THEODOR W. ADORNO AHLAK FELSEFESİNİN SORUNLARI TheodorW. Adorno (1903-69) "Frankfurt Okulu" yada "Eleşti rel Kuram" olarak anılan düşünce hareketinin en önemli üyele rindendir. Babası, Protestanlığa geçmiş Yahudi kökenli bir şarap imalatçısı, annesi Fransız/Korsika kökenli bir opera sanatçısıydı. Katolik bir aileden gelen annesi tarafından nüfus kütüğüne Wie- sengrund-Adorno olarak kaydettirilen Adorno, 1943'ten itiba ren sadece anne soyadını kullanmıştır. Frankfurt'ta müzik ve felsefe öğrenimi gördü. Siegfried Kra- cauer, György Lukács, Ernst Bloch ve Walter Benjamin gibi döne min radikal yazarlarının etkisi altında Marksizme yaklaştı, ancak herhangi bir siyasal partiye katılmadı. Düşüncesinin oluşumun da asıl önemli olan figürler, besteci Arnold Schönberg ile Frank furt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü'nün yöneticisi Max Hork- heimer'di. Adorno da 1930'ların başında Enstitüye katıldı. Nazi- lerin Almanya'da iktidarı almalarından sonra İngiltere'ye, ardın dan ABD'ye göç etti. Burada, kendi yönetimindeki bir çalışma grubuyla, sonradan aynı başlıkla yayımlanacak olan Otoriter Ki şilik (The Authoritarian Personality, 1950) araştırmasını yönetti. Savaştan sonra Frankfurt'a dönerek Horkheimer'le birlikte Enstitü' yü yeniden kurdu. Diğer önemli yapıtları, Philosophie der neuen Musik (1949; Modern Müziğin Felsefesi), Dialektik der Aufklä rung (Horkheimer ile birlikte, 1947; Aydınlanmanın Diyalektiği, Kabalcı) ve Ästhetische Theorie'dir (1970; Estetik Kuramı). Türkçede ilk kez 1998'de yayımladığımız Minima Moralia, Sa katlanmış Yaşamdan Yansımalar kitabıyla tanınan yazarın bir ma kale seçkisi olan Edebiyat Yazıları'ru (2004) ve Sahicilik Jargonu' nu (2012) yayımladık. Adorno'nun Negative Dialektik (1960) adlı eseri de Metis yayın programındadır. Metis Yayınları İpek Sokak 5, 34433 Beyoğlu, İstanbul Tel: 212 2454696 Faks: 212 2454519 e-posta: [email protected] www.metiskitap.com Yayınevi Sertifika No: 10726 Metis Felsefe AHLAK FELSEFESİNİN SORUNLARI Theodor W. Adorno Theodor W. Adorno, " Probleme der Moralphilosophie" (1963) Almancada ilk kez 1996'da basılmıştır. Almanca orijinal edisyon Thomas Schröder tarafından yayıma hazırlanmıştır. Nachgelasse Schriften, Kısım IV: Vorlesungen. Theodor W. Adorno Arşivi, Cilt 10. İngilizce Basımı: Problems of Moral Philosophy, Polity Press, 2001. © Suhrkamp Verlag, Frankfurt am Main, 1996 Türkçe Yayım Haklan © Metis Yayınları, 2010 İlk Basım: Ekim 2012 Yayıma Hazırlayan: Semih Sökmen Kapak Tasarımı: Emine Bora Dizgi ve Baskı Öncesi Hazırlık: Metis Yayıncılık Ltd. Baskı ve Cilt: Yaylacık Matbaacılık Ltd. Fatih Sanayi Sitesi No. 12/197-203 Topkapı, İstanbul Tel: 212 5678003 Matbaa Sertifika No: 11931 ISBN-13: 978-975-342-874-3 THEODOR W. ADORNO A H HAZIRLAYAN: THOMAS SCHRÖDER L A ÇEVİREN: TUNCAY BİRKAN K F E L S E F E S İ N İ N S O R U N L A R I metis İÇİNDEKİLER BİRİNCİ DERS (7 Mayıs 1963) 11 Teorik bir disiplin olarak ahlak felsefesi • Pratik kavramı • Di reniş ve "gerçekliğin sınanması" olarak teori; pratikçiliğe kar şı • Naiflik ve düşünüm • Teori ile pratik arasındaki gerilim üzerine • Kendiliğindenlik ve direniş • İrrasyonel olan • Ahlak teriminden duyulan hoşnutsuzluk • Vicdan azabı olarak etik; etiğe karşı ahlaktan yana. İKİNCİ DERS (9 Mayıs 1963) 21 "Ahlak ve Huzursuzlukları" • Ethos ve kişilik sorunu • Etik doğal bir kategori değildir • Ahlak ve toplumsal kriz • Baskıcı karakterin sosyolojisi • Genel ve tikel • Ders planı • incelene cek metinler ÜÇÜNCÜ DERS (14 Mayıs 1963) 30 Ad homines argümanlar • Ders: Eleştirel modeller • Kant'ta ak lın ikili karakteri: teori ve pratik, epistemoloji ve metafizik • Özgürlük sorunu • Çatışkılar kuramı üzerine • Diyalektik • Kuşkuculuk ile "kuşkucu yöntem" arasındaki ayrım DÖRDÜNCÜ DERS (16 Mayıs 1963) 40 Çatışkıların doğası • Nedensellik ve özgürlük; kendiliğinden lik • Üçüncü çatışkının tezi • Tezin kanıtlanması • Özgürlükten doğan bir nedensellik motifi • Antitez BEŞİNCİ DERS (28 Mayıs 1963) 50 Nedensellik ilkesi ve çatışkıların zorunluluğu • Kant ve He- gel'de diyalektik • Prima philosophia sorunu: İlk neden • Ne densellik, yasa ve özgürlük • Nedensellik kavramının dışsal doğası • Veri olarak özgürlük • Özet: Özgürlükten doğan ne densellik Kant felsefesinin ikili karakteri; bir ve çok • Yine teori ve pra tik • Yöntem Öğretisi üzerine: 1. Akim doğası • 2. Spekülas yon • 3. Özgürlük ve doğa üzerindeki tahakküm • 4. Metafizik beklentilerin boşa çıkması • 5. Felsefi kayıtsızlığın reddi • 6. Tanrı fikri ve eleştirinin hakları • 7. Pratiğin önceliği YEDİNCİ DERS (18 Haziran 1963) 71 "Yöntem Öğretisi"nin teorisi ve pratiği • Pratik felsefede bi çim ve içerik • Deneyimin dışlanması olarak pratik; akıl ola rak özgürlük • Birincil olan nedir, ikincil olan nedir? Veri ola rak ahlak yasası • Toplumsal çelişkiler çözülebilir mi? Burju va iyimserliği • Ahlak yasası deneyimle öğrenilebilir mi? SEKİZİNCİ DERS (20 Haziran 1963) 81 A priori bilgi ile deneyimden elde edilen bilgi arasında ayrım yapmanın güçlüğü • Zorunluluk ve evrensellik • Ampirik sa kımdan verili ahlakın zorlayıcı karakteri • Psikanalizin itirazı • Mizaç etiği • Teleolojinin dönüşü; yaderklik unsuru DOKUZUNCU DERS (27 Haziran 1963) 91 Özgürlüğün yasaları • Tefsir ilkesi: "niyetin sönümlenmesi" • Doğanın ikili karakteri • Kant argümanı "kesip atıyor": ya- derkliğe direniş ve yaderkliğin kabulü • Absürd unsuru • Ahla kın tarihsel diyalektiği; "ahlakın yaşlanması" ONUNCU DERS (2 Temmuz 1963) 101 Hoşgörülemeyecek özgürlük-yasa ikiciliği; Protestan gelene ği • Tahakküme karşı tin ve doğa deneyimi • Metodolojik çık ma: düşünce tarihine karşı lafzi yorum • Kantçı etik par excel lence ahlak felsefesidir • Biçimcilik, kılı kırk yarma ON BİRİNCİ DERS (4 Temmuz 1963) 111 Ahlakın akılda temellendirilmesi: "Gönül eğitimi"ne karşı • Prens Hamlet • Özdeşliksizlik unsuru; üçüncü bir tarafın zor laması • Pratik olarak akıl • Kant etiğinin kısıtlı doğası; burju va hesabı ve bürokratik erdem • Dolayımlanmamış iyinin müphemliği • Özerklik ve yaderklik Kendi kendini belirleme • Değer kültü gereksiz • özgürlük ile yasa arasındaki dengesizlik • Biçimcilik ve toplumsal bağ lam • Kant'm ahlak felsefesiyle ilgili yazıları • Ahlak Metafizi ğinin Temel lendirilmesi ON ÜÇÜNCÜ DERS (11 Temmuz 1963) 126 Fenomenoloji üzerine • İrade kavramı • Psikolojik veçhe; İyi irade, kötü irade • Ödev ve hürmet • Bastırma unsuru • Özgür lüğün ortadan kalkması • Sorumluluk ve mizaç etiği sorununa geçiş ON DÖRDÜNCÜ DERS ( 16 Temmuz 1963) 135 Genel felsefi tutum olarak içgüdünün bastırılması • Kendini koruma ve telafi • Feragatin fetişleştirilmesi • İnsanlık fikri: Bir hipotez • Amaçlar totalitarizmi • Kendinde amaç olarak akıl ON BEŞİNCİ DERS (18 Temmuz 1963) 144 Kant'ın mizaç etiği • İki cephede savaş: Ampirizme ve teolo jiye karşı • Platonla aradaki fark: Aklın idealizmi • İlk dö nem burjuva pathosu ve Rousseauculuk • İçsellik ve Alman misère' i. ON ALTINCI DERS (23 Temmuz 1963) 154 Ahlakın diyalektik unsuru • Ibsen'in Yaban Ördeği • Vicdan: "çok sert davranabiliyor" • Mevcut gerçekliğe bulaşma • He- gel'in ahlaka uyguladığı alıkoyarak aşma işleminin eleştirisi ON YEDİNCİ DERS (25 Temmuz 1963) 163 Yanlış hayata direnmek • Kötülüğün maskeleri karşısında ya- nılabilirlik • Nietzsche’nin ahlak eleştirisi aleyhinde • Bireyci liğin krizi olarak ahlakın sınırları; eleştiriden siyasal bilince geçiş EDİTÖRÜN SONSÖZÜ 173 EDİTÖRÜN NOTLARI birinci ders 7 Mayıs 1963 BAYANLAR BAYLAR, Konusu itibariyle gençlere pek çekici gelmesi beklenemeyecek bu ders lere öyle büyük bir ilgi gösterdiniz, burada o kadar çok kişi toplandı ki sizlere bir açıklama, hatta bir özür borçluymuşum, aşırı beklentilere ka pılmama konusunda sizleri uyarmalıymışım gibi bir hisse kapıldım. Doğ ru —daha doğrusu yanlış— hayat hakkında kitap1 yazmış birinin dersi ne katıldığınızda, hiç değilse bazılarınızın bu derslerden doğru hayat (ıdas richtige Leberi) hakkında bir şeyler, özel ya da kamusal hayatınız da, başka bir deyişle, siyasal varlıklar olarak sürdürdüğünüz varoluşta doğrudan işinize yarayacak bir şeyler öğrenme ümidiyle buraya gelmiş olduğunuzu varsaymak makul olur. Ben bu derslerde ahlaki2 hayat soru su ortaya konacak diye umuyorum. Bu soruşturmanın bürüneceği biçim de doğru hayat bugün gerçekten mümkün müdür, yoksa o kitapta ileri sürdüğüm "yanlış hayat doğru yaşanamaz"3 iddiasıyla mı yetineceğiz, onu araştırmak olacak. Bu arada Nietzsche'nin buna çok yakın bir iddi ası varmış, sonradan keşfettim.4 Ama ben bu derslerde size pratik bir doğru hayat kılavuzuna benzer bir şey sunamayacağım. Sizler de özel olsun siyasi olsun —siyaset alanı ahlak alanıyla çok yakından bağlantı lıdır zira— dolaysız sorunlarınıza dolaysız deva bulmak gibi bir şey beklerseniz yanılmış olursunuz. Ahlak felsefesi teorik bir disiplindir ve bu haliyle de ahlaki hayatın yakıcı sorunlarından daima ayrı tutulmalı dır. Mesela Kant ısrarla, iyi ya da adil bir insan olabilmek için ahlak fel sefesi çalışmış olmanın gerekmediğini söylemiştir.5 Aklıma daha yakın tarihlerden gelen bir örneği de verebilirim. Max Scheler etik hakkmdaki Der Formalismus in der Ethik urıd die materiale Wertethik adlı, Kant'ın- kine taban tabana zıt kitabında, dolaysız —kendi tabiriyle "yaşanmış"— bir dünya görüşü olarak etik ile, vecizelerde, kıssalarda ve atasözlerinde ifade edilen türden etik ile, yaşanmış bir gerçeklikle hiçbir dolaysız ba- ğı olmayan ahlak felsefesi arasında ayrıma gider.6 Benim burada ele ala cağım ve sizlerin aldığınız felsefe eğitiminin genel ufkunun birer parça sı olan sorunlar kesinlikle teorik bir disiplin olarak ahlak felsefesinin so runlarıdır. Dolayısıyla deyim yerindeyse kafanıza taş atacaksam, bunu en baştan söylemem, size ekmek dağıtacakmışım gibi bir yanılsama ya ratmaktan evladır. Almayı umduğunuz ekmek ortalarda görünmezse, bu attığım taşların yerini bulamadığı anlamına ya da —asıl umudum da bu— o kadar da feci sert olmayacakları anlamına gelecektir. Çünkü sîz ler için serimleyeceğim teoremler aşırı katı olmayacak. Taşların sizi ıskalayacağını veya o kadar da feci sert olmayacakları nı umduğumu söylerken, sizlerin hayati ilgilerinizle aradaki o bağı bir bakıma yeniden kurmaya yardımcı olabilecek belli bir şey var aklımda. Zira ahlak felsefesi hakkında verilecek bir dersin sizlere doğrudan bir yardımı olamayacağı konusunda kafam gayet net olsa da, sizin doğru hayatı öğrenmek istemekte haklı olduğunuza da inanıyorum. Burada tek sorun, kendimi size bu konuda atıp tutmaya hiçbir şekilde yetkili hissetmiyor oluşum. Tam da bir çoğunuzun bana büyük bir güven duy duğunun farkında olduğum için, —sırf ders verme üslubumla bile ol sa— sahte bir guru, bir bilge maskesi takarak bu güveni suistimal etmek hiç arzuladığım bir şey değil. Sizi bundan esirgemek isterim, ama her şeyden önce kendimi de böyle poz takınmanın sahtekârlığından esirge mek isterim. Yine de sizinle ve hayati ilgilerinizle arada bir bağ olaca ğını söylerken, öncelikle bu bağın neleri içermeyeceğine dikkat çekmek isterim. Çünkü ahlak felsefesi hakkındaki bir dizi dersten faydalı bilgi edinmekle ilgilenmeniz ne kadar haklı olursa olsun, pratik eyleme gi den gayrimeşru kısa yol diye adlandırılabilecek büyük bir tehlike söz konusu bugünlerde. Ahlak felsefesinin pratik eylemle zorunlu bir bağı olduğunu daha en baştan açıkça söylememiz gerek. Felsefeyi altbölüm- lere ayırmaya yönelik çeşitli girişimlerde ahlak felsefesini pratik felse fe olarak tanımlamak âdettendir; Kant'ın ahlak felsefesine adanmış baş lıca eseri de Pratik Aklın Eleştirisi başlığını taşır. Yeri gelmişken "pra tik" kavramının, bugünlerde moda haline gelen ve insanların pratik bi rinden meseleleri nasıl ele alacağını ve hayat meseleleriyle nasıl akıllı ca başa çıkılabileceğini bilen biri olarak bahsetmelerinde görülen tür den yoz kavramla karıştırılmaması gerektiğini söylemem gerek. Burada "pratiklik", ıtpâ§ıç ve jrpârcEiv'deki felsefi köklerine ve Yunancadaki yapmak, eylemek anlamlarına dayanıyor. Keza, Kant'ın pratik felsefesi ne ait —Pratik Aklın Eleştirisi'nin ikinci bölümünde, "Transandantal Yöntem Öğretisi" kısmında yer alan— temalar da şüphesiz hepinizin malumu olan şu ünlü soruyla formülleştirilir: "Ne yapmalıyız?"7 Bu tür sorunların kavramsallaştırılması konusunda, allah için, hiç de en kötü kılavuz sayılamayacak olan Kant'a göre, bu "ne yapmalıyız?" sorusu ahlak felsefesinin canalıcı sorusudur. Ben buna, genelde felsefenin ca- nahcı sorusunun da bu olduğunu eklemek isterim. Zira Kant'ta pratik akıl teorik akıl karşısında net bir şekilde önceliklidir;8 bu bakımdan Fichte Kant'la kıyaslandığında kendisinin zannettiği kadar yenilikçi sa yılamaz.9 Bugün bu soru tuhaf bir başkalaşım geçirmiş durumda. Teorik analizler yaparken —ki teorik analizler doğaları gereği temelde eleşti reldirler— karşıma tekrar tekrar "Tamam da ne yapmamız lazım?" so rusunun çıktığını gördüm; bu soru da altan alta bir sabırsızlık tınısıyla soruluyordu hep; "İyi de bütün bu teoriler nereye varıyor? Çok uzun sü rüyor bunlar, biz gerçek dünyada nasıl davranmamız gerektiğini bilmi yoruz, üstelik bir an önce harekete geçmemiz gerek!" diyen bir tını. Özellikle de Nazilerin yaptıkları gaddarlıklar düşünüldüğünde, bu itira zın ardındaki saikleri ve de günümüzde dolaysız ve etkili siyasal eylem lerin karşılaştığı güçlükleri görmezden geliyor değilim; insanları takın tılı bir biçimde şu tür sorular sormaya yönelten güçlükler bunlar: "Gü zel de eğer her yerde engeller varsa ve daha iyi bir dünya yaratmaya yö nelik her türlü girişimin önüne set çekiliyorsa, tam olarak ne yapmamız gerekiyor?" Ama gerçek şu ki pratik eylem ne kadar belirsizleşiyorsa, biz de aslında ne yapacağımızı o kadar az biliyoruz; doğru hayatı bulma garantisi —tabii kimseye böyle bir garanti verilmişse— ne kadar azalır sa, böyle bir hayatı yakalama telaşımız da o kadar artıyor. Bu sabırsız lık, genelde düşünmeye yönelik belli bir hınca, teorinin kendisini mah kûm etme eğilimine çok kolay bağlanabiliyor. Bundan sonra da insan lar çok geçmeden entelektüelleri mahkûm etmeye başlıyorlar. Mesela Golo Mann bir dizi yazısında teorisyenlere ve entelektüellere saldırmış (ki bunlardan biri de şahsıma, özellikle de Yarı Okumuşluk Teorisi10 ad lı metnime, "yarı okumuşluk nedir?” sorusuna yönelikti) ve teoriyle as lında hiçbir şey "yapılamayacağını" iddia etmişti.11 Teorinin işe yara madığı yollu bu serzeniş, kendini bir an önce eyleme atmaya yönelik bu sabırsız ihtiyaç her türden teorik çalışmanın sonunu ifade eder ve kendi içerisinde teleolojik olarak, adeta en baştan beri bu varsayılıyormuşca- sına, sahte, başka bir deyişle baskıcı, kör ve şiddetli bir pratik biçimiy le kurulmuş bir ilişki barındınr. Bayanlar Baylar, bu yüzdendir ki teori ile pratik arasındaki ilişkiler karşısında biraz sabırlı olmanızı rica ediyorum. Böyle bir ricada bulun makta fayda olabilir çünkü —şahsen hakkında en ufak bir yanılsama beslemediğim ve sizde de herhangi bir yanılsama yaratmak istemedi ğim— bugünkü gibi bir durumda, bir daha geçerli bir pratik biçimine ulaşmanın mümkün olup olamayacağı, pekâlâ da her fikrin, hemen, pra tikte nasıl kullanılabileceğini açıklayan meşrulaştırıcı bir belge göster mesini talep etmemeye bağlı olabilir. Söz konusu durum, aksine, bir fik ri ve mantıksal içerimlerini nereye varabileceğini görebilelim diye aman