HALKEVLERİ DERGİSİ DİREKTÖR : M. FUAT KÖPRÜLÜ SAYI : 51 MAYIS 1937 CİLT! IX A N K A R A U L U S B A S I M E V İ I Çil N D E K:l L e R Abdülbak Hâmid Tarhan................................. 161 162 Hâmid’in El Yazısı Bir Şiir............................. Şükrü Kaya ............................. 163 Hâmid’e Dair....................................................... Hasan Âli Yücel...................... 165 Hâmid’in Hayatı..................................... ‘ ' Hâmid’in Son Eserlerinden Bir Parça ve Bir 175 Mektubu.......................................................... İsmail Müştak Moyakon • • • 177 Abdölhak Hâtnid............................................... Dr. Şevket Aziz Kansu • • • • 183 Hâmid’in Antropolojik Tetkiki......................... Vedat Nedim T ö r.................. 187 San’atkâr Hâmid............................................... Abdullıak Hâmid Hatıralarından.................. A. ılışan Tokgöz...................... 193 Abdulhak Hâmid’e Dair Düşünceler............... Ali Süha Delibaşı...................... 191 Hâmid Gününde ( şiir).................................... Behçet Kemal Çağlar............... 194 Eserlerimi Nasıl Yazardım............................. Abdulhak Hâmid .................. 195 Hâmit ve Makber............................................ Fevziye Abdullah.................. 205 Bir Kuruluşun 17 iııci Yıldönümü.................. Ferit Celâl Güven.................. 210 Natur tarihi.................. ...................... Dr. Ş. Aziz Kansu.................. 215 HALKEVLERİ HABERLERİ HÂMİD’İN ÖLÜMÜ j- FİKİR HAYATI BİBLİYOGRAFYA Yazılar Direktör adına gönderilmelidir. İdareye aid işler için ULUS Basimevinde ÜLKÜ İdare Direktörlüğüne müracaat olunmalıdır. ABONE ŞARTLARI ÜLKÜ’ye yalnız yıllık abone yazılır ve abone çıkış yılı başından Bayı lır. Abone parası 250 kuruştur; ilk mekteb muallimleri ile bütün talebeler için abone parası 175 kuruştur. Abone paraları Ankara’da ÜLKÜ Direktör lüğüne gönderilmelidir. Abdülhak Hâmid Tarhan 5 Şubat, 1851 — 12 Nisan, 1937 ÜLKÜ : Mayıs 1937 Hâmid Paris sefareti kâtibi iken Hâmid’in babası Hayrullah efendi Hâmid’in gençliği a h f a s r i b n e d n i m i s a r e m e z a n e c n ’i d i m â H Sayı: 51 Mayıs 1937 Cilt: IX Direktör : M. FUAD KÖPRÜLÜ Abdülhak Hâmıd Tarhan 5 Şubat, 1851 -12 Nisan, 1937 Ülkü, bu sayısını, daha dün aramızdan ayrılan büyük şair Abdülhak Hâmid Tar- han’in aziz hatırasına ithaf ediyor. Cümhuriyet Halk Partisinin kültür or ganları olan Halkevlerimiz, 18 Nisan Çarşamba akşamı, Abdülhak Hâmid için tertip ettikleri ihtifallerle, Türk Milletinin kadirşinaslığına yeni bir misâl verdiler. Ülkü de bu sayısiyle bu vazifeye iştirâk etmiş oluyor. Hâmid, kendi devrinde vazifesini yapmış ve millî edebiyat tarihimize şerefle intikal et miş çok mesud bir fanidir. Atatürk’ün bü yüklüğü ve yarattığı eserin azameti karşısında sanatının çok küçük, çok âciz kaldığım daima itiraf eden Hâmid, inkılâb devrimizin müte- rennimi, mümessili olamamakta mazurdu. Gerçi o, geniş ve seyyâl zekâsile bugünün siyasî ve İçtimaî bütün prensiplerine tamamile bağlı büyük bir vatandaştı. Lâkin, edebî mazisinin kuvvetli ananelerinden kurtularak bugünün ruhunu yaşatabilecek yeni bir sanat, yeni bir edebi yat yaratmak, onun için imkânsızdı. Fakat ondan böyle bir iş bekle mek de, bizim tarafımızdan, şübhesiz, büyük bir insafsızlık olurdu 1 Karanlık, cahil rejimler altında, başka birçok büyük meziyetleri gibi kadirşinaslık vasfını da göstermeğe fırsat bulamıyan Türk Milleti, ancak Atatürk devrindedir ki büyüklerini tanımak ve onlara olan sevgisini izhar etmek imkânını bulmuştur. Binlerce yıllık tarihimizin büyükler ve büyüklüklerle dolu safhalarını bize karanlıklardan çıkarıp öğreten, bize millî benliğimizi tanıtan Atatürk, memlekete yapılan en küçük bir hizmetin bile nasıl takdir edilmek lâzım geldiğini binbir hareketile bize filen anlatmıştır. Biz bütün bu hareketlerle, en büyük şiârı ve en büyük zevki “ adam yetiştirmek „ düsturunda toplanan Atatürk’ün izinden yürümüş oluyoruz ! 161 162 ÜLKÜ, MAYIS 1937 Büyük şairimizin, millî zaferden ve ilk iııkılâblardan sonra, Yeni Türkiye’nin Ulu Yaratıcısı için yazıp o zaman Dumlupınar .Mecmuasında çıkan güzel bir şiirini kendi el yazısiyle beraber neşrediyoruz. r, vi ±>jr. CSajP •*'* r Dâhii Teceddüde Büyük gazâ, büyük zafer bu inkılâb I Büyük gazâ tegallübe.. Büyük zafer taassub-u teseyyübe.. Gazây Mustafa Kemal! - 1 Evet, cehalete ilmin bu bir büyük zaferi. Cihanşümul olacaktır onun bu şaheseri ! Yarın bu seyre denir kahramanların eseri.. Kuvayı Mustafa Kemal: DEHAYI MUSTAFA KEMAL Abdulhak Hâmid H Â M İ D ’E DAİ R ŞÜKRÜ KAYA « İhtiyarlıyorum » diyordu. Senelerdenıberi memleket, muhabbet ve şefkat kanadlarmı açmış, onu her türlü ıztıraıbtan esirgeyordu. Millet onun üstüne titriyor, menhus, fakat mevud âlkıbet, bari geç olsun, diyordu. Korkulan, fakat beklenilmiyen kara haber çabuk geldi. Hepimizi matemli bir sükût sardı. « Dışımızda sükût fakat derunumuzda mahşer » vardı. Onun tel’in ettiği sükûtu hiç sevmediği sitayişleriyle biz bozduk. Yağsın nesi varsa kâinatın Lâkin bu derin sükût dinsin. Herkes hissini, hatırasını anlatıyor ve kendine bir teselli arıyordu. « Çok severdin; anlattıklarını yaz » dediler. Acı arasında c peki » demiş bulundum. Belki bu ona karşı hürmetkâr bir vazifedir. Fakat mev- zuunun büyüklüğü önünde bunun ne kadar güç olduğunu daha yazmaya başlarken anladım. Herşeyi unutmuş gibiyim, hiçhir şey hatırlamıyorum. Ona lâyık birşey bulamıyorum. O, bizim hepimizin büyük bir şairimizdi. O çok ve çok güzel yazdı. Ben pek az okumuştum. Ben onun, o büyük hayatın ancak son devrinin ar adaşı olmuştum. O az, fakat öz söyler; ben çok dikkatle ve zevkle dinlerdim. Ben saygi ve sevgide kusur etmemeye çalışırdım, o da iltifatını ve teveccühünü benden esirgemezdi. Ben onu bütün türkler gibi, okumak öğrenir öğrenmez tanımıştım. Namık Kemal ve arkadaşlarının Midilli, Rodos, Sakız’daki menfilik - er,ı veya memuriyetleri akdenizlileri Kemal’e çok bağlamıştı. O muhit münevverlerinin şiir ve edebiyat, siyaset ve felsefesi hep Namrk Kemal - en « Bey merhum » dan menkul ve mülhemdi. Söylenen her şiir okunan her gazel Bey merhumun ya yazdığ! ve yahut sevdikleri idi. Onun man - zum gayızlarmı ve küfürlerini yalnızca okumak bile istibdada karşı bir a ret ve bir intikamdı. Bey merhumun iyi dediği kötü olmaz, kötü de- igme iyi denilemezdi. Evlerde, mekteblerde Ekremler, Hamidler okunur, ez er enir, Naciler dile bile alınmazdı; Hâmid’in eserleri, suparaları elden e e gezer, şiirleri dilden düşmezdi. Ma 1 evflk Fikret edebiyat dersine onunla başladı; onunla mek demekti' * İÇİn türk edebiyatı öğrenmek demek Hâmid’i bil . 163 164 ÜLKO, MAYIS 1937 < Muallâ bir derinlik şPri Hâmid, şi’ri vecdâver Darülf ünun'da, gençlik arasında, Tevfik Fikret’in, Cenab’ın şiirlerini bilmek bir zevk, bir meziyetti; fakat, Abdülhak Hâmid’i bilmek ve oku - mak başlıbaşına bir haysiyetti. Biz ondan yalnız şiiri, edebiyatı değil* felsefeyi, siyaseti de öğrenmeğe çalışıyorduk. Tabiattin kanunlarından gelen zulme bile kahrile hücum eden, tabiatin kuvvetlerinin üstüne çıka - cak bir hamle ile haksızlığı kâinatın yüzüne hakaretle çarpan yüksek duy gulu ve yüksek haysiyetli bir insan ! . . •' Herkes insanlıkta herkesle yeksan t Diyebilen « Cumhurun Kadrini » o vakit herkese anlatan büyük bir vatanperver, büyük bir demokrat diye seviyor ve okuyorduk. Çirkinliği, kötülüğü, ölümü ve beşeriyeti mustarib eden maddî ve manevî elemleri ve hayatın tekazalarını sevmiyen bu şairi, taıbiatten ölüm ve ıztırab dilenen diğer bazı şairler ve şiirler gibi hasta, ezgin, bitkin ve bedbin bulmuyor - duk. O hayata, vatana bağlı canlı bir varlıktır. Bizim onda kavuştuğumuz felsefe, kudret ve kuvvet, hayat ve neşe felsefesiydi. Bu felsefesini akide haline çıkarmış ve onu yüksek ve derin bir hassasiyetle binıbir şekilde terennüm etmişti. O, zıdlarla dolu bir âlem, bir mahşerdi. Ezdadın içtimai verir dehre bir nizam „ Diyen bu şair filozofun bazı hayat telâkkilerini bile kendisine hâs büyük bir mâzeret bilirdik. Cumhuriyet senelerinde kulüpte ve mecliste çok görüşür ve konuşurduk. İdeallerimizde tam bir birlik vardı. Vazi - femde beni daima teşci ederdi. Mektuplaşır, telgraflaşırdık. Hastalığımda « müteessifane müteessir oldum » diye hatrımı sormuştu. Geçen seneki rahatsızlığında çektiğim bir telgrafa, bana iltifatlı ve teveccühlü cümleler yazdıktan sonra aranmadığından, artık unutulduğundan şikâyetler ederek cevap vermişti; Şikâyette haksızdı; bunu sonra kendisine söyledim. Eğer bugün ölümünde ve cenazesinde bütün milletin gösterdiği teessür ve can» dan alâkaya şahid olsaydı, kim bilir, o mümtaz tebessümiyle, daima genç ve zinde zekâsiyle gene nasıl zıdlar dolu zarif ve nükteli bir cevap bulur ve söylerdi. O bizim için gözleri kamaştıran derin bir girdab, gözleri karartan yüksek ve muhteşem bir şahika idi. Kuvvetiyle, zâfiyle, kudretiyle, âcziyle, kemaliyle, noksaniyle tam bir insandı; fakat, büyük bir insan. Gene Fikretten mülhem olarak diyebilirim ki : O ecramiyle, kevakibiyle, avalimiyle, sitare ve şümusu ile kendi ken dine yaşıyan ve yanan bol ışıklı, bol hararetli bir güneşti : sönmedi, yandı* Nazardan olduysa dur olur mu hatırdan Ki irtihaldedir nezdimizde her saat H Â M İ D ’ İN H A Y A T I HASAN - ÂLİ YÜCEL Bir hafta önce, hayat denilen alın yazısının bitim noktasını koyup bizimkinden başka bir diyara göçen büyük şair Abdülhak Hâmid’in şah sında, kendisile beraber, ömrü bir asra varan bir devir de ykılmış, göç müş bulunuyor. Bundan 98 sene önce doğuşuna tarih olan bu devre, Tanzimat’tır. Şarktan yüz çevirip garbe yükselmek hareketi olan Tanzimat, kanmamış Osmanlı Devletinin yıkılmasını önlemek ve payandalamak için Reşit Paşa’nın bulduğu bir siyasî tedbir şeklinde başlamıştı. Tanzimat’ın ilânından sonra 19 yıl yaşamış, fakat muhtelif fasılalarla altr defalık ik tidar mevkiinde ancak altı buçuk sene kadar bulunabilmiş olan Reşit Pa. şa’nın canlı eser olarak bıraktıkları arasında siyasette Âlî ve Fuat Paşa ları, fikir ve edebiyat alanında ise Şinasi’yi zikredebiliriz. Yandan ayrıl mış saçları, uçları kesilmiş bıyıkları, traşlı yüzü, yüksek kolalı yakası ve dik duruşile, fakat yalnız bu kadarla değil, kafasının içile de şark kül türünden yakasım kurtarmamış olan Şinasi, böyle olanların bizde ilki sayılabilir. Namık Kemal, Recai Zade Ekrem ve en küçükleri olan Şinasi, Sami Paşa Zade Sezai gibi Abdülhak Hâmid de Şinasi’yi bu yeni fikir ve ede biyat kafilesinin önderi bilmişti. Senin ey sakı marifet saye Sen fakat eyledindi vazı esas Bağlar çıkdı berk-ü bârından Geldi senden vucude nıûcidler. Nevbenev câme ettiler ilbas öyle bir mekteb eyledin bünyad Şir-ü inşaya çok mukallidler: Çıkdı tilmizler bütün ustad 1884 nisanının 15 inde söylediği bu sözlerle hayatının son demine kadar süren hükümleri arasında Abdülhak Hamid hiç bir değişiklik yap madı. Daima, Şinasi’ye hitap ederek : İki efriştedir cenah küşa Bahsederken Kemal-ü Ekrem’den Ciheteynin Kemâl ile Ekrem. Onutulmaz biri Sezaîdır. kanaatini tekrarladı. Edebiyyat, o dem mezâristan Anı sen eyledin baharistan Demekten vaz geçmedi. Netekim bir mektubundaki şu sözlerde aynı bağlılığı göstermek ba kımından mühimdir: «Hayali ebediyet temessül ve karşımda Kemal ile Ekrem ve Sezai• 165
Description: