T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Anabilim Dalı “GÖRÜNMEZ ADAMIN PORTRESİ”: PAUL AUSTER ÖYKÜLERİNDE POST-MODERN TEMALAR, OTOBİYOGRAFİK AÇILIMLAR ve KELİME OYUNLARI YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Betül MİNNET Danışman Yrd. Doç. Dr. Nesrin Yavaş İZMİR – 2012 TEŞEKKÜRLER Tezi yazmaya başladığım günden bu güne kadar belki her an kimlik kavgaları yaşadım. Kim olduğumu bulmaya çalıştığım bu süreçte portresini çizmeye çalıştığım “ görünmez ”in, Auster değil, ben olduğumu şimdi çok daha iyi anlıyorum. Kendime yaptığım bu yolculukta hep yanımda olan, kendi post-modern gerçekliğimde (!) kaybolup, belki de tüm inancımı gün be gün yitirdiğim anlarda benden desteğini hiç esirgemeyen biricik kardeşim Kübra’ya çok teşekkür ederim. Tezin ana hatlarının oluşmasında bana yardımcı olan Yrd. Doç. Dr. Esra Öztarhan’a, tezin hazırlanma sürecinde yardımları ve sabrıyla bana destek veren danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Nesrin Yavaş’a, beni sıkılmadan dinleyen ve sıkıntılarımı hafifleten sevgili hocam Dr. Z. Asya Altuğ’a, lisans ve yüksek lisans boyunca her zaman gülümseyerek kapısını açan, kendime güvenmemi sağlayan ve kısa zaman önce kaybettiğim sevgili hocam Yrd. Doç. Dr. Seçil Saraçlı’ya teşekkür ederim. Beni dünyaya getirdiği günden beri en sıkıntılı anlarımda hep yanımda olan canım Annem’e, tek bir sözüyle bile beni mutlu edebilen, huzurum, sevgilim, yoldaşım Ali Suat Özdinç’e, gecelerce benimle oturup kontrol ve düzeltmelerde bana yardımcı olan arkadaşım Hale Çetin Alkan’a, her zaman tüm varlığıyla yanımda olmaya çalışan arkadaşım Pınar Kökçü’ye minnet borçluyum. Ve Babam.. Yokluğuna hiç alışamadığım, gidişini kabullenemediğim Babam.. Geçirdiğimiz kısacık süre içinde kendime nasıl bir yol çizmem gerektiğini öğretmeye çalışan, her zaman sakin, dingin ve soğukkanlı kalarak her adımımdan önce neyi, nasıl düşünmem gerektiğini anlatan, sonsuz sevgisiyle beni ayakta tutan ve tutacak olan Babam’a teşekkür ederim. Bu tezi, kendi kimliği ve varoluşuyla hiçbir sorunu olmamış ve şimdi olduğu yerden beni hâlâ koruyan Babam’a ithaf ediyorum.. iv İÇİNDEKİLER TUTANAK ……………………………………………………………………… ii YEMİN BELGESİ ……………………………………………………………… iii TEŞEKKÜR ……………………………………………………………………. iv İÇİNDEKİLER …………………………………………………………………. v 1. GİRİŞ …………………………………………………………………… 1 2. KURAMSAL ARDALAN ……………………………………………… 8 2.1. Post-modernizmin Tanımı ve Meşrulaşması ……………………. 8 2.2. Son Dönem Post-modernizmin Tanımı, Post-modern Yazın, Yazar ve Okur ……………………………………………………. 17 3. PAUL AUSTER ve POST-MODERNİZM ……………….…………… 24 3.1. Kimlik, Varoluş ve Kilitli Oda ……………….………………. 24 3.2. Post-modern Benlik ve Post-modern Belirsizlik ve Leviathan…. 35 3.3. Post-Modern Yazarlığa Başkaldırı ve Yazı Odasında Yolculuklar………………….……………….……………….……… 48 4. PAUL AUSTER HİKÂYELERİNDE OTOBİYOGRAFİK AÇILIMLAR ……………….……………….……………….…………. 55 4.1. Post-modern Otobiyografi Nedir? ……………….……………… 55 4.2. Paul Auster’ın Biyografisi ……………….……………….…….. 58 4.3. Öykülerinde Paul Auster: Gölgeler ve İmgeler …………………. 61 5. PAUL AUSTER ÖYKÜLERİNDE KELİME OYUNLARI……………. 68 6. SONUÇ ……………….……………….……………….……………….. 78 7. KAYNAKÇA ……………….……………….……………….………… 83 v 8. EK: ALINTILARIN İNGİLİZCE ASILLARI ……………….………… 89 9. ÖZGEÇMİŞ……………….……….……….………………..………… 94 ÖZET ……………….……………….……………….……………….…… 96 ABSTRACT ……………….……………….……….…….………………. 97 . vi 1. Giriş Ve bu sebeptendir ki kitaplar asla ölmez. Bu imkânsızdır. Bir yabancının zihnine ulaşabildiğimiz tek an bu andır, bunu yaparak insanlık vicdanı denen şeye ulaşabiliriz. Ve bu sebeptendir ki kitap yalnızca yazara ait değildir. Yazar ve okurdur onu olması gereken şey yapan. Paul Auster Paul Auster kendi tabiriyle Cebi Delik bir yazar olarak yazmaya başladığı dönemlerde yapabileceklerinin farkında olan fakat çok fazla zorluk ve kayıp yaşayıp, ülkesinden uzaklaşıp hatta bazen kendi bedeninde bile sürgün yaşayarak yazar/yazan olmaya çalışmıştır. Alışılmışın dışında kurguladığı ve okuyucuya sunduğu eserleri post-modern dedektif hikâyeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hikâyeler post- modern dedektif kurguları olarak adlandırılmaktadır çünkü onun kurgusunda bulmaya çalıştığımız şey eli kanlı bir katil, büyük bir soygunun başkahramanı ya da kaçırılmış bir kurban değildir. Onun karakterleri post-modern anlayışa paralel olarak aslında kendi içinde çelişen, varlığından hoşnut olmayan/olamayan, bulunduğu yerlerde bir aidiyet duygusu oluşturamamış, benliğinden, kimliğinden kopuk, yaşadığı parçalanmış gerçekliğin içinde bir çıkış yolu arayan kısacası kendisini arayan kimliklerdir. Başka bir deyişle, kendilerini bulmaya çalışan dedektiflerdir. Bu karakterlerin kimisi kendini bulabilmek için ötekiyle özdeşleşmek zorunda, kimisi ise yaratılan dünyada var olmayı başaramadığı için yok olmak zorunda kalmaktadır. Bu yok oluşlar ölümle sonuçlanan sonlar olduğu gibi, aynı zamanda karakterlerin bilmediğimiz ya da hikâye sonlarında bize aktarılmayan yerlere gitmesiyle de olabilmektedir. Bazen yeni bir başlangıcın bazen de post-modern bir yok oluşun çöküşün imgeleridir. Karakterlerin başına hikâyelerin sonunda ne gelmiş olursa olsun, hepsinin ortak yönleri kendi içlerinde ya da bulundukları dünyada bir bütünselliğe ulaşabilmeleridir 1980’li yıllarda yazın hayatına tanınan bir yazar olarak giriş yapan Auster, 16 yaşından bu yana yazar olacağını bildiğini çünkü bunun dışında başka bir şey yapabileceğine inanmadığını söylemiştir. Amerikan ve Fransız edebiyatını hem 1 istediği hem de Fransa’da bulunduğu dönemde çeviriler yaparak para kazanmak zorunda olduğu için derinlemesine inceleme fırsatı bulmuştur. Böylelikle yazını için sağlam temeller oluşturmuştur. Kurgusunda özellikle hayatın içine dâhil olamayan karakterler yaratmış, bu karakterlerin post-modern dünyada edindikleri ve edinemedikleri yerleri, bunların sebeplerini ve sonuçlarını yalın bir dil kullanarak anlatmıştır. Auster, hikâyelerine kendi hayatından kesitleri farklı motifler halinde koymayı yeğlemiş, bunu bir üslûp haline getirerek gerçekle hayal arasında betimlenebilecek bir kurgu dünyası yaratmıştır. Eserlerindeki ana karakterler gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz insani portreler çizerken, kendini arama yolunda farklı sonuçlara sürüklenmiş, okur olarak bizlerin var olma sebeplerimizi, kendi kimlik sorunsallarımızı ve yaşadığımız dünyayı sorgulamamıza sebebiyet vermişlerdir. Auster eserlerinde her hikâye bir yolculuk, bir içsel serüven olarak çıkar karşımıza. Bundan dolayı bizim sorguladığımız şeyler sadece Auster’ın bize aktarmak istedikleriyle sınırlı kalmaz; kendi yaşamımızda görmekten kaçındığımız ya da kendimize bile itiraf etmek istemediğimiz şeylerin ortaya çıkmasını da sağlar. Bu durumda şu çıkarımda bulunmak yerinde olacaktır: Auster hikâyelerinde çıkış noktamız ne olursa olsun vardığımız nokta hep “ kendilik ” olgusudur. Paul Auster’ın bu tezde incelenecek eserlerinin en önemli üç karakteristiği, bu eserlerde post-modern temalar kullanılmış olması, eserlerin kurgusuna Auster’ın kendi otobiyografisinden öğeler yerleştirmiş olması ve son olarak, Auster’ın doğruluğuna çok inandığı Lacan bazlı post-yapısalcı yaklaşıma ve psikanalitik kurama göndermeler yapmış olmasıdır. Tezin ilk bölümü olan “Kuramsal Ardalan”da öncelikli olarak kelime anlamından başlanılarak post-modern’in genel bir tanımı verilecektir. Bu bölümde post-modernizmin, modernizmden ayrılan noktaları, edebiyat eleştirisinde post- modern olanın yeri, başlangıcından günümüze dek post-modern teriminin anlamındaki ve kullanım alanlarındaki değişimler, post-modern yazın, yazar ve okur üçgeni çerçevesinde irdelenecektir. 1950’lerde kelime olarak ortaya çıkan post- modern kavramının günümüzde vardığı nokta ve farklı tanımlarına değinilecektir. Post-modernizm, modernizmden sonra ortaya çıkması ve içinde modernizm kelimesini barındırması sebebiyle geç modern dönem olarak algılanabilir fakat bu 2 tanım çok dar kapsamlıdır. Douglas Kellner’in modernizmden kopuş, Andreas Huyssen’in bir ikilikler dizemi olarak gördüğü, François Lyotard’ın modernizmin yenilik arayışıyla ortaya çıktığını savunduğu, Jürgen Habermas’ın muhafazakâr ideolojinin dışa vurumları olarak tanımladığı post-modernizm, bu kuramcıların fikirleri ve tanımları çerçevesinde incelenecektir. Bu bölümün bir alt başlığı olan “Son Dönem Post-modernizmin Tanımı”nda ise 1985-1990’lı yıllardan itibaren Stanley Krippner ve Chris Harman gibi kuramcılar başta olmak üzere genel bir toplum bilimci yaklaşım izlenecektir. Bu bağlamda post-modern yazın, yazar ve okur incelemesi yapılarak, post-modernizmde metnin ve otoritenin değişen anlamlarına değinilecektir. Şüphesiz ki, post-modernizmle birlikte yazarın rolü değişmiştir. Roland Barthes’ın yazarın ölümünü ilan etmesiyle başlayan bu süreçte, modern dönemde de iktidar olan yazar iktidarını kaybetmeye başlar. Bu iktidar kaybı metnin ve okurun ön plana çıkmasına neden olur. Elbette bu değişim beraberinde bazı sorunsalları ve tartışmaları da getirmiştir. Otoritenin kabul edilemeyeceği bir ortamda okurun neredeyse mutlak bir güç olarak doğması nasıl kabul edilebilir? Ve eğer okura güç verilirse anlamlandırmalar çoğullaşacağından yaratılmış olan salt bir metnin tekilliği düşünülebilir mi? Tezin ikinci bölümü olan “Paul Auster ve Post-modernizm” de, yazarın eserlerinde önemli bir yeri olan post-modern temalar incelenecektir. Bu bölümde sırasıyla, post-modern dünyadaki insanın kimlik ve varoluş kaygıları, benlik olgusu, post-modern belirsizlik ve post-modern yazarlığa başkaldırı temaları Auster’ın Kilitli Oda, Leviathan ve Yazı Odasında Yolculuklar adlı eserleri temel alınarak anlatılmaya çalışılacaktır. Paul Auster’ın kurgusunda kullandığı post-modern temalar genel hatlarıyla günümüz insanını anlatır. Savaşların gerçekliğiyle parçalanmış dünyanın gerçek olgusunun insanda modern düşünce yapısı ve bakış açılarında değişmelere yol açmasıyla birtakım sorunsallar baş göstermiştir. Üst anlatıların önemini yitirmeye başladığı bu dönemdeki teorik ve felsefi çalışmalar daha çok bireye yönelik olmuş, dünyada var olmaya çalışan bireyin sorunları tartışılmış, kültürün kitlesel olmadığı, mekânsızlık ve zamansızlık ilkelerinin ortaya çıktığı bir dönem yaşanmaya başlanmıştır. Modernitenin gerçekliğinden uzaklaşılıp hayalî ve imgesel olana eğilim başlamıştır. Paul Auster da bu dönemde yarattığı eserlerinde bu konulara eğilmiş ve 3 daha çok birey temelli bir yıkımdan bahsetmiştir. Kilitli Oda’da – diğer New York Üçlemesi hikâyelerinde olduğu gibi – karakterlerde bir kimlik oluşturma, gerçek kimliğe ulaşma ve böylelikle var olabilme çabası görülür. Anlatıcının, Fanshawe karakteri üzerinden kendine ulaşabilme ve bir kimlik kazanabilme adına çıktığı içsel yolculuğun ve post-modern bir dedektif hikâyesinin anlatıldığı bu eserde, anlatıcının varlığını diğer etkenlerden arındırarak özgürleşme çabaları konu edilmiştir. Leviathan’da da benzer sorunlarla ilgilenen yazar, post-modernizmdeki benlik sorunsalının post-modern bir belirsizlik içinde nasıl kurgulandığını göstermiştir. Hikâyede kendi benliğinin sınırlarını bir dedektif edasıyla araştıran anlatıcı (Peter Aaron), Benjamin Sachs’ın karakteri, hayatı ve gizemleri üzerinden, yaşadığı belirsizlikler dünyasında hem kendi hem de Sachs adına bir benlik sorunsalını çözüme kavuşturmaya çalışmaktadır. Bu bölümün son alt başlığı olan “Post-modern Yazarlığa Başkaldırı”da Yazı Odasında Yolculuklar kitabı ve Paul Auster’ın post-modern yazarlık kuramındaki yazarın ölümü düşüncesine nasıl başkaldırdığı ve bu yönüyle post-modernizmden nasıl ayrıldığı anlatılacaktır. Post-modernizme göre, çalışılabilme ihtimali olan tek şey elimizdeki metindir. Çünkü metin ortaya çıktıktan sonra yazardan soyutlanmış, kendi varlığını ortaya koymuştur. Yazarın artık metin üzerinde hak iddia etmesi söz konusu değildir çünkü işin içine – birinci tekil şahıslı anlatım kullanılmış olsa bile – artık anlatıcı girmiştir ve metni yazardan soyutlamıştır. Zaten yazarın metne yerleştirdiği şey kendi şahsi görüşü değil, dil ve kültür ürünüdür. Auster bunları yapmanın dışında, tüm eserlerine kendisinden izler yerleştirerek bu duruma kafa tutmuştur. Yazar olarak kendisini öykünün içine yerleştirmiş ve farklı bir isim kullanarak kendi yazınında bir yolculuğa çıkmıştır. Tezin üçüncü bölümünde “Paul Auster ve Otobiyografik Açılımlar” incelenecektir. Öncelikli olarak otobiyografinin ne olduğu ve post-modernizmde otobiyografinin yeri belirlendikten sonra, post-modern bir yazar olarak Paul Auster’ın öykülerinde anlattığı olayların ve karakterlerin merkezine kendisini nasıl yerleştirdiği eserlerinden örneklerle anlatılacaktır. Otobiyografi, kişinin kendi hayatını anlattığı yazın türüdür. Bazı çevrelerce subjektif olduğu ve kurgusal olmadığı için edebi bir tür olarak kabul edilmemektedir. Tezin kapsamında 4
Description: