Büyük Doğu dergisi kapatılır. Üstadına tam bir bağlılık içinde bulunan “Birçok şiir yazıyordum. Ama bunları yayımlamayı düşünmüyordum. Ankara’da Sezai Karakoç, onun kumar oynayacağına ihtimal vermemiştir. Geçmişte böyle edebiyat dergisi olarak Hisar çıkıyordu. Ancak sağcılık görüntüsüne rağmen onunla bir tutkusu olsa bile öğrenciler dergisi önünde protesto yaparken o nasıl kumar fikirce bağdaşmam mümkün değildi. Sanatta da bir durağanlık içindeydi. Bir şiirden oynayabilir? sonra ona şiir göndermedim. Başkaca da bir dergi yok. Büyük Doğu’ya gelince. O, Dedikodular kamuoyuna hızla yayılırken Necip Fazıl Büyük Doğu’nun davamızın dergisiydi. Onda sanat ve şiire az yer verildiği gibi kendimi ona layık da daha fazla zarar görmesini önlemek için bazı beyanlarda bulunur. Olay görmediğimi söyleyebilirim o zamanlar.”16 mahalline röportaj yapmak için gittiğini söyler. Başka bir açıklamasında da Sezai Karakoç, ürünlerini, milli ve manevi ülküsüyle kesiştiğini yazıhaneyi savunacak bir fedai bulmak için kumarhanede bulunduğunu dile düşündüğü Büyük Doğu dergisinde yayımlamayı uygun görmemektedir. Onun getirir. Ayrıca “basının baştan ayağa tüm kirli çamaşırlarını ortaya saçtığı” amacı derginin faaliyetlerine mümkün olduğunca katkıda bulunmaktan ibarettir. Maskenizi Yırtıyorum adlı bir kitap yayımlar. Yine de bu çabalar derginin ve cemiyetin itibarını kurtarmaya yetmez. Karakoç’a göre bu olayda Üstat, “istikrarlı bir savunma” yapamaz. Bu olumsuz şartlar altında Büyük Doğu idealine şevkle sarılan gençler davadan hızla uzaklaşırlar ve toplum nazarında daha saygın bir konumda olduğunu düşündükleri Bediüzzaman Said Nursi’ye 13 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLIV”, Diriliş, S.44, 19 Mayıs 1989, s.5. 14 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LXIII”, Diriliş, S.63, 29 Eylül 1989, s.10. 17 Şairin 1952’de kaleme aldığı ünlü “Monna Rosa” şiiri aynı yıl Hisar’da yayımlanır. Fakat şiir, dergiye 15 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLIX”, Diriliş, S.49, 23 Haziran 1989, s.7. Sezai Karakoç’tan gizli olarak Cevat Giray tarafından gönderilmiştir. Bkz. Sezai Karakoç, “Hâtıralar- 16 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLV”, Diriliş, S.45, 26 Mayıs 1989, s.8. XLIV”, Diriliş, S.44, 19 Mayıs 1989, s.7. Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı Işığında Necip Fazıl Kısakürek ... 171 172 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII bağlanırlar. Karakoç, olayın, dava üzerindeki yıkıcı tesirini hâtıralarında şöyle azabını dile getirmiştir. Ben işin psikolojik ve kişisel yanından çok sosyolojik cephesi ortaya koyar: üzerinde durmayı gerekli gördüm.”19 “Ama Büyük Doğu Cemiyeti dağılma noktasına gelmişti. Birçok kişi, daha Büyük Doğu fikrine ısınma aşamasında iken vazgeçmeye başlamışlardı. Birçok genç 5. Büyük Doğu’nun Tekrar Çıkışı daha o zaman Büyük Doğu’yu bırakıp Risale-i Nur talebesi oldu. Bediüzzaman eski Sezai Karakoç yaz tatillerinde Ergani’ye döner ve harçlığını kazanmak nesle mensup olmakla birlikte, Risale-i Nur gençlik arasında Büyük Doğu’dan sonra için çeşitli işlerde çalışır. 1951 yazında memleketindeyken Büyük Doğu dergisi tanınmaya başlamıştı. Kumar hadisesi üzerine Risale-i Nur talebeleri arasında bir artma tekrar yayımlanır. Üstadın kumar baskını üzerine basın dünyasının iç yüzünü ve patlama oldu. Sanırım, Bediüzzaman’ın yaşlılığı, uzaktan eski İslam âlimi görünümü, açıkladığı Büyük Doğu’nun ünlü 54. sayısı bu sırada okurla buluşur. Karakoç, mütevazı ve riyazetli, münzevi, skandalsız yaşantısı, bu olay üzerine ağır basmış, bir bu yazılarındaki üslubundan Necip Fazıl’ın “olayın şokundan yavaş yavaş nevi daha yeni yeni Büyük Doğu’ya alışan gençler, Risale-i Nur hareketine transfer kurtulduğuna” kanaat getirir. Şair yakın bir tarihte dergisini günlük gazeteye oluşlardı.”18 dönüştüreceğini müjdelemektedir. Nitekim sonbaharda Büyük Doğu ilk kez Karakoç olayın en fazla “yeni yeni parlamaya başlayan Nurculuğun işine günlük olarak neşredilir. İlk günkü manşet “Müslümanlar! İşte şimdi sizin de bir yaradığını”vurgular. Ona göre Kısakürek’in belirttiği sebeplerle ya da eski gazeteniz var” şeklindedir.20 zaaflarına mağlup olarak orada bulunmasından daha önemli bir gerçek, baskının Necip Fazıl, o yıl vakit buldukça Ankara’ya uğramaya devam eder. bir komplo olduğu gerçeği dikkatlerden kaçmıştır. Bu olay, “Gelişen Büyük Kahvehanelerde ya da politikacı ve gazeteci kimliğiyle tanınan Osman Yüksel Doğu Cemiyeti’ni dağıtmak ve oluşan itibarı yok etmek için basın, karanlık Serdengeçti’nin yazıhanesinde gençlerle bir araya gelir. Milliyetçilik konusunun güçler ve hatta hükümetin ele ele vererek” çizdiği planın bir parçasıdır. irdelendiği bu toplantılar hükümetin dilindedir. Genç şaire göre kısa vadeli düşünen hükümet de bu oyuna katılmıştır. Bir seferinde Ankara Üniversitesi’nde asistan olan ve “Türkçülüğü temsil Yeni kurulmuş olan Büyük Doğu Partisi’nin siyasi arenada büyük bir başarı eden” Erhan Löker, arkadaş grubuyla beraber bu toplantılardan birine katılır. göstermesine kesin gözüyle bakıldığı için Halk Partililer, Menderes’i “Bu parti Sohbet sırasında Necip Fazıl, ısrarla milliyetçiliğin bir psikoloji olarak kabul ilerde büyür, sizi de ileride siler süpürür” sözleriyle kandırmış olmalıydılar. edilmesi gerektiğini söyler. Löker, soru sormak için izin alır ve coşkuyla Nitekim kısa zaman içinde Büyük Doğu Cemiyeti ile Büyük Doğu Partisi konuşmaya başlar. Fakat soru soracağı yerde yarım saat söylev verir. kapatılır. Bu tabloda Büyük Doğu üyelerinin de payı vardır. Çünkü onlar bir Mülkiye’nin ikinci sınıfında okuyan Sezai Karakoç bu durum karşısında anlık zaafa kapılmış olsa bile liderlerinin etrafında sımsıkı kenetlenmemiş, karşı oldukça hiddetlenir. Çünkü oraya Kısakürek’in sohbetinden istifade etmek tarafa bu tür komplolarla çözülemeyeceklerini ispat edememişlerdir. amacıyla gitmiştir. Bundan dolayı daha fazla tahammül edemez ve karşısındaki Görüldüğü gibi büyük düşünür Sezai Karakoç, çarpıcı sonuçlar doğuran gençten sorusunu bir an önce sormasını ister. Bu söz üzerine zaten gergin olan kumar hadisesine anılarında büyük yer ayırmıştır. Esasen o, bu acı hâtırayı açık ortam iyice elektriklenir. Löker ve arkadaşları ayağa kalkarak “Sizde hürriyet bir şekilde kaleme almasının bazı çevrelerde hoş karşılanmayacağından emindir. yok. Siz insana söz hakkı vermezsiniz!” diyerek salonu terk ederler. Karakoç, Yine de herkesin bildiği, gazetelerin yazdığı bir olayı gizlemenin “devekuşu bu can sıkıcı olay üzerine üstadının kendisine sitem ettiğini belirtir. Çünkü gizli politikası” uygulamakla eş anlamlı olacağına inanır. Bu, sadece Necip Fazıl’ı gayesi Türkçülerle uzlaşma olan toplantı, genç şairin sert tepkisi yüzünden değil tüm Türkiye’yi yakından ilgilendiren, sosyo-politik açıdan iz bırakmış bir dağılmıştır.21 Böyle de olsa Necip Fazıl, Karakoç’a darılmaz. gelişmedir. Bundan dolayı gerçeklerden kaçmak yerine bağrına taş basarak ilk Yukarıda işaret edildiği gibi Necip Fazıl Kısakürek’in sohbetini onlarca İslami amaçlı partinin ne gibi sebeplerle kapandığını açıklamayı bir görev genç ilgiyle takip eder. Bununla beraber Sezai Karakoç’un bu gençler arasındaki bilmiştir. yeri bambaşkadır. Üstatla sürekli temas hâlinde olan, onun sayısız sıkıntısına “Belki bazıları benim bu tür olumsuz hâtıraları yazmamı yadırgayacaklardır… tanıklık eden kendisidir. Yine de bir arada bulunduklarında Karakoç, çoğunlukla Gereğinde bağrımıza taş basarak, gerçeği, yalnız gerçeği göz önünde tutmalıyız. Hiç konuşmaz. Necip Fazıl’a hürmette kusur etmemek için söz ve davranışlarına kimsenin bilmediği bir olay, ya da zaafı yazmamak olabilir. Ama gazetelerin yazmış azami seviyede dikkat eder. Onu can kulağıyla dinler, gerekmedikçe soru bile olduğu, orta ve daha yukarı yaşta olanların bildiği, Partinin kapatılması ve akımın yaygınlaşmasında son derece etkili bir olayı gizlemek deve kuşu politikası olurdu. Bunu Üstad da istemezdi. Hâtıralarını yazdığı kitaplarda, bu iptilası üzerinde durmuş ve 19 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLVI”, Diriliş, S.46, 2 Haziran 1989, s.16. 20 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLVII”, Diriliş, S.47, 9 Haziran 1989, s.8. 18 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLVI”, Diriliş, S.46, 2 Haziran 1989, s.7-8. 21 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XLVIII”, Diriliş, S.48, 16 Haziran 1989, s.8. Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı Işığında Necip Fazıl Kısakürek ... 173 174 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII sormaz. Onun ilgisini çekmek için aşırılıklar yapmaktan ya da bilgiçlik Fakat fırtına dinmek bilmez; ülkede “devlet terörü eser.” İslam’ı ideal taslamaktan kaçınır. Hatta kendisiyle iftihar ediyor gibi bir algı doğmasına yol olarak benimseyen herkes baskı altına alınır.24 Muhafazakâr kimlikli dergiler açmamak için üstadın kitaplarını okuduğunu ima etmekten bile uzak durur. Şiir tatil edilir. Karakoç nefes almanın bile zorlaştığı bu ızdırap dolu günleri şu yazdığını ve Mülkiye dergisini çıkardığını gizler. Onun bu mütevazı tutumu şekilde anar: sebebiyle üstadın, Karakoç’un şahsiyeti ve müktesebatı hakkındaki bilgisi, çok “Sonra tüm Türkiye’de devlet terörü esti. Ne kadar İslami dergi varsa kapatıldı. uzun sürede teessüs etmiştir. Aşağıda alıntılanan pasajda Karakoç bu gerçeğe Sahipleri tutuklandı. Tevkif edilenler hep Malatya’ya sevk edildi. Menderes birden işaret eder: dönmüş, Müslümanlar aleyhine bir tavır almıştı… Yurt çapında bir baskı başladı “N. Fazıl Üstadımızın sohbetlerinde genellikle ben konuşmaz, soru sormaz, dindarlar üzerinde. Âdeta nefes almak zorlaştı. Biz fakültede bile bunalıyorduk. dinlerdim. Bütün eserlerini ve Büyük Doğuları ve hakkında yazılmış hemen hemen her Şevketle bir araya geldiğimizde bu bunalışımızı birbirimize açarak müteselli olmaya yazıyı okumuş bulunmakla beraber, bunları hiç söylemez ve belirtmezdim. Şiir çalışıyorduk.”25 yazdığımı, hatta bir şiirimin Büyük Doğu’da çıktığını bile söylemezdim. Ancak çok Necip Fazıl’ın yanı sıra otuz kadar tutuklu Ankara Ağır Ceza zaruri hallerde, bir konuda bir ismin akla gelmemesi hallerinde gereken kelimeyi Mahkemesi’nde yargılanmaya başlar. İlk duruşma davetiyeli olarak yapılır. hatırlatırdım...”22 Üstadı için son derece üzülen, âdeta kendini kahreden Karakoç, “ne yapıp Karakoç, anılarının değişik yerlerinde Üstat ile münasebetinin yanlış yapıp, bir bakanlığa ayrılan kontenjan davetiyelerinden birini ele geçirip” yorumlanmasından dert yanar. İdeal ve dava gibi kavramlardan bihaber olan duruşmaya gider. Bütün duruşmaları dikkatle izleyen Karakoç’a göre kamu kimseler, maalesef ikilinin yakınlığını, içli-dışlı iki dostun samimi ilişkisi olarak davası olarak yürüyen bu dava, ilk duruşmadan itibaren amacından algılamışlardır. Oysa Kısakürek’le aralarındaki ilişki şahsi temellere saptırılmıştır. Çünkü savcı ve basın, olayı bir rejim davasına sokmuşlardır. dayanmamaktadır; kesinlikle “kişisel olmayıp bir ideal ilişkisidir.”23 Usta bir hatip olan Kısakürek altı celse boyunca uzun ve etkili savunmalar yaparak tahliyesini ister. Hislerini trajik bir şekilde betimlediği bir 6. Malatya Davası konuşması, kendisine saldıran hâkim, savcı ve avukatları bile etki altında Sezai Karakoç, Necip Fazıl’a acı veren meşhur Malatya olayı ve Malatya bırakır. Mahkeme salonunda âdeta “teessür havası” eser. Hatta zabıt kâtibesi davasını 14 Temmuz 1989 tarihli hâtırasından başlayarak anlatmaya koyulur. kederinden hıçkırarak ağlamaya başlar: 1952 yılının Kasım ayında Başbakan Adnan Menderes bir konuşma yapmak “Üstad Necip Fazıl, altı celse boyunca tahliyesini istedi. Her celse uzun için Malatya’da bulunduğu sırada Vatan’da yazan muhalif gazeteci Ahmet Emin konuşmalar yaptı, durumun acıklı manzarasını en etkili bir dil ve üslupla çizdi. Bir Yalman silahla vurulur. Fakat suikasttan sağ kurtulur. seferinde, öyle konuştu ki, çıt çıkmayan salonda teessür havası âdeta elle tutulur bir hâl Karakoç’a göre şaşkına dönen Menderes, söz konusu olayda bir payı aldı. Birden bir zabıt kâtibesi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. O zaman Reis: Necip olmadığını gösterme arzusuna kapılır. Çünkü muhalif olması, kamuoyuna, Fazıl Bey, dedi, O kudretli kaleminizle bizi müteessir ediyorsunuz. Sabırlı olunuz, hak Ahmet Emin’i vurduranın Başbakan olduğunu düşündürebilir. Menderes bu yerini bulur.”26 Necip Fazıl karşısında duran hâkimleri sırasıyla psikolojileri açısından tehlikeyi bertaraf etmek maksadıyla Türkiye’nin her yerinde “görülmedik tahlil eder. Bu tahlillerin bazıları oldukça renklidir. Örneğin bu çetin davada baskınlarla” aramalar yaptırır. Bu sırada büyük gazeteler sansasyon yaratma kendisini baskı altında hisseden ve muhakemesini nasıl yürüteceğini şaşıran bir hevesiyle failin Büyük Doğuculardan olduğunu iddia ederler. Sonraki günlerde hâkimin tutumunu “O da mütereddit bir rakkas gibi bir o yana, bir bu yana doğrudan Necip Fazıl’ı hedef alan iddialar ortaya atarlar. Çünkü üstat, gazeteler sallanıp duruyor” diyerek betimler. Ayrıca ifadesini oluşturan cümleleri yavaş adına güzellik kraliçeliği yarışması düzenlediği için dergisinde sık sık Yalman’a yavaş söyler ve zabıt kâtibesine yazdırır. Savunmasını nokta ve virgülüne hücum etmiştir. Hakikatte Necip Fazıl’ın ateş etme olayıyla bir ilgisi varıncaya kadar titiz bir şekilde dikte ettirmek öteden beri âdetidir.27 olmamasına ve gerçek failin bulunmasına rağmen gazetelerde ithamlar devam Bütün sanıkların avukatı olduğu hâlde Kısakürek bu şanstan mahrumdur. eder. Sezai Karakoç, bu haberlerin yankı bulmasının bir sonucu olarak Buna rağmen ilk duruşma sırasında kısa boylu, tıknaz, konuşması güçlükle Kısakürek’in tutuklanmasından korkar. Hakikaten olayın dördüncü günü şair, Osman Yüksel Serdengeçti ile beraber tutuklanır. 24 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LIV”, Diriliş, S.54, 28 Temmuz 1989, s.6. 25 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LII”, Diriliş, S.52, 14 Temmuz 1989, s.10. 22 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LII”, Diriliş, S.52, 14 Temmuz 1989, s.8. 26 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LIII”, Diriliş, S.53, 21 Temmuz 1989, s.6. 23 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LVII”, Diriliş, S.57 18 Ağustos 1989, s.11. 27 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-XCII”, Diriliş, S.92, 9 Şubat 1990, s.8. Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı Işığında Necip Fazıl Kısakürek ... 175 176 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII anlaşılan bir avukat, Danyal Kayalıbay onu savunmak istediğini bildirir. Şair bu etse bile kederli ve kalbi kırık göründüğünü ifade eder. Memleketi için uzun teklifi hayretle karşılar çünkü böyle bir davada avukatlığını üstlenecek birinin zaman mücadele vermiş bir idealist ve düşünür olmasına rağmen yok yere idamı çıkmasını beklemiyordur. Bu teklifi kabul etmeye mecbur olur, ancak bu zat, istenmiştir. Bu yetmezmiş gibi koca ülkede kimse bu akıl almaz duruma Kısakürek’in yüzünü güldürmeyi başaramaz. Elindeki delilleri mahkeme muhalefet etmemiş, dava önderine sahip çıkmamıştır. Bu ilgisizlik onda bir heyetine zamanında sunmadığı gibi şairin savunmasını tökezlemeden okumayı “hayal kırıklığı ve ümitsizlik” doğurmuştur. Sezai Karakoç, şairin bu karamsar da beceremez. Bundan dolayı kısa süre sonra Kısakürek onu savunmasını psikoloji içinde kendisinden istediği şeyi kimseyle paylaşmamış olmaktan yapmaktan men eder. rahatsızdır. Otuz altı yıl boyunca sakladığı gerçeği anılarında açıklamayı bir Sezai Karakoç duruşmaları yakından takip etmekle kalmayıp “vicdan borcu” olarak addeder: hapishanenin haftalık görüş günlerinde düzenli olarak üstadını ziyaret eder. “Bana dedi ki: “Bak, Sezai, belki mahkeme idam kararı vermez ama 20-25 yıla Malatyalı sanıkların akraba ve hemşerileri de kalabalık gruplar hâlinde gelirler. mahkûm edebilir beni. Bu da hayatımın hapishanede geçmesi, hayatımın sönmesi Bundan ötürü tel örgünün arkasındaki şair ile Karakoç bağırmak suretiyle demektir. Bu durumda da zannetme ki imanıma hiçbir halel gelmiştir. Sen şahit ol ki, anlaşırlar. Kısakürek, Cinnet Mustatili adlı hapishane hâtıratında bu hususa şu bizim için hiçbir ümidin kalmadığı bu anda, yine aynı sağlam imanın sahibiyim ve şekilde değinir: tereddüdün zerresi bile imanıma yaklaşmamıştır.”31 Şair, idam edilmesi yahut ömür boyu çile çekmesi ihtimalinin “muhakkak -Görüşmeniz gelmiş… Telörgüye! göründüğü” bir zamanda imanını yoklama ihtiyacını hisseder. Ona hiçbir zarar Telörgü… Mahşerden bir numune… Osman Yüksel vesaire de orada… Bana yol açtılar ve yüzümü telörgüye tatbik etmemi mümkün kıldılar. Gelenler, bizim Ankara’lı gelmediğini görerek teselli bulur. Facianın ve acı realitenin imanına ulaşmasına gençler; Ankara’da yüksek tahsil yapan bizden çocuklar… Bana ve Osman Yüksel’e izin vermediği gibi onu kıymetli bir mücevher gibi korumaya, her şeyin üstünde gelmişler, beni bulamayınca da çağırtmışlar… Aralarında benim sevgili Sezai tutmaya çalışır. Karakoç’um da var.28 Mahkemeler sürüp giderken yine bir görüşme sırasında Necip Fazıl, Telörgünün murabbaları karşı taraftaki sureti bütünüyle algılamayı güçleştirir. Karakoç’a oturduğu semti sorar. Genç şair, açıkça söylememiş olsa bile Bundan dolayı Necip Fazıl, ziyaretçilerini ancak hayalinde bütünleştirerek tanıyabilir. üstadının imalarından “hapishaneden kaçmayı düşündüğünü” anlar. Üstelik -Nasılsın Sezai?29 Kısakürek, bir sonraki görüşmede kendisine çok önemli bir şey söyleyeceğini -Çok şükür üstadım, siz nasılsınız? belirtmiştir. Kısakürek’in yeğeni aynı günlerde Karakoç’a ulaşır ve -Gördüğün gibi, Sezai, biraz zayıflamışım değil mi? dayızadesinin kendisinden rica edeceği şeyi reddetmesi gerektiği yönünde onu -Biraz!.. ihtar eder. Aksi hâlde üstadın mahvolmasına sebep olacaktır. Böylece Sezai Karakoç, 21 Temmuz 1989 tarihinde yayımlanan hâtırasında, Karakoç’un tahmini kesinleşir. Kısakürek’in yukarıdaki pasajda yer alan “Gelenler, bizim Ankara’lı gençler” Diriliş şairi aslında genç mimarla aynı kanaattedir. Kaçma teşebbüsü sözüne göndermede bulunarak aslında kendisinin ziyarete tek başına gittiğinin aklın almayacağı, çılgınca bir yanlışlıktır. Böyle bir durumda ülkede terör altını çizer. Ne yazık ki Ankara hapishanesinde bir yıl kadar kalan şairi, havası esecek, gazeteler olayı “Necip Fazıl hapishaneden kaçtı!” diye manşetten Karakoç ve mimar yeğeni dışında görmeye gelen olmamıştır. O zamanki şartlar duyuracaktır. Ayrıca şairin, Karakoç’un bir giriş katında bulunan kiralık göz önünde bulundurulduğunda, Kısakürek’i ziyaret etmenin gözü kara olmayı dairesinde saklanması mümkün değildir. Muhtemelen zihinlere gelecek ilk isim gerektiren bir eylem olduğu anlaşılabilir. de kendisi olacaktır. Buna rağmen Karakoç, sonsuz bir bağlılık duyduğu Bir başka deyişle üstat, Malatyalı akrabalarını görmeye gelen gençlerin üstadının ısrar etmesi durumunda kadere razı olacak, ona yardım edecektir. de kendisini ziyarete geldiğini zannetmiştir. Yine de bu yanlış anlama tutuklu “İdamının istenmesi ve hak hukuk mekanizmasının çok kötü işlemesinin bulunan şairin moralini artırmaya yardımcı olmuştur.30 doğurduğu bir umutsuzluk Necip Fazıl Bey’i böyle çılgınca bir karara itebilirdi. Ben de Bir sonraki duruşmada savcı, Kısakürek ile birkaç sanığın idamını, bu kararın uygunsuzluğunu bütünüyle anlatır, ama yine de teşebbüse karar verirse diğerlerinin de çok ağır cezalara çarptırılmasını talep eder. Bu durum şairi yardım için elimden geleni yapardım. Reddedemezdim. Yakalanmamızın yüzde yüz derinden sarsar. Karakoç, hapishanede görüştüğü şairin, belli etmemeye gayret olacağına inansam bile böyle bir kararı vermesi halinde, ona uymam, saygı, disiplin ve görev anlayışımın tabii bir gereğiydi.”32 28 Necip Fazıl Kısakürek, Cinnet Mustatili, 16.baskı, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul 2010, s.195. 29 Necip Fazıl Kısakürek, Cinnet Mustatili, s.195. 31 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LIII”, Diriliş, S.53, 21 Temmuz 1989, s.8. 30 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LIII”, Diriliş, S.53, 21 Temmuz 1989, s.7. 32 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LIV”, Diriliş, S.54, 28 Temmuz 1989, s.7. Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı Işığında Necip Fazıl Kısakürek ... 177 178 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII Sonraki görüş günlerinde hapishane yetkilileri Karakoç’un tutuklu şairi görmesine izin vermez. İkili ancak dördüncü hafta konuşma imkânı bulur. Fakat “Etmesinler ferâmûş. Stop. Necip Fazıl, dayızadesinin ısrarından olsa gerek Karakoç’a herhangi bir şey Olurum sonra hâmûş. Stop. söylemez. Zaten birkaç ay sonra beklenmedik bir şekilde tahliye edilir. Karakoç Ana hat bizimledir. Stop. bu duruma hayret ettiği zaman Necip Fazıl, hapishaneden Menderes’e birkaç Ankara-Edirne-Muş. Stop.” mektup yazdığını söyler. Üstadın naklettiğine göre tahliyeden önceki gün Emniyet Genel Müdürü hapishaneye gelerek Başbakan’dan selam getirmiştir. Karakoç bu telgraf metnini yorumlarken dikkat edilmesi gerektiğine Kısakürek’in idamını isteyen savcı da kendisine eliyle Türk kahvesi taşımıştır.33 inanır. Ona göre buradan Kısakürek’in kendi çıkarını kollamak istediği, bu Malatya davasının son celsesinde savcının beraatini istemesi üzerine Kısakürek, yüzden Menderes’i tehdit ettiği yönünde bir anlam çıkarılmamalıdır. Bilakis “Savcı beraatimi istiyor. Başlangıçta idamımı istemişti. Böyle bir med ve cezir Kısakürek, toplumsal mücadele yolunda yaptığı hizmetlerin unutulmamasını, adalet tarihinde görülmemiştir” diyerek şaşkınlığını dile getirir. kalbinin kırılmamasını arzulamaktadır. Bu açıdan yaklaşıldığında maddi ve manevi açılımları olan metnin “bir sitem, bir uyarı” içerdiği anlaşılabilir: 7. Necip Fazıl ile Adnan Menderes’in Tuhaf İlişkisi “Onun demek istediği şudur: “Bizi unutmasınlar. Yani Muş Demiryolu’nu Sezai Karakoç, bu tahmini imkânsız gelişmeyi, yani tahliye olayını 1954 açıyoruz, büyük kalkınma yapıyoruz diye bizi unutmasınlar. Kalbimizi kırıp tam bir inzivaya çekilmemize sebep olmasınlar. Toplum mücadelemiz için gereken imkânı seçimlerinin yaklaşmasına, dolayısıyla Menderes’in prestijini kaybetmeme sağlasınlar (Derginin çıkması için yardım gibi). Çünkü asıl hizmet bundadır. Bütün çabasına bağlar. Esasen Kısakürek, Başbakan’ı etkilemek, onu Büyük Doğu Türkiye bizimle beraberdir.” Bu telgraf bir tehditten, çok bir sitem, bir uyarıdır. Maddi davasına kazandırmak, hatta bir İslam inkılâbına yönlendirmek için çok çaba bir isteği içermekle beraber asıl kasdı manevidir. Menderes’e maddi kalkınma sarf etmiştir. Fakat bu maksat bir türlü hâsıl olmamıştır. Yine de “âdeta hizmetlerinden dolayı gurura kapılıp manevi cepheyi unutmamasını hatırlatıyor. Estetik aralarında mistik bir bağ kurulmuşcasına ondan kopamamıştır.” bir amacı, yani bir yan amacı da vardır ki, Menderes’in, N. Fazıl’ın yazı yazmasından, Menderes’in yaklaşım tarzı ise daha muğlaktır. Çünkü o, “Çile” şairine susmasından üzüleceğini bildiğini söylemek istemektedir. Menderes bu tür eski özel bir ilgi duyuyor gibi görünmekle beraber çoğu kez ondan uzak durmuştur. kelimelere düşkün bir edebi zevkin sahibi olduğundan dörtlük bu kelimelerle Davranışları çelişkilidir. Karakoç, bir anısında Başbakan’ın Kısakürek’i yazılmıştır.”36 Ankara’ya görüşmeye çağırdığından söz eder. Üstat, aceleyle Ankara’ya ulaşır Kısakürek’in maddi talebi kısa zaman içinde cevap bulur. Dergiyi ve Ankara Palas’ta Menderes’in telefonunu beklemeye başlar. Şaşırtıcıdır ki, çıkarmak için tahsisat-ı mestureden yani örtülü ödenekten para alma şansına Menderes, şairi yirmi beş gün boyunca bekletir, ama onunla görüşmez.34 kavuşur. Kısakürek, “Yirmi beş gün beni burada bekletip görüşmeyen Menderes, ben İstanbul’dayken, bir gece yarısı bütün İstanbul polisini ayağa kaldırarak beni 8. Kısakürek’in Çağrısı bulmalarını emrediyor” diyerek serzenişte bulunur. Necip Fazıl 1954 yılının bahar aylarında Büyük Doğu’yu tekrar Menderes, Necip Fazıl’ı, bir Ramazan ayında birkaç defa daha Ankara’ya çıkarmaya başlar. İlk sayının kapağında ağlayan bir genç kızın resmi üzerinde çağırır. Şair sigara tiryakisi olduğu için Başbakan’la gerektiği gibi “Milletçe ağlıyoruz” ifadesi bulunmaktadır. İçerideki yazı ise “Milletçe konuşamamak korkusuyla oruç tutmaz. Birkaç sigara içer ve Başbakanlığa ağlıyoruz. Çünkü ağlamak kanunen suç değildir. Eğer suç olsaydı, onu da gider. Karakoç onu bahçede bekler. Bir müddet sonra geri dönen Necip Fazıl, beceremezdik.” şeklinde başlamaktadır. İyi bir satış rakamı yakalayan bu Menderes’le görüşemediğini söyler. Karakoç’a göre Menderes’in bu karmaşık sayıda, felsefe yazı dizisinin altında Sezai Karakoç’un imzası vardır. Aslında tavrı, sosyo-politik ortamın hassas olmasından yahut Menderes’in mütereddit yazıyı kendisinin kaleme almadığını ifade eden Karakoç, zaman zaman üstadın mizacından kaynaklanmış olabilir.35 bu türlü tasarruf ve iltifatlarıyla karşılaştığını ifade eder. Usta şair bir gün postaneye gider ve yeni bir demiryolu hattının açılış Mülkiye’de oldukça başarılı bir öğrenci olan Karakoç, haziran ayındaki töreni için o sırada Muş’ta bulunan Adnan Menderes’e şu telgrafı çeker: sınavlardan sonra mezun olacağını düşünerek sevinmektedir. Fakat beklenmedik bir durumla karşılaşır: Üstadı, en kısa zamanda İstanbul’a gelip kendisine yardımcı olmasını istemektedir. Genç şair son sınavlarının 33 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LVI”, Diriliş, S.56, 11 Ağustos 1989, s.12. 34 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LXI”, Diriliş, S.61, 15 Eylül 1989, s.11. 35 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LVI”, Diriliş, S.56, 11 Ağustos 1989, s.18. 36 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LXV”, Diriliş, S.65, 13 Ekim 1989, s.10. Sezai Karakoç’un Hâtıralar’ı Işığında Necip Fazıl Kısakürek ... 179 180 Büşra SÜRGİT/ Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi Cilt/Sayı: XLVIII yaklaştığını söylese de kâr etmez. Kısakürek “Olmaz. Hemen gel. Bu bir yüzleşmiş olan genç şair, başarısızlığı ilk kez tatmaktadır.38 Başarılı olduğu emirdir” der. Karakoç, usta şairi gücendirmekten endişelenir, bundan ötürü ona dersleri tekrar alması gerekmektedir, bursu kesilmiştir. Yine de derse devam karşı çıkamaz. Hepsi sözlü olan sınavlarını rapor alarak eylül ayına bırakır. Öte mecburiyeti olmadığı için talihlidir. Böylelikle vaktini daha verimli yandan babası, kendisine danışılmadan alınan bu kararı tasvip etmez. Yine de kullanabileceğini düşünür. Zaten dergisi kapalı olan Necip Fazıl da Ankara’ya verdiği sözü tutması, İstanbul’a gitmesi gerektiğini söyler. sıklıkla uğramaktadır. Karakoç, Büyük Doğu’ya gittiğinde üstadın kendisine verdiği emri Vücutça oldukça zayıf olan, Ankara’nın yağmurundan ve karından unuttuğunu fark eder. Bunu hatırlattığında ise Kısakürek, “Unutmuşum sana şikâyet eden Karakoç “incecik bir pardesü içinde titreyerek” dolaşmak zorunda söylediklerimi, ama iyi ki geldin.” diyerek sevinir. Bu çalışma süreci boyunca kalsa bile üstadının yanına koşar. Meydan Palas ile Osman Yüksek onu Feneryolu’ndaki köşkte misafir eder. Karakoç köşkün kütüphanesinde uyur, Serdengeçti’nin kitabevi, şairin uğrak yerleri arasındadır. sabah üstadıyla beraber vapurla Sirkeci’ye iner. İkili Nuruosmaniye’deki Karakoç bu ziyaretlerin birinde 1955 yılının Ocak ve Şubat aylarında tek matbaada yoğun bir şekilde çalışır. başına çıkardığı Şiir Sanatı isimli sanat ve edebiyat dergisini üstadına takdim Derginin onuncu sayısını hazırladıkları bir akşam Necip Fazıl bazı yazı eder. Okurla sadece iki defa buluşabilen bu dergi Sezai Karakoç, Cemal Süreya, ve resimleri sadık yardımcısına gösterir ve bunların tehlikeli olup olmadığı Gülten Akın, Erdal Öz, Muzaffer Erdost ve Orhan Duru gibi isimlerin ürünlerini konusundaki fikrini sorar. Eleştiri dozu yüksek olan bu resimlerde dönemin içermektedir. “Apaçık bir ret, bir protesto, bir isyan olmamakla birlikte önde gelen siyasetçileri ve patriği samimi bir havada gösterilmektedir. Karakoç, statükoyu kabul etmediği belli olan bir dergidir.” Salt şiir ve şiir üstüne resimlerin tehlike arz edeceğini açık bir şekilde söyler. Bunun üzerine yazılara yer verdiği için yankı uyandırmıştır. Dergi, Necip Fazıl’ın yeni Kısakürek hiddetlenir: yayımlanan Sonsuzluk Kervanı adlı kitabı üzerinde de durmuştur. Buna ilave “Derginin bu döneminin onuncu sayısını hazırlarken üstad bana bir gece evde olarak Karakoç, gelecek sayılarda söz konusu metni merkeze alan incelemeler yazıları ve resimleri göstererek sordu: “Sence bir tehlike var mı?” Ben de: “Herhalde yapacağını da not düşmüştür. Karakoç’a göre bu, Necip Fazıl’ın edebiyat dergiyi kapatırlar” dedim. Kapakta bir iskelet, kafatasında kanayan bir ayyıldız, kafanın ortamında algılanışı hususunda önemsenmesi gereken bir hamledir. Çünkü üstünde bir iskemle ve iskemlenin üstünde de altı köşeli bir yıldız vardı. İçerde de Nurullah Ataç gibi eleştirmenlerin birçoğu Kısakürek’ten hiç bahsetmemeyi ya Menderes’le İstanbul valisi F. Kerim Gökyay ve Patrik Atenagoras’ı samimi bir havada da “vebalı bir adammış gibi bahsetmeyi” alışkanlık hâline getirmişlerdir. gösteren resimler vardı. Daha başka resim altları ve yazıları da göz önünde tutarak böyle Bundan dolayı Sonsuzluk Kervanı’nı da görmezden gelmişlerdir. Karakoç’un söylemiştim. Üstad birden kızgınlıkla “Ben bir arslandım, beni fareye çevirdiniz” yazısı bu boykotu kırmayı başarır.39 Hatta Ataç, kitap üzerine bir eleştiri kaleme dedi.”37 alır.40 Necip Fazıl gözü pek, cesur bir mizaca sahiptir. Fakat benimsediği Yine de Şiir Sanatı’ndaki yazı, büyük övgüler içermeyişinden olsa gerek, düşünceleri yüksek sesle haykırdığı için defalarca hapiste yatmak zorunda Necip Fazıl’ı memnun etmeye yetmez. Üstat dergiyi dili dolayısıyla tenkit eder. kalmıştır. Bu olumsuz durum, onu olduğu kadar dostlarını da üzmüştür. Onlar Ayrıca Karakoç’u teşvik edecek herhangi bir yorum yapmaz. Onun bu tutumu, usta şairin hırpalanmasına mani olabilmek için devamlı olarak “itidal” tavsiye genç şairin dergisini devam ettirmeyişinde etkin rol oynamıştır. etmişlerdir. Karakoç’un dergi malzemesi hakkındaki değerlendirmesi, bu Necip Fazıl, maddi sıkıntılarla boğuştuğu zaman dilimlerinde genellikle tavsiyeyi hatırlattığı için Kısakürek sinirlenmiştir. arkadaşı Osman Yüksel Serdengeçti’den borç para ister.41 Bir defasında İş Ertesi gün Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın buyruğu üzerine Büyük Doğu Bankası’ndan üç aylık bonolarla borç alır. Karakoç’a giderek ondan Şiir dergileri bütün bayilerden toplatılır. Karakoç, şairin tutuklanacağını düşünerek Sanatı’nın sahibi sıfatıyla banka senedine kefil olmasını rica eder. Bu arzusu endişeye kapılır fakat beklenen olmaz. Yalnızca dergi kapatılır. kabul görür. Birkaç ay sonra banka senetleri ödenmek üzere Karakoç’a gelir. Bu sırada boynundaki kan çıbanlarından muzdarip olan Karakoç, Halen öğrenimine devam eden genç şair, doğal olarak bu borcu ödeyecek üstadının yardımıyla Çapa Tıp Fakültesi’nde tedavi olur. Bir müddet baba ocağı Ergani’de kaldıktan sonra Ankara’ya döner. Sınavların çoğundan geçer fakat “Türk Vergi Kanunları ve Tatbikatı” dersini veremediği için sınıfta kalır. Bu durum ona büyük azap verir. Çünkü ekonomik sıkıntılarla ve ölüm acılarıyla 38 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LVIII”, Diriliş, S.58, 25 Ağustos 1989, s.19. 39 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LXI”, Diriliş, S.61, 15 Eylül 1989, s.13. 40 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LXII”, Diriliş, S.62, 22 Eylül 1989, s.10-11. 37 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LVIII”, Diriliş, S.58, 25 Ağustos 1989, s.11. 41 Sezai Karakoç, “Hâtıralar-LXI”, Diriliş, S.61, 15 Eylül 1989, s.11-12.
Description: