POLITEIA’DA ADALET TARTIŞMASI VE THRASYMAKHOS’UN MEYDAN OKUMASI Özgüç ORHAN ÖZET Bu makale Platon’un Politeia’sındaki adalet tartışmasını Thrasymakhos’un “gerçekçi” argümanı ışığında incelemektedir. Siyasal gerçekçiliğin ilk temsilcilerinden sayılan Thrasymakhos’a detaylı bir bakış Politeia’daki adalet tartışmasını daha bütünsel değerlendirmemizi sağlayacaktır. Platon’un adalet anlayışı genellikle bir bütünde farklı unsurların kendilerine özgü işlevi yerine getirmesiyle ortaya çıkan düzen veya uyum olarak bilinir. Ancak Politeia’da adalete dair anlatılmak isteneni sadece Birinci ve Dördüncü kitaplarda öne sürülen adalet tanımlarına indirgemek eksik olacaktır. Thrasymakhos’un meydan okuması Platon’un bu eserinde adaleti tanımlama çabasından daha fazlasının mevzu bahis olduğunu gösterir. Anahtar Kelimeler: Platon, Thrasymakhos, adalet, adaletsizlik, siyasal gerçekçilik (The Debate of Justice in Politeia and the Challenge of Thrasymachus) ABSTRACT This article examines the debate about justice in Plato’s Politeia in the light of Thrasymachus’ “realist” argument. A more detailed look into Thrasymachus, considered as one of the first representatives of political realism, would allow for a more holistic understanding of the debate of justice in Politeia. Plato’s conception of justice is usually known as the order or harmony in a whole emerging from different elements fulfilling their own roles. However, reducing what Politeia tries to say about justice merely to the definitions of justice advanced in Books I and IV would be incomplete. The challenge of Thrasymachus shows that what is at stake in this work of Plato is more than a mere concern for defining justice. Keywords: Plato, Thrasymachus, justice, injustice, political realism Fatih Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi öğretim üyesi FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2016 Bahar, sayı: 21, s. 51-70 ISSN 1306-9535, www.flsfdergisi.com Politeia’da Adalet Tartışması ve Thrasymakhos’un Meydan Okuması Siyasal düşünce tarihine baktığımızda düşünürleri meşgul eden başlıca meselenin hak ve hukuku gözeten bir siyasal rejim arayışı olduğunu görürüz. “Adalet mülkün temelidir” vecizesinde ifade bulan ideal, “devlet” denilen kurumsal örgütlenmenin adaleti esas alması gerektiği normunu ve beklentisini ifade eder. Diğer bir ifadeyle herhangi bir örgütlenmenin “devlet” sayılabilmesi için adaleti gözetir bir şekilde örgütlenmiş olması gerekir. Ancak her “ideal” (veya Platonik ifadeyle Ideada) olduğu gibi adalet söz konusu olduğunda da insanın deneyimlediği “gerçeklik” ile akıl yoluyla kurguladığı “ideal” arasında ayrışma olması kaçınılmazdır. İnsanlık tarihinde bu meseleyi kapsamlı bir şekilde ilk defa ele alan şüphesiz Platon ve onun Politeia (Devlet) adlı eseri olmuştur. 1 Kabul etmek gerekir ki Politeia üzerine geçmişten günümüze yazılıp çizilenler hayli fazladır ve mevcut literatüre yeni bir şeyler eklemek oldukça güçtür.2 Ancak Platon’un eserlerini diyalog formunda yazmış olması Politeia’nın ve dolayısıyla Platon’un adalete dair düşüncelerinin ne olduğu sorusunu canlı tutmamıza ve bu soruya farklı açılardan yaklaşmamıza imkan sağlar. Platonik diyalogların nasıl yorumlanması gerektiği meselesi eski bir tartışma konusudur.3 Bu makalede diyaloglarda ortaya konan argümanları büyük ölçüde söz konusu eserin bütünsel bağlamından bağımsız okumayı tercih eden ve çoğunlukla “Sokrates” olan ana karakteri yazarla özdeşleştiren “dogmatik” yaklaşımdan ziyade; eserin bütünsel bağlamını ve dramatik yönlerini daha fazla dikkate alan ve Platon çalışmalarında son on yıllarda gitgide daha fazla kabul gören “dramatik” yaklaşım tercih edilmiştir. Bu yaklaşımı benimseyen bir yorumcunun dikkat çektiği gibi, diyalogların felsefi dersinin önemli bir kısmı doğrudan savunulan görüşlerden ziyade okuyucuya dolaylı olarak gösterdiklerinde aranmalıdır.4 Bu açıdan diyalogların dolaylı anlatımları da önem kazanır. 1 Politeia’nın alışılagelmiş Türkçe adı Devlet olsa da anlam kaymasını önlemek adına “siyasal rejim” anlamına gelen orijinal başlığı tercih edilecektir. “Devlet” olarak da çevrilen polis için ise “şehir” karşılığı kullanılacaktır. Esere verilen referanslar metin içinde Stephanus numaraları belirtilerek yapılmıştır. Kullanılan metinler Allan Bloom ve Joe Sachs’ın İngilizce çevirileri olup John Burnet’in Platonis Opera’sına da müracaat edilmiştir. İngilizceden Türkçeye çeviriler bana aittir. 2 Platon’da adalet kavramını tartışan Türkçe çalışmalar için bkz. Topakkaya, “Adalet 2 Kavramı Bağlamında Aristoteles-Platon Karşılaştırması”; Orhan, “Homeros ve Hesiodos’da Adalet Kavramının Kökenleri ve Platon’a Yansımaları”. 5 3 Platon’un diyaloglarının yorumlanması meselesine farklı yaklaşımlar için bkz. Klagge ve Smith, Methods of Interpreting Plato and His Dialogues. af 4 Frede, “Plato’s Arguments and the Dialogue Form,” s. 219. Yazar bu dersin çok daha y a önemli bir yanının ise ortaya konan argümanlar hakkında okuyucuyu düşünmeye S sevk etmesi olduğunu belirtir. Özgüç ORHAN Bu yaklaşım çerçevesinde Platon’un Politeia’da adalete dair tam olarak ne anlatmak istediği sorusuna verilecek yanıt adalet tartışmasının yoğun olarak yer aldığı Birinci ve Dördüncü kitaplardaki adalet tanımlarıyla sınırlı kalmamalı; eserin bütünsel bağlamı dikkate alınmalıdır. Bir sofist olarak Thrasymakhos bir filozof olarak Sokrates’in “nemesis”i olup savunduğu yaklaşım da ciddi bir meydan okuma olarak görülmelidir. Bu açıdan Thrasymakhos’un rolü Sokrates ile girdiği diyaloğun yer aldığı Birinci Kitapla sınırlı değildir. Her ne kadar Birinci Kitabın sonunda Thrasymakhos’un tezleri çürütülmüş gözükse de bu tezlerin etkisi diyaloğun sonuna kadar varlığını hissettirir. Bu makalede Thrasymakhos’un Politeia’da oynadığı bu kritik role dikkat çekilmekte ve yaptığı meydan okumanın bu diyalogdaki adalet tartışmasını daha iyi anlamamıza yardımcı olacağı savunulmaktadır. Aşağıda ilk bölümde Politeia’da adalet tartışmasının ana hatlarından bahsedilecek; ikinci bölümde Thrasmakhos’un rolü ve argümanı tartışılacak; üçüncü ve son bölümde ise bu bağlamda Platon’un adalet tartışmasının güncelliği ve geçerliliği değerlendirilecektir. I. Politeia’da Adalet Tartışmasının Ana Hatları Adalet tartışması Birinci Kitabın başlarında Sokrates’in misafir olduğu evin büyüğü yaşlı Kephalos’un adalet anlayışını sorgulamasıyla başlar.5 Sokrates zengin bir tüccar olan Kephalos’a servetinin ne faydasını gördüğünü sorar ve onun verdiği yanıttan adalete dair şu tanımlamayı çıkartır: “kişinin ödünç aldığı şeyi geri vermesi ve dürüst olması” (331c). 6 Ancak bir kimse kendisinden ödünç aldığımız silahı aklı başında olmadığı bir anda geri istediğinde ona silahını vermek ne derece adil bir davranış olur? Kephalos’un Sokrates ile aşık atacak ne niyeti ne de yetkinliği vardır. Kephalos’un temsil ettiği dine dayalı geleneksel adalet anlayışı adalet meselesinde tatminkar bir yanıt üretemez. İbadet için müsaade isteyen Kephalos Sokrates’le tartışmasını oğlu Polemarkhos’a “miras” bırakır. Polemarkhos babasından devraldığı adalet tanımına büyük bir şevkle sahip çıksa da meşhur şair Simonides’e (MÖ 550-460) gönderme yaparak ifade ettiği adalet tanımı biraz daha farklıdır: “herkese borçlu olunan şeyi [ta opheilomena] verme” (331e).7 Sokrates’in sorgulaması 3 5 5 “Sokrates” ismi aksi belirtilmediği sürece Politeia’daki karakter için kullanılmıştır. 6 Dikaiosynē için “adalet”; dikaios için “adil (olan)”; adikia için “haksızlık”; adikos için a “adil olmayan” gibi “hak” kavramını çağrıştıran karşılıklar kullanılacaktır. f y 7 Bu tanımlamanın daha sonra Aristoteles ve Roma hukukçuları tarafından “herkese a S hak ettiğini verme” olarak formüle edilecek olan “dağıtıcı adalet”e tekabül ettiğini Politeia’da Adalet Tartışması ve Thrasymakhos’un Meydan Okuması karşısında bu tanımlama iki düzeltme görür. Bunlardan ilkine göre, adalet “dostlara iyilik, düşmanlara kötülük etmek”tir; zira dostlara iyilik düşmanlara kötülük borçluyuzdur (332d). Fakat Sokrates’in sorgulaması devam eder: Gerçek dost ve düşmanı nasıl ayırt edebiliriz? Dost görünümlü düşman olabileceği gibi düşman sandığımız pekâlâ gerçek dostumuz da olabilir. Bunun üzerine ikinci düzeltme gelir: Adalet “iyi olan dosta iyilik etmek, kötü olan düşmana zarar vermek”tir (335a). Sokrates’in bu tanımı da sorgulamaya devam etmesi üzerine Polemarkhos da babası gibi havlu atar ve Sokrates’in “adil insanın kötülük etmeyeceği” önermesine onay vermek zorunda kalır (335d-e). Polemarkhos’un gerek ismi gerekse Politeia diyaloğunun başındaki buyurgan tavrı ve daha sonra babasının “varis”liğine yaptığı gönderme karakteri hakkında bize bir fikir verir. Eserin en başında dini bir festival için Adeimantos ile Pire kasabasına gelmiş olan Sokrates festivalin ardından tam Atina’ya dönmek üzere iken yolda karşılarına çıkan Polemarkhos ve arkadaşları tarafından alıkonduğunu anlatır (327a-328b). Grubun lideri görünümündeki Polemarkhos, ismini oluşturan polemos (savaş) ve archos (kumandan) sözcüklerinin çağrışımından anlaşılacağı üzere, diğer insanlarla ilişkilerini “buyurgan” bir tavırla belirler. Babasını savunmaya yönelik heyecanla söze atılışı da onun cevval ve savaşçı karakterinin bir göstergesidir. Savunduğu “dost/düşman” temelli adalet tanımı ise yine çatışmayı merkeze alan bir bakış açısını yansıtır. Babasına yaptığı “varislik” göndermesinden Polemarkhos’un maddiyata önem verdiğini anlarız. Lafa girer girmez Simonides gibi meşhur bir şairden alıntı yapması da dikkat çekicidir. Bu onun kendi düşüncesini oluşturma ve savunma kapasitesinden yoksun olduğunu; ve toplumda itibar gören görüşlere (meşhurat) sığınarak “adalet”in ne olduğunu bildiğini zanneden bir hayat sürmekte olduğunu gösterir. Bu açıdan Polemarkhos diyaloğun Yedinci Kitabında bahsi geçen “mağara” sakinlerinden biridir. Ayrıca diyaloğun başında Sokrates’e yine şaka yollu birlikte olduğu grubun sayısal üstünlüğünü hatırlatması kendisinin “demokrat” eğilimli olduğunu gösterir. “Oligark” eğilimli babasıyla beraber Polemarkhos Sekizinci Kitapta anlatılan rejim ve karakter eşleştirmelerinin habercisidir.8 Her ne kadar Sokrates’in sorgulaması karşısında fazla bir varlık göstermemiş olsalar da 4 5 a söyleyebiliriz. Aşağıda bahsedeceğimiz üzere Sokrates’in 433a-b’de yaptığı adalet f y a tanımı da bunun bir versiyonu olarak görülebilir. S 8 Strauss, “On Plato’s Republic,” s. 74. Özgüç ORHAN Kephalos ve Polemarkhos’un savunduğu görüşler tamamen masadan kalkmamıştır; zira kurgulanan rejimde kendilerine yer bulacaklardır.9 Polemarkhos’un pes ettiği anda “mağara”nın kukla oynatıcılarına tekabül eden “sofist” Thrasymakhos devreye girer.10 Sokrates’in tarifiyle Thrasymakhos “vahşi bir hayvan” gibi üzerlerine atılmıştır. Thrasymakhos’un bu ve konuşması boyunca sergilediği saldırgan hal ve tavırları sofistliğinin dışavurumu olarak görülebilir. Adaletin “daha güçlünün menfaatine” olduğunu savunan Thrasymakhos Sokrates’in sorgulaması karşısında diğerlerine kıyasla daha fazla dirense de sonunda o da susmak zorunda kalacaktır. Thrasymakhos’un görüşlerini bir sonraki bölümde daha detaylı ele alacağız. Birinci Kitap Sokrates’in adaleti tarif etme çabalarının sonuçsuz kaldığı tespitiyle “aporetik” sona erer (354b-c). İkinci Kitabın başında Glaukon ve Adeimantos Thrasymakhos’un meydan okumasını canlandırır. Şeytanın avukatlığını yapan kardeşler adaletin iyiliği veya değeri konusunda Sokrates’ten daha ikna edici bir savunma yapmasını talep ederler. Her ikisi de Sokrates’e inanmak istemektedirler; ancak etraflarından duydukları ve gördükleri buna engeldir. Açıktan dillendirilmese de halk arasında yaygın kabul, adil “olmaktan” ziyade adil “görünmenin” makbul olduğudur. Sokrates adaletin doğurduğu mükafat ve cezalar yüzünden değil kendi başına iyi veya değerli olduğu için tercih edilmesi gerektiğini ispatlamalıdır. Glaukon’un “adalet ne tür bir iyidir?” sorusu karşısında Sokrates adaleti hem kendi başına değerli hem de faydalı sonuçları olan “iyi” şeyler kategorisine koyduğunu belirtir ve bu yönde bir savunma yapacağı sözünü verir (358a). Diğer yandan Glaukon adaletin iyiliğine dair çekincelerini bir dizi argümanla ortaya koyar: Adil olmanın kendi başına bir değeri yoktur; haksızlık yapmaktan imtina edenlerin ve dolayısıyla “adil” gözükenlerin “adilliği” aslında yakalanmadan haksızlık yapmaya güçleri yetmediği çekincesinden ileri gelir; zira yakalandıkları takdirde ya mağdur ettiklerinin misillemesinden ya da yasaların yaptırımından korktukları için haksızlık yapmaktan kaçınırlar.11 Adalet ve hukuka dair bu “zaruret” hissi modern çağda Hobbes tarafından çarpıcı bir şekilde dile getirilmiştir. Nitekim 9 A.g.e., s. 68, 73. 10 “Thrasymakhos” isminin lafzî anlamı “savaşta cüretkȃr olan”dır; bkz. Aristoteles, 5 Retorik II.23, 1400b20-21. 5 11 Burada kısaca özetlediğimiz Glaukon’un konuşması üç ayrı bölümden oluşur: (1) Adaletin doğası ve tarihsel kökeni (358e-359c); (2) Gyges’in yüzüğü hikayesi (359d– a 360b); (3) Adalet ve adaletsizliğin en uç örneklerinin (adil olup adil görülmeyen f y kişiye karşı adil olmayıp adil görülen kişi) karşılaştırması (360e-362c); bkz. Pappas, a S The Routledge Guidebook, s. 70-77; Shields, “Plato’s Challenge”, s. 70-80. Politeia’da Adalet Tartışması ve Thrasymakhos’un Meydan Okuması Glaukon’un adaletsizliğe düzdüğü övgünün ilk ayağı da zayıf çoğunluğun bir nevi Hobbesçu doğa durumundan çıkmak için kendi aralarında yaptıkları sözleşmeyi andırır (358e-359b): Adalet, insanlar için en iyi seçenek (“ceza yemeden haksızlık yapmak”) ile en kötü seçeneğin (“öcünü alamadan haksızlığa uğramak”) arasında olandır (meson) (359a). 12 Adeimantos kardeşi Glaukon’un söylediklerine bazı eklemelerde bulunur. Adeimantos’un tartışmaya yaptığı katkı adaletin araçsal faydasına dair yerleşik kanı ve kabullere dairdir (362d-367e).13 Adeimantos, şair, ebeveyn ve din adamlarına referansla insanların gerçek anlamda adil olmak gibi bir kaygılarının olmadığını; adalete dair tutumlarının araçsal olduğunu belirtir: İnsanların asıl amaçları adil görünerek itibar kazanmak ve itibarın kendilerine sunacağı maddi ve sosyal imkanlardan faydalanmaktır (363a- 365a). Adeimantos’un farazi bir “hesapçı” (logizomenos) kişi ile hiç yakalanmadan kötülük yapmanın mümkün olamayacağı itirazını yapan bir başka farazi kişi arasında kurguladığı mini bir diyalog (365c-366b) Thrasymakhos’un bakış açısını yansıtır.14 Böylelikle iki kardeş Thrasymakhos’un adalete dair “gerçekçi” yaklaşımını geliştirip daha çetin bir hale getirir. Sokrates’ten istekleri adaletin sadece sonuçları için değil kendiliğinden bir değer taşıdığını ikna edici bir şekilde savunmasıdır. Adalete karşı bu meydan okuma karşısında Sokrates şehir-ve-ruh benzetmesini (368e-369a) ortaya atarak farazi bir şehir kurmayı önerir. Şehir (polis) ve insan ruhu arasında benzerlik olduğu varsayımına dayanan bu benzetmeye göre insan ruhu üç parçadan oluşur: akıl (logos), asabiyet (thumos) ve arzu (epithumia) (439c-e).15 Şehirde ruhun her bir unsuruna tekabül eden şu üç sınıf bulunur: filozof yöneticiler (asıl muhafızlar), askerler (yardımcı muhafızlar) ve üreticiler (para kazananlar). 12 Kallikles de Gorgias’da (483b-c) hukuk düzeninin güçlülere karşı kendi kendilerini korumaktan aciz zayıf çoğunluğun icadı olduğunu söyler. Diğer yandan Glaukon’un “orta” yol göndermesi Aristoteles’in adalet tarifinin habercisidir: Aristoteles de Nikomakhos’a Etik’te adaleti “haksızlık yapmak” ile “haksızlığa uğramak” arasında bulunan “orta” (meson) veya “vasat”ı (mesotes) seçme erdemi olarak niteler (1133b30-33). 13 Pappas, The Routledge Guidebook, s. 77-78. 14 Glaukon, Adeimantos ve Thrasymakhos’un savunduğu görüşler birebir aynı 6 olmasa da büyük ölçüde örtüşür. Nitekim Adeimantos konuşmasının sonunda söylediklerinin Thrasymakhos’un söyleyebileceği şeyler olduğunu belirtir (367a). 5 15 Türkçe çevirilerde thumos için “öfke”, “kızgınlık” ve “taşkınlık” gibi karşılıklar kullanılmıştır. Asabiyet “asabîlik, sinirlilik, öfke, hiddet” anlamına geldiği gibi Ibn a Haldun’la özdeşleşen “akraba, soy sop, kavim, vatan, millet ve din gayreti gütme” f y a anlamına da gelir. Platon’un bir taraftan insan ruhuna diğer taraftan muhafızlara S atfettiği thumos her iki anlamı da içinde barındırır. Özgüç ORHAN Şehirde adaletin neye tekabül ettiği tespit edilirse insan ruhundaki adalet daha rahat görülebilecektir. Sokrates’e göre ruhun veya şehrin her bir parçasının kendi işini yapması sonucunda adalet ortaya çıkacaktır: “kendine ait olanı yapmak [to ta heautou prattein]” ve “başkasının işine karışmamak [mē polupragmonein]” (433a-b). Sokrates hemen sonra bu tanımı “kendinin olana [oikeiou] ve kendine ait olana [heautou] sahip olma [hexis] ve yapma [praxis]” diye biraz daha geniş bir şekilde ifade edecektir (433e12-434a1). Bir önceki tanımlama aslında Sokrates’in de işaret ettiği gibi pek de orijinal değildir: “bunu birçoklarından duyduk ve kendimiz de sık sık söyledik” (433a).16 Nitekim bu tanım Polemarkhos’un “herkese borçlu olduğumuzu verme” tanımını andırmaktadır.17 Bilgelik (sophia) akıl/filozoflara ve cesaret (andreia) asabiyet/askerlere özgü erdemler iken adalet ve itidal (sophrosunē) ruhun ve şehrin genelini ilgilendiren erdemlerdir. İtidal, her bir alt birimin (şehirde askerler ve üreticiler; ruhta ise asabiyet ve arzu) üstüne tabi olmayı kabullenmesiyle ilgilidir (431e-432d). Adaletin yolu itidalden geçer: Şehrin her bir sınıfının veya ruhun her bir parçasının kendi işi ile uğraşarak diğerlerinin işine karışmaması ve uyum içinde hareket etmesi adaletin ortaya çıkmasına imkan verecektir (432b-433e, 442d-444a). Unsurların birbirlerinin işlerine karışmaları durumunda ise muhtelif rahatsızlıklar baş gösterecektir. Aslında adaleti sağlamak adına kendi işini yapıp başkasının işine karışmaması gereken unsurlar ruhta asabiyet ve arzu, şehirde de askerler ve üreticilerdir. Ruhta akıl, şehirde de filozoflar sadece kendi işleriyle değil diğer unsur ve sınıfların işleriyle ilgilenmek durumundadır. Şehrin ve ruhun içinde kurulacak ahengin sonucu olarak tecelli eden adalet, sağlık gibi, bütünü koruyan bir durumdur ve bu nedenle iyidir. “Kötü” herhangi bir varlığı yok eden ve bozan; “iyi” de onu koruyan ve ona faydası dokunan şeydir (608e). “Kendi işini yapma”nın ne denli tatmin edici bir adalet tanımı olduğu ve hatta bir “tanım” olup olmadığı tartışmalıdır.18 Ancak bunu Politeia’nın bir eksiği olarak görmemek gerekir. Politeia’nın bütünü dikkate alındığında Platon’un öncelikli olarak anlatmak istediği adalet kavramının ondan daha üstün olan “iyi” Ideasına bağlı olduğudur (504d-505b). Teorik 16 Kharmides’de (161b-162d) bu tanımlama (Kharmides ve Kritias tarafından) 7 “itidal” için kullanılır. 5 17 Bkz. Kosman, “Justice and Virtue”, s. 192-93. 18 Şehir-ve-ruh benzetmesi tartışmasız kabul görse de Sokrates ruhun parçalı bir a yapısı olup olmadığına dair kapsamlı bir incelemenin daha fazla uğraş gerektireceği f y imalarında bulunur (435c-d, 436a-b, 504b-c, 611b-612a). Daha fazla uğraş a S gerektiren yöntemle kastedilen “diyalektik”tir (531d-533d). Politeia’da Adalet Tartışması ve Thrasymakhos’un Meydan Okuması veya pratik olsun tek başına adalete odaklanmak yetersizdir. “İyi”ye nüfuz eden filozofların yönetimde olmadığı rejimlerde (ki tüm reel rejimler bu kategoriye girer) doğal olarak Thrasymakhos’un adalet(sizlik) anlayışı hakim olacaktır. Bir sonraki bölümde bu anlayışın tam olarak ne olduğu ve eserin bütünlüğü çerçevesinde kritik rolü üzerinde durulacaktır. II. Thrasymakhos’un Meydan Okuması Thrasymakhos birinci kitapta adaleti yeren ve haksızlığı yücelten konuşmasında en az iki temel önermede bulunur: (T1) Adil olan [to dikaion] daha güçlünün/üstünün [kreittōn] yararınadır [sumpheron] (338c1-2); (T2) Adalet [dikaiosynē] ve adil olan bir başkasının iyiliğidir [agathos] (343c3-4). Bazı yorumcular bir üçüncü önermeye de dikkat çeker: (T3) Adil olan yöneticilere/yasalara itaattir (339b-c).19 Ancak Thrasymakhos bu sonuncusunu kendiliğinden yapmaz; Sokrates tarafından kendisine soru olarak yöneltilmesi üzerine onay verir. Bu dolayım nedeniyle T3’ün Thrasymakhos için temel bir önerme olup olmadığı tartışmalıdır.20 Thrasymakhos T2’den yola çıkarak bir dizi önermede daha bulunur: “Adil (kişi) adil olmayandan her zaman daha azına sahip olur” (343d). “Adil olmayan (şey) kendine faydalı olan ve kendi işine gelendir” (344c). “Adil olmayanın yaşamı adil olanınkinden üstündür [kreittō]” (347e3-4).21 Bunları T2’nin sonuçları ve türevleri olarak görmek yerinde olacaktır. Tüm bu tali önermelerle beraber T2’ye göre kendi çıkarını düşünen bir kimse adil olmamalıdır çünkü adil olmak başka birinin iyiliğini gözetmektir. Kendi iyiliğini gözeten bir kişi (ki Thrasymakhos’a göre her aklı başında kişi böyledir) kendine adaleti değil haksızlığı düstur edinmelidir. Thrasymakhos’un “adalet(sizlik)”e yönelik bakış açısının daha iyi anlaşılması için üzerinde durulması gereken ilk nokta T1’i ilgilendiren “mükemmel haksızlık” meselesidir (344a3-6).22 Sokrates’in T1’de bahsi geçen “daha güçlüye” dalga geçercesine meşhur bir pankreas güreşçisini 19 Bu önermeler bundan sonra T1, T2 ve T3 olarak belirtilecektir. Bu üç önerme için bkz. Reeve, “Socrates Meets Thrasymachus”, s. 246. 20 Bu konuda bkz. a.g..e., s. 247, not 10. 8 21 Sonuncusu Sokrates’in kendi ifadesi olsa da Thrasymakhos’un itiraz etmediği bir önermedir. Diyaloğun kritik bir aşamasında (347d8-e4) Sokrates T1’i ertelemeyi ve 5 daha önemli bulduğu bu önermeyi incelemeyi teklif eder ve ardından öyle de yapar. 22 Glaukon’un konuşmasının üçüncü sacayağı aynı şekilde haksızlığın son raddesini a örnekler: adil görünüp ama gerçekte adil olmamak (361a). Machiavelli de hemen f y a hemen aynı şeyi öğütler: Yönetici “merhamet, sadakat, dürüstlük, insanlık, dindarlık” S timsali görünmeli ama bu vasıflara gerçekte sahip olmamalıdır; bkz. Prince, s. 70-71. Özgüç ORHAN örnek vermesi üzerine Thrasymakhos güçlü olanı öncelikle siyasal düzlemde kastettiğini belirtir (338c-e). Kastedilen; demokrasi, tiranlık ve aristokrasi gibi bir rejimdeki yönetici zümredir. Her rejimde yürürlükte olan yasalar muktedir zümrenin lehine kurgulanmış olup “adil” sayılan kişi bu yasalara itaat eden; etmeyen ise “haksızlık” yapandır. Yürürlükteki yasalara itaat etmeyenlerin cezalandırılması da yine “adalet”in gereğidir. Her rejimde neyin adil olup olmadığını muktedir belirliyor ise bu, adaletin içerik açısından evrensel ve nesnel bir kriteri olmadığı anlamına gelir. Adaletin göreli içeriği demokrasilerde fakir çoğunluğun; aristokrasilerde zengin azınlığın; tiranlıkta ise tek adamın tercihlerine göre belirlenir.23 Thrasymakhos “mükemmel” veya “topyekûn” haksızlık (344a4, 344c2) meselesini bu bağlamda ele alır. Bu ifadeyle kastettiği tiranlığa giden yolda yapılan büyük çaplı ve kısmen kitabına uydurulmuş haksızlıklardır. Haksızlık gerek sinsice gerekse zor kullanarak ama mümkünse tek seferde yapılmalıdır.24 “Mükemmel haksızlık” Thrasymakhos’a göre sadece insanların maddi varlıklarını gaspetmekle kalmaz, onlara boyun eğdirir. Bu tür haksızlıkları yapanların sebep oldukları mağduriyetler kısmi ve seçici olacağı için lanetlenmez; aksine çoğunluk nezdinde hayranlık uyandırır. Lanetleyen çıksa bile bunlar “adil olmayan şeyler yapmaktan çekindikleri için değil bu tür haksızlıklara maruz kalmaktan çekindikleri için lanetlerler” (344c3-4). Bu tür mahir bir “tiran” gerek kendi yurttaşlarınca gerekse şöhretini duyan başkalarınca ve sonraki kuşaklarca “mutlu ve kutlu” addedilecektir (344b5-c2). Diğer yandan kurulu düzen çerçevesinde peyderpey ve küçük çaplı haksızlık yapanlar türlü isimler altında (“eşkıya”, “hırsız”, “haydut”, “korsan” vs.) lanetlenecek ve yakalandıkları takdirde yasaların el verdiği ölçüde cezalandırılacaktır. Bu tür küçük ölçekli haksızlıklar yaptırımın caydırıcılığı oranında dezavantajlıdır. Ancak Thrasymakhos, yakalanmadığı takdirde failine faydalı olabilecek bu tip küçük ölçekli haksızlıkları kastetmediğini beyan eder (348d). Thrasymakhos’un “mükemmel haksızlık”la anlatmak istediği meşhur Büyük İskender ve korsan rivayetine benzer. İskender yakalanıp huzuruna getirilen korsanı “denizleri taciz ederek ne yaptığını sanıyorsun?” diye sorgulayınca; korsan “Senin tüm dünyaya yaptığınla aynı şeyi! Ben küçük bir gemiyle yaptığım için bana ‘korsan’ diyorlar; sense 9 5 23 Thrasymakhos “aristokrasi” terimini kullansa da Aristoteles’in yaptığı ayrımı dikkate alırsak kastettiği rejime “oligarşi” de diyebiliriz. Elbette Thrasymakhos’un a nazarında bu ayrım temelsizdir. f y 24 Yine Machiavelli, Agathocles örneğini anlattığı Prens’in 8. bölümünün sonunda a S hemen hemen aynı şeyi söyler; bkz. Prince, s. 37-8. Politeia’da Adalet Tartışması ve Thrasymakhos’un Meydan Okuması büyük bir donanmayla yapıyorsun ve sana ‘İmparator’ diyorlar” minvalinde kurnazca bir yanıt verir. 25 Solon’un Atina için yaptığı yasalara İskitli Anakarsis’in verdiği tepki de Thrasymakhos’un “gerçekçi” bakış açısını destekler: “Bu yasalar örümcek ağından farksızdır: Ağa yakalanan zayıf ve küçükleri engelleyecek ama nüfuzlu ve zenginlerce paramparça edilecek.”26 Solon’un yapmaya çalıştığı gibi iyi kötü bir yasal düzenin kurulması durumunda her türlü “gasp” “haksızlık” sayılacak ve yasaların caydırıcılığı ve uygulanması oranında yapana zararı dokunacaktır. Ancak bu tür haksızlıkların az çok bir tutarlılıkla yakalanıp cezalandırılması düzenin kuruluşu aşamasında gerçekleşen büyük çaplı haksızlığın “adalet” kisvesi altında muktedire yarayacağı gerçeğini ortadan kaldırmaz. Thrasymakhos’un T1 ile anlatmak istediği şey öncelikle “adil” görünümlü kurulu düzene içkin “haksızlık”ın avantajlı olduğudur. İnsanlık tarihinde olup bitene baktığımızda Thrasymakhos’un birinci önermesini (T1) yanlışlayacak çok fazla örnekle karşılaşmayız. Aslında Sokrates’in de bu önermeye mutlak olarak karşı çıktığını söyleyemeyiz. Sokrates’in itirazı ampirik (reel) düzeyde değil “sanat” kavramının “idealliği” üzerinde akıl yürütme yoluyla yapılmıştır. Sokrates’in T1’de karşı çıktığı şey güçlünün belirlediği adalet düzeninin sadece ama sadece ona yaradığı ve yönetilenin aleyhinde olduğu savıdır. Ancak şehir devletinden büyük siyasal toplumlarda yönetilenlerin nadiren homojen olduğunu dikkate aldığımızda Sokrates’in itirazı etkisini yitirir. Bu durumda verili yasalar hem muktedirin hem de onun bir parçası olan veya ona destek veren toplumun “nüfuzlu” bir kesiminin lehine olabilecektir. Thrasymakhos’un bakış açısını anlamaya yönelik üzerinde durulması gereken ikinci bir nokta T1 ve T2 ile tam olarak ne anlatmak istediğidir. Yaygın kanı bu önermelerin ve özellikle T1’in Thrasymakhos’un adalet tanımı olduğudur. Zira Sokrates’in talebi bu yöndedir. Ancak T1 ve T2’yi bir tanımlama çabası olarak değerlendirmek güçtür. Bir “sofist” olarak Thrasymakhos’un böyle bir derdi olduğu da şüphelidir. Thrasymakhos’un “haksızlık” bağlamında kullandığı terim “daha fazlasına sahip olmak” (pleon echein) anlamına gelen pleonektein’dir (344a1). Bu fiilin isim hali ise “aç gözlülük” anlamına gelen pleonexia’dır. 0 6 25 Bkz. Austin, The Hellenistic World from Alexander to the Roman Conquest, s. 59. Bu hikayenin en yakın kaynağı Augustinus’un De Civitate Dei adlı eseridir. Augustinus a Cicero’nun De Republica’sının günümüzde eksik olan bir kısmından aktarmıştır. f y a 26 Plutarch, Greek Lives, s. 49-50. Plutarkhos Atina’daki sonraki gelişmelerin S Anakarsis’i doğruladığını söyler.
Description: