HÜKÜMRANLIKTAN ANNAN PLANINA: ANA HATLARIYLA İNGİLTERE DIŞ POLİTİKASINDA KIBRIS: 1878-2004 Murat TÜZÜNKAN Umut KOLDAŞ Özet Bu makale İngiltere’nin Kıbrıs’a yönelik dış politika yapma ve uygulama süreçlerinin temel niteliklerindeki süreklilikler ve dönüşümleri irdelemeyi amaçlamaktadır. Bu bağlamda, İngiltere’nin Kıbrıs’a yönelik politika üretme ve uygulama süreçleri tarihsel süreç içerisinde farklı dönemlerin uluslararası, bölgesel ve yerel dinamiklere de atıfta bulunularak analiz edilecektir. Bununla birlikte, İngiltere’nin Kıbrıs politikasındaki üslüp, yöntem ve araç farklılıkları tartışılırken bu ülkenin tarihsel dönemlere göre değişiklik gösteren dış politika ana/alt-amaçları ve yetkinlikleri arasındaki dengeler de dikkate alınacaktır. Bu çerçevede, makale İngiltere’nin Kıbrıs’a yönelik asli çıkar ve amaçlarında tarihsel dönemlere ve hükümetlere göre farklılık gösteren bir sapmanın olup olmadığını hükümranlık, stratejik tanımlama, stratejik dengeleme, bölünmüşlüğün araçsallaştırılması, üçüncü yol ve Annan Planı dönemlerinin temel niteliklerini göz önünde bulundurarak tartışmaktadır. Anahtar Kelimeler: İngiltere Dış Politikası, Kıbrıs, Annan Plan, Türkiye, Yunanistan, Egemenlik, Stratejik Denge FROM COLONIAL SOVEREIGNTY TO THE ANNAN PLAN: AN OVERVIEW OF BRITISH FOREIGN POLICY ON CYPRUS: 1878-2004 Abstract This article aims to assess change and continuity in the foreign policy making processes and practices of Britain towards Cyprus. In this respect, British foreign policy making processes and practices about Cyprus will be analyzed by referring to international, regional and local dynamics of those particular historical periods. While discussing the differences in the rhetoric’s, discourses, styles and instruments of the British foreign policy, the article will also pay attention to the changes in the balance between the capabilities and foreign policy objectives of Britain in those historical episodes. In this respect, the article aims to elaborate on whether there is a historical continuity in the intrinsic interests and objectives of British foreign policy with regard to Cyprus by referring to main characteristics of periods of colonial sovereignty, strategic redefinition, strategic balancing, instrumentalization of division, third way and Annan Plan. Keywords: British Foreign Policy, Cyprus, Annan Plan, Turkey, Greece, Sovereignty, Strategic Balancing Yrd. Doç. Dr., Yakın Doğu Enstitüsü,Yakın Doğu Üniversitesi, KKTC Yrd. Doç. Dr., Yakın Doğu Enstitüsü, Yakın Doğu Üniversitesi, KKTC Akademik ORTA DOĞU, Cilt 8, Sayı 1, 2013 71 Giriş: Kıbrıs sözcüğü, nasıl başladığı ve nasıl çözüleceği konusunda mutlak bir yanıt geliştirmenin her geçen gün daha da zorlaştığı önemli bir uluslararası soruyla eşanlamlı bir hal almış durumdadır. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin yanı sıra, İngiltere, ABD, Yunanistan ve Türkiye gibi uluslararası ve bölgesel aktörlerin müdahalelerine rağmen, Kıbrıs sorunu ilgili tarafların en uzun süredir karşı karşıya olduğu, çözümsüz kalmış sorunlardan biridir. BM Güvenlik Konseyi tarafından sayısız karar yürürlüğe sokulmuş, BM genel sekreterlerince, garantör devletlerce ve başkalarınca uzlaşmaya yönelik pek çok kez adımlar atılmış olsa da, bu çabaların tümü şimdiye dek sonuçsuz kalmıştır. Kıbrıs sorunu 1878 yılına temellense de, yaygın kanıya göre asıl ihtilâf 1950’lerde başlamış, 1963 yılının sonunda kanlı şiddet olaylarıyla patlak vermiş ve 1974 yılında Yunanistan ve Türkiye’nin müdahaleleriyle adanın Güney Kıbrıs Rum kesimi ve Kuzey Kıbrıs Türk kesimi olmak üzere hâlihazırdaki fiili bölünmüş durumuyla sonlanmıştır. 1964 yılından beri BM, AB, ABD ve İngiltere’den diplomat ve özel temsilciler, ihtilâflı tarafların ikisini de tatmin edecek bir dizi “belge”, “plan”, “fikirler dizisi” veya başka “tedbirler” önermiş, ancak bunların hepsi kalıcı bir çözüm üretme ve uygulama konusunda başarısız olmuştur. Uluslararası aktörler, Kıbrıs sorununa kendi çıkarları ve kaygıları doğrultusunda müdahil olmuşlardır. Tarihin her aşamasında, Kıbrıs’ın İngiltere açısından anlam ve önemi değişik nedenlerden ötürü farklılıklar gösterse de Kıbrıs İngiltere dış politikasında öncelikli bir konu olmaya devam etmiştir. Bu çalışmada, İngiltere’nin Kıbrıs’a yönelik politika üretme ve uygulama süreçleri dönemsel olarak incelenecektir. Bu çerçevede, bu makale temel olarak İngiltere’nin Kıbrıs politikaları ile birlikte İngilizlerin Kıbrıs sorununa müdahil olmalarının materyal sebeplerini de tanımlamayı ve yorumlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca, 1990 yılından itibaren küreselleşen uluslararası sistem içerisinde İngiltere’nin Kıbrıs bağlamında dış politika öncelikleri irdelenecektir. Hükümranlıktan Stratejik Araçsallığa: 1878-1945 Kıbrıs’ın uluslararası ve bölgesel cazibesi kendisini tüm bölgeyi denetlemek açısından çok uygun kılan stratejik konumundan kaynaklanır. Buna bağlı olarak Kıbrıs farklı zamanlarda, farklı nedenlerle farklı aktörlerin sömürgesi haline gelmiştir. Yirminci yüzyılda bölgesel ticaret ağları, petrolün keşfi ve Doğu ile Batı arasındaki ideolojik rekabet, Kıbrıs’ı enerji kaynaklarının ve ticaret yollarının kontrolünü ele geçirme rekabetinde bir mücadele alanı olarak gören büyük güçlerin ilgisini artırmıştır. On dokuzuncu yüzyılın sonunda Avrupa’nın Kıbrıs’a olan ilgisi, Süveyş Kanalı bağlamındaki stratejik konumuna temellenmekteydi. Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün zayıfladığı bir dönemde, Avrupa güçleri Bâb-ı Âli’nin kaybettiği topraklar üstünde hak iddia edebilmek için birbirleri ile yarış içine girmişlerdir. Ruslar Türk Boğazları’na odaklanmışken, Fransızlar 72 Osmanlı’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki vilayetlerine uzanan bir atlama taşı olarak gördükleri Kıbrıs’la ilgilenmekteydiler. Almanlar ise hem Kıbrıs, hem de Girit ve Rodos topraklarının barışçıl yollardan elde edilmesi amacındaydılar.1 Bu stratejik konumlanış, avantajı elde etme rekabetinde İngiltere açısından Kıbrıs çok büyük bir önem arz etmekteydi. Nitekim İngiltere özellikle Hindistan’la arasındaki deniz yolunu korumak için Kıbrıs’ın hakim stratejik konumundan faydalanmak istemekteydi. İngiltere Başbakanı Benjamin Disraeli henüz 1847 yılında İngiltere’nin Kıbrıs’ı ilhak etmesini savunmuşsa da,2 İngiltere’nin adayı kontrolu altına alması ancak 1878 yılında gerçekleşebilmiştir. İngiltere’nin Kıbrıs’taki hükümranlığını oluşturma ve pekiştirme süreci içerisinde, 1875 yılında Hidiv’in Süveyş Kanalı’ndaki hisselerinin satın alınması ve bunu izleyen yıl Kraliçe Victoria’nın Hindistan Kraliçesi olarak yapmış olduğu beyanat, bu ülkenin Doğu Akdeniz’le ilgili stratejik kaygılarını göstermesi açısından önemlidir. Öyle ki, yayılmacı düşman ve etkin bir rakip devletin, Doğu Akdeniz’de üstünlüğü sağlayarak Kraliyetin deniz yollarını bloke etmesinin İngiltere’nin çıkarlarına verebileceği zararın boyutu bu kaygının temel noktasını oluşturmaktadır.3 Bu dönemde Akdeniz güç konfigürasyonuna bakıldığında, Fransa’nın 1814 yılında Malta’yı kaybetmesiyle birlikte, Doğu Akdeniz’de üstünlük sağlama ve etki alanını geliştirme rekabetinde, İngiltere açısından en güçlü rakibin Rusya olduğu görülmektedir. Bu nedenle, İngiltere bir yandan Osmanlı İmparatorluğu’nu Rusya’nın yayılmacı politikası karşısında desteklerken, bir yandan da Ortadoğu ile Hindistan deniz yolunu denetim altına almak ve Doğu Akdeniz’e başka önemli bir aktörün olası girişini önlemek için çevreleme stratejisini temel alan iki yönlü bir politika benimsemişti. İngiltere 1830-1865 yılları arasında Rusya’ya karşı Osmanlı İmparatorluğu’na destek vererek Rusya’nın Ortadoğu’ya yayılmasını engelemeye çalışan bir dış politka benimserken, bu politika 1880 yılında İşçi partisinin iktidara gelmesiyle beraber değişmeye başlamıştır. Bu bağlamda, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak bütünlüğünün korunmasından, Osmanlı İmparatorluğu’nun bölünmesini tercih eden bir dış politkaya geçilmiştir. İngiltere’nin bu dış politika çizgi değişikliğinin en önemli uygulama alanlarından biri Kıbrıs olmuştur. Ayastefanos Antlaşması’nın 1878 yılında imzalanmasıyla birlikte, dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury Osmanlı İmparatorluğu’nun 1 Halil İbrahim Salih, Cyprus: An Analysis of Cypriot Political Discord, The American University Press, Washington, 1967, s. 26. 2 Harold Temperley, “Disraeli and Cyprus”, The English Historical Review, Cilt 46, No. 182, 1931, s. 274. 3 Naomi Rosenbaum, “Success in Foreign Policy: The British in Cyprus, 1878-1960”, Canadian Journal of Political Science, Cilt 3, No. 4, 1970, s. 621. 73 toprak bütünlüğünü korumasının imkansız olduğunu belirterek, önemli bir konjenktürel değişikliğe işaret etmiş ve İngiliz dış politikasının da bu doğrultuda gözden geçirilmesi gerekliliğini gündeme getirmiştir. Yeni oluşturulacak İngiliz dış politikasında Kıbrıs’ın kontrolü ana konulardan biri haline gelmiştir. Nitekim, Ayastefanos Antlaşması’nda Çanakkale Boğazı’nın kontrolünü neredeyse tamamen Rusya’ya bırakan ve Moskova’ya Doğu Akdeniz’de (Kıbrıs ve İskenderun’da) güçlü bir varlık oluşturma fırsatını veren maddeler reddedilmiş ve İngiltere hükümeti, Kıbrıs’ta İngiltere’nin stratejik ve emperyalist çıkarlarını korumak için bir deniz üssünün kurulması konusunda Osmanlı İmparatorluğu’ndan talepte bulunmuştur. Bu talebin temelinde, Rusya’nın Doğu Akdeniz’e inmesini engellemek, Hindistan rotasını güvene almak, Mısır’ı işgalinden önce Süveyş Kanalı’nın kontrolünü sağlamak, Berlin- Bağdat demiryolu projesi tamamlandığı takdirde bölgede artacağını öngördüğü Alman etkinliğini denetim altında tutmak ve kontrolünde bulunan Fırat demiryolu ağını korumak için Kıbrıs’ın stratejik avantajından faydalanma çabası yatmaktadır. Bu anlamda, Kıbrıs İngiltere’nin Doğu Akdenize yönelik dış politikasının çok önemli bir bileşeni haline gelmiştir. Kıbrıs üzerinde hükümranlık kurma arzusunu besleyen tüm bu unsurlar, İngiltere’yi Osmanlı İmparatorluğu’yla kısa dönemli savunma ittifakı oluşturmaya itmiştir. Disraeli hükümeti ile Osmanlı İmparatorluğu arasında oluşturulan bu savunma ittifakının temelinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Rusya’ya karşı İngiltere’den alacağı askeri ve diplomatik destek karşılığında Kıbrıs adasını bu ülkeye tahsis etmesi yatmaktadır.4 Bu ittifak, İngiltere’nin Kıbrıs’taki hükümranlığının hukuksal temelini oluşturmuştur. 22 Temmuz 1878’de Sir Garnet Wolseley’nin İngiliz Yüksek komiseri olarak Kıbrıs’ta göreve başlamasıyla birlikte İngiltere’nin adadaki egemenliği vücut bulmuş ve bu tarihten sonra adadaki sosyo-ekonomik, politik ve etno-dinsel dengeler de değişmeye başlamıştır. Bu değişen dengeler ileriki dönemlerde İngiltere’nin Kıbrıs politikasında araçsallaştıracağı ana dinamiklerin temelini oluşturmuştur. Bu anlamda, İngiltere’nin adayı kontrolüne aldığı 1878 yılından itibaren temel kaygısı stratejik nedenler olurken, diğer dinamikler hep ikinci planda kalmış ya da araçsallıkları ölçüsünde İngilitere dış politika çıkarlarına hizmet edecek şekilde kullanılmışlardır. Nitekim, 1882 yılındaki Tel El-Kebir savaşı sonucunda İngiltere’nin Mısır’ı işgal ederek, Süveyş Kanalı’nı koruma amaçlı üssünü İsmailiye’ye naklettiği dönemde Kıbrıs’ın stratejik önemi İngiltere açısından azalmış gibi görünmektedir. İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesiyle Kıbrıs’ın öneminin kendisi açısından azaldığı bir dönemde, yürütmekte olduğu 4 FO 93/110/27 B. Bu anlaşmaya dair ayrıntılı bilgi için bakınız Rifat Uçarol, 1878 Cyprus Dispute & The Ottoman British Agreement: Handover of the Island to England, Rüstem Kardeşler, Lefkoşa, 2000. 74 pragmatik dış politikanın bir parçası olarak, Kıbrıs’ı I. Dünya Savaşı’nda kendisine Ege adalarında deniz üsleri tahsis edilmesi ve Yunanistan’ın mütteffik kuvvetler yanında savaşa katılması karşılığında, birkaç kez Yunanistan’a teklif etmiş, ancak yazılı bir anlaşmaya varılamadığından adanın hâkimiyetinin devri gerçekleşmemiştir.5 Buradan hareketle, Kıbrıs’ın İngiltere’nin dış politika yapma ve uygulama sürecindeki önemi belli dönemlerde azalsa dahi adanın stratejik vazgeçilmezliği devam etmiş ve yeniden tanımlanarak, üretilmiştir. Bu önemin bir göstergesi olarak İngiltere 5 Kasım 1914 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya saflarında I. Dünya Savaşı’na girmesini bahane ederek Kıbrıs’ı tek taraflı bir şekilde ilhak etmiş ve Kraliyet’in bir müstemlekesi haline getirmiştir.6 I. Dünya Savaşını takiben Kıbrıs’taki egemenliğini devam ettirebilmek ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan veya Türkiye Cumhuriyeti’nden gelebilecek Kıbrıs’la ilgili egemenlik taleplerini engelleyebilmek için gerek Sevr,7 gerekse de Lozan8 antlaşmalarında, Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki tüm haklarından vazgeçtiklerini belirten ve İngiltere’nin ilhakını tanımalarını garantileyen ayrı ayrı maddeler konulmasını sağlamıştır. 5 Şükrü S. Gürel, Kıbrıs Tarihi (1878-1960): Kolonyalizm, Ulusçuluk ve Uluslararası Politika, Kaynak Yayınları, Ankara, 1984, s. 42. 6 ”Annexation of Cyprus by Great Britain”, The American Journal of International Law, Cilt 9, No. 1, 1915, p. 204. 7 Sevr Antlaşması, The Treaties of Peace 1919-1923, Vol. II, Carnegie Endowment for International Peace, New York, 1924. MADDE 115. Bağıtlı Yüksek Taraflar, İngiliz Hükümetince 5 Kasım 1914’te ilan edilmiş olan Kıbrıs’ın kendisine bağlanmasını tanıdıklarını bildirirler. MADDE 116. Türkiye, bu adanın Padişah’a ödenen vergiye olan hakkı da içermek üzere, Kıbrıs üzerinde ya da Kıbrıs’a ilişkin bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçer. MADDE 117. Kıbrıs adasında doğmuş ya da orada oturan Osmanlı uyrukları, yerel yasa koşulları içinde, Osmanlı uyrukluğundan ayrılarak İngiliz uyrukluğunu alacaklardır. 8 Türkiye ile Lozan’da İmzalanan Barış Antlaşması, 24 Temmuz 1923, The Treaties of Peace 1919-1923, Vol. II Carnegie Endowment for International Peace, New York, 1924. MADDE 20. Türkiye, İngiliz hükümetince Kıbrıs’ın 5 Kasım 1914’te açıklanan ilhakını tanıdığını bildirir. MADDE 21. 5 Kasım 1914 tarihinde Kıbrıs Adasında yerleşmiş olan Türk uyrukluları, yerel yasanın belirlediği koşullara göre İngiltere uyrukluğuna geçecek ve böylece Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Bununla birlikte, bu Türkler isterlerse bu Antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak iki yıllık bir süre içinde, Türk uyrukluğunu seçebileceklerdir. Bu durumda, seçme haklarını kullandıkları günü izleyen on iki ay içinde Kıbrıs Adasından ayrılmak zorunda kalacaklardır. İşbu Antlaşmanın yürürlüğe konulması günü Kıbrıs Adasında yerleşmiş bulunup da, yerel yasanın belirlediği koşullara uyularak yapılan işlem üzerine, o gün İngiltere uyrukluğunu edinmiş veya edinmek üzere bulunmuş olan Türk uyrukluları da bu nedenle Türk uyrukluğunu yitireceklerdir. Şurası da kararlaştırılmıştır ki, Kıbrıs Hükümeti, Türkiye Hükümetinin izni olmaksızın Türk uyrukluğundan başka bir uyrukluğu edinmiş olan kimselere İngiltere uyrukluğu tanımayı reddetmek yetkisine sahip olacaktır. 75 Bununla birlikte, İngiltere yine pragmatik dış politikasının ve denge politikasının bir parçası olarak Kıbrıs’ı araçsallaştırmış ve dönemin önemli aktörleriyle yapmış olduğu müzakerelerde bir pazarlık unsuru olarak kullanmaya çalışmıştır. İngiltere’nin Fransa ile yapmış olduğu “Sykes-Picot” Anlaşması bunun en önemli örneklerinden biridir. Nitekim bu anlaşma çerçevesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarının paylaşım sürecine Kıbrıs da dahil edilmiş ve Fransa’ya adanın geleceğine ilişkin söz hakkı verecek maddeler eklenmiştir. Bu bağlamda, anlaşmanın 4. maddesinde şöyle denmektedir: İskenderun Körfezi’nin açıklarındaki Kıbrıs adasının coğrafi ve stratejik konumu nedeniyle, İngiltere hükümeti, önceden Fransız hükümetinin rızasını almadan söz konusu Kıbrıs adasının temlik veya terk edilmesine ilişkin hiçbir müzakereyi başlatmayacağını kabul eder.9 “Sykes-Picot” örneğinden de anlaşılacağı üzere iki dünya savaşı arasındaki dönemde, Kıbrıs İngiliz dış politikasında diplomatik pazarlıkların bir aracı haline getirilse de 1930’lu yıllardan itibaren Ortadoğu’nun ve Doğu Akdeniz’in öneminin Batılı devletler açısından artmasıyla birlikte bu araçsallıksal önem stratejik vazgeçilmezliğe dönüşmüştür. Stratejik Araçsallıktan, Stratejik Dengelemeye: 1945-1960 İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz dış politika oluşturma ve uygulama süreçlerine bakıldığında İngiltere’nin savaştan zaferle çıkan taraflardan biri olmasına rağmen emperyal etkinliğini devam ettirecek dış politika araç ve bileşenleri konusunda ciddi yoksunluklar yaşamaya başladığını ifade etmek mümkündür. Öyle ki, bu dönemde İngiltere emperyal süper güç statüsünden uluslararası politika ve ekonomide etkinliğini sürdürebilmek için bölgesel ve transatlantik bağlantılarına ihtiyaç duyan emperyal geçmişli bir orta-güç konumuna geçişin sıkıntılarıyla yüzleşmeye başlamıştır. Bu bağlamda yavaş yavaş küresel yayılmacı emellerinden vazgeçmek, Batı Avrupa ve ABD ile arasında pekişmeye başlayan karşılıklı bağımlılık ilişkisine daha çok önem atfederek hala kontrolünde bulunan etki alanlarını (özellikle de kolonilerini) koruma çabalarını öncelemek durumunda kalmıştır. İngiliz dış politikasına Doğu Akdeniz özelinde bakıldığında, Süveyş Krizi’nin iyi yönetilememesi İngiltere’nin gerek bölgesel gerekse küresel dış politika amaçları ve bu amaçlara ulaşabilme erki-pratiği arasında ciddi bir orantısızlığa işaret etmiştir. Bu orantısızlık Birleşik Krallık’ın 1956 sonrası dış politika amaç ve önceliklerini yeniden değerlendirmesine ve uluslararası gücün 9 Robert Stephans, Cyprus: A Place of Arms, Power Politics and Ethnic Conflict in the Eastern Mediterranean Pall Mall Press, Londra, 1966, s. 94. 76 ve etkinliğin yeniden yapılanmaya başladığı bir bölgede konumlanışsal bir değişikliğe kendisini hazırlama gerekliliğiyle karşı karşıya kalmasına yol açmıştır. İngiltere’nin yeni siyasi ekonomik yapılanmadaki konumlanışında oluşagelen bu değişiklikler sonucunda İngiliz dış politika yapma ve uygulama süreçlerini farklı açılardan incelemek mümkündür. Bu bağlamda öncelikle, Kıbrıs’a yapılan stratejik vurguda bir devamlılığın var olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim, özellikle II. Dünya Savaşı sırasında Kıbrıs’ın İngiltere deniz ve hava kuvvetlerinin etkin bir şekilde kullanılmasındaki önemi Mısır’ın kaybedilmesi olasılığı ile daha da artmıştır. İngiltere’nin mevcut üsler varken yeni üsler inşa etme konusundaki isteksizliği, II. Dünya Savaşı sonrasında Kıbrıs’ın İngiltere açısından tekrar 19. yüzyıldaki önemini kazanması anlamına gelmekteydi. Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nün de 1937 yılında belirttiği gibi, “Sömürgelerin pek çoğu, olumsuz anlamda stratejik öneme sahiptir... Sömürgelere sahip olmak, buraların nakliye veya imparatorluğun aslen daha değerli kısımlarına yapılacak saldırılarda üs olarak kullanılmasını önler.”10 Naomi Rosenbaum’a göre “İmparatorluğun ana deniz yolunun, yani Süveyş Kanalı’nın güvenli bir şekilde kendi kontrolünde olduğu ve daha doğudan gelebilecek bir saldırının sadece olasılık dâhilinde kaldığı bir dönemde Kıbrıs’ın İngiltere için değeri tam olarak buydu.”11 Kıbrıs’ın stratejik değeri, II. Dünya Savaşı’ndan sonra giderek daha fazla sayıda Avrupa ülkesi Arap petrolüne bağımlı hale geldikçe, değişti. Bunun sonucunda, Kıbrıs’ı elde tutmak İngiltere’nin hem Ortadoğu’daki çıkarlarını, hem de saygınlığını koruması açısından iyice önem kazandı. Başbakan Anthony Eden de 1956 yılının ortalarında Kıbrıs’ın yeni enerji coğrafyasındaki stratejik önemini şu sözlerle ifade etmekteydi: “Kıbrıs olmazsa, petrolumuzun geldiği kaynağı koruyacak tesislerimiz de olmaz. Petrol olmazsa, İngiltere’de işsizlik ve kıtlık olur. Bu kadar basit.”12 Eden’in de belirttiği gibi İngiltere açısından Kıbrıs’ın stratejik önemi özellikle petrol akış ve sağlanım yolu üzerindeki konumundan kaynaklanmaktadır. Bu anlamda Kıbrıs üzerindeki kontrolün azalmasının ya da kaybedilmesinin İngiliz ekonomik yapısı üzerinde yaratabileceği olumsuz etki İngiliz hükümetinin en üst yetkilisi tarafından da özellikle vurgulanmıştır13. Kıbrıs, stratejik öneminin yanısıra İngiltere’nin uluslararası ve bölgesel prestiji açısından da önem taşımaktaydı. Nitekim, Kıbrıs üzerindeki hükümranlığın devamı İngiltere’nin Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’daki etkisini sürdürebilme yeterliliğinin ve ülküsünün göstergesi olması bakımından çok 10 Rosenbaum, a.g.e., s. 622. 11 Ibid, 622. 12 Alan James, Keeping the Peace in the Cyprus Crises of 1963-64, Palgrave, New York , 2002, s. 11. 13 Andreas Constandinos, America, Britain and Cyprus Crisis of 1974: Calculated Conspiracy or Foreign Policy Failure?, Author House, Central Milton Keynes, 2009, s.22. 77 önemliydi. Bu bağlamda, Soğuk Savaş politikaları da Kıbrıs’ın İngiltere açısından önemini artırmıştır; Ronald Hyam’ın da dediği gibi, “Rusya’nın güneyindeki pek çok hedef, özellikle de petrol sahaları, Kıbrıs’tan bombardıman uçağıyla vurulacak mesafedeydi.”14 Ayrıca, 1 Aralık 1954’te, İngiltere hükümeti Abdül Nasır’ın önderliğindeki Mısır Devrimci Konseyi ile bir anlaşma sağlayamayıp Ortadoğu Komuta Üssü’nü Süveyş Kanalı Bölgesi’nden, 1882 yılında Mısır’a taşınmadan önceki yerine, Kıbrıs’a nakletme kararı almıştır.15 İngiliz üssünün zorla yerinden edilmesi salt Akdeniz’de İngiltere askeri kuvvetlerine değil, İngiltere’nin büyük güçlerin arasından geri çekilmesinin hem gerçek, hem de sembolik bir yansıması olarak görüldüğünden İngiltere’nin özgüvenine de vurulan bir darbe olmuştur.16 Bu gelişme bölgedeki hegemonyacı güçlerin değişmesiyle sonuçlanmış, İngiltere’nin hegemonya söyleminin yerini Amerikan hegemonyacı söylem ve yaklaşımı almıştır. Nisan 1957’de yayımlanan Bilgi Notu No. 124 İngiltere’nin genel savunma politikasında bir değişime işaret etmiş, İngiltere’nin savunma ihtiyaçlarına yeni bir yaklaşım getirerek müddetsiz olarak ellerinde tutmayı umdukları Kıbrıs’ı nasıl kullanacaklarına17 dair beklentilerin değiştiği de ima edilmiştir. Bilgi Notu No. 124’te savunma planının sadece boyutunun değil, biçiminin de tümden değiştirilmesi dile getirilmiştir. İngiltere’nin askeri politikası İngiliz kuvvetlerinin NATO’ya dâhil edilmesine, caydırıcı nükleer silahlara bağımlılığa ve silahlı kuvvetlerin küçük ve gezgin profesyonel birliklere dönüştürülmesine odaklanmaya başlamıştır. Denis Healey’nin kitabında da belirttiği gibi, “NATO’nun güney kesiminde İngiltere’nin başlıca sorumlulukları Akdeniz’de kontrolün sağlanmasına yardımcı olmak ve Kıbrıs’taki konumumuzu korumak”18 olmuştur. Bunun sonucu olarak Kıbrıs’taki mevcut tesislerin çoğu artık, hem alan hem de kapsam olarak daha sınırlı bir çözümü tercih eden İngiltere açısından cazip olmaktan çıkmıştır.19 Bilgi Notu No. 124’te İngiltere’nin Ortadoğu’da savunmaya dair sorumluluklarına bütün bir bölüm ayrılmış, Arap Yarımadası’nda ve Doğu Afrika’da “kara, hava ve deniz kuvvetlerinin” tutulacağı özellikle belirtilmiştir. Kıbrıs NATO ile değil, İngiltere’nin Bağdat Paktı’nın bir üyesi olması bağlamında dile getirilmiştir: “Acil durumda Ortadoğu’daki İngiliz kuvvetleri 14 Ronald Hyam, Britain’s Declining Empire: The Road to Decolonization 1918-1968, Cambridge University Press, Cambridge, 2006, s. 153. 15 Behçet Yeşilbursa, “İngiltere ve Amerika’nın Ortadoğu Savunma Projeleri ve Irak (1945- 1958),” yayımlanmamış makale, 2007, s. 5. 16 Thomas Ehrlich, Cyprus 1958-1967: International Crisis and the Role of Law, Oxford University Press, Oxford, 1974, s. 7. 17 Rosenbaum, a.g.e., s. 623. 18 Denis Healey, The Time of My Life, Politico’s, Londra, 2006, s. 321. 19 Rosenbaum, a.g.e., s. 623. 78 Müttefiklere destek vermeye hazır bulunabilecekti. Bu kuvvetlere Kıbrıs’ta konuşlanmış, nükleer silah atmak üzere donanmış bombardıman uçağı filolarının da dâhil olacağı”20 ifade edilmiştir. Süveyş’in işgalinde Kıbrıs limanındaki tesislerin denizden özel kuvvetler göndermekte yetersiz kaldığının görülmesinden sonra (Mısır’a denizden askerlerin Malta’dan nakledilmesi gerekmişti), İngiltere artık Kıbrıs’ı bu amaçla kullanmayı planlamamaktaydı. Bunun yerine Kıbrıs, İngiltere’nin hem amacı hem de denetimi NATO’dan bağımsız olan tek nükleer kuvvetlerine üs oluşturmak gibi önemli yeni bir rol üstlenmiş oldu. İngiltere’nin 1957 yılına kadar Kıbrıs’ta sömürge hükümranlığını devam ettirme kaygısında olduğunu belirtmek mümkündür. Ancak, Harold Macmillan hükümeti ile birlikte bu görüş değişmiş, özellikle 1956 Süveyş Krizi ile birlikte daha da sorgulanan Birleşik Krallığın sömürge yönetimlerini mutlak bir şekilde sürdürebilme yeterliliği İngiliz dış politikasında taktiksel değişikliklere yol açmıştır. Harold Macmillan’dan itibaren İngiliz dış politika yapıcıları ve uygulayıcılarının temel hareket noktalarından biri İngiliz üsleri ve çevresinde mümkün olabilecek en geniş alanda hükümranlıklarını devam ettirirken, adanın yönetsel yapısından ellerini çekerek doğrudan siyasi ve askeri bir tehditle karşı karşıya kalmamak olmuştur. Bu anlamda Macmillan’la başlayan İngiliz hükümetleri Kıbrıs’ta güvenlik ve demokrasi altyapısını sağlamak ve adayı sömürge sonrası İngiliz demokratik ve liberal değerlerinin içselleştirebileceği bir istikrar adası haline getirmeye çalışmak yerine, adadaki askeri ve stratejik hükümranlık alanlarını mümkün olduğunca muhafaza etmeyi amaçlamışlardır21. Bu anlamda, her ne kadar Macmillan Planı Kıbrıs’ın gerek kamu idaresinin gerekse siyasal ve sosyo-ekonomik sisteminin yeniden yapılanması konusunda önemli sayılabilecek önerilerde bulunmuş olsa da22, özellikle 1957 sonrası İngiltere’nin Kıbrıs politikasının realist ve faydacı bir bakış açısından şekillendirilip uygulamaya konduğunu ifade etmek mümkündür. Bu dönemde İngiliz dış politika oluşturma ve uygulama sürecini belirleyen başka bir unsur da İngiliz yönetimi altında bulunan tüm sömürge halkları arasında bölgede İngiliz etkinliğinin azalıyor olduğu yönünde bir farkındalık ve bunu takiben sömürge muhalifi bir bilinç geliştirmesini engelleyerek, koloni karşıtı bir direnişe dönüşebilecek bütünleşik/birleşik bir toplumsal örgütlülüğe izin vermemek olmuştur. Bu tür bir yaklaşımın da temelinde olası bir örgütlülüğün neden olabileceği kalkışmaların Doğu 20 Ibid., s. 623-624. 21 Andrekos Varnava, “Reinterpreting Macmillan’s Cyprus Policy, 1957-1960”, The Cyprus Review, Cilt. 22, No.1, 2010, ss.79-106. 22Cyprus: Half Speed Ahead, Time, 25 Ağustos 1958, http://www.time.com/time/magazine/article/0.9171.868726.00.html 79 Akdeniz’deki diğer İngiliz kolonilerine esin kaynağı olabilmesi ihtimalinden doğan kaygı yatmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere, tüm diğer sömürgeleri gibi Kıbrıs’ın da özerklik ve uzun vadede bağımsızlık taraftarı olacağını varsaymıştır. Bir dizi protesto, kamu açıklaması, dilekçe—ve 1931 yılındaki isyan ile adanın büyük çoğunluğu, özellikle Kıbrıslı Rumlar, İngiltere’ye, Yunanistan’la birleşmeyi istediklerini göstermeye çalışmıştır. İngiliz yetkilileri bu bariz göstergeleri göz ardı ederek 1940’ların sonlarında, oldukça sistemsiz bir biçimde, yavaş yavaş bağımsızlığa uzanacak düzenlemeleri yapmaya başlamıştır. Stratejik konuların, İngiltere’nin geri çekilmesinin doğası ve zamanlaması ile kısıtlı olduğu açıkça belirtilmiştir. Özetle, 1940’lı yıllarda Kıbrıs’ta birbirine rakip iki realist hegemonya projesinden bahsetmek mümkündür. Bunlardan ilki İngiltere’nin, Kıbrıs’ın stratejik önemine temellenen hegemonya projesi, ikincisi ise Enosis, yani adanın Yunanistan’la birleşmesini amaçlayan Yunan hegemonya projesidir. Bu iki hegemonya projesi önünde de yerel, bölgesel ve uluslararası engeller söz konusu olmuştur. Bu dönemde, İngiltere dış politika yapıcıları bir yandan Kıbrıs’ın çoklu etnik yapısını muhafaza edip bunun üzerinden böl-yönet politikasını sürdürürken diğer yandan Türkiye’nin de Kıbrıs meselesine müdahil olmasını sağlayarak bir denge unsuru yaratmaya çalışmıştır. Nitekim, özellikle İngiltere’nin 1955 yılındaki İngiliz karşıtı kalkışma ve şiddet hareketleri sonrasında Türkiye ve Yunanistan’ı üçlü bir konferansa davet etmesi bu politikayı uygulamaya koyuşun önemli bir adımı olarak değerlendirilmiştir23. İngiltere’nin bu bağlamda izlediği politikanın temel noktalarını, 25 Eylül 1958 tarihli BM Genel Kurulu toplantısındaki İngiltere temsilcisinin sözlerinde bulmak mümkündür: “Adanın egemenliği artık bize verilmiş durumdadır. Kıbrıslı’ların barış ve refahını güvenceye almak bizim sorumluluğumuzdur. Ada, askeri açıdan bizim için önemlidir, askeri zorunluluklarımızı yerine getirebilmemiz için önemlidir.”24 Ayrıca, Kıbrıs Valisi Lord Harding, Kıbrıs’a hâkim olmanın mevcut iki hava sahasının yanı sıra, ikincil radar, uçuş kontrol ve iletişim sistemleriyle adanın kamu hizmetleri altyapısının üstünde de tartışmasız hâkimiyetin korunması ve Komünistlerin adayı siyasi olarak sıkboğaz etmelerini önlemek için iç güvenliğin sıkı tutulması anlamına geldiğini öne sürmüştür.25 Bu açıklamalar, adanın İngiltere açısından stratejik önemine bir kez daha vurgu yaparken gerek Yunanistan’la 23 Hubert Faustmann, “The Colonial Legacy of Division”, James Ker-Lindsay ve Hubert Faustmann (Ed.) The Government and Politics of Cyprus, Peter Lang AG, Bern, 2008, s.53. 24 Naomi Rosenbaum, “Cyprus and the United Nations: An Appreciation of Parliamentary Diplomacy”, The Canadian Journal of Economics and Political Science, Cilt 33, No. 2, 1967, s. 223. 25 Field Marshall Lord Harding Petherton, “The Cyprus Problem in Relation to the Middle East”, International Affairs, Cilt 34, No. 3, 1958, s. 293. 80
Description: